Aslında Karl Popper’a Katılmıyorsunuz – Michael Huemer

Bu sömestr bilim felsefesi dersi vermekteyim. Eğlenceli bir ders. Böylelikle, geçtiğimiz yüz yılın (ve bu nedenle de tüm zamanların) en etkili bilim felsefecilerinin arasında yer alan Sir Karl Popper'ın felsefesini tartışabilme imkanına nail oldum. O, özellikle bilim insanlarının ve entelektüel kültürümüzün üzerinde devasa bir etkiye sahipti. Ve ayrıca kendisi, zaman zaman duyduğunuz ''yanlışlanamazlık'' hakkındaki şikayetlerin de (din ''yanlışlanabilir'' değildir gibi suçlamalar vb.) doğrudan kaynağıdır.

/
4711 Okunma
Okunma süresi: 13 Dakika

Eğer bir bilim felsefecisiyseniz, Popper’ın felsefesini muhtemelen pek ciddiye almıyorsunuzdur. Öte yandan, eğer sıradan bir kimse yahut bir liberteryen veya özellikle de bir bilim insanıysanız, Karl Popper’ın dediklerine katılıyor olmanız yönünde güçlü bir olasılık var.

Dolayısıyla, bir kamu hizmeti olarak aslında Popper’ın dediklerine pek de katılmadığınızı — eğer aklınızı tamamıyla kaybetmediyseniz, açıklamak için bu yazıyı kaleme alıyorum.


Popper Ne Demişti?

Muhtemelen Popper’ı şu fikirlerle ilişkilendiriyorsunuz: Herhangi sayıda gözlemle bir teoriyi doğrulamak imkan dahilinde değildir. Fakat tek bir gözlem bir teoriyi çürütmek için yeterlidir. Ek olarak, bilim genel olarak teorileri çürütmek ile ilgilidir. Bilimsel sürecin ilerlemesi önce bir hipotezle başlar, daha sonra bunlardan bazı gözlemsel tahminler çıkarsanır ve sonra bu tahminlerin doğru olup olmadığına bakılır. Yanlış olmasının en muhtemel olduğunu düşündüğünüz hipotezlerle başlamak iyidir, çünkü amacınız teoriyi yanlışlamaktır. Prensipte yanlışlanamayan teoriler hoş karşılanmaz, kötüdür. Yanlışlanabilme olasılığına sahip olan ve birçok yanlışlama girişiminden de alnının akıyla sağ salim çıkabilmeyi başaranlar ise iyi olanlardır.

Yukarıda, Popper’ın dediklerine yakın türde olacak bir biçimde söylediklerini kabaca ifade ettim. Ve tamamen çılgın olmayıp yukarıdakileri kabul etmeniz mümkündür. Ne var ki yukarıdaki paragrafta yazılanlar son derece belirsiz ve müphem karakterde olmakla birlikte, Popper’ın felsefesinin akıl almaz çılgınlıktaki temel noktalarını da dışarıda bırakıyor. Eğer onun hakkında pek fazla şey bilmiyorsanız, felsefesindeki delilik derecesinde iddialar içeren kısımları kaçırmış olmanız bir hayli muhtemel.

Bu çılgınlık yahut delilik, ”tümdengelimcilik” ile başlar: Öyle ki tek meşru akıl yürütme türü, tümdengelimciliğe göre, tümdengelimsel akıl yürütmedir. Tümevarım tamamıyla değersizdir, olasılıkçı akıl yürütmenin bir kıymeti yoktur.


Eğer Popper’ı biraz biliyorsanız, onun bir bilimsel teori hakkında asla mutlak surette emin olamayacağımızı söylediğini düşünüyorsunuzdur. Hayır, bu onun söylemeye çalıştığı şey değil (aynı şekilde Hume’un da derdi bu değildi). Söylemeye çalıştığı, herhangi bir bilimsel teorinin doğru olduğunu, doğruluğa yakın olduğunu yahut doğru olma ihtimalinin olduğunu veya bu minvalde olup da bir kimsenin söylemek isteyebileceği herhangi bir şeyi düşünmek için dahi en ufak bir nedenimizin olmadığıdır.

Bu nedenle, evrim teorisine inanmak için bir nedenimiz yoktur. Başka bir şekilde ifade etmem gerekirse: Evrim teorisi için hiçbir kanıta ve desteğe sahip değiliz. Doğal seçilim ile evrildiğimiz iddiasının, Tanrı tarafından M.Ö 4004 senesinde yaratıldığımız iddiasından daha olası olduğunu düşünmemiz için hiçbir neden yok. Evrim teorisi tamamıyla keyfi tahminlerden müteşekkildir.

(Evrim teorisine özel bir durum değil bu elbette; bunu tüm diğer bilimsel teoriler için de söylerdi.)

Bunlar, Popper’ın felsefesinin kısmi yahut küçük bir kısmı değildir. Bilakis, bu onun felsefesinin merkezi noktasıdır. Onun başlangıç noktası ivediyle radikal şüpheciliği ima eden ”tümdengelimcilik”tir. Esasen, tümdengelimcilik yanlışlamacılık fikri üzerindeki bütün bu vurgunun ve ehemmiyetin nedenidir. Popper şuna karar vermişti: Kişi gözlemler aracılığıyla bir teorinin doğruluğuna yönelik çıkarım yapamadığı için bilimin asıl amacı gerçekleri tespit etmek olmamalıdır. Lakin buna ek olarak, gözlemler vasıtasıyla bir teorinin yanlışlanabildiği çıkarımını yapmaya kadir olduğumuz için bilimin amacı teorileri yanlışlamak olmalıdır.

Dediğim gibi, çoğu insan, Popper’ın düşüncesinin bu olduğunu fark etmiyor, kendisi tamamıyla açık ve sarih bir şekilde ifade ediyor olsa da. Ben öyle zannediyorum ki bu fark edemeyiş için iki nedenden bahsetmek mümkün: (a) ilgili görüşleri o denli absürt ki okuduğunuzda söylediği şeye inanamıyorsunuz; (b) Popper’ın bilim hakkındaki duygusal tutumu şüphe götürmez bir şekilde pozitif ve kendisi açıkça ”bilimsel olmayan” dediği şeylerden pek hoşlanmıyor. Dolayısıyla, bu durumda bir kişi Popper’ın felsefesinin bilimsel teorilerin bilimsel olmayanlardan daha olası olduğunu söylemek için gerekli olan düşünsel temeli bize vermesi gerektiğini varsayardı. Fakat bu durumda bu kişi yanılmış olacaktır.

Şimdi, ona isnat ettiğim düşünceleri gerçekten de savunduğuna inanmayı reddedebilirsiniz diye size Popper’dan bazı alıntılar vereceğim:

“Tüm kanunları ve teorileri tahminler olarak ele almalıyız” (Objective Knowledge, 9).

“İyi pozitif neden diye bir şey yoktur” (The Philosophy of Karl Popper, 1043).

“Elbette inanç hiçbir zaman rasyonel değildir: o inancı askıya almak için rasyoneldir” (PKP, 69).

” ‘Onaylanmış’ sonuçlar dolayısıyla teorilerin ‘doğru’ ve hatta sadece ‘olası’ olarak ifade edilebileceklerini asla varsaymıyorum” (Logic of Scientific Discovery, 10).

“İki hipotezden mantıksal olarak daha güçlü olan yahut daha bilgilendirici veya daha iyi test edilebilir ve bu nedenle de daha uygunca desteklenebilir olan, daima diğerinden – verili herhangi bir kanıtın olduğu durumda- daha az olasıdır’'(LSD, 374).

“Sonsuz bir evrende […] herhangi (totolojik olmayan) evrensel bir yasanın olasılığı sıfır olacaktır” (LSD, 375; emphasis in original).

Son alıntıyla ilgili olarak, birçok bilimsel teorinin evrensel yasalar (örn. yer çekimi yasası) içerdiğini hatırlayın. Yani, Popper bu teoriler hakkında emin olabileceğimizi ve de doğru olmalarının muhtemel olduğunu reddetmiyor; O, tüm bu teorilerin mutlak surette kesin olacak biçimde yanlış olduklarını iddia ediyor.

Sondan bir önceki alıntıda ise ”verili herhangi bir kanıt durumunda” ifadesine dikkat edin. Bilimsel teoriniz ile ilgili tüm testleri yaptığınızda ve teoriniz bütün bu testlerden geçtiğinde, teorinizin doğru olmasının daha muhtemel olduğunu söyleyemezsiniz. Bütün delilleri topladıktan sonra bile teorinizin doğru olma ihtimali, yanlışlanamayan ve bilimsel olmayan bir teoriden daha az olasıdır.

Tüm bunlar radikal bir bilim karşıtından bekleyeceğiniz türde fikirler. Popper’daki tuhaf olan durum, bütün bunları, izah edilemez bir biçimde, güçlü ve olumlu bir bilim değerlendirmesi ile birleştirmesidir. Bilime inanmak için hiçbir nedenimiz yok ve sahte bilimlerin doğru olması bilime kıyasla daha muhtemel ve esasen paradigmatik bilimsel teoriler kesinlikle yanlışlar… ama hey, bilim mükemmel öyle değil mi? Pekala, bilim denen bu müthiş şeyi icra etmeye devam edelim!

Bu tutum kombinasyonlarını açıklamakta güçlük çekiyorum. Popper’ın kendisinin de bunu izah etme gayretine girdiğini zannetmiyorum.

Bu arada, işbu merkezi fikir – tümdengelimcilik, ve tümevarımsal şüphecilik- şaşırtıcı bir şekilde felsefeciler arasında popüler görünüyor. Bu tam anlamıyla saçmalık. Jeoloji alanında başat bir pozisyonun ”kayalar yoktur” demesi gibi.

Bu arada, işbu merkezi fikir – tümdengelimcilik, ve tümevarımsal şüphecilik- şaşırtıcı bir şekilde felsefeciler arasında popüler görünüyor. Bu tam anlamıyla saçmalık. Jeoloji alanında başat bir pozisyonun ”kayalar yoktur” demesi gibi.

Nerede Hatalı?

Burada yalnızca beğendiğim itirazlardan bahsedeceğim, yani Thomas Kuhn’a dayalı olanları görmezden geleceğim.

Duhem-Quine Tezi

Bu, bilim felsefesinde yaygın bir biçimde kabul edilen bir tez: Tipik bir bilimsel teori kendi içinde, kendi kendisiyle gözlemsel bir tahmine yol açmaz. En azından bazı yardımcı varsayımlara ihtiyaç duyarız.

Örn: Newton’ın Hareket Kanunları ile birlikte Newton’ın Yer Çekimi Teorisi’nin bazen gezegenlerin yörüngeleri hususunda (özellikle Kepler’in yasalarını tahmin etmek için) tahminlere yol açtığı söylenir. Fakat bu yanlıştır. Newton’un ikinci yasası sadece üzerinde etki eden toplam kuvvetin bir fonksiyonu olarak bir cismin ivmelenmesini gösterir/verir. Kütle Çekim Kanunu herhangi bir şey üzerindeki toplam” kuvveti yahut da toplam kuvvetin ”gözlemlenebilir” olduğunu söylemez. Dolayısıyla, tüm gözlemlerimizle birleştirilse bile, bu kanunlar kümesinden yola çıkılarak geliştirilebilecek gözlemsel tahminler mevcut değildir.

Elbette, kanunlar ve gözlemler hareketin belirli örüntülerini diğerlerinden daha makul yahut olası kılar. Eğer gezegenler kareler çizerek gökyüzü etrafında hareket etseydi, Newton’ın yasalarına ek olarak bazı bilinmez ve gözlemlenemez kuvvetleri kullanarak bunu açıklamak oldukça mantıksız olurdu. Fakat Popper için bunun konuyla hiçbir ilgisi yoktur. Tekrardan ifade etmek gerekirse, Popper için, bilimsel akıl yürütme olarak değerlendirilebilecek tek şey bir teorinin yanlışlığını gözlemlerden tümdengelimsel olarak çıkarsamaktır. Bir teoriyi desteklemek için herhangi bir olasılıkçı yargıya başvurmanıza izin verilmez.


Olasılıkçı Teoriler

Bir diğer karşı-örnek Kuantum Mekaniğidir. Eğer bir şeye bilim denilecekse o şeylerden biri de kuantum mekaniğidir. Fakat alanın kendisi açıkça yanlışlanamazdır çünkü onun tüm gözlemsel tahminleri olasılıksaldır. Birinin, gözlemlenmiş ve birbirinden farklı mümkün sonuçların olasılıklarını hesaplamasına izin verir. Fakat olasılıkçı bir iddia (olasılık 0 yahut 1 olmadığı sürece) asla yanlışlanamaz – yani gözlemlerden yola çıkarak bir olasılık iddiasının yanlışlığına yönelik mantıki bir çıkarım yapılamaz. Ve tekrardan belirtmek gerekirse, bu yapmanıza izin verilen tek şeydir. Yani, kısaca Popper’ın görüşünde kuantum mekaniği bilim dışı olmalıdır.

Evrim

Fakat kuantum mekaniği gariptir. O halde gelin son derece sıradan, paradigmaya uygun bilimsel teoriler hakkında düşünelim. Gerçek bilimsel teoriler, bu arada, genel olarak ‘’Tüm A’lar B’dir’’ şeklinde (felsefecilerin örneklerinde olduğu gibi) bir form ihtiva etmezler.

İşte onlardan bir tanesi: Evrim Teorisi. Uzun zaman dönemleri boyunca, insanlar ve diğer canlı yaşam formları daha basit yaşam formlarından doğal seçilim yoluyla evrilmiştir. İşte buna bir kanıt: bazı boa yılanları derilerinin altında körelmiş bir arka bacağa sahiptir. Evrim teorisi uyarınca, bu fenomen yılanların kertenkelelerden evrimleştiği hipotezi ışığında açıklanabilirdir. Karşıt teoride ise (yaratılışçılık) sarih ve tatmin edici bir açıklama mevcut değildir.

Bu bir tümdengelimsel çıkarım meselesi değildir. Evrim Teorisi büyük boa yılanlarının deri altlarında körelmiş arka bacaklara sahip olacağını gerektirmez, iktiza etmez. Sadece karşıt teorinin sağlayamadığı mantıklı bir açıklama sağlar (fakat yaratılışçılık da körelmiş arka bacakları gerektirmez; o sadece neden böyle bir şeyin olduğunu açıklamakta başarısızdır).


Dinozorların Yok Oluşu

İşte size bir başka teori daha: dinozorlar büyük bir asteroid çarpması sonucu yok oluşa sürüklenmiştir. Ve işte size bir kanıt: Meksika’da, Yucatan yarımadasının ucunda kısmi olarak su altında olan devasa bir krater bulunmaktadır (Chicxulub Krateri). Bu kraterin yaşı yaklaşık olarak Cretaceous-Paleogene yok oluşu olayına tarihlenir. Bu bir asteroid çarpmasının kitlesel bir yok oluşa neden olduğunun kanıtı niteliğindedir.

Tekrardan, bu tümdengelimsel bir çıkarım değildir. Yok oluşa ilişkin asteroid-çarpması teorisi bir krater bulacağımızı gerektirmez. (Kraterin zamanla dolabileceği, yahut da asteroidin bir dağa çarpabileceği ve dolayısıyla gözlemlenebilir bir krater oluşturmayabileceği veyahut da kraterin henüz bakmadığımız bir yerde olabileceği vb. seçenekler mantıken mümkündür). Bu sadece bir krater bulabileceğimizi daha olası kılar.

Dolayısıyla, Popper’ın felsefesi, Evrim Teorisinin ve asteroid-çarpması teorisinin, ikisi için de hiçbir kanıta sahip olmadığımız iddiasının yanı sıra, bilim dışı olduğunu gerektirir.

Bariz Olan

Elbette, apaçık olan problem şu ki herhangi bir bilimsel teorinin doğru olduğunu düşünmek için hiçbir nedene sahip olmadığımızı söylemek absürttür. Örneğin insanların doğal seçilim yoluyla evrimleştiğini düşünmemiz için harika nedenlerimiz var. Biyolojide, bununla ilgili ciddi bir şüphe bulunmuyor ve ek olarak bu hakkında tartışıyor olmamız gereken bir şey değil. Ve işin aslı, bunu burada tartışmayacağım zira bunun ciddiye alınası bir iş olduğunu düşünmüyorum.

Doğru Teori

Bilimsel akıl yürütme ile ilgili doğru olan görüş hangisidir? Temel olarak, Bayesyen görüş: yani, olasılıkçı muhakeme görüşü.

Körelmiş arka bacaklar örneğine geri dönelim: bu başlı başına evrim teorisi için bir kanıt niteliğindedir zira eğer organizmalar doğal seçilim yoluyla evrimleştiler ise bunun gibi örnekler ile karşılaşmamızın olasılığı, bütün canlıların Tanrı tarafından M.Ö 4004 senesinde yaratıldıkları bir durumda (yahut da genel olarak evrilmedikleri bir durumda) bununla karşılaşmamızdan daha olasıdır. Standart olasılık teorisinde, bu, körelmiş arka bacaklar gibi şeylere tanıklık edişimiz gerçeğiyle birlikte evrimin daha olası olmasına yol açar.

Yanlışlanabilirliği Neden Umursayalım?

Öyle görünüyor ki yanlışlanabilirlik kavramında gerçekten önemli bir şey var. Sezgisel olarak, yanlışlanamaz teorilerde bir problem var gibi görünmekte ve bu hususta Popper’a, bu konuyu fark etmemizi sağladığı için, teşekkür etmeliyiz.

Ne yazık ki neredeyse hiç kimsenin yanlışlanabilirlik kavramının neden önemli olduğu hususunda herhangi bir fikri varmış gibi görünmüyor ve Popper’ın da işleri daha iyi hale getirdiği söylenemez çünkü onun teorisi doğru açıklamayı kabul etmeye muktedir değildir.

Doğru açıklama olasılıkçı/Bayesyen açıklamadır. Bayesyen görüşte, P(h|e) > P(h) (e kanıtının sunulduğu h hipotezinin olasılığı h’nin başlangıç olasılığından daha büyüktür) olduğunda bir hipotez desteklenmiş olur. Şu söylemeye hacet olmayacak bir biçimde basit bir teoremdir: herhangi bir e için, P(h|e) > P(h) ancak ve ancak P(h|~e) < P(h). Yani, başka bir şekilde ifade edersek, ancak ve ancak e’nin yanlışlığı h’ye karşı bir kanıt teşkil ederse e kanıtı, h hipotezi için kanıt teşkil eder.

Bu şu demek ki eğer hiçbir şey h’ye karşı bir kanıt olarak sayılamazsa, hiçbir şey h için bir kanıt olarak da sunulamaz. Lakin, eğer h hipotezi için bir kanıt yoksa, o halde bir kimse tipik olarak ona inanmamalıdır. Bu nedenle yanlışlanamaz teorilere inanmamalısınız. Buna karşın, yanlışlanabilir teoriler desteklenebilirdirler: onların olasılıkları, bir kişinin onları deneyip yanlışlamakta başarısız olması durumunda artmaktadır.

Buradaki mesele, Popper’cı yanlışlanabilirlik meselesinden daha genel bir çehrededir. Şöyle diyelim: bir teori ”yanlışlanabilirdir” ancak ve ancak bir kimse bazı mümkün gözlemlerden onun yanlışlığını tümdengelimsel olarak çıkarabilirse ve bir teori ”test edilebilir”dir ancak ve ancak teorinin olasılığını düşürecek bazı gözlemler mevcutsa. O halde işaret edilecek genel nokta şudur ki bir kimse ancak ve ancak teori test edilebilir ise bir kanıta sahip olabilir (ayrıca yanlışlanabilir olmaya ihtiyaç duymaz), ve iyi bilimsel teoriler test edilebilir olmalıdır.

Popper bunu söyleyemezdi, zira kendisi tümdengelimsel çıkarıma takıntılıydı ve işte bu olasılıkçı akıl yürütmeyle ilgili bir nokta, tümdengelimsel çıkarımla değil. Popper olasılık meselesinden kaçınmamıştı; o sadece olabilecek en sapkın olasılık yargılarında ısrar etmişti (söz gelimi, tüm sıkı testlerden geçtik sonra dahi, bilimsel teorilerin bilimsel olmayanlardan daha az olası olduğu). Ki bu insanın neden bir bilimsel teoriyi seçmesi gerektiğini merak ettiriyor. Açıkça, doğru görüş, testlerden geçtikten sonra bilimsel teorilerin daha olası olduğu yönündedir.

Micheal Huemer- “You Don’t Agree with Karl Popper”, (Erişim Tarihi: 05.02.2020), https://fakenous.net/?p=1239 , çeviren Emir Arıcı

İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi. Din felsefesi, epistemoloji, bilişsel psikoloji ve evrimsel psikoloji meraklısı.

1 Yorum

  1. Kuantum mekaniğinin Popperciliğe göre yanlışlanamaz olduğunun iddia edilmesi beni şaşırttı zira Popper’in kuantum mekaniğinin farklı yorumları üzerine çok fazla eseri var ama kuantum mekaniğiyle bu kadar ilgili olmasına rağmen yanlışlanamaz olduklarını hiç iddia etmemiş. Üstelik bu yorumları test etmek için bir deney bile tasarlamış. Bu durumda şunlardan en az biri doğru olmalı:
    1-Popper kendi felsefesini anlamıyordu
    2-Popper kuantum mekaniğini anlamıyordu
    3-Huemer Popper’in felsefesini anlamıyor
    4-Huemer kuantum mekaniğini anlamıyor
    Ayrıca Popper’in doğal seçilimin yanlışlanabilir olduğunu açık bir şekilde savunan yazıları da var ve dolayısıyla benzer bir durum orada da söz konusu.

Sayhan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ateistler Neden Felsefe ve Teoloji ile İlgilenmeli? – Berat Mutluhan Seferoğlu

Sonraki Gönderi

Delikler Gerçek Varlıklar Mıdır, Yoksa Varlığın Olmadığı Bir Yer Midir? – Suki Finn

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü

Sosyalizmin İki Ruhu – Hal Draper

Sosyalizmin bugünkü krizi, sosyalizmin anlamına ilişkin bir krizdir. Dünya tarihinde ilk kez, büyük olasılıkla insanların çoğunluğu kendilerini şu