Dilbilimin Ontolojisi, Epistemolojisi ve Metodolojisi – David Pereplyotchik

/
1604 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Kabaca bakıldığında dilbilim teorisinin temel sorularını cevaplayan üç farklı kanat mevcuttur:

  • bilişselcilik (örn. Chomsky 1995, 2000),
  • platonculuk (örn. Katz 1981, 2000) ve
  • nominalizm (örn. Devitt 2006, 2008).

Platonculuk dilbilimin konusunun soyut varlıklar (uzay zamanın dışında bulunan ve nedensel etkileşime girmeyen sayılamayan varlıklar, abstracta) bütünü olduğunu iddia eden görüştür. Bu görüşe göre gramerin amacı, tıpkı matematikçilerin sayılarla ve fonksiyonlarla yaptığı gibi, bu tarz varlıkların temel özelliklerini ve aralarındaki zorunlu metafiziki ilişkileri ortaya çıkarmaktır. Bir konuşurun (speaker) hangi dili bildiği, sonrasında psikologlar tarafından dilbilimsel araştırmanın deneysel olmayan yöntemlerinden farklı yöntemler kullanarak çözülecektir.

Nominalist de aynı şekilde gramerlerin psikolojik hipotezler olduğunu reddeder. Ama dilbilimin konusunu somut fiziksel işaretlerde arar – yazılar, akustik patlamalar, vücut hareketleri vb. Bu varlıklar hep birlikte sosyal uzlaşımlar tarafından yönetilen iletişimin kamusal sistemini oluşturur. Bu görüşe göre gramerin amacı neden bu varlıklardan bazılarının gramatik, eş gönderimli1 veya çatışık olduğunu ve neden bazılarının diğerlerini bağladığını (binding)2, veya diğerlerine k-buyurduğunu3 açıklamaktır.

Bilişselcilik ise dilbilimin psikolojinin bir dalı olduğunu savunur – gramerler dil yetisi hakkındaki hipotezlerdir ve insan beyninin/zihninin bir veçhesidir. Doğru bir gramer, tüm yetkin konuşurların sahip olduğu örtük bilgiyi doğru bir şekilde açıklama bakımından psikolojik olarak gerçektir – nedensel olarak dilin kullanımını ve edinimini içeren bir psikolojik haller sistemidir.

Platoncu pozisyonun epistemolojik tarafı, Quine’ın deneysel olan ve olmayan araştırma yöntemleri ayrımına yaptığı saldırıdan ötürü bir zorlukla karşılaşır. Katz (2000) akıl yürütme ilkelerinin aynı anda hem değiştirilebilir hem de değiştirilemez olmasını zorunlu kıldığından Quine’ın epistemolojisinin tutarsız olduğunu iddia eder. Ama bu argüman hatalıdır. Bizim akıl yürütme prensiplerimiz ve bizim bu prensiplere yönelik teorilerimiz arasındaki bir ayrımı görmezden gelir. Bu ayrımı belirtmek tutarsızlık tehlikesini kaldıracaktır.

Willard Van Orman Quine (1908-2000)

Dilbilim ontolojisi için, Katz (1985) doğal dilin ideal gramerinin sonsuz sayıda cümle ürettiğini ve dolayısıyla dilbilimin doğal dünyanın herhangi bir parçası olamayacağını iddia eder. Ancak ben dilbilimcilerin dilin sonsuzluğuna dair ürettikleri iddiaların soyut varlıklara yönelik bir ontolojik bağlılığa işaret etmediğini düşünüyorum. Aksine; sonluluk, hafıza kısıtlamaları ve motivasyonel faktörler vb.’den ilkeli bir uzaklaşmanın yanı sıra, dilbilimsel genellemelerinin sisteme dahil, karşıolgusalları destekleyici karakterini yansıtıyorlar. Chomsky (2001) ve Devitt (2006)’in da kabul ettiği gibi, sonsuz sayıda sayılamaz cümleler olduğu iddiasını tam anlamıyla doğru kabul etmek için hiçbir sebep yoktur. Bize en yakın olan doğru, (insan, yapay zeka veya insan olma potansiyeli olan) bir İngilizce konuşurunun işleyebileceği cümle uzunluğuna bir üst sınır çekmek için ilkeli bir neden olmadığıdır.

Bütün olarak bakıldığında platonculuk oldukça hatalı bir dilbilim metodolojisi ve ontolojisi sunuyor. Şimdi geriye kalan dilbilim teorisi yorumlamalarına bakalım: baskın bilişselci pozisyon ve sofistike rakibi nominalizm. Chomsky ve Devitt’in de belirttiği gibi, eğer bilişselci kavrayış ile başlanılacaksa, sözdizimsel (syntactic) bir kuralın veya ilkenin psikolojik açıdan gerçek olup olmadığı sorusu, sözdizimsel kuralı varsayan grameri kabul etmemiz için sebeplerimizin olup olmadığı sorusuna indirgenir. Eğer Chomsky’nin bilişselci kavrayışı doğruysa, genellikle bu tarz sebeplere sahip olduğumuz göz önüne alındığında, psikolojik gerçeklik meselesi zaten çözülmüştür. Fakat birisi Devitt’in nominalist gramer konsepti ile işe koyulursa, sözdizimsel ilkelere psikolojik gerçeklik atfetmek güçlü psikolojik varsayımları da gerektirir.

Bu görüşlerden hangisinin daha tatmin edici bir dilbilimsel araştırma kavrayışı sunduğu konusunda tamamen tarafsız olsam da psikolojik gerçeklik tartışmasının psikolinguistik deneylerin sonuçlarına doğrudan başvurmadan çözülemeyeceği hususunda Devitt’in tarafındayım. Dolayısıyla, psikolojik gerçeklik meselesinin önemsizleştirilmesini engellemek için Chomsky’nin bilişselci kavrayışı aleyhine iki tane standart argüman sunacağım. Bilişselci konsept elimizdeki tek oyun olmadığında psikolojik gerçeklik iddiası ilgi çekici hale geliyor; önemsiz bir şekilde doğru olması şöyle dursun, güçlü bir savunmaya ihtiyaç duyuyor. Bu tarz bir savunmayı sonraki gönderilerde geliştirmeye çalışacağım.

Bilişselciliğin yaygın bir motivasyonu, rakiplerinin aksine, evrensel dilbilimsel ilkeleri – Evrensel Gramer (Universal Grammar, UG4) – soruşturmayı güdülemek için kaynaklara sahip olmasıdır. Bilişselci sözdizim kavrayışında, bir UG özelleştirmesi bize bir çocuğun dil edinim sürecinde uygulamaya döktüğü doğuştan gelen kaynakları hakkında bilgi verir. Dil ediniminin ayrıca ilgi çekici bir fenomen olduğu göz önüne alındığında, onun hakkında teoriler oluştururken sözdizimden ne kadar çok yardım alırsak sözdizimle ilgili önerilere de o kadar güvenilirlik eklenmiş olur. Nominalist bunun gibi nasıl bir motivasyon sunabilir?

Buna cevap verirken UG’nin yapısına ilişkin her iddianın değişmez bir şekilde varsayımsal bir dilbilimsel genelgeçerin (universal) varlığına dayandığının farkındayım. Fakat farklı diller için gramerler inşa etmekten ve bir D dilinin kullandığı inşaların diğer bir D* diline uygulanabilir olup olamayacağını denetlemekten başka hangi dilbilimsel genelgeçerlerin mevcut olduğunu belirlemek için bir yöntemimiz yok. Gramer tasarlamak ve farklı dillerin gramerlerini karşılaştırmak ne bilişselciliğe bağlıdır ne de bilişselciliği gerektirir. Özellikle de aşağıdaki çıkarımın sonucu bir alakasız öncüllerden alakasız sonuç safsatasına yol açar (non sequitur).

“Genel dilbilimsel teori, gramerlerin ortak kaynaklarını betimlediğinden ve dili edinenler olarak tüm insanların sahip olduğu ortak bir şeyin olmasını gerektiğinden baştan beri insanın evrensel bir bilişsel özelliğinin, yani UG’nin bir açıklaması gibi görünür (Collins, 2008: 86).

“Genel dilbilimsel teorinin gramerlerin ortak kaynaklarını betimlediği” elbette doğrudur ve aynı şekilde, “dili edinenler olarak tüm insanların sahip olduğu ortak bir şeyin olduğu” da doğrudur. Ancak buradan keşfettiğimiz her dilbilimsel genelgeçerin – eğer keşfedebiliyorsak (Evans ve Levinson, 2009) – otomatik bir şekilde insan genomunda kodlanmış, yetkin konuşurların zihinlerinde temsil edilmiş veya dil edinimine dahil olmuş olduğu sonucu çıkmaz ve bu durum muhtemelen doğru da değildir. Her bir varsayılan dilbilimsel genelgeçer için pek çok sayıda muhtemel açıklama mevcuttur. Metodolojik olarak, ilk başta hangi genelgeçerlerin olduğunu açıklaştırmalıyız – veya olup olmadıklarını belirlemeliyiz – ve sonrasında onları, çatışan genetik, çevresel, sosyal ve psikolojik açıklamalarla çözümleyerek ve onayla(ma)yarak teker teker incelemeliyiz. Bilişsel kavrayışa a priori bir bağlılığın deneysel bir disiplinde yeri yoktur.

Yine de, “genel dilbilim teorisi” projesi kayda değerdir. Sözdizimciler bir dili kuramlaştırırken başka bir dilin gramer kaynaklarını ödünç almakta haklıdırlar. Aynı şekilde, kuram seçiminin genel ilkeleri ile uyumlu olacak şekilde – açıklayıcı birliğin ve maksimum genelliğin çekiciliği gibi – diğer diller hakkında bilinen şeylerle uyum içerisinde olan gramerleri tercih etmekte de haklıdırlar. Bu nedenle, bir gramerin açıklayıcı yeterliliği, en iyi şekilde, tüm insan dillerinin azami ölçüde genel, basit ve bütüncül bir şekilde kuramsal kavranışı ile anlam bulur. Bu şekilde anlam bulan açıklayıcı yeterlilik, bilişselci dilbilim kavrayışının doğruluğundan bağımsız olarak arzu edilebilir.

Bilişselci kavrayışın lehine diğer bir yaygın argüman “halk dili” kavramının bilimsel araştırma için uygunsuz olduğudur. Buna karşı olarak ben halk dili kavramının dil edinimi çalışmak için zorunlu olduğunu iddia ediyorum. Edinim teorisinin verileri ve ifadesi, rutin bir şekilde halk dillerine kaçınılmaz referanslar yapan kavramlarla ifade edilir. Uyaran yetersizliği argümanını (poverty of the stimulus argument) gösteren deneysel buluşlar ve daha genel olarak edinim teorisine dair araştırmalar genellikle niceliksel olarak betimlenen hata kalıpları ile ilgilidir. Bu tarz buluşların nasıl resmi bir şekilde bir çocuğun dili kullanımı ve spesifik bir ben dili arasındaki ilişkiye yönelik iddialar olarak yeniden biçimlendirilebileceğini saptamak oldukça zordur. Kimin ben dili ile bir çocuğun dili kullanımı niceliksel olarak karşılaştırılabilir?

Bu soruya edinim kuramcısının çocuğun gramerini idealleştirilmiş bir ben dili ile karşılaştırdığı iddia edilerek cevap verilebilir. Ancak bu bağlamda idealleştirmeye başvurmanın nasıl bir etkisi olduğu belirgin değildir. Eğer idealleştirilmiş ben dili kanısında ısrarcıysak bu durumun tutarlı bir parametreler bütününden başka bir şeye denk gelmediğini fark ederiz (İlkeler ve Parametreler gramerini varsaydığımız zaman). Ancak bu tarz denemelerden oldukça fazla sayıda mevcuttur ve pek çoğu da çocuğun dilini dilbilimsel toplulukla eşleştirmeyi başaramaz. Dolayısıyla, bir halk dilinin gramerine referans yapmak, kuramcının çocuğun “hedef grameri” olarak özdeşleştirdiği şeyi ayırmak için kaçınılmazdır. Bir idealleştirme mevcutsa, topluluk içerisindeki varyasyondan soyutlayan – örn. bireysel konuşurlar arasındaki fark – ve kuramsal ilgi nesnesi olarak idealleştirilmiş bir konuşma topluluğu yeğleyen bir idealleştirmedir bu.  


Çevirmen Notları

1Eş Gönderimli (Co-referential): Aynı varlığa işaret eden ad öbekleri (zamirler dahil). Örn: Ali, Ayşe’yi seviyor (Ali). O Ayşe’yi seviyor (O).

2Bağlama (binding): Bazı zamir ve ön biçimlerin (pro-form) dağılışını etkileyen işlem. Örn: “Süleyman criticized himself.” (Süleyman kendini eleştirdi) cümlesinde “himself” Süleyman’a gönderme yapmak zorundadır. Fakat “Süleyman criticized him.” (Süleyman onu eleştirdi) cümlesinde “him” Süleymana gönderme yapamaz.

3K-Buyurma/K-Buyruğu (C-command): a) X’i domine eden her düğüm (node) aynı zamanda Y’yi de domine ediyorsa, b) X’in kendisi Y’yi domine etmiyorsa X, Y’ye k-buyurur. Daha anlaşılır bir gösterim için şu videoya göz atabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=EemKW3C51UA

4Evrensel Gramer (Universal Grammar, UG): Tüm insan dillerinin gramerlerinde bulunan doğuştan gelen (innate) ilkeler ve nitelikler.

Kaynakça

  • Chomsky, N. (1995). The Minimalist Program, Cambridge, Mass.: MIT Press.
  • Chomsky, N. (2000). New Horizons in the Study of Language and Mind, Cambridge, Mass.: Cambridge University Press.
  • Chomsky, N. (2001).  “Derivation by Phase,” in Ken Hale: A Life in Language (Current Studies in Linguistics 36), Michael Kenstowicz (ed.), pp. 1–52. Cambridge, MA: MIT Press.
  • Collins, J. (2008).  Chomsky: A Guide for the Perplexed, Continuum Press.
  • Devitt, M. (2006). Ignorance of Language.  Oxford: Oxford University Press.
  • Devitt, M. (2008). “Explanation and Reality in Linguistics,” Croatian Journal of Philosophy, Vol. VIII, No. 23, pp. 203-231.
  • Evans, N. and Levinson, S. C. (2009).  “The myth of language universals: Language diversity and its importance for cognitive science,” in Behavioral and Brain Sciences, 32, pp. 429-92.
  • Katz, J. J. (1981).  Language and Other Abstract Objects. Totowa, N. J.: Rowman & Littlefield.
  • Katz. J. J. (2000).  Realistic Rationalism.  Cambridge: MIT Press.

David Pereplyotchik- “The Ontology, Epistemology, and Methodology of Linguistics”, (Erişim tarihi: 31.08.2020), Erişim Kaynağı: https://philosophyofbrains.com/2017/12/01/1-ontology-epistemology-methodology-linguistics.aspx

Çevirmen: Can Kalender

Boğaziçi Üniversitesi'nde Dilbilim öğrencisi. İlgi alanlarını dilin kökeni, evrimsel psikoloji ve ahlak psikolojisi oluşturuyor. Felsefe özelinde ise zihin ve ahlak felsefesi ile ilgileniyor.

3 Yorum

  1. Merhabalar
    ”Bilişselci konsept elimizdeki tek oyun olduğunda psikolojik gerçeklik iddiası ilgi çekici hale geliyor”
    Orjinal metinde ‘not only game in town’ ifadesi var. Sanırım şöyle olması gerekiyor: ‘ elimizdeki tek oyun olmadığından dolayı psikolojik gerçeklik iddiası ilgi çekici hale geliyor’. Gözden kaçmış muhtemelen. Ama cümlenin anlamını tersine çevirdiği için bildirmek istedim.

    • Bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Geri dönüşünüz doğrultusunda ilgili kısmı düzelttim.

mehmet için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ahlaki Vejetaryenizm – Tyler Doggett (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

Sonraki Gönderi

Bilim Nasıl Başarısızlığa Uğruyor? – Jim Baggott

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü