Enis Doko, Üçlübirlik Problemi ve Hristiyan Teizminin Eleştirisi Üzerine (3. Bölüm) – Yeşua Özçelik

/
1463 Okunma
Okunma süresi: 18 Dakika

Nihayet bu yazı dizisinin son kısmına gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle ilk yazıda belirttiğim noktayı yeniden vurgulamak isterim. Enis Doko çalışmalarını severek takip ettiğim ve hem entelektüel bilgisine saygı duyduğum hem de karşısındaki kişiye yönelik beyefendi yaklaşımını çok takdir ettiğim kıymetli bir akademisyendir. Bu yazı dizisi boyunca onun Üçlübirlik öğretisi ile ilgili yayınladığı videosundaki açıklamalarına dair görüşlerimi ve değerlendirmelerimi kaleme almaya çalıştım.

İlk iki yazıda sevgili Enis Doko’nun Üçlübirlik öğretisine mantıksal ve Eski Antlaşma’daki isimler üzerinden eleştiri getirdiğini görmüş ve bu konudaki iddialarını incelemiştik. Değerlendirme yazı dizisinin bu son kısmında ise, Enis Doko’nun Üçlübirlik öğretisine yönelik ileri sürdüğü felsefi argüman sorununu ele alacağım.

Enis Doko konuşmasının devamında şöyle der:

Üçlemenin diğer bir sıkıntısının da felsefi olarak bizim üçlemeye inanmamız için ciddi bir argüman verilmediği sürece (ona) inanmamızın makul olmadığı yönünde… Ne demek istiyorum. Felsefede biliyorsunuz ki, Richard Swinburne Hristiyanların en önemli düşünürlerinden biri de bu konuya özellikle çok vurgu yapıyor, en basit olan açıklama tercih edilmelidir. Ockham’ın Usturası. Dolayısıyla açıktır ki Tevhid-i Tanrı Üçlemeci Tanrı’dan çok daha basit bir açıklama… Dolayısıyla Üçleme lehinde ciddi bir argüman verilmediği sürece Tevhid-i Tanrı tercih edilmelidir…[1]

Burada Enis Doko’nun eleştirisinin mümkün olduğunca özet halini sunmaya çalıştım. Enis Hoca’nın bu konudaki eleştirisinde Üçlübirlik öğretisinin lehine herhangi bir ciddi argüman olmadığı iması vardır. Üçlübirlik öğretisinin lehine herhangi bir argüman olmadığı ya da bu öğretinin herhangi bir gerekçeden yoksun olduğu iddiasına katılmıyorum. Bu konuda düşüncelerimi kısaca şöyle izah etmeye çalışayım.

Üçlübirlik ve Teolojik Gerekçelendirme

Bir Hristiyan iki şekilde böyle bir eleştiriye itiraz edebilir. Bunlardan ilki, Hristiyan ilahiyatında özel vahiy olarak adlandırılan Kutsal Yazılar temelinde sunulan bir gerekçelendirmeye dayanmaktadır. Buna özel vahye dayalı teolojik gerekçelendirme diyebiliriz. Bu noktada ünlü Orta Çağ teologlarından Thomas Aquinas’ın açıklamalarını hatırlamak önemlidir. Aquinas doğal teolojiden (yani genel vahiyden) hareketle Tanrı hakkında bilgi sahibi olabileceğimizi söylerken doğal teolojinin[2] sınırlarının olduğunu ve Tanrı’yı daha derin tanımak için özel vahiye (yani Kutsal Yazılara) ihtiyacımız olduğunu söyler.[3] Bu noktada (yeniden) üstat C. S. Lewis’in açıklamalarına başvurmak faydalıdır. O der ki:

“Kayaları inceleyen bir jeologsanız, önce gidip kaya bulmanız gerekir. Kayaların kalkıp da size gelecek hali yoktur. Kayalara gittiğinizde sizden kaçamazlar. Girişimde bulunmak daima sizin sorumluluğunuzdur… Ama bir zoolog olduğunuzu, hayvanların vahşi dünyada resimlerini çekmek istediğinizi varsayalım. Kayaları incelemeden epeyce farklıdır bu. Hayvanlar size gelmezler ama sizden kaçabilirler. Sessizce hareket etmezseniz kaçacaklardır… Daha yüksek bir düzeyde, bir insanı tanımak istediğinizi düşünelim. Kendisi buna izin vermedikçe onu tanıyamazsınız. Onun güvenini kazanmalısınız. Bu durumda girişim eşit derece bölünmüştür. Dostluk kurmak için her iki tarafından adım atması gereklidir.”[4]

Hem Aquinas hem de Lewis’in açıklamalarından yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Kutsal Kitap, yaratılıştan hareketle Tanrı’ya dair bilgi sahibi olabileceğimizi söyler.[5] Bu aslında bir resme bakıp ressama dair çıkarım yapmaya benzeyecektir. Fakat Tanrı hakkında bilgi sahibi olmak ile O’nu birebir tanımak arasında bir fark vardır. C. S. Lewis’in analojisinde görüldüğü üzere, özgür iradeli kişisel bir varlığı daha derinden ve kişisel olarak tanımak istiyorsak, O’nun kendi kimliğini açıkladığı veya tanıttığı sözlerine, insanla tarih içinde nasıl ilişki kurduğuna bakmamız gerekir. Tanrı’nın ‘ne’ olduğu kadar ‘kim’ olduğunu da anlamamıza olanak sağlaması nedeniyle Tanrı’nın kendi doğasını ve kimliğini açıkladığı sözlere bakmak oldukça rasyonel bir tutum olacaktır. Dolayısıyla bir Hristiyan, Üçlübirlik öğretisini Kutsal Kitap üzerinden gerekçelendirebilir.

Delilci itiraz temelinde[6] düşündüğümüzde ise, eğer bir kişi rasyonel düzlemde Kutsal Kitap’ın ilahi olduğunu gerekçelendirebilirse, bu durumda Kutsal Kitap’a dayalı olarak Üçlübirlik inancını da gerekçelendirmiş olacaktır.[7] Sözün özü, Üçlübirlik öğretisinin en azından Kutsal Kitap açısından teolojik olarak gerekçelendirildiği ileri sürülebilir.[8] Bu durumda Üçlübirlik öğretisine inanmak rasyonel bir yaklaşım olacaktır.

Üçlübirlik Öğretisi ve Felsefi Gerekçeler

Bununla birlikte ikinci karşı itiraz felsefi gerekçelendirme üzerinden hareket eder. Genelde Tanrı’nın tekliğini ya da birliğini temellendirmek üzere felsefi gerekçelendirmelerden söz edilir. Örneğin, kadir-i mutlak olma sıfatı açısından Tanrı’nın tek olması gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte bu teklik içinde Tanrı’da bir çoğulluğun veya çeşitliliğin bulunması gerektiğine dair Hristiyan düşünürler tarafından öne sürülen çeşitli argümanlar da söz konusudur. Ben bu yazıda sadece William L. Craig’in kelam kozmolojik argüman üzerinden sunduğu bir yanıta ve Hristiyan düşünürlerin sunduğu bir argümana yer vereceğim.

William Lane Craig ve Evrenin Kişisel Nedeni

Öncelikle Craig, Ankara Üniversitesinde yaptığı Büyük Patlama ve Ötesi adlı konuşmasında, argümana yapılan bir itirazdan söz eder ve bu itirazın kendi içinde bir tür çoğul kişilik barındıran (yani Üçlübirlik) Tanrı konsepti ile çözüme kavuşturulabileceğini söyler.[9] Craig bunu şöyle ifade eder:

Son olarak ve en dikkate değer olarak, böyle bir aşkın nedenin makul bir şekilde kişi/kişisel olduğu kabul edilmelidir. Alemin nedeninin şahıs oluşu, onun zamansızlığı ve gayr-i maddiliği tarafından ima edilmektedir… Şimdi, bazı düşünürler, zamansız, kişisel bir ilaha dair çizdiğim bu resme itiraz ettiler, zira böyle bir varlık kişiler-arası ilişkilerden yoksundur ve böylesi ilişkiler onlara göre şahıslık için elzemdir. Eğer Tanrı kişisel olacaksa, O diğer kişilerle ilişkiye girmek zorundadır. Fakat kişisel ilişkilerin alış-verişi zamansallığı gerektirir.

Bu itirazın temelinde yer alan varsayım, Tanrı’yla ilişkilendirilen kişilerin insan kişiler olması gerektiğidir. Fakat en azından Hıristiyan Tanrı anlayışına göre, bu varsayım yanlıştır. Bizatihi ilahi varlığın tamlığı içerisinde, Baba, Oğul, Kutsal Ruh şahısları, Tanrı demek olan Üçlübirlik’in (Teslis) sunduğu şahıslar-arası ilişkileri yaşamaktadırlar. Üçlü-Birlik olarak Tanrı, sonlu kişilerin refakatine ihtiyacı olmaksızın ezeli olarak kamildir. Tanrı’nın özgürce sonlu kişiler yaratması ve onları Tanrı’nın içsel Üçlü-Birlik hayatının sevgisine ve hazzına katılmaya davet etmesi, O’nun lütfunun ve sevgisinin bir mucizesidir.[10]

William Lane Craig

Kelam Kozmolojik argüman bizleri evrenin nedenine götürmekte ve bu nedenin doğasına ilişkin bazı çıkarımlar yapmamıza olanak sağlamaktadır. Söz gelimi, bu argüman temelinde zaman ve mekana neden olmasından ötürü Tanrı’nın zamansız ve mekansız (dolayısıyla da değişmez ve gayri-maddi) olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Ayrıca tüm evreni yoktan var edebilmesi nedeniyle de O’nun kudretli yani her şeye kadir olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Bu tür sorular tanrılığın doğasına ilişkin yanıtlar sunmaktadır. Craig aynı zamanda Tanrı’nın kişisel olması gerektiğini söyler.[11] Fakat burada bir sorun varmış gibi görünür. Eğer kişilerarası ilişkiler şahıslık için elzem ise o zaman ne söylenecektir? İşte, Üçlübirlik Tanrı öğretisi sayesinde Tanrı’nın ezelde, henüz hiçbir şey yaratılmamışken de kendi Üçlübirlik doğasında Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak kişilerarası ilişkileri deneyimlediğini söyleme imkânına sahip oluruz. Dolayısıyla eğer bu itiraz haklı ise, Üçlübirlik öğretisine ilişkin olarak elimizde ciddi bir gerekçe bulunmaktadır.

Tanrı’nın Sevgi Olması ve Üçlübirlik Tanrı Anlayışı:

Hristiyan düşünürler tarafından Üçlübirlik öğretisine dair sunulan argümanlardan biri Tanrı’nın sevgi olmasına dayanır. Kutsal Kitap’ta “Tanrı sevgidir” ifadesi geçer.[12] C. S. Lewis Tanrı’nın sevgi olabilmesi için kendi içinde bir çoğulluğu da barındırması gerektiğine işaret eder. Sevginin olabilmesi için zorunlu koşul en az iki kişinin –seven ve sevilenin– olmasıdır. Dolayısıyla Tanrı’yı tek kişi olarak düşündüğümüzde, “Tanrı sevgidir” ifadesi koşullu hale gelir, çünkü bu durumda Tanrı’nın sevgi olduğundan bahsedebilmek için kendisi dışında bir şeyin var olması gerekecektir. En azından Tanrı hakkında konuşurken kullandığımız belirli niteliklere Tanrı’nın ezeli olarak sahip olabilmesi için Tanrı’nın kendi tekliği içinde belirli bir çoğulluğu barındırması gerekecektir.[13] Kutsal Kitap ise, Baba’nın Oğlu dünya (kozmos) var olmadan önce sevdiğini söyler.[14] Aslında Enis Hoca’nın Ockham’ın Usturası konusunda Swinburne’e atıf yaptıktan sonra Üçlübirlik için herhangi bir ciddi felsefi argümanın olmadığını ima etmesi ilginçtir. Çünkü Richard Swinburne The Christian God adlı kitabında bir Orta Çağ filozofu ve teologu olan Saint Victor’lu Richard’ın De Trinitate adlı çalışması üzerinden Üçlübirlik Tanrı görüşüne dair bir a priori argüman öne sürmektedir.[15] Şimdilik Swinburne’ün sunduğu a priori argümanın detaylarına girmeyelim. Ancak günümüzün önde gelen diğer bir Hristiyan filozofu Stephen T. Davis’in Sosyal Üçlübirlik yaklaşımını destekleyici olarak öne sürdüğü argümanından kısaca söz edeceğim.[16] Bu argüman şu şekilde ilerler:

1) “Tanrı sevgidir” (1. Yuhanna 4:8)

Kutsal Yazılara dayalı bu önermenin ardından Davis, Tanrı’nın yarattığı canlılardan daha düşük bir sevgi formunu deneyim ettiği bir durumu düşünmenin zor olduğunu söyler ve bu nedenle ikinci öncülü ekler:

2) Tanrı en yüce sevgi formunu deneyim eder.

Burada da bir kişinin bir başkasına olan sevgisi, kişinin kendisine olan sevgisinden daha yüce bir sevgi formu olduğunu ileri sürer. Bu nedenle de şu çıkarımı yapar:

3) Başka birini sevmek en yüce sevgi formudur.

Buna ek olarak evrenin olumsal (veya mümkün) olduğunu söyleyerek, Tanrı’nın hiçbir şey yaratmamasının da ihtimal dahilinde olduğunu ekler. Bu nedenle:

4) Tanrı dünyayı (evreni) yaratmamakta özgürdür.

Eğer Tanrı hiçbir şey yaratmasaydı ve Sosyal Üçlübirlik görüşü yanlış olsaydı, Tanrı’nın sevebileceği bir başka kişi olmazdı ve dolayısıyla da en yüce sevgi formunu deneyim edemezdi.

5) Bu nedenle Sosyal Üçlübirlik doğrudur.[17]

Bu sözü edilen argümanların özellikle Anselm’ci “Mükemmel Varlık İlahiyatı” açısından oldukça güçlü oldukları ileri sürülebilir. Bununla birlikte en azından şu açıkça görülmektedir: Hristiyan düşünürler Kutsal Kitap’a dayalı argümanın yanı sıra Üçlübirlik Tanrı öğretisini destekleyen farklı türde ciddi felsefi argüman ve açıklamalar da öne sürmüşlerdir. Bunu görmek önemlidir, çünkü Enis Hoca’nın konuşmasında ciddi bir argümanın söz konusu olmadığı iması vardır. Eğer öne sürülen bu argümanların geçerli ve sağlam oldukları gösterilirse, bu durum Tanrı’nın tek olmakla birlikte, bu teklik içinde kişi anlamında bir çoğulluk da barındırdığına dair güçlü bir felsefi gerekçe oluşturacaktır. Hristiyan filozoflara göre, sevgi üzerine kurulan bu argüman da tek olan Tanrı’nın kendi içinde bir tür çoğulluk barındırmasının gerekliliğini göstermektedir.

Üçlübirlik ve Ockham’ın Usturası

Bu gerekçelendirme konusu aslında bizi Ockham’ın Ustura’sı meselesine getirir. Enis Hoca Tanrı hakkında en iyi açıklamanın Ockham’ın Usturası ilkesine göre tek kişi olan tek Tanrı olduğunu ileri sürmektedir. Buna değinmeden önce, Ockham’ın Usturası’nın tam olarak neyi işaret ettiğini anlamak önemlidir. Literatürde çoğunlukla ‘şeyleri gereksiz yere çoğaltmamak gerekir’ şeklinde tanıtılan bu ilke basitçe şudur: “Elimizdeki veriyi açıklamak için gerekli olandan fazlasını öne sürmememiz gerekir.”[18] Bu ilke, en basit açıklamadan ziyade ‘açıklama yeterliliğine sahip en basit açıklamaya’ işaret eder.[19] Aslında Ockham’lı William’dan önce Thomas Aquinas bu ilkeyi şu şekilde dile getirmiştir: Eğer bir şey, tek bir şey aracılığıyla yeterli ölçüde yapılabiliyorsa, bunu birkaç şey aracılığıyla yapmak gereksizdir.[20] Dolayısıyla bu ilke esasında yalnızca basitliği referans almaz, açıklama gücüne de bakmaktadır.

Eğer bir kişi, özel vahiye ve doğal teolojiye başvurarak tek kişi olan tek Tanrı’nın bir açıklama sunamadığı durumların söz konusu olduğunu gösterebiliyorsa ve Hristiyan Tanrı anlayışı tek kişi ile açıklanamayan durumları yeterli ölçüde açıklayabiliyorsa, bu ilkeye göre en iyi açıklamanın Hristiyan teizminin ileri sürdüğü Üçlübirlik Tanrı anlayışı olduğunu söylemek kanımca rasyonel bir yaklaşım olacaktır. Bu yazıda, oldukça kısaca hem özel vahiy hem de doğal teoloji temelinde Üçlübirlik öğretisinin açıklamayı gereksizce çoğaltan bir öğreti olmadığına, aksine açıklama yeterliliğine sahip olma gereklerini taşıyan bir öğreti olduğuna dikkat çekmeye çalıştım.

Temel Bir İnanç Akidesi Olarak Üçlübirlik

Videodaki son bir eleştiri, Üçlübirlik konusunda öne sürülen çözüm önerilerinin oldukça karmaşık olduğu ve sıradan insanların bu çözümlerden haberdar olmadıklarından hareket eder. Enis Doko bu durumda bu kişilerin aslında Üçlübirlik öğretisini bilmediklerini ve bu öğretiyi bilmiyorlarsa o zaman onların Üçlübirlik öğretisine inandığını da söylemeyeceğimizi ileri sürmektedir.

Burada şunu söylemek gerekir ki inanç, bilmek için zorunlu koşul olsa da aynı şey tam tersi için geçerli değildir. Fakat elbette bu, Hristiyanların herhangi bir bilgiye sahip olmadan Üçlübirlik öğretisine inandıkları anlamına gelmez. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bazı Hristiyanların Üçlübirlik konusunda mantıksal problemin çözümünün ne olacağını bilmeden inanmakta olduklarıdır. Bütün Hristiyanlar öncelikle Athanasyus İnanç Bildirgesi’nde Üçlübirlik ile ilgili öğretiyi formüle eden yedi önermeyi kabul eder. Bir başka deyişle Kutsal Kitap bizlere bu yedi önermeyi[21] açık bir şekilde sunar. Bu nedenle felsefe ve mantık ile ilgilenmeyen, fakat Kutsal Kitap okuyan kişiler Üçlübirlik öğretisinin ne olduğunu bilirler. Mantıksal problem ise, daha çok felsefenin bir uğraş alanıdır. Dolayısıyla bir Hristiyan’ın bu çözüm önerilerinden haberdar olmaması yalnızca mantıksal Üçlübirlik probleminin nasıl çözüleceğini bilmediğini gösterir. Aslında Enkarnasyon (Beden Alma) Öğretisi için de benzer bir durum söz konusudur. Kadıköy Konsili açık bir şekilde bu gizemin sınırlarını çizer, fakat bu gizemi tümüyle aydınlatmaz. İsa Mesih, tek bir kişi olmakla birlikte tümüyle Tanrı ve tümüyle insandır. Bununla birlikte Üçlübirlik Tanrı’daki Oğul kişisinin insan tabiatını kendi üzerine alması büyük bir gizem barındırır. Fakat bu gizem elbette Hristiyanların İsa’nın hem tümüyle Tanrı hem de tümüyle insan olduğuna inanmadığını göstermeyecektir.[22]

Sonuç olarak, eğer teistlerin iddia ettiği gibi bir Tanrı varsa, bu Tanrı hakkında konuşmak insanın varoluşunun en önemli konusudur. Dolayısıyla sevgili Enis Doko’nun itirazlarını bu bağlamda değerlendirdiğimde, bu itirazların üzerine dikkatlice eğilmenin önemli olduğu kanısındayım. Kanaatimce bu itirazlar hem Hristiyanları Tanrı öğretileri konusunda daha derin düşünmeye sevk etmesi açısından, hem de Hristiyan olmayan kişiler tarafından sahip olunan herhangi bir yanlış anlaşılma söz konusu ise bunun açıklığa kavuşturulmasında faydalı bir işleve sahiptir.

Kendi teolojik varsayımlarım doğrultusunda, eğer Üçlübirlik öğretisi mantıksal olarak çelişkiliyse bu öğretinin hakikati yansıtamayacağını ve ona inanmanın makul olamayacağını düşünüyorum.[23] Fakat en azından bu yazı dizisi boyunca (özellikle ilk yazıda), Üçlübirlik öğretisinin sanılanın aksine mantıksal herhangi bir tutarsızlık barındırmadığını göstermeye çalıştım.[24] Aslında hatırlarsanız bu yazı dizisine Üçlübirlik öğretisinin mantıksal tutarsızlığı iddiası ile başlamıştık. Bunula birlikte ilginç bir şekilde belirli argümanlar aracılığı ile bu öğretinin elimizdeki en iyi açıklama olduğunu öne süren Hristiyan düşünürlerin iddiasına doğru bir yolculuk da yapmış olduk. Umarım bu tür karşılıklı açıklamalar farklı inançlardan kişilerin birbirlerini daha iyi anlamasına olanak sağlar.


Dipnotlar

[1] https://www.youtube.com/watch?v=sA9xwO5iQgo

[2] Bir başka deyişle insan aklının.

[3] Thomas Aquinas, On the Truth of the Catholic Faith, Summa Contra Gentiles, Book One: God, Garden City, Doubleday & Co., 1955, s. 63.

[4] C. S. Lewis, Özde Hristiyanlık, İstanbul, Haberci Yayınları, 2014 s. 151-152.

[5] Bazı referanslar için bkz. Mezmur 19:1Romalılar 1:19-212:14-15.

[6] Buna “Reform Epistemolojisi” yaklaşımı üzerinden eleştiri sunulup sunulamayacağını da dikkate almakta fayda vardır.

[7] Bunun detayları bu yazının kapsamı dışında kaldığından bu konuya girmeyeceğim. Sadece bu konuda öne sürülen çeşitli argümanların söz konusu olduğunu söyleyebilir ve en azından örnek bir argümandan bahsedebilirim. Bu argüman, İsa’nın dirilişine ilişkin tarihsel bir incelemeye dayanır. Bu argümana göre, eğer İsa’nın ölümden dirildiği tarihsel olarak temellendirilebilirse, bu Hristiyan inancı için güçlü bir dayanak noktası olacaktır. Bu konuda detaylı bir çalışma için bkz. Andrew Loke, Investigating the Resurrection of Jesus Christ: A New Transdisciplinary Approach, New York, Routledge, 2020; Michael Licona, The Resurrection of Jesus: A New Historiographical Approach, IVP Academic, 2010; William L. Craig, Assessing the New Testament Evidence for the Historicity of the Resurrection of Jesus, New York, Edwin Mellen Press, 1989; The Son Rises, Wipf & Stock Publishers, 2001; Gary Habermas ve Michael Licona, The Case for  the Resurrection, Kregel Publications, 2004; N. T. Wright, The Resurrection of the Son of God, Fortress Press, 2003.

[8] Bu konuda şöyle bir argüman oluşturabiliriz:

  • (1) Kutsal Kitap doğruysa, Tanrı Üçlübirlik’tir.
  • (2) Kutsal Kitap doğrudur.
  • (3) Dolayısıyla Tanrı Üçlübirlik’tir.

Dolayısıyla eğer Kutsal Kitap’ın doğru olduğu ve Üçlübirlik halindeki Tanrı’yı öğrettiği gerekçelendirilebilirse, Üçlübirlik öğretisinin argümana dayalı teolojik bir temeli olduğu görülecektir. Bu yazıyı uzatmamak adına bu teolojik gerekçelendirmeyi bir başka yazıya bırakmak daha iyi olacaktır.

[9] William Lane Craig, “Büyük Patlama ve Ötesi”, Çev. Fehrullah Terkan, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 50, 2009, s. 165-178.

[10] A.g.e., s. 177.

[11] A.g.e., s. 177.

[12] 1. Yuhanna 4:81. Yuhanna 4:16

[13] C. S. Lewis, Özde Hristiyanlık, İstanbul, Haberci Yayınları, 2014 s. 161.

[14] Yuhanna 17:24

[15] Richard Swinburne, The Christian God, Oxford, Oxford University Press, 1994, s. 170-191.

[16] Aslında bu argüman, Swinburne’ün ortaya koyacağı argümana benzer. Her iki argüman, sevginin doğasından ve Tanrı’nın ezeli olarak en yüce sevgi formunu deneyim etmesinden hareket eder.

[17] Stephen T. Davies, “A Somewhat Playful Proof of the Social Trinity in Five Easy Steps”, Philosophia Christi, Series 2, C. 1, No. 2, s.103. Akt. Peter S. Williams, Understanding the Trinity, 2012.

[18] Trent Dougherty ve Jerry L. Walls, “Arguments from Evil”, The Routledge Companion to Theism, Ed. Charles Taliaferro, Victoria S. Harrison ve Stewart Goetz, New York, Routledge, 2013, s. 374.

[19] Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, Paradigma, 1999, s. 637.

[20] Thomas Aquinas, Basic Writings of St. Thomas Aquinas, trans. A.C. Pegis, New York: Random House, 1945, s. 129.

[21] Bu yedi önermeyi şu şekilde özetleyebiliriz: (1) Tek bir Tanrı vardır; (2) Baba, Tanrı’dır; (3) Oğul Tanrı’dır; (4) Kutsal Ruh Tanrı’dır; (5) Baba, Oğul değildir; (6) Baba, Kutsal Ruh değildir ve (7) Oğul, Kutsal Ruh değildir. Bir başka deyişle (5), (6) ve (7) önermelerini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh farklı kişilerdir şeklinde özetleyebiliriz. Üçlübirlik öğretisinin Kutsal Kitap temeli için bkz. Wayne Grudem, Hristiyan İlahiyatı, İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2001, s. 109-130; Brian Edgar, Üçlübirlik, İstanbul: Haberci Yayınları, 2015. Bu konuda kısa bir video için bkz. Üçlübirlik nedir ve ne değildir? Erişim Adresi:  https://www.youtube.com/watch?v=hC9n4bfczYQ&ab_channel=T%C3%BCrkiye%27deBirHristiyan

[22] Günümüzde Hristiyan filozoflar tarafından bu gizemi açıklamaya yönelik girişimler vardır. Bu yaklaşımların kısa bir özeti için bkz. Michael J. Murray ve Michael Rea, Felsefe ve Hristiyan Teolojisi, Erişim Adresi: https://onculanalitikfelsefe.com/felsefe-ve-hristiyan-teolojisi-michael-j-murray-michael-rea/

[23] Peter van Inwagen da mantıksal tutarsızlıkların kabul edilemeyeceğini belirtir. Her ne kadar kilise tarihinde öne sürülen farklı düşünceler olsa da ben de Peter van Inwagen ile hem fikirim. Bkz. Peter van Inwagen, Three Persons in One Being, Oxford Readings in Philosophical Theology Volume 1: Trinity, Incarnatin and Atonement, Ed. Michael Rea, New York, Oxford University Press, 2009, s. 61-75.

[24] Elbette bu açıklamalara çeşitli itirazlar gelecektir. Burada önemli olan Üçlübirlik öğretisinin mantıksal imkansızlıklar kategorisinin dışarısında olduğunu gösterebilmektir.

Yeşua Özçelik, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Jeofizik Mühendisliği alanında lisansüstü eğitimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi’nde Din Felsefesi üzerine lisansüstü çalışmalarına devam etmektedir. Din felsefesi, zihin felsefesi, metafizik, Hristiyan ilahiyatı, tarihsel İsa başlıca ilgi alanlarıdır.

2 Yorum

  1. Tanrı açıklanamaz bununla birlikte Onu tanımamızi da ister. Güzel bir çalışma olmuş. Rab bereketlesin

Salih Kurtbaş için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Arda Denkel’in ‘Nesne ve Doğası’ Kitabında Ortaya Koyduğu Özdeşlik Anlayışı – Zeynep Vuslat Yekdaneh

Sonraki Gönderi

Leo Tolstoy’un Çocuk Okulunu Bu Kadar Özel Kılan Neydi? – Ksenia Zubacheva

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü

Sosyalizmin İki Ruhu – Hal Draper

Sosyalizmin bugünkü krizi, sosyalizmin anlamına ilişkin bir krizdir. Dünya tarihinde ilk kez, büyük olasılıkla insanların çoğunluğu kendilerini şu