Ensest İlişkinin Ahlaki Statüsüne Dair Bir İnceleme – Talha Gülmez

/
4026 Okunma
Okunma süresi: 12 Dakika

Uygulamalı ahlak felsefesi literatüründe en çok ihmal edilen konulardan biri ensest ilişkinin ahlaki statüsüdür. Bu konuda yazılmış makale sayısı beşten azdır, dahası cinsel ahlaka dair kitaplarda bile bahsi geçmez. Mesela İgor Primoratz’ın Ethics and Sex  (1999) kitabında aldatma, evlilik, kıskançlık, fuhuş, pedofili, eşcinsellik ve tecavüz konuları tartışılırken ensest kelimesi dört kere geçmektedir ve hiçbiri aslında ensestle ilgili değildir. John Grabowski‘nin Sex and Virtue: An Introduction to Sexual Ethics’inde (2003) de konunun bahsi geçmez. 550 sayfa ve 25 makaleden oluşan The Philosophy of Sex: Contemporary Readings’deyse (2017) hiç yer alamamaktadır ensest kelimesi. Ensest ilişkiler tartışıldığında genellikle normatif hukuk bakımından tartışılmış olduğu için o konudaki yazın görece daha iyi durumda. Bu yazıda var olan yazından da yola çıkarak ensest ilişkinin ahlaki statüsünü inceleyeceğiz.

Öncelikle “ensest” dediğimizde neyi kast ettiğimize ve neyi kast etmediğimize açıklık getirelim. Ensesti kan bağına sahip birinci dereceden akraba insanlar arasındaki ilişki şeklinde düz bir şekilde tanımlamakta, şimdilik, bir sıkıntı yok gibi görünüyor. Fakat eğer amacımız ensestin içsel bir ahlaki statüye sahip olup olmadığını araştırmaksa, ensesti diğer ahlaki etmenlerden ayırarak incelememiz gerek. Örneğin bir babanın kızına tecavüz etmesi ensest bir ilişki türü olsa da bu durumun ahlakiliğine etki edecek ayrı bir etmen (tecavüz) de olduğu için bu uygun bir örnek olmaz. Aynı şekilde bir abinin yaşça küçük (diyelim, 11) kız kardeşini manipüle ederek onunla ilişkiye girmesi yine istismar ve rıza ile ilgili ahlaki değerlendirmeleri içereceği için bu da uygun düşmez. Bunun yerine ensest ilişkileri tabu olmayan ilişkilerle karşılaştıracak biçimde düşünmemiz gerek: rıza sahibi ve yetişkin bireyler arasındaki romantik ve/veya cinsel ilişki. O zaman bizim sormamız gereken soru şu: birbiriyle akraba olmayan yetişkin iki rıza sahibi birey arasındaki romantik ve/veya cinsel ilişki ile birbiriyle birinci dereceden akraba olan yetişkin iki rıza sahibi birey arasındaki romantik ve/veya cinsel ilişki arasında ahlaki statü farkı var mı? Ya da, ensest ilişkiler ahlaken kötü mü yoksa ahlaken izin verilebilir mi? Bunun için enseste karşı öne sürülen argümanlara bakmakta fayda var.

1) Ensest kötüdür çünkü doğacak çocuğun özürlü/sakat doğma ihtimali yüksektir: Birinci dereceden akrabalar çocuk yaptıklarında doğacak çocuğun sakat olma ihtimali gerçekten de yüksektir. Kuzenler arasındaki ilişkiden doğan çocuklarda ciddi sakatlık ihtimali sıradan ilişkilerdekilerden % 4 civarı fazlayken, iş birinci derece akrabalara (baba/kız, kardeş/kardeş vb.) gelindiğinde oran değişiyor ve % 50’nin üzerine çıkıyor.[1] Hem neonatal ölüm, hem de zihinsel ve fiziksel hastalıkların görülme oranı çok yüksek.

Bu argümanın sıkıntısı şuradadır: Bu argümanda ensestin kötülüğü, enseste dışsal ve önlenebilir bir şarta bağlı. Eğer mesele genetik bozukluksa, bu

  • a) cinsel ilişkinin olmadığı,
  • b) cinsel ilişkinin olduğu fakat korunulan ve c) kürtaj şansının olduğu,
  • d) taraflardan en az birinin kısır olduğu,
  • e) gelecekte CRISPR gibi gen düzenleme araçlarıyla genetik bozuklukların giderilebildiği durumlarda,

ensest ilişkilerin ahlaki statüsünü değiştirecektir. Diyelim, yetişkin bir abi ve kızkardeşin ensest ilişkisi sakat bir çocuk doğurmadıkları sürece ahlaken kınanabilir olmaz ve bunun önüne geçmenin birçok yolu vardır.

Bunun yanında burada devreye başka bir değerlendirme daha giriyor: Huntington hastalığı gibi ciddi kalıtsal hastalıklara sahip bireylerin çocuk yapmalarının ahlaki olup olmadığı da tartışmaya açılmak durumunda kalıyor ve bu tartışma bizim toplumsal dinamiklerimizi kökünden etkileyebilir.[2]

2) Ensest kötüdür çünkü tiksindiricidir: Bir fizyolojik tepki olarak tiksinti (disgust) psikoloji literatüründe kendine epey yer edinmiş fenomenlerden biridir ve ahlak psikolojisinde de sıkça kullanılmaktadır. [3] Biz bir şeyin istendik olmadığını anlatmak için tiksinçliği kullanırız ve ahlaken kınanabilir davranışların bizde tiksinti uyandırabildiği doğrudur.[4] Fakat bu her tiksintinin ahlaki düşünce için meşru bir gerekçe olduğu anlamına gelmez. Eğer belirli bir davranışa gelen tiksinti tepkisinin işlevsel kökenlerini gösterebilirsek bu, o spesifik tepkinin normatif gücünü elinden alabilir. Ensest vakası özelinde biz tiksintinin doğal bir koruyucu mekanizma olduğunu gösterebiliyoruz.

Psikoloji bilimindeki şu anki konsensusa göre tiksintinin asli işlevi patojenlere karşı bir uyarı mekanizması olmak. Tiksinti, bize neyi yemememiz, neye dokunmamamız vb. gerektiğine dair bir uyaran. Bizi çürümüş bir et gördüğümüzde bundan tiksinmemizi, o yiyecekten kaçınmamızı ve sağlığımıza zararlı hatta ölümcül olabilecek bakteri ve mikropları vücudumuza sokmamamızı sağlıyor. Mikropları ve diğer mikroorganizmaları doğrudan gözlemleme şansımızın olmadığı ilkel zamanlarda tiksinti bizim hayatımızı kurtaran bir mekanizmaydı.

Tiksinti bir kaçınma (avoidance) mekanizması olduğu için kaçınmamız gereken diğer durumlar için de kullanılabilir aynı zamanda. Yani mikroptan koruma işlevinin yanında zamanla toplumsal olarak zararlı/kabul görmeyen şeylere karşı da tiksinti reaksiyonunu geliştirdik gibi duruyor. Zaten ahlak psikolojisi ve hukukta da bu kadar geniş yer bulmasının ardında tiksinintinin toplumsal ilişkilere sıçraması var.

Biz evrilmiş mekanizmaları asli işlevin yanında ikincil üçüncül işlevler için de kullanabiliyoruz demiştik. Burada tiksintinin eş seçimi için de kullanılabilir duruma geldiğini düşünmek için iyi nedenlerimiz var. Potansiyel eşler için biz eş değerleri (mate value) atıyoruz farklı niteliklere göre (sosyoekonomik durum, fiziksel özellikler, genetik uyum vb.) Tiksinti de eş değeri hususunda işin içine giriyor. Tiksinti burada bizim düşük eş değerine sahip bireylerden kaçınmamızı sağlıyor. Buna bir kanıt, insanlarda eş seçici taraf olan kadınlarda cinsellik için tiksinti duygusunun çok daha yüksek olması.[5] Ensestin seçilim değeri düşük olduğu için birincil dereceden akrabalar kötü eş adayları, yani eş değerleri düşük. Bu da bizim ensest ilişkilere tiksintiyle bakmamıza neden oluyor. [6] Yani tiksinti burada ahlak-dışı bir işleve sahip olduğu için ahlaki değerlendirmede kullanmamız sıkıntı doğurabilir ve normatif gücünü yitirebilir gibi görünmektedir.

3) Ensest kötüdür çünkü doğaya aykırıdır: Bu itiraz, bir şeyin iyiliğinin ya da kötülüğünün kıstasının doğada olduğu görüşüne dayanıyor. Seküler versiyon için ayrı, doğal hukuk geleneği için ayrı değerlendirilebilir.

Buna en temel düzeyde getirilebilecek itiraz böyle bir hamlenin yapılamayacağı olabilir. Çağdaş metafizikte kabul gören görüşe göre, olgular ile değerler birbirinden ayrı türden gerçeklerdir ve ikisi arasında zorunlu bir ilişki yoktur. “-dir, -meli problemi” olarak bilinen problem bunun bir uzantısıdır. “…dir”li ifadelerden “-meli”li sonuçlar çıkartılamaz çünkü “dir” bir olgu iken “meli” bir değer gösterir ve -dir’den ‘-meli’ye doğrudan geçiş yapılamaz. “Doğada ensest yoktur.” bir olgu belirtir ve normatif değildir, “Ensest yanlıştır.” değersel niteliğe sahiptir ve ne yapılması gerektiğini söyler. Arada bir değersel önerme olmadığı sürece mantıksal olarak geçerli bir yapıda değildir bu iddia. Belki argümanı şu şekilde geçerli hale getirebiliriz:

  • (1) Doğada ensest yoktur. (olgu, -dir cümlesi.)
  • (2) Doğanın parçası olanlar, ona göre davranmalıdır. (değer, -meli cümlesi)
  • (3) İnsan doğanın bir parçasıdır. (olgu, -dir cümlesi.)
  • (S) O halde insan, ensest ilişkide bulunmamalıdır. (1,2 ve 3’ten)

Burada (2) numaralı önerme savunulmaya muhtaçtır. Neden doğanın parçası olanlar doğaya uygun davranmalıdır? Doğanın parçası olmak ile ona uygun davranmak arasındaki normatif ilişki nereden ileri gelmektedir? Açıkçası doğa ve insan ilişkisine dair bu türden bir ilişkiyi savunan ve bu soruları bunun üzerinden yanıtlayan herhangi bir felsefeciden haberimiz olmadığı için şimdilik bu argümanın bu versiyonunun zayıf olduğunu varsayabiliriz.

Fakat bunun biraz daha sofistike versiyonunu savunmak mümkün görünüyor. Doğal hukuk geleneğini esas alan bu argümanda temel, geniş anlamda doğa değil insanın doğasıdır. Şöyle formüle edilebilir:

  • (1) İyi ve kötü, o şeyin doğasına göre belirlenir.
  • (2) Kişi, doğasına aykırı bir şey yapmamalıdır.
  • (3) Ensest, insanın doğasına aykırıdır.
  • (S) O halde insan, ensest ilişkide bulunmamalıdır.

Doğal hukuk geleneği başlı başına büyük bir ahlaki teori olduğu ve burada hakkıyla incelemek mümkün olmadığı için, bize en büyük problem olarak görünenden bahsetmek daha uygundur. Bu karşı-olgusallık problemi olarak adlandırılabilir. Kısaca bu argüman, eğer insanın doğası farklı olsaydı, bunun sonuçlarının ahlak açısından makul olmayacağından yola çıkar. Örneğin insanın doğasında zalimlik olsaydı, doğasına uygun davranan, yani zalimlik yapan bir insanın iyi bir insan olduğunu söyleyebilirdik. Bir insan zalimliği ölçüsünde “iyi bir insan” olurdu, fakat bu sezgisel olarak makul bir pozisyon gibi durmamaktadır. Bu şekilde anlaşıldığında Doğal Hukuk zayıf bir seçenek gibi görünmektedir ve sorunları burada bitmemektedir. Burada Doğal Hukuk’un daha sofistike versiyonlarının olduğunu da belirtmekte fayda var, fakat itiraz edilecekse ne türden bir doğal hukuku konuştuğumuz önemli olduğu için şimdilik es geçmek elimizdeki en iyi seçenek gibi duruyor.

4) Ensest ilişkiler çoğu zaman yanlıştır çünkü çok değerli olan aile ilişkilerine zarar verme tehlikesi vardır. Ensestin ahlakiliğine karşı geliştirilen en ikna edici argüman Robert Fischer’a aittir ve şöyledir:

  • 1. İkna edici sebeplerin yokluğunda, aşırı değerli olan bir şeyi riske atmak yanlıştır.
  • 2. Aile ilişkileri aşırı değerli şeylerdir.
  • 3. Ensest ilişkilerin aile ilişkilerine zarar verme tehlikesi vardır.
  • 4. Ensest ilişkilerin büyük çoğunluğu, aile ilişkilerini riske atmayı meşru kılacak sebeplere dayanmamaktadır.
  • 5. O halde ensest çoğu zaman yanlıştır.[7]

Bu argüman ensestin içsel olarak, her zaman yanlış olduğunu iddia etmiyor, fakat ensestin çoğunlukla yanlış olduğunu göstermeyi amaçlıyor.

(1)’in savunmaya gerek olmayacak biçimde açık olduğunu varsayıyorum.

Fischer’ın (2)’yi gerekçelendirmek için gösterdiği, aile ilişkilerinin aşırı değerli şeyler olduğuna dair öne sürdüğü altı sebep var. Bunlar aile ilişkilerinin;

  • (a) toplumsal olarak istikrarlı,
  • (b) isteğe bağlı olmayan,
  • (c) uzun süreli,
  • (d) kimlik belirleyici,
  • (e) aseksüel ve
  • (f) ender olmasıdır.

(a) Toplumsal istikrarlılık, aile ilişkilerinin diğer ilişkilerin çoğuna nasip olmayacak kadar toplumsal olarak tanınması, değer görmesi ve korunmasını ifade ediyor. Çağlar boyunca insanlar aile ilişkilerinin önemini kavrayıp saygı duymuş, bu yüzden aile ilişkileri toplumda saygın ve imtiyazlı bir yer edinmiştir. Bu türden bir ilişkiye sahip olmak değerlidir.

(b) Çoğu ilişkimizde biz bir derece özgürlük sahibiyizdir. Dostlarımızı, eşlerimizi, çalışma arkadaşlarımızı vb. yakın olacağımız kişileri kendimiz belirleyebiliriz. Bunlar özgür ilişkilerdir ve özgürlük çoğu zaman iyidir. Fakat bizim belirlemediğimiz yakın ilişkilerin de kendine özgü bir değeri vardır. Aile ilişkileri zorunlu ve uzun süreli olması bakımından çoğu ilişkiden daha talepkardır ve bu bizler için nihai olarak iyidir.

(c) İlişkilerin değeri, uzunluğuyla ve tarafların paylaştığı olay ve anların önemiyle artar. “Murat benim on senelik arkadaşımdır.” dediğimizde Murat ile olan ilişkimizin uzun süresinin ve onunla paylaştığımız anıların Murat ile olan ilişkimize ekstradan değer kattığını ima ediyoruzdur. Aile de bu türden ilişkilerin en iyi örneklerinden biridir.

(d) Aile ilişkileri, bizim özümüze dair anlayışımızı şekillendiren önemli bir unsurdur ve bizim kimliğimizi belirlemede rol oynar.

(e) Aile ilişkileri genel olarak cinsel değildir ve bu cinsele dönüşme olasılığı da çok azdır. Buradaki değer, cinselliğin getirdiği karmaşıklıklardan (duygusal, normsal, kişilerarasılık vb.) azade bir ilişkinin istendik bir ilişki türü olmasında yatıyor.

(f) Aile ilişkileri birey açısından az bulunur bir şeydir ve bu (a)/(e) ile birleştiğinde onu çok daha değerli kılar.

Bir aile ilişkisinin değerli olması için bu altı sebebin aynı anda bir arada bulunması gerekmez ve bu bakımdan çoğu aile ilişkisi aşırı değerlidir.

(3) için, ensest ilişkiler aile ilişkisini şu şekilde riske atar: romantik ve/veya cinsel ilişkilerin sona ermesi mümkündür ve bu ilişkiler sona erdiğinde genellikle başlangıçtaki ilişki durumları da ortadan kalkar. Bir insan sevgilisinden ayrıldığında, eşinden boşandığında ya da kişi arkadaşına karşı romantik hisler besleyip karşılık bulamadığında bu ilişkilerin en baştaki sorunsuz haline dönme olasılığı çok düşüktür ve zamanla bu bağ tamamen kopar. Romantik ve/veya cinsel ilişkilerin sona ermesi ihtimali ensest ilişkilerde de söz konusudur ve ensest ilişkilerin riske attığı şey aşırı değerli olan aile ilişkileridir.

(4) Aşırı değerli bir şeyi riske atmak için meşru gerekçeler gerekir fakat çoğu ensest ilişki bu türden güçlü bir gerekçeden yoksundur. Biriyle birlikte olmayı çok istemek bunun risk almak için iyi bir neden olduğunu göstermez. Risk alırken uzun vadedeki etkileri ya da bunun bize maliyetini küçümseyebilir, objektif olamayabilir, dikkatsiz davranabiliriz. Örneğin kokainin nasıl olduğunu çok merak eden ve kullanmayı çok isteyen biri ne kadar çabuk bağımlılık geliştireceğini bilemeyebilir ve aşırı değerli olan otonomisini ve hayatını mahvedebilir. Bu yüzden kokain kullanmayı çok istemek, bu riskin almaya değer olduğu anlamına gelmez ve ahlaken yanlıştır. Ensest ilişkilerdeki risk durumunun da benzer bir konumda olduğu söylenebilir.

(5) İlk dört önermeyi mantıken takip ettiği için eğer onlar sağlam ise, geçerli ve sağlam olmaktadır.

Burada gelebilecek itirazlardan biri her aile ilişkisinin değerli olmadığı olabilir. Eğer aileniz aşırı disfonksiyonelse ve son kertede sizin için çok zararlıysa, o aile ilişkisinin yüksek değere sahip olmadığı söylenebilir; fakat zaten bu argüman da enseste kategorik bir yanlışlık atfetmediği için bir sorun teşkil ediyor gibi durmamaktadır. Yine de çoğu aile ilişkisi bahsi geçen (a)/(f) kıstaslarına uygun olduğu için değerlidir ve argüman doğru ise ensest vakalarının çoğu için geçerli olduğu söylenebilir.

Eğer bu argüman doğruysa, ensestin yanlış olduğunu söylemek için nesnel bir sebebimiz var gibi durmaktadır.


Kaynakça

  • [1]: [https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26141656 genetic counseling and screening of consanguineous couples and their offspring: recommendations of the national society of genetic counselors]. Özellikle shf. 105-107, tablo iv.
  • [2]: Sebo, J. (2006). The Ethics of Incest. Philosophy in the Contemporary World, 13(1), 49.
  • [3]: Kumar, V., Nina, S. (Edt.). (2018). The Moral Psychology of Disgust. London: Rowman & Littlefield.
  • [4]: May, J. (2018). Regard for Reason in the Moral Mind. Oxford: Oxford University Press. shf. 28-39.
  • [5]:  Al-Shawaf, L., Lewis, D. M., & Buss, D. M. (2017). Sex Differences in Disgust: Why Are Women More Easily Disgusted Than Men? Emotion Review, 10(2), 149-160. doi:10.1177/1754073917709940
  • [6]: Lieberman, D. (2018). Objection: Disgust, Morality, and the Law. Oxford University Press. shf. 72-113.
  • [7]: Fischer, R. W. (2012). Why Incest is Usually Wrong. Philosophy in the Contemporary World, 19(1), 17-31. Formülasyon bana ait.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde İngilizce Öğretmenliği okuyor. Yoğunlaştığı alanlar ahlak ve siyaset felsefesi olmakla birlikte politik iktisat ve evrimsel ve bilişsel psikoloji de ilgisi kapsamına girmektedir.

2 Yorum

Serhat Taş için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Olmayan Şey Üzerine Büyük Kavgamız: Siyasi Spektrum Diye Bir Şey Yok – Hyrum Lewis

Sonraki Gönderi

“Felaket” ve Yakın Seviye Teori – Bryan Caplan

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü