Muhammed: Avrupa Aydınlanmasının Ruhban Sınıfı Karşıtı Kahramanı – John Tolan

/
2980 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

16. yüzyılda Kuran’ı yayınlamak ve çeviriye hazır hale getirmek oldukça tehlikeli bir girişimdi, dindar Hristiyanların kafasını karıştırmaya müsaitti. En azından 1542’de bu, Müslümanların kutsal kitabını Latinceye çevirme ve yayınlanlamayı planlayan yerel bir yayıncıyı hapseden Basel Protestan şehir meclis üyelerinin görüşüydü. Protestan reformcu Martin Luther bu projeyi kurtarmak için araya girmişti: Türkler ile olan savaşta “Muhammed’in Yalanlarını” ifşa etmekten daha iyi bir yol olamazdı.

1543’te ortaya çıkan söz konusu bu yayın Kuran’ı, İslam’ı anlamak ve onunla daha iyi mücadele etmek için ele alan çoğu Avrupalı entelektüel için kullanılabilir hale getirdi. Bununla birlikte, Kur’an okumalarını Hıristiyan ilkelerini sorgulamak için kullanan başkaları da vardı. Katalan bilgin ve ilahiyatçı Michael Servetus, Teslis inancı karşıtı sisteminde, yani “Christianismi Restitutio”da (1553), kullanmak üzere Kuran’da sayısız argüman buldu ve Muhammed’i, Hıristiyan ilahiyatçıların Teslis inancı gibi sapkın ve irrasyonel bir ilkeyi icat ederek bozduğu Tek Tanrılığa dönüş çağrısı yapan, gerçek bir reformcu olarak adlandırdı. Servetus, kabul görmüş yerleşik inançlara karşı çıkan bu kâfirce fikirleri yayınladıktan sonra Vienne’deki Katolik Engizisyonu tarafından kınandı ve en sonunda da Calvin’in Cenevre’deki kitaplarıyla birlikte yakıldı.

Avrupa Aydınlanması yaşanırken, bazı yazarlar Muhammed’i ruhban sınıfına karşı çıkanlara benzeyen bir kahraman olarak sunmuştu; bazılarıyla saf bir Tek Tanrıcılık biçimi olarak İslam’ı felsefi Deizm’e ve Kuran’ı da Yaratıcı hakkındaki rasyonel bir ilahi (paean) olarak görmüştü. 1734’teyse George Sale yeni bir İngilizce çeviri yayınlamıştı. O, bu kitabın giriş bölümünde, Erken İslam tarihinin izlerini sürdü ve Peygamberi, erken dönem Hıristiyanların azizler kültü, kutsal emanetler gibi “batıl inanç” inançları ile uygulamalarınıı ortadan kaldıran, yozlaşmış ve açgözlü ruhban sınıfının gücünü sarsan eski reformcuymış gibi, ikonoklastik * olarak idealleştirdi.

Sale’in Kur’an çevirisi İngiltere’de yaygın biçimde okundu ve takdir ile karşılandı; okurlarının çoğu için Muhammed antik cumhuriyetçiliğin sembolü haline gelmişti bile. Bu anlayış İngiltere dışında da etkili oldu. ABD’nin kurucu babası Thomas Jefferson, 1765 yılında Virginia Williamsburg’da yer alan bir kitapçıdan bu kitabın bir kopyasını satın aldığında bu,  günah çıkarmanın sınırlarını aşan felsefi bir Deizm’i tasarlayabilmesine yardımcı oldu. (Kongre Kütüphanesi’ndeki Jefferson’a ait olan kopya, 2007’de Keith Ellison’dan beri Müslüman temsilcilerin Kongre’de yemin etmesi için kullanılıyor.) Ve Almanya’da Romantizm düşünürü Johann Wolfgang von Goethe, Sale’nin versiyonunun bir çevirisini okudu, vahiy almış bir şair ve peygamber arketipi olarak gelişmekte olan “Muhammed Peygamber” konseptinin canlanmasına yardımcı oldu.

Fransa’daysa Voltaire, Sale’in çevirisini hayranlıkla diline doladı: dünya tarihi ile ilgili olan metni Essai sur les mœurs et l’esprit des nations (1756)’de Muhammed’i, batıl inançları ortadan kaldıran ve yozlaşmış ruhban sınıfının gücünü yerler bir eden ilham verici bir reformcu olarak tasvir etti. Bahsettiğimiz yüzyılın sonundaysa, hem Sale hem de Voltaire’nin ateşli bir takipçi ve okuyucusu olan İngiliz Whig Edward Gibbon, “The History of the Decline and Fall of the Roman Empire” (1776-89) adlı metninde Peygamber Muhammed’i çoşkulu bir şekilde andı:

Muhammedilik inancı, şüphe veya belirsizlikten yoksundur; Kuran, Tanrı’nın tekliğine olağanüstü bir şahitliktir. Mekke Peygamberi putlara, insanlara, yıldız veya gezegenlere tapmayı reddederek doğan her şeyin öleceğini, yozlaşan her şeyin çürüyeceğini akla yatkın esaslarla inşa etti. Onun akılcı çoşkusu, Yaratıcının ahlaken kusursuz ve alim-i mutlak olduğunu; bizim düşüncelerimizin içinde örtük olarak var olan O’nun, biçim ve mekanı olmayan sonsuz ve edebi varlığında herhangi bir sorun ya da benzetmeye gerek duymaksızın, kendi doğası gereği var olduğunu kabul ediyordu. Bir felsefi teist, Muhammediliğin yaygınlaşmış inancına katılabilir: belki de bu, mevcut yetilerimiz için epey yüce bir itikattır.

Ancak Muhammed Peygambere en yürekten kulak veren Napoleon Bonaparte idi. Claude-Étienne Savary’in bastığı 1783 yılındaki Kuran’ın Fransızca çevirisini kendine “yeni bir Muhammed” imajı yarattı. Savary bu çevirisini Mısır’da kaleme almıştı: oradayken, Arap dilinin müziği ile çevrili halde bu Arapça metnin güzelliğini Fransızca’ya çevirmeye çalıştı. Tıpkı Sale gibi Savary’i de, Muhammed’i “harika” ve “olağanüstü” biri olarak yazıyor; savaşta “deha”, takipçileri arasındaysa sadakatin timsali bir adam görüyordu. Napolyon bu çeviriyi, 1798’de kendisini Mısır’a götüren bir gemide okumuştu.

O, Savary’nin Peygamber’i parlak bir general ve ağırbaşlı kanun koyucu olarak gören tasvirinden etkilenerek yeni bir Muhammed olmaya çalıştı, Mısır ulemasının kendisini ve Fransız askerlerini onları Osmanlı zulmünden kurtarmaya gelen İslam dostu olarak görmesini umuyordu. Hatta öyle ki Mısır’a bu gelişinin Kuran’da ilan edildiğini bile iddia etti.

Napolyon, pür bir tektanrıcılık olarak Aydınlanma’nın idealize edilmiş İslam vizyonuna sahipti: diğer yandan onun Mısır Seferi’nde başarısız olması sebebi de kısmen buydu; Kaire Uleması’nın dini anlayışı ile onun İslam anlayışı epey farklıydı. Yine de Napolyon kendisini yeni bir Muhammed olarak görürken yalnız değildi: Goethe, İmparatorun ‘Mahomet der Welt’ (dünyanın lideri Muhammed) olduğunu coşkuyla ilan etmişti; Fransız yazar Victor Hugo da onun ‘Mahomet dococident’ (Batı’nın Muhammed’i) olduğunu söylüyordu. Napolyon yaşamının sonlarında Saint Helena’ya sürgün edildi ve yenilgisini uzun uzadıya düşündü; Muhammed hakkında yazdı ve onun mirasını ‘tarihin akışını değiştiren büyük bir adamdı’ diyerek savundu. Napolyo’nun kendisine benzettiği Muhemmed tasviri kanun koyucu ve fatihdi, karizmatik ve ikna ediciydi; ancak daha başarılı olan oydu ve kesinlikle Güney Atlantik’teki soğuk rüzgârların estiği bir adaya sürgün edilmemişti!

Muhammed’in dünyanın en büyük kanun yapıcılarından biri olduğu fikri 20. Yüzyıla dek devam etti. Alman doğumlu bir Amerikan heykeltıraş olan Adolph A. Weinman Muhammed’i, 1935 yılında ABD Yüksek Mahkemesi’nin ana odasındaki duvarda yer alan 18 kanun yapıcıdan biri olarak tasvir etti. Çeşitli Avrupalı Hıristiyan topluluklar kendi kiliselerini, Muhammed’i Müslümanların peygamberi olarak onlar için özel bir yeri olduğunu kabul etmeye davet etti. İslam araştırmacısı Katoliklerden Louis Massignon ve Hans Küng gibi İslam alimleri için veya Protestan İskoç İslam Alimi William Montgomery Watt için, bu kabul etme; Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında barışçıl, yapıcı bir diyalogu teşvik etmenin en iyi yoluydu.

Bu türden diyologlar bugünde devam ediyor ancak bir tür çatışma içinde boğularak; Avrupa ve başka yerlerdeki aşırı Sağcı politikacılar, Müslüman karşıtı politikalarını haklı çıkarmak için Peygamber Muhammed’i şeytanlaştırıyorlar. Mesela Hollandalı politikacı Geert Wilders onun için terörist, pedofil ve psikopat diyebiliyor. Peygamber’e dair olumsuz imaj, paradoksal biçimde, ona neredeyse tapan ve hayatına ve öğretilerine dair tüm tarihsel bağlamlaştırmalarını reddeden köktendinci Müslümanlar tarafından yayılıyor, bu sırada da şiddet kullanan aşırıcılar İslam’ı ve peygamberini “hakaretlerden” cinayet ve terörle koruduğunu iddia ediyor. Bu, Batı’nın Muhammed’in çok farklı boyutlarına dair çizdiği çeşitli ve çoğunlukla şaşırtıcı tabloları incelemek için bize iyi gerekçeler sunuyor.

Çevirmen notu: * İkonoklazm, bir kültürün kendi dini ikona ve diğer sembollerine ya da anıtlarına dini ya da politik güdülerle planlı saldırısıdır. Sıklıkla iç politik ya da dini değişimlerin ana parçasıdır. 

John Tolan- “Muhammad: an anticlerical hero of the European Enlightenment”, (Erişim Tarihi: 28.05.2020), Kaynak Linki: https://aeon.co/ideas/muhammad-an-anticlerical-hero-of-the-european-enlightenment

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Talha Gülmez

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup özel bir eğitim kurumunda yöneticilik yapmaktadır.  

3 Yorum

  1. Taner bu güzel çeviri için teşekkürler. Maalalesf çoğu kişinin Goethe ve Hugo’nun Hz. Muhammed’le ilgili şiirlerinden haberleri bile yok. Yazarın dediği gibi Aşırı Hristiyan miliyetçiler ve onlara tepki olarak doğan Köktenciler bu konuda tek görüş gibi görünüyor. Son zamanlarda K Armstrong, A. Schimmel ve Handerdson’ın kitapları daha sağlıklı bir Peygamber profili çizmeye çalıştılar.
    Ayrıca sayfanızı yeni keşfettim ve çok beğendim. Tebrikler. Öğrencilerimle de paylaşacağım.

    • Teşekkür ederiz İbrahim Bey, umarız öğrenciler için de yararlı olur içerikler. Sevgilerle.

  2. Öncelikle “Öncül” yayın grubuna teşekkür ederim. Bu bereketli yazıyı bizlere hazırlayan ve sunan yazarlara şükranlarımı arz ederim. Taner Beyter hocamıza çalışmalarında başarılar dilerim. Hz Muhammed as günün ihtiyaçları için yeninde keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazinedir. İnsanlık ona inanan ve inanmayanın kendisinde onu bulacağı uygulamalarına dünkünden daha muhtaçtır. Vahyin yani sıra beşer hali ve ictihatları ehlince yeniden gün yüzüne çıkarılmalıdır. Tekrar teşekkür ederim

ibrahim özdemir için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Evrimsel Psikolojiye Dair Yedi Yanlış Anlayış – Laith Al-Shawaf

Sonraki Gönderi

Minneapolis Olayları: Artık Şahsi Cezalandırma Vakti mi? – Jason Brennan

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü