Thorstein Veblen’in Aylak Sınıfın Teorisi – Bir Statü Güncellemesi – Rob Henderson

//
1402 Okunma
Okunma süresi: 14 Dakika

4 sene önce Yale’de “Lüks fikirler sınıfı” adında yeni bir sosyal sınıfla karşılaştığımda şaşkına döndüm. Ancak sıradışı geçmişim yüzünden bu çok şaşırtıcı olmamalı. Henüz 2 yaşındayken annem uyuşturucu bağımlısıydı, babam ise bizi terk etmişti. Birçok farklı koruyucu aile evinde büyüdüm, parçalanmış aileler tarafından evlat edinildim ve aile trajedilerine tanıklık ettim. Orduda birkaç sene geçirdikten sonra G.I Bill (1) kapsamında Yale’a girdim, Kampüste lüks fikirlerin moda haline gelmiş bir statü göstergesi olduğunu fark ettim. Lüks fikirler; zenginlerin statü ve fikirlerini hiçbir zarara uğramadan göstermelerini sağlayan ve alt sınıflar üzerinde ciddi hasarlar bırakan fikirlerdir.

Eskiden insanlar üst sınıfa olan aidiyetlerini sahip oldukları mallarla sergilerlerdi. Ancak günümüzde lüks eşyalar geçmişe kıyasla daha kolay satın alınabiliyor ve insanlar arasında sahip olduklarını sergileyerek onaylanma durumu eskisi kadar görülmüyor. Bu durum, yüksek sosyal statüsünü sergilemek isteyen zenginler için bir sorun haline geldi. Ancak zenginler buna da akıllıca bir çözüm buldular, sosyal statüyü maddiyattan koparıp fikirlere entegre ettiler.

Fiziksel ihtiyaçların karşılanmasıyla beraber insanlar sosyal statü ile daha çok uğraşır hale geldi. Aslında, araştırmalar göre sosyometrik statü (akranlardan saygı ve takdir görme), refah açısından sosyoekonomik statüden daha önemli olduğunu gösteriyor. Dahası, çalışmalar negatif sosyal yargının stres seviyesiyle ilişkili olan kortizol hormonunun artışı ile ve kortizolün negatif yargı durumuyla kıyaslandığında stresli olmayan sosyal durumlardan 3 kat daha yüksek olabileceğini göstermiştir. İnsanlar olarak bir sosyal statü oluşturmak ve onu sürdürmek üzerine bir baskı hissediyoruz ve bu statüyü kaybetme korkusu yaşıyoruz.

Ezilen ve mağdur kimselerin statü ve para kazanmayla en çok ilgilenen kesim olabileceklerini düşünmek mantıksız görünmese de aslında durum bu değildir. Prestijli kurumlarda yer alan insanlar prestij ve zenginlikle alt sınıf insanlardan katbekat daha ilgilidirler. Birçoğu için bu dürtü, ilk etapta yüksek konumlarına nasıl ulaştıklarıdır. Bu dürtüyü ise yine kendileri gibi yetenekli ve statü arayışında olan rakipleriyle çevrelenmiş olmaları körükler. Devamlı daha yukarı çıkmanın ve durumlarının gitmesinden kaçınmanın yollarını ararlar. Fransız sosyolog Émile Durkheim bu durumu “Kişi ne kadar çok şeye sahipse, o kadar çok ister ve bu tatmin hissi oluşturmak yerine yalnızca daha da teşvik eder.” olarak anlamıştır. Yapılan yeni bir araştırma da bunu desteklemektedir: “Üst sınıf, zenginlik ve statü kazanmayla en çok ilgili olan sınıftır. Alt sınıf bireylere kıyasla üst sınıf bireyler zenginlik ve statü kazanmak için daha arzulu ve isteklidir.” Yani kısaca yüksek statülü insanlar statüyü herkesten daha fazla arzularlar.”

Buna ek olarak bir başka araştırma mutlak gelirin genel yaşam tatmini üzerinde fazla etkisi olmadığını ortaya koyar. Diğer yandan nispi gelirdeki artışın yaşam tatminine olumlu bir etkisi vardır. Farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, daha çok para kazanmak önemli değildir; önemli olan diğerlerinden daha fazla kazanmaktır. Araştırmacıların da belirttiği üzere:

Bir kişinin gelirinin yükselmesi eğer kişinin hedeflediği pozisyonuna yükselmesini ve bu pozisyondaki diğer kişilerin pozisyonlarını kaybetmesine sebep oluyorsa, gelirdeki yükselme faydalıdır. Bu da her ne kadar zenginlik ve mutluluk toplumda bir noktada birbiriyle ilişkilendirilse de, bu durum artan gelirin neden herkese mutluluk getirmeyeceğine açıklık getirebilir.

Bebek Milyonerler

Örnek olarak elit üniversitelerde okuyan zengin çocukları ele alalım. Aileleri en yüksek gelire sahip yüzde 1’lik kesimin içinde olduğu için bu çocukların mutlu olacağını düşünebilirsiniz, yakında kendileri de bu elit loncanın bir parçası olacaklar. Ancak şunu unutmayın, bu kişilerin çevresi bahsedilen yüzde 1’lik kesimde yer alan diğer insanlardan oluşuyor, yani sosyal çevreleri, Dunbar sayısı (2) 150 bebek milyoneri kapsıyor. Jordan Peterson, Harvard’daki öğretmenlik deneyiminden yola çıkarak bu durumu gözlemlemiştir. Ivy League (3) mezunlarının önemli bir kısmı 40 yaşına kadar bir milyon dolar veya daha fazla net gelir elde etmiş oluyor, ancak bu onlar için yeterli olmuyor. Yalnızca en iyi üniversitelerden mezun milyonerler olmak istemiyorlar; aynı zamanda ahlaki doğruluğun timsali de olmak istiyorlar. Peterson, elit mezunların hem finansal hem de ahlaki olarak yüksek statüyü arzuladıklarını özellikle belirtiyor. Lüks fikirler, zengin sosyal statü avcıları için statü kazanmada yeni bir fırsat olarak görünüyor.

Thorstein Veblen’in meşhur “aylak sınıfı” artık “lüks fikirler sınıfı”na evrimleşmiştir. Ekonomist ve sosyolog Veblen, Geç 19. yüzyıl’da sosyal sınıfları gözlemledi ve “Aylak Sınıfın Teorisi” ile karşımıza geldi. Bu çalışma temelinde “İnsanların maddi durumlarını kesin olarak bilemeyeceğimiz için bu kişilerin mal ve şatafata harcama yapıp yapamadıklarını gözlemlemek maddi durumlarını anlayabilmenin iyi bir yolu olduğu fikrini savunuyor. Bu fikir, statü sembollerinin çoğunlukla elde etmesi zor ve satın alması maliyetli unsurlar olmasını da açıklıyor. Smokin, gece elbisesi gibi incelikli ve hareketi kısıtlayıcı giysiler; golf, avcılık gibi pahalı ve zaman isteyen  hobiler statü sembollerindendir. Böyle eşyalar ve hobiler yalnızca hayatını el emeğinden ve işçilikten çıkarmayan, pratik bir değeri olmasa bile böyle şeyleri öğrenebilecek zamana ve kaynaklara sahip insanlar tarafından karşılanabilir. Veblen bunu daha ileri taşıyarak, “Hizmetçilerin var olma amacı efendilerinin ödeme yapabildiğini kanıtlamaktır.” der. Veblen’e göre evdeki hizmetçiler de bir statü sembolüdür.

Bu sosyolojik gözlemlerin üstüne ekleyerek biyolog Amotz Zahavi hayvanların bazı şeylerin hayvanlar için masraflı olduğu için evrimleştiğini öne sürdü. Bunun en bilinen örneği tavus kuşu kuyruğudur. Yalnızca sağlıklı bir kuş yırtıcı hayvanlardan kaçmayı başarıp aynı zamanda böyle bir kuyruk uzatabilir. Bu düşünce belki de insanlarda da yer alıyordur. Yakın bir zaman önce antropolog ve tarihçi Jared Diamond insanların sigara içmek, uyuşturucu kullanmak gibi fiziksel olarak zararlı eylemlerde bulunmalarının bir sebebinin de fitlik sinyallemek olduğunu öne sürmüştür. Bununla “O kadar sağlıklıyım ki bu zehrin vücuduma girmesini göze alıyorum ve vücudum bu şekilde de işlevini yerine getiriyor .” mesajını verirler. Kısacası kâhyanla golf oynarken körkütük sarhoş olduğunda çevredeki en yüksek statülü kişi olursun.

Gösterişçi Kanılar

Veblen, zenginlerin bu sembolleri sergilemesinin sebebini bunların yararlı olması değil fakat bunlar aşırı pahalı ve müsrif harcamalar olduğundan yalnızca zenginlerin bunu karşılayabileceğini, bu yüzden de yüksek statü sinyali olduklarını öne sürer. Birkaç kış öncesine kadar çoğu Yale ve Harvard öğrencisi Canada Goose montu giyerdi, peki New England’da üşümemek için 900 dolar harcamak gerçekten gerekli mi? Elbette hayır. Zaten öğrenciler ailelerinin parasını sırf mont sıcak tutsun diye buna harcamıyorlar. Aynı zamanda ortalama bir Amerikalının yaklaşık 1 haftada kazandığı parayı (865 dolar)  o montun logosuna harcamış oluyor.  Benzer şekilde, öğrenciler sırf prestijli üniversitelerde okumak için mi 250.000 dolar veriyor? Belki. Ancak aynı zamanda okulun ismine de para veriyorlar.

Bu, elit üniversiteler öğrencilere iyi eğitim vermiyor veya Canada Goose montları sıcak tutmuyor demek değildir. Ancak şu da bir gerçek ki en iyi üniversitelerde okumak, lüks fikirler sınıfına girebilmek adına çok önemlidir. Kelime dağarcıklarını ele alalım. “heteronormatif” veya “atanmış cinsiyet”in ne olduğunu ortalama bir Amerikan bilemez, ama Harvard’a giderseniz bu kelimeleri size istekle açıklayacak 19 yaşında birçok zengin öğrenci bulabilirsiniz. Biri “kültürel uygunluk” ifadesini kullanıyorsa bilin ki size “Ben en iyi üniversitede okudum.” demeye çalışıyordur. Veblen, “Rafine zevkler, davranışlar ve alışkanlıklar elit olmanın bariz göstergeleridir, çünkü kendini geliştirmek zaman, pratik ve para gerektirir. Bu yüzden zamanını ve enerjisini çalışmaya harcayan kişiler kendini geliştiremez.” cümleleriyle bunu açıklar. Yalnızca zenginlerin garip kelimeler öğrenme fırsatı olur çünkü sıradan insanların düşünmesi gereken gerçek sorunları vardır.

Lüks inançların asıl amacı bu sınıfa ait kişilerin sosyal sınıfını ve eğitim seviyesini sinyallemektir. Ebeveynlerin çocuk sahibi olmasına izin verilmemesi gerektiğini, bunun yerine bebek piyangosu çekmelerini yalnızca elit kurumlarda eğitim almış akademisyenler tutarlı ve mantıklı bir argümanla savunabilir. Zengin biri uyuşturucunun yasallaştırılmasını, açık sınırları veya cinsel normların genişletilmesini savunduğunda ya da “beyaz ayrıcalığı” ifadesini kullandığında bu statüde olduğunu belirtir. Yani size “Ben üst sınıfa aitim.” mesajını vermeye çalışır.

Zenginler açık sınırları veya uyuşturucunun suç olmaktan çıkarılmasını destekler. Sosyal duruşlarını yükseltmesinin yanı sıra, bu politikaları desteklemelerinin asıl nedeni bu politikaların onları diğer insanlar kadar etkilememesidir. Bunun mantığı gösterişçi tüketime benzer; sen ailenden yüklü miktarda maddi destek alan bir öğrenciysen ve ben değilsem, sen bir monta 900 dolar harcayabilirsin ama ben harcayamam. Bu yüzden Canada Goose montu giymek zenginlik ve statünün reklamını yapmanın güzel bir yoludur. Bir üst sınıfın kendisini bir alt sınıfa kıyasla daha az etkileyecek politikaları savunması da bununla aynı şeydir. Açık sınırları ve uyuşturucu deneylerini savunarak elitler bu sınıfa ait olduklarını gösterir çünkü zenginlikleri ve sosyal bağlantıları sayesinde bu politikalardan diğerleri kadar etkilenmezler.

Ne yazık ki üst sınıfa ait lüks fikirler, besin zincirinin alt tabakasına sızmış ve buradaki insanlar tarafından da benimsenmiş halde. Bu, lüks fikirlerin sosyal zarara sebep olması demektir. Çok eşliliği ele alalım. Elit üniversitelerin birinde okuyan bir öğrenciyle yakın zamanda bu konu üzerine önemli bir konuşma yaptık. Bu öğrencinin dediklerine göre, Tinder’da kilometre aralığını 1.5 kilometre olarak ayarladığında çıkan kadınların (çoğunlukla üniversitedeki diğer öğrencilerden oluşuyor), neredeyse yarısının biyografisinde “çok eşli” yazdığı görülüyor. Ardından bu aralığı 4 kilometreye çıkardığında, yani şehrin geri kalanı ve kenar mahalleler de dahil edildiğinde çıkan kadınların yarısı bekar annelerden oluşuyor. Çok eşlilik, zenginlerin savunduğu, cinsel özgürlüğe dair en yeni kavramdır. Zenginler bu yeni tip ilişkileri kurarken ve bunlara dair sorunları çözerken daha avantajlıdırlar, ilişkileri sürmese bile maddi güçleri ve sosyal sermayeleri sayesinde kolaylıkla toparlanabilirler. Bu ilişkilerden zarara uğrayan kesimse üst sınıf fikirlerini benimseyen alt sınıf olur.

Veriler bunu oldukça iyi özetliyor. 1960 yılında boşanmamış biyolojik ebeveynleri ile yaşayan Amerikalı çocukların oranı zengin ve işçi sınıfında aynıydı ve bu oran %95’ti. 2005 yılına gelindiğinde ise bu oran varlıklı sınıf için %85 ile neredeyse aynı kalırken, işçi sınıfında %30’a kadar gerilemişti.

Harvard’da sosyal bilimci olan Robert Putnam’ın senato oturumunda şunu belirtti; “Zengin ve fakir çocuklar artık farklı Amerikalarda büyüyor. Çocukların iki ebeveyniyle beraber büyümesi artık işçi sınıfında nadir görülüyorken üst ve orta sınıfta gittikçe yaygınlaşıyor.” Özellikle 1960’lı yıllarda üst-sınıf insanlar cinsel özgürlüğü savundular ve bunun sonucunda gevşek cinsel normlar toplumun diğer kesimlerine yayıldı. Üst-sınıf aileler ise hala dağılmamış durumda. Üniversitede her tecrübeyi deneyimleyip sonradan hayatlarını rayına oturtuyorlar. Alt sınıf aileler ise dağılıyor. Zenginler her ne kadar cinsel özgürlüğün harika olduğunu savunarak lüks fikirlere sahip olduklarını gösterse de evlenme olasılıkları en yüksek ve boşanma olasılığı en düşük olan grup yine kendileri.

Alt Tabaka ve Zenginler

Lüks fikirlerin bu etkisi endişelendiricidir. Maddi eşyaları elde etmesi artık daha kolaydır, bu nedenle eşyalar eskisi gibi sosyal sınıfı sinyali olarak görülmezler. Statüler maddiyattan kopup fikirlere entegre olmuştur. Fikirler ise materyallerden daha ucuzdur çünkü herkes kolaylıkla bir fikri benimseyebilir; finansal olarak bir maliyetleri yoktur. Veblen ve sosyal gözlemci Paul Fussel’a göre, sıradan insanlar üst sınıf üyelerine benzemeye çalışırlar. Elitler kendilerini alt tabakadan ayrıştırmaya çalışır, ancak elitlerin alt tabakasında yer alanlar elitleri taklit etmeye başlar ve bu zincir halinde devam ederek toplumun geri kalan kesimlerine sızar. Lüks fikirlerin herhangi bir maliyetinin olmaması da bu fikir “modasının” çok daha hızlı yayılmasına neden olur.

Zamanla alt sınıf lüks fikirleri benimser, bu da üst sınıfın eskiyen lüks fikirlerinden kopup yeni fikirler edinmesiyle sonuçlanır. Bu da üst sınıfın fikirlerinin neden sürekli değiştiğini açıklar. Moda defilelerine baktığımızda bu açıkça görülür. Yazar Quentin Bell “On Human Finery” adlı kitabında durumu şu şekilde anlatır; “Kendinizden üst seviyede olan insanlara benzemeye çalışırsınız, ancak üstte olan sizseniz altınızda olanlardan farklı olmaya çalışırsınız.” Elitlerin lüks fikirlerini dikkat çekecek biçimde sergilemeleri bu duruma benzer. Fikirlerinin diğer insanlar tarafından taklit edilmesi onları yeni fikirler aramaya iter. Ne de olsa zenginler ayak takımı na benzemeyi göze alamazlar.

Veya sanatı düşünelim. Psikolog Steven Pinker “Zihin Nasıl Çalışır?” kitabında şunları söyler; “Herkesin CD’lere, tablolara ve romanlara erişebildiği bir dönemde sanatçılar sıradan olmamanın, zevksizliğe kafa tutmanın ve sanat uzmanları ile sadece heves olarak sanatla ilgilenenleri ayırt etmenin yollarını arar.” Sanatçılar o ana kadar yapılmış ve yapılıyor olandan farklı olanı ortaya koymayı ister. Tıpkı zenginler gibi. Ahlaki modalar eğitimli kesimden giderek daha fazla insan bir fikri benimseye başladığında bu fikir bir sarmal gibi artarak yayılır. Bu fikrin modası geçtiğinde ise eğitimliler kendilerini diğerlerinden ayırmanın yollarını ararlar ve ahlaki envanterlerini güncellerler. Veblen’in teorisi hala diğerlerinden üstündür, fakat farklı bir şekilde.

Veblen şöyle söyler: “Ortak olan birçok insanın (maddi) erişimi dahilindedir… Bu nedenle, bu tür malların tüketimi, hatta görünümü, insan yaşamının daha düşük seviyelerine dair iğrenç bir öneriden ayrılamaz.” Zenginler “sıradan” eşyalara sahip olmak istemezler çünkü bunları zevksiz bulurlar. Günümüzde bu durum yalnızca eşyalar için değil, fikirler için de geçerlidir, iğrenç olarak etiketlenmekten korkan zenginler ortak ve sıradan fikirlere sahip olmaktan kaçınır. Onlara göre bu fikirler küçük insanlar içindir, sıradan fikirler yerine lüks fikirlere sahip olanlar olarak görülmek isterler.

Çikolata yemek veya para kazanmak beyindeki ödülle ilgili olan bölgeyi aktive eder, bir yabancıdan iltifat aldığımızda veya tanımadığımız birisi bizi çekici bulduğunda da beynin aynı kısmı aktive olur. Modern nörobilim 19. Yüzyılda gelişmemişti ancak Veblen beynin bu şekilde çalıştığını öğrenseydi muhtemelen bu onun çok hoşuna giderdi. Veblen şunları da yazdı “Geçmiş boş zamanın maddi olmayan kanıtları, yarı bilimsel veya yarı sanatsal başarılar ve doğrudan insan yaşamının ilerlemesine yol açmayan süreçler ve olaylar hakkında bilgidir.” Veblen’in yaşadığı dönemde aylak sınıf vaktini faydası olmayan bilgiler öğrenerek ve entelektüel ve artistik görünen ancak hiçbir işlevselliği olmayan aktivitelerle geçirirdi. Bu aktivitelerin kimseye faydası yoktur ancak bu işin tutkunlarını havalı gösterir. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda Veblen Twitter hakkında ne düşünürdü?

Statü Spiralleri

Ekonomist ve sosyal kuramcı Thomas Sowell şöyle der: “Aktivizm işe yaramaz insanların önemli hissetme yoludur. Eylemleri yardım ettiklerini söyledikleri insanlara ve toplumun dokusuna zarar verse bile bu böyledir.” Bu lüks fikirler için de söylenebilir. Aktivizm de lüks inançlara benzer, ancak yeni problemler üretirler. Statüyü mallara ve finansal durumla sergilediğinizde bu aylak sınıfın rahatsız edici gösterişinin bir sınırı olduğu anlamına gelirdi. Fakat iş fikirlere geldiğinde statü çevrimi hızlandı. Örneğin modanın değişmesi insanların yeni bir görünümü benimseme hızına bağlıdır, inançlar ise bu statü çevrimini hızlandırır. Zengin bir kişi yeni fikrini sergiler, akranları arasında bu fikir moda olunca da o fikirden vazgeçer. Ardından bu eski lüks inancı sosyal hiyerarşiyi alt üst edip yıkıma yol açarken, zengin tekrardan yeni ve süslü bir fikirle çıkagelir.


Dipnotlar

  • (1) G.I Bill: Gazilere ve eski askerlere kolaylık sağlayan bir yasa
  • (2) Dunbar Sayısı bir insanın sağlıklı olarak sürdürebileceği ilişki sayısıdır. Bu sayı 150’dir.
  • (3) Ivy League, Sarmaşık Ligi, Amerika’nın en elit 8 okulu

Rob Henderson – “Thorstein Veblen’s Theory of the Leisure Class—A Status Update“, (Erişim Tarihi: 23.04.2023)

Çeviri: Hale Ergen


Not: Bu içerik, entelektüel bir ortaklık içinde olduğumuz sevgili Mürekkep ekibi ile işbirliğimizin ürünüdür. İçeriklerinden haber olmak ve takip etmek için tıklayınız.

1 Yorum

Mahmut için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Acısız Medeniyet Kavramı ve Biyolojik Evrimin Felsefesi: Jonas, Freud ve Bataille’a Referansla – Masahiro Morioka

Sonraki Gönderi

Çocuk mu? Kalsın! – David Benatar

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü