//

Ama Hiç Değilse Kapitalizm Özgür ve Demokratik, Değil Mi? – Erik Olin Wright

Birleşik Devletler’de pek çok kişi özgürlük ve demokrasinin kapitalizmle ayrılamaz bir biçimde ilintili olduğunu kabul eder. Kapitalizm ve Özgürlük adlı kitabında Milton Friedman, kapitalizmin her ikisi için de gerekli bir koşul olduğunu savunacak kadar ileri gitmiştir.

Kuşkusuz kapitalizmin ortaya çıkışı ve yayılışının bireysel özgürlüklerde muazzam bir genişlemeyi ve neticede daha demokratik siyasi örgütlenme biçimleri için halk mücadelelerini beraberinde getirdiği doğrudur. O halde kapitalizmin hem özgürlüğü hem de demokrasiyi özü itibariyle engellediği iddiası pek çok kişiye garip gelecektir.

Kapitalizmin bu değerlerin yeşermesini sınırladığını söylemek, kapitalizmin her seferinde özgürlük ve demokrasiye ters düştüğünü iddia etmek anlamına gelmez. Aksine, en yalın süreçlerinin işleyişiyle kapitalizm hem özgürlük hem de demokraside asla telafi edilemeyecek ciddi boşluklar yaratır. Kapitalizm belirli sınırlı özgürlük ve demokrasi biçimlerinin ortaya çıkmasını teşvik etmiştir, ancak bunların daha ileri düzeyde hayata geçirilmesine yönelik bir alt sınır dayatır.

Bu değerlerin merkezinde kendi kaderini tayin hakkı yer alır: Yani insanların kendi yaşam koşullarını mümkün olan en geniş ölçüde belirleyebilmeleri gerektiği inancı.

Bir kişinin yaptığı bir eylem sadece ilgili kişiyi etkiliyorsa, o kişi başka hiç kimseden izin almadan bu faaliyeti gerçekleştirebilmelidir. Özgürlüğün bağlamı budur. Ancak bir eylem başkalarının yaşamlarını etkiliyorsa, o halde diğer insanların da bu faaliyet üzerinde söz sahibi olması gerekir. Bu da demokrasinin bağlamıdır. Her ikisinde de en önemli kaygı, insanların kendi yaşamlarının alacağı şekil üzerinde mümkün olduğunca fazla kontrole sahip olmalarıdır.

Pratikte, neredeyse kişinin yaptığı her seçimin başkaları üzerinde bir etkisi vardır. Her insanın kendisini ilgilendiren her karara katkıda bulunması mümkün değildir ve böylesine kapsamlı bir demokratik katılımda ısrar eden herhangi bir toplumsal sistem, insanlara dayanılmaz bir yük getirecektir. Dolayısıyla ihtiyacımız olan şey özgürlük meseleleri ile demokrasi meselelerini birbirinden ayıracak bir dizi kuraldır. Toplumumuzda böyle bir ayrım genellikle özel ve kamusal alanlar arasındaki sınıra atıfta bulunularak yapılır.

Özel ve kamusal arasındaki bu çizgi doğal ya da kendiliğinden değildir; toplumsal süreçler tarafından şekillendirilir ve sürdürülür. Bu süreçlerin gerektirdiği görevler karmaşık ve genellikle tartışmalıdır.

Devlet bazı kamusal/özel sınırları güçlü bir şekilde yürürlüğe koyarken, diğerlerini toplumsal normlar olarak desteklenmeye ya da çözülmeye bırakır. Çoğu zaman kamusal ve özel arasındaki sınır muğlak kalır. Tam demokratik bir toplumda, sınırın kendisi demokratik müzakereye tabidir.

Kapitalizm, kamusal ve özel alanlar arasındaki sınırı, sahici bireysel özgürlüğün gerçekleşmesini kısıtlayacak ve anlamlı demokrasinin kapsamını daraltacak biçimde inşa eder. Bunun kolayca görünür olduğu beş yol vardır.

1.“Çalış Ya Da Açlıktan Öl” Özgürlük Değildir

Kapitalizm, özel servet birikimine ve piyasa yoluyla gelir arayışına dayanır. Bu “özel” faaliyetlerden kaynaklanan ekonomik eşitsizlikler kapitalizme içkindir ve filozof Philippe van Parijs’in “gerçek özgürlük” olarak adlandırdığı alanda eşitsizlik yaratır.

Özgürlükten kastımız her ne olursa olsun bu, “hayır” diyebilmeyi de içermelidir. Varlıklı bir kişi ücret karşılığı çalışmamayı özgürce seçebilir; bağımsız bir geçim kaynağı olmayan yoksul bir kişi ise bunu kolaylıkla yapamaz.

Fakat özgürlüğün değeri bundan daha derindir. Aynı zamanda kişinin yaşam planları üzerinde olumlu bir biçimde hareket edebilmesidir – sadece bir cevap değil, sorunun kendisini de seçebilmesidir. Varlıklı ebeveynlerin çocukları kariyerlerinde ilerlemek için ücretsiz staj yapabilirler; yoksul ebeveynlerin çocukları ise yapamaz.

Kapitalizm bu anlamda pek çok insanı gerçek özgürlükten mahrum bırakır. Bolluk içinde yokluk, maddi kaynaklar ile kendi kaderini tayin için gereken kaynaklar arasındaki dolaysız denklem nedeniyle mevcuttur.

2. Kapitalistler Karar Verir

Kapitalizmde kamusal ve özel alanlar arasındaki sınırın çiziliş şekli, çok sayıda insanı etkileyen önemli kararları demokratik kontrolün dışında bırakır. Sermayenin özel mülkiyetine eşlik eden belki de en temel hak, tamamen kişisel çıkar doğrultusunda yatırım yapma ve yapmama kararıdır.

Bir şirketin üretimi bir yerden başka bir yere taşıma kararı, her iki yerdeki insanların yaşamları üzerinde radikal bir etki yaratsa da özel bir meseledir. Bu tür kararların demokratik kontrolün dışında bırakılması, kaynakların etkin tahsisi için gücün özel ellerde toplanmasının gerekli olduğu iddia edilse bile, sermaye sahipleri dışındaki herkesin kendi kaderini tayin etme kapasitesini kesin olarak ortadan kaldırır.

3. Dokuzdan Beşe Kadar Çalışmak Tiranlıktır

Kapitalist işletmelerin işyeri diktatörlükleri olarak örgütlenmelerine izin verilir. Bir işletme sahibinin gücünün önemli bir bileşeni, çalışanlara ne yapmaları gerektiğini söyleme hakkıdır. İş sözleşmesinin temelinde de bu yatar: İş arayan, ücret karşılığında işverenin emirlerine uymayı kabul eder.

Kuşkusuz, bir işveren de işçilere hatırı sayılır bir özerklik vermekte özgürdür ve bazı durumlarda bu, çalışmayı örgütlemede kârı maksimize eden bir yoldur. Ne var ki bu özerklik işverenin keyfine göre verilir ya da esirgenir. Etkili bir kendi kaderini tayin anlayışı, özerkliğin elitlerin özel tercihlerine bağlı olmasına izin vermez.

Kapitalizmin bir savunucusu, patronun yönetiminden hoşlanmayan bir işçinin her zaman işi bırakabileceği yanıtını verebilir. Ancak işçiler tanımları gereği bağımsız bir geçim kaynağından yoksun oldukları için, istifa ederlerse yeni bir iş aramak zorunda kalacaktır ve mevcut istihdam kapitalist işletmelerde olduğu ölçüde, yine de patronun emirlerine tabi olacaklardır.

4. Hükümetler Özel Kapitalistlerin Çıkarlarına Hizmet Etmek Zorundadır

Büyük yatırım kararları üzerindeki özel kontrol, kamu otoriteleri üzerinde kapitalistlerin çıkarlarına uygun kurallar koyma yönünde sürekli bir baskı yaratır. Yatırım yapmama ve sermaye hareketliliği tehdidi her zaman kamu politikası tartışmalarının arka planında yer alır ve bu nedenle politikacılar, hangi ideolojik yönelime sahip olurlarsa olsunlar, “iyi bir iş ortamının” sürdürülmesi konusunda endişelenmek zorunda bırakılırlar.

Yurttaşlardan bir sınıf diğerlerine göre öncelikli olduğu sürece demokratik değerlerin içi boştur.

5. Elitler Siyasi Sistemi Kontrol Eder

Son olarak, varlıklı insanlar siyasi güce diğerlerinden daha fazla erişim imkanına sahiptir. Her ne kadar servete dayalı siyasi güç eşitsizliği bazı ülkelerde diğerlerine göre çok daha büyük olsa da bu durum tüm kapitalist demokrasilerde geçerlidir.

Bu daha geniş erişimi sağlayan belirli mekanizmalar oldukça çeşitlidir: Siyasi kampanyalara katkılar; lobi faaliyetlerinin finansmanı; çeşitli türlerde elit sosyal ağlar ve açık rüşvet ve diğer yolsuzluk biçimleri.

Birleşik Devletler’de sadece varlıklı bireyler değil, aynı zamanda kapitalist şirketler de özel kaynaklarını siyasi amaçlar için kullanma kabiliyetleri konusunda herhangi bir anlamlı kısıtlamayla karşılaşmazlar. Siyasi güce erişimdeki bu farklılık, demokrasinin en temel ilkesini geçersiz kılar.


Bu sonuçlar ekonomik bir sistem olarak kapitalizme özgüdür. Bu, kapitalist toplumlarda bazen hafifletilemeyecekleri anlamına gelmez. Farklı zaman ve mekânlarda, kapitalizmin özgürlük ve demokrasi üzerindeki tahribatını telafi etmek amacıyla birçok politika geliştirilmiştir.

Kamu ve özel sektör arasındaki katı sınırı aşındıracak biçimde özel yatırımlara kamusal kısıtlamalar getirilebilir; güçlü bir kamu sektörü ve aktif devlet yatırımları sermaye hareketliliği tehdidini zayıflatabilir; özel servetin seçimlerde kullanılmasına ve siyasi kampanyaların kamu tarafından finanse edilmesine getirilen kısıtlamalar zenginlerin siyasi güce ayrıcalıklı erişimini azaltabilir; iş hukuku hem siyasi arenada hem de işyerinde işçilerin kolektif gücünü güçlendirebilir ve çok çeşitli refah politikaları özel servete erişimi olmayanların gerçek özgürlüğünü genişletebilir.

Siyasi koşullar uygun olduğunda, kapitalizmin antidemokratik ve özgürlükleri engelleyen özellikleri törpülenebilir, ancak ortadan kaldırılamaz. Kapitalizmi bu şekilde ehlileştirmek, dünyanın dört bir yanındaki kapitalist ekonomilerde sosyalistler tarafından savunulan politikaların temel hedefi olmuştur.

Ancak özgürlük ve demokrasi tam anlamıyla hayata geçirilecekse, kapitalizm sadece ehlileştirilmemelidir. Aynı zamanda üstesinden gelinmelidir.


Çeviri: Yener Çıracı

Kaynak: But at Least Capitalism Is Free and Democratic, Right?


Not: Bu içerik birdunyaceviriblog ile işbirliğimizin bir parçasıdır. Sitelerini ziyaret etmek için tıklayınız.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Halk TV’ye Konuk Olduk: Felsefe’nin İşlevi Ve Önemi Nedir?

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü