Eğer felsefenin amaçlarından biri; diğer araştırma alanlarına ait sonuçları özümsemekse doğa bilimlerindeki zamana en dayanıklı gelişmelerden biri olarak, dünyadaki yaşamı anlamanın kabul edilmiş temeli olan Darvinciliğin yükselişinin de felsefi sonuçları olduğunu varsaymak gerekir. Bunun yanında bu makalenin de göstermeyi umduğu üzere Darwin’in teorisinin felsefi mirası, oldukça çeşitli ve karmaşıktır.
Bu makale, Darwin’in evrim teorisini özetleyerek başlıyor. Sonrasında Darwin’in felsefi etkilerini tartışıyor ve belli başlı temel felsefi inançların, varsayımların veya metodolojik duruşların Darwin’in bilimsel çalışmalarını en başından beri nasıl şekillendirdiğini açıklıyor. Daha sonra Darwin’in çalışmalarının felsefe üstündeki iki ana etkisini ele alıyor: Analitik bilim felsefesi üstündeki etkisi ve 19. yüzyıl sonu Kıta felsefesi üstündeki etkisi (özellikle Henri Bergson’ınki).
Charles Darwin’in Evrim Teorisi
Darwin’in evrim ve doğal seçilim teorisini kısaca özetleyerek başlamak yerinde olacaktır. Onun çalışmaları genelde üç temel sav etrafında kümelenir: çeşitliliğin bir türün bireyleri arasında rastgele meydana geldiği, bir bireyin özelliklerinin soyuna miras kalabileceği ve yaşam mücadelesinin avantajlı özelliklere sahip olanlara dezavantajlılara göre daha fazla hayatta kalma şansı tanıdığı.
Darwin’in çalışmalarının temeli, yirmili yaşlarında çıktığı deniz seyahatinde yaptığı gözlemlere dayanıyordu. Seyahat ettiği gemi olan H.M.S Beagle’dayken teorisinde ve onu sunuş tarzında, yani cevaplamayı amaçladığı sorular üzerinde, geniş çaplı bir etkiye sahip olduğu kanıtlanmış belirli kuramsal veya felsefi çalışmaları; ayrıntılarıyla birlikte okumuştu.
Darwin’den genellikle bir felsefeciden önce bir bilim insanı, doğa bilimci veya biyolog olarak görülür. Aslında onun kendisini bir filozof olarak görüp görmediği çok açık değildir. Tartışmasız olarak söylenebilecek olan bir şey varsa o da, amaçları ve metodolojik kısıtlamaları açısından çalışmalarının zamanının felsefi akımlarından büyük ölçüde etkilenmiş olduğudur.
John Herschel’in Etkisi
Darwin üzerinde en çok felsefi etki bırakan kişi John Herschel’di. İlgi alanı çok çeşitliydi olmasına rağmen Herschel’in Darwin’in düşünsel çerçevesini şekillendiren iki ana katkısı vardı. İlk olarak doğa bilimcilerin karşı karşıya olduğu problemi, yani zaman içinde birden çok türün nasıl ortaya çıktığını açıklayan problemi, Darwin’in problemi ele aldığı terimlerle tanımladı. İkinci olarak, Darwin’in bile ötesine uzanan sonuçlar doğuracak şekilde, daha genel bir evrimsel düşünce sisteminin temellerini attı.

Örneğin, Herschel’in dilin evrimi üzerine söylediklerine bakalım:
Yuvarlanan çakıl taşları jeologlar için neyse kelimeler de antropologlar için, geçmiş çağlardan kalma ve aşınmış kalıntılar olarak zekice tefsir edilebilmeye sahip silinemez kayıtlar barındırdıklarından ötürü aynısıdır. Yunanistan ve İtalya’daki dillerde 2000 yılda; Almanya, Fransa ve İspanya’daki dillerde ise 1000 yılda gerçekleşmiş değişimlerin boyutunu gözlemlediğimizde doğal olarak Çince, İbranice, Lenape dilleri ve Malgaşça’nın; Almanca, İtalyanca ve birbirleriyle en son ortak bir noktaya sahip oluşları üzerinden ne kadar uzun bir zaman geçtiğini sorgulamaya başlarız.
Hristiyan Dogması ve Zaman
Buradaki (zamansal) sorgulamaya yönelik, Herschel’in kendi ifadesiyle, şöyle yaklaşılabilir:
Zaman! Zaman! Zaman! İncil’in kronolojisine karşı çıkmak yerine onu adil bir sorgulamanın sonunda ortaya çıkan gerçeğe göre yorumlamalıyız çünkü ortada iki tane gerçek olamaz. Ve aslında yeterince düşünsel alan var: Yaratılış günlerini milyarlarca yıla uzatmak ne kadar makulse peygamberlerin (Patriarchs) her birinin ömrünü 5.000 hatta 50.000 yıla çıkarmak da aynı şekilde akıl ile inanç kapsamında düşünülebilir.
Herschel’in kavrayışına etki eden arka plandaki motivasyon, belli bir duruştaki Hristiyan dogmasına tepki niteliğindeki bir tür ethos veya düşünce biçimi gibi duruyor. Darwin’in de karşı karşıya kaldığı bu dogma, yaratılışın mükemmelliğinin ışığındaki Hristiyanlık anlayışının sınırlarının ne kadar gevşetilebileceği veya değiştirilebileceğine dair bir sınır koymaya kalkışan bir dogmadır.
Eğer bu çok soyut geldiyse durumu şu şekilde ifade edelim: Eğer çoğu Hristiyanın iddia ettiği gibi Tanrı mükemmelse ve mükemmel bir dünya yarattıysa, niçin böylesi büyük değişikliklere neden ihtiyaç vardır? Birçok bakımdan İncil’deki kronoloji problemi, onunla cebelleşen Herschel’in dil çalışmalarında da yer alarak aslında Hristiyanlık bağlamında zaman ve değişim üzerine yürütülen çok daha geniş bir mücadelenin yalnızca küçük bir cephesi olduğunu gösteriyor.
Darwin’in Evrim Teorisinin Etkileri
Bu bağlamda Darwin felsefi bir kışkırtmaya yanıt vermektedir. Çoğu felsefi problem gibi bu da yalnızca akademik değil, daha kamusal ve popüler tartışmalarda olup bitenlerin de bir kısmını yansıtmaktadır. Darwin’in çalışmalarının felsefi değeri bu duruma ayna tutuyor.
Darwin’in çalışmasının halkın tahayyül gücü üzerindeki etkisi, derindir. Darwin’in çalışmalarının felsefi etkisini şimdilik iki düşünsel cepheye ayırabiliriz. Bunlardan ilki, özellikle bilimle ilgilenen filozoflar üzerindeki doğrudan etkisidir. Darvincilik, bugün bile büyük bir felsefi tartışmaların önemli bir parçası olmaya devam ediyor. Analitik bilim felsefecileri hâlâ daha Darwinizmin temel ilkelerinin, özellikle de ilk Darwinci tez olan çeşitliliğin rastgele meydana geldiği savının, doğruluğu konusunda büyük oranda ayrılıyorlar. Bilim felsefecileri tarafından gündeme getirilen diğer sorular, ‘rastlantısallık’ veya ‘tür’ gibi kavramların anlamları etrafındaki teknik bir tartışmadan ziyade Darwin’in kuramının bütününe yönelik itirazlardır.
Darwin’in çalışmalarının felsefe üzerindeki etkilerinden ikincisi, yeni bir farkındalıkla birlikte gelen iki kavrayışın keşfedilmesidir: bunlardan birincisi, evrimsel süreçlerin dünyayı anlamlandırmadaki önemi; diğeri ise, yaşamın gelişiminin insan yaşamını ve çevresini biçimlendirme tarzıdır.
Altı çizilmeli ki bu etki, Darwin’in düşünsel çerçevesinin analitik bilim felsefesi üzerindeki etkisi kadar doğrudan değil. Aksine genel anlamda Darwin’in entelektüel kültür üzerindeki etkisi olarak değerlendirilebilir ve doğa bilimlerindeki gelişmelerin felsefede bunlarla örtüşen belirli kavramsal sorulara olan ilgiyi yeniden canlandırabileceğini gösterir.
Bunun bir örneğini de Henri Bergson’ın çalışmalarında görüyoruz. Bergson’ın evrimle olan ilişkisi epey karmaşıktır. Kısmen o da Darwin gibi, yaşamın ilerleyişi ile insan düşüncesinin mahiyeti arasında bir ilişki kurmayı içerir. Eseri Yaratıcı Tekâmül’e (Creative Evolution) şöyle başlıyor:
Her ne kadar hâlâ eksik olsa da yaşamın evrimsel tarihi; zekânın omurgalılar zinciri boyunca basitten karmaşığa ve insana doğru yükselen bir gelişim çizgisi izleyerek nasıl biçimlendiğini bize gösterir. Bu tarih, bize, anlama yetisinin aslında hareket etme yetisinin bir devamı olduğunu; yani canlıların kendi varoluş koşullarına gittikçe daha duyarlı, daha karmaşık ve daha esnek biçimlerde uyum sağlayan bir bilinç biçimi olduğunu da gösterir.
Charles Darwin’in Felsefeye Etkisi: Nietzsche ve Bergson’da Hayatta Kalma İçgüdüsü Anlayışı
“Bundan çıkan sonuç şudur ki aklımız, kelimenin sınırlı anlamıyla vücudumuzun çevresine olan mükemmel uyumunu korumak, dış dünyadaki nesneler arasındaki ilişkileri anlamak -kısacası madde üzerine düşünmek- için vardır.” Düşüncenin ‘eylemin uzantısı’ veya Darwin’in hayatta kalma ve üreme olarak tanımladığı ihtiyaçların dışavurumu olduğu fikri, geniş bir etki alanına sahipti.

Aynı eğilimi İyinin ve Kötünün Ötesinde’de felsefenin gizlediği esasın gerçeklik, kesinlik gibi felsefi değerlerin aslında doğrudan hayatta kalma içgüdüsünden türeyen biyolojik gereklilikler olduğunu savunan Nietzsche’de de görürüz.
Bergson’ın Yaratıcı Tekâmül’ü, Darwinciliğin iki temel çıkarımının birbirleriyle çelişiyor gibi görünseler de aslında çelişik olmadıklarını kabul ediyor. Bunlardan ilki; evrimsel modelin ima ettiği, dünyadaki yaşamın sürekli değişen doğası olan farklılaşma eğilimidir. İkincisi ise; yaşamın kendisinin kararlı ve değişmez ilerleyişi. Bu, Darwin’in kuramının taşıdığı bütüncüllük ile, yani doğal seçilimin altında yatan mekanizmanın zaman içinde değişmemesi gerçeği ile, ifade edilir. Bergson’ın buradaki çıkarımı, canlılığı harekete geçiren şeyin bir tür yaşamsal güç olduğudur. Bergson’ın felsefi projesi de işte bu yaşamsal güç ile insan zekâsı arasındaki ilişkiyi anlamak ve kurmaktır. Bergson’ın Darwinci bir yaşam anlayışının insanlar ve özellikle de insan zekâsı açısından ne ifade ettiğini anlamaya çalıştığını görebiliriz.
Herschel, faydalı özelliklerin rastlantısal çeşitlilik ile ortaya çıkmış olamayacağı konusunda Darwinci tezlere muhalefet etmesiyle de bilinir. O, Darwinci kavrayışını çeşitliliğin kaynağını açıklayamadığını iddia ediyordu.
Luke Dunne – “Charles Darwin’s Most Important Contributions to Philosophy“, (Erişim Tarihi: 09.07.2025)
Çevirmen: Zeynep Doğa Çetinbaş
Editör: Taner Beyter