Ahlaki Realizm, Ahlakın Objektifliği ve Ahlakın Rasyonelliği – Berat Mutluhan Seferoğlu

/
2677 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Ahlak konusundaki tartışmaların seviye olarak düşük olması, metaetik alanında bildiğim kadarıyla tek bir ders kitabının bile Türkçe’ye çevrilmediğini düşünürsek hiç de şaşırtıcı değil. Özellikle ahlaki realizmin ne olduğu, ahlakın objektif olmasının ne anlama geldiği, ahlaki yargıların rasyonel olmalarıyla neyin kastedildiği gibi konularda fikirlerini net bir şekilde ifade edenlerin sayısı çok az. Bu kavramlar özellikle benim de ilgilendiğim Tanrı-ahlak ilişkisi konusu açısından büyük önem arz ediyor. Bu nedenle bu yazımda söz konusu kavram kördüğümünü kısmen de olsa çözmek adına bu kavramların ne şekilde anlaşılmaları gerektiğinden bahsedeceğim.

Ahlaki realizm, ahlak metafiziğiyle ilgili bir görüş. Metafiziksel realizmi düşünün: Dış dünyanın zihinsel kategorilerimizden bağımsız bir “yapıya” sahip olduğunu, dış dünyayı “eklem noktalarından kategorilere ayırmamızın” doğru bir yönteminin olduğunu ve metafiziksel kategorilerin dışarıda bir yerlerde bir şeylere denk düştüğünü, bizlerin onlar hakkında ne düşündüklerinden bağımsız bir şekilde gerçekliğin parçası olduklarını iddia ediyor metafiziksel realizm. Bu durumda ahlaki realizmin ahlaki doğruları “doğru kılan” her neyse bunun bizlerin zihinsel durumlarından, tavırlarından, arzularından bağımsız olduğunu ima ettiğini söyleyebiliriz. Bu şekilde düşünürsek ahlaki doğruların bir şekilde bizden bağımsız (bu bağımsızlığın mahiyeti farklı şekillerde düşünülebilir ancak konuyu daha da karmaşıklaştırmamak adına bu konuyu açmayacağım) “var olduklarını” ya da bizden bağımsız şeyler tarafından doğru kılındıklarını söyleyebiliriz. Ahlaki realizmi anlamamızın en olağan yolu ahlaki özelliklerin, olguların, durumların “gerçekten” var olduklarını, bunların varlığının bizden bir şekilde bağımsız oldukları (mesela bizler var olmasaydık ya da insanlığın tamamı sosyopat olsaydı bile ahlaki özelliklerin, olguların, durumların, doğruların var olacağını) ve en azından bazı ahlaki önermelerin doğru olduklarını öne süren görüş olduğu.

Ahlakın objektif olması ise ahlaki soruların en azından bazılarının kişilerin perspektiflerinden/düşüncelerinden bağımsız doğru cevaplarının olduğu anlamına geliyor. Bu bazı ahlaki soruların cevaplarının belirsiz olmasıyla uyumlu. Ancak en azından bazı ahlaki soruların cevapların bazıları doğru, bazılarınınsa yanlış olması gerekiyor ahlakın objektif olması için. Üstelik bu cevapların hangilerinin doğru veya yanlış oldukları kişilerin bu soruya dair fikirlerinden/tavırlarından vs. bağımsız olmalı. Benim “X eylemine şu şu koşullarda izin verilmelidir, y koşulundaysa izin verilmemelidir” demem durumunda haklı çıkmam ya da yanılmam benim bu konudaki fikrimden bağımsız bir şey olmalı. Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir nokta şu: Ahlaki soruların doğru/yanlış cevaplarının olması ahlak metafiziği konusunda belli bir görüşün doğru olmasını (ilk bakışta) gerektirmez. Mesela objektif ahlaki doğruların olduğunu kabul eden biri ahlaki realizmi kabul etmeyebilir. Bazı ahlaki inşacılık türleri ahlaki realizmin reddini gerektirmekle beraber ahlaki soruların objektif olarak doğru ya da yanlış cevapları olduğunu ima eder mesela.

Bir örnek: Modal önermeleri (zorunluluk, mümkünlük, imkansızlık gibi kavramları içeren önermeler) düşünün. Modalitenin mahiyeti hakkında çok sayıda metafiziksel teori olsa da (modal realizm, modal kurgusalcılık, modal ersatzcılık, Neo-Aristotelesçilik vb.) modal kavramlara dair soruların objektif olarak doğru/yanlış cevapları olduğunu öne sürmemiz, spesifik bir modalite teorisini kabul etmesek ve hatta modalitenin metafiziği hakkında doğru bir teorinin olmadığını, modalitenin bir “metafiziği olmadığını” iddia etsek dahi mümkün. Yanlış hatırlamıyorsam Stalnaker’ın modalite görüşü bu sonuncu görüşe benziyordu.

Modalite hakkındaki bu pozisyonun benzeri ahlak felsefesinde de mümkün: Objektif ahlaki doğrular olduğunu kabul etmekle beraber bunların herhangi bir metafiziksel yapıya ya da açıklamaya sahip olduklarını iddia etmek zorunda değiliz. Bu pozisyonu savunan felsefecilerin sayısı fazla değil. Bildiğim kadarıyla sadece Richard Swinburne ve Graham Oppy savunuyor. Tartışma götürmekle beraber (sonuçta her ikisi de doğalcı olmayan ahlaki realizmin savunucuları olarak kabul edilir yaygın bir şekilde) G.E. Moore’un ve Russ Shafer-Landau’nun da bu görüşü savunduğunu söyleyebileceğimizi düşünüyorum.

Yani? Yanisi şu: Ahlakın objektif olması ahlaki soruların doğru veya yanlış cevapları olması ve bunların belli bir şekilde kişilerin perspektiflerinden bağımsız doğrular/yanlışlar olmasıyla ilgili. Ahlaki doğruların metafiziği hakkında spesifik varsayımlarda bulunmak gerekmiyor ahlakın objektif olduğunu iddia etmek için. Dolayısıyla ahlakın objektifliği ahlaki realizmi gerektirmiyor. En azından gerektirdiğini iddia edenler bunu göstermekle mükellef.

Peki ahlaki yargıların rasyonelliğiyle neyi anlamalıyız? Ahlaki yargıların rasyonel olmaları için ahlaki realizmin doğru olması ya da ahlaki soruların perspektiflerden bağımsız doğru/yanlış cevaplara sahip olmaları anlamında ahlakın objektif olması gerekiyor mu?

Bu sorulara yanıt verebilmek için rasyonalite kavramına daha yakından bakmamız gerek. Öncelikle iki tür normatif gerekçe arasında ayrım yapacağım.

İnanma gerekçeleri bir önermeye inanmanızı rasyonel kılan gerekçeler. Diyelim ki okulunuzda coğrafya öğretmeninizden Dünya’nın yuvarlak (Tamam tamam geoit) olduğunu duydunuz. Coğrafya öğretmeniniz konu hakkında uygun bir otorite olduğu için buna inanma yönünde iyi bir gerekçeniz var.

Ancak Dünya’nın yuvarlak olduğuna inanmamız için iyi gerekçelerimiz olsa da bu inancımız çoğumuza -tek başına- herhangi bir eylemde bulunma gerekçesi vermiyor. Bu durumda ikinci gerekçe türüne geliyoruz: Eylemde bulunma gerekçeleri.

Diyelim ki bir coğrafya testine giriyorum ve testten yüksek puan almak istiyorum. Dünya’nın şekli ve sonuçları hakkında coğrafya öğretmenimden duyduğum şeyler hakkında sorular olduğunu fark ediyorum. Bu sorulara coğrafya öğretmenimin söylediği cevapları vermek için bir gerekçem var. Neden? Çünkü testten yüksek alma hedefime ulaşmam için bunu yapmam lazım. Testten yüksek puan almak istediğim için belli cevapları vermek ve belli cevapları vermemek için gerekçelere sahibim.

Bu tür rasyonaliteye araçsal rasyonalite deniyor ve bu tür rasyonalite kişinin hali hazırda sahip olduğu arzulara, isteklere ve çıkarlara bağlı. Eğer ben coğrafya öğretmenime gıcıksam ve testten bilerek düşük almak istiyorsam isteğime/amacıma ulaşmamın yolu testte coğrafya öğretmenimin söylediğine uygun cevaplar vermek yerine tam tersi yönde cevaplar vermek olabilir. Bu da (araçsal anlamda) rasyoneldir. Arzularım/isteklerim değiştiği zaman neyin rasyonel olduğu da değişiyor bu tarz rasyonalitede.

Ancak dikkat etmemiz gereken bir nokta var: Araçsal rasyonalite bir anlamda subjektiflik içeriyor -zira neyin rasyonel olduğu kişinin subjektif zihinsel durumlarına bağlı- ancak bir anlamda da objektiflik içeriyor. Neden? Çünkü amaçlarınıza ulaşmanızı objektif bir şekilde daha muhtemel ya da daha az muhtemel kılan stratejiler mevcut. Bu stratejiler arasındaki tercih de tamamen keyfi değil. Belli istekler ve arzuların mevcut olması halinde hangi stratejileri kullanmanızın daha makul olduğuyla ilgili subjektif bir şey yok.

Ahlakın rasyonalitesi sorusunu iki tür normatif gerekçe açısından da sorabiliriz.

  1. Ahlaklı olmak için araçsal olmayan iyi gerekçelerimiz var mı? (Eylemde bulunma gerekçesi)
  2. Ahlaklı olmak için iyi araçsal gerekçelerimiz var mı? (Eylemde bulunma gerekçesi)
  3. Herhangi bir ahlaki teoriyi ya da ahlaki çerçeveyi kabul etmek için iyi gerekçelerimiz var mı? (İnanma/benimseme gerekçesi)

İlk soruya evet cevabı verdiğinizi düşünün. Bu durumda ahlaki realizmi kabul etmek zorunda olmasanız bile ahlakın objektif olduğunu kabul etmek zorunda olduğunuzu makul bir şekilde söyleyebiliriz. Ancak ahlaki realizmi ya da ahlakın objektif olduğunu kabul eden birinin ilk soruya olumlu yanıt vermesi gerekmez. Mesela eylemde bulunma gerekçelerimizin tamamının araçsal gerekçeler olduğunu iddia eden bir rasyonalite teorisini (Humecu teori gibi) kabul ettiğinizi düşünün. Bu durumda ahlaki soruların doğru cevapları olsa ve ahlaki gerçekler sizden bağımsız olsa bile, zaman zaman, ahlak dışı davranmanız ahlaklı davranmanızdan daha rasyonel olabilir.

İkinci soruya genelde evet cevabı veriyoruz ve evet cevabı ahlaki realizmle de ahlakın objektifliğiyle de bağdaşıyor. Hayır cevabı da aynı şekilde iki görüşle de bağdaşıyor.

Üçüncü soruya özellikle realist olmayan ancak ahlakın objektif olduğunu kabul eden görüşlerin olumlu yanıt vermeye eğilim gösterdiğini görüyoruz. Özellikle inşacı görüşlerin başlıca temsilcileri üçüncü soruya olumlu yanıt vermemizi gerektiriyor gibi görünüyor. Ancak ahlakın objektif olduğunu öne sürmekle beraber inşacı olmayan bir görüşün bu soruya olumlu yanıt vermemizi gerektirmeyeceğini düşünüyorum.

Yine benzer bir şekilde ahlaki realistler de üçüncü soruya olumlu yanıt verme eğiliminde. Ancak ahlaki realizm rasyonel olarak gerekçelendirilmemiş bir inanç gibi de kabul edilebileceğinden arada koparılamayacak kadar güçlü bir bağlantı yok.

Son olarak ahlakın objektifliğiyle rasyonelliği arasındaki bağlantıya bakalım. Varsayalım ki belli bir ahlak sisteminin kabul edilmesi araçsal olarak rasyonel, zira çoğu bireyin kendi isteklerini gerçekleştirmelerinin yolu belli bir ahlaki perspektifi/sistemi kabul etmelerinden geçiyor. Yine varsayalım ki bu ahlaki sistemi benimsememiz için perspektifimizden (isteklerimizden, arzularımızdan, çıkarlarımızdan) bağımsız herhangi bir gerekçemiz yok. Bu durumda söz konusu ahlaki sistemi benimsemek çoğumuz için rasyonel olacaktır. Ancak bir psikopatın ya da sosyopatın bu ahlaki sistemi benimsemek için (onlara yapılacak şeyleri umursamadıklarını varsayın) herhangi bir nedenleri olmayabilir.

Özetleyecek olursam:

  1. Ahlaki realizmin ahlakın metafiziğiyle ilgili bir görüş ve bizden bağımsız var olan ahlaki gerçeklerin olmasını gerektiriyor.
  2. Ahlakın objektifliği ahlaki soruların bizlerin onlar hakkında ne düşündüğünden bağımsız doğru/yanlış cevaplara sahip olmasıyla ilgili ve ahlak metafiziğine dair belli bir görüşün doğru olmasını gerektirmiyor.
  3. Ahlaki realizm de ahlakın objektifliği de benimsediğiniz rasyonalite teorisine (Humecu veya Humecu olmayan) ve rasyonalite türüne (araçsal veya araçsal olmayan) bağlı olarak ahlaki bir çerçeveyi benimsemenin ya da rasyonel olduğu sonucunu doğurmak zorunda değil.
  4. Bir ahlak sisteminin rasyonel olması ahlaki realizmin doğru olmasını gerektirmiyor.
  5. Bir ahlak sisteminin rasyonel olması ahlaki doğruların objektif, perspektif-bağımsız olmalarını gerektirmiyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kavram Mühendisliği – Herman Cappelen & Josh Dever

Sonraki Gönderi

Bilimciliğe Hakkını Vermek – Berat Mutluhan Seferoğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü