Neden Bilimcilik Olmasın ki? – Moti Mizrahi

Bilim tek bilgi biçimi değildir ama en iyisidir, tarihteki en başarılı epistemik girişimdir.

/
1073 Okunma
Okunma süresi: 17 Dakika

Stephen Hawking bir keresinde şöyle demişti: “Felsefe öldü çünkü bilimdeki özellikle fizikteki modern gelişmelere ayak uyduramadı.” Artık ‘bilgi arayışımızda keşif meşalesinin taşıyıcıları’ filozoflar değil bilim insanlarıdır. Bazı felsefecilerin tepkisi Hawking’i ‘bilimcilikle’ suçlamak oldu. ‘Bilimcilik’ suçlaması, fizik gibi bilimsel disiplinlere, felsefe gibi bilimsel olmayan disiplinlere göre değer verenleri eleştirmek için kullanılır. Filozof Tom Sorell’e göre, bilimcilik, diğer öğrenme veya kültür dallarıyla karşılaştırıldığında bilime çok fazla değer verme meselesidir. Diğer akademik disiplinlere kıyasla bilime daha yüksek bir değer biçmenin ne gibi bir sakıncası var? Bilimciliğin nesi bu kadar kötü? Eğer fizik, Hawking’in iddia ettiği gibi, bilgi arayışında felsefeden daha iyi bir meşale ise, o zaman belki de felsefeye ve diğer bilimsel olmayan araştırma alanlarına göre daha fazla değer verilmelidir.

Ancak, bu soruları ele almadan önce tanımlarımızı doğru yapmamız gerekiyor. Zira, diğer felsefi “-izmler” (-isms) gibi, “bilimcilik” (scientism) de farklı filozoflar için farklı anlamlara gelmektedir. Halihazırda bilimin gerçekliği bilmenin tek yolu olup olmadığı ya da en azından bilimsel olmayan bilme yollarından daha iyi olup olmadığı sorusu epistemolojik bir sorudur. Epistemolojik bir tez olarak yorumlandığında, bilimcilik genel olarak ya bilimsel bilginin sahip olduğumuz tek bilgi biçimi olduğu görüşü ya da bilimsel bilginin sahip olduğumuz en iyi bilgi biçimi olduğu görüşü olarak anlaşılabilir. Ancak bilimciliğin metodolojik ve metafizik olanlar da dahil olmak üzere başka çeşitleri de vardır. Metodolojik bir tez olarak bilimcilik ya bilimsel yöntemlerin gerçekliği bilmenin tek yolu olduğu görüşüdür ya da bilimsel yöntemlerin gerçekliği bilmenin en iyi yolu olduğu görüşüdür. Metafizik bir tez olarak yorumlandığında ise bilimcilik ya bilimin var olana dair tek rehberimiz olduğu görüşüdür ya da bilimin var olana dair en iyi rehberimiz olduğu görüşüdür.

Bilimciliğin yukarıda bahsedilen çeşitleri net bir şekilde anlaşılmadan, bilimcilik tartışmasının felsefi tarafları sadece birbirlerinin arkasından konuşma riskiyle karşı karşıyadır. Yani, bilimciliğin bazı savunucuları bilimsel bilgi ya da yöntemlerin en iyisi olması anlamında daha zayıf bilimcilik türlerini savunurken, karşıtları onları bilimsel bilgi ya da yöntemlerin tek olması anlamında daha güçlü bilimcilik türlerini savundukları şeklinde yorumlayabilir. Örneğin benim kendi pozisyonum bilimciliğin zayıf bir çeşididir. “What’s So Bad about Scientism?” (Bilimciliğin Nesi Kötü) (2017) başlıklı makalemde bilimciliği epistemolojik bir tez olarak savunuyorum ve buna “Zayıf Bilimcilik” adını veriyorum. Bu, bilimsel bilginin sahip olduğumuz en iyi bilgi biçimi olduğu görüşüdür (bilimsel bilginin sahip olduğumuz tek bilgi olduğu görüşü olan ‘Güçlü Bilimciliğin’ aksine). Zayıf Bilimciliğe göre, felsefe gibi bilimsel olmayan disiplinler bilgi üretirken, fizik gibi bilimsel disiplinler hem niceliksel hem de niteliksel olarak bilimsel olmayan bilgiden daha üstün bilgi üretir. ‘Bilgi’nin gerekçelendirilmiş doğru inanca (ya da bilginin başka herhangi bir analizine) atıfta bulunmadığını belirtmek önemlidir. ‘Bilgi’ daha ziyade disipliner bilgi veya akademik bir inceleme alanında uygulayıcılar tarafından üretilen araştırma anlamına gelir. Tüm akademik disiplinler bu anlamda bilgi (veya araştırma) üretme işindedir. Her akademik disiplinin bilgisi, bir akademik disiplinin uygulayıcılarının akademik yayınlarında bulduğumuz şeydir. Güçlü Bilimciliğin savunucuları, Richard Williams’ın Scientism (Bilimcilik) antolojisinin girişinde belirttiği gibi, bilimsel olmayan disiplinlerin ‘gerçek bilgi’ ürettiğini reddedecektir: “The New Orthodoxy” (2014) adlı antolojinin girişinde Richard Williams’ın ifade ettiği gibi, Güçlü Bilimciliğin savunucuları bilimsel olmayan disiplinlerin bilgi ürettiğini kabul ederken, Zayıf Bilimciliğin savunucuları bilimsel bilginin çeşitli boyutlarda bilimsel olmayan bilgiden daha iyi olduğunu iddia etmektedir. Şimdi, bu epistemolojik, metodolojik ve metafiziksel tezlerden herhangi birinin – zayıf (‘en iyi’) veya güçlü (‘tek’) – doğru olup olmadığı bir tartışma konusu olmalıdır, hüküm ile tanımlama değil. Her bir iddianın ortaya konması, incelenmesi, eleştirilmesi ve tartışılması gerekir. Ne yazık ki bazılarının yapmaya çalıştığı gibi, bilimciliği tanımı gereği yanlış bir görüş haline getirmek olamaz. 2019’da psikolog Steve Taylor tarafından yazılanı ele alalım:

Dogmatik inanç sistemlerinin özelliklerinden biri, takipçilerinin varsayımları kanıtlanmış gerçekler olarak kabul etmeleridir. Bu kesinlikle bilimciliğin doğrusudur. Örneğin, bilincin var olduğu ve nörolojik faaliyetle ilişkili olduğu bir gerçektir. Ancak bilincin nörolojik faaliyet tarafından üretildiği varsayımı sorgulanabilir.

Taylor burada bilimciliğin dogmatik bir inanç sistemi olduğunu ileri sürmektedir. Peki ama neden? Yukarıda bahsedilen epistemolojik, metodolojik ve metafiziksel tezlerin hiçbiri dogmatik değildir. Bu tezler elbette sorgulanabilir. Ancak, bir inancı dogmatik yapmak için sadece sorgulanabilir olması yeterli olsaydı, o zaman inançlarımızın çoğu olmasa bile birçoğu dogmatik olurdu. Nedenini görmek için, benim (ve büyük olasılıkla sizin) dışsal bir dünyanın, zihnimizden bağımsız olarak var olan bir dünyanın var olduğuna dair inancımızı ele alalım. Herhangi bir epistemoloğun size söyleyeceği gibi, dış dünyanın varlığına olan inancımızı kanıtlamak oldukça zordur, ancak bu dış dünyaya olan inancımızın sadece (dini) bir dogmadan ibaret olduğu anlamına gelmez.

Benzer şekilde, Susan Haack, Defending Science – Within Reason (2003) adlı kitabında, bilimciliğin tanımı gereği “bilime karşı abartılı bir hürmet, bilimler tarafından ortaya atılan her türlü iddiayı yetkili olarak kabul etmeye ve bilime ya da uygulayıcılarına yönelik her türlü eleştiriyi bilim karşıtı önyargılar olarak görmeye aşırı derecede hazır olmak” olduğunu ileri sürmektedir. Ancak bu da yukarıdaki aynı soruna denk gelmektedir. Yukarıda bahsedilen epistemolojik, metodolojik ve metafiziksel tezlerin hiçbiri abartılı veya aşırı değildir. Bir şeye karşı abartılı bir saygı duymak yanlış yönlendirilmiş olmaktır ve bir kaynak tarafından ortaya atılan herhangi bir iddiayı otoriter olarak kabul etmeye aşırı derecede hazır olmak aptallıktır. Ne de olsa ‘abartılı’ ve ‘aşırı’ sözcükleri tam da bunu ima etmektedir.

Bilimciliği tanımı gereği suçlamak yerine, muhalifler onda neyin yanlış olduğunu göstermeleridir.

Taylor’ın yaptığı gibi bilimciliğin sadece dogmatik bir inanç ya da Haack’ın yaptığı gibi doğası gereği yanlış yönlendirilmiş bir tutum olduğunu iddia etmek, ona karşı çıkmak değil, onu silah haline getirmektir. Burada önemli bir tarih var. 20. yüzyılın ortalarında, teologlar ve din bilginleri, akademik alanlarını bilimsel gasp tehdidi olarak algıladıkları şeye karşı savunmak amacıyla bilimciliği silah haline getirmişlerdir. James Pike ve John McGill Krumm, Roadblocks to Faith (1954) adlı kitaplarında bilimi bilimcilikten ayırmış ve bilimciliğin ‘beşerî bilimler için en az din için olduğu kadar bir tehdit’ olduğunu iddia etmişlerdir. Aynı dönemde, H Richard Rasmusson ‘Vaiz Bilim Adamıyla Konuşuyor’ (1954) adlı makalesinde bilimciliği ‘bilimi din haline getiren bir tarikat’ olarak nitelendirmiştir. Bu din bilginleri, bilimin, Tanrı, doğaüstü ve benzeri gibi varlığını sorguladıkları veya inkâr ettikleri şeylerin varlığını varsayan araştırma alanlarına tecavüz ettiği endişesiyle bilimciliği silah haline getirmişlerdir. Bu nedenle, Ian Barbour’a göre, ‘Richard Dawkins’in evrimde şansın varlığının bunun amaçsız bir evren olduğunu gösterdiğini söylemesi bilimcilik olarak kabul edilmektedir, çünkü bu iddia takdiri bir Tanrı inancını sorgulamak olarak algılanmaktadır.

Bazı filozoflar şimdi benzer bir oyun oynamakta, yani bilimciliği akademik felsefeyi eleştiren bilim insanlarına karşı bir silah olarak kullanmaktadır. ‘Bilimcilik’ suçlamasını yönelten filozoflar tipik olarak Hawking ve Neil deGrasse Tyson gibi önde gelen bilim insanlarını bilime karşı bu tür yanlış yönlendirilmiş bir tutum sergileyenler olarak tanımlar; filozof Ian James Kidd onları yalnızca ‘bilimin amigoları’ olarak adlandırmıştır. Bilimciliği bu filozofların yaptığı gibi -bilime karşı abartılı bir hürmet olarak- düşünmenin sorunu, bunun ikna edici bir bilimcilik anlayışı olmasıdır. Bilimciliğin ‘bilime çok fazla değer vermek’ ya da ‘bilime karşı abartılı bir hürmet’ olduğunu iddia etmek, sonuçta makul bir görüş olabilecek bir şeyi onaylamadığını ifade etmektir.

Argümantasyon çalışmalarında, onaylama veya onaylamama duyguları gibi duygusal gücü aktarmayı amaçlayan tanımlar ikna edici tanımlar olarak bilinir. Bilimciliğin sadece ‘bilime çok yüksek bir değer biçmek’ olduğunu söylemek, kürtajın cinayet olduğunu söylemeye benzer – tanım duygusal güçle aşırı yüklenmiştir. Tıpkı kürtajı onaylamadığını ifade ettiği için kürtajın cinayet olduğunu söylemeye kürtaj yanlılarının karşı çıkması gibi, bilimciliği savunanlar da bilimciliği onaylamadıklarını ifade ettiği için bilimciliğin ‘bilime çok yüksek bir değer biçmek’ olduğunu söylemeye karşı çıkacaktır. Sorell ve Haack’ın yaptığı gibi bilimciliği tanım gereği mahkum etmek yerine, bilimcilik karşıtlarının tam olarak neyin yanlış olduğunu göstermeleri gerekir.

Bilimcilik antolojisine yazdıkları girişte: Prospects and Problems (2018) adlı antolojiye yazdıkları girişte René van Woudenberg, Rik Peels ve Jeroen de Ridder bilimciliğin silah haline getirilmemesi gerektiği konusunda hemfikirdir: “Hiç kimse bu “bilimcilik” kavramını kendi görüşlerinin yeterli bir tanımlaması olarak kabul etmeyecektir, çünkü hiç kimse bilime olan saygısının abartılı olduğunu veya bilimler tarafından ortaya atılan iddiaları kabul etmeye hazır olmasının aşırı olduğunu düşünmeyecektir. Aslında, ‘Six Signs of Scientism‘ (2012) başlıklı makalesinde Haack, din ve felsefeyi, kendi alanlarına izinsiz giren bilimden korumak isteyenler tarafından silah haline getirilmeden önce ‘bilimcilik’ kelimesinin tarafsız olduğunu’ gözlemlemektedir.

Aşağılayıcı bilimcilik anlayışlarının aksine, Zayıf Bilimcilik – benim savunduğum görüş – bilimsel disiplinlerin, felsefe gibi bilimsel olmayan disiplinlerle karşılaştırıldığında, çeşitli boyutlarda daha iyi olduğu tarafsız bir çerçevedir. Argüman kısaca şu şekildedir. Bir şeyin başka bir şeyden niceliksel ya da niteliksel olarak daha iyi olduğu söylenebilir. Bilimsel bilgi niceliksel olarak bilimsel olmayan bilgiden daha iyidir çünkü bilimsel disiplinler daha fazla bilgi üretir ve ürettikleri bilgi bilimsel olmayan disiplinler tarafından üretilen bilgiden daha fazla etkiye sahiptir. Bu iddia, bilimsel ve bilimsel olmayan akademik disiplinlerin araştırma çıktıları (yani yayın sayısı) ve araştırma etkilerine (yani atıf sayısı) ilişkin verilerle desteklenmektedir. Bu veriler, bilimsel disiplinlerin daha fazla yayın ürettiğini ve bu yayınların bilimsel olmayan disiplinlerin yayınlarından daha fazla atıf aldığını göstermektedir.

‘Beşeri Bilimler: Araştırma Değerlendirmesinde Aykırı Değer’ (2020) isimli makalelerinde, Güleda Doğan ve Zehra Taşkın, 1980-2020 yılları arasında Web of Science’ta yer alan 255 konudaki yayın ve atıf verilerini kullanarak, yayınların dağılımının ‘yüzde 81’i üç ana saf bilim kategorisinde yayınlanmıştır: doğa bilimleri (yüzde 33), tıp bilimleri (yüzde 27) ve mühendislik ve teknoloji (yüzde 21)’ ve ‘beşeri bilimler yayınlarının toplam sayısının nispeten küçük bir saf bilim alanı olan tarım bilimleri ile neredeyse aynı olduğunu’ tespit etmiştir. Atıfların dağılımı söz konusu olduğunda, ‘beşeri bilimler veri kümesindeki tüm atıfların yalnızca yüzde 0,52’sine sahipken, doğa bilimleri yüzde 44’üne, tıp bilimleri yüzde 30’una, mühendislik ve teknoloji yüzde 17’sine, sosyal bilimler yüzde 6’sına ve ziraat yüzde 1,5’ine sahipti’. Doğa bilimleri, mühendislik ve teknoloji, tıp ve sağlık bilimleri ve sosyal bilimlerle kıyaslandığında, beşeri bilimler, tarım bilimleri hariç olmak üzere, en düşük araştırma çıktısı (yayın sayılarıyla ölçülen) ve araştırma etkisi (atıf sayılarıyla ölçülen) değerlerine sahiptir. Bilimsel yayınların çoğuna atıf yapılırken, beşeri bilimlerdeki yayınların sadece yüzde 16’sına atıf yapılmaktadır. Beşeri bilimler içerisinde, felsefe, etik ve din, atıf yapılmayan yayınların en yüksek yüzdesine sahiptir.

Bilimsel bilginin niteliksel olarak bilimsel olmayan bilgiden daha iyi olduğu söylenebilir çünkü bilimsel bilgi açıklayıcı, öngörücü ve araçsal olarak bilimsel olmayan bilgiden daha başarılıdır. Bu, bilim felsefecilerinin bilimin başarılı olduğunu söylediklerinde sıklıkla yaptıkları gibi bahsettikleri türden bir başarıdır. Örneğin Albert Einstein’ın görelilik teorisini ele alalım. Teori, aksi takdirde gizemli görünecek yerçekimi, gezegen yörüngeleri, kara delikler, elektromanyetizma ve daha fazlası gibi olgular için kapsamlı bir açıklama sağladığı ölçüde açıklayıcı olarak başarılıdır. Teori, dünyamızı yönlendirmek için GPS ve yeni dünyalar aramak için yerçekimsel mercekleme kullandığımızda olduğu gibi doğaya müdahale etmemize izin verdiği ölçüde araçsal olarak başarılıdır. Merkür’ün perihelion presesyonu, ışığın büyük nesneler tarafından saptırılması, ışığın kütleçekimsel kırmızıya kayması, ışığın rölativistik gecikmesi (Shapiro etkisi olarak da bilinir), kütleçekim dalgaları ve daha fazlası gibi gözlem veya deneylerle ortaya çıkan yeni tahminler yaptığı ölçüde teori tahminsel olarak başarılıdır. Görelilik teorisi kadar açıklayıcı, araçsal ve öngörüsel olarak başarılı olan bilimsel olmayan bir teori bulmak zor olacaktır.

Zayıf Bilimcilik için bu argümanın bilimcilik konusunda son söz olması amaçlanmamaktadır. Yukarıda bahsedilen bilimcilik çeşitlerinin lehinde ve aleyhinde başka argümanlar da olabilir ki tam da bunu istemeliyiz. İstemediğimiz şey bilimciliğin silah haline getirilmesidir. Ne yazık ki ‘bilimcilik’ suçlaması, internet ve sosyal medya üzerinden bilime karşı yürütülen savaşta kullanılmaya başlandı bile. Aşı karşıtları bunu, Dünya Sağlık Örgütü gibi kamu sağlığı yetkilileri ve kuruluşları tarafından COVID-19 aşılarıyla ilgili yapılan her türlü iddiaya karşı kitlesel şüphe ve inançsızlık yaratmak için kullanmaktadır. İklim değişikliği inkarcıları bunu, insan kaynaklı iklim krizine ilişkin bilimsel uzlaşı hakkında şüphe tohumları ekmek için kullanmaktadır.

Örneğin, tenisçi Novak Djokovic Twitter’da COVID-19 aşısı olmadığı için 2022 ABD Açık’a katılmayacağını paylaştığında, aktör Rob Schneider onun Tweet’ini alıntılayarak şöyle yazdı: ‘Çünkü bilim… Bilim derken elbette bilimin zıddı olan bilimcilik dinini kastediyorum. O zamandan bu yana Schneider’ın Tweeti silinmiştir ve bunun iyi bir nedeni vardır. Zira Schneider ‘bilimciliği’ halk sağlığı yetkililerinin COVID-19 aşısı olunması yönündeki tavsiyelerine karşı bir silah olarak kullanmıştı. Schneider’in kullandığı ‘bilimcilik’, Amerika Birleşik Devletleri Tenis Birliği’nin tenis oyuncularının ABD Açık’ta yarışmadan önce COVID-19 aşısı olmalarını zorunlu kılmak için iyi bir nedeni olmadığını ima etmek içindir. Bu ifade, COVID-19 aşısı olma zorunluluğunun bilimsel kanıtlarla desteklenmeyen bir dogmadan ibaret olduğunu ima etmektedir.

‘Bilimciliği’ silah olarak kullanan akademik felsefeciler tehlikeli bir oyun oynuyorlar.

Benzer şekilde, hukuk profesörü John O. McGinnis de ‘Bilimciliğin Kör Ettiği’ (2020) başlıklı makalesinde ‘bilimciliği’ bilimi inkârın bir silahı olarak kullanmaktadır:

‘Bilimi takip et’ düsturu [ki kendisi bunu ‘bilimcilik’ olarak adlandırmaktadır] virüs [yani SARS-CoV-2 koronavirüsü] politikalarına özgü değildir. Politikacılar iklim değişikliği politikaları için de benzer bir gerekçe sunuyorlar. Tıpkı COVID-19 ile ilgili bilimin karantinaları ‘haklı çıkarması’ gibi, iklim değişikliği bilimi de sıfır net emisyon sağlayacak harcama ve düzenleme politikalarını desteklemek için kullanılıyor.

Bu, ‘bilimciliğin’ bilim karşıtı bir silah olarak kullanılmasının bir başka örneğidir. McGinnis’in kullandığı ‘bilimcilik’, insan kaynaklı iklim değişikliği konusundaki bilimsel uzlaşı hakkında şüphe uyandırmayı amaçlamaktadır. Politika yapıcıların ve kanun koyucuların, iklim değişikliği bilimi tarafından bilgilendirilen herhangi bir politikayı yürürlüğe koymak veya herhangi bir kanunu yasalaştırmak için iyi bir nedenleri olmadığını ima etmeyi amaçlamaktadır.

Bu nedenlerle, ‘bilimciliği’ silah olarak kullanan akademik felsefeciler tehlikeli bir oyun oynamaktadır. Akademik felsefeyi Hawking gibi bazı ünlü bilim insanlarının eleştirilerine karşı savunmaya çalışırken, bilim inkârcılarına cephane sağlıyor olabilirler. Sadece filozoflar değil, bilim insanları da zaman zaman bilimciliği silah olarak kullanma tuzağına düşmekte ve böylece bilim inkârcılarının ‘bilimciliği’ bilim karşıtı bir şüphe ve inançsızlık silahı olarak kullanmalarına olanak sağlamaktadırlar. Astrofizik profesörü Adam Frank, “Bilimcilik (Scientism) Nedir ve Neden Bir Hatadır?” (2021) başlıklı makalesinde, Google’ın “bilimciliğin” “bilimsel bilgi ve tekniklerin gücüne aşırı inanç” şeklindeki tanımını onaylayarak alıntılamakta ve ardından bilimciliğin şöyle devam ettiğini söylemektedir:

bir hatadır […] çünkü neyi savunduğu konusunda kafası karışıktır. Şüphesiz bilim eşsiz, güçlü ve harikadır. Kutlanmalı ve korunmalıdır. Öte yandan bilimcilik sadece metafiziktir ve pek çok metafizik inanç vardır.

Elbette pek çok metafizik inanç vardır. Pek çok bilimsel inanç da vardır, tıpkı pek çok dini, algısal, tanıklığa dayalı ve diğer türden inançlar olduğu gibi. Belirli bir türde çok sayıda inanç olması, bu türdeki bazı inançların aynı türdeki diğer inançlardan daha iyi olduğunun söylenemeyeceği anlamına gelmez. Soru, bilimin bilgi (ya da başka bir epistemik iyi) üretme gücüne olan inancın haklı, garantili ya da makul olup olmadığıdır.

Şimdi, ‘bilimciliği’ silah olarak kullanan filozoflar, bilimciliği bilimsel olmayan akademik disiplinler için tehdit edici bulma eğilimindedir. Haack yine bu konuda bir örnektir. ‘Gerçek Soru Felsefe Kurtarılabilir mi?’ (2017) başlıklı makalesinde, “bilimci felsefenin yükselen dalgasının […] felsefenin kendisi için bir gemi enkazı anlamına geldiğini” iddia etmektedir. Ancak, genellikle yanlışlıkla ‘bilimcilik’ olarak adlandırılan bilimin dogmatik kabulü veya ‘bilime tapınma’ ile bilimin dogmatik reddi veya ‘bilim inkârı’ arasında bir süreklilik vardır. Eğer ‘bilimciliği’ silah olarak kullanan akademik filozofların iddia ettiği gibi bilimin dogmatik kabulü epistemik bir tehditse, bilimin dogmatik reddi de epistemik bir tehdittir. Aslında, bilimin dogmatik bir şekilde reddedilmesi, bilimin dogmatik bir şekilde kabul edilmesinden daha büyük bir epistemik tehdittir. Neden mi? Çünkü bilim, neredeyse tüm bilim felsefecilerinin hemfikir olduğu üzere, insanoğlunun bugüne kadar sahip olduğu en başarılı epistemik girişimdir.

Bilimciliğin tarafsız kavramları, şüphe ve inançsızlığın bilim karşıtı silahları haline gelemez.

Anjan Chakravartty’nin Stanford Felsefe Ansiklopedisi için yazdığı bilimsel gerçekçilik yazısında belirttiği gibi, “en iyi [bilimsel] teorilerimizin olağanüstü başarılı olduğu yaygın olarak kabul edilen bir önermedir: bilimsel araştırmanın konusuna ilişkin ampirik tahminleri, geriye dönük öngörüleri ve açıklamaları kolaylaştırırlar, genellikle şaşırtıcı bir doğrulukla ve ilgili fenomenlerin karmaşık nedensel manipülasyonlarıyla işaretlenirler. Başka bir deyişle, dogmatik ‘bilime tapınma’nın diğer yüzü dogmatik ‘bilim inkârı’dır. Şüphesiz her ikisi de yanlış yönlendirilmiştir. Ancak ikincisi, birincisine kıyasla çok daha riskli bir hatadır.

O halde bilimciliği silah haline getirilebilecek şekilde düşünmek yerine, yukarıda önerdiğim şekilde düşünmeliyiz. Epistemolojik bilimcilik, bilimsel bilginin bilimsel olmayan bilgiden üstün olduğu, çünkü bilimsel bilginin sahip olduğumuz tek bilgi biçimi olduğu ve bu nedenle bilimsel olmayan bilginin gerçekte bilgi olmadığı ya da bilimsel bilginin bilimsel olmayan bilgiden daha iyi olduğu görüşüdür. Bilimciliğin aşağılayıcı kavramlarının aksine, bu nötr kavramlar silah haline getirilemez ve dolayısıyla aşı karşıtlarının, iklim değişikliği inkarcılarının ve bilim karşıtı duygular besleyen diğerlerinin elinde bilim karşıtı şüphe ve inançsızlık silahları haline gelemez. Bu sayede şu soruyu açık ve tartışmaya açık tutabiliriz: Bilime karşı nasıl bir tutum ya da duruş sergilemeliyiz? Bu soru söz konusu olduğunda, ‘bilimcilik’ terimi faydalı bir terimdir ve bu canlı ve önemli tartışmanın, bilim inkarcılarına cephane sağlamaktan başka bir işe yaramayan aşağılayıcı bilimcilik kavramları tarafından raydan çıkarılmasına izin vermek utanç verici olacaktır.


Moti Mizrahi – “Why not scientism?“, (Erişim Tarihi: 03.08.2024)

Çevirmen: Batuhan Atataş

Editör: Musa Yanık

Başkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümünden mezundur. İngilizce öğretmenliğini sürdürmekte olup özel bir yayınevinde editörlük yapmaktadır. Başlıca ilgi alanları sosyal bilimler, felsefe ve edebiyattır. 

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Güncel Kelam Tartışmaları’na Konuk Olduk: Doğal Kötülükler Teizm İçin Bir Problem midir? – İbrahim Yeşua Özçelik & Zikri Yavuz

Sonraki Gönderi

Dil Felsefesindeki 3 Önemli Fikir – Luke Dunne

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü