Dürüst Ol: Küçük Pembe Yalanlar Düşündüğünden Daha Zararlı – Elena Svetieva & Leanne ten Brinke

//
485 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Bir çoğumuza büyürken dürüstlüğün en iyi prensip olduğu öğretilir. Ancak çok geçmeden bu prensibin pratikten çok teoride kaldığını öğreniriz. Ortalama bir insan her gün bir ya da iki yalan söyler. Çoğunlukla bu yalanlar, bir arkadaşa kıyafetini beğendiğini söylemek ya da bir iş arkadaşına, projeye olan katkılarını gerçekten değer vermediğiniz halde takdir ettiğinizi söylemek gibi küçük pembe yalanlardır. Bu tür durumlarda ve diğer pek çoklarında yalan söyleyen kisi gerçeği söylemeyi zararlı, gereksiz ve münasebetsiz olarak değerlendirir. Yalan söylemek ise görünürde önemsiz ve ahlaki açıdan gerekçelendirilmiş olarak görünür.

Sıklıkla dürüstlük ve nezaket arasındaki gerilimde gezinmeyi, kelimelerinizi ve sessizliğinizi akıllıca seçmeyi, sohbetleri tartışmalı konulardan uzak tutmayı ve fazladan bir bardak şaraptaki hakikati[1] akrabadan uzak tutmayı gerektiren aile yemeklerini düşünün. Birçoğumuz için bu bir ya da iki küçük pembe yalanı tercih etmek anlamına gelir. Kibar akşam yemeği misafirleri, fırında pişirilen kuru eti ve yanmış havuçları methederler. Genç çiftler, onlara ne zaman çocuk sahibi olacaklaeı ya da evlenecekleri sorulduğunda gergin gergin gülerler. Bazılarımız cinsel yönelimlerimiz, politik görüşlerimiz ya da iş yerinde işten çıkarılmalarla ilgili dedikodular gibi daha büyük yalanlar söyler. Eğer bunları barış ve birliktelik yapıcılar olarak görürseniz bu durumlarda yalanlar kolayca söyleniverir.

Yalanların sonuçlarını inceleyen sosyal bilimciler olarak aldatmayı içeren bu yaygın inanç ve uygulamaların yanlış ve zararlı olduğu sonucuna vardık. En küçük yalanlar bile size düşündüğünüz kadar yardım edemeyebilir ve tahmin ettiğinizden çok daha pahalıya mal olabilir.

Tabii ki filozoflar ve diğerleri  binlerce yıldır dürüstlüğü iyi insanların yaptığı bir şey, etik bir seçimin sonucu ve bir erdem olarak nitelendirmiştir. Bu bizim ürettiğimiz bir argüman değildir. Aslında dürüstlüğü bu açıdan görmenin bize yardımcı olmadığını düşünürüz çünkü bu insanların aynı görüşü etik açıdan kabul edilen yalanlara da (zarar görmekten kaçınmak, insanların hislerine kıyamamak ya da gerçeğin şu an herkesin duyması gerekmeyen bir şey olduğu düşünüp babacan bir tavırla söylenen yalanlar) uygulayabileceği anlamına gelir. Bunun yerine dürüst olmanın değerine olan inancımız çoğu zaman bunun psikolojik ve sosyal faydalarıyla, iyi niyetli yalan söylemenin bile sonuçları ile ilgilidir.

Yalan kibarlık olarak düşünülse bile yalan söylemeye karar verdiğiniz her an kendi şüpheci tarafınızı beslersiniz. Psikologlar bunu‚ ‘aldatıcının güvensizliği’ olarak adlandırır. Argümantasyon şu şekilde ilerler: ‘Eğer yalan söylüyorsam diğer insanlar da muhtemelen bana yalan söylüyor.’ İronik bir şekilde sırf dürüst olmadığınızdan diğer insanlara da güvenmemeye başlarsınız.

Aile akşam yemeğine geri dönelim. Ya herkes dürüst olmuş olsaydı? Zihniniz muhtemelen hemen çıkacak bir tartışma ve incinmiş duygular gibi potansiyel olumsuzluklara yönelir. Sonuçta bundan iyi ne çıkabilir ki? 

ABD’li araştırmacılar olan Taya Cohen ve Emma Levine bu fikri, insanlardan üç günlerini bütün sosyal ilişkilerinde dürüst olmaya odaklanmaklarını ve zor olsa bile düşüncelerini, duygularını ve görüşlerini başkalarıyla açık ve samimi bir şekilde paylaşmalarını isteyerek bunu test ettiler. Araştırmada yer alan insanlar bu testi tahmin ettiklerinden daha eğlenceli buldular. İnsanlar dürüstlüğün ilişkisel zarara yol açmasını beklerken aksine sosyal olarak bağlayıcı olduğunu görünce şaşırdılar. Eğer hepimiz normalde olduğumuzdan daha fazla dürüst olmaya cüret edersek potansiyel değer ve dürüstlüğün faydalarına dair daha gerçekçi beklentiler oluşturabiliriz.

Dürüstlüğün avantajlarına ek olarak diğer bir araştırma, sırların ve yalanların daha az sosyal bağlantıya ve diğer insanlara yabancılaşma hissine yol açtığını göstermektedir. Michael Slepian ve çalışma arkadaşları, sır saklamanın ‘yalnız hissetme’ duygusuyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Benzer bir şekilde bizim kendi araştırmamız da yalanları ilişkilerini kurtarmak için söylense bile fazla yalan söyleyen insanların daha fazla yalnız hissetiğini belirttiklerini iddia ediyor. Bunun sadece kronik yalancıları etkiliyor olabileceğini düşünüyorsanız tekrar düşünün. Basit bir deneyde insanları rastgele bir şekilde bir yabancıyla ya gerçeği söyle ya yalanı konseptiyle ‘birbirini tanıma’ sohbetine atadığımızda yalancılar, partnerlerine dürüst olanlara göre daha az bağlanmış hisseder. Öyle görünüyor ki yalnızlığa giden yol, iyi niyetlerle doğmuş yalanlarla döşeli.

Bu açıdan bakıldığında yalanı ya da dürüstlüğü seçme meselesi etikle ilgili bir mesele değildir; saadetimiz ve sosyal yapımızın bütünlüğüyle ilgilidir. Ne kadar küçük ya da görünürde önemsiz olursa olsun birinin yalan söylemeyi seçtiği her an bu iplik çözülür. Aldatmanın gerçekleştiğine dair büyük bir açıklama gerekmez, ihanetin adı konmaz, ihanet hissedilmez, aldatana ceza verilmez ama bu kendi içinde zarar veren bir eylemdir.

İnsanların neden dürüst olmadığına dair birincil sebeplerden biri oldukça basittir: insanlar diğer bireyin tepkilerinden korkarlar ve genelde bu konuda endişe duymak için yeterli sebepleri vardır. İnsanların onlara karşı dürüst olan insanları cezanlandırmak için kaçınma, reddetme, gözdağı verme, ihtilafa düşme gibi muğlak cezalandırma yolları vardır ve dürüstlük riski hiç bu kadar büyük olmamıştır. Tabii alenen linçlenen ünlülerin apaçık örnekleri de vardır. Fakat ‘linç kültürünün’  daha geniş çapta yayıldığına dair başka deliller de vardır. Son çalışmalar, aile yabancılaşmasının artmakta olduğunu iddia ediyor: Amerikan Birleşik Devletleri’nde yetişkinlerin çeyreğinden fazlası aile üyeleriyle bir irtibatı olmadığını bildiriyor.

Aile yabancılaşması üzerine çalışan Joshua Coleman, bu etkiyi kısmen herhangi bir ilişkiden ne beklediğimize dair değişken anlayışlara ve ihtiyaçlarımızı karşılamayan, geçmişte bize haksızlık eden ya da varlıklarının ruh sağlığımıza zarar verdiğini düşündüğümüz kişileri hayatımızdan çıkarmanın mümkün olduğu hissinin artmasına bağlıyor. Böyle bir atmosferde iyi niyetli dürüstlüğün bile kendini nasıl hızla engellenmiş bulacağını görmek zor değil.

Sosyal medya terapi konuşmaları da bu etkiyi yansıtıp büyütüyor. Yüksek perdeden ‘toksiklik’, ‘sınırlar’, ‘gaslighting’ ve ‘tetiklenme’ gibi terimleri kullanarak tavsiyeler veren kim oldukları belirsiz bireylerin sayısında ani bir yükseliş var. Çoğunlukla bu tavsiyeler, sıkıntı ve acıya sebebiyet veren insanlarla iletişimi kesmeyi haklı çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu tavsiyeler kendi takipçilerine duymak istemedikleri gerçekler de dahil olmak üzere gerçek ve algılanan hakaretlere karşı savunma tepkilerini ifade etmelerinde yardımcı olur. Sosyal medya herhangi bir samimi etkileşimin potansiyel olumsuz sonuçlarına dair olan bu korkuyu körükler. Bu tavsiyenin ironik tarafı ise şudur ki akıl hastalığı yalnızlıkla ilişkilendirilir ve dürüstlük bu kopmuşluk hissinin acısını gidermenin bir yoludur, tabii insanlar bunu paylaşmaya istekliyse.

İyi haber şu ki etkileşimlerinizdeki dürüstlük miktarını arttırmak için atabileceğiniz adımlar var ve bu adımlar ne etrafınızdakileri aklınızdan geçen her ‘şipşak değerlendirme’ ile sopalamanızı ne de başkalarından hararetli bir şekilde şeffaflık talep etmenizi gerektiriyor.

Diğer insanlarla kaynaşmak için ilk adım, onlardan kaçınmamak veya kestirip atmamaktır. Bir konuşmaya kendinizi, düşüncelerinizi, fikirlerinizi, deneyimlerinizi ve değerlenirizi açmak amacıyla dahil olduğunuzda siz ve diğer insanlar birbirinizin bakış açılarıyla ortak bir anlayış geliştirebilirsiniz. Onlara katılmıyor olsanız bile bu durum güven inşaa eder. Dürüstlük bağlanma için bir araçtır, ikna etme için değil. İkna etmek üzerine on yıllardır olan araştırmalar, insanların birbirlerinin derinlemesine tutucu değerleri hakkındaki fikirlerini değiştirmeye çalıştıklarında bunun nadir başarıya ulaştığını iddia ediyor. Bunun yerine insanlar giderek kendi yerleşik görüşlerinde daha kök salmış bir hale geliyor. İkna edici bir konuşma genellikle başarısızlıkla sonlanıyor. Fakat eğer sizin hedefiniz basitçe birbirinizi anlamaksa başarıya ulaşmak daha oluyor. Kendi bakış açınızı paylaşmak ve onlarınkileri anlamak istediğinizi hem açık hem de anlayışlı davranarak, çabuk cevap vermek yerine sorularla yanıt vererek iletebilirsiniz. Çünkü konuşmalar genellikle karşılıklıdır ve bu karşılılıklık diğerlerini de aynı şekilde davranmaya teşvik eder.

İkinci adım ise diğerlerine size karşı dürüst olabileceklerini göstermektir. Bu tacize uğramanıza ve istismar edilmenize izin vermeniz gerektiği anlamına gelmez ama aynı zamanda taciz ve istismar anlayışınızı dobra konuşan birinden ayırmanız gerekir. Bu bilinçli bir şekilde, mağdur edilmişlik ya da başkalarının dürüstlüğünden kaynaklı rencide olma hissinden uzaklaşmak demektir. Hepimiz dürüstlüğün risk hesaplarına olan katkımızı tanımalı ve bunu değiştirebilmek adına ne yapabileceğimizi tartmalıyız.

Bunun bir parçası ise başka bir kişinin bakış açısına kulak verme kabiliyetini geliştirmektir, bu bakış açısı sizinle ilgili olsa bile, hatta doğru olmadığını düşünseniz ve bu ifadeler, duyarsız ifadeler olsa bile. Hukuk akademisyenleri Douglas Stone ve Sheila Heen, Thanks for the Feedback (2014) adlı kitaplarında, kendimiz hakkında bile mükemmel bir görüşe sahip olmadığımızı ve bu nedenle dürüstlüğe daha açık olmanın bir parçasının da başka bir kişinin bakış açısının bazı bilgi değerlerine sahip olduğu fikrine açık olmak olduğunu düşünmemize teşvik etmektedir. Hatta bu yararlı bile olabilir. Yönetici koçu ve teknoloji lideri Kim Scott, Radical Candor (2017) adlı kitabında Sheryl Sandberg’in sunumlar sırasında kendisinin (Scott’ın) güvensiz ve beceriksiz göründüğünü dürüstçe söylemeye istekli olmasının kariyeri için nasıl önemli bir olumlu dönüm noktası olduğunu anlatıyor.

Daha geniş bir anlamda, dürüstlük konusunda bize güvenilebileceğini ve dürüst olmanın hayatımızdan ya da kamusal yaşamdan çıkarılmamıza neden olmayacağını başkalarına göstermek hepimizin görevidir. Bu kendine Evet, gerçek ile başa çıkabilirim demekle ve bilfiil başkalarına güvenilir olduğunu göstermekle başlar. Örneğin bir arkadaşınızın bir konu hakkındaki esas görüşlerini dile getirmesini isteyin. Bu haber bülteninin bir parçası, bir kitap, kendi kıyafetiniz ya da daha ileri giderseniz onların, sizin hayatınızdaki bazı seçimleriniz hakkındaki görüşleri olabilir. Kişisel hissettirse bile bunu sadece dünyayı nasıl gördükleri hakkında bir bilgi olarak almaya çalışın.

Başkalarına karşı daha dürüst olmak söz konusu olduğunda bu, bir durumda dürüst olmanın en az bir olası olumlu sonucunu aktif olarak düşünmeye çalışmak anlamına gelecektir. Örneğin arkadaşlarınıza bahaneler uydurmak yerine gerçekten yorgun olduğunuzdan veya üzgün, sosyal bakımdan kaygılı hissettiğiniz için partilerine gidemeyeceğinizi belli etmeyi seçseniz? Bu onlarla olan ilişkinizi ne kadar değiştirebilir ki? Belki de sizi bu konuda desteklemeyi seçerler kim bilir?

Her durumda dürüst olmayı seçmeyebilirsiniz ancak dürüstlüğün potansiyel olumlu sonuçlarıyla düşünceli bir şekilde ilgilenmek, hemen en kötüsünü düşünme eğilimine karşı koymanızı sağlayacaktır. Kaçırdığınız dürüstlük fırsatlarının nerede yattığını daha iyi anlayacak ve bu fırsatları yakalayacaksınız.

Bireysel sohbetlerinizde güven inşa ederek başkalarına karşı güven hususundaki anlayışınızı değiştirebilirsiniz. Günlük etkileşimlerimizde hepimiz onlarca yıldır beslediğimiz güvensizlik ve yalnızlık yörüngesini bozmak için gelişebilecek bir güven ve bağlantı sarmalı yaratma fırsatına sahibiz. Birlikte daha dürüst olmaya ve başkalarının dürüstlüğüne daha açık olmaya karar verelim. Bu her şeyi değiştirebilir.


[1] İn vino veritas latince bir deyim olup hakikat şaraptadır demektir. Şarap içen kişinin gerçekleri rahatlıkla anlatabileceği anlamında kullanılırdı. Bu yüzden in vino veritas kalıbını şaraptaki hakikat olarak çevirdim.


Elena Svetieva & Leanne ten Brinke – “Be honest: little white lies are more harmful than you think“, (Erişim Tarihi: 07.07.2025)

Çeviren: Burak Başaran

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan Çul

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bir Analitik Felsefeci Olarak Fahreddin er-Râzi: Doğa Felsefesi ve Modal Metafizik – Kübra Bahçi & İbrahim Yeşua Özçelik

Sonraki Gönderi

Paris Komünü’nün Ruhu Hala Yaşıyor – Kristin Ross

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü