Etik ve Mutlak Yoksulluk: Peter Singer ve Efektif Altruizm – Brandon Boesch

//
1315 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Sığ bir gölün yanında yürüdüğünüzü ve boğulmakta küçük bir çocuk gördüğünüzü hayal edin. Giysilerini berbat etmek anlamına gelse dahi, bu çocuğu kurtarmak yönünde ahlaki bir sorumluluğunuz var mı? Var gibi görünüyor.

Şimdi, mutlak yoksulluk sebebiyle, yani yaşamak için temel gereksinimlerden mahrum oldukları için, acı çeken ve ölmekte olan milyonlarca insan olduğunu göz önüne alın. 2017 yılında 700 milyondan fazla insan günde 1,90 ABD doların altında bir gelirle [1] yaşıyor, 800 milyondan fazla insan temiz içme suyuna ulaşamıyor [2] ve yeteri kadar beslenemiyordu. 2019 yılında ise 5 milyondan fazla çocuk önlenebilir ve tedavi edilebilir hastalıklardan dolayı ölmüştü. [4]

Çağdaş filozof Peter Singer [5], eğer boğulmakta olan bir çocuğu kurtarmakla ahlaken sorumluysanız, mutlak yoksulluk sebebiyle ölen insanları kurtarmak için de efektif yardım kuruluşlarına bağış yapmak yönünde bir sorumluluğumuz olduğunu savunuyor. Bu yazı, Singer’ın sözünü ettiğimiz bu argümanını inceleyerek ona karşı yöneltilen itirazları ele almaktadır.

1. Singer’ın Argümanı

Singer’in argümanı basit ve apaçık bir bir ahlaki ilkeye dayanmaktadır: Benzer ahlaki önemdeki herhangi bir şeyi feda etmeksizin (ödün vermeksizin) kötü bir şeyin gerçekleşmesini engellemek elimizdeyse, o halde ahlaki olarak bunu yapmakla yükümlüyüzdür. [6] *

Bu ilke boğulmakta olan çocuğu niçin kurtarmamız gerektiğini açıklar: çocuğun hayatı, sizin kıyafetinizin berbat olmasından çok daha önemlidir.

Fakat, milyonlarca insa ya mutlak yoksulluk yaşamaktadır ya da bu sebeple ölmektedir. Çoğumuz bunu önlemek için, efektif yardım kuruluşlarına bağış yaparak kolaylıkla bir şeyler yapabiliriz. Ayrıca; bunu yapmamız (bağış) aynı ahlaki öneme sahip herhangi bir şeyi feda etmemize de gerektirmez: Vanilyalı latte, Netflix ve diğer lüks şeyler gibi, insan hayatından daha az önemli olan şeylere daha az para harcamalıyız. (Yani lüks şeylere daha az para harcayarak yardım kuruluşlarına bağış yapabiliriz.) Dolayısıyla, Singer, çoğumuzun bağış yapmamasının ahlaken yanlış olduğu sonucuna varmaktadır; bu, giysilerimizin berbat olmaması için boğulmakta olan bir çocuğun boğulmasını izlemek gibi bir şeydir.

Singer’ın argümanının pek çok insanın yaşam tarzına/nasıl yaşadığına dair radikal sonuçları vardır; zira varlıklı ülkelerde rutin olarak satın alınan şeylerin çoğu insan yaşamına kıyasla önemsizdir.

2. Eleştiriler

21.Oldukça Talepkar

Kimileri Singer’in argümanının çok talepkar olarak olduğunu düşünür; bu argüman daha sade yaşamamız gerektiğini ima ederek lükse harcayacağımız tüm paradan vazgeçmemiz veya başka birine vermemiz gerektiğine işaret eder. Fakat, Singer, eğer argümanını geçerliyse o halde ne kadar radikal olduğunun bir önemi olmadığını; çünkü ahlakın bazen zorlayıcı olduğunu söyler. [7]

Kimileri ise, daha az radikal olan bir taahhütte bulunmayı ve gelirimizin %10’unu bağışlamamız gerektiğini düşünür. Araştırmalar, %10’luk bir bağışın, ortalama bir bağışçıyı olumsuz etkilemeyeceğini göstermektedir. (ortalama bir ABD vatandaşı için 10 puanlık refah ölçeğinde yaklaşık 0,1 düşüş anlamına geliyor bu.) [9]

Nitekim birçok kişi başkalarına yardım etmekten hoşlanır ve bunun da mutluluklarını artırdığını düşünür. [10] Diğer yandan küçük bir taahhütle yani bağışla, anlamlı bir iyilik yapılabileceğini de belirtmek gerek.

2.2. Mesafe

Kimi eleştirmenler, boğulmakta olan çocuğa yardım etmek zorunda olduğumuzu çünkü bu çocuğun bizim yerel topluluğumuzun bir parçası olduğunu; ahlaki sorumluluğumuzun tanıdığımız kişilerle olan ilişkilerimizden kaynaklandığını savunur [12]. İşte tam da bu yüzden uzak ülkelerdeki insanlara yardım etmek zorunda olmadığımızı ileri sürerler.

Fakat şöyle bir şey olduğunu varsayalım; diyelim ki havuzda bir düğme var ve bu düğmeye bastığınızda uzak ülkedeki bir çocuğun hayatı kurtuluyor olsun. Eğer hala düğmeye basarak (çocuğu kurtarmak için) kıyafetlerinizi berbat etmeye değer diyorsanız, bu durumda var olan mesafe yükümlülüklerimize halel getirmez.

Kimi eleştirmenler ise, öncelikle (yaşadığımız yerdeki) yerel yoksulluğa odaklanmamız gerektiğini ileri sürer [13]. Fakat zengin ülkelerdeki insanlara yardım etmenin maliyeti, daha yoksul ülkelerdeki insanlara yardımdan büyük ölçüde yüksektir; ki bu da yaptığınız bağışınızı daha az efektif (etkili) yapar [14].

2.3. Hangimizin Sorumluluğu?

Kimi eleştirmenler, bağışta bulunmayan pek çok başka kişi olduğu için bizim yardım kuruluşlarına bağış yapma zorunluluğumuz olmadığını iddia ediyor.

Fakat, boğulmakta olan çocuk vakasında, yalnızca kıyıda öylece durup hiçbir şey yapmayan insanlar olduğunu varsayalım. [15] Neredeyse hiç kimse, kolayca göle dalıp çocuğu kurtarabilecekleri bir durumda, başkalarının hiçbir şey yapmadan izlemesini umursamaz ve çocuğun ölmesini izlemezdi.

Başka eleştirmenler, mutlak yoksullukla ilgili konu başlıklarının aslında hükümetin sorumluluğu olduğunu savunur. Diğerleri ise mutlak yoksulluğun, temelde yer alan yapısal problemlerin bir sonucu olduğunu ve bu yüzden de aslında yapmamız gereken şeyin söz konusu bu yapısal problemleri çözmek olduğunu söyler.

Fakat bahsettiğimiz çocuğun boğulmasının sebebinin, gölün hemen yanında yer alan bir oyun alanı olduğunu ve küçük çocukların bu oyun alanından göle düştüğünü olduğunu varsayalım. Tabi ki bu oyun alanına dair bir şeyler yapmayı savunmalıyız ama boğulmakta çocuğu kurtarmadan önce değil!

Aynı şekilde hem şu anda acı çekenlere yardım etmek hem de daha geniş ölçekli çözümler geliştirmek için elimizde birçok gerekçe var gibi görünüyor. [16]

2.4. Bağışların Efektifliği (Etkililiği)

Diğerleri, göl örneğinde boğulan çocuğu şahsen kurtarabildiğimi oysa bağış eyleminde bu bağışımın çalınabileceğini, zimmete geçirilebileceğini veya başka bir şey olabileceğini ve bu yüzden de bağışın hayat kurtaramayacağını söyler.

Bu endişeyi gidermek adına saygın ve kanıtlanmış bir sicile sahip olan yardım kuruluşlarını sıralayan ve bu kurulularının elde ettiği sonuçları takip eden birkaç kuruluş oluşturulmuştur. [17] Ayrıca havuzda boğulmakta olan çocuğu kurtarmak için yalnızca %75 oranında bir şansımız olduğunu düşünelim; yine de bu çocuğu kurtarmayı denemez miydiniz?

2.5. Kişisel Taahhütler

Bir başka itiraz ise, Singer’in argümanın kişisel taahhütlerimizi görmezden gelmemizi (veya bir kenara bırakmamızı) gerektirdiğidir.

Örneğin, arkadaşınızın epey yüksek olan tıbbi masraflarını karşılamak, yoksul bir ülkedeki tıbbi masrafları karşılamaktan daha az efektiftir. Fakat dostluk, kişisel taahhüt ve sadakat için efektifle ile ilgili endişeleri görmezden gelmeyi gerektirir. Muhtemelen, kişisel taahhütler ve ahlaki kimlikler, hiç olmazsa, daha az efektif olsa bile kişisel taahhütlerimizi destekleyen bağışlar yapmayı düşünmemizi gerektirir.[19]

Fakat yine de, Singer, her ikisini de yapmanız gerektiğini söyleyebilir: İster arkadaşınız tıbbi masrafı olsun ister de diğer benzer ahlaki durumlar, bunlara yanı sıra (bunların yerine değil, ek olarak) efektif bağışlar da yapmalıyızdır. [20]

3. Sonuç

Küresel yoksulluğa dair geliştireceğimiz çözüm, var olan en mühim “pratik etik problemler” arasında yer alır. Şu an bu yazıyı okuyan birçok kişi, tam da şu anda, etkili (efektif) yardım kuruluşlarına çevrimiçi olarak herhangi bir miktarda bağış yaparak bir şeyler yapabilir.

Diğer çalışmalarla birlikte [21] Singer’ın çalışması, altruizmi (başkalarının iyiliği ile meşgul olan ve bu durumdan kaygılanan; mümkün olan en etkili yollar aracılıyla, genellikle de en çok faydası olan yardım kuruluşlarına destek vermeyi) savunan “Efektif Altruizm” adlı bir harekete ilham vermiştir. Eğer ki haklılarsa, o halde herkesin iyiliği için çoğumuzun hayatımızı kökten bir şekilde değiştirmesi gerekecektir.


Notlar

  • [1] The World Bank (2020).
  • [2] World Health Organization (2019a).
  • [3] World Health Organization (2019b).
  • [4] World Health Organization (2020).
  • [5] Peter Singer hakkında daha fazla bilgi için www.petersinger.info sayfasını ziyaret edin.
  • [6] Singer’in 1972 tarihli “Famine, Affluence, and Morality” adı yazısı, Efektif Altruizm hareketinin ilk ve en ünlü ifadesidir. Singer ilkesinin iki versiyonunu sunar (bkz. Sayfa 231 ve 235) ve bu formülasyon onları bir araya getirir.
  • [7] Bu, Singer’ın (1972) 236. sayfada sunduğu ilk cevaptır.
  • [8] MacAskill, Mogensen ve Ord, bu argümanı 2018 tarihli makalelerinde öne sürüyor. Singer (1972, 235), orijinal ilkesinin daha gevşetilmiş bir versiyonunu göz önüne alarak benzer bir hamle yapar: Bu hamle, ahlaki sorumluluğumuzun, benzer (kıyaslanabilir) ahlaki öneme sahip herhangi bir şeyi feda etmeksizin çok kötü bir şey olmasını engellemek yönünde olduğudur. MacAskill, Mogensen ve Ord, sınırı, gelirimizin % 10’una çekmemiz için daha da gevşetilmiş (ama yine de anlamlı olan) bir teklif sunuyor: Bu oran, Birleşik Devletler’nde yılda yapılan yaklaşık % 2’lik ortalama bağış miktarının biraz üzerindedir.
  • [9] MacAskill, Mogensen ve Ord, bağış yapmanın zorlayıcı olmadığına ilişkin ellerindeki kanıtlarını özetlemek için epey zaman harcıyorlar. Bakın (2018, 186).
  • [10] MacMillan (2017), cömertliğin daha yüksek mutluluk seviyelerine yol açtığını gösteren bir çalışmayı ele alıyor.
  • [11] Örneğin, 2016′ yılında, Amerikalıların yalnızca % 44,3’ü hayır kurumlarına 25 dolardan fazla bağış yapmıştır (Michigan Sosyal Araştırma Enstitüsü 2017). Eğer bu insanlar 50 dolar verirse, bu ek bağışlarla birkaç milyar dolarlık bir bağış meblağsı demektir.
  • [12] Örneğin, Friedman (1991); Reader (2003); ve Abelson (2005).
  • [13] Angus Deaton (2018), örnek olarak Birleşik Devletler’de, bu yoksulluğu ortadan kaldırmaya odaklanmayı hak edecek kadar çok insanın mutlak yoksulluk içinde olduğunu ileri sürüyor.
  • [14] Singer (2018) bu argümanı yanıt olarak sunuyor. Bu eleştiriyi, Julia Taylor Kennedy ile sohbet ettiği 2011 tarihli “Extreme Poverty” videosunda tartışıyor.
  • [15] Singer, söz konusu bu değişikliği, 1972 tarihli orijinal makalesinde sayfa 233’te yapıyor.
  • [16] Ashford (2018), yapısal sorunların çözülmesine yardımcı olmaya yönelik birincil görevimiz/yükümlülüğümüz olduğunu, ama aynı zamanda acı çekenlere yardımcı olmak yönünde de ek bir bir görevimiz/yükümlülüğümüz olduğunu savunuyor.
  • [17] Örnek için bkz. Giving What We Can (https://www.givingwhatwecan.org/), Give Well (https://www.givewell.org/) ve The Life You Can Save (https://www.thelifeyoucansave.org/).
  • [18] Bu argüman, Amia Srinivasan (2015) tarafından MacAskill’in (2015) kitabına yönelik incelemesinde ortaya atılmıştır.
  • [19] Bu argümanı Boesch (2018)’de öne sürüyorum.
  • [20] Bu cevap, MacAskill, Mogensen ve Ord (2018) tarafından öne sürülenler gibi, özellikle daha az bir gelirle çalışıyorsak geçerlidir. Singer’in argümanının daha güçlü bir versiyonunu göz önüne alırsa o kadar da etkili değildir.
  • [21] Dikkat çekici örnekler olarak bakınız: Unger (1996); Singer (2015); ve MacAskill (2015).
  • [22]Altruizm etik egoizm ile taban tabana zıttır; egoizm, başkaları pahasına olsa bile kişinin kendisi için şahsi bir şeydir. Egoizme giriş için Nathan Nobis’in Etik Egoizm yazısına bakınız.
  • [23] “En iyi”, genellikle, yeterli gıda, su, barınak ve tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçların eksikliğinden doğan ölüm veya acı çekme durumunu azami ölçüde (büyük ölçüde) azaltma olarak anlaşılır.

Ç.N.: *Singer bu yaklaşımı Tercih Faydacılığı (Preference utilitarianism) adındaki ahlaki kuramında çıkmaktadır. Singer şöyle söylemektedir:

Değinmek istediğim bir sonraki noktaysa, kötü bir şeyin olmasını engelleme gücüne sahipsek ve bunu yaparken o şeye kıyasla ahlaki açıdan önem taşıyan başka herhangi bir şeyi feda etmiyorsak, ahlaki açıdan bunu yapmak zorundayız.”


Brandon Boesch– “Ethics and Absolute Poverty: Peter Singer and Effective Altruism“, (Erişim Tarihi: 06.05.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Camus’nun Absürdizm’i: Sisifos Söyleni – Erik Van Aken

Sonraki Gönderi

Umut – Michael Milona & Katie Stockdale

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü