Felsefe Röportajları #14 Fatih S. M. Öztürk

/
791 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Taner Beyter (T.B.): Hocam öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler; kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Fatih S. M. Öztürk (F.Ö.): Bana bu fırsat verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. Doktora programını 2005 yılında tamamladım. Yaklaşık on beş yıldır da Pamukkale Üniversitesi’nde çalışıyorum. Bölümümüzdeki mantık ve epistemoloji derslerine giriyorum. Benim ilgi alanım epistemolojidir. Bilgi ve rasyonalitenin doğası hakkında genel olarak dışsalcı, natüralist yaklaşımları daha makul buluyorum. Fakat ne var ki, rasyonalizm/empirisizm, temelcilik/bağdaşımcılık tartışmalarında bütün taraflar, yani bilgi ya da rasyonalitenin kaynağı, a priorinin statüsü, empirik delilerin rolü ve söz konusu epistemik statülerin yapısı üzerine geliştirilmiş görüşlerin hepsi istisnasız eşit ağırlıkta çıkmazlarla yüklüdür. Bilgi ve rasyonalitenin neliği, kaynağı, yapısı ve değerini aydınlatmada pek bir mesafe kat edemediğimiz gibi, şüphecilik meselesi de, Kant’ın da itiraf ettiği gibi, “felsefenin skandalı” olarak hala durmaktadır.


(T.B.): Bildiğiniz gibi ülkemizde 80 civarında felsefe bölümü mevcut, ortaya konulan işlere baktığımızda akademik anlamda Türkiye’de felsefenin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizden filozof çıkar mı, çıktı mı?

(F.Ö.): Felsefe bölümlerinin ve dolayısıyla felsefe öğrencilerinin çok sayıda olmasını yakınılacak bir durum olarak görmüyorum. Hatta daha fazla olması gerekir. Felsefi meselelerle ne kadar çok ilgilenen olursa, onların içinden felsefeci bulma olasılığı da o kadar artar diye düşünüyorum. Diğer problemler de olduğu gibi, felsefi problemlerle de hesaplaşma bir ekip ve kaynak ayırma işidir. Tabii ki felsefi problemler, diğer tüm teorik problemlerden çok daha zordur, çünkü felsefi problemler kendilerini genellikle birer paradoks olarak dayatırlar. Dünyadaki iyi felsefe bölümlerinin ortak özelliği, köklü bir geleneğe sahip olmalarının yanında, yeterli bir ekip ve iyi ekonomik kaynaklara sahip olmalarıdır. Bu, bizim üniversitelerimizdeki temel eksikliktir. Ancak Boğaziçi, kısmen ODTÜ ve bazı vakıf üniversitelerinde iyi sayılabilecek bir felsefe eğitimi verildiği gibi, bu üniversitelerde de iyi felsefeciler bulunmaktadır. Diğer üniversitelerdeki felsefe bölümlerinin yeterli düzeyde olduğunu söylemek doğru olmaz. Ama onların da gücü oranında bir çaba içerisinde olduğunu görüyorum. Türkiye’den filozof çıkmasının önünde çok büyük bir engel yok; hatta örneğin Mehmet Elgin, İlhan İnan, Murat Baç ve Erhan Demircioğlu gibi çok iyi yetişmiş felsefecilerimiz olduğu gibi, Arda Denkel ve Uluğ Nutku gibi filozoflara da sahibiz. Kaldı ki, filozofun bir uyruğu ya da ülkesi olmaz zaten; o bir dünya vatandaşıdır.


(T.B.): En çok ilgilendiğiniz alanlarının mantık ve epistemoloji olduğunu biliyoruz hocam. Bu alanları sizin için çekici kılan şeyler nelerdir? Bu alanla ilgilenmek isteyen genç felsefecilere neler önerirsiniz?

(F.Ö.): Varlık ve değerler ile ilgili felsefi meseleler de, epistemolojik problemler kadar önemlidir. Dolayısıyla, benim epistemolojik konulara ilgi duymamın nedeni, diğer alanları önemsiz gördüğüm için değildir. Hatta Etik, estetik ve ontolojik problemlerin çok daha zorlu olduğunu düşünüyorum. Benim epistemolojiye ilgi duymamın temel nedeni şöyle ifade edilebilir: Tıpkı Platon gibi, ben de erdem ya da en yüksek İYİNİN bilgi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca,  hayatta gördüğüm en GÜZEL şeydir bilgi. Şimdi, eğer felsefe insanın dünya karşısındaki rasyonel duruşu ise, bunun en önemli ayaklarından birisi de bilgidir. Dolayısıyla dünya karşısındaki duruşumuzun doğasını anlamak, bu en yüksek iyi ve en güzel şeyin (yani bilginin) doğasını anlamaktan geçer. Benim epistemolojiye ilgi duymamın temel nedeni, söz konusu bu anlama isteğinden başka bir şey değildir. Mantık her felsefecinin ve felsefe öğrencisinin öğrenmesi gereken bir uğraşıdır.  Bizim lisans seviyesinde öğretmeye çalıştığımız temel mantık özümsemeden, hemen hiçbir felsefi öğreti ya da temellendirmeyi kavrayamayız. Ayrıca felsefenin bazı alanlarındaki (örneğin dil ya da din felsefesi alanlarındaki) meselelerin anlaşılması özelikle modal mantık bilgisi de gerekmektedir. Ancak, benim bildiğim kadarıyla, ülkemizde, ne yazık ki, Kipler ve Zaman Mantığı hiçbir seviyede öğretilmemektedir. Epistemoloji ile ilgilenmek isteyen öğrencilerin öncelikle felsefenin genel olarak nasıl bir aktivite olduğunu özümsemeleri ve temel mantık konularını da yakından kavramaları önemlidir. Diğer taraftan, Türkçe yazılmış ya da Türkçeye çevrilmiş epistemoloji metni yok denecek kadar azdır; son dönemlerde bazı önemli metinlerin çevirisi yapılmış olsa da, gerek klasik gerekse çağdaş metinlerin çoğu henüz dilimize çevrilmiş değildir. Dolayısıyla epistemoloji öğrencilerinin yabancı bir dil öğrenmelerini öneririm. Epistemolojik problemlerle bireysel olarak uğraşmak kadar, söz konusu problemleri işleyen yabancı metinleri dilimize kazandırmak da bir sorumluluktur, bir görevdir. Fakat böyle bir görevi yerine getirebilmek için, genç felsefecilerin ya da epistemoloji öğrencilerinin her şeyden önce dil öğrenmeleri son derece önemlidir.  


(T.B.): Sormadan edemeyeceğiz hocam Gettier probleminin çözümü hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerekçelendirme kuramlarından hangisi size daha makul geliyor?

(F.Ö.): Gettier probleminin çözümüne dair, sizin de bildiğiniz üzere, bir takım öneriler bulunmaktadır. Her ne kadar dışsalcı çözümleri, özelikle de Alvin Goldman’ın yaklaşımını daha makul bulsam da, hemen bütün çözüm önerileri problemlidir. Dolayısıyla elimizde herkesin üzerinde uzlaştığı bir bilgi tanımı henüz mevcut değildir. Bilgi ve gerekçelendirme yanılabilir (fallible) olduğu için (özellikle endüktif delillerimizin statüsünden dolayı), tamamen şans eseri de (tesadüfen) gerekçelendirilmiş doğru inançlar oluşturmak ve böylece Gettier engeline takılmak kaçınılmazdır. Öyleyse problemi çözmek neredeyse imkânsız gözüküyor; belki de kavramsal analize dayalı bu tanım yapma yolumuzu değiştirip, bilgi kavramımıza Timothy Williamson’ın yaklaştığı gibi yaklaşmamız daha makul olacaktır. Epistemik gerekçelendirme ya da rasyonalite ile ilgili olarak, daha önce de ifade ettiğim gibi, natüralist yaklaşımları daha makul buluyorum.  


(T.B.): Biraz daha çağdaş epistemoloji üzerine konuşmak isteriz hocam sizinle. Sosyal epistemoloji, doğallaştırılmış epistemoloji, erdem epistemolojisi gibi farklı yaklaşımları göz önüne aldığımızda çağdaş epistemolojinin yönü nereye doğru gidiyor? Günümüz epistemolojicileri nelerle ilgileniyor?

(F.Ö.): Bütün bu sıraladığınız epistemolojik öğretiler bilgi ve rasyonalitenin doğasını aydınlatmaya çalışan girişimler olup, herhangi bir öğreti öne çıkmış değildir. Çağdaş epistemolojinin de belli bir “yöne” “doğru” evirildiğine dair benim farkında olduğum bir kanıt mevcut değil. Başka bir deyişle, bir paradigma statüsü kazanmış bir eğilim söz konusu olmadığı gibi, böyle bir şey de felsefenin tanıdık olduğumuz doğasına da aykırıdır. Günümüz epistemolojicileri ya da bilgi felsefecileri daha spesifik problemlerle ilgileniyorlar. Son dönemlerde özellikle epistemik gerekçelendirme veya epistemik rasyonalite hakkında çok daha spesifik konular tartışılmaktadır. Örneğin rasyonalitenin doğası ile ilgili olarak, propositional (önermesel) gerekçelendirme ve doksastik gerekçelendirme ayrımının nasıl yapılması gerektiği; söz konusu ayrımın içselcilik/dışsalcılık tartışmasındaki yeri; hemen her görüşün bilgi ve gerekçelendirme tanımlarında yer verdikleri defeasibility (sarsılmazlık) koşulunun nasıl karakterize edilmesi gerektiği; ikinci seviye delillerinin (higher order ya da second-order evidence) statüsü, akran anlaşmazlığı (peer disagrement) gibi konulara daha sık yer verilmektedir. Ama bu, klasik problemler üzerine durulmuyor demek değildir. 


(T.B.): Öncül Analitik Felsefe Dergisi olarak çalışmalarınızı bir süredir yakından takip ediyoruz ve dergimiz hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyoruz açıkçası. Bize yönelik eleştiri ve tavsiyeleriniz nelerdir?

(F.Ö.): Çağdaş felsefeyi yaygın şekilde Kıta geleneği tarihi olarak gören bir akademi kültürüne karşı Analitik felsefeyi tanıtıp, hatta sevilmesine öncülük eden derginiz çok önemli bir rol üstlenmiştir. Bu konuda hem tebrik eder hem de devam eden çalışmalarınız için başarılar/kolaylıklar dilerim. Özellikle çağdaş epistemolojiye dair yaptığınız katkılardan dolayı sizleri tebrik eder, aynı kararlılıkla çalışmalarınızı sürdürmenizi tavsiye ederim. Size karşı yöneltilebilecek herhangi bir negatif eleştirim söz konusu olmadığı gibi, yaptığınız işlerden dolayı aslında ödüllendirilmeniz gerektiğini düşünüyorum.  


Fatih S.M. Öztürk hocamızın çalışmalarına daha yakından bakmak için:: https://search.trdizin.gov.tr/tr/yazar/detay/527394/fatih-s-m-ozturk

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Zaman Bir Yanılsama Değil, Fiziksel Niceliği Olan Bir Olgu! – Sara Walker

Sonraki Gönderi

Aristoteles’in Arkadaşlık Hakkındaki Görüşleri: İyi Bir Arkadaş Olmak Neleri Gerektirir? – G. M. Trujillo, Jr.

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü