Performatif Söylem – John Langshaw Austin

/
1631 Okunma
Okunma süresi: 33 Dakika

I

“Performatif” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeme hakkına fazlasıyla sahipsiniz. Yeni ve çirkin bir kelime ve belki de çok da bir şey ifade etmiyor. Karmaşık bir kelime kesinlikle değil ancak her halükârda ona benzer bir şey var. Bu konu hakkında konuştuğum bir anı hatırlıyorum. Sonrasında birisi şöyle demişti: “Aslında ne demek istediğine dair hiçbir fikrim yok, ancak eğer gerçekten söylediği şeyi kast ediyorsa o zaman başka.”

Hadi önce bu ilişkinin nasıl ortaya çıktığını düşünelim. Felsefe tarihinde, aşağı yukarı bir mesele olarak, tek işin, tek ilginç işin, herhangi bir ifadenin yani söylediğimiz herhangi bir şeyin doğru veya en azından yanlış olduğunu varsayan filozofları bulmak için çok da geriye gitmemize gerek yok. Elbette her zaman söylediğimiz başka türde şeylerin de olduğunu biliyorlardı: emir cümleleri, dilek ve ünlem ifadeleri gibi bazı dil bilgisi uzmanları tarafından sınıflandırılmış kalıplar olsa da hangisinin hangisi olduğunu söylemek çok kolay değildi. Yine de filozoflar, ilgilendikleri tek şeyin olguları bildiren veya durumları doğru ya da yanlış olarak tanımlayan ifadeler olduğunu varsaymışlardır. Sanıyorum ki son zamanlarda bu tür bir yaklaşım iki aşamada sorgulanıyor. Her şeyden önce insanlar şöyle demeye başladı: “Eğer bu şeyler doğru ya da yanlışsa, hangisi olduğuna karar vermek mümkün olmalı ve eğer hangisi olduğuna karar veremiyorsak, o zaman iyi değillerdir, kısacası, anlamsız.” Ve bu yeni yaklaşım çok iyi sonuçlar verdi; muhtemelen anlamsız olan pek çok şeyin de böyle olduğu anlaşıldı. Bence, her tür anlamsızlık henüz yeterince sınıflandırılmamış ve belki de bazı şeyler aslında olmadığı halde anlamsızlık olarak reddedilmişti ama yine de bu hareket, bu doğrulama hareketi, kendince mükemmeldi.

Ancak, daha sonra ikinci aşamaya geliyoruz. En nihayetinde konuştuğumuz anlamsızlık miktarına ya da en azından konuştuğumuzu itiraf etmeye hazır olduğumuz anlamsızlık miktarına bazı sınırlar koyduk ve böylece insanlar, ifade olarak değerlendirilen bazı şeylerin anlamsız olduğu için reddedilme tehlikesiyle karşı karşıya olup olmadıklarını sormaya başladılar. Belki de olguları bildirmek için değil de insanları şu veya bu şekilde etkilemek ya da şu ya da bu şekilde rahatlatmak için tasarlanmış olamazlar mı? Veyahut belki bir oranda bu sözlerdeki bazı unsurlar bu tür işlevleri yerine getirdiler ya da örneğin, (aslında rapor etmeksizin) söylentinin yapıldığı koşulların bazı önemli özelliklerine dikkat çekti. Bu çizgideki insanlar şimdi yeni bir slogan benimsediler: “dilin farklı kullanımları” sloganı. Bu eski yaklaşım, eski beyan yaklaşımı, bazen bir yanılgı hatta tanımlayıcı bir yanılgı olarak adlandırılır.

Kuşkusuz, dilin pek çok kullanımı var. İnsanların buna veya diğer çok iyi bilinen felsefi karmaşaya yardım etmek istediklerinde yeni bir dil kullanımına başvurmaya çalışmaları oldukça üzücü. Dilin bu kullanımlarını tartışmak için daha çok yapıya (çalışma alanına) ihtiyacımız var ve ayrıca bence kolay bir şekilde umutsuzluğa kapılmamalı ve diğer insanların yapmaya meyilli olduğu gibi dilin sonsuz kullanımlarını konuşmalıyız. Filozoflar bunu, diyelim ki on yedi kadar listelediklerinde yapacaklardır; ama on bin dil kullanımı gibi bir şey olsa bile elbette hepsini zamanında listeleyebilirdik. Sonuçta bu entomologların listelemek için zahmete girdikleri böcek türlerinin sayısından daha fazla değildi. Ancak bu akımlardan -doğrulama akımı veya dil kullanımı akımı- herhangi birinin noksanları ne olursa olsun, etkiledikleri ne kadar olursa olsun, felsefede büyük bir devrimi kimse inkâr edemez ve çoğu onun tarihindeki en yararlı devrim olduğunu söyler. (Düşünülecek olursa, bu çok da küstah bir iddia sayılmaz.)

Şimdi burada incelemek istediğim dil kullanımı da bu türdendir. Bir ifadeye benzeyen ve dil bilgisel olarak, anlamsız olmayan, ancak doğru veya yanlış olmayan bir ifade olarak sınıflandırılacak bir tür söylemi tartışmak istiyorum. Bunlar, “Could” veya “might” gibi ilginç fiiller veya “İyi” gibi günümüzde pek çok filozofun sadece tehlike sinyali olarak gördüğü ilginç sözcükler içeren söylemler olmayacak. Bunlar, birinci tekil şahıstaki sıradan fiiller ile şimdiki zaman göstergesindeki aktif basit söz eylemler olacaklar ve yine de bunların muhtemelen doğru ya da yanlış olamayacaklarını hemen göreceğiz. Dahası, eğer bir kişi böyle bir söylemde bulunursa o zaman bir şey söylemekten ziyade bir şey yaptığını söylemeliyiz. Bu biraz garip gelebilir; ama vereceğim örnekler aslında hiç de garip olmayacak ve hatta kesinlikle sıradan görünecekler.

İşte üç ya da dört tanesi: Örneğin, bir evlilik töreni sırasında normal insanların yapacağı gibi “Kabul ediyorum” dediğimi varsayalım (bu kadını yasal karım olarak kabul ediyorum). Ya da ayak parmağınıza bastığımı ve “Özür dilerim” dediğimi farz edin. Ya da yine, elimde bir şişe şampanya olduğunu ve “Bu gemiye Kraliçe Elizabeth adını veriyorum.” dediğimi. Veyahut  “Bahse girerim yarın yağmur yağacak” dediğimi. Bütün bu durumlarda, söylediğim şeyleri şüphesiz yapılan eylemlerin -bahis eylemi, vaftiz etme veya özür dileme eylemi- uygulanmasının bir raporu olarak görmek saçma olacaktır. Daha ziyade şunu söylemeliyiz: Yaptığım şeyi söylerken, aslında bu eylemi gerçekleştiriyorum. “Bu gemiyi Kraliçe Elizabeth olarak adlandırıyorum” dediğimde, vaftiz törenini tanımlamıyorum, aslında vaftiz ediyorum ve “evet” dediğimde (bu kadını yasal eşim olarak kabul ediyorum), evlilik hakkında rapor yazmıyor evlenme eylemini gerçekleştiriyorum.

Şimdi bu tür söylemler, performatif söylemler dediğimiz sözlerdir. Performatif yeni ve oldukça çirkin bir kelimedir ancak bu işi yapmak için hâlihazırda var olan bir başka kelime yok gibi görünüyor. Aklıma gelen en yakın yaklaşım, avukatlar tarafından kullanılan “İşlemsel” (operatif) kelimesidir. Avukatlar, yasal araçlardan bahsederken, bir işlemin gerçekleştirildiği koşulları anlatan giriş ve diğer yandan işlemsel kısmı -hukuki işlemi fiilen gerçekleştiren kısmı, belgenin gerçekleştirme amacı- arasında ayrım yapacaklardır. Bu nedenle “İşlemsel” kelimesi aslında istediğimiz anlama oldukça yakındır. “Saatimi kardeşime miras bırakıyorum” işlemsel bir cümle ve performatif bir söylemdir. Bununla birlikte, ‘işlemsel’ kelimesinin başka kullanımları da vardır ve istediğimiz kullanım için özel olarak tasarlanmış bir kelimeye sahip olmak daha tercih edilir bir seçenek gibi görünmektedir.

Şimdi bu noktada birileri çıkıp evlenmenin sadece birkaç kelime söylemek olduğunu ileri sürüyormuşum gibi itiraz edebilir. Eh, durum kesinlikle böyle değil. Sözcükler uygun koşullarda söylenmelidir ancak bu daha sonra tekrar ortaya çıkacak bir meseledir. Varsaymamamız gereken tek şey, bu gibi durumlarda kelimelerin söylenmesine ek olarak ihtiyaç duyulan şeyin, kelimelerin bildirileceği bazı içsel ruhsal eylemlerin performansı olduğudur. Başa çıkması zor ve kötü durumlarda en azından bu düşünceye girmek çok kolaydır ancak özür dilemek gibi basit bir durum söz konusu olduğunda bu hiç de kolay olmayabilir.  Örneğin umut vaat etme durumunda, (“Yarın orada olacağıma söz veriyorum.”) söyleminde; bazı içsel, ruhsal, umut verici eylemlerin performansının dışa dönük ve görünür (yani sözel) işareti olduğunu düşünmek çok kolaydır ve bu görüş kesinlikle birçok klasikte ifade edilmiştir. Euripides’in Hippolytus vakasında da dediği gibi  “Dilim yemin etti, ama kalbim etmedi” -belki de “kalp” yerine “zihin” veya “ruh” olmalıydı ancak her halükarda bir tür sahne arkası sanatçısı olmalıdır. Şimdi bu tür bir örnekten anlaşılıyor ki, bu tarz söylemlerin doğru veya yanlış, içe ve ruhsal eylemlerin performansına ilişkin raporlar olduğunu düşünürsek, yalancılara, dolandırıcılar ve bigamistlere (çift eşlilere) ve benzeri şeylere bir boşluk açmış oluruz. Kısacası bu şekilde aşırı resmi olmanın da dezavantajları vardır. Belki de sözümüzün bizim bağımız olduğu söyleyen eski atasözüne sadık kalmak en iyisidir.

Her ne kadar, bu sözlerin kendileri olguları bildirmese de ve kendileri doğru veya yanlış olmasa da, bu şeylerin söylenmesi çoğu zaman bazı şeylerin doğru olduğunu ve yanlış olmadığını ima eder. “Bir anlamda en azından bu oldukça belirsiz kelimenin bir şeyleri “ima ettiği” anlamına gelir.” Örneğin, evlilik töreninde  “Bu kadını yasal nikâhlı karım olarak kabul ediyorum’” ya da başka bu tarz deyimler söylediğim zaman, zaten evli olmadığımı, eşimin yaşadığını, aklı başında, boşanmamış olduğumu ve diğer benzer şeyleri ima ediyorumdur. Ancak yine de, bir şeyin veya başka bir şeyin doğru olduğunu ima etmenin, doğru olan bir şeyi söylemekle aynı şey olmadığını fark etmek çok önemlidir. Bu nedenle performatif söylemler doğru ya da yanlış değildir. Ancak kendilerine ait bazı engellerden muzdariptirler. Özel durumlarda ortaya çıkmakta başarısız olabilirler ve bundan sonra bahsetmek istediğim konu da bu. Performatif bir söylemin tatmin edici olmadığı çeşitli durumlarda talihsizlikler ortaya çıkar. Bu durumda söylem için uygunsuzdur diyebiliriz yani bazı kurallar, şeffaf basit kurallar çiğnenirse, söylem uygunsuz olur. Bu kuralların bazılarından bahsedeceğim ve daha sonra birtakım ihlallere örnekler vereceğim. Her şeyden önce, bizim kullandığımızı iddia ettiğimiz geleneksel prosedürün gerçekten var olması gerektiği oldukça açıktır. Burada verilen örneklerde bu prosedür sözlü olacaktır. Evlenmek veya bağışlamak veyahut her ne olursa olsun sözlü bir prosedürdür,  ancak unutulmamalıdır ki: Bu sözlü yollarla yaptığımızla tam olarak aynı eylemleri gerçekleştirebileceğimiz birçok sözsüz prosedür vardır. Yaptığımız pek çok şeyin en azından kısmen de olsa bu geleneksel türün bir parçası olduğunu hatırlamakta fayda var. Filozoflar bir eylemin her zaman son çare olarak fiziksel bir hareket oluşturduğunu varsayma eğilimindedirler. Oysa bu genel olarak bazı kısımlarda bir anlaşma (konvansiyon) meselesidir.

O halde ilk kural,  başvurulan prosedürün var olması ve kabul edilmesi gerektiğidir. Ve yine çok açık olan ikinci kural, bu prosedüre başvurduğumuzu iddia ettiğimiz koşulların, onun çağrısına uygun olması gerektiğidir. Eğer bu gözlemlenmezse, o zaman gerçekleştirmeyi iddia ettiğimiz eylem gerçekleşmeyecektir -hedefe isabet edemeyecektir. Prosedürü -örneğin her ne olursa olsun- doğru ve eksiksiz, hatasız ve aksamadan gerçekleştirmezsek de durum böyle ortaya çıkacaktır. Bu kurallardan herhangi birine uyulmaması durumunda, gerçekleştirmeyi iddia ettiğimiz eylemin geçersiz ve etkisiz olduğunu söyleriz. Örneğin, iddia edilen eylem bir evlenme eylemiyse, o zaman “bir tür evlilikten geçtiğimizi”, ancak aslında evlenmeyi başaramadığımızı söylemeliyiz.

İşte bu tür yargıların bazı örnekleri: Diyelim ki, bizimki gibi bir ülkede yaşarken eşimizden boşanmak istiyoruz. Eşimizi karşımıza alıp herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle “Senden boşanıyorum”  demeyi deneyebiliriz. Ancak bu prosedür kabul edilemez. Dolayısıyla eşimizden boşanmayı başaramayacağız, en azından bu ülke ve benzeri yerlerde. Bu, sözleşmenin var olmadığı veya kabul edilmediğini söylememiz gereken bir durumdur.

Yine, farz edelim ki; bir çocuk partisinde taraf seçmek için , “George’u seçiyorum.” diyorum. Fakat George kızar ve “oynamıyorum” der. Bu durumda, açıkçası, herhangi bir nedenden dolayı George’u seçemedim -oynamayan kişileri seçebileceğiniz bir anlaşma olmadığı için ya da bu şartlar altında George, seçme prosedürü için uygun olmayan bir nesne olduğu için olabilir. Ya da “seni konsül olarak atıyorum” dediğim bir durumu düşünün fakat zaten atandığınız ortaya çıkıyor -ya da belki de bir at olduğunuz bile ortaya çıkarabilir. Burada yine uygunsuz nesnelerin ya da başka bir şeyin talihsizliğine sahibiz. Kusurlara ve aksaklıklara örnekler belki de çok da gerekli değildir. Evlilik töreninde bir taraf “Kabul ediyorum” diyor, diğeri “Kabul etmiyorum” diyor; Ben “Altı peniye bahse girerim” diyorum ama kimse “Kabul” demiyor, kimse teklifi kabul etmiyor. Tüm bu ve benzeri durumlarda, gerçekleştirmeyi iddia ettiğimiz veya gerçekleştirmek için yola koyulduğumuz eylem gerçekleşmez. Ama bu tür bir söylemin ters gidebileceği başka ve oldukça farklı bir yol daha var. Bu sözlü prosedürlerin çoğu, belirli inançlara sahip olan veya belirli duyguları veyahut niyetleri olan kişiler tarafından kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Ve eğer bu formüllerden birini gerekli düşüncelere, duygulara veya niyetlere sahip olmadığınızda kullanırsanız, prosedürün kötüye kullanılması söz konusudur, samimiyetsizlik vardır. Örneğin: “Tebrik ediyorum” ifadesini ele alalım. Bu, hitap edilen kişinin belirli bir başarı elde ettiğinden memnun olan, başarıdan kişisel olarak sorumlu olduğuna inanan vb. kişiler tarafından kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Memnun olmadığın ya da övgüyü senin hak ettiğine inanmadığın zaman “tebrik ederim” dersem samimiyetsiz bir durum ortaya çıkar. Aynı şekilde, en ufak bir niyetim olmadan veya mümkün olduğuna inanmadan bir şeyi yapmaya söz veriyorum dersem de bu durum ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda kesinlikle yanlış olan bir şey vardır ancak hedefe isabet ettirememe meselesi söz konusu değildir. Aslında söz vermediğimi değil, söz verdiğimi, ama bunu samimiyetsiz bir şekilde yaptığımı söylemeliyiz: “Seni tebrik ettim, ama tebrikler boştu (bir anlamı yoktu). Ve performatif ifade, konuşmacıyı belirli bir söylemin gelecekteki davranışına bağladığında ve gelecekte aslında beklenen şekilde davranmadığında, biraz benzer türden bir talihsizlik yaşanabilir. Elbette bu çok açıktır, bir şey yapmaya söz verilebilir ve ardından sözümü bozabilirim çünkü söz verme durumu mevzubahis iken somut vaat verme durumu daha azdır. Örneğin, evime veya nerede olursa olsun sizi karşılayarak “Hoş geldiniz” diyebilirim, ama sonra size fazlasıyla istenmeyen biriymişsiniz gibi davranmaya devam ederim. Bu durumda, “Hoş geldiniz” deme prosedürü, basit samimiyetsizlikten oldukça farklı bir şekilde suistimal edilmiştir. Şimdi, bu talihsizlikler listesinin eksiksiz olup olmadığını, talihsizlik türlerinin birbirlerinden ayrı olup olmadığını (birbirlerini dışlayıp dışlamama durumunu) vs. sorabiliriz. Eh, tam olarak değil, birbirlerinden ayrık değildirler ve asla da olamazlar. Diyelim ki gemiye isim vermek üzeresiniz, isim vermek için görevlendirildiniz ve şişeyi gemiye vurmak üzeresiniz ama tam o anda alçak bir tip ortaya çıkar şişeyi elinizden alır ve sapından kırar, “Bu gemiye General Stalin adını veriyorum ” diyerek bağırır ve sonra iyi bir önlem için takozları tekmeler. Tabii ki birkaç konuda hemfikiriz. Öyle ya da böyle geminin isminin artık General Stalin olmadığı konusunda hemfikiriz ve bunun korkunç bir utanç olduğu konusunda da. Ancak, bu durumda talihsizliği nasıl sınıflandırmamız gerektiği konusunda hemfikir olamayabiliriz. Burada, tamamen meşru ve mutabık kalınan bir usulün yanlış koşullarda, yani yanlış kişi tarafından, bunu yapmak için atanan kişi yerine bu bayağı tip tarafından başvurulduğunu söyleyebiliriz. Ama öte yandan, duruma farklı bir şekilde bakabilir ve bunun prosedürün bir bütün olarak doğru şekilde geçmediği bir durum olduğunu söyleyebiliriz, çünkü bir gemiye isim verme prosedürünün bir parçası, her şeyden önce isimlendirmeyi yapacak kişi olarak kendinizi atamanız gerektiğidir ve bu adam bunu yapmadı. Dolayısıyla, farklı durumlardaki talihsizlikleri sınıflandırmamız gereken yol oldukça çetin bir mesele haline gelecek ve hatta bu işle uğraşmak zorunda kalan son kişi için de oldukça gaddarca olacaktır. Ancak elbette, bu tür şeylerle çok fazla uğraşmak zorunda olan avukatlar çok sayıda teknik terim icat etmiş ve farklı türden davalar hakkında sayısız kural koymuşlardır, bu da belirli bir davada neyin yanlış olduğunu oldukça hızlı bir şekilde sınıflandırmalarını sağlamıştır. Bu listenin tamamlanıp tamamlanmadığına gelince, kesinlikle tamamlanmadı. İşlerin ters gidebileceği bir başka yol da, örneğin, genel olarak yanlış anlama olarak adlandırılabilir. Söylediklerimi duymayabilir ya da kastedilenden farklı bir şeye atıfta bulunduğumu vs. düşünebilirsiniz. Ve listeye yapabileceğimiz diğer eklemelerin yanı sıra, bu performatif söylemleri yayınladığımızda bir eylemde bulunduğumuz için, elbette bunu baskı altında ya da yaptığımız şeyi yapmaktan tamamen sorumlu olmamamızı sağlayan diğer bazı durumlarda yapıyor olabiliriz. Bu kesinlikle bir tür mutsuzluktur -her türlü sorumluluk dışılığına mutsuzluk denebilir. Ama tabii ki konuştuğumuz şeyden oldukça farklı bir şey. Ve yine oldukça farklı bir şekilde, bu ifadelerden herhangi birinin sorun olabileceğinden bahsedebilirim. Çünkü örneğin, bir derste bir oyunu oynamak veya bir şaka yapmak veyahut bir şiiri yazmak-ki bu durumda, tabii ki ciddi bir şekilde kastedilmeyecektir ve ilgili eylemi ciddi bir şekilde gerçekleştirdiğimizi söyleyemeyeceğiz. Eğer şair “Git ve kayan bir yıldız yakala” ya da her ne derse, ciddi bir emir vermez. Bu tür hususlar, sadece performatifler için değil, herhangi bir söyleniş için de geçerlidir. O halde bu belki de devam etmek için yeterlidir. Performatif söylemi ve onun talihsizliklerini tartıştık. Bu bizi, belki de gerçekliğin beşiğini kırmak için iki parlak yeni aletle donatıyor. Aynı zamanda bizim metafiziksel ayaklarımızın altında parlayan iki yeni kızakla donatıyor -her zaman öyle yapıyor-. Asıl soru ise onları nasıl kullanacağımızdır.

II

Şu ana kadar, önyargının sağlam zemininin ayaklarımızın altında süzüldüğünü hissederek sıkı bir şekilde ilerledik ki bu her zaman oldukça heyecan verici bir histir, ancak bundan sonra ne olacak? Bataklığa saplandığımızda her şeyi geri aldığımız kısmı bekliyor olacak ve bu anın geleceğinden emin olacaksınız ancak bu biraz zaman alacak. Öncelikle oldukça basit bir soru soralım. Herhangi bir söylemin performatif olarak sınıflandırılıp sınıflandırılmayacağından nasıl emin olabiliriz, bunu nasıl anlayabiliriz? Elbette, bunu yapabilmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ve açıkçası, bunun için dil bilgisel bir kriterin olduğunu, bir ifadenin performatif olup olmadığına karar vermenin bazı dil bilgisel araçlarla mümkün olduğunu söyleyebilmeyi çok seviyoruz. Aslında şimdiye kadar verdiğim tüm bu örnekler aynı gramer forma sahiptir; hepsi birinci tekil şahıs aktif fiil ile başlar -sadece herhangi bir fiil türü değil ama yine de hepsi bu formdadır. Dahası, kullandığım bu fiillerde, bu kişinin kullanımı, fiilin kipi ile aynı fiilin başka kişilerde ve diğer zaman kiplerinde kullanımı arasında tipik bir asimetri vardır ve bu asimetri oldukça önemli bir ipucudur.

Örneğin, “Söz veriyorum” dediğimizde durum “O söz veriyor.” veya geçmiş zamanda “Buna söz verdim…” dememizden çok farklıdır. Zira, “Söz veriyorum.” dediğimiz zaman geleceğe ilişkin bir harekette bulunuruz, söz veririz. Yapmadığımız şey, birinin bir ümit verici eylemi gerçekleştirdiğini rapor etmektir -özellikle, biri “söz veriyorum” ifadesini kullandığında bunu rapor etmiyoruz. Aslında onu kullanıyor ve vaatte bulunuyoruz. Ama eğer “Söz veriyor” ya da geçmiş zamanda “Söz verdim” dersem, tam olarak umut verici bir eylem hakkında rapor veririm, yani bu formülü “söz veriyorum” u kullanma eylemi -onun tarafından vaat edilen mevcut bir eylemi ya da kendi geçmiş eylemimi- rapor ederim. Bu nedenle, birinci tekil şahıs şimdiki aktif fiil ile diğer kişiler ve zamanlar arasında açık bir fark vardır. Bu, amcasının 55 yaşına kadar sigara içmeyeceğine söz verirse ona yarım taç vereceğini söyleyen küçük Willie’nin tipik olayı tarafından ortaya çıkarılmıştır. Küçük Willie’nin endişeli ebeveyni onu dürterek “Tabii ki söz veriyor, değil mi Willie?” der ve küçük Willie o an konuşmaya tenezzül bile etmez. Burada önemli olan, “Söz veriyorum” diyerek umut vaat edenin kendisi olması gerektiğidir ancak ebeveyni söz veriyor diyerek ondan önce davranır.

O halde bunun bir söylemin performatif olup olmadığına dair bir test olduğunu söyleyebiliriz ancak her performatif söylemin bu standart formu alması gerektiğini varsaymak işe yaramaz. Fiilin edilgen çatıda ve birincide değil ikinci veya üçüncü kişide olduğu, her biri bu kadar yaygın olan en az bir standart form vardır. Demek istediğim, “Yolcular sadece köprüden çizgiyi geçmek için uyarılır” yazılı bir bildirim veya “Bu vesile ile yetkilendirildiniz” yazan bir belge de bu işi yapar. Bunlar şüphesiz performatiftir ve aslında uyarı veya yetki verme eylemini kimin yaptığını veya ne olabileceğini göstermek için genellikle bir imza gereklidir. Bu tür performatiflerin çok tipik bir özelliği -özellikle yazılı belgelerde ortaya çıkar- “İşbu belge ile” sözcüğünün fiilen meydana gelmesi veya doğal olarak eklenebileceğidir.

Ancak ne yazık ki, performatif olarak sınıflandırılacak her söylemin, standart formlar olarak adlandırabileceğimiz bu ikiden birini veya diğerini alması gerektiğini hiçbir şekilde öneremeyiz ne de olsa “Kapıyı kapatmanı emrediyorum” demek çok tipik bir performatif söylem olurdu. Söylem tüm kriterleri karşılar. Bu söylem size kapıyı kapatmanızı emrediyor ve doğru veya yanlış herhangi bir değer taşımıyor. Ancak uygun koşullarda, sadece emir kipini kullanarak “Kapıyı kapat” diyerek de aynı eylemi gerçekleştirebiliriz. Veya yine birinin “Bu boğa tehlikelidir” ya da sadece “Tehlikeli boğa” veyahut kısaca “Boğa” şeklinde bir uyarı yaptığını varsayalım. Bu, uygun şekilde imzalanmış, “Bu boğanın tehlikeli olduğu konusunda uyarıldınız” diyen bir bildiri ilan etmekten farklı mıdır? Burada basit bir “boğa” bildirimi, daha karmaşık bir formülle aynı işi yapabilirmişiz gibi görünüyor. Tabii ki fark şu ki eğer sadece “Boğa” yazısını asarsak bunun bir uyarı olduğu çok da açık olmaz; tıpkı hayvanat bahçesindeki kafesteki “Küçük Kanguru” ya da “Antik Anıt” ‘yazılarını bilgi için astığımız gibi. Şüphesiz, durumun doğası gereği bunun bir uyarı olduğunu bilmeliyiz.

Dil bilgisel kriterlerin bu çöküntüsü göz önüne alındığında, varsaymak istediğimiz şey -ve bu konuda oldukça çok şey var- performatif olan herhangi bir ifadenin azaltılabileceği veya genişletilebileceği veyahut bu iki standart formdan birine analiz edilebileceğidir. “Ben …” “Sen (veya o) işbu belge ile …” vs örneklerde olduğu gibi. Bu umudun herhangi bir gerekçesi olsaydı, bir dereceye kadar olduğu gibi, o zaman bu standart formlarda görünebilecek tüm fiillerin bir listesini yapmayı umabilir ve daha sonra performatif söylenişlerle gerçekleştirilebilecek eylem türlerini sınıflandırabiliriz. Bir fiilin listemize girip girmeyeceğine karar vermek için daha önce de belirtildiği gibi bir test kullanarak -birinci tekil şahıs aktif fiil ile diğer kişiler ve zamanlar arasında karakteristik asimetri olup olmadığı testi-  sözlük yardımıyla gerçekleştirebiliriz. Eğer böyle bir fiil listesi yaparsak, aslında oldukça dikkat çekici bazı sınıflara girdiklerini görürüz. Çeşitli türlerde kanıya vardığımız, tahminler ve değerlendirmeler yaptığımız davalar sınıfı vardır. Taahhüt verdiğimiz, bir şeyler söyleyerek kendimizi çeşitli şekillerde adadığımız bir sınıf vardır.  Atama, oylama vb. gibi çeşitli hak ve yetkileri kullandığımız bir şeyi söyleyen sınıf vardır. Ve oldukça dikkat çekici bir veya iki sınıf daha var.

Bu görevin tamamlanmış olduğunu varsayalım. Öyleyse bu fiilleri listemizde açık performatif fiiller olarak adlandırabiliriz ve standart formlarımızdan birine veya diğerine indirgenmiş herhangi bir söylemi açık performatif bir söylem olarak adlandırabiliriz. “Kapıyı kapatmanı emrediyorum” açık bir performatif söylem olurken, “Kapıyı kapat” olmaz. Bu sadece “birincil” performatif bir söylemdir ya da biz ona her ne dersek odur. Emir kipi kullanırken size kapıyı kapatmanızı emrediyor olabiliriz ancak emir mi veriyorum, rica mı ediyorum, size yalvarıyor muyum yoksa sizi kışkırtmaya mı çalışıyorum bu tam olarak belli değildir. Karmaşık olmayan herhangi ilkel bir dilde böyle bir sorunun yaşanması beklenmez.  Ancak bu karmaşık olmayan ilkel dilleri de fazla abartmamıza gerek yok. İlkel düzeyde bile, bir şey söylediğimizde hangi eylemi gerçekleştirdiğimizi açıklığa kavuşturmak için kullanılabilecek çok sayıda araç vardır -ses tonu, ritim, jest- ve her şeyden önce koşulların doğasına, söylemin verdiği bağlama güvenebiliriz. Bu çoğu zaman verilen bir emir olup olmadığını veya sizi sadece teşvik edip etmediğimi ya da sizden rica edip etmediğimi oldukça açık hale getirir. Mesela şöyle bir şey söyleyebiliriz: “Ondan geldiği için bunu bir emir olarak kabul etmek zorundayım.” Yine de, tüm bu cihazlara rağmen, açık performatif fiillerimizin varsayılanında talihsiz bir belirsizlik ve ayrımcılık eksikliği vardır. “Orada olacağım” gibi bir şey söylersem, bunun bir söz mü, niyet ifadesi mi, yoksa gelecekteki davranışlarımın bir tahmini mi olduğu belli değildir ve en azından gelişmiş toplumlarda, tam olarak bu şeylerden hangisinin olduğu önemli olabilir. Açık performatif fiil evrimleşmesinin sebebi de budur -tam olarak hangisinin olduğunu, beni ne kadar ve ne şekilde ileri götürdüğünü vb. şeyleri açıklığa kavuşturmak için.

Bu dilin, ait olduğu toplumla uyum içinde gelişmesinin yalnızca bir yoludur. Toplumun sosyal alışkanlıkları, performatif fiillerin nasıl geliştiğini ve bazen oldukça alakasız nedenlerden ötürü neden gelişmediğini önemli ölçüde etkileyebilir. Örneğin, “Sen bir korkaksın” dersem, sizi kınıyor olabilir ya da size hakaret ediyor olabilirim. Toplum eleştiriyi veya kınamayı onayladığına göre, burada “Seni kınıyorum” veya            Seni eleştiriyorum” formülünü geliştirdik, bu da arzu edilen işi hızlı bir şekilde bitirmemizi mümkün kılıyor. Ama öte yandan, görünüşe göre aşağılamayı onaylamadığımız için, “Seni aşağılıyorum” (hor görüyorum) gibi basit bir formül geliştirmedik ki bu da aynı şekilde işe yarayabilirdi.

Bu açık performatif fiiller ve diğer bazı araçlar aracılığıyla, daha sonra söylemlerimizi kullanırken tam olarak hangi eylemi yaptığımızı açıklığa kavuştururuz. Ama burada bir uyarıda bulunmak istiyorum. Hangi eylemi gerçekleştirdiğimizi açıkça belirtme işlevi ile hangi eylemi gerçekleştirdiğimizi belirtmenin oldukça farklı meseleler olduğunu bilmeliyiz. Açık bir performatif söylem kullanırken hangi eylem olduğunu belirtmiyoruz, hangi eylem olduğunu açıkça gösteriyor veya yapıyoruz. Burada, gerçekleştirdiğimiz geleneksel eylem olan eylemin bir konuşma eylemi değil, fiziksel bir performans olduğu başka bir durumla faydalı bir paralellik kurabiliriz. Bir gün karşınıza çıkıp eğildiğimi varsayalım. Tabi bu oldukça muğlâk bir durumdur. Belki sadece yerel bitki örtüsünü gözlemliyor, bağcıklarımı bağlıyorum vs. ancak öte yandan, muhtemelen size hürmet ediyor olabilirim. Eh, bu belirsizliği açıklığa kavuşturmak için, şapka çıkarmak, “Selam” ya da bunun gibi bir şey söylemek gibi araçlarımız var bu da gerçekleştirilen eylemin başka bir eylemden ziyade geleneksel bir saygı hareketi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Şimdi kimse şapkanızı çıkartarak bir saygı eylemi yaptığınızı söylemek istemez, kesinlikle söylemezler de ancak eylemin o anlama geldiği herkes tarafından açıkça biliniyor. Ve aynı şekilde “Seni uyarıyorum.” ya da “Sana emrediyorum.” ya da “Söz veriyorum…” demek yaptığınız eylemi belirtmez aksine belirli bir tür performansınızı, sözlü performansınızı, açıkça oluşturur.

Şu ana kadar, performatif söylemlerimiz ile bunları karşılaştırdıklarımız; ifadeler veya raporlar veyahut açıklamalar arasında oldukça keskin bir fark varmış gibi ilerledik. Ancak şimdi bu ayrımın aslında yeterince açık olmadığını keşfetmeye başlıyoruz. İşte bu kısım bataklığa batmaya başladığımız kısım oluyor. İlk etapta, elbette, performatiflerimizin ne kadar genişlediğine dair şüphelerimiz olabilir. Garip durumlarda kullandığımız bazı garip ifade türlerini düşünürsek, bunların performatif söylemler olarak oldukça belirsiz kriterlerimizi karşılayıp karşılamadığını da merak edebiliriz. Örneğin, birisinin “Yaşasın” dediğini varsayalım. Doğru ya da yanlış bir değer taşımıyor, kişi sadece tezahürat ediyor. Bu onu bizim anladığımız şekilde performatif bir söylem yapar mı, yapmaz mı? Ya da “Lanet olsun” dediğini varsayalım; küfrediyor ve doğru ya da yanlış değil, bir değer taşımıyor kelime. Bu onu performatif yapar mı? Bunu bir şekilde hissediyoruz ama yine de oldukça farklı. Yine, “Eylemi kelimelere uydurma” durumunu düşünelim; bunlar da ifadenin performatif olarak sınıflandırılmasının gerekip gerekmediğini merak etmemize neden olabilir. Ya da bazen, birisi “Üzgünüm” (I am sorry) derse, bunun “Özür dilerim” (I apologize) ile aynı olup olmadığını merak ederiz -bu durumda tabii ki bunun gerçek bir ifade olduğunu söylemişiz- ya da belki de duygularının doğru ya da yanlış bir tanımı olarak alınıp alınmayacağını. Eğer “Bu konuda kendimi çok kötü hissediyorum” deseydi, o zaman bunun duygularının bir açıklaması olduğunu düşünürdük. Eğer “Özür diliyorum” deseydi, bunun açıkça özür dileme ritüelinden geçen performatif bir söylem olduğunu hissederdik. Ama eğer “Üzgünüm” derse, ikisinin arasında talihsiz bir gezinti yaşar söylem… Ki bu olgu oldukça yaygındır. Çoğu zaman, bariz bir saf (pure) performatif söylemin ve performatif olmayan, ancak tanımlayıcı olan ama diğer yandan, aralarında tam olarak ne olduklarından emin olmadığımız çok sayıda söylem olduğu vakaları buluyoruz. Elbette bazı durumlarda bir şekilde, bazı durumlarda ise diğer şekilde kullanılırlar, ancak bazı durumlarda ise muğlâklıktan kaçamıyor gibiler. Yine, hakemin “Dışarı” ya da “Bitti” demesi ya da jürinin mahkûmu suçlu bulduklarını söylemesini düşünün. Tabii ki, bunların karar verme, değerlendirme eylemi gerçekleştirme vb. durumları olduğunu söylüyoruz ancak yine de bir şekilde gerçeklerle bir bağlantısı var. Doğru ya da yanlış olma görevi gibi bir görevleri var gibi görünüyor ve ifadelerden çok da uzak görünmüyorlar. Eğer hakem “Bitti” diyorsa, bu kesinlikle en azından yedi top yerine teslim edilen altı top ile ilgili bir şeydir. Aslında genel olarak kendimize “Bunu söylüyorum…” ifadesinin “Sizi bu konuda uyarıyorum” veya  “Söz veriyorum…” dan çok da farklı görünmediğini hatırlatabiliriz…  Gerçekleştirdiğimiz eylemin bir ifade etme eylemi olduğunu ve bu nedenle tıpkı “Uyarıyorum” veya “Emrediyorum” gibi işlediğini açıkça ortaya koyuyor. Yani, “Bunu ifade ediyorum” performatif bir söylem midir? Ama sonra, “Ben bunu ifade ediyorum.” ile başlayan sözlerin doğru ya da yanlış olması gerektiğini hissedebilirsiniz. O zaman bu tür düşünceler bizi oldukça mutsuz edebilir. İfadeler ve performatif söylemler arasındaki karşıtlığımıza bir an için geriye bakarsak, söylediğimiz gibi, geleneksel işlemden çok fazla güvene dayalı ifadeler aldığımızı fark ederiz. Sahip olduğumuz ifadeler doğru ya da yanlış olmalıydı; öte yandan performatif söylemler uygun ya da uyumsuz olmalıydı. Onlar bir şey yapıyorlardı, oysa bizler ifade vermenin bir şey yapmadığını söyledik. Şimdi geriye dönüp bakarsak, bu zıtlık kesinlikle tatmin edici değildir. Elbette ifadeler, yazışmaları veya doğru veya yanlış olan gerçeklerle uyuşmaması konusunda değerlendirilebilir. Fakat aynı zamanda performatif söylemler olduğu kadar gerçekleşen talihsizliklerden de sorumludurlar. Aslında, son zamanlarda yapılan ifadelerin çalışmasında ortaya çıkan bazı sıkıntılar, sadece talihsizlik olarak gösterilebilir. Örneğin, şöyle bir şey söylemenin çok tuhaf olduğu belirtildi: “Kedi paspasın üzerinde ama ben buna inanmıyorum.”  Bu söylenecek en saçma şey olabilir ama kendi kendiyle çelişmiyor. Ben inanmadan kedinin paspasın üzerinde olmaması için hiçbir sebep yok. Peki, bu tuhaf ifadede neyin yanlış olduğunu nasıl sınıflandırıyoruz? Eğer talihsizlik doktrinini hatırlarsak, kedi hakkında bu sözü söyleyen kişinin, şöyle bir şey söyleyen biriyle aynı konumda olduğunu göreceğiz: “Orada olacağıma söz veriyorum, ama orada olmaya hiç niyetim yok.” Bir kez daha, orada olma konusunda en ufak bir niyetiniz olmadan orada olacağınıza dair söz verebilirsiniz, ancak bunu söylemekle aslında verdiğiniz sözün samimiyetsizliğini itiraf etmiş olursunuz. Aynı şekilde, “Kedi paspasın üzerinde ama ben buna inanmıyorum” diyen kişi için de bu samimiyetsizlik geçerlidir. Onunda kendi içinde ayrı bir saçmalığı vardır. Ortaya çıkan ikinci bir vaka, John’un çocuklarıyla ilgili olandır. Birinin “John’un tüm çocukları kel, ama John’un hiç çocuğu yok” demesi gereken bir durum. Ya da belki birisi “John’un tüm çocukları keldir” diyor, ancak John’un hiç çocuğu yok. Şimdi bu ifadeleri inceleyenler bir konuda oldukça endişeliler; “John’un tüm çocukları kel” ifadesinin bu durumda anlamsız olduğunu söylemeliler mi? Eh, eğer öyleyse bu pek çok standart anlamsızlık türüne benzemiyor diyebiliriz. Ve eğer talihsizlikler listemize bakarsak, burada yanlış giden şeyin, örneğin, ortada herhangi bir toprak parçası yokken bir arazinin satışı için bir sözleşmenin olmasıyla aynı olduğunu görürüz. Şimdi, tabii ki performatif söylemle gerçekleştirilecek olan bu toprak satışı durumunda söyleyebileceğimiz şey, satışın geçersiz olduğudur -referans eksikliği veya belirsizlik nedeniyle geçersizdir- ve böylece John’un tüm çocukları hakkındaki ifadenin de referans eksikliği nedeniyle aynı şekilde geçersiz olduğunu söyleyebiliriz. Ve eğer adam aslında John’un çocuklarının olmadığını ve hepsinin kel olduğunu söylerse o zaman “Kedi paspasın üzerinde ama ben buna inanmıyorum” diyen veya “Söz veriyorum, ama bunu yapmayacağım” diyen bir adamla aynı rezil söylemde bulunuyor demektir. O halde, bu şekilde, ifadeleri etkilediği tespit edilen sorunlar, performatif ifadelerin özelliği olan sorunlarla tam olarak paralel hale getirilebilir. Ve sonuçta, bir şeyi ifade ettiğimizde veya bir şeyi açıkladığımızda veya rapor ettiğimizde, her bir emir veya uyarı eylemini gerçekleştiririz. Açıklamanın özel olarak benzersiz bir konuma sahip olması için iyi bir neden görünmüyor. Tabii ki, filozoflar, siz, ben ya da başka biri gibi herhangi bir şey hakkında herhangi bir şey söyleyerek etrafta dolaşabilirmiş gibi konuşmuyorlardı ve bu aslında mükemmel olurdu. Şimdi küçük bir soru: bu doğru mu yoksa yanlış mı? Ancak bu küçük, bu doğru mu yanlış mı sorusunun yanı sıra şüphesiz şu soru da var: Sıralı mı? Herhangi bir şey hakkında herhangi bir açıklama yapabilir misin? Mesela bana “Bu sabah kendimi çok küflü hissediyorum.” dediğini farz edelim. Ben sana “Değilsin” diyorum ve sen “Ne demek değilim lan?”   Ben de “Aa-b ben sadece öyle olmadığını iddia eden bir dil felsefecisiyim, doğru mu yoksa yanlış mı?” “Doğru mu yanlış mı olduğu konusunu geçin asıl sorun şu ki, başkasının duyguları hakkında böylesine bir açıklama yaparak ne demek istediniz? Söyledim ya, kendimi çok küflü hissediyorum. Ve sen nasıl hissettiğimi bilecek durumda değilsin.” Bu, haklarında hiçbir bilginiz olmadan, fikirlerinizi belirtecek konumda olmadığınız için diğer insanların duyguları hakkında açıklama yapamayacağınızı gösterir. (tabi isterseniz tahminde bulunabilirsiniz.) İfade etme, aynı sebeple açıklama ve raporlama davası için yapmamız gereken şey, onları kaidelerinden biraz uzaklaştırmak, performatif olarak konuştuğumuz ve değindiğimiz tüm bu diğer konuşma eylemlerinden daha az olmamak üzere konuşma eylemleri olduklarını fark etmektir

O zaman performatif ve karşı taraftan gelen ifade arasındaki orijinal kontrastımıza bir an arayalım. Eylem bildiren performatifleri ele alırken,  performatif söylemin görevi her zaman yerinde ve isabetli kullanılmasıdır. Hedefi şaşırıp kötüye kullanılması istenmez. Evet, ancak bu meselenin sonu değil, en azından söylediklerimiz üzerine performatif olarak sınıflandırmamız gereken birçok söylem var. “Seni uyarıyorum”, “Benden sana tavsiye…” ve benzeri şeyleri dediğimiz durumda başka sorular da olacak: Sıralı mı, doğru mu, bir tavsiye veya uyarı mı, etkili mi? Bundan sonra mutlaka şu soru sorulacak: İyi miydi yoksa sağlam bir tavsiye miydi? Bu haklı bir uyarı mıydı? Ya da bu durumda, bir karar ya da bir tahminde bulunalım: İyi bir tahmin mi yoksa sağlam bir karar mı? Ve bunlar, ancak karar veya tahminin içeriğinin bir şekilde olgularla veya olgulara dair mevcut kanıtlarla nasıl ilişkili olduğu dikkate alınarak kararlaştırılabilecek sorulardır. Bu, en azından çok sayıda performatif söylemi olguyla genel bir örtüşme boyutunda değerlendirmemiz gerektiğini söylemektedir. Elbette yine de söylenebilir ki, bu onları ifadeler gibi yapmaz çünkü doğru ya da yanlış değillerdir ve bu, ifadeleri bir sınıf olarak birbirinden ayıran siyah-beyaz bir özelliktir. Ama aslında -buna devam etmek çok uzun sürse de- doğru ve yanlış hakkında ne kadar çok düşünürseniz, dile getirdiğimiz ifadelerini büyük bir çoğunluğunun sadece doğru ya da yanlış olduğunu görürsünüz. Genellikle şöyle sorular soruluyor; Adil mi değil mi, yeterli mi, yeterli değil mi, abartılıyor mu yoksa abartılmıyor mu? Çok mu kusurlu yoksa mükemmel mi? “Doğru ve yanlış”, söylediklerimizle gerçekler arasındaki ilişkiyle bir veya başka bir ilgisi olan farklı değerlendirmelerin bütün bir boyutu için genel etiketlerdir. Öyleyse, gerçeklik ve yanlışlık fikirlerimizi genişletirsek, gerçeklerle bağlantılı olarak değerlendirildiğinde ifadelerin, öğütlerden, uyarılardan, kararlardan vb. çok da farklı olmadığını göreceğiz.

Bir şey belirtmenin, bir emir vermek veya bir uyarı vermek kadar bir eylem olduğunu görüyoruz. Öte yandan, bir emir veya uyarı veya bir tavsiyede bulunduğumuz zaman, bunun olguyla nasıl ilişkili olduğu hakkında bir soru oluşuyor, bu da belki de bir ifadenin olguyla nasıl ilişkili olduğunu tartıştığımız zaman ortaya çıkan soru türünden çok da farklı değildir. Görünüşe göre bu, orijinal forumundaki performatif ile ifade arasındaki ayrımımızın önemli ölçüde zayıfladığı ve gerçekten de bozulduğu anlamına geliyor. Bu meseleyi nasıl halledeceğimize dair bir öneride bulunacağım. Her zaman çok farklı şeylerin yapıldığını göz önüne bulundurarak bir şey söylemenin -bir şey ya da başka bir şey yapmanın- tüm yollarını ve uslarını öğrenmek için çok daha ileri gitmeliyiz. Bunu yaptığımızda ortaya çıkan bir şey de, geçmişte belirli bir söylemin ne anlama geldiği konusunda çok fazla çalışılan sorunun yanı sıra bu söylemin gücünün ne olduğu konusunda da farklı bir soru olması. “Kapıyı kapat” söyleminin ne anlama geldiği çok açık olabilir ancak daha ileri bir noktada bunun bir emir mi, bir rica mı yoksa başka bir şey mi olduğu konusunda henüz net değiliz. Anlamları hakkında eski öğretilerin yanında ihtiyacımız olan şey söylemelerin tüm olası güçleri hakkında yeni bir doktrindir; ardından buradan devam edip bunun konuşma eylemlerini, yani emirleri, uyarıları ve benzeri şeyleri tartışırken kullandığımız çeşitli değerlendirme terimlerinin keşfedilmesinde kullanabiliriz. Daha önce önerdiğimiz açık performatif fiiller listemizin bu keşfe çok büyük bir yardımı olur.

Daha öncesinde ele aldığımız kavramlar, performatif, talihsizlik, açık performatif ve son olarak, oldukça aceleyle, söylemlerin güçlerinin kavramıdır. Tüm bunların biraz mantıksız, biraz da karmaşık göründüğünü söyleyebilirim. Eh, sanırım bazı yönlerden mantıklı ve bazı yönlerde mantıksız olmalı. En azından bu konulara dikkat edersek felsefedeki bazı hataları düzeltebileceğimizi düşünüyorum ve nihayetinde felsefe bir günah keçisi olarak kullanılır, aslında bu herkesin hatası olan hatalar geçididir. Belki de biraz daha saygın olan dil bilgisindeki bazı hataları bile düzeltebiliriz.

Ve bu karmaşık bir şey mi? Eh, biraz karmaşık bir durum, ama hayat ve gerçek ve bazı şeyler karmaşık olmaya eğilimlidir. Aslında şeyler değil filozoflar basittir. Aşırı basitleştirmenin filozofların meslek hastalığı olduğunu duymuşsunuzdur ve bunun onların mesleği olduğuna dair sinsice bir şüphe ile bu fikre katılabilirsiniz.


John Langshaw Austin – From Philosophical Papers, 3d Edition, ed. by J. O. Urmson and G. J. Warnock, Clarendon Press, 1979

Çevirmen: Özlem Kırtay

Editör: Berk Celayir

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bilkent Philosophy’e Konuk Olduk!: “Herkes İçin Felsefe” – Pelin Dilara Çolak & Taner Beyter & Tufan Kıymaz

Sonraki Gönderi

GSÜ Bilimsel Düşünce Topluluğu’na Konuk Olduk: Zamanın A ve B Teorisi – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü