İntikam ve adalet kavramları sıklıkla karıştırılır. Bu da pek şaşılacak bir şey değildir. Tarih boyunca bu iki kavram birçok kez birbirinin yerine kullanılmıştır. “Haklı intikam” ifadesini bile duymuş olabilirsiniz. Fakat anlamlar zaman içinde değişip evrim geçirdiği için bu iki kelimenin işaret ettiği şeyler de giderek farklılaşmıştır. Şimdilerde söz konusu kelimelerin eş anlamlı olarak kullanıldığını görmek olağandışıdır. Kuşkusuz intikam, meydana gelmiş çeşitli semantik değişimlerin asıl yükünü çekmiştir.
Fakat iki kavram arasında çakışmalar —ve içlerinde belirsizlikler— mevcuttur. Birbirlerinden ayırmak için altı çizilebilecek başlıca farklılıkları aktarmadan önce gelin bu tutarsızlıkların bazılarının neler olabileceğine hiç değilse bir bakış atalım.
Adaletin adil, intikamın ise adil olmadığı iddiasını öne sürmek yerinde olacaktır. Fakat “haklı intikam” gibi ifadelerin ima ettiği üzere, intikam (altında yatan şartlara, motivasyonlara ve uygulamaya bağlı olmak üzere) ya haklı ya da haksız, adil ya da (açıkça) en başta yapılan yanlışa kıyasla abartılı olabilir. İlgili adalet kavramında daha az algılanabilen, kavrama sıkıca örülmüş iki anlamlılık var gibi görünüyor. Gelgelelim meşhur “adli hata” ifadesi sonunda hem ilgili hem de öznel olarak anlaşılması gereken kavramlar arasında ayrıma gitme konusunda dikkatli olmamız için bizleri uyarmaktadır.
İntikam ve adalet arasında aşağıda sıralanan farklılıkların genelde doğru olduğuna inansam da bunların genelleme olduklarını vurgulamam gerekir. O yüzden aklınıza muhtemelen bazı istisnalar gelecektir. İntikamın bir adalet tipi olarak, adaletin de bir tür intikam olarak anlaşılabileceği meşru durumlar vardır. Ayrıca aşağıdaki beş kategorinin her birini mümkün olduğunca ayrı çizmeye çalışmış olsam da belli ölçüde benzerlik ve tekrar kaçınılmazdı. Yani “ayırıcı çizgilerim” zaman zaman rastgele kaçabilir.
1. İntikam genelde duygusalken, adalet esasında rasyoneldir.
İntikam çoğunlukla olumsuzluğu seçkin duyguları (genelde şiddet yoluyla) dışa vurmaktan ibarettir. En kötü hallerde kan dökme yönünde hararetli ve ezici bir arzuyu ifade eder. Ne kadar sapkın gözükürse gözüksün, intikamcıya ya da kendi kendini kurban olarak görenlere karşı sebep oldukları acıya karşılık başkalarına acı çektirmede deneyimlenen gerçek bir zevk vardır.
Adalet —mantıken, hukuken ve etik olarak tanımlandığı üzere— aslında “ödeşmek” veya alınan öçten kindar bir neşe duymakla ilgili değildir. Aksine, toplumun çoğu mensubunun (yalnız kurban iddiasında bulunana zıt olarak) ahlaken kusurlu olduğunu kabul edeceği bir yanlışı düzeltmekle ilgilidir. Böylesi bir adaletin tarafsız (duygusuz) olduğu varsayılan ahlaki haklılığı da insaflılılık ve hakkaniyetin kültürel ya da topluluk standartlarına dayanır. İntikamın bencilce bir yönü varken, “soğuk” adalet çıkarcı olmayan, yerleşik kanuna dayanması bakımından çıkarsızdır.
2. İntikam doğası gereği kişiseldir; adalet ise gayrişahsidir, tarafsızdır ve hem toplumsal hem de hukuki bir fenomendir.
İntikamın arkasındaki itici güç ödeşmek, özel bir kan davasını gözetmek veya öznel olarak kişisel adalet şeklinde tanımlanabilecek şeyi başarmaktır. Başarılı olduğu takdirde, kendisini ciddi zarar almış gören taraf büyük bir memnuniyet tadar. Misilleme hedefleri başarılmıştır, öteki tarafın hakkından gelinmiştir veya diz çöktürülmüştür. Haklı ya da değil, intikamcı haklı hisseder. İntikam arayışları onları “tekrardan güçlendirmiştir” ve bu, tarafgir perspektiflerinden tamamen haklarının olduğu bir şeydir.
Öte yandan sosyal adalet gayrişahsidir. Belirli etik ve kültürel olarak hayati ilkelerin ihlal edildiği durumlarda ahlaki ıslah etrafında dolaşır. Adalet başarıyla dağıtıldığında, söz konusu ceza hem bireyin hem de toplumun (ki sadece belirli kabul edilebilir davranışsal çizgiler takip edildiğinde işleyebilir) yararınadır ya da onları korur.
3. İntikam bir kindarlık eylemidir, adalet ise haklı çıkarma.
Kendinin ya da başkalarının intikamını alma yönünde yoğun gösterilen çaba kolaylıkla yoz bir hal alabilir ve intikamcıyı ahlaken failin statüsüne düşürebilir. İki yanlış bir doğru ne eder ne de (etik açıdan) edebilir. Başkasını alçaltmak yalnızca kendini alçaltmakla sonuçlanır. Adalet kısmen intikam yoluyla yerine getirilebilse bile, yine de bir yanlışa karşı “benzeri” bir yanlış yaparak misillemede bulunmanın övülebilir veya nüanslı bir tarafının olmadığı savunulabilir. Ya da kindarlıkla hareket etmenin en iyi ihtimalle adalete giden kötü yolu seçmek olduğu söylenebilir.
Buna karşın adalet onur, hakkaniyet ve erdemle alakalı varsayımlar, akitler ve doktrinleri temel alır. Amacı esasında kindarlık değildir. Kana susamışlığın adalet kaidelerinde yeri, en azından kavramın halen kullanıldığı şekliyle, yoktur (ya da yeri olmamalıdır). Yerleşik yasalara dayanır ve davaları bireylere hak ettiklerini eksiksiz vermek üzere tasarlanmıştır. Ne eksik ne fazla.
4. İntikam döngüyle alakalıdır; adalet ise sondur.
İntikamın kendisini amansızca tekrar etme yönü vardır (Hatfield ve McCoy gibi bitmek bilmez kan davalarında görüldüğü gibi) ve durum her seferinde daha da kötüleşir. İster birey isterse tüm ulus olsun, kendisini sonsuza kadar besleyebilecek kapalı bir sistemde gerçekleşir. Dişe diş, üç taş oyununun aksine sonu olmayan bir oyundur. Bir taraf tatmin olur, sonrasında diğer taraf kendi tatminini edinebilmek için harekete geçer ve sonra teorik olarak ebediyete kadar sürer. Ne bir çözüm ne de bir uzlaşma olabilir. Her bir grubun (mesela İsrail ve Filistin) kendi ajandası, kendi doğru ve yanlış anlayışları vardır. Genelde her bir tarafın haklı katılığı, sorunlar çözülecekse güvenilir bir üçüncü kişinin müdahale etmesini gerektirir.
Adalet ise tam tersine mevzuyu sona erdirme ihtimali çok daha yüksek çözümler, hele ki haklı (haktanır) ise, sunmak için tasarlanmıştır. Üstelik adalet yerine getirildiğinde işi buraya getiren çatışma da sonlanır. Bunun ötesinde yanlış işler için verilen cezalar, varsayılan failden “öç almak” için tasarlanan kişisel intikamla gerçekleştirilen eylemlerde olmayan, mutabık kalınmış bir otoriteye sahiptirler. Teknik olmak gerekirse, “kanunsuz adalet” denilen şey, her ne kadar bazen öyle gözükebilse de aslında hiç de adalet veya sosyal adalet değildir. Meseleyi kendi başına halletmek bazen meşru gözükebilir ama mutabakata dayalı veya topluluk adaleti için gerekli daha ince kriterleri pek de karşıladığı söylenemez.
5. İntikam öç almakla alakalıdır; adalet dengeyi sağlamakla.
İntikam güdüsü genelde öfke, nefret veya kin ifadesiyle ilgilidir. Bir protesto veya ödeşmedir ve başlıca niyeti zarar vermektir. Özünde adaletle ilgili değil, kurbanların kendilerine yapılan yanlışa karşı doğuştan (ama yasadışı) gelen misilleme hakkının onaylanmasıdır.
Fazlasıyla coşkulu bir eylem olduğu için de ilk zarara oranla genelde aşırı kaçar. Yani çoğunlukla haklı olarak görülemez. Ceza suça uyabilir ama genelde başkasının gördüğü saldırıya nazaran abartılı bir tepkidir.
Adalet ise tam tersine serinkanlılıkla eşitliği, ya da daha doğru bir deyişle hakkı sağlayarak dengeyi kurmakla ilgilenir. Hakkaniyeti eş gördüğü için ölçüye odaklanır. Duygu tarafından yönlendirilmeyen (ve mahkeme tarafından dağıtılan) onarıcı adalet mümkün olduğunca objektif ve yansız olmaya çalışır. İntikamda sıkça görüldüğü gibi diğer tarafa “daha iyisini yapmak” değil, yanlış eylemi adilane bir şekilde -ya da gereğince- cezalandırmaktır. Aslında antik “talion yasası” (Babil kanunlarına dayanan ve Kitab-ı Mukaddes ve erken Roma kanunlarında da görülen bir etik standardı) daha çok “göze göz” (umarız ki sadece metaforik olarak!) adalet anlayışı olarak bilinen şeye odaklanır. Kısacası dağıtılan adaletin türü veya büyüklüğü asli zararın ağırlığına tam olarak mümkün olduğu kadar karşılık gelmektedir.
Leon F Seltzer – “Don’t Confuse Revenge With Justice: Five Key Differences“, (Erişim Tarihi: 14.10.2022)
Çevirmen: Mert Mirza