Keşke Hiç Yaratılmasaydık: Yeni Bir Mantıksal Kötülük Problemi – Horia George Plugaru

//
830 Okunma
Okunma süresi: 28 Dakika

Giriş

Tanrı’nın bizi yaratmaması gerektiği görüşü yeni bir görüş değildir. Örneğin, Richard R. La Croix 1974’te şöyle demiştir:

Belki Tanrı son derece makul bazı sebeplerden dolayı kötülüğün olmadığı bir dünya yaratamazdı, ancak öyle görünüyor ki, o halde hiçbir şey yaratmaması gerekirdi. [1]

Bu makalede teizmin zorunlu olarak yanlış olduğunu çünkü teistlerin genel olarak Tanrı’ya atfettiği bazı nitelikler ile Tanrı’nın hisseden varlıkları -sözüm ona- yaratmasının çeliştiğini savunacağım. Bunun için üreme etiğindeki çağdaş tartışmalarda kullanılan bir argümanı kullanacağım. Spesifik olarak, David Benatar’ın “temel (basic) asimetri” olarak da adlandırılan aksiyolojik asimetrisi üzerine inşa edilebilecek, teizme karşı yeni bir mantıksal kötülük problemi ortaya koymaya çalışacağım. Argümanım şu şekilde: Eğer Tanrı hissedebilen (sentient) varlıkların varlığa gelmesinden nihai olarak sorumluysa, bu durumda Tanrı ahlaken mükemmel olamaz. Teistler Tanrı’ya ahlaken mükemmel olma özelliği atfettiklerinden dolayı buradan teizmin zorunlu olarak yanlış olduğu sonucu çıkıyor.

Öncelikle, temel asimetriyi tanıtıp bunun yol açtığı ilgili sonuçlardan bahsedeceğim. Daha sonra Benatar’ın bunun lehine ileri sürdüğü, bence sonucu kesin olan, argümanlardan bazılarını sunacağım. Temel asimetri lehinde ve aleyhindeki argümanların hepsinin tam bir açıklaması bu yazının kapsamı dışındadır. Ancak bu argümanlar kolayca erişilebilir durumdalar. [2] İkinci olarak aksiyolojik asimetriye dayalı teizme karşı yeni mantıksal argüman olarak gördüğüm şeyi formüle ediyorum. Bunu “Var Olmanın Zararı Argümanı” (VOZA) olarak adlandırıyorum. Sonrasında ise bazı olası itirazları yanıtlıyor ve VOZA’nın onlara karşı sahip olduğu hatırı sayılır gücünü gösteriyorum: Bu daha en önemli iki teodiseyi alakasız hale getiriyor ve geriye kalan olası cevapları da gayrimakul kılıyor. 

David Benatar’ın Aksiyolojik Asimetrisi (Temel Asimetri)

Benatar temel asimetriyi, bunun üzerine ciddi bir şekilde düşünmüş insanlar tarafından yaygın bir şekilde kabul edileceğinden şüphe duyduğu temel ahlaki gerçek olarak ele alıyor. Bazı insanlar asimetri gerçeğini inkar etme eğilimindedir. Ancak bu çoğu durumda, var olmanın her zaman için zararlı olduğu sonucuna yol açtığını fark ettiklerinden sonra oluyor. [3]

Benatar başka yerlerde asimetriyi acı ve haz açısından formüle etse de ben burada Debating Procreation: Is It Wrong to Reproduce? (Üreme Üzerine Tartışma: Üremek Yanlış mı?) kitabında geliştirilen daha kapsamlı versiyonunu sunacağım. Orada asimetri, daha geniş bağlamda zarar ve fayda açısından formüle edilmiştir.

Benatar biri (A) X kişisinin var olduğu ve bir diğeri de (B) X kişinin var olmadığı iki durumu temsil eden iki senaryoyu düşünmemizi istiyor:

Şöyle ki:

  • (1) Zararın varlığı kötüdür.
    ve
  • (2) Faydanın varlığı iyidir.

Zararın ve faydanın yokluğuna asimetrik bir değerlendirme uygulanır:

  • (3) Zararın yokluğu, hiç kimse bu iyiliği deneyimleyemiyor olduğunda dahi iyidir;

Ancak

  • (4) Bu yokluktan mahrum kalacak bir kişi olmadığı sürece faydanın yokluğu kötü değildir. [4]

1 ve 2, X’in var olduğu (A) senaryosunu oluştururken, 3 ve 4 X’in hiçbir zaman var olmadığı (B) senaryosunu oluşturuyor.

Asimetri aşağıdaki tabloda gösterilebilir:

Senaryo A (X var)Senaryo B (X Hiçbir zaman yok)
Acının varlığı (kötü)Acının yokluğu (iyi)
Hazzın varlığı (iyi)Hazzın yokluğu (kötü değil)
Zarar yerine acı; faydanın yerine haz konmuştur, bu ifadeler benzer anlamda kullanılmaktadır ve tartışmanın bağlamı açısından hangi kullanımın daha yerinde olduğu öncelikli değildir.

Sırada iki açıklama var. Öncelikle, 3’teki yargı var olan veya var olmayan bir kişinin çıkarlarına atıfla yapılıyor. [5] Bu kişinin kim olacağını bilemeyiz ama yinede bu kişi kim olursa olsun potansiyel çıkarları göz önünde bulundurulduğunda onun acıdan kaçınmasının iyi olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci olarak, 4’teki “kötü değildir” 4, 2’den daha kötü değildir anlamına gelir. Böylece Benatar’ın (yukarıda görülen) 4. öncülü faydanın yokluğu, yokluktan mahrum kalacak bir kişi olmadığı sürece faydanın varlığından daha kötü değildir şeklinde yeniden ifade edilebilir.

Zarar ve fayda arasındaki bu aksiyolojik asimetriden hareketle, X’in hayatında en azından bazı kötülükler olduğu sürece var olmanın X için her zaman net bir zarar olduğu sonucu çıkar. Bu bütün hisseden varlıkların var olmaktan eşit derecede zarar gördüklerini ima etmez ancak bütün hisseden varlıkların var olmaktan zarar göreceğini ima eder. Eğer 2’deki faydalar 1’deki zararlardan çok daha fazlaysa o zaman X’in var olmaktan bu kadar fazla zarar görmediğini söylemeliyiz. Ancak zararların miktarı ne kadar az olursa olsun hala X’in var olmaktan zarar gördüğü sonucu çıkıyor.

Ayrıca unutulmamalıdır ki 2’deki faydalar ne kadar büyük olursa olsun onlar (B) senaryosunda 4’e karşı üstünlük kuramazlar çünkü 4’te kelimenin tam anlamıyla bu faydaları deneyimlemek isteyen kimse yoktur ve bu yüzden kimse onlardan yoksun değildir; kelimenin tam anlamıyla, kimse bir şey kaçırmamaktadır.

Aslında, 1 ve 3’ü kıyasladığımızda, 3, 1’e üstünlük kurar çünkü zararın yokluğu faydanın varlığından daha iyidir. Öte yandan 2 ve 4’ü karşılaştırdığımızda, 2’nin 4’e üstünlük kurmadığını görüyoruz çünkü 4, 2’den daha kötü değildir. Böylece (B) senaryosu (A) senaryosuna üstünlük kurar ki bu da (B) senaryosunun (A)’ya her zaman tercih edilebilir olduğu sonucuna ulaştırır.

Buradaki hususları vurgulamak için Benatar aşağıdaki örnekleri sunuyor:

Argümanımın sonuçlarından biri, iyilikle dolup taşan ve sadece en az miktarda kötülük içeren bir yaşamın (sadece tek bir iğne batmasının acısıyla gölgelenen tamamen mutlu bir yaşam) hiç yaşamın olmamasından daha kötüdür. İtiraz, bunun makul olmadığı şeklinde. (A) var olmanın bir zarar ve (b) bunun ne kadar büyük bir zarar olduğu arasındaki ayrımı anlamak neden bu sonucun o kadar mantıksız olmadığının nedenini görmeye yardımcı olacaktır. Sadece kısa, keskin tek bir acıyla gölgelenen bu büyüleyici hayatın, yaşamı ne kadar iyi olursa olsun, tadını çıkaran kişi için bunun var olmamaya karşı avantajının olmadığı doğrudur. Ancak var olmak tek bir acının dezavantajına sahiptir. Var olmanın zararının bunun bir zarar olduğunu inkar etmeden çok küçük olduğunu kabul edebiliriz. [6]

Temel asimetrinin aşağıdaki iki sonucunu unutmayalım:

  • Ia. X var olduktan sonra, X’in gördüğü zarar ne kadar önemsiz olursa olsun var olmaması ve dolayısıyla hiç zarar görmemesi hala daha iyidir.
  • Ib. X var olduktan sonra X ne kadar çok fayda elde ederse etsin bu faydalar, var olmamaya kıyasla bir avantaj değildir.

Dikkate alınması gereken bir başka önemli özellik hayata başlamak (başlatılmamış yaşamlar) ve hayata devam etmek (süregelen yaşamlar) arasındaki farktır. Yukarıdaki unsurlar sadece yeni bir hayata başlama yani hissedebilen varlıkların varlığa getirilme durumuna uygulanır. Bir kez var olduğumuzda deneyimleyeceğimiz zararı minimize etme ve faydayı maksimize etme hakkına sahibiz. Lakin bu, hissedebilen bir varlığın, varoluş sahnesine getirilmesi gerekip gerekmediğine dair hiçbir şey söylemez.

Tabi ki yukarıdaki örnek sadece hipotetiktir. Gerçekte hissedebilen varlıkların katlanmak zorunda oldukları zararlar bir iğne batmasından çok daha fazla ve şiddetlidir. Fiili dünyada, hissedebilen yaşamın tümü kötülükle doludur. Örneğin, sıradan koşullar altında insanlar rutin, stres, hastalık, yas, yaşlılığın getirdiği tahribat ve ölüm deneyimlemeye mahkumdur. Benatar bu zararları detaylı olarak  “The Quality-of-Life Argument” [7] adlı makalesinde inceliyor. Ancak şu anki amacım için bu unsurlar ikinci plandadır. Argümanımın geçerli olması için hissedebilen varlıkların, ne kadar büyük olursa olsun, var olmaktan zarar gördüklerini anlamak yeterlidir.

X’in var olmakla zarar görmeyeceği tek durum, X’in hayatı boyunca en ufak bir kötülüğe maruz kalmamasıdır. Bu durumda X’in varlığa getirilip getirilmesi noktasında tamamen tarafsız kalmamız gerekir, çünkü iki senaryodan hiçbiri, (A) ve (B), birbirine avantaj sağlamaz.

Benatar’a göre, temel asimetrinin neden kabul edilmesi gerektiğine dair birbiriyle bağlantılı gerekçeler kümesi vardır. Bu gerekçeler büyük ölçüde temel asimetrinin açıklayıcı gücüne dayanır. Örneğin, bu üzerinde düşündüğümüzde hak vermeye eğilimli olduğumuz dört yargının en iyi açıklamasını sunar. Bunlar:

(i)  Üreme sorumluluklarının asimetrisi

  • Sefilce hayatlar yaşayacak insanları doğurmaktan kaçınma yönünde sorumluluğumuz olmasına rağmen mutlu hayatlar yaşayacak insanları doğurmaktan kaçınma yönünde sorumluluğumuz yoktur.

(ii)  Müstakbel lütuf asimetrisi

  • Bir çocuk sahibi olmak için, çocuğun fayda elde edeceğini bir gerekçe olarak öne sürmek gariptir. Çocuk sahibi olmamak için çocuğun acı çekeceğini bir gerekçe olarak ileri sürmek benzer şekilde garip değildir.

(iii) Geçmişe dönük lütuf asimetrisi

  • Acı çeken bir çocuğun varlığa gelmesiyle, bu çocuğu doğurulmasından pişmanlık duymak –ve çocuğun kendi hatırı için bundan pişman olmak makuldür. Öte yandan mutlu bir çocuk doğurmaktan sakınıldığında bu kişi adına bu sakınmadan pişman olunamaz.

(iv) Bizden uzaktaki acıların ve yok olan mutlu insanların asimetrisi

  • Haklı bir şekilde bizden uzakta acı çeken insanlar için üzülürüz. Ancak yaşamın olmadığı gezegenler, adalar veya gezegenimizdeki diğer bölgelerdeki mutlu insanların yokluğundan dolayı göz yaşı dökmeyiz. [8]

(i)’i ele alalım. Neden sefil bir hayat süreceğini bildiğimiz bir çocuğu doğurmama görevimiz vardır da, son derece mutlu bir yaşam süreceğini bildiğimiz bir çocuğu doğurma görevimiz yoktur? Çünkü zararın varlığı kötüdür ancak zararın yokluğu iyidir, bu iyilik hiçkimse tarafından deneyimlenmese bile. Ayrıca, faydanın varlığı halihazırda var olanlar için iyi olsa bile faydanın yokluğu bu yokluktan mahrum kalmayacak kişiler olmazsa kötü değildir.

Aynı akıl yürütme yukarıda listelenen kalan üç yargı için geçerlidir.

Yargı (iv) ek bir noktaya parmak basıyor. Varsayalım ki, temel asimetrinin aksine, faydanın yokluğu bu yokluktan mahrum kalan kimse olmasa bile kötüdür. Bu da demek oluyor ki dünya haricinde (bildiğimiz) diğer gezegenlerde yaşamın olmaması ifade edilmemiş boyutlarda bir trajedidir. Bu problem eğer evren gerçekten sonsuzsa kat kat büyüyebilir. Bu yüzden, bu simetri altında, kötülük problemi teizm için halihazırda olduğundan çok daha ciddi bir problem haline gelebilir. [9]

Temel asimetrinin (i)-(iv) için tutarlı ve basit bir açıklama sunabilmesi gerçeği güçlü bir şekilde onun lehinde sayılır. [10] Ayrıca bu temel asimetride acıyı hissedebilen (hissedebilme kapasitesi olan) hayvanlar dahil bütün hissedebilen varlıkların hesaba katıldığını unutmayın.

Var Olmanın Zararı Argümanı (VOZA)

Eğer temel asimetri doğru ise, o zaman var olmak, gerçek dünyadaki hissedebilen varlıklar için her zaman net bir zarardır, her hissedebilen yaşam için en azından bir miktar kötülük vardır.

Kişinin hayatındaki kötü şeylerin çok ufak olması durumunda; Benatar belli koşullar altında, örneğin, bir çocuk doğurmanın sonucunda diğer insanların sahip olacağı faydalar göz önüne alındığında hissedebilen bir yaşamı var etmenin meşru olabileceğini düşünüyor. Ancak bu, insan üremesinden bahsedildiğinde geçerli olabilse de, teizm ışığında böyle bir olasılık daha en baştan engelleniyor. Mükemmel bir varlık, hissedebilen varlıklar yaratmakla elde edilebileceği hiçbir şeyden yoksun değildir. Tanrı, tanım gereği mükemmel derecede kendine yetendir ve kendine herhangi türden bir fayda sağlamak için duyarlı varlıklara ihtiyacı yoktur. Klasik teizme göre Tanrı hissedebilen yaşamı kendisi için değil, onlar için yaratmıştır. Hissedebilen varlıkları yaratmak teistik konseptte herhangi bir amaca hizmet etmediği için (ne yaratılan varlıklar ne de Tanrı için faydalıdır) buradan bunun gereksiz bir zarar olduğu sonucu çıkar.

Teistler hissedebilen varlıkları Tanrı’nın var ettiğini iddia eder. Tanrı’nın hissedebilen varlıkların yaratılışına tam olarak nasıl dahil olduğu önemsizdir. Bazı teistler kutsal kitaptaki yaratılış anlatısını kelimesi kelimesine doğru kabul eder; diğerleri Tanrı’nın hissedebilen yaşamın ortaya çıkabilmesi için evreni hassas bir şekilde ayarladığını iddia eder. Teistler hangi seçenek veya seçenek kombinasyonlarını benimserlerse benimsesinler, onlar Tanrı’nın hissedebilen yaşamın varlığından nihai olarak sorumlu oldukları noktasında hemfikirdirler. Lakin, eğer Tanrı hissedebilen varlıkların var olmalarının nihai sorumlusuysa ve eğer hissedebilen varlıkları var etmek gereksiz bir zarar olduğu için ahlaken yanlışsa o zaman Tanrı ahlaken kusurludur. Ancak Tanrı, tanımı gereği ahlaken mükemmel olduğundan dolayı O, var olamaz. Formüle edilmiş VOZA şu şekildedir:

VOZA:

  • (P1) Temel asimetri doğruysa, Tanrı hissedebilen varlıklara, onları var ederek gereksiz zarar vermiştir.
  • (P2) Temel asimetri doğrudur.
  • (C3) Böylece, Tanrı onları var edere hissedebilen varlıklara gereksiz zarar vermiştir (P1 ve P2’den modus ponens) 
  • (P4) Tanrı hissedebilen varlıklara onları var ederek zarar vermişse ahlaken mükemmel değildir.
  • (C5) Bu yüzden Tanrı ahlaken mükemmel değildir. (C3 ve P4’ten modus ponens)
  • (P6) Teizm doğruysa, Tanrı ahlaken mükemmeldir. (Tanım gereği)
  • (C7) Sonuç olarak, teizm yanlıştır. (C5 ve P6’dan modus tollens)

Teizmin tam bir tanımı VOZA’yı özel olarak ilgilendirmiyor. Çünkü argümanımın geçerli olması için teistlerin Tanrı’ya genellikle atfettiği sadece üç özelliğe ihtiyacımız var. Aslında bütün bu üç özellik neredeyse bütün teistler tarafından kabul edilir. İlk özellik, Tanrı’nın hissedebilen yaşamın varlığının nihai sorumlusu olduğudur. İkincisi Tanrı’nın tamamen kendine yeten ve böylece hissedebilen varlıkları var etmekten kişisel bir fayda elde etmeyeceğidir. Üçüncüsü Tanrı’nın ahlaken mükemmel olduğudur. VOZA, Tanrı’nın mutlak kudretli, her şeyi bilen, değişmez, zorunlu ve zamanın içinde veya dışında olup olmadığıyla ilgilenmez. Teistler bunlar hakkında istediği pozisyonu alabilir. Onlar Tanrı’nın yukarıdaki üç özelliğe sahip olduğunu düşündükleri sürece VOZA Tanrı’nın var olamayacağını gösterir.

VOZA hem hissedebilen yaşamın hem de yaratıcı bir Tanrı’nın var olmasının mantıksal olarak imkansız olduğu iddiası üzerine kurulmaya çalışılmış tümdengelimsel bir argümandır. İlki açıkça var olduğu için, Tanrı’nın var olmadığı sonucu çıkar. Bu, ahlaki mükemmellik ile gereksiz zarara sebep olmanın mantıksal açıdan çelişkili olduğu içindir. Gerçekten, (P4) gereksiz zarara sebep olmanın ahlaken yanlış olduğu görüşüne dayanır. Bu sadece deontoloji veya faydacı normatif teoriler gibi herhangi bir etik teori ile uyumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda onlar tarafından desteklenir.

Daha önce de söylediğim gibi, Tanrı’nın hissedebilen varlıkları yaratmaması gerektiği fikri yeni bir fikir olmamasına rağmen, bana öyle geliyor ki teizme karşı böyle bir eleştiri genel olarak çok az ilgi görmüştür. Kötülük problemi üzerine literatürün çoğu (A) senaryosunu göz önünde bulundurmuş ve tartışmaların tamamını veya tamamına yakınını bunun üzerinde sınırlandırmıştır. Mesela, filozoflar çoğu durumda 1’deki zararların 2’deki faydaları aşmasının Tanrı varsa beklenmedik olduğunu vurgulamışlardır. Ancak temel asimetri bize (B) senaryosunu da Tanrı’nın ahlaki karakterini değerlendirmemiz için iyi bir gerekçe vermiştir. Ve bunu yaptığımızda çoğu hissedebilen yaşamın en azından bazen çok şiddetli ve gereksiz gibi görünen zararlardan muzdarip olduğunu değil aynı zamanda onların varlığa getirilmesinin de gereksiz bir zarar olduğunu görüyoruz. O halde, şu anda teistler iki zorlu problem ile karşı karşıyadır: Bazı hissedebilen varlıkların katlanması gereken aşırı zarar problemi ve daha asli, bütün hissedebilen varlıkları etkileyen varlığa getirilmiş olmanın zararı problemi.

Bu iki problem bir araya geldiğinde, teizme karşı muazzam bir meydan okuma oluşturuyor. Ancak ikinci problem birinciye bağlı değildir. Bazı hissedebilen varlıklar tarafında mücadele edilen çok şiddetli kötülükler Tanrı’nın varlığı ile bir şekilde uyumlu hale getirilebilse bile teistler hala hissedebilen varlıkların varlığının Tanrı’nın varlığı ile nasıl uyumlu hale getirileceğini açıklamak zorundadır. Başka bir deyişle, teistler Tanrı’nın neden (B) senaryosu yerine (A) senaryosunu tercih ettiğini açıklamak zorundadır. Var olmanın faydalı ve Tanrı’dan gelen bir lütuf olduğu şeklindeki teistik iddia şimdi işleri tersine çeviriyor. Teraziyi teizm lehine çevirmektense aslında onu çürütüyor.

Temel asimetrinin acı çekebilen insan-olmayan hayvanlar dahil bütün hissedebilen varlıkları kapsadığını hatırlayalım. Böylece VOZA’yı reddetmek isteyen bir teist sadece insanların değil aynı zamanda var edilmekten zarar gören diğer hayvanların da neden Tanrı tarafından yaratıldığını açıklamak zorundadır.

İtirazlar ve Cevaplar

VOZA’nın en tartışmalı öncülleri (P1) ve (P2)’dir. Aşağıda ele alınan itirazlardan çoğu (P1)’e karşı Tanrı’nın insanları var ederek onlar için gereksiz bir zarara sebep olmadığını göstermeye çalışıyor. Çünkü onlar liberteryen özgür irade, gelişmiş ahlaki karakter, mutluluk veya Tanrı ile sevgi dolu bir kişisel ilişki gibi iyilikler deneyimlerler. 

(P2)’ye karşı şüpheci teistik cevap, temel asimetrinin yanlış olabileceğini iddia ediyor. Literatürde temel asimetriye yöneltilmiş diğer itirazlar mevcuttur. Bana sezgisel olarak doğru gelse ve diğer şeylerin yanında devasa açıklayıcılık gücü tarafından desteklense temel asimetri kesinlikle evrensel olarak kabul edilen aksiyolojik bir gerçek değildir. Ancak daha önce de söylediğim gibi, bu itirazların tamamına olmasa da çoğuna yönelik karşı deliller mevcuttur.

Eğer hissedebilen yaşamın var olmaması daha iyiyse özgür irade teodisesi, ruh olgunlaştırma teodisesi gibi kötülük problemine klasik cevaplar alakasız hale geliyor. Örneğin, hissedebilen varlıkların liberteryen özgür iradeye sahip olmasının liberteryen özgür iradeye sahip olmamalarından daha iyi olmasının bir önemi yoktur. Kilit nokta şudur: İlk etapta hissedebilen varlıkları var etmek neden iyidir? Temel asimetri, zararın yokluğunu garanti eden tek seçenek olduğu için hissedebilen yaşamı yaratmamanın ahlaken daha iyi olduğuna işaret ediyor. 

Zararın gelişmiş ahlaki karakter gibi daha büyük iyiliklere ulaşmak için zorunlu olduğunu söyleyen ruh-yapma teodisesini ele alalım. Temel asimetri, bu teodiseyi reddetmek için yeni bir gerekçe sunuyor. 1 ve 3’ün işaret ettiği gibi, ruh-yapma zararı gerektirdiği sürece bu zarar kötüdür fakat onun yokluğu iyidir. Ve eğer iyi bazı şeyler bu kötülüklerden doğuyorsa, o zaman teist faydanın yokluğunun bu yokluktan mahrum kalmayan kişiler olmazsa kötü olmadığını söyleyen 4 ile baş etmek durumundadır. Böylece, temel asimetri savunucusu yokluğun, bir faydayı korumak için zararın gerekli olduğu bir varoluşa tercih edilebilir olduğunu söyleyerek cevap verecektir.

Pozitif faydacı olan, yani sadece acıyı en aza indirme değil aynı zamanda net mutluluğu da maksimize etmemiz yönünde bir görevimiz olduğunu düşünen bir teist temel asimetriye karşı böyle yaparak dünyadaki net mutluluk gerçekten artacaksa Tanrı’nın hissedebilen yeni varlıkları var etmesinin beklenilir olduğunu söyleyebilir. Ancak bu düşüncede iki problem mevcut. Birincisi, varoluşa, hissedebilen varlıklar getirmenin gerçekten dünyadaki net mutluluğu artıracağının bir garantisi yok. Ancak daha da önemlisi, var olan hissedebilen varlıkları mutlu etmenin iyi olduğu noktasında pozitif faydacılarla aynı fikirde olabilsek de buradan hissedebilen mutlu varlıklar yaratmamız gerektiği sonucu çıkmaz. İkincisi hissedebilen varlıkların giderek artan net mutluluk amacı uğrunda sadece araçsal bir değerinin olduğunu ima eder. Ancak elbette hissedebilen varlıklar sadece bir amaç uğrundaki bir araç değildir. Onların kendinde amaçları vardır.

Kısmen benzer bir itiraz bu makalenin eski versiyonunun anonim bir eleştirmeni tarafından sunuldu. Eleştirmen şunları iddia etti: “Belki teistler Tanrıyla sevgi dolu kişisel bir ilişki içinde olmanın (herhangi bir kişi için olmasa bile) kendi başına iyi olduğunu ve bu iyiliğin, Tanrı’nın insanları (ve melekleri) yaratmasını (zorunlu kılmasa da) meşru hale getirdiğini iddia edebilir.” Fakat bu yanıtta birden fazla problem var. Öncelikle, bir ilişkinin ona katılan herhangi bir kişi için iyi değilse, kendi başına nasıl iyi olabileceğini anlamak zordur. İkinci olarak, bu cevap hala hissedebilen varlıkları kendinde amaçtan ziyade bir amaç uğruna araçlar olarak görmesi bakımından yukarıda bahsedilen problemle karşı karşıyadır. Üçüncü olarak, bu Tanrı’nın değerli şeylere ulaşmak için hissedebilen varlıklara ihtiyaç duyduğu sonucuna yol açıyor.  Bu, sadece Tanrı’nın var olduğu yaratımdan önceki dünyanın bu değerli ilişkiyi kaçırdığı için mükemmel olmadığını ima eder. Ancak Tanrı mükemmelse, o zaman sadece onun var olduğu dünya da mükemmel olmalıdır, yani içinde iyi ve önemli olan hiçbir şeyin herhangi bir şeyden yoksun olmamalıdır. Ancak bu argüman sadece Tanrı’nın olduğu bir dünyanın başka varlıkların da eklendiği dünyadan daha az tercih edilebilir olduğunu varsayar. Dördüncü olarak, bu itiraz makul olsa bile neden hissedebilen varlıkların hiçbir kötülük deneyimlemediğini açıklamıyor. Eğer amaç, Tanrı ve onun yaratımı ile aralarındaki ilişki ise Tanrı, hayatlarında hiç zarar görmeden özgür bir şekilde böyle bir ilişkiye giren varlıklar yaratabilirdi. [11]

Bazı Hristiyanlar (P1)’e karşı Tanrı’nın yarattığı iki insana zarar vermediğini söyleyebilir. Adem ve Havva. Çünkü onlar günahsızdı ve hiçbir acı ve ızdırabın olmadığı cennete yerleştirildiler. Bu yüzden (A) senaryosundaki 1 etkisiz hale gelir. Dolayısıyla orijinal çiftin yaratılması gerekip gerekmediği konusunda kayıtsız kalmalıyız. Ancak Tanrı’nın orta bilgisi varsa Adem ve Havva’nın günah işleyeceğini bilir ve böylece O, yaratmanın daha sonra dünyaya gelecek milyarlarca hissedebilen varlıkları etkileyecek bütün zararlarını bilerek onları yarattı. Eğer Tanrı’nın orta bilgisi yoksa O yine de insanların büyük ihtimalle bilgi ağacından yiyeceği sonucuna varabilirdi çünkü (1) bahçenin ortasına ağaç koyuldu, (2) orijinal çift, ölümün ne olduğunu bilmiyordu dolayısıyla Tanrı’nın uyarısı onlar için anlamsızdı, (3) onlar iyi ve kötünün temel bilgisine sahip değildi ve bu yüzden şeytanın ikna gücüne karşı çıkamazlardı ve (4) meyveler aşırı derecede albenili görünüyordu (Yaratılış 3:6). Bu yüzden orijinal çift durumunda (B) senaryosunun (A) senaryosuna karşı hiçbir üstünlüğü olmasa da eğer (A) milyarlarca hissedebilen varlık için zarar riski barındırıyorsa o zaman rasyonel ve ahlaki seçenek (B)’yi tercih etmektir. Dahası Yaratılış 9’da Nuh’a verimli olmasını ve halihazırda geldiği dünyada çoğalması gerektiğini emretmiştir. Dolayısıyla, Tanrı, en azından bazı hissedebilen varlıkların, onun emrini ciddiye alanlar tarafından düşmüş dünyada varlığa getirilmesinden nihai olarak sorumludur.

Peki ya teistlerin son çaresi, şüpheci teizm? Şüpheci teist Tanrı’nın, mutlak bilgisiyle, temel asimetrinin yanlış olduğunu bileceğini söyleyebilir. Ancak unutulmamalıdır ki şüpheci teizmi (ŞT) kullandığında teist, temel asimetriyi çürütmek için bir argümana sahip olmadığını kabul eder. Eğer böyle bir argümanı olsaydı en başta ŞT’ye ihtiyaç duymazdı. Bu yüzden ŞT savunucusu, temel asimetrinin gerektirdiği temel ahlaki gerçeğin doğru olduğunu veya en azından doğruymuş gibi göründüğünü kabul eder.

İlk bakışta, ŞT ad hoc bir rasyonelleştirme ve özel bir müdafaa durumu gibi görünebilir. Ancak bizim zekamız her şeyi bilen birine kıyasla gerçekten sınırlı olduğu için ben bu itirazı ciddiye alma eğilimindeyim. Ancak bu ŞT ciddi problemlere sahip değil demek değildir. Eğer temel asimetri bize doğru geliyorsa ancak Tanrı’nın bunu reddetmek için iyi gerekçeleri varsa o halde bizim değerler hakkındaki yargımız en azından belli bir dereceye kadar güvenilmezdir. Dolayısıyla bizim zarar, fayda, iyi ve kötü hakkındaki bütün değerlendirmelerimiz ve yargılarımıza karşı şüpheci olmalıyız. Ancak, mesela, o zaman mutlak iyilik özelliliğin Tanrı’ya ne kadar emin bir şekilde atfetmeliyiz? Bizler Tanrı’nın mutlak iyi olduğunu düşünürüz ancak bu aslında yanlış olup bize doğru gibi gelen değer temelli bir yargının örneği olabilir. Bu problemler bize doğru gibi gelen fakat Tanrı’nın yanlış olduğunu düşündüğü söylenen diğer ahlak ilkelerinin durumu göz önüne alındığında daha ciddi bir hal alabilir. [12] Bu noktada eğer bizim değerler noktasındaki yargılarımız ve değerlendirmelerimiz bu kadar hatalıysa dünyevi varoluşumuzun anlamının ne olduğunu haklı bir şekilde sorabiliriz. 

Dahası, ŞT sıradaki problemi doğuruyor gibi görünüyor. Üremeye ve üremekten kaçınmaya karar vermek tartışmasız, bir kişinin hayatı boyunca verebileceği en önemli ahlaki kararlardan biridir. Ancak eğer şüpheci teizmi benimsersek (P2) ile ilgili doğru karar vermeyi nasıl bekleyebiliriz? Bu pozisyon temel asimetrinin doğru olduğunu en azından doğru göründüğünü ancak ayrıca bazı bilinmez sebeplerle yanlış olması gerektiğini de ima eder. Bu koşullar altında ne yapılmalı?

Bu noktada bir teist temel asimetri ve VOZA’nın sadece dünyevi var oluşa odaklandığını ancak teizmin (genelde) sonsuz mutluluğun olduğu bir yer dahil olmak üzere ölüm sonrası sonsuz bir yaşam vadeder. Ancak ölüm sonrasının eklenmesi VOZA’nın gücünü azaltmadığı gibi, açıkçası, daha da arttırır.

Argümanın hatırı için evrenselciliğin doğru olduğunu varsayalım. Bu eninde sonunda bütün insanların Tanrıyla barışıp cennetin sonsuz mutluluğuna erişecekleri görüşüdür. [13] X dünyevi yaşamında en az bir zarar görse temel asimetri a ve b’nin sonuçları ile beraber geçerlidir. Zarar ne kadar küçük olursa olsun, bu hala hiç zarar görmemekten daha iyidir. Ayrıca cennetin faydası ne kadar büyük olursa olsun bunun var olmamaya karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. Çünkü (B)’deki senaryoda kelimenin tam anlamıyla cennete gitmeyi isteyen kimse yoktur. Bu noktada hayata başlamayı seçme ve hayatı sürdürmeyi seçme arasındaki önemli ayrımı hatırlamamız gerekir. Elbette bir kez var olduğumuzda hayata devam etmeyi ve olabildiğince fazla fayda elde etmeyi isteriz. Ancak bu aksiyolojik bir bakış açısından var olmanın daha iyi olup olmadığı hakkında hiçbir şey söylemez. Dolayısıyla, evrenselciliğin doğru olduğu iyimser senaryoyu bile varsaysak var olmak hala gereksiz bir acı olmaya devam eder. Kuşkusuz, bu durumda bu çok küçük bir zarar olabilir ancak yine de bir zarar olduğu için Tanrı’nın ahlaki mükemmeliğiyle hala çelişmektedir. Sonsuz bir fayda var olmanın zararını karşılayabilir ancak bu ilk etapta zarar vermenin ahlaken doğru olduğu anlamına gelmez.

Üstelik, eğer insanlara var olmalarının zararlarının karşılığı cennette verilecekse Tanrı diğer hayvanların var oluş zararlarını nasıl karşılayacak?

Eğer temel asimetri evrenselcilik bağlamında Tanrı’nın sözde ahlaki mükemmelliği hakkındaki zor soruları gündeme getiriyorsa o zaman bu cehennemin varlığı göz önünde bulundurulduğunda daha da anlamlı hale geliyor. Bu durumda bazı hissedebilen varlıklar sadece sınırlı bir zaman zarfında zarar görmekle kalmaz, aynı zamanda öldükten sonra sonsuz zarar görürler. Başka bir deyişle, en azından bazı kişilerin durumunda cehennemin işin içine girmesi (B) senaryosunu (A)’dan çok daha tercih edilebilir kılar.

Dahası, ana akım dinler tarafından öne sürülen geleneksel cehennem ve dışlayıcılık doktrinleri göz önüne alındığında hissedebilen varlıklar yaratmak daha da etik dışı bir hal alır. Bunun nedeni çoğu hissedebilen varlığı sadece sınırlı bir zaman zarfında zarar göreceği değil aynı zamanda öldükten sonra sonsuz zarar görecekleridir. Örneğin Hristiyanlık, aslında çoğu insanın cehennemde lanetleneceğini bir sır olarak saklamaz. “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” (Matta 7:13-14) [14] Ek olarak, kader doktrinini ele aldığımızda genel çerçeve daha da kötü bir hal alıyor çünkü artık cehennemden kaçınmanın teorik olarak dahi ihtimali yok ve çoğu olmasa da hissedebilen varlıkların çoğu sonsuz acıya mahkum edilmiştir.

Özet

Bu makalede var olmanın zararı argümanı (VOZA) adını verdiğim Benatar’ın aksiyolojik asimetrisine dayanan yeni bir mantıksal kötülük problemi sundum. Bu asimetri hissedebilen varlıkların varlığa gelmesinin her zaman için net bir zarar olduğunu ima ediyor. Asimetrinin doğru olduğunu düşünmek için bir neden bunun yaygın olarak kabul edilen dört yargıyı iyi bir şekilde açıklamasıdır. Ayrıca teistik bağlamda, hissedebilen varlıklar yaratmanın zararının gereksiz olduğunu savundum. Hissedebilen varlıklara gereksiz zarar vermek ahlaken mükemmellikle mantıksal olarak çelişkilidir ve bundan ahlaken mükemmel bir Tanrı’nın var olmayacağı ve böylece teizmin zorunlu olarak yanlış olduğu sonucu çıkar. Bu VOZA’nın sonucudur. VOZA’yı, onun, klasik kötülük problemine en önemli iki teistik cevabın alakasız kıldığına dikkat çekerek birkaç argümana karşı savundum. Ölümden sonra yaşam teorisinin denkleme dahil edilmesi VOZA’yı çürütmede başarısız olmakla kalmaz, aksine VOZA’nın gücünü arttırır. [15]


Notlar

  • [1] Richard R. La Croix, “Unjustified Evil and God’s Choice.” Sophia Vol. 13, No. 1 (April 1974): 20-28.
  • [2] Aksiyolojik asimetrinin lehinde ve aleyhindeki argümanların kapsamlı bir listesi için David Benatar’ın Better Never to Have Been adlı web sitesindeki “Reviews and responses” başlığı altındaki listelere bakınız.
  • [3] David Benatar, “Every Conceivable Harm: A Further Defence of Anti-Natalism.” South African Journal of Philosophy Cilt 31, No. 1 (2012): 128-164, p. 129.
  • [4] David Benatar and David Wasserman, Debating Procreation: Is It Wrong to Reproduce? (Oxford, UK: Oxford University Press, 2015), p. 23.
  • [5] David Benatar, Better Never to Have Been: The Harm of Coming Into Existence (Oxford, UK: Oxford University Press, 2006), p. 30.
  • [6] Benatar, Better Never to Have Been, p. 48.
  • [7] Benatar, Better Never to Have Been, Chapter 3 (“How Bad is Coming Into Existence?”), pp. 60-93. See also Benatar & Wasserman, Debating Procreation, pp. 40-77.
  • [8] David Benatar, “Still Better Never to Have Been: A Reply to (More of) My Critics.” The Journal of Ethics: An International Philosophical Review Vol. 17, No. 1/2 (June 2013): 121-151, p. 123.
  • [9] This point is made in Chris Byron, “Why God is Most Assuredly Evil: Challenging the Evil God Challenge.” Think Vol. 18, Issue 51 (Spring 2019): 25-35, p. 30.
  • [10] Bu noktada, hissedebilen varlıkları var etmenin ahlaki açıdan yanlış olduğu fikrinin kendisinin sezgiye aykırı olduğu, dolayısıyla asimetri ne kadar makul ve sezgisel olursa olsun, sonuçlarının sezgiye aykırılığı ile dengelenmesi gerektiği söylenebilir. Benatar’ın bu itiraza verdiği çok sayıda yanıt vardır. Örneğin, “insan psikolojisinin, insanları hayatlarının gerçekte olduğundan daha iyi olduğunu düşünmeye iten yaygın ve güçlü özellikleri vardır” (Better Never to Have Been, s. 205). Benatar’ın işaret ettiği bu özelliklerden biri, Pollyannacılık olarak da adlandırılan ve hayatlarımızı gerçekte olduğundan daha iyi olarak değerlendirmemize neden olan iyimserlik eğilimi olan pozitiflik önyargısıdır. Bu haksız iyimserlik, pek çok kişinin (yanlış bir şekilde) bilinçli varlıkları var etmenin iyi olduğunu düşünmesine bir açıklama getirebilir. İkinci olarak, hissedebilen varlıkları var etmenin iyi olduğu inancı, doğrudan veya dolaylı olarak ebeveynlerden çocuklarına geçebilir. Aynı zamanda, bunun aksine inananlar genellikle üremezler. Dolayısıyla, temel asimetrinin aksine, hissedebilen varlıkları var etmenin iyi olduğuna dair yaygın kanaat, tıpkı dini dogmalar gibi nesilden nesile sorgusuz sualsiz aktarılan bir inanç olabilir. Ancak bu durum söz konusu inançları doğru ya da ahlaki açıdan anlamlı kılmaz. Bunlar aileler ve kültür tarafından pekiştirilen ve ciddi bir şekilde düşünüldüğünde reddedilecek olan kökleşmiş önyargılar olabilir.
  • [11] Böyle bir senaryoyu daha önceki Secular Web makalem “The Argument from the Existence of Nondeities ”de (2013) anlatmıştım.
  • [12] “Şüpheci Teizme Karşı Teodik Bireycilik” (2019) başlıklı Seküler Web makalemin“(A) ile ilgili sorunlar” başlıklı bölümüne bakınız.
  • [13] Burada cennetin tutarlı bir kavram olduğunu ve cennete gitmenin gerçekten arzu edilir olduğunu varsayacağım. Aksi yöndeki argümanlar için bkz: Michael Martin, “Problems with Heaven”, The Myth of an Afterlife içinde: The Case against Life After Death (s. 427-440), ed. Michael Martin & Keith Augustine (Lanham, MD: Rowman & Littlefield, 2015); ve Brian Ribeiro, “The Problem of Heaven.” Ratio Cilt 24, No. 1 (Mart 2011): 46-64.
  • [14] Gerçekten de, Hıristiyan dışlayıcılığı geleneksel Cehennem doktrini ile birleştiğinde, aksiyolojik asimetriye başvurulmasa bile, insanları varlığa getirmeye karşı uyarmak için yeterlidir. Bkz: Kenneth Einar Himma, “Büyük Bir Talihsizlik Olarak Doğum: The Traditional Doctrine of Hell and Christian Salvific Exclusivism”, The Problem of Hell içinde: The Problem of Hell: A Philosophical Anthology (s. 179-198), ed. Joel Buenting (Burlington, VT: Ashgate Publishing, 2010).
  • [15] Makalenin daha önceki bir versiyonu hakkında değerli ve faydalı önerilerde bulunduğu için anonim bir hakeme teşekkür borçluyum. Ayrıca Keith Augustine’e faydalı yorumları ve bu makalenin yayın için uygun bir form kazanmasını sağladığı için teşekkür ederim.

Horia George Plugaru -“Better Never to Have Created: A New Logical Problem of Evil“, (Erişim Tarihi: 12.10.2024)

Çevirmen: Fevzi Ata Demirtaş

Editör: Melinda Gülsüm Esen

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bitki Felsefesi – Doç. Dr. Mustafa Yavuz & Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Pereboom’un Bağdaşırcılığa Karşı Dört Vaka Argümanı – John Danaher

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü