Felsefe Röportajları #17 Aran Arslan

/
936 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Felsefe Röportajları serimizin 17.’sinde Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde çalışmalarına devam Aran Arslan hocamız bizimle.


Taner Beyter (TB): Hocam öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler; kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Aran Arslan (AA): Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora çalışmalarımın sonuna gelmiş bulunmaktayım aynı zamanda yine Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak dersler vermekteyim. İlgi alanlarım genel anlamda dil felsefesi ve zihin felsefesi alanlarında olup özel de ise doğal dillerdeki ifadelerin anlam-bilimsel içerikleri ile zihinsel durumların içeriklerinin bütünlüklü bir kuramını geliştirmeye çalışıyorum. Bu tür bir içerik kuramından faydalanarak önermesel tutumlar ile o tutumların işaret ettiği zihin durumlarının doğasını anlamaya yönelik çalışmaktayım.


(TB): Bildiğiniz gibi ülkemizde 80 civarında felsefe bölümü mevcut, ortaya konulan işlere baktığımızda akademik anlamda Türkiye’de felsefenin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizden filozof çıkar mı veya çıktı mı?

(AA): Türkiye’de oldukça saygın felsefeciler hep olagelmiştir. Örneğin Nermi Uygur, Berent Enç ya da Arda Denkel gibi erken kaybettiğimiz felsefecilerimiz olduğu gibi hala hayatta olan ve uluslararası felsefe yazınına katkı sunan birçok felsefecimiz de var. Örneğin, Güven Güzeldere, İlhan İnan, Murat Aydede, Gürol Irzık, Erhan Demircioğlu, Eylem Özaltun, Hüseyin Güngör, Murat Baç, Yıldız Silier, Berna Kılıç, Nurbay Irmak, Uygar Abacı, Zeynep Direk… gibi daha adını sayamadığım bir sürü yetkin felsefecimiz bulunmaktadır.

Tabii yine de Türkiye’de felsefenin durumunun istenilen düzeyde olduğunu söylemek güç. Bunun birçok nedeni var. Bunlardan ilki, bana kalırsa Türkiye’de felsefe tarihi çalışmak ile çağdaş felsefeye katkı yapmak arasında bir kafa karışıklığı var. İkincisi ise, çağdaş ve klasik felsefede biriken yayınların/eserlerin neredeyse tamamı İngilizce, Fransızca, ya da Almanca dillerinde ortaya çıktığını düşündüğümüzde ve Türkiye’de bu biriken yazının çok azının çevrildiğini dikkate aldığımızda ve daha da kötüsü yapılan bu çok az çevirinin de maalesef kötü olmasından dolayı dünya felsefe yazınına yeterli katkıyı hem Türkçe dilinde hem de yabancı dillerde yeterince sağlayamamaktayız. Yetkin Türkçe felsefi eserleri de yine dil bariyerinden dolayı üretemiyoruz. Son yüzyıla damga vurmuş felsefe eserlerini ve makalelerini düşündüğümüzde bunların %1’nin dahi Türkçe diline çevrilmediğini görüyoruz. Zaten yabancı dilde yazılan felsefi eserleri anlayabilecek düzeyde dil yeterliliğiniz yoksa çağdaş tartışmaları takip edip yeni kuramlar ve felsefi görüşleri öğrenemiyorsunuz. Bu nedenle de çağdaş tartışmalara katkı sunamıyorsunuz.


(TB): En çok ilgilendiğiniz alanlarının dil felsefesi, epistemoloji, zihin felsefesi alanlar olduğunu görüyoruz. Bu alanları sizin için daha çekici kılan şeyler nelerdir?

(AA): İnsan düşüncesinin yapısını ve etki alanını, dil, zihin ve dünya arasındaki ilişkilerin doğasını hep merak etmişimdir. Sanırım bu tarz bir merak nedeniyle bu alanlara ilgim artmış olabilir.


(TB): Çağdaş zihin felsefesinin yönüne ve mevcut manzarasına baktığımızda durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Elimizde zihnin doğasını açıklamaya yönelik bir çok yaklaşım mevcut, bunlardan hangisi size daha doğru geliyor?

(AA): Zihinle ilgili çalışmalar neredeyse 2500 yıllık köklü bir birikime sahip.  Zihinselliğin onu oluşturduğunu düşündüğümüz uzay-zamanda yer kaplayan bir takım fiziksel nesnelerin ya da süreçlerin izlenebilir bir sonucu olarak ele alan indirgemeci kuramların doğru olmadığını düşünmekteyim. Zihnin bir bölümünün (bilinç gibi) esasen düşük-seviye biokimyasal süreçlerden kaynaklandığını ancak bu süreçlere indirgenemeyeceğini düşünmekteyim. Searl’ün ünlü örneğiyle söylersek, bir bardak suyun sahip olduğu sıvılık özelliğini o suyu meydana getiren tekil H2O moleküllerine indirgenememesi gibi, sinir sisteminin zihinsellik özelliğini de belirli tekil nöron süreçlerine, kan dolaşımına ya da nöro-transmitter madde alışverişlerine indirgeyemiyoruz. Hilary Putnam ölmeden kısa bir süre önce zihinselliğin fiziksel oluşlardan bağımsız gerçek bir olay olarak ele alınması gerektiğine artık kanii olduğunu söylediğini hatırlarsak, zihnin bütünlüklü bir kuramını oluşturabilmek için salt felsefenin kendi alanlarından (epistemoloji, dil felsefesi, metafizik..vb) yararlanarak değil felsefe dışından disiplinlerle (fizik, kimya, biyoloji, genetik, dilbilim, psikoloji, nörobilim, bilgisayar bilimleri, tıp, zooloji, etiyoloji, sosyoloji, tarih .. vb) bir araya gelip ortak projeler üretmek gerekecektir. Disiplinler arası ortak çalışmalar ile zihnin doğasını olduğundan çok daha iyi anlayacağımızı düşünmekteyim. Onun dışında dışsalcılık/içselcilik tartışmasında ise dışsalcılığı savunan taraftayım. Bu noktada Tyler Burge’a katılmaktayım. Ona göre bütün zihinsel/psikolojik/temsilsel durumlarımızın doğası o zihin durumlarındaki bireyle o bireyin içinde bulunduğu çevre arasındaki ilişkilere kurucu olarak bağlıdır. Bu ilişkiler kişinin yaşamı sırasında gerçekleşmek zorunda da değildir. Örneğin, kişinin binlerce yıl önceki atalarının başarılı temsillerinin dahi doğal seleksiyon gibi süreçlerle kalıtımsal olarak kişiye ulaşmasını sağlayan ilişkilerin de kurucu olması gibi durumda söz konusudur. 


(TB): Çağdaş felsefenin mevcut durumu ve yönü hakkında ne düşüyorsunuz? Felsefe hak ettiği itibarı görüyor mu? Bu soruyu bilhassa Analitik felsefe özelinde de yanıtlamanız bizi mutlu eder.

(AA): Türkiye dışında birçok yerde felsefe hak ettiği itibarı görüyor. Bunu da o ülkelerdeki araştırma kurumlarının felsefe projelerine ayırdığı bütçelerden görüyoruz. Örneğin İsviçre’de iki farklı üniversite, 2 farklı felsefe projesine toplamda 128 milyon lira ayırabiliyor. Ya da İspanya’da bir felsefe projesine 160 milyon lira ayrıldığını görebiliyoruz. Türkiye’de henüz felsefe bölümü olmayan üniversiteler var. Bu inanılmaz. Amerika Birleşik Devletleri’nde ya da İngiltere’de hatta saygın akademik üretim yapan bütün ülkelerde örneğin felsefe bölümü olmayan üniversiteler üniversiteden sayılmıyor.

Felsefe 2500 yıldır birçok zorluğa karşın belirli bir gelişme gösteriyor, bunu politik felsefe üretimi ile toplumsal olayları şekillendirmesinden ya da zamanla felsefeden ayrılan bilim alanlarından (dilbilim, psikoloji gibi) ve yeni tür felsefe yapma metodlarının (analitik felsefe gibi) gelişmesinden görebiliyoruz. Ama hala henüz felsefecilerin dünyayı anlamaya çalışmaları onu değiştirme çabalarının çok ötesinde kalıyor.


(TB): Bilim ile felsefe arasında ne tür bir ilişki olduğuna dair birçok tartışma mevcut bildiğiniz üzere. Kimileri bilimin felsefenin alanını işgal ettiğini, bilime gereğinden fazla değer yüklendiğini veya felsefenin öldüğünü söylüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

(AA): Bu görüşlere katılmıyorum. Bir felsefi görüşünüz eğer deneyle sınanmış ve halihazırda kabul görmüş bilimsel bir kuramla çelişiyorsa, o felsefi görüşünüze bir şerh koymanız beklenir. Ancak, bilimsel bilginin yanılabilir bir bilgi türü olduğunu düşünürsek koyulan bu şerhin de önemi anlaşılacaktır. Bilimle felsefenin birbirlerinin alanlarını işgal ettiklerini değil tam tersine birbirlerinin alanlarını genişlettiklerini düşünüyorum.


(TB): Öncül Analitik Felsefe Dergisi olarak çalışmalarınızı bir süredir yakından takip ediyoruz ve dergimiz hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyoruz açıkçası. Bize yönelik eleştiri ve tavsiyeleriniz nelerdir?

(AA): Türkiye’de oldukça zor ve bir o kadar da güzel bir işe kalkıştığınızı ilgi ve zevkle takip ediyorum. Türkiye’de felsefenin gelişmesinde, felsefe ile profesyonel olarak ilgilenmeyen insanların da felsefeye olan ilgilerini artırmada çok önemli bir işlev görüyorsunuz. Büyük filozofların Kant’a kadar hiç birinin akademik felsefeci olmadığını düşünürsek, felsefeye ilgi duyan ancak türlü nedenlerden ötürü bu ilgisini geliştiremeyen insanlara önemli bir alan açıyorsunuz. Bu çok değerli bir şey. Yayın hayatınızda size başarılar diliyorum. 


Aran Arslan’ın çalışmalarına daha yakından bakmak için tıklayınız.

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Güncel Kelam Tartışmaları’na Konuk Olduk: Bilimin Metafizik Arkazemini – Berk Celayir & Yasin Ramazan

Sonraki Gönderi

Google Varken Nasıl Sıkılabiliriz? – Dougald Hine

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü