Bizim Değerli Hocamız Arda Denkel: Ayşegül Denkel ile Röportaj – Taner Beyter

/
718 Okunma
Okunma süresi: 14 Dakika

Ülkemizde çok az felsefeci alanında özgün olma ve evrensel nitelikte işler yapma konusunda başarılı olmuştur. Bunlardan biri şüphesiz ki Arda hocadır. Arda hoca ülkemizin en seçkin ve emektar felsefecilerinden biridir; yaptığı çalışmalar, genç felsefecilere oldukça değerli bir miras hatta hazine niteliğindedir. Öncelikle genç okuyucularımız için Arda hocamızı “Arda Hocanın Mirası” başlığı altında kısaca tanıtacağız, sonrasında ise Ayşegül Denkel ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı “Ayşegül Denkel ile Röportaj” başlığıyla okuyacaksınız. Söz konusu röportajı okuyacak olan takipçilerimize bir hatırlatma yapmak da fayda var; bu röportaj birçok bakımdan, mecmualar ve süreli yayınlarda okunan diğer röportajlardan farklılık göstermektedir. Öncelikle, Ayşegül hanımefendi kendini tanıtarak söze başlamak yerine doğrudan Arda hocanın mirası ile ilgili bilgi vermeyi uygun gördü. Diğer yandan bahsi geçen konu başlıkları oldukça yoğun içeriklere sahipti, bu nedenle bazen kısa aralar vermek durumunda kaldık. Her şeyden öte ülkemizin en saygın ve özgün felsefecilerinden biri olan Arda hoca hakkında Ayşegül Denkel ile röportaj yapmanın ağırlığını bizzat ben, sırtımda hissettim, bu da ister istemez cümle aralarında kendini hissettirecektir.

Arda Hocanın Mirası

Arda Denkel 1949 yılında Ankara’da doğmuş, 1968 yılında St. Benoit Lisesi’nden mezun olmuştur. Daha sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Lisans döneminde felsefeye ilgi duymaya başlayarak Nusret Hızır, Teo Grünberg ve Hüseyin Batuhan’dan ders aldığını Gürol Irzık’tan öğreniyoruz. İlerleyen dönemde felsefeye olan ilgisi baskın olmuş olacak ki; onun 1972 yılından sonra Oxford Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde doktora yaptığını öğreniyoruz. Analitik felsefeye aşina olanların bildiği dünyaca ünlü filozof Sir Peter Strawson yönetiminde “İletişim ve Anlam” üzerine çalışan Arda hocamız, doktorası bittikten sonra yurda dönüp Boğaziçi Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nün kurulmasında Zeynep Davran ve Yalçın Koç ile beraber yoğun bir emek verdi ve bölümün kurulmasından sonra da ilk bölüm başkanı olarak görev aldı.

Geçen yıllar boyunca Oxford, Edinburg, Missouri ve Türkiye’de birçok parlak yüksek lisans öğrencisi ile çalışma fırsatı buldum. ODTÜ’de David Grünberg, Aydın Turanlı ve Levent Kavas öğrencim oldu. Ama Arda hepsinden öndeydi.
Douglas Huff

O, ünlü filozof David Armstrong’un gözünde, kendi savunduğu tümelci ekole karşı en güçlü alternatif oluşturan filozoflardan biriydi. “Mind”, “Philosophical Quarterly”, “Philosophy and Phenomenological Research”, “Australasian Journal of Philosophy”, “Philosophical Papers”, “Journal of Semantics”, “Journal for the Theory of Social Behavior”, “Philosophia” ve “Canadian Journal of Philosophy” gibi dünyaca ünlü dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. “Bilginin Temelleri”, “Anlamın Kökenleri”, “Demokritos/Aristoteles: İlkçağ Doğa Felsefeleri”, “İletişim ve Anlam”, “Nesne ve Özellik”, “Gerçeklik ve Anlam”, “Anlamın Doğal Arkaplanı” başlıca özgün felsefi eserleri arasında yer alır. Varlık felsefesi, epistemoloji, dil felsefesi, zihin felsefesi ve felsefe tarihi başlıca ilgi alanlarıydı. Arda hocamız “Neden Türk filozof yok?” sorusuna “Hayır, var.” şeklinde cevap vermemizi mümkün kılan isimlerden biridir. O, felsefe yaparken ağdalı dil kullanmaktan nefret ederek açık-seçik yazmaya önem verir ve argümantatif olmaya dikkat ederdi. Ne mutlu ki Ayşegül Denkel ile yürüttüğümüz ortak bir girişimin sonucu olarak, söz konusu değerli kitapların tekrar basımı için saygın bir yayınevi ile anlaşmaya varılacak gibi görünüyor.

Arda’yı tanıdığım için çok şanslıyım. O benim gözümde tam bir Rönesans insanıydı. Az rastlanan bir entelektüel meraka ve takip ettiği yolda sarsılmaz bir kararlığa sahipti.
Claire Evans

İlerleyen yıllarda Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yoğun bir tempo başlayacaktı; Arda hocamız ve arkadaşları süreli bir yayın olarak Felsefe Tartışmaları Dergisi’nin kurulması için çokça emek vererek 1988 yılında ilk sayılarını çıkarmayı başarmışlardı. Arda hoca, Felsefe Tartışmaları’nda uzun süre genel yayın yönetmenliğini yaparak birçok yazı kaleme almış ve felsefe üzerine entelektüel tartışmalara girişmiştir. Bu dergi halen yayın hayatında devam etmekte olup Türkçe felsefe literatüründe yer alan en saygın akademik felsefe dergilerinden biri haline gelmiştir. Şüphesiz ki bu dergi Türkçe felsefenin yerel değil evrensel bir pozisyon kazanması adına verilen emeklerden sadece biriydi. Arda hocamız analitik felsefenin ülkemizde kendine yer bulmasını canı gönülden istiyordu, bu amaçla uluslararası camiada da birçok girişimde bulunmuştu: o, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Türkiye Felsefe Kurumu, Institute International de Philosophie üyesi olmuştu. Ayrıca Avrupa Analitik Felsefe Derneği’nin (ESAP) yürütme kurulu üyesi ve bu oluşumun Türkiye temsilcisiydi.

İlhan İnan, Arda hoca ile olan anılarından söz ederken, İngilizce bazı terimlerin Türkçe karşılıklarının bulunmaması nedeniyle “Dil Felsefesi Sözlüğü” projesine girişerek, Türkçe felsefe literatüre katkı sunma çalışmasında onun katkılarından söz eder. Söz konusu olan şey doğrudan mevcut Türkçe felsefe camiası ve genç felsefeci kuşaklara miras bırakma çabasının bir ürünüydü. Öyle ki bu proje esnasında İlhan hoca ile Arda hoca arasında “yönletim” ve “gönderme” kavramlarının hangisinin daha uygun olacağı yönünde uzun soluklu bir fikir alışverişi ve tartışma çıktığını da biliyoruz.

Diğer felsefecileri eğitecek şekilde felsefe yapan felsefecilere en yüksek övgü olarak “philosopher’s philisophers” (felsefenin felsefecisi) derler. Arda işte bir yönüyle bu sözcüğü tam hak eden bir felsefeciydi.
Berent Enç

Gürol Irzık, Arda hocayla beraber kurdukları hayallerden bahsederken, yurtdışına doktora eğitimine giden felsefecilerin ülkemize, Boğaziçi Üniversitesi’ne döndükten sonra beraberce ne güzel işler yapabileceklerinin hayalinden söz eder. Burada samimiyeti, idealistliği ve erdemliliği takdir etmemek elde değil; onlar felsefe bölümünün uluslararası düzeyde olmasını canı gönülden istiyor ve çabalıyorlardı. Bugün biliyoruz ki Arda hoca, Murat Aydede ve Güven Güzeldere dahil olmak üzere yurtdışında akademisyenlik yapmış birçok değerli felsefeci yetiştirmiştir.

Arda hoca, onunla fiziksel olarak hiç tanışmayan genç felsefeciler yetiştirdi, ardında felsefe yapmak isteyenlere çok değerli hazineler bıraktı; şüphesiz Öncül Analitik Felsefe Dergisi onun mirasını taşımaya devam edecektir. Bu vesileyle bu sayımızı, Arda hocanın aziz hatırasına ithaf ediyoruz. O erdemli bir eğitimci, özgün bir felsefeci ve fedakâr bir akademisyendi; o, felsefe bölümü kurdu, bölüm başkanlığı yaptı, birçok kurum ve dernekte yöneticilik yaparak ülkemizi temsil etti, akademik dergicilik ve editörlük yaptı, öğrenci danışmanlığı yaptı, yurtiçi ve yurtdışında onlarca makalesi yayınlandı, onlarca sunum yaptı. O bizim hiç tanımadığımız değerli Arda Hoca’mızdı; kendisini 2000 yılının 21 Mayıs Pazar’ında kaybettik.


Ayşegül Denkel ile Röportaj

TB (Taner Beyter): Ayşegül hanım öncelikle çok teşekkür ederiz, bizi mutlu ettiniz röportaj teklifimizi kabul ederek. Arda hoca ile nasıl tanıştınız?

AD (Ayşegül Denkel): ODTÜ birince sınıftayken ortak aldığımız Sosyoloji dersi sayesinde tanıştık, ilk karşılaşmamız 30 Eylül 1968 gününe denk gelir. Genç yaşta tanışmış olmamıza rağmen 1972 yılında mezun olur olmaz evlendik. Böylelikle ODTÜ’den Oxford’a doğru yolculuğumuz başladı.

TB: Oxford yolculuğunu ve oradaki deneyimlerinizi özellikle merak ettiğimi söylemeliyim. Türkiye’nin ve dünyanın seçkin felsefe camialarında yer alan Türk bir felsefeci ile evli bir kadın olarak nasıl hatırlarsınız o günleri?

Arda’nın İngilizcesi o kadar iyiydi ki kimse İngiliz olmadığına inanmazdı , Türk olduğumuzu söylediğimizde herkes çok şaşırırdı. Çok iyi bir kulağı vardı; küçük yaşlarda ailesi ile Strarzburg’da bulunduğu için Fransızcaya da hakim olmuştu, kelime dağarcığı muhteşemdi. Hangi dilde konuşursa konuşsun, çok zengin bir kelime kullanımı vardı.

Biz beraber büyüdük diyebilirim, genç yaştan itibaren beraber olunca insanın zevkleri de beraber gelişiyor. Aynı tür müzik dinlemekten zevk alırdık, beraber seyahat etmeyi çok severdik, güzel yemek yemek ise meraklarımız arasındaydı.

Oxfor’da doktora tezi çalışmalarını Sir Peter Strawson’la yaptı. Tez savunmasından sonra Sir Peter Arda’nın düşünce tarzının çok özgün olduğunu söylemişti bir buluşmamızda.

TB: Birçok okuyucu ve genç felsefecilerin en merak ettiği sorulardan birini sormak istiyorum izninizle. Arda hocamızın kaleme aldığı o değerli felsefe metinleri, kitaplar ve makalelerin üretim sürecinde siz de oradaydınız. Arda hocanın felsefe çalışma ve üretme şekli nasıldı? Söz konusu yayınlar nasıl bir süreçte kaleme alındı?

AD: Arda çok çalışkan bir insandı, her gün ama her gün bayram, seyahat dinlemeden hep çalışırdı. Örneğin Oxford’da doktora yaparken hocasından izin alarak dersleri teybe kaydederdi ve tekrar tekrar dinlerdi. “Atladım mı, eksik bir şey var mı?” diye düşünürdü sık sık bunu yaparken ve tekrar dinlerdi teybi. Bazen bu geceler boyu sürerdi. Diğer yandan akademik titizliğe oldukça önem verirdi, fikirlerinin uluslararası camiada karşılık bulup bulmayacağını merak ediyordu. Bu sebeple yazdıklarının bir kısmını Cambridge University Press’e gönderdi ancak bir süre ses çıkmadı. Bu süre içerisinde Arda’nın, yazdıklarının yayınlanmayacağını düşündüğünü hatırlıyorum. Sonrasında ise Boğaziçi Üniversitesi’nden sekreter aradı ve bize bir mektubun geldiğini söyledi yurtdışından. Arda heyecandan alamadı mektubu, ben aldım ve açtım. İyi haberi kendisine verdim ve şampanya ile kutladık. Böylelikle Arda’nın ilk uluslararası kitabı yayınlanmış oldu. Daha sonra ise Amsterdam’dan saygın bir yayınevi Arda’dan ikinci bir yayın talep etti ve ardı arkası kesilmedi bir daha da o yayınların. O, çok üretken ve çok çalışkandı. Hastalığı baş gösterene kadar hep çalıştı, fiziksel olarak imkân buldukça sınırlarını zorlayarak çalışmaya devam etti. Hasta yatağında dahi “zaman felsefesi” üzerine çalışıyordu ancak o çalışmalar tamamlanamadı.

Uzun yıllar boyunca sabah 6:00’da kalkardı. Örneğin sabah 9:00’da çıkması gerekirse, 8:30’a kadar çalışır öyle çıkardı evden. Akşam ise benden önce eve varır rahatlamak için dinlenmek yerine yemek yapardı. Hafta içi ve sonu dahil olmak üzere devamlı çalışırdı.  Seyahatlerimizde bavulunda sürekli olarak kitaplar taşırdı. Tahmin edeceğiniz üzere bu kadar üretim ancak böylesi bir emek ile ortaya çıkabilir. Ancak Arda’dan öğrendiğim şeylerden biri de emek vermenin tek başına yetmeyeceğidir; işini ciddiye almak da gereklidir. Örneğin o, bir sunum yapacağı veya konferans vereceği zaman; öncesinde devamlı sunumum provasını yapardı. Her dersine başlamadan evvel sıfırdan tekrar titiz bir şekilde hazırlanırdı. Çok çalışırdı. Bütün başarılar bir ölçüde etrafındaki yakınlarını desteğine de ihtiyaç duyar. Kızımız Esi ve ben Arda’nın çalışmalarının konforlu , kesintisiz ve problemsiz olması için elimizden geleni yapardık.

Gençlik yıllarımızda kısıtlı bütçemizle her zaman Arda’nın istediği kitapları almaya çaba gösterdik.  Arda’nın bir konferansa hazırlandığı veya bir makale yazdığı dönemlerde çalışması kesilmesi diye eve misafir kabul etmezdik. Hiçbir zaman evin mali işleri ile onun zihnini meşgul etmemeye çalıştım.  Sorumluluk bendeydi. Yazılarını çoğunlukla dolma kalemle ve elde yazardı. Bilgisayarlar çıkmadan evvel onların daktilo ile yazılmasını ben yaptım hep.

Çeşitli merakları vardı, Türk halılarını çok sever ve toplardı. Fotoğraf çekmeyi çok severdi, ne yazık ki şimdiki dijital teknolojiyi göremedi. En sevdiği hobisi ise yemek yapmaktı. Mutfağımız oldukça donanımlıydı, eve gelince güzel bir klasik müzik koyar, soğuk bir bira açar ve zevkle yemek yaparak dinlenirdi. Senelerce çok lezzetli ve değişik yemek yeme şansını bulduk kızımla, bunun ne denli kıymetli olduğu ancak onu kaybettiğimizde anladık.

TB: Oxford’dan doktorasını aldıktan sonra Türkiye’ye döndünüz ve Boğaziçi Üniversite’sinde görev aldı Arda hocamız. Dönüş süreci nasıldı? Türkiye’ye döndükten sonra neler değişti?

AD: Umutluydu Türkiye’de felsefe camiası için, zaten bu sebeple döndük 1977 yılında. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nün kuruluşunda yer aldı. Arkadaşlarıyla beraber çok emek verdiler bölümün kalitesini arttırmak için. Boğaziçi Üniversitesi’nde çok sosyaldik, ben de sürekli gidip gelirdim bölüme. Arda, entelektüel olarak tanıdığı herkesin hayatında iz bırakmış biridir, o dönemde Boğaziçi Üniversitesi de en parlak dönemlerinden birini yaşadı diyebilirim. Bir dönem doçentlik kadrosu verilmedi kendisine, dönemin siyasi atmosferinden dolayı.

Yurtdışında bir konferansta Stelyos Virvidakis adında Yunan bir analitik felsefeci ile tanıştı. Öncelikle onlar Arda’yı bir seri konferans vermek üzere davet ettiler. Atina Üniversitesi, Atina’da bulunan Amerikan Üniversitesi, Selanik Üniversitesi ve Girit’te konferanslar verdi. Daha sonra ise 1998 yılında Stelios Türkiye’ye geldi ve ODTÜ’de Bilkent’te sunum yaptı. Çok iyi dost olduk kendisiyle. Diyebilirim ki Boğaziçi Üniversitesi ve Atina Üniversitesi arasında dostluk köprüsü kuruldu. Yunanistan’da olduğumuz sürede duyan herkes Arda ile tanışmak üzere geldiler. Sonraki yıllarda her gittiğimiz yerde olağanüstü bir karşılama ve sevgi gördük Yunanistan’da.

1998 Boston’da Dünya felsefe kongresi yapıldı. O sırada ilk kez beyin tümörü Arda’nın karakteri ve davranışlarını olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. 2003 yılında Dünya Felsefe Kongresi’nin İstanbul’da olması için çok uğraştı, emek verdi ve ciddi bir kulis yaptı; sonunda da her ne kadar ömrü yetmemiş olsa bile bu gerçekleşti. 2003 yılındaki bu kongrede bir oturum sadece Arda’nın felsefi düşünceleri üzerine oldu. Emeklerinin karşılığını almaya başlamıştı birçok açıdan, örneğin TÜBA üyesi tek felsefeciydi.     TÜBA’ya seçilişini radyondan duymuştuk, çok gururlandığımı hatırlıyorum.

TB: Arda hocamızın mirasını taşımayı ve onu genç felsefeci kuşaklara tanıtmayı amaçlıyoruz. Röportajımız bu anlamda çok anlamlı oldu Ayşegül Hanım, Öncül Analitik Felsefe Dergisi adına size en içten şekilde çok teşekkür ederim. Elbette konuşacak çok şey var, son olarak Arda hocamıza dair hatırınızda kalanları da duymayı isterim.

AD: Arda çok üretkendi, işine yani felsefeye gönülden bağlıydı. Kendi yazdıklarını Türkiye’de eleştiren kimse olmadığı için mahlas isimle kendini eleştiren yazılar kaleme alırdı; mahlas ismi Tunca Eşel idi. Arda Denkel olan kendi ismine paralel anlamda Tunca (Trakya’da bir nehir) Eşel ismini seçmişti.

Diğer yandan Arda, asla sinirli biri değildi, çok kibar ve mükemmeliyetçiydi. Her konuda en iyiyi beklerdi ve bir o kadar da centilmen biriydi, evden her çıktığımızda paltomu o tutardı, kahve mi o getirirdi. Çok ince bir espri anlayışı vardı. Ayrıca kendini daima dışardan objektif gözle eleştirmeye çalışırdı. Her zaman öğrencilerine eşit davrandı ve asla akademik üstünlük taslamadı, küstahlık yapmamaya dikkat etti. Öyle ki eve sürekli öğrenciler gelirdi, beraber parti verirdik. Üniversite çalışma odasından farkı yoktu evimizin. Sadece öğrencileriyle ilişkisi açısından örnek biri değildi aynı zamanda iyi bir babaydı, kızı ile de arkadaştılar. Tanıştığı herkeste iz bırakmıştı o, yıllar sonra entelektüel olarak doygunluk seviyemizin o gittikten sonra epey düştüğünü gördük. Bunu yıllar sonra buluştuğumuz arkadaşları da sık sık söyler. Düşünün ki yurtdışından sürekli tebrikler alıyorsunuz eşiniz sayesinde, yani Arda sayesinde. Ben de gurur duyuyordum kendisiyle, ki hala duyuyorum. Sanki bir roman gibi geliyor her şey geçmişe bakınca ama hepsi yaşandı ve gerçekti.

TB: Röportak teklifimizi kabul ettiğiniz ve bize zaman ayırdığını için çok teşekkür ederiz. Bu sayımızı Arda hocamızın aziz hatırasına ithaf etmekten onur duyarız izninizle.

AD: Ben teşekkür ederim, Arda’nın genç nesillerce tanınması benim için çok önemli.


Not: Bu içerik ilk kez 2020 yılında basımı yapılan ve tükenen Arda Denkel’in aziz hatırasına ithaf ettiğimiz 4. sayımızda yayınlanmıştır.

Arda Denkel Kitaplığı

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Son Sayılarımız İndirimde!

Sonraki Gönderi

David Papineau İle Röportaj – Berat Mutluhan Seferoğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü