Etik Olarak Hayvanların Acılarını Rahatlatmakla Yükümlüyüz – Steven Nadler

/
1657 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Geçtiğimiz kış, unutulmaz bir video klibi Arktik avlanma alanlarında açlıktan ölmek üzere olan bir kutup ayısının görüntülerini gösterdi. Küresel ısınma yüzünden buz inceydi ve yemek kıtlığı vardı. Video, bu sefil durumdaki hayvan için bir sempati dalgası oluşturdu ve küresel ısınmaya karşı daha kuvvetli mücadele çağrıları yarattı, ki yaratmakta haklıydı da.

Genelde vahşi yaşam savunucuları, türlere ve insan kaynaklı iklim değişikliğinin bağımlı oldukları ekosistemin ciddi bir şekilde değişime uğratmasının yanı sıra hayvanların hayatta kalmasına ve refah koşullarına odaklanırlar.  Bu yüzden, o kutup ayısını kurtarmalıyız. Böylece onun ekosistem içinde var olmasını sağlayabiliriz ve ben bunun tamamen arkasındayım.  Gezegenimiz ve gezegenimizin geleceğini umursayan her birey de böyle davranmalı.

Fakat ben genel olarak tüm kutup ayıları için değil, belirli bir kutup ayısı hakkında konuşacağım, bu videodaki kutup ayısı hakkında.

Hayvan Özgürleşmesi (1975) adlı kitabında filozof Peter Singer, insan olmayan hayvanlara (non-human animals)  belirli insanlık dışı yollarla davranmanın ahlaken doğru olmadığını söyler. Daha net olmak gerekirse, onlara acı çektirecek şekilde davranmamalıyız. Hisli varlıklar olarak –zevk ve acıyı deneyimleme kabiliyeti olan canlılar-  savunulabilir, prima facie gereksiz acı ve eziyetten kurtulma hakları vardır. Ahlaki alanımızın kim ve neyi içermesi gerektiğini tartışırken, Singer 19. Yüzyıl filozofu Jeremy Bentham’dan şu alıntıyı yapıyor:

Soru hayvanların akılları var mı? Konuşabiliyorlar mı? değil soru şu: Acı çekebiliyorlar mı?

Singer türcü varsayımlara cevap verirken hayvanların çektiği acının insanların çektiği acıdan daha az önemli olmasının hiçbir ahlaki temellendirmesinin olmadığını iddia eder. İnsan hayatının, hayvan hayatına öncelikleri olabileceğini kabul eder fakat böyle zorlayıcı ilkelerin yokluğunda, bunu deneyimleyebilecek kapasitede olan her canlıya acı vermekten kaçınmalıyız.

Bana açık geliyor ki, küresel ısınma ışığında Singer’in argümanlarının düzenlenmesi gerekiyor. Singer’ın faydacı doktrinin insan olmayan hayvanların refahına uygulanmasına göre, çeşitli eylem ve uygulamaların fayda değerlerini tartarken onların acıları dikkate alınmalıdır. Fakat iklim değişikliğinin sonuçları yasaklanmış ve özellikle kurallarla belirlenmiş eylemlerin kapsamlarının artması anlamına gelir. Bu da hayvan eziyetinin sınırlarının genişletilmesidir. Öyle görünüyor ki Singer’ın doktrinini kullanmayı takip edersek, insan olmayan hayvanlara yalnızca belirli şekillerde olumlu davranmamız gerektiği değil fakat aynı zamanda bizim açımızdan kıyaslanabilir bir kayıp olmadan onların çektikleri acıları rahatlatmakla yükümlüyüz. Bildiğim kadarıyla, Singer kapsamını insan olmayan hayvanlar için bu kadar geniş tuttuğunu açıkça söylemiyor fakat ilkeleri buna işaret ediyor.  “Kıtlık, Bolluk ve Ahlak” (Famine, Affluence, and Morality) adlı makalesinde Singer, bize önemli bir zararı olmadığı sürece (mesela başkalarını yoksulluktan kurtarmak için kendimizi yoksullaştırmak zorunda değiliz) bizden ne kadar uzak mesafelerde yaşıyor olursa olsun yoksulluk içinde yaşayan, doğal veya insan elinden kaynaklı felaketlerin kurbanı olan insanlara yardım etmek bizim ahlaki bir yükümlülüğümüzdür.

Eğer karşılaştırılabilir bir ahlaki değer taşımadığı ve bir şeyleri feda etmemiz gerekmediğinde, kötü bir şeyin olmasını engellemek bizim elimizdeyse ahlaken bunu yapmalıyız. “Karşılaştırılabilir bir ahlaki değer taşımadığı ve bir şeyleri feda etmemiz gerekmediğinde” demekle, nispeten kötü bir şey olmasına neden olmadan, ya da kendi içinde yanlış olan bir şey yapmadan ya da önleyebileceğimiz kötü şey açısından anlamlı bir şekilde ahlaki bir iyiliğe teşvik etmeden demek istiyorum.

Bu tartışmasız  diğerkamlık ilkeleri Singer’a göre yalnızca bizden kötü bir şey engellememizi ve bunu bizden yalnızca ahlaki bakış açımıza göre daha önemli bir şeyi feda etmeden yapmamızı ister. Böylece her şey eşit olduğu gibi coğrafi konumuna veya yakınlığına bakmaksızın açlıktan, barınaksızlıktan, tıbbi yetersizlikten dolayı acı çeken insanların acılarını hafifletmemek için hiçbir ahlaki gerekçe yoktur. Bizden binlerce kilometre uzakta olmaları lüks bir ürüne harcayacak olabileceğimiz miktarda parayı bunun yerine uluslararası yardım kuruluşlarına yatırma zorunluluğumuz olmadığı anlamına gelmiyor.

Singer’ın insan olmayan hayvanların çektiği acı hakkında yazdığı ahlaki düşünceleri ışığında, böyle canlılara karşı olan diğerkamlık ilkelerimizin kapsamı, türlere değil bireylere karşı, önemsiz gözüküyor. Her şeyden önce ortada acı çekme kapasitesi açısından ahlaki olarak anlamlı bir fark yok.

Bu hayvana ne oldu? Tanıklar bu eziyete karşı bir müdahalede bulundu mu? Kameraman ve ekibi hayvanı kurtarmak için herhangi bir adım attı mı?  Genellikle bu veya benzeri çabalar doğanın işleyişine müdahale etmeyin gerekçesiyle direnişle hatta cesaretsizlikle karşılanır.

Şimdi başka türlerin üyelerine zarar vererek (kendi türümüzden bahsetmiyorum bile) sorumsuz insan davranışları yüzünden doğanın işleyişinin belki de geri alınamaz bir şekilde değiştiğini ve doğanın bu yüzden böyle bir yol izlediği gerçeğini bir kenara koysak bile “doğayı yalnız bırakın” argümanına ne kadar önem vermeliyiz? Burada bir hayvan acı çekiyor. Biz (veya böyle video çeken insanlar) yardım etmek için herhangi bir şey yapmalı mıyız?

Ahlaki açıdan bakarsak cevap bana çok açık geliyor: evet, kesinlikle. Dahası Singer’ın faydacılığı ve bunun insan olmayan hayvanlara uzanışı bu cevabı istiyor. Eğer Singer’ın argümanını kabul ediyorsak ahlaki olarak her ikisini de yapmakla yükümlüyüz (a) acı çekme kapasiteleri yüzünden (bizimkilere benzer bir şekilde) hayvanlara belirli yönlerde davranmamalıyız ve (b) insanların acı çekmelerini hafifletmek (bizim açımızdan karşılaştırılabilir bir kayıp olmadığı sürece) (c) aynı zamanda bizim açımızdan karşılaştırabilir bir kayıp olmadığı sürece insan olmayan hayvanların da acılarını dindirmekle ahlaki olarak yükümlü olmamız anlamına geliyor.

Elbette, genelde acı çeken hayvanlara karşı yardım etmekle görevli olduğumuzu özellikle de çektiği acı doğrudan insan kaynaklı sebeplerle ise biliyoruz. Genellikle yağ sızıntılarından zarar gören su kuşlarına, okyanuslarda yüzen plastikler yüzünden güvende olmayan deniz canlılarına ve taşıtlar yüzünden yaralanan hayvanların yardımına koşuyoruz. Şimdi işin düğüm noktasına gelelim: acıları daha az açık veya doğrudan, belki de hiç bir şekilde insan faaliyetleri ile ilgili olmayan, daha az açık bir şekilde sorumluluk taşıdığımız ya da hiç sorumluluk taşımadığımız hayvanlardan neden farklı olsun ki?

O kutup ayısına yardım etmemek –veya benzer bir durumdaki herhangi bir hayvana bizim sorumluluğumuzda olsun olmasın yardım etmemek- duygusuzdur ve ahlaken yanlıştır ve bu davranışın noksanlığı sözüm ona doğanın işleyişini (“Doğaya karışmamalıyız!”) veya türlerin gen havuzunu (“Bırakın zayıflar ölsün!”) düşünen açıklamalarla savunulamaz.  Birinin aynı argümanları kıtlık veya tsunamiden sonra acı çeken insanların  acılarını azaltmak için müdahale etmemeyi veya zatürresi olan bir çocuğa antibiyotik vermememiz gerektiğini savunmak için kullandığını düşünün. Böyle bir davranış bize çeşitli Charles Dickens karakterlerini hatırlatacağından reddedilirdi. Eğer ahlaken geçerli olan tek faktör “acı çekebilirler mi?” ise hayvanlar dindirebileceğimiz bir acı çektiğinde bunun ahlaken pek bir farkı yoktur.


Kaynak:  Steven Nadler , “We have an ethical obligation to relieve individual animal suffering”, 10 Ağustos 2018, https://aeon.co/ideas/we-have-an-ethical-obligation-to-relieve-individual-animal-sufferingçev. Kaan İhsan Aksoy

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Hasan Yücel Başdemir – Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu

Sonraki Gönderi

Felsefe Tarihine Karşı – Michael Huemer