Biyolojideki modern anlamıyla Evrim, biyolojik özelliklerin zaman içerisinde canlı popülasyonlarındaki dağılımlarının değişmesi anlamına gelir. Evrim tek bir başlıkta açıklanmak için çok geniş bir saha olduğundan dolayı, bu başlığın birincil amacı evrimle ilgili, kendisiyle ilgili daha derin pek çok tartışmanın yapıldığı diğer başlıklarla da bağlantılı olacak şekilde, çağdaş meselelerin genel bir değerlendirmesini sunmaktır. Bu başlık evrimin tanımlarıyla ilgili kısa bir tartışmayla başlayıp evrimin farklı modlarıyla ve ilgili felsefi meselelerle ilgili tartışmalarla devam etmekte ve özellikle bu ansiklopedide de ele alınmış Evrim Felsefesindeki diğer konuların bir özetiyle sonlanmaktadır.
- 1. Evrimin Tanımları
- 2. Evrimin Modları
- 3. Evrim Felsefesindeki Diğer Konular
- Bibliyografya
- Diğer Internet Kaynakları
1.Evrimin Tanımları
Bu başlığın hemen başlangıcında verilmiş olan evrim tanımı çok genel bir tanımdır, oysa literatürde çok daha spesifik olan ve bir kısmı bu genel karakterizasyona uymayan pek çok tanım mevcuttur. İşte onlardan bir kısmı;
Her ne kadar Charles Darwin’in çalışması genelde evrime ilişkin modern anlayışın başlangıç noktası olarak kabul edilse de, Darwin Türlerin Kökeni kitabının ilk baskısında evrim terimini kullanmaz, onun yerine “değişikliklerle türeyiş” kavramını tercih eder. 20. yüzyılın başı ve ortalarında “Modern Sentez”, Popülasyon Genetiği denilen ve Darwin’in evrim teorisinin Mendel genetiği ışığında matematikselleştirilmiş bir modelini sunan yepyeni bir alanın ortaya çıkmasını sağlar. Bu durum evrime ilişkin yaygın bir anlayışın (büyük ihtimalle de en yaygın olan anlayışın) ortaya çıkmasına sebep olur: “Nesilden nesile bir popülasyondaki alel frekanslarında yaşanan değişim”. Fakat unutulmamalıdır ki bu tanım sadece mikroevrimsel bağlamda bir evrime atıfta bulunur ve bu yüzden de yeni türlerin (ve onların yeni özelliklerinin) ortaya çıkması durumuna yönelik herhangi bir referansta bulunmaz (her ne kadar o makroevrimsel değişimlerin altında da mikroevrimsel değişimlerin olduğunu ima ediyor gibi görünse de).
Popüler ders kitabında Douglas Futuyma daha geniş bir tanım verir:
[biyolojik evrim] canlı gruplarında nesiller içerisinde meydana gelen özellik değişimleridir… evrim bir genin farklı formlarının popülasyondaki dağılımlarında meydana gelen küçük değişikliklerden en eski organizmadan dinozorların, arıların, meşe ağaçlarının ve insanların türemesine sebep olan değişimlere kadar her şeyi kapsar (2005: 2).
Unutulmamalıdır ki Futuyma’nın tanımı popülasyon genetiğinin tanımının aksine, kendisini alellerdeki değişimlerle sınırlandırmamaktadır; John Endler’ın tanımı da bu bağlamda benzerdir.
Evrim, organizmaların veya popülasyonların özelliklerinde nesiller içerisinde meydana gelen net yönlü veya herhangi bir kümülatif değişiklik olarak tanımlanabilir -diğer bir deyişle değişerek türeme… Açıkça alellerin, varyantların, özellik değerlerinin ve özellik durumlarının hem kökenini hem de dağılımını içerir (Endler 1986: 5).
Fakat bu tanım bile yeteri kadar geniş değildir; öte yandan moleküler evrim, DNA ve RNA gibi makromoleküllerdeki moleküler değişikliklere odaklanır.
Çok daha farklı bir şekilde, Leigh van Valen evrimi “ekoloji tarafından değişimin kontrolü” olarak tanımlamıştır (1973, 488); bu tanım evrimde gelişimin önemine vurgu yapanlar, hatta “evo-devo”yu ilk öne sürenler için bir öncü olmuştur. Bugün kimileri Evrimsel Biyolojideki yeni gelişmelerin ve gelişim biyolojisinin ışığında yeni bir “Genişletilmiş Evrimsel Sentez”in gerektiğini öne sürmektedirler.
Her ne kadar bu başlık biyolojik evrim üzerine odaklanıyor olsa da, filozoflar ve biyologlar evrimsel fikirleri kültürel alana doğru genişletmeye çalışmaktadırlar. Evrim tanımının bu alana doğru nasıl genişletilebileceği veya genişletilip genişletilemeyeceği Kültürel Evrim çalışmalarının bir parçasıdır.
Tanımların bu çeşitliliğine rağmen, “evrim” teriminin kendisi hakkında çok az felsefi analiz yapılmıştır. Bu eksiklik son derece dolu olan Evrim Felsefesi literatürüne karşı ciddi bir zıtlık yaratmaktadır: dahası, uzun bir süre boyunca biyoloji felsefesi hemen hemen tümüyle evrim felsefesi üzerine odaklanmış durumdaydı. Neyse ki durum artık böyle değil, filozoflar dikkatlerini genetik, moleküler biyoloji, ekoloji, gelişim biyolojisi ve benzeri alanlara çevirdiler. Theodosius Dobzhansky’nin meşhur sözünde de belirttiği gibi “Evrimin ışığı olmaksızın biyolojideki hiçbir şeyin anlamı yoktur.” ifadesi doğru olabilir (1973: 125), fakat biyolojinin büyük çoğunluğu evrimsel biyolojiden ibaret değildir. Yine de, Evrim Felsefesi hala biyoloji felsefesi içerisinde büyüyen ve dinamik bir alandır.
2.Evrimin Modları
Biyologların evrimin gerçekleşebileceği pek çok farklı yolu bildiğini, doğal seçilim yoluyla evrimin de her ne kadar genelde bu yollardan en yaygını olsa da, bu yollardan sadece biri olduğunu anlamak son derece önemlidir. Evrim aynı zamanda genetik sürüklenme, mutasyon ve göçler yoluyla da gerçekleşebilir. Evrim aynı zamanda, bazılarının doğal seçilimin bir formu olarak gördüğü, bazılarının ise doğal seçilimden ayrı olarak gördüğü cinsel seçilim yoluyla de gerçekleşebilir (ikincisi Darwin’in 1859, 1874’teki görüşleridir). Dolayısıyla evrimsel teori, evrimin bu veya diğer modlarının çalışılması (bu sürecin içerisine matematiksel modellerde dahildir, fakat çalışma sadece bu modellerle sınırlı değildir) olarak görülebilir.
Evrimin pek çok farklı modunu düşünmenin neden mantıklı olduğunu anlamak için, yukarıdaki tanımlardan biri olan“nesilden nesile bir popülasyondaki alel frekanslarında yaşanan değişim” tanımı üzerinden düşünmek gereklidir. Doğal seçilim yoluyla, daha yüksek uyuma sebep olan alellerin frekansları, daha az uyuma sebep olanlardan daha sık görülecektir. Cinsel Seçilim durumunda da aynı şey söz konusudur, fakat burada uyumu eşleşme becerisi açısından düşünmek gerekmektedir. Genetik sürüklenme yoluyla, yani rastlantılar içeren bir evrim formunda, daha fazla uyuma sebep olan, daha az uyuma sebep olan veya etkisi açısından nötral olan alellerin frekanslarında artış görülebilir. Eğer organizmalar bir popülasyondan diğerine göç ederse, her iki popülasyondaki alel frekanslarında da değişim olması muhtemeldir. Ve eğer bir alelden diğerine bir mutasyon gerçekleşirse, büyük ihtimalle popülasyondaki alel frekansları düşük miktarda da olsa değişecektir. Evrimin bu farklı modlarını ayırmak, biyologların popülasyonlardaki evrimsel değişimlerle ilgili olan pek çok faktörün izini sürmesine olanak sağlamaktadır.
Dikkatli bir okuyucu, önceki paragrafta (gerçekleşme eğiliminde olan, gerçekleşebilecek ve gerçekleşebilir gibi görünen tarzı kavramlardan da anlaşılabileceği üzere) olasılıklı bir dilin kullanıldığını fark etmiştir. Aslında matematiksel evrimsel modeller genel anlamda istatistiksel modellerdir. Evrimsel modellerle ilgili bu durum, Evrim Felsefesi‘nde doğal seleksiyon ve genetik sürüklenmenin, çoğu biyoloğun düşündüğü gibi evrimin nedenleri olarak mı, yoksa daha alt seviye nedenlerin (doğum, ölüm vb.) istatistiksel özetleri olarak mı ele alınmaları gerektiğine ilişkin bir tartışmanın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu başlıkta da bu yüzden, Nedenselciler ve İstatistikselciler arasındaki tartışmadaki herhangi bir soruya yalvarmaktan kaçınmak için, daha nötral bir terim olan “evrimin modları” kavramı tercih edilmiştir.
Her ne kadar evrimin pek çok modu olduğuna ilişkin geniş çaplı bir uzlaşı olsa da, biyoloji ve biyoloji felsefesindeki modern çalışmaların birçoğu doğal seçilime odaklanmaktadır. Bu odaklanmanın iyi olup olmadığı, Adaptasyonculuk üzerine olan tartışmanın bir parçasıdır: Örneğin doğal seçilimin evrimin en önemli veya en yaygın modu olduğunu düşünmek için bir sebebimiz var mıdır? Bilimsel metodolojiler doğal seçilim hipotezini test etmeye mi yönelmelidirler yoksa pek çok olası evrim modunu test etmeye mi yönelmelidirler? Doğal seçilim üzerine odaklanma, aynı zamanda “uyum” kavramı üzerine de büyük bir literatürün gelişmesine yol açmıştır. Popülasyon genetiğinin doğal seçilim tanımı ve diğer doğal seçilim tanımları özellikle “uyum”a başvurmaktadırlar; diğer bir deyişle, neden X’in Y’den daha başarılı olduğunun doğal seçilimsel açıklaması, X’in daha yüksek bir uyuma sahip olmasıdır. Uyum’un ne anlama geldiği, ne gibi yapılara uygulanabileceği (genler, organizmalar, gruplar, bireyler, tipler), uyumun ne gibi olasılıklara başvurduğu (eğer herhangi bir olasılığa başvuruyorsa) ve uyumun nasıl hesaplanması gerektiği üzerine hala pek çok felsefi tartışma yapılmaktadır. Aynı zamanda, kavramsal ve ampirik olarak doğal seçilimin genetik sürüklenmeden nasıl ayrılabileceğine ilişkin de geniş bir literatür vardır. Göç, mutasyon (evrimin bir modu olarak) ve seksüel seçilim biyoloji felsefecileri tarafından daha az ilgi görmüştür.
3. Evrim Felsefesiyle İlgili Diğer Konular
Evrim Felsefesi alanındaki bazı çalışmalar tartışmalı meselelerle ilgilidir. Bu tartışmalardan birisi de, hiç kuşkusuz yaratılışçılık hakkındadır. Filozofların büyük çoğunluğu evrimin lehine olan yığınla kanıtla kıyaslandığında, yaratılışçılık lehine çok daha az kanıt olduğu konusunda hemfikirdir. Yine filozofların büyük çoğunluğu yaratılışçığın devlet okullarındaki bilim derslerinde okutulmaması gerektiği konusunda hemfikir olsalar da, bunun nedenlerinin ne olduğu konusunda kimi zaman ayrılığa düşmektedirler; yaratılışçılık bilimsellik kriterlerini karşılamadığı için mi okutulmamalıdır? Eğer öyleyse, karşılanmayan kriterler nelerdir? Yoksa lehinde yeterli kanıt olmadığı için mi okutulmamalıdır? Ya da dinsel bir temele dayandığı için mi? sosyobiyoloji ve evrimsel psikoloji – insan davranışlarını ve psikolojisini evrim geçirmiş özellikler olarak açıklamaya çalışan alanlar – gibi alanların bilimsel statüleri üzerine de pek çok tartışma ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu görüşlerin savunucuları, aşırı ve eleştirel olmayan bir adaptasyonculuğa başvurmakla ve seksist olan veya diğer kimi problemli önyargılara sırtını dayamakla suçlanmışlardır.
Evrim Felsefesi‘ndeki diğer bir tartışma konusu ise kalıtım ve kalıtsallıktır. Her ne kadar yukarıdaki evrim tanımlarında açıkça belirtilmemiş olsalar da, evrim genelde zaman içerisindeki kalıtsal değişiklikler (yani bir jenerasyondan diğerine aktarılabilen özellikler) olarak ele alınır. Fakat hangi özelliklerin doğru bir şekilde kalıtsal olarak aktarılabilir olarak nitelendirilebileceği konusunda kimi tartışmalar vardır. Genler şüphesiz ki aktarılabilir, fakat bazıları genlerin aktarımını çok kısıtlı bir aktarım olayı olarak görürler ve öğrenme ve kültürel aktarım, Epigenetik kalıtım, ve ekolojik kalıtımın da kalıtsal olarak aktarılabildiğini savunurlar. “Kalıtsalllık” terimi de Evrim Teorisi içerisindeki teknik bir terim olmasından dolayı kimi karışıklıklara sebep olabilir, ayrıcı bu terimin ve söz konusu terimin içerimlerinin anlaşılması da önemsiz bir mesele değildir. Klasik anlamda kalıtım, genotip/fenotip ayrımı üzerinden düşünülmüştür ve genotiplerin kalıtsal olarak aktarılabilir olduğu, fenotiplerin ise olmadığı düşünülmüştür. Fakat bu ayrımı kabul etmek, kalıtsal özellikler ve sonradan edinilen özellikler arasındaki ayrımın kabul edilmesi anlamına gelir, ki bu yaklaşıma da pek çok kez meydan okunmuş ve en azından ilk bakışta göründüğünden daha komplike olduğu gösterilmiştir. Kalıtım aynı zamanda biyolojik bilgi ile ilgili pek çok sorunun da ortaya çıkmasına sebep olmuştur – genotipler bilgi taşımakta mıdır ve eğer taşıyorlarsa, hangi anlamda?
Bu konuyla bağlantılı bir şekilde, kalıtımın evrimin bir konusu olabilmesi için, varlıkların replikasyonu, ya da en azından çoğalması gerekmektedir (bu terimlerden ilki, kopyalama durumunu içerir ve ikincisinin çok özel bir durumudur). Daha genel bir Evrim Teorisi‘nin oluşumuna olanak sağlamak için, pek çok yazar “genler” veya “organizmalar” gibi daha sınırlı ve spesifik terimler yerine replikatörler (veya çoğaltıcılar) ve araçlar (veya etkileşimciler) gibi kavramları kullanmayı tercih etmektedirler. Eldeki bu terimlerle birlikte, herhangi biri çok daha kolay bir şekilde seçilimin birimleri ve seviyeleri hakkındaki soruları tartışmaya başlayabilir; seçilim hangi seviyede gerçekleşmektedir; gen, organizma, grup, tür veya hepsi? Bu seçilim birimleri (replikatörler/çoğaltıcılar ve araçlar/etkileşimciler) seçilimin birimleri olarak ele alınabilmek adına “biyolojik bireyler” olarak düşünülürler.
İlginç bir şekilde, biyolojik bireyliğin önemli bir rol oynadığı başlıca alanlardan biri, türlerin doğası üzerine yapılan tartışmalardır. Pek çok biyoloji felsefecisi, türlerin gayet doğru bir şekilde bireyler olarak düşünülebileceğini söylemektedirler. Türlerden bazen “evrim birimleri” – birleşik bir şekilde evrim geçiren organizmalar grubu – , nadiren de “seçilim birimleri” olarak bahsedilir. Elisabeth Lloyd’un terminolojisine göre bu durum muhtemelen türlerin nadiren replikatörler/çoğaltıcılar veya araçlar/etkileşimciler olarak görülmelerine rağmen yaygın olarak doğal seçilim yoluyla evrimden yararlanıcı taraflar olarak görülmelerinden kaynaklıdır. Türlerin bireyler olup olmadığının ve ne tür evrim birimleri (eğer bir evrim birimiyseler) olabileceklerinin çözümlenmesinin yanı sıra, “tür” kavramının ırkların karışımı, filogeni, morfoloji, ekoloji veya pek çok farklı özellik cinsinden nasıl tanımlanabileceğine ilişkin de uzun zamandan beridir süregelen bir tartışma ve yazılmış pek çok makale vardır. Bu noktada da, biyoloji felsefesinin pek çok diğer alanında da görüldüğü gibi, çoğulcu bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğine ilişkin argümanlar vardır.
Diğer bir tartışma alanı ise Evrimsel Oyun Teorisi’dir – Matematiksel Oyun Teorisi’nin biyolojik ve diğer evrimsel bağlamlarda da uygulanması. Bu teori insan ve diğer davranışlar için bir tür varsayımsal açıklamalar kaynağı görevi görmüştür; yukarıda da bahsedilmiş olan Evrimsel Psikoloji, oyun teorisi yaklaşımının sıklıkla kullanıldığı bir alandır. Evrimsel Oyun Teorisi’nin açıklamaya çalıştığı daha zorlu davranışlardan biri de Özgecilik‘tir. Özgecilik söz konusu olduğunda, hangi varlıkların seçilimden faydalandığı veya seçilimden zarar gördüğüyle ilişkili sorulardan kaynaklı olarak, yine seçilimin hangi seviyede (organizmalar veya gruplar) gerçekleştiğiyle ilgili sorularla karşılaşırız.
Roberta L. Millstein “Evolution”, https://plato.stanford.edu/entries/evolution/, (Erişim Tarihi: 05.03.2020), Çevirmen: Berk Çakan
Bibliyografya
- Darwin, Charles R., 1859, The Origin of Species by Means of Natural Selection, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life, first edition, London: John Murray. [Darwin 1859 available online]
- –––, 1874, The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex, second edition, London: John Murray. [Darwin 1874 available online]
- Dobzhansky, Theodosius, 1973, “Nothing in Biology Makes Sense Except in the Light of Evolution”, American Biology Teacher, 35(3): 125–129. doi:10.2307/4444260
- Futuyma, Douglas J., 2005, Evolution, Sunderland, MA: Sinauer Associates.
- Endler, John, 1986, Natural Selection in the Wild, Princeton, NJ: Princeton University Press.
- Van Valen, Leigh, 1973, “Book Review: Festschrift for George Gaylord Simpson” Science, 180(4085): 488. doi:10.1126/science.180.4085.486
Diğer İnternet Kaynakları