In the Judean desert, east of Bethlehem. Photo by Christopher Anderson/Magnum

İnanç Olmadan Da Din Neden Hala Çok Mantıklıdır? – Philip Goff

Agnostikler ve net bir inanca sahip olmadan da dinin işe yarayabileceğini düşünen dini kurgucularla tanışın.

/
646 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Dinin tamamen inançla ilgili olduğunu varsaymak oldukça yaygındır. Dine sahip insanlar ‘inançlılar’dır. Müslümanlar, Allah’ın Kur’an’ı Muhammed’e vahyettiğine; Hıristiyanlar İsa’nın ölümden dirildiğine; Budistler döngüsel yeniden doğuşa ve benliğin var olmadığına inanırlar.

Ancak bir dinde katı öğretilerden daha fazlası vardır. Dinler, manevi pratikleri, bir topluluğu zaman ve mekan boyunca birbirine bağlayan gelenekleri, mevsimleri ve yaşamın büyük anlarını (doğum, reşit olma, evlilik, ölüm) belirleyen ritüelleri içerir. Bu, her din ile ilişkilendirilen belirli metafizik görüşlerin olduğunu ya da bu görüşlerin ne kadar makul olduğunun değerlendirilebileceği bir yerin bulunduğunu inkar etmek anlamına gelmez. Fakat dinin yalnızca ‘inanç’la ilgili yönlerine odaklanıp sadece inanç kısmına takılı kalmak ve dini yaşantının diğer tüm yönlerini göz ardı etmek miyopluktur.

Bazı insanlar, belirli bir inancın spesifik doktrinlerinin doğru olma ihtimalinin yüksek olduğuna entelektüel gerekçelerle ikna oldukları için dindar olurlar. Ancak ben dinle ilgilenmenin inanç gerektirmeyen faydalı yolları olduğunu öne sürmek istiyorum. Ve bunu yapmanın en iyi yolu bazı olasılıkların taslağını çıkarmaktır.

Feyza, kendini bir agnostik olarak adlandırmaktadır. Bir İngiliz Müslüman olarak yetiştirilmiş ve kişisel deneyimlerine dayanarak varoluşun manevi bir boyutu olduğuna, kendi deyimiyle “daha yüksek bir güç” olduğuna inanmaktadır. Ancak bu yüksek gücün kişisel bir Tanrı olup olmadığından emin değildir. Feyza üniversitede felsefe okumuş ve hiçbirini kesin bulmasa da Tanrı’nın varlığına dair argümanlardan biraz etkilenmiştir. Küçük bir çocukken Feyza’ya Kur’an’ı Arapça okuması öğretilmiştir. Ayetlerinin muhteşem güzelliğini biraz hissediyordur ve bu harika metnin ilahi bir kökene sahip olduğunu makul bulmaktadır. Öte yandan, dünyadaki her biri kendi içgörülerine ve harika kitaplarına sahip dinlerin çokluğu üzerine düşündüğünde kendi dininin doğru din olduğundan pek emin olamadığını düşünmektedir. Feyza oran vermek zorunda kalsaydı, İslam’ın doğru olma ihtimalinin yarı yarıya bir yüzdeliğe sahip olduğunu söylerdi. İşte bu yüzden Feyza, İslam’ın hakikati konusunda tam anlamıyla bir agnostiktir.

Tüm şüphelerinize rağmen varoluşun daha derin bir amacı olduğuna dair umutla yaşamanın asil bir yanı vardır.

Feyza İslam’a inanıyor mu? Bunun cevabı elbette ‘inanç’la neyi kastettiğimize bağlıdır. Standart bir tanıma göre bir şeye inanmak, onun doğru olduğuna emin olmaktır. Bu anlamda inanç, yüzde yüz kesinlik anlamına gelmez ancak yüzde elliden daha yüksek bir oranda güven anlamına gelir. Ufak bir örnek vermek gerekirse, kız kardeşimin şu anda Londra’da olduğuna inanıyorum çünkü hayatının yüzde 90’ını orada geçirdiğini biliyorum ama yüzde yüz emin değilim, belki bir iş gezisi için Bath’a gitmiştir ama yüksek bir oranla eminim. Bu inanç tanımına göre Feyza İslam’a inanmıyor. İslam’ın yanlış olduğundan emin değil fakat doğru olduğundan da emin değil. İnanç eksikliğine sahip olması, Feyza’nın İslam’ı yaşamasının mantıksız olacağı anlamına mı geliyor? Bunun nedenini anlamak ve cevap verebilmek oldukça zor. İnanç sadece soyut, entelektüel bir mesele değildir, aynı zamanda bir sorumluluk ve bağlılık meselesidir. Ve eğer bir şeyin doğru olma şansının neredeyse sıfıra yakın olduğunu düşünüyorsanız, o bir şeyi olasılık olarak ele almak saçma bir eylem olacaktır. Ancak Feyza’nın bakış açısına göre İslam canlı bir olasılıktır: doğru da olabilir. Feyza, kesin olduğu için değil, umut dolu bir bağlılık ifadesi olduğu için İslam’ın Beş Şartını takip etmeyi seçebilir. Aslında tüm şüphelerimize rağmen, varoluşun daha derin bir amacı olduğu umuduyla yaşamanın asil bir yanı vardır.

Buradaki önerim, 17. yüzyıl matematikçisi Blaise Pascal’ın, Tanrı’nın varlığına dair bahse girmenin rasyonel olduğu yönündeki argümanına verilen isim olan ‘Pascal’ın bahsi’ni biraz anımsatıyor. Pascal şu ​​şekilde mantık yürütmüştü: eğer tanrıya inanmayı seçersek ve tanrının var olduğu ortaya çıkarsa o zaman ahirette sonsuz ödüller kazanacağız; oysa Tanrı’nın var olmadığı ortaya çıkarsa o zaman belki Pazar sabahları geç kalkma lüksümüz gibi çok az şey kaybetmiş oluruz. Bu yüzden de Pascal’a göre tanrının var olduğu üzerine kumar oynamak çok daha mantıklıdır.

Pascal’ın kumarıyla ilgili birkaç tanıdık sorun bulunmaktadır. Birincisi, Tanrı’nın her kişiyi tek gerçek olan dini kabul edip etmemelerine bağlı olarak ödüllendireceği/cezalandıracağı fikrine dayanmaktadır, halbuki dinin birçok çağdaş yorumunda bu ima yoktur. Ve bu oldukça sahiplenici tanrı anlayışını kabul etsek bile hangi dinin doğru olduğuna nasıl karar vereceğiz? En azından Pascal tarzı akıl yürütmenin bize burada faydası bulunmamaktadır.

Ancak Feyza’nın iddiası, benim hayal ettiğim gibi, öncelikli olarak gelecek hayata değil, dinin bu hayattaki faydalarına odaklanıyor. Feyza, inancının düzenli ve yapılandırılmış uygulaması sayesinde zamanla manevi yaşamını derinleştirebilir. Topluluk ve gelenekle etkileşime girerek erdemi ve iyi topluluğu geliştirebilir. Tanrının olmadığı ortaya çıksa bile Feyza hiçbir şey kaybetmemiş, aksine çok şey kazanmış olacaktır.

Feyza yalnızca doğduğu din konusunda inanç eksikliği yaşarken Pete kendi dinine kesinlikle inanmıyor.

Şimdi de dini bir kurgucu olarak adlandırılan Pete’e dönelim. Pete, ABD’de Hristiyan olarak yetiştirilmiştir. Feyza gibi onun da manevi inançları vardır.

Yirmili yaşlarının başlarında yaşadığı psikedelik deneyimler, Pete’in duyularımızla algılayabileceğimizin ötesinde daha büyük bir gerçeklik olduğuna inanmasına yol açar. Bu ‘daha büyük gerçekliği’ tam olarak tanımlamakta zorlanmakta ancak William James‘in “daha fazlası” terimiyle ifade etmeyi sevmektedir.

Bununla birlikte, Feyza’nın aksine Pete, en azından geleneksel Batı dininin ‘Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’sı konusuna karşı kararlı bir ateisttir. Pete, Tanrı’nın varlığı karşısındaki felsefi argümanlara ilişkin kişisel araştırmalarında, lehte olan argümanlarda herhangi bir değer bulmakta zorlanmış ancak karşıt argümanlar ona büyük bir oranla ikna edici gelmiştir. Feyza, İslam’ın hakikati konusunda yarı yarıya bir görüşe sahipken Pete, her şeye gücü yeten ve sevgi dolu bir Tanrı’nın bu kadar çok acının olduğu bir evren yaratmasının son derece mantıksız olduğunu düşünmekte ve bu temelde, en iyi ihtimalle yüzde beşlik bir oranda Hristiyanlığın gerçek olduğu sonucuna varmaktadır. Hem Feyza’nın durumunu hem de Pete’in durumunu anlatmak için genel olarak ‘inançsız’ ifadesini kullanmaktayız ancak bu iki durum aynı değildir. Feyza yalnızca doğduğu din konusunda inanç eksikliğine sahipken, Pete kendi dinine kesinlikle inanmamaktadır.

Ateist olmasına rağmen Pete’in Hıristiyan olmaya devam etmesi mantıklı olur muydu? Şaşırtıcı bir şekilde, Hıristiyanlığı Pete’in inançlarıyla tutarlı olacak şekilde yorumlamanın yolları vardır. Örneğin yeni Ahit uzmanı ve liberal bir teolog olan Marcus Borg, literal bir diriliş ve kişisel bir tanrı gibi genellikle Hıristiyanlıkla ilişkilendirilen bazı inançları içermeyen bir Hristiyanlık anlayışı geliştirmiştir. Borg, The God We Never Known (1997) adlı kitabında tanrının varlığını doğrulamıştır ancak bu tanrının doğası insan dilinde ifade edilemezdir ve dolayısıyla kelimenin tam anlamıyla “her şeyi bilen” veya “her şeye gücü yeten” değildir.

Bu, okuyuculara ‘Hıristiyan’ Tanrı anlayışına aykırı gelebilir. Ancak Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren tanrının doğasının dilin ötesinde olduğunu savunan ‘apofatik’ veya ‘negatif’ bir teoloji geleneği vardır. Areopagite Sözde Dionysius (5. yüzyılın sonu/6. yüzyılın başı) tanrının ‘her iddianın ötesinde’ ve ‘her inkarın ötesinde’ olduğundan bahsetmiştir. Ve 14. yüzyılın sonlarına ait Bilinmezlik Bulutu metni ise, Hıristiyanlara, tanrının sıradan ibadetlerdeki yüzeysel tasvirlerinin ötesine geçerek, insan karakterizasyonunun ötesinde daha derin bir tanrı deneyimine nasıl geçebileceklerini göstermede oldukça etkili olmuştur. Origen (MÖ184-253) ve Nyssa’lı Gregory (MÖ335-395) gibi ilk kilise babalarından bazıları bile apofatik yaklaşımı benimsemişlerdi. Pete, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten tanrı kavramına (Omni-God) karşı bir ateist olsa da onun psikedelik deneyimlerindeki “daha fazlası” olarak adlandırdığı şeyin, apofatik Hristiyanlığın Tanrısı’ndan farkı pek de açık değildir.

Başka bir deyişle, Hıristiyanlık hikayesi bir gerçek olarak değil, derin bir kurgu olarak anlaşılmaktadır.

Pek çok mucizevi olay içeren İsa’nın hikayesine ne dersiniz? İncil’den çıkarabileceğimiz çok fazla tarih olmasına rağmen Borg, dini bir perspektiften bakıldığında, Hıristiyanlık hikâyesini tarihsel gerçeği aktaran bir şey olarak değil, Tanrı’nın “karakteri ve tutkusu” olarak adlandırılan bir şey olarak düşünmemiz gerektiğini savunmuştur. Bu hikaye üzerine meditasyon yaparak, Tanrı’nın sarayındaki kral ile değil, çıplak ve idam edilmiş bir köylü ile – ahırda doğmuş ve toplumun dışlanmışlarıyla vakit geçiren biri ile – özdeşleştirildiğini fark ederiz. Bu sayede, Tanrı’nın gerçekte ne olduğunu derinlemesine anlama imkânı buluruz. Borg için diriliş, bir cesedin hayata dönmesi değildi, İsa’nın karakteri aracılığıyla bildiği aşkın gerçeğin hâlâ dünyada canlı ve etkin olmasıyla ilgiliydi.

Başka bir deyişle, Hristiyanlık hikayesi kelimenin tam anlamıyla bir gerçek olarak değil, derin bir kurgu olarak anlaşılmaktadır; bu kurgu, Hristiyan manevi pratiğinin bir parçası olarak nihai gerçeklikle daha derin bir bağ kurmayı sağlar. İşte bu, dini kurgu olarak ele alma yaklaşımı olan “dini kurgusalcılık”tır. Filozof John Hick, Borg’a benzer bir din anlayışını savunmuştur ancak bunu tüm dinlere genişletir. Hick’e göre, tüm dinler aynı nihai gerçeklikle bağlantı kurar fakat bu bağlantı kurma işlemini kültürel olarak özel, mitolojik bir dille yapar

Farklı insanlar için farklı şeyler işe yarar. Pete’in ihtiyaç duyduğu şeyi Budizm’de veya kişisel bir ruhani pratikte bulması mümkündür. Ancak, kültürü ve yetiştirilme tarzından gelen dini sembollerin de Pete için derin bir anlam taşımaya devam etmesi mümkündür; bu da Hristiyan pratiğinin onun için Budizm gibi diğer yolların yapamayacağı bir şekilde “işe yaradığı” anlamına gelir. Ve eğer Pete kilise ayinlerinde duyduğu ve söylediği sözlere Borgiyen bir yorum ekleyebilirse o zaman Hıristiyanlıkla kendi felsefi görüşleriyle tutarlı bir şekilde ilişki kurma ihtimali olabilir.

Feyza ve Pete, geleneksel anlamda “inançlı” kişiler olmasalar da duyularımızla algıladığımız dünyanın ötesinde daha büyük bir gerçekliğe dair ruhani inançlara sahiplerdir. Her ne kadar onlar gibi düşünen bazı dini kurgucular olsa da şahsen ben, aşkın bir gerçekliğe dair herhangi bir inanca sahip olmadan dine bağlanma motivasyonunu anlamakta zorlanmaktayım. Ancak son derece seküler bir toplum olan Birleşik Krallık’ta bile aşkın bir gerçekliğe inanmak uç bir görüş değildir. Yakın zamanda yapılan bir ankette, Birleşik Krallık yetişkinlerinin %46’sı “tüm dinlerin içinde bir miktar doğruluk payı” olduğunu ve %49’u “insanların özünde ruhani varlıklar” olduğunu kabul ediyor. Bunlardan bazıları elbette geleneksel dindarlardır. Diğerleri kendilerini ‘ruhani ama dindar olmayan’ olarak tanımlayacaklardır. Bu makalenin amacı ise birçok kişinin farkında olmadığı ve bazılarının çekici bulabileceği üçüncü bir seçeneğin olduğunu belirtmektir: inançsız din.


Philip Goff – “Why religion without belief can still make perfect sense“, (Erişim Tarihi: 26.02.2025)

Çevirmen: Melek Mesci

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Abant İzzet Baysal Üniversitesi İngilizce Mütercim-Tercümanlık lisans eğitimine devam etmektedir. Etik, din felsefesi, bilim felsefesi ve varoluşçuluk başlıca ilgi alanları olmak üzere felsefenin çoğu alanıyla ilgilenmektedir. İngilizce öğretmenliği yapmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Teolojik Dil Ve Ateist Argümanlar – Prof. Dr. Rahim Acar & İbrahim Yeşua Özçelik

Sonraki Gönderi

İlk Anarşist: Pierre-Joseph Proudhon Kimdi? – Joseph T F Roberts

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü