Gettier Problemi’ne Giriş: Gerekçelendirme Sorunu – Taner Beyter

Epistemologlar bilmenin belli başlı koşulları ve ölçütleri olduğunu iddia etmişlerdir. Uzun bir süre epistemoloji disiplininde kabul edilen tanıma göre bilgi, “gerekçelendirilmiş doğru inanç” olarak tanımlanırdı. Peki bu, bilgiyi tanımlamak için yeterli mi?

/
3891 Okunma
Okunma süresi: 12 Dakika

Bu tanımdan yola çıkarak bilginin koşullarını üç ana parçaya ayırmamız mümkün; doğruluk koşulu, gerekçelendirme koşulu ve inanç/kabul koşulu. Bu tanımlamaya üç parçalı bilgi tanımı da denmiştir. Ancak bu geleneksel kabul 1963 yılında Gettier’in 3 sayfalık ünlü makalesiyle çok ciddi bir şekilde tartışmaya açılmıştır. Öyle ki bu tartışmalar ışığında İçselcilik ve Dışsalcılık dahil olmak üzere birçok epistemik yaklaşım ortaya çıkmıştır, bunlardan bazıları; “Temelcilik” (foundationalism), “Bağdaşımcılık” (coherentism), “Güvenilircilik” (reliabilism), “Kanıtçılık” (Evidentialism), “Pragmatizm”, “Deontoloji”, “Doğalcılık”, “Asli İşlev” (profer function), “Doğruluğu Takip Etme” (tracking the truth), “Bilginin Normatifliği”, “Sarsılmazlık” (undefeasibility), “Olumlu Epistemik Statü”, “Bilişsel Başarı”, “Erdem Epistemolojisi” dir. Öncelikle Gettier Problemi’nin doğuşuna etki eden geleneksel bilgi tanımına yakından bakalım.

  • Geleneksel/üç parçalı bilgi tanımımızın ilk koşulu olan Doğruluk Koşulu, geleneksel olarak zihinsel olanın, gerçeklik ya da olguya uygun olması anlamına gelir. Zihnimizden bağımsız varlıklarla, ifadelerimizin uygunluğu, doğruluk kavramının kendisine denk düşer. Burada doğrunun, olgularla tekabül etme ilişkisine dayanan tekabüliyet/benzeşme kuramını varsaymaktayız. Bu kuramdan yola çıkacak olursak, doğru olmayan şey bilinemez. S’nin Q önermesini bildiği iddiası, S’nin Q’nun doğruluğunu benimsediğini söylemek anlamına da gelir.
  • Kimi felsefeciler bilmeyi, inanmanın bir türü olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Bu, İnanç Koşulu olarak bilinen diğer bilgi koşulunun kabul edilmesine sebep olmuştur. Burada inanç ifadesinden kastımız, kabul etmekle eşdeğerdir. S kişisinin, Q’ya inanması demek S’in Q’yu kabul ettiği anlamına gelir. Örneğin, ayağımı yukarı doğru kaldırıp aşağı indirmeyi planlıyorum. Bu durumda ayağımın hareket edeceğine hem inanırım hem de bunu kabul ederim. İnanç, bu anlamıyla zihinsel kabul anlamına gelir. Bu noktada önermesel inanç, bir önermenin içeriğinin doğruluğunu kabul etmeye dayanır. “Ankara’daki siyasi seçimleri X’in kazanacağına inanıyorum.” ifadesinde, önermenin içeriğinin doğruluğuna inanmayı kast ediyoruz. Aynı zamanda, bu inanca yönelmemizde psikolojik etkenler ve seçim anketleri gibi bazı nedenler etkili olabilir. Kanıt ya da bilme araçlarının güvenilirliğine bağlı olarak inancı oluşturan koşullardaki değişim, inanç seviyesini de değiştirebilir.

Bu noktaya kadar üç parçalı bilgi tanımının ilk iki parçası olan doğruluk ve inanç koşulundan söz ettik. Diğer yandan bir yoruma göre S’nin Q olduğunu bilmesi, S’nin Q olduğuna inanmasının bir türüyse; bu türü bizzat inancın kendisinden nasıl ayıracağız? S’in Q’ya dair sahip olduğu inançların doğru olması tek başına yeterli değildir; yani doğru inanç bilgiyi tanımlamak için yeterli olmayabilir. S kişisinin Q’ya dair doğru inancını oluştururken bu inancını gerekçelendirme biçimi, S’in Q’ya dair sahip olduğu bilgi için temeldir. Doğru inançlar tek başına bilgi için yeterli değildir. Kısacası her doğru inanç bilgi olmayabilir. Platon bu nedenle şu soruyu sorar: “Bilgi olması için doğru inanca ne ilave etmemiz gerekir?” (Platon, Theatetus, 201b, 201c). İşte bu noktada üçüncü parça olan gerekçelendirme koşulu devreye girer.

  • Gerekçelendirme Koşulu, bir öznenin bildiğini iddia ettiği şeyi biliyor olma iddiasının çeşitli dayanaklara sahip olmasını ifade eder. Sahip olduğumuz doğru inancı, bilgi kaynaklarımızdan yola çıkarak elde ettiğimiz dayanağa ekleriz. Bu dayanağa bizim inancımız için sahip olduğumuz gerekçe denir. Örneğin; “Çıplak elimi suya sokarsam ıslanır.” önermesine inanmamızın gerekçesi, suyun ıslanmaya sebep olmasına ya da çıplak elin ıslanabileceğine dair sahip olduğumuz inançlarımızın gerekçeleridir. 

Doğru inançları gerekçelendirmek, bilgi tanımımızda yer almayan şans faktörünü dışarı atar. Sezgisel olarak söyleyebiliriz ki bir şeyi bilmek şans eseri olan bir şey değildir. Evrenin genişleme hızını bildiğini iddia eden bir fizikçiye bunu nasıl bildiğini sorduğumuzda, şans faktörüyle bildiğini iddia ederse, ortada gerçekten bilgi denilen bir şey var mıdır? Bu şeye tam anlamıyla bilgi denilebilir mi? Diğer yandan doğru inancın bilgiye dönüşmesi olarak gerekçelendirme, inançla doğruluk arasında rastlantısal olmayan bir ilişkiyi ifade eder. Bu ilişkiye bilişsel başarı da denmiştir.

Genel anlamıyla gerekçelendirme, doğru inancı bilgiye dönüştüren faktör olarak kabul edilerek dört farklı işleve sahip olarak görüşmüştür. İlk işlev, doğru inancı bilgi yapma, ikincisi bilginin doğruluğu hakkında güven verme, üçüncüsü bilmeden bilen kişiyi sorumlu kılma ve sonuncu işlev de bilginin sorumluluk ve gerekliliğine uygun davranmaktır. Epistemolojide genellikle epistemik gerekçeler epistemik olmayan gerekçelerle oranla daha fazla tartışılmıştır. Gerekçelendirme birçok düşünür tarafından farklı olarak tanımlanmıştır; Platon için logos, Farabi için bilince varma, Plantinga için teminat, Ayer için doğru olmaya hakkı olma, Chisholm için olumlu epistemik statü, Sosa içinse epistemik statü, gerekçelendirmenin anlaşılma biçimlerinden bazılarıdır (Başdemir, 2011:133).

20. yüzyıl ortalarında dek bilgi ile kast edilen, bahsettiğimiz üç koşulun sağlanmasıydı. Daha önce de ifade ettiğimiz igib bu üç koşul (doğruluk, inanç/kabul, gerekçelendirme) ile beraber “standart bilme çözümlemesi”nin veya diğer ismiyle “üç parçalı çözümleme”nin sınırlarını çizmiş olduğumuz genel bir kabuldü. Toparlarsak geleneksel tanımda; “S, Q olduğunu nasıl bilir?” sorusuna şöyle verilir:

“S, Q olduğunu ancak: 

  • Q doğru ise (doğruluk koşulu)
  • S, Q’nun doğru olduğuna inanırsa veya onu kabul ederse (inanç/kabul koşulu)
  • S, Q olduğuna yönelik inancını/kabulünü gerekçelendirirse (gerekçelendirme koşulu) bilir.”

Gettier, bu tanıma yönelik şöyle bir soru sorar; gerekçelendirme, doğru inancı bilgiye dönüştürmek için yeterli midir? Daha açık bir şekilde sorarsak; eğer gerekçelendirilmiş doğru bir inancımız varsa, her zaman bilgiye de sahip olur muyuz? Eğer şans eseri bir gerekçelendirme elde etmişsek, elimizdeki şey bilgi olmayabilir!

Dün ayrıldığımız şehirde, kurbağa baskını olduğuna inandığımızı ifade ediyor olalım. Ancak, bu kurbağa baskınının gerçekten olduğuna inanmak konusunda hiçbir gerekçemiz olmasın. Yine de dün ayrıldığımız şehirde bir kurbağa baskını olursa; doğru inanca sahip olsam bile buna bilgi diyemeyiz. Çünkü gerçekten kurbağa baskını olmasa bile, “Dün ayrıldığımız şehirde kurbağa baskını var.” ifadesini kabul ediyor olacaktık. Hiçbir gerekçemiz olmasa bile, böylesi bir ifadeyi (doğru inanç içeren ifade) kabul etmemiz ve gerçekten kurbağa baskını olması arasındaki tek bağlantı (gerekçemiz/kanıtımız olmadığı için), şansa dayanmaktadır. Kurbağa baskını olduğuna yönelik doğru inancımızı şansa dayandırmamız makul değildir; daha önce söylediğimiz gibi bir şeyi bilmek, şans faktörüyle uyuşmamaktadır. Bu  nedenle Gettier karşı örneklerinde de gösterilmeye çalışılan şey; şans faktörünün, doğru inanca eklenerek bilgiye ulaşmamızı sağlayacak koşul olamayacağıdır. Gettier, gerekçelendirilmiş doğru inanç sahibi olunması durumunda da üç parçalı bilgi tanımının söylediğinin aksine inancımızın şans eseri olabileceğini ve dolayısıyla bilgi olmayabileceğini iddia etmiştir. Yani nasıl ki şans faktörü sebebiyle doğru inanç bilgiye dönüşmüyorsa, şans etkenli (veya hafıza, tanıklık vb.) gerekçelendirilmiş doğru inanç da bilgiye dönüşemeyebilir.

Şimdi Gettier’in, geleneksel bilgi tanımının yetersizliğini (ve gerekçelendirme konusunun önemini) göstermeye çalıştığı ve Gettier karşı-örnekleri (Gettier counterexamples) denen senaryolara bakabiliriz. Bu örnekler kapanma (closure) ilkesine dayanarak temelde gerekçelendirmenin doğru inancı bilgi yapmaya yetmeyeceği iddiasını göstermeye yöneliktir. Gettier probleminin özü doğru bir önermeden çıkarılmış yanlış bir önermeye olan inancın gerekçelendirilmiş; hatta gerekçelendirilmiş doğru inanç, olsa bile bilgi sayılamayacağıdır. Bu örnekleri daha anlaşılır kılmak için ana mantığı bozmaksızın küçük değişikler yapalım:  

Can ve Berat, bir iş başvurusu yapacaklardır.  Can’ın şu önermelerle ilgili güçlü kanıtlarının olduğunu düşünelim: 

Q: Berat, işe alınacak kişidir ve Berat’ın cebinde 10 adet misket vardır. 

Can’ın (Q) konusundaki kanıtı, şirket yöneticisinin ona Berat’ın seçileceğini söylemesidir. Bunu söylemeden hemen önce Can, Berat’ın cebindeki 10 misketi biliyor olsun. Bu durumda Q önermesi şunu gerektirir:

Y: İşe alınacak kişinin cebinde 10 adet misket vardır. 

Can’ın Q’dan Y’ye geçmenin gerekliliğini gördüğünü ve sahip olduğu kanıttan dolayı Q’ya dayalı olarak Y’yi kabul ettiğini düşünelim. Bu durumda Can Y’nin doğru olduğu inancını gerekçelendirmiş olur.

Şimdi şunu hayal edelim: İşe Berat’ın yerine Can’ın alınacağını ve Can’ın bunun bilmediğini düşünelim. Can’ın da cebinde 10 tane misket olsun ve bu misketlerin varlığından habersiz olsun. Bu durumda, Can’ın Y’yi çıkarsadığı Q önermesi yanlış olsa dahi Y doğru olacaktır. Yani işe alınacak kişinin cebinde 10 misket olan Berat olduğu Q önermesinin yanlış olmasına karşın, cebinde 10 misket olan birinin işe alınacağı Y önermesi yine de doğru olur. Böylesi bir durumda aşağıdakilerin hepsi doğru olur; 

  • X: Y doğrudur (işe alınacak kişinin cebinde 10 misket vardır)
  • Z:  Can, Y’nin doğru olduğuna inanır (cebinde 10 misket olanın işe alınacağına inanır)
  • T:  Can, Y’nin doğru olduğuna inancını (cebinde 10 misket olanın işe alınacağı inancını) gerekçelendirmiştir (Şirket sahibi bunu ona söylemiştir).

Ancak Can kendi cebinde ne kadar misket olduğunu bilmemesine ve yanlış bir biçimde inancını, işe alınacak kişi olduğuna inandığı Berat’ın cebindeki misketlere dayandırmasına rağmen (Y önermesi), Y önermesi Can’ın cebindeki misketlerin sayısından dolayı doğrudur. 

Bu örneğin amacı, bir doğru inancın gerekçelendirilmiş olmasına rağmen hafıza, algı veya şans gibi faktörleri dışarıda tutamadığını göstermektir. Bir önermeyi bilgiye dönüştürmek için doğruluk, inanç ve gerekçelendirme yeterli olamamaktadır. “İşe alınacak kişinin cebinde 10 misket var” önermesine olan inanç gerekçelendirilmiştir ve doğrudur. Ancak bu inanç yine de tesadüfen doğru çıkmıştır, şans faktörü ortadan kaldırılamamıştır ve dolayısıyla bilgi değildir.

Bilindiği üzere uzun bir süre Gettier problemi çağdaş epistemolojinin merkezinde yer almıştır. Şunu eklemek gerekir ki Gettier problemi a posteriori ve çıkarıma dayalı önermesel bilgi ile ilişkili olup, a priori ve tümdengelimsel bilgi türleri için geçerli değildir. 

Başdemir’in de sık sık ifade ettiği şekliyle Gettier problemine üç farklı yaklaşım söz konusudur. İlk yaklaşım üç parçalı bilgi tanımının aynen korunması gerektiğini düşünenlerdir; I. Thalberg, G. Dawson, C. Pailthorp ve R. Chisholm bu yaklaşımın savunucularıdır. İkinci yaklaşım ise gerekçelendirmenin anlamını sınırlandırarak dördüncü bir koşul/unsur önermişlerdir; A. Plantinga, R. Nozick, A. Goldman, K. Lehrer bu yaklaşımın savunucularıdır. Üçüncü yaklaşımsa çok daha radikal olup, geleneksel epistemolojinin ‘gerekçelendirme’ gibi terimlerini anlamsız, gereksiz ve boş olarak görür; R. Rorty ve W.V.O. Quine bu yaklaşıma dahil edilebilecek filozoflardandır. Diğer yandan Erdem Epistemolojisi gibi bazı çağdaş yaklaşımlar Gettier Problemi’ni çözdüğü iddiasında ısrarcıdır; bu ısrarı ve problemi çözme konusundaki başarıyı başka bir yazıda ele alacağız; bu yazı nihai olarak Gettier Problemi’ni tanıtmak ile sınırlıydı.

Kaynakça ve İleri Okuma:

  • Epistemoloji– Robert Audi
  • Oxford Epistemoloji – edt. Paul Moser
  • Epistemoloji: Temel Metinler – edt. Hasan Yücel Başdemir
  • Çağdaş Epistemolojiye  Giriş  – Nebi Mehdiyev
  • Bir Bilme Teorisi – Nebi Mehdiyev
  • Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu – Hasan Yücel Başdemir
  • Sağduyu, Bilim ve Şüphecilik  – Alan Musgrave 
  • Aristoteles’ten Ernest Sosa’ya Erdem Epistemolojisi  –  Kemal Batak
  • Felsefenin Sonu?: W.V.Quine, Doğallaştırılmış Epistemoloji ve A Priori Bilgi – Kemal Batak
  • What is This Thing Called Knowledge? – Duncan Pritchard
  • Understanding Beliefs – Nils Nilsson
  • Epistemology: Contemporary Readings – Edt. Michael Huemer
  • Epistemology: Classical Problems Contemporary Responses – Laurence BonJour
  • Contemporary Debates in Epistemology – Matthias Steup & John Turri &  Ernest Sosa
  • The View from Nowhere – Thomas Nagel
  • Skepticism and the Veil of Perception – Michael Huemer
  • The Structure of Justification – Robert Audi
  • Epistemic Justification: Internalism vs Externalism, Foundations vs Virtues – Laurence BonJour & Ernest Sosa
  • Normativity of Rationality – Benjamin Kiesewetter
  • The Value of Rationality – Ralph Wedgwood
  • Disagreement – Bryan Frances
  • Disagreement and Skepticism – edt. Diego Machuca
  • Is Justified True Belief Knowledge? – Edmund L. Gettier
  • In Defense of Justified True Belief – Irving Thalberg 
  • Five Milestones of Empiricism – Williard Van Orman Quine 
  • Two Dogmas of Ampricism – Williard Van Orman Quine 
  • The Nature of Rationality – Robert Nozick  
  • What is ‘Naturalized Epistemology?’, Epistemology:An Anthology – Jaegwon Kim 
  • In Defense of Naturalized Epistemology – Hilary Kornblith 
  • Methodological Naturalism in Epistemology – Richard Feldman 
  • The Theory of Epistemic Rationality – Richard Feldman 
  • Why Reason Can’t Be Naturalized – Hilary Putnam 
  • Contemporary Theories of Knowledge – John Pollock 
  • Knowledge in Perspective – Ernest Sosa 
  • Warrant:The Current Debate – Alvin Plantinga 
  • The Significance of Philosophical Scepticism – Barry Stroud 

Sitemizdeki Gettier ile ilişkili bazı içerikler:

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Androidler İnsan Hakları Hayali Kuruyor Mu? – Zafer Kılıç

Sonraki Gönderi

Toplumsal-İnşacılık: Temel Bilgiler – Joseph Heath

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü