Pierre Joseph Proudhon, her zaman popüler olan bu politik felsefeye yönelik birçok fikrin temelini atan, öncü bir anarşistti. Peki ama onun ana fikirleri nelerdi?
Pierre-Joseph Proudhon, genellikle anarşizmin kurucularından biri olarak kabul edilir. Daha doğrusu o, özgür ve eşit vatandaşların oluşturduğu, güç ve mülkiyet merkezli olmayan, insanların ulus-devletin otoritesinden bağımsız olduğu bir toplum sistemini savunarak, kendisini anarşist olarak tanımlayan ilk kişiydi. Ama tam olarak kimdi bu Pierre-Joseph Proudhon? Bu makalede, Proudhon’un biyografisini ele alacak ve onun ana fikirlerini özetleyeceğiz; özellikle de en ünlü kitabı Mülkiyet Nedir? (What is Property?) üzerine yoğunlaşacağız.
Pierre-Joseph Proudhon


Bir fıçıcı ve meyhane sahibinin oğlu olarak, Proudhon’un yaşamının erken dönemi yoksulluk içinde geçmiştir. Ailesinin fakirliği onu okulu bırakıp sığır çobanı olarak çalışmak zorunda bırakmış olsa da, ona Besançon’daki prestijli okula burs kazandıran olağanüstü entelektüel yeteneği gözden kaçmamıştır. Proudhon’un okulda geçirdiği zaman, her ne kadar matbaacılık eğitimi alarak ailesine destek olmak için vakitsiz ayrılmak zorunda kalsa da, öğrenmeye olan ömür boyu sürecek tutkusunu ateşlemiştir. Proudhon çırak matbaacı olarak eğitimine devam ederken, kendi kendine Latince, Yunanca ve İbranice öğrenmiştir, ki bunların her biri yeni mesleğinde başarılı olmasına yardımcı olmuştur. Matbaacı olarak çalışması Proudhon’a, özellikle ömür boyu sürecek bir dostluk kurduğu ütopik sosyalist Charles Fourier gibi yerli entelektüellerle tanışma fırsatı da sunmuştur.
Gençliğini matbaacı olarak sürdürdükten sonra, 29 yaşında, Proudhon’a Paris’te eğitim görmesi için burs verilmiştir; bu, yazarlığa yönelik artan ilgisinin peşinden gitmesine olanak sağlamıştır. Proudhon en ünlü kitabı olan Mülkiyet Nedir?’i Paris’te yazmıştır. Tartışmacı bir üslupla yazılan bu ilk eserinin yayınlanması, Proudhon’un kariyerindeki dizgicilik, editörlük gibi meslekleri bırakıp yalnızca gazetecilik, yazarlık ve radikal dergiler düzenlemeye odaklanmasını sağlayarak, ona devrimci çevrelerde ün kazandırmıştır.
Politik Aktivizm
Proudhon Paris’te bulunduğu süre boyunca aralarında La Représentant du Peuple (Şubat 1848 – Ağustos 1848), Le Peuple (Eylül 1848 – Haziran 1849), La Voix du Peuple (Eylül 1849 – Mayıs 1850) ve Le Peuple de 1850 (Haziran 1850 – Ekim 1850) gibi örneklerin bulunduğu monarşizm karşıtı gazetelerde editörlük yapan aktif bir yayıncıydı.
Ancak, Proudhon’un aktivizmi sadece basınla sınırlı değildi. Aynı zamanda o, 1848 Devrimi’ne katılmış aktif bir devrimciydi. 1849 yılında bu yüzden hapse girmişti. Yine de tutukluluk Proudhon’un sesini kısamamıştı. Hapishanede kaldığı süre boyunca, Proudhon’un yazıları hapisten yayınladığı Bir Devrimcinin İtirafları (Confessions of a Revolutionary) ve On Dokuzuncu Yüzyılda Devrimin Genel Fikri (The General Idea of the Revolution in the Nineteenth Century) eserleriyle şiddetini azaltmadan devam etmişti.
Proudhon, aralarındaki en sosyal insan olmasa da, Paris’in devrimci çevrelerinde epey aktif bir katılımcıydı. Burada, içlerinde Mikhail Bakunin ve Karl Marx’ın da bulunduğu pek çok farklı sosyalistle tanıştı. Onlarla birlikte, uluslararası işçi hareketinin temellerinin atılmasında önemli bir rol oynadı. Ancak zamanla, Proudhon ve Marx’ın ilişkisi bozuldu, çünkü Proudhon, özellikle onun otoriterliği ve merkezcilik anlayışına karşı çıkarak, Marx’ın sosyalist hareket üzerindeki artan etkisini sorun ediyordu. Buna karşılık Marx, Proudhon’un ekonomik görüşlerinin temelde tutarsız olduğunu savunduğu Felsefenin Yoksulluğu (The Poverty of Philosophy) (1847) adlı eserinde Proudhon’un bakış açısına itirazda bulundu. Proudhon ve Marx arasındaki bu görüş ayrılığı, nihayetinde Birinci Enternasyonal’in çökmesine ve anarşistler ile komünistler arasındaki günümüzde hâlâ devam etmekte olan tarihsel düşmanlığın ortaya çıkmasına yol açtı.
Proudhon’un Felsefesi
Proudhon, anarşist görüşleri savunan ilk kişi olmasa da, kendisini anarşist olarak tanımlayan ilk kişi olmasıyla bilinir. Proudhon’un Federasyon İlkesi’nde (The Principle of Federation) detaylandırdığı ideal anarşist toplum görüşü, ulus-devletler veya sınırların olmadığı, siyasi otoritenin bağımsız federe edilmiş topluluklar sistemiyle merkez olmaktan çıkarıldığı, taraflar arasındaki sözleşmelerin devlet destekli yasaların yerini aldığı bir dünyadan oluşur. Bu, hiçbir bireyin diğerleri üzerinde güç sahibi olmadığı, kendini düzenleyen bir sistemdir. Çalışanlar, ister bireysel olarak ister kolektif olarak, kendi işlerini kontrol ederler ve gerektiğinde koordinasyon sağlamak için bir araya gelirler.
Proudhon, bir kişinin diğeri üzerinde otorite talep etmesini, doğası gereği baskıcı bir despotizm biçimi olarak görür. Kimsenin kural koyma ve itaat edilme, veya itaatsizlik nedeniyle ceza verme hakkı yoktur. Bireyler arasındaki ilişkiler, karşılıklı rıza esasına dayanmalı ve karşılıklı yardımlaşma ilkelerine göre düzenlenmelidir. Proudhon’a göre;
Yönetilmek; göz önünde bulundurulmak, denetlenmek, gözetlenmek, yönlendirilmek, yasalara zorlanmak, numaralanmak, kaydedilmek, beynine işlenmek, kontrol edilmek, değer biçilmek, sansürlenmek, emredilmek demektir. Yönetilmek; her işlemde, her alışverişte, not edilmek, kaydedilmek, kayıtlara alınmak, vergiye tabi tutulmak, damgalanmak, ölçülmek, numaralanmak, lisans verilmek, yetkilendirilmek, uyarılmak, yasaklanmak, düzeltilmek, cezalandırılmak demektir. Kamu yararı bahanesiyle ve genel çıkar adına, katkı sağlamak için yerleştirilmek, eğitilmek, fidye alınmak, sömürülmek, tekel haline getirilmek, zorla alınmak, sıkıştırılmak, büyülenmek, soyulmak; sonra, en küçük bir direnişe karşı, ilk şikayet sözünde, bastırılmak, para cezası verilmek, küçümsenmek, taciz edilmek, izlenmek, kötü muameleye uğramak, sopalanmak, silahsızlandırılmak, boğulmak, hapsedilmek, yargılanmak, mahkum edilmek, vurulmak, sürgün edilmek, feda edilmek, satılmak, ihanet edilmek demektir. (Proudhon, Mülkiyet Nedir?, Kinna, 2009, s. 74)
Proudhon, bu otoriteyi kabul etmek yerine, kolektif yaşamımızın yönetimi işini doğrudan halkın kontrolüne sokmaya çalışmamız gerektiğini savunur. Bireyler, öncelikle kendi çıkarlarını gözetmeli, eşitler olarak bir araya gelerek toplumsal çıkarlarını güvence altına almalı ve diğer gruplarla federasyon kurarak, daha uzaklardaki gruplarla karşılıklı faydalı koordinasyonu sağlamalıdır.
Mülkiyet Hırsızlıktır, Mülkiyet Özgürlüktür
Proudhon’a göre, bu baskının temel nedeni, devlet destekli mülkiyet haklarının varlığıdır. Ona göre mülkiyet, hem hırsızlık hem de özgürlüktür. Bir kişi, başkalarının hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu bir mülkiyeti sahipleniyorsa, bu hırsızlıktır. Mülkiyet, sahibinin onu işgal etmeden sahip olabilmesi ve sadece yasal mülkiyet belgesine sahip olduğu için kira, gelir ve kâr elde edebilmesi durumunda hırsızlıktır. Bu tür mülkiyet, azınlıktaki mülkiyet sahiplerinin, “ünvan” sahibi olmadıkları için sürekli borçlu olmaya mahkum olan, sayıca çoğunluktaki vatandaşlar üzerinde kontrol kurmasına olanak tanır. Bu anlamda mülkiyet, mülksüzlerin, mülk sahibi olan azınlık tarafından köleleştirilmesini mümkün kılmıştır. İşte Proudhon’un anarşizminin karşı koymayı amaçladığı bu köleliktir.
Ancak bu, tüm mülkiyetin kolektif olarak sahiplenilmesi gerektiği anlamına gelmez. Marx’ın aksine, Proudhon mülkiyetin hiçbir kimse tarafından, hatta devlet tarafından bile tekel olarak sahiplenilmesini istemez. Bu da, azınlığın (yani, politik elitlerin) çoğunluğun yaşamı üzerinde haksız bir kontrol kurmasına olanak tanır. Proletarya tam özgürlüğe kavuşacaksa, bunu devletin gücü olmadan başarmalıdır. Proudhon Mülkiyet Nedir? adlı eserinde şunları yazar:
Komünizm eşitsizliktir, ama mülkiyet gibi değil. Mülkiyet, zayıfların güçlüler tarafından sömürülmesidir. Komünizm ise, güçlülerin zayıflar tarafından sömürülmesidir.
Gerekli olan, herkes için özgürlük sağlayan bir mülkiyet düzenidir. Proudhon’a göre, herkesin özgürlüğünü garanti altına almanın en iyi yolu, her bireyin veya küçük grubun kendi üretim araçlarına sahip olmasıdır. Mülkiyet, sahiplikle orantılı olduğunda meşrudur. Proudhon, mülkiyete karşı değildir, ancak büyük birikimlere karşıdır.
Onun ideal toplumunda, mülkiyet küçük işçi grupları, bağımsız zanaatkârlar ve çiftçiler tarafından bireysel olarak sahiplenilir. Her biri kendi mülküne sahip olacağı için, hiçbiri başkalarına hizmet etmeye zorlanmaz, böylece müzakerelerde taraflar arasında eşitlik sağlanır. Proudhon’un bakış açısına göre özgürlük, kaynakların denkliğini gerektirir.
Proudhon Ve Devrim Olmadan Anarşizm Umudu

Proudhon’un düşüncesinin en ayırt edilebilir özelliklerinden biri, Bakunin ve Marx’ın aksine, toplumsal dönüşümlerin (şiddetli) bir devrim olmadan da gerçekleşebileceğine inanmış olmasıdır. 1848 Devrimi’ne aktif olarak katılmasına rağmen, devrimin son günlerinde giderek artan şiddet seviyesinden şaşkına dönmüştür.
Bu durum, şiddetli isyan hareketlerine karşı yaşamı boyunca takındığı eleştirel tutumu pekiştirdi ve sosyal değişime karşı genel olarak barışçıl bir tutum sergilemesine neden oldu. Reform yaklaşımı, öncelikle parasal reformlara odaklanıyordu ve işçilere faizsiz krediler sağlayacak kredi bankaları gibi paralel kurumların oluşturulmasını savunuyordu. Şiddet içermeyen eyleme yönelik bu inancı, onu bir Halk Bankası kurma girişiminde bulunmaya yöneltmiş, ancak bu çaba nihayetinde başarısız olmuştur.
Kaynakça
- Honderich, Ted. (1995) The Oxford Companion to Philosophy. Oxford University Press, Oxford.
- Kinna, Ruth. (2019) The Government of No One: The Theory and Practice of Anarchism. Pelican Books, Londra.
- Kinna, Ruth. (2009) Anarchism: A Beginner’s Guide. Oneworld, Oxford.
- Horowitz, Irving. (1964) The Anarchists. Dell Publishing Company, New York.
Joseph T F Roberts – “The First Anarchist: Who was Pierre-Joseph Proudhon?“, (Erişim Tarihi: 27.02.2025)
Çevirmen: Rabia Bayram
Çeviri Editörü: Emir Arıcı