Viyana Çevresi, öne sürdüğü felsefi fikirler bağlamında çoğunlukla mantıksal ve pozitivist kavrayış ile anılır. Bu kavrayışta tarihsel olarak bir doğruluk payı da varmış gibi görünüyor. Özellikle Doğrulama Prensibi (verification principle) gibi ilkeler, bu felsefe geleneğinin bilime ve deneyciliğe oldukça eğilimli olduğu yönündeki genel varsayımı besliyor gibi görünüyor. Doğrulama Prensibi, duyu verisine dayanan önermelerin anlamlı olacağını ve empirik olarak sınanmayan ya da empirik temele dayanmayan önermelerin anlamdan yoksun olacağını iddia eden bir ilkedir. Bu ilke, doğal olarak çağının “metafizik” çalışmalarının çoğunu ret ederek onları anlamsız olarak görüyordu.
Kimi eleştirmenler, ki bunlar çoğunlukla Frankfurt Okulu filozoflarıdır, Viyana Çevresi’nin dünya görüşünü, kendini pozitif bilimlerin verileriyle sınırlayan, eleştirellik yetisinden yoksun kalan, salt deneyimcilik kalıbında tıkalı kalmış olarak tanımlar. Sonraki yıllarda analitik felsefenin bu eleştirilere benzer eleştiriler alarak “sandalye felsefesi” suçlamasına maruz kalması oldukça anlaşılabilir görünüyor. Feminist ve Post-Marksist eleştirmenler analitik felsefeyi eleştirirken toplumsal meselelerden uzak, kısmen apolitik, sandalyede soyutlamalar yapma takıntısı olan ve hayatın mihenk noktaları hakkında söz söylemekten çekinen bir gelenek görüyorlardı. Öyle ki bu ve benzeri eleştiriler günümüzde de kısmen devam etmektedir. Tüm eleştirilerin odak iddialarından biri analitik felsefe ve dolayısıyla Viyana Çevresi’nin, reel siyasetten ve toplumsal sorunlardan uzak olması yönündeki iddiadır. Yazımızda bu eleştirilerin hepsini ele almak mümkün değil, özellikle reel siyaset ile Viyana Çevresi arasında hiç bir ilişki olmadığı yönündeki hatalı varsayım üzerine birkaç not düşmek istiyoruz.
Viyana Çevresi’nin bilimsel konulara yaptıkları görece aşırı vurgu, eleştirmenler tarafından topluma uygulanamaz olarak görülür. Bilimsel problemlerde tarafsızlık ve objektiflik yaklaşımının en uygun ve tek pozisyon olduğu varsayımı, politik ve toplumsal konularda da işlerlik kazanabilir mi? Eleştirmenler bunu mümkün görmemekte ve bu sebeple Viyana Çevresi’nin bilimsel yaklaşımlarının toplumsal problemlere uygulanamayacağı bu sebeple apolitik bir pozisyona mahkûm olma durumunun söz konusu olduğunu iddia etmiştir. Bir tür sol ve sosyal demokrasi yanlısı Viyana Çevresi filozofları olan Otto Neurath, Rudolf Carnap, Carl Hempel, Hans Hahn, Philipp Frank ve Edgar Zilsel gibi filozoflar bu tür eleştirilere en çok maruz kalan isimlerdir. Bilhassa Neurath, iki dünya savaşı arası dönemde reel politik ile en çok ilgilenmiş filozoftur. Bu sebeple eleştirilerin bir kısmı ona yönelmiştir.
Horkheimer ve Marcuse gibi isimler, Viyana Çevresi’nin Doğrulamacılık İlkesi ile olgusal olmayan, duyu verisine dayanmayan önermelerin anlamdan yoksun olacağı şeklinde ele alınan iddialarını Faşizm’e hizmet etmekle suçlamıştır. Çünkü rasyonelitenin deneysel verilerle kısıtlanması, politik keyfi kararların meşrulaştırılmasına hizmet edebilir hatta etik gibi alanları tartışma sınırının dışına iterek işlevsiz ve değersiz hale getirebilir. Hatta kimileri Viyana Çevresi’nin iddialarını statükocu bir söylemin var olmasına sebep olabileceğini dahi ima etmiştir. Öyle ki anlamsız önermeler söylemiyle toplumsal ve reel alanda gerçekleri saklamak ve tabuları inşa etmek bilinçli olarak seçilebilir, hatta seçiliyordu. Ancak Viyana Çevresi yorumcuları, Doğrulanabilirlik İlkesi ile söylemlerin akılcı bir alanda kalınmasının sağlandığını çünkü dogmatizme karşı kullanılabileceğini iddia etmiştir.
“Değerlerimiz deneysel verilere dayanmadığı için ret edilmelidir.” şeklinde bir iddia açıkça Viyana Çevresi tarafından öne sürülmemiştir. Ancak Frankfurt Okulu Çevresi önermelerin ancak deneyim/duyu verisi ile anlamlı olacağı iddiasından böyle bir imanın da çıkacağını iddia etmekten çekinmemişlerdir.
Tüm bu tartışmaların yanı sıra Viyana Çevresi içerisindeki bazı sol eğilimli filozoflar bilimsel yönteme dayalı akılcı bir sosyalizm inşası ile ilgileniyordu. Konut, sağlık, kültür, bilimin popülerleşmesi, müzecilik vb alanlarda bilim, toplumun akılcı ilkelerle planlanmasına hizmet edebilirdi. (Gruber 1991) Böylelikle eski dünyanın “gerici” dinamikleri bilimsel ve akılcı bir toplum planlaması ile (hedef olarak sosyalizm) terk edilebilirdi. Öyle ki Neurath, piyasa ekonomisinin (ve bu saptama ile dolayısıyla kapitalizmin) süresinin dolduğunu söylüyordu. (Neurath 2004) (Diğer yandan Jason Strang gibi isimler neopozitivist felsefenin kurumsal rolünün, objektif değerleri ret ederek İskandinav Refah Devleti’nin gelişmesine ve aşırı sağ ile sol kesim yerine yerel bir önceliğin benimsenmesine katkı sağladığını iddia etmektedir.) (Strang 2010)
Kimi yorumcular, Viyana Çevresi’ndeki bazı isimlerin reel politik olarak teknokratik fütürizm ile sol siyaseti birleştirmeye çalıştığını düşünmekte haklı gibi görünüyor. Eğitim, bilgi ve bilimsel yöntemlerle toplumun kitlesel olarak ilerletilmesi ve kalkındırılması fikri bir tür teknokratik fütürizm ile tutarlı görünüyordu. Kolektif bir eğilim ve serbest piyasa eleştirisi de sözünü ettiğimiz çerçevenin “sol” kısmına işaret ediyor. (Teknik ilerleme sağlayıcılarının siyasette söz sahibi olması ve eşitlikçi dağıtımın birlikteliği bir dönem SSCB ve sol kesimler arasında benimsenmiştir.) (Atay 2011) Neurath’ın serbest piyasaya karşı planlı ekonomiyi akılcı olarak görmesi; akılcılığı planlamayla eş değer görmesiyle ele alırsak anlamını ortaya çıkarabilir. Öyle ki George Reisch gibi isimler, Viyana Çevresi’ndeki bazı isimlerin bilimsel söylemlerinin dönemin sosyalist ruhunda anlam kazandığını iddia etmiştir. Sola eğilimli olan sözünü ettiğimiz isimlere göre olguların ve dünyanın rasyonel yorumlanması ile dünyayı daha anlamlı kavramamızı sağlayan bilimsel görüş, ekonomi ve toplumu da rasyonel ve planlı kavrayıp düzenlememize katkı sağlayabilirdi. Dikkat etmek gerekir ki, sınırını çizdiğimiz tüm bu çerçeve Aydınlanma Felsefesi’nin iddiaları ile bir dereceye kadar paralellik göstermektedir. (Bu konuyla ilgili “Aydınlanma Felsefe’sine Giriş” yazımızı sitemizden okuyabilirsiniz). Özellikle toplum da dahil olmak üzere her şeyi ‘bilimsel’ olarak kavrama iddiası, eleştiriden muaf olmamak ve somut tarihsel ilerlemenin çizgisel hali Fransız Aydınlanması filozofları ile Viyana Çevresi’ndeki sola eğilimli filozoflar arasındaki ortak motiflermiş gibi duruyor. Tüm bu söylemler kendi içerisinde bilimsel bilgiyi toplum için özgürleştirici görme eğiliminde.
Kolakowski gibi isimler Viyana Çevresi’nin deneysel bilgiyi her türlü ön yargıdan ve değer yargısından arındırılmış ve idealleştirilmiş olarak görerek, kavramların sosyo-politik oluşum nedenlerinin kavrayamadığını iddia etmektedir. (Kolakowski 1972) Diğer yandan bir diğer eleştiriye göre objektif ve tarafsız olma iddiası, dar ideolojik söylemleri kişilerden bağımsız ve sorgulanamaz bir dış gerçekliğe dayandırarak meşrulaştırabilir. Bu, gerek Postmodern felsefecilerin gerekse Frankfurt Okulu düşünürlerinin bir kısmının Viyana Çevresi’ne yönelttiği eleştiriler ile paraleldir.
Tüm bu tartışmalar Rawls’tan Nozick’e Cohen’den Elster’e kadar birçok farklı çağdaş analitik siyaset felsefecisinin ele aldığı problemleri anlamakta bize yardımcı olabilir. Özellikle Analitik Marksistler’e “Akademik Marksist” denmesi, koltuk felsefesi eleştirisi ile tutarlı görünürken, bu eleştirinin ne derece makul olduğu üzerine düşünmeye değer. Gerçekten de analitik felsefeciler toplumdan kopuk mudur? Yoksa Neurath ile tartışmalı bir hal almış olan reel siyaset hakkında söylenecek ve yapılacak yeni şeyler var mı?
Kaynakça
Kolakowski, L. (1972) Positivist Philosophy: from Hume to the Vienna Circle, Lancashire: Pelican
Neurath, O. (2004) Neurath, M. & Cohen, R. (ed.) Empiricism and Sociology, Dordrecht: D. Reidel
Strang, J. (2010) “Why Nordic Democracy? The Scandinavian Value Nihilist and the Crisis of Democracy” Rhetorics of Nordic Democracy eds. Kurunmaki, J. Strang, J. Helsinki: Suomen Kirjallisuuden Seura.
Atay, B., (2011) “Sol Viyana Çevresi”: Mantıksal Deneyciliğin Siyaset Felsefesine Bir Bakış, Felsefe Tartışmaları Dergisi, İstanbul
Gruber, H. (1991) Red Vienna: Expreriment in Working Class Culture, 1919-1934, Oxford: Oxford University Press.