Version 1.0.0

David Benatar İle Röportaj – Peter Ohlin

//
355 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Peter Ohlin: Yeni kitabınızın adı İnsanın Çaresizliği. Bu çaresizliği kısaca nasıl tanımlarsınız?

David Benatar: Hayat zor. Sıklıkla başarısız olsak da, huzursuzluğu uzak tutmak için mücadele etmek zorundayız. Eğer hayat bazı önemli amaçlara hizmet etseydi bunu anlamlandırmak daha kolay olabilirdi. Ancak, her ne kadar biz kısmi anlam yaratabilsek de yaşamlarımızın nihai anlamı yoktur. Ölüm acımızı dindirebilir ancak anlamsızlık problemimizi çözemez. Dahası, ölüm yok oluş olduğu için talihsizliğimizin bir parçasıdır (her şey göz önünde bulundurulduğunda, iki kötülükten daha azı olsa bile). Başka bir deyişle, bizim çaresizliğimiz, yaşamın kötü ancak ölümün de kötü olmasıdır.


PO: Bu konuyla ilgilenmeye nasıl başladınız ve önceki çalışmanızın -Keşke Hiç Olmasaydık- bununla bağlantısı nedir?

DB: Çaresizliğimizi kavramak kişinin ilgisini çeker. Çekilen acıların –ki tamamı anlamsızdır- ve absürt sonun farkına varmak kaçınılmaz olarak ilgi çekici görünür – ya da en azından benim için öyle. İnsanın çaresizliğinden, bir kere içine düşüldüğünde, kurtuluş olmasa da bundan kaçınılabilecek bir yol vardır, o da varlığa getirilmemektir. Elbette, biz var olanlar için artık çok geçtir ancak üremek çaresizliği çoğaltacağından dolayı daha sonrakiler, öncekilerin sakınmasıyla beraber bundan kaçınabilir. Bu yüzden keşke hiç olmasak veya olmasaydık.


PO: Varoluşçular ve bazı batılı olmayan gelenekler ‘‘hayatın anlamı’’ meselesini ele alsa da analitik felsefede bunun genellikle göz ardı edilmesini neye bağlıyorsunuz? İnsan yaşamının bu ‘‘büyük sorular’’ına analitik bir yaklaşımın ne gibi bir değeri olduğunu düşünüyorsunuz?

DB: Bunu bilmek zor tabi ancak bir nedeni, analitik felsefecilerin hayatın anlamının olup olmadığı sorusunun umutsuzca kafa karıştığı olduğunu düşünmeleri olabilir. Bu, neden analitik felsefecilerin bu konu üzerine yazdıklarının çoğunun soruyu netleştirmeye çalıştığının açıklaması olabilir. Elbette daha ileri giden ve bu önemli soruyla ilgilenen bazı analitik felsefeciler vardır.

Analitik yaklaşımın insan yaşamının ‘‘büyük sorular’’ına getirisi netlik arayışı ve argüman titizliğidir. Daha basmakalıp formlarında bir tehlike vardır, bu yaklaşım ilginç sorulara ölümcül derece sıkıcı yollarla cevap verebiliyor. Ben titiz argümanlarla ilgi çekici bir anlatımı birleştirmeye çalışarak bu tuzaktan kaçınmaya çalıştım.


PO: Siz insan yaşamının anlamı olabileceği iddiasına karşısınız, ancak çoğu kişi din, aile ve arkadaşlık, kariyer vb. şeylerde anlam ve tatmin buluyor. İnsanların bu alanlarda bulabildikleri tatmin hayatın anlamı hakkındaki görüşlerinizi etkiliyor mu?

DB: Aslında, hayatın her şekilde ve bütünüyle anlamsız olduğunu düşünmüyorum. Yaşamlarımız diğer bireylere, toplumlara veya nadir durumlarda bir bütün olarak insanlığa – ‘‘dünyevi’’ anlam olarak adlandırabileceğimiz şeyin bütün formları- etkilerinin sonucu olarak anlamlı olabilir. Benim reddettiğim şey, yaşamın daha nihai bir anlam formunun –isterseniz buna ‘‘kozmik’’ anlam diyebilirsiniz- olabileceğidir. Bizim hizmet ettiğimizden daha geniş bir amaç yoktur. Bu yüzden insanların hayatta bazı anlamlar bulduğu gerçeği benim görüşümü meydan okumaktan ziyade destekliyor. Dünyevi anlam yaratmak veya bulmak yaşamın aksi takdirde olacağından çok daha az kötü geçmesini sağlar. Ancak bu demek değildir ki insanların anlamlı bulduğu her şey gerçekten de anlamlıdır. Örneğin, bazıları ilahi bir varlığa dua etmeyi anlamlı bulabilir. Ancak, eğer ilahi bir varlık yoksa dua etmek de aslında anlamlı olmayacaktır.


PO: İntihar hakkındaki düşünceniz nedir ve bu, buna karşıt geleneksel tutumlardan -bir tür ahlaksızlık yahut bencil bir eylem gibi-  nasıl farklılaşıyor?

DB: İntihar, benim görüşüme göre, insan çaresizliğinin bazı özelliklerine karşı makul bir cevaptır ancak diğer özelliklerine değil. Ölüm, yaşamın kozmik anlamsızlığını çözmez ve genellikle -her zaman değil- elde edilebilecek anlam türlerini yok eder. İntihar bu yüzden anlam eksikliğine tipik bir çözüm değildir. Öte yandan, intihar, acıdan kurtuluşu getirebilir. Hayat, devam eden yaşam kişinin genel çıkarlarına uygun olmayacak kadar kötüleştiğinde ve diğer baskın gelen gerekçelerin yokluğunda intiharı, ne ahlaken yanlış ne de bencilce, kişinin içinde bulunduğu koşullara makul bir cevap olarak görüyorum. Bu koşullar ölümcül hastalıkların son evresiyle sınırlı değildir. Bireylerin, sürdürmeye değer bir yaşamın eşiğini bundan daha aşağıda belirlemeleri makul olabilir. Ancak bu durumlarda dahi  intiharın hem ölen kişi hem de onun ailesi ve arkadaşları için bir maliyeti vardır, bu yüzden bariz bir şekilde makul olduğunda bile intihar trajik olmaya devam eder.


PO: Bazı okurlar görüşlerinizin hayata karşı karanlık ve karamsar olduğunu söyleyebilirler. Onlara ne söylersiniz ve insan yaşamının, tanımladığınız çaresizliği hafifletecek özellikleri var mıdır?

DB: Görüşlerimin oldukça kasvetli olduğuna katılıyorum ancak bunun, bu mesele hakkındaki hakikatin derinden üzücü olmasından kaynaklandığını savunuyorum. Başka bir ifadeyle, karamsarlığımın haklı olduğunu düşünüyorum. Bu, bizim durumumuz hakkında hiçbir iyi şeyin olmadığı anlamına gelmez. En azından (sınırlı olması şartıyla) yaşamımızda belli türden anlamlar elde edebiliriz ve yaşam kalitesi her zaman kötü olabilirdi. Ayrıca, talihsiz durumumuzdan sürekli somurtkan olmamız gerektiği sonucu çıkmaz. Hayattan elde edebileceğimiz, keyifli, tatmin edici ve anlamlı şeyleri (ahlaki sınırlar dahilinde) aramalıyız. Ve gülmeliyiz, hem zevk hem getirdiği rahatlama için. Bu amaç için, kitabın notlarına bazı (bazen lezzetli) mizah unsurları ekledim.


Kaynak: Peter Ohlin, philosophy editor at OUP USA, interviews philosopher David Benatar, (Erişim Tarihi: 10.08.2025)

Çevirmen: Fevzi Ata Demirtaş

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

William Godwin’in Erken Dönem Anarşizmi – Joseph T. F. Roberts

Sonraki Gönderi

Tanrı’nın Varlığına Yönelik Yeni Bir Argüman: Kuran’daki 19 Sistemi – Mahmud Sami Üzüm

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü