“En iyi şu…” veya “En iyi bu….” başlıklı listeler neredeyse her zaman düzinelerce satırdan oluşur. Bu yaygın duruma bir istisnanın 1950-2000 yılları arasını kapsayan ve Çinli bir yayıncı için seçilmiş 16 önde gelen filozoftan önemli çalışmaların şimdi yeniden keşfedilmiş bir listesi olmasına şaşırmamalıyız. Akademinin dışında pek az kimse Michael Dummet’in The Logical Basis of Metaphysics‘ini, Richard Hare’in The Language of Morals‘ or’ını veya David Armstrong’s A Combinatorial Theory of Possibility‘sini duymuştur.
Ölümünden sonraki başyapıtı bu listenin zirvesine çıkacak olan Wittgenstein’ın cazibesi ve etkisi ise akademinin ötesine uzanıyor. Wittgenstein’ın Felsefi Soruşturmalar’ını okumamış olabilirsiniz ama mutlaka “Felsefe dilimizin yardımıyla aklımızın efsunlanmasına karşı verdiğimiz bir savaştır.”, “Bir sözcüğün anlamı, dildeki kullanımıdır”, “İnsan bedeni, insan ruhunun en iyi resmidir.” ve “Eğer bir aslan konuşabilseydi onu anlayamazdık.” gibi pek çok alıntısına rastlamışsınızdır.
Felsefi Soruşturmalar, yazarının geniş entelektüel kültürdeki etkisi adına listede ilk sırayı hak ediyor. Ama bir anlamda bu metni listenin en başına koymak oldukça garip bir seçim çünkü Wittgenstein ana akım Anglofon felsefeye karşı dimdik dururdu. Onun için felsefe, adeta tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibiydi.. Soruşturmalar’da dediği gibi, amacı “sineğe şişenin içinden çıkış yolunu göstermek”ti. Filozoflar kendi yarattıkları problemleri çözmeye çalışırken takılıp kalmışlar, dış dünya sandıkları fikirsel bir “şişe”nin içine kısılmışlar.
Wittgenstein’ın meydan okuması görmezden gelinemezdi çünkü yükselttiği itiraz evin içinden yükseliyordu. Gençliğinde Cambridge’deyken, olağanüstü yeteneği Bertrand Russell tarafından keşfedilmişti. Wittgenstein’ın Russell’ın Yargı teorisini yıkmasıyla, boynuz kulağı çoktan geçmiş oldu. Russell, sevgilisi Ottoline Morrell’e bir mektubunda “Genç jenerasyon kapıyı çalıyor. Elimden geldiğince onun için alan açmalıyım yoksa kendimi yük gibi hissedeceğim.” demişti.
Wittgenstein’ın yerleşmiş anlayışlara karşı gelmesi, güçlü kişiliği ve özdeyişli/vecizeli yazım tarzı takipçileri gözünde onu bir külte dönüştürdü. Cambridge’deki takipçileri onun üslup ve konuşma şeklini bile taklit ederdi. Fakat bu durum sırça köşklerdeki felsefe dünyasının gözünde felsefi şöhretine pek yaramamıştır. Ben bir lisansüstü öğrenciyken yaygın görüş Wittgenstein’ın gençken büyülendiğiniz ama zamanla etkisinden kurtulduğunuz bir filozof olduğuydu.
Tüm bunlara rağmen, yıllar geçtikçe onun değeri artmaya devam ediyor. Onun yolundan giden Wittgensteincılar’ın sayısı azalmış olsa da, o, felsefenin gideceği yönü işaret etti ve bugün pek çok kişi onu takip ediyor.
Bunun örneklerinden biri de bilinç problemi. Onlarca yıldır bu konu, en çetin felsefi problemlerden biri olarak görülmüştür. Maddi bir şey nasıl olur da düşünceye, duyuma, duyguya sebep olabilir? Taşlarla aynı şeyden olmamıza rağmen nasıl olup bilinç sahibi olmuş olabiliriz ki? Giderek daha fazla kişi soruyu bu şekilde çerçevelersek asla çözülemeyeceğini düşünmeye başladı. Bu probleme yönelik alternatif ise, konuyu, madde ve zihnin asla aynı şeyin tezahürleri olamayacak şekilde tanımlandığı çarpık bir düalist bir dünya görüşünün eseri olarak ele alıp çözmektir. Böylesi bir yaklaşıma yakın bir görüşün filozof Daniel Dennett, psikolog Michael Gazzaniga ve klinik nöropsikolog Paul Broks tarafından da ifade edildiğini gördüm. Bu isimlerden hiçbiri mevcut görüşlerini Wittgenstein’a atfetmiyor olsa da geliştirdikleri görüşler üzerinde Wittgenstein’ın izleri var.
Wittgenstein’ın en meşhur ve yanlış kullanılan fikri “dil oyunları”dır. Hem geliştirdiği daha önceki felsefesine hem de yaygın dil felsefelerine cevap veren Wittgenstein, kelimelerin dünyadaki şeyler veya kafamızın içindeki fikirler için bir tür etiket olduğu ve bu nedenle de tümcelerin anlamının tamamen belirlenebilir olduğu fikrini reddetmiştir. Bir sözcüğün anlamı hepimiz için apaçık ve net/belirgin olmayan “onun dildeki kullanımı”na dayalı kurallarca belirlenir. Aynı kelime iki farklı şeye atıfta bulunmak için kullanılabilir çünkü bu iki şey “aile benzerliğine” sahiptir, ancak bu benzerliğin ne olduğunu kesinkes belirlemek mümkün olmayabilir. Dilin nasıl çalıştığına dair bu fikir 1970’lerde Eleanor Rosch tarafından geliştirilmiş olan daha ampirik bir prototip teorisini önceliyor. Rosch, kelimelerin anlamlarını onları nasıl kullanıldıklarının farkına vararak; önce en yaygın kullanımlarını ve daha sonra ise genişletilmiş veya mecazi kullanımlarını görerek öğrendiğimizi savunmuştur. Tanımlar yoluyla anlamları öğrenmek yaygın-olmayan bir durumdur. Bu yaklaşımda, Wittgenstein’ın “Aile Benzerliği Kuramı”yla olan benzerliği gözden kaçırmamak gerekir. Wittgenstein bir kez daha, diğerlerinin sonradan takip edeceği yolu açmıştır.
Wittgenstein aynı zamanda teolojide de ekseriyetle popüler oldu. Onun fikirleri, dini, başarısız bir bilim-öncesi çaba, evrende var olan şeylere yönelik bir inanç grubu olarak hafife alanlara muhteşem bir cevap niteliğinde. Pek çok teolog bahsini açtığımız türden bir iddiaya Wittgenstein’ın “Bu, yanlış olamayacak kadar yücedir.” sözü ile karşılık veriyor. Başka bir Wittgensteincı konsept kullanırsak din, daha çok, dil oyunu kurallarının tarihsel veya bilimsel olandan farklı olduğu bir “yaşam biçimi”dir. “Tanrı sevgidir” veya “Günahtan kurtarılmaya ihtiyacımız var” gibi cümleler, “Domates bir yiyecektir” veya “Boğulmakta olan kadının selden kurtarılmaya ihtiyacı var” gibi cümleler gibi değildirler. Dini ifadeler ampirik dünyayı betimleme girişimleri değil, tinsel ve varoluşsal gerçekleri yakalama denemeleridirler.
Felsefi bir şeyin özünü açıklamak için Wittgenstein’a ne kadar sık başvurduğuma kendimde epey şaşıyorum. Örneğin aklın doğası üzerine olan kitabımı yazarken Wittgenstein’ın Kesinlik Üzerine’sinden tahmin edebileceğimden çok daha fazla kez faydalandım. Tüm dâhilerde olduğu gibi, onu yakalamak da biz geri kalanlar için yıllar sürüyor. Şayet 20. yüzyıl herhangi bir filozofu 22. yüzyılda tekrar okunacaksa; ölümünden neredeyse 70 yıl sonra Wittgenstein’ın da bu okunacak filozoflardan biri olduğu konusunda giderek daha emin olabiliriz.
Julian Baggini – “The enduring brilliance of Ludwig Wittgenstein“, (Erişim Tarihi: 25.02.2023)
Çevirmen: Onur Arıkan
Editör: Taner Beyter