Birçok kişi uzun zamandır diğer insanların duygularını okumaya yardımcı olacak teknolojiler geliştirmeye çalışıyor. Yüz ifadelerini, bakışları, kelime tercihlerini, ses tonlarını, teri, deri iletkenliğini, yürüyüş biçimini, kötü huyları ve diğer pek çok fiziksel özellik ve eylemleri okumanın yolları üzerine kafa yoruyor. Önümüzdeki zaman dilimlerinde, bu teknolojilerin gitgide ucuzlayacağını ve daha fazla bağlamdan daha fazla kişinin daha ince duygularını daha güvenilir biçimde okuyacağını bekleyebiliriz.
Bu teknolojinin büyük kısmı rızamız dışında olacak. Her ne kadar sizin izniniz ve yardımınız böyle teknolojilerin sizi daha iyi okumasına yardımcı olabilecekse de, diğer insanlar da sizi ya üstlerinde bulundurdukları ya da sizi çevreleyen binalardaki teknolojilerle sizi okuyabilecek. Bu teknolojileri diğer kompleks sistemlerle birleştirerek izlenmesini ve regüle edilmesini zorlaştırabilirler. Evet, kendimizi korumak için yapılabilecek bazı şeyler var; siyah güneş gözlüğü takmak, kara çarşaf giymek ve sesinizi elektronik araçlarla değiştirmek gibi. Fakat bu seçenekler biraz tuhaf görünüyor ve çoğu insanın bunları bilindik sosyal durumlarda kullanmaya istekli olmayacağını tahmin ediyorum. Ve regülasyonun da bu teknolojilerin kullanımını ciddi oranda azaltacağından şüpheliyim. Genel trend bariz gibi görünüyor: bizim asıl duygularımız çevremizdeki insanlara gitgide daha görünür hale gelecek.
Çoğu zaman hislerimiz konusunda ikiyüzlüyüzdür. Yani, toplum tarafından kabul gören bazı hislere sahip gibi davranırken aynı zamanda aslında farklı hisler besliyoruz. Çoğu kişi bunun sık sık gerçekleştiğini biliyor, fakat bizim kitabımız The Elephant in the Brain (Beyindeki Fil) yine de ikiyüzlülük seviyemizi oldukça azımsadığımızı ileri sürüyor. Hepimiz hislerimizi bolca saklarız, sık sık kendimizden de. (Daha pek çok detay için kitabımıza göz atın.)
Bu iki gerçek, hisleri daha iyi okuyan teknoloji ve yaygın ikiyüzlülük, birbirine doğru ilerleyen ve çarpışmaları kaçınılmaz olan iki tren gibi görünüyor. Bunun sonucunda, birkaç on yıl içerisinde, ikiyüzlülüğü tanıdık yollarla yönetmenin uygulanabilir olmadığı ve ortak norm, kural ve yasalarla çarpıştığı bir tür “ikiyüzlülük kıyameti” ya da “riyamet”* görebiliriz. Bu gönderide karşı karşıya kaldığımız bazı sorunların taslağını çizmek istiyorum.
Uzun süre önce, çocukken zorbalığa maruz kaldım. Bu nedenle çocukların zorbalara karşı kendilerini korumak için geliştirdikleri ana savunma yönteminin duygularını saklamak olduğunu iyi biliyorum. Zorbalar, genelde görünür biçimde korkan veya endişeli çocukları zorbalanmaya bahane arıyor gibi görür. Benzer biçimde, çoğu yetişkin kendini pazarlamacılardan ve cinsel sapıklardan duygularını gizlemeyi öğrenerek korur. Duyguları gizlemek aynı zamanda işteki ve diğer sosyal çevrelerdeki rakiplerle çatışmaya girmekten kaçınmamızı sağlar. Örneğin, eğer dayak yemek istemiyorsak bardaki cüsseli insanlara açıktan hakaret etmemeyi veya saygısızlık yapmamayı öğreniriz.
Hisleri açığa çıkaran teknolojiler, duyguları gizlemenin getirdiği korumaları zayıflatma tehlikesini de doğuruyor. Bardaki o cüsseli herif elindeki yeni teknolojiyle herkese aslında onu hakir gördüğünüzü gösterebilir ve buna alınabilir. Patronlarınız onlara saygısızlıklarınızı yahut yeni atılımlara karşı şüpheciliğinizi görebilir. Kiliseniz, kilise ayini sırasında o kadar da dindar hissetmediğinizi görebilir. Okulunuz ve milletiniz aslında andımızı o kadar da içten söylemediğinizi görebilir. Gibi gibi.
Bunlar ciddi sıkıntılar gibi görünseler de değişim çoğunlukla peyderpey olacak ve buna nasıl uyum sağlayacağımızı rahatça araştıracak vaktimiz kalacak. Kiminle hangi amaç için görüştüğümüzü değiştirebilir ve hangi konuları nerelerde tartışılabilir bulduğumuzu değiştirmeye çalışabiliriz. Görünür kılacağımız insanları seçerken daha dikkatli olabiliriz.
Ben daha çok daha iyi duygu okuma teknolojileri ve yaygın toplumsal normlar, kurallar ve yasaların çarpışmasından endişeliyim. Özelikle gerçekten etkileşimlerimizi yönetmek yerine daha sembolik nedenlerle benimsediğimiz norm ve yasalar konusunda. Bunlar değişen koşullara yanıt vermeye daha az meyilli oluyor.
Örneğin, bugün “cinsel tacizi” ve iş arkadaşlarına seks için açıkça ve tekrar tekrar asılmayı kabul edilemez buluruz, bilhassa asılan kişi bariz şekilde reddedildikten sonra. Genel olarak sadece doğrudan talepleri kınamakla kalmıyoruz, ayrıca daha dolaylı fakat görece açık davetleri -görünür biçimde kesmek, cinsel şakalar yapmak ve “ufaklığınız”a dikkat çekmeye çalışmak- de tasvip etmiyoruz. Tabi ki bu kurallar bayağı mantıklı şeyler.
Fakat teknoloji kimin cinsel olarak kimden ne kadar etkilendiğini açık ettiğinde ne olacak? Eğer bu yargılara iten davranışlar hiçkimsenin kontrolünde olmasaydı, herhangi birini suçlamak zor olurdu. Özelde heyecanla takip etsek de toplumsal olarak sanki böyle bir şey hiç yokmuş gibi davranabilirdik. Maalesef, davranışımız muhtemelen bu tür yargıları üreten süreçlere etki etmeye devam edecek.
Örneğin, birinden ne kadar hoşlandığınızı yargılayan sistemler yüzünüz kamerada net biçimde görünürken ve ışıklandırma iyiyken, güneş gözlüğü ya da kara çarşaf giymiyorken o kişiye bakışınıza odaklanabilir. Böylece birine bu koşullar altında ne kadar uzun bakarsanız, teknoloji sizin hoşlantınızı o kadar iyi okuyabilecektir. Bunun sonucunda, birilerine uygun okuma koşulları altında bakma sürenizin artması kasıtlı bir davranış, ona cinsel istek duyduğunuzu iletecek bir mesaj olarak görülebilir. Apaçık şekilde reddedildikten sonra da bunu yapmaya devam etmeniz cinsel taciz olarak algılanabilir
Evet, makul bir dünyada cinsel tacizle ilgili kurallar kompleks, değişken koşulları göz önüne alacak şekilde ayarlanabilir. Fakat makul bir dünyada yaşamıyoruz. Cinsel taciz kurallarına dair belirli bir iddiada bulunmuyorum, fakat sembolik amaçlar, benimsediğimiz norm ve yasaların çoğunu etkiler. Bu tür kurallara genellikle iyi sonuçları nedeniyle değil, bunları desteklemenin bizi nasıl biri olarak gösterdiğini sevdiğimiz için arka çıkarız. Örneğin, çoğu kişi uyuşturucu ve fuhuşa karşı yasaları bu tür şeyler üzerindeki caydırıcı etkilerinin çok ufak olduğunu bildiği halde destekler. Böyle davranışlara karşı olduklarını kamu önünde göstermek isterler.
Irkçılık ve cinsiyetçiliği ifade etmeye karşı kuralları ele alın. Ve genel kanının herkesin en azından biraz ırkçı ve biraz cinsiyetçi olduğu, bunun da kısmen nedeninin ırkçı ve cinsiyetçi bir toplumda yaşadıkları olduğunu hatırlayın. Her kişiden çevrelerindeki insanlara dair görünür değerlendirmelerinin nasıl o insanların ırk ve cinsiyetleriyle ilintili olduğunu gösteren istatistikler toplayabildiğimizde ne olacak? O zaman beyaz erkekleri, beyaz ve erkek olmayanlara dair kötü fikre sahip olduklarını beden dilleriyle gösterdikleri için cezalandıracak mıyız? (Bu, bugün şirketlerde sıkça kullanılan bir ölçüt.) Cinsel tacizde ise, insanların bu okumaları davranışları aracılığıyla değiştirebilmeleri, bu okumaların kasıtlı davranışlar olarak sayılmasına neden olabilir. Bilhassa ne tür bir izlenim verdiklerini görmek için bu istatistikleri takip ediyor olabilirlerken. Bir dereceye kadar etraflarındaki belirli insanlara görünür biçimde saygısızca davranmayı kendileri seçiyorlar. Ve eğer biz bireysel olarak ırkçılık ve cinsiyetçiliği kınadığımızı göstermeye yatkınsak, bu tür kurallar dünyadaki gerçek ırkçılık ve cinsiyetçilik sorunlarını çözmek için iyi bir şey sunmuyorsa bile bunların katı biçimde uygulanmalarını açıktan destekleyebiliriz.
Bu teknolojilerin zamanla gelişeceklerini hatrımızdan çıkarmayalım. Önemli emsaller oluşturacak ilk vakalarda, bu teknoloji henüz zayıf olacak ve bu nedenle çok az kişiyi tacizci, ırkçı ya da cinsiyetçi olarak mimleyecek. Ve o birkaç istisna da muhtemelen gerçekten de taciz niyetine ve ırkçı ve cinsiyetçi fikirlere sahip, bunların aşırı versiyonlarını benimseyen kişiler olacak. Her ne kadar farklı yönlerden tuhaf ve konformist olmayan insanları da mimleyecek olsa da, bu duygu okuma teknolojileri başlangıçta problemli insanları teşhis etmek ve onlara gerekli şekilde müdahale etmek için yardımcı olabilir. Misalen, teknoloji etrafındaki ufak oğlanlara karşı şehvet duyan rahipleri teşhis edebildiği için sevineceğiz.
Fakat bu teknolojiler iyileşmeleriyle birlikte daha çok ve daha çok insanı uygun olmayan mesajlar gönderiyorlar diye mimleyecek. Oran, on binde birden binde bire ve yüzde bire kayacak ve böyle devam edecek. O vakit insanlar davranışlarını mimlenmekten kaçınmak adına daha da büyük şekilde değiştirmeye başlayabilir; fakat bu sefer de geç kalmış olabilirler, çünkü eski davranışları arşivleyen büyük video vb. kütüphanelerini işlemek için yeni yöntemlerimiz var.
Bu noktada ikiyüzlülüğü cezalandıran kurallarla ikiyüzlülüğü ortaya çıkaran teknolojinin çarpıştığı bir “riyamet” kopabilir. Yani, duygularımızı rızamız dışında gösterebilen teknoloji ile yaygın fakat genelde saklanan hisler ifade edildiğinde bunları cezalandıran norm ve yasalar kesişebilir. Bilhassa bu kuralların motivasyonu kısmen sembolikken.
O zaman ne olur bilmiyorum. Beyaz erkekler kara çarşaf giymeye mi başlar, bu teknolojiyi ağır biçimde regüle mi ederiz, ya da sembolik kurallarımızın birçoğunu hafifleştirip gevşetir miyiz? En iyi senaryoyu umuyor; fakat yine de en kötü senaryodan korkuyorum.
Yazar: Robin Hanson
Kaynak: Overcoming Bias
*: “Riyamet”, yazarın kullandığı “hypocralypse”‘nin karşılığıdır. Hypocralypse kelimesi “hypocracy” (ikiyüzlülük, riyâkarlık) ve “apocalypse” (kıyamet) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.
Çevirmen: Talha Gülmez