Denkel, özdeşlik anlayışını, söz konusu kitabının hem ilk bölümde hem de diğer iki bölümünde de ortaya koymuştur. Bu bakımdan yazımızda öncelikle kitabın ilk bölümünde yer alan özdeşliğe yönelik yürütülen tartışmaları ve Denkel’in görüşlerini ele alacağız. Ancak özdeşlik konusu, yalnızca tek bir başlık altında değil tüm kitaba yayılmış bir şekilde tartışıldığı için, kitabın son iki bölümü olan öz ve özellik başlıklarına da değinilecektir. Bu sıralamayı izleyerek Denkel’in özdeşliğe yönelik görüşlerini ana hatlarıyla inceleyeceğiz.
1. Özdeşlik
Kitabının ilk bölümünde Denkel, varlığın temel öğelerinin neler olduğu sorusunu sormuş ve bunu ele alırken hangi varsayımlardan hareket edeceğini ortaya koymuştur. Öncelikle varlığın özdeksel olduğunu öne sürerek özdekçi bir yaklaşımı benimsediğini dile getiren Denkel, herkesçe gözlemlenebilir olan tikellerin, evrenin temel öğelerini oluşturduğunu belirtmektedir.[2] Peki, bu tikel dediğimiz şeyler neleri kapsamaktadır? Bu soruya ilişkin felsefe tarihinde dört temel yaklaşım vardır: Bunlar: Tikellerin gözlemlenebilir nesneler olduğu görüşü, tikelleri olaylar olarak belirleyen görüş, tikellerin hem olaylar hem de nesneler olarak ele alan görüş ve hem olay hem de nesneler olarak tikellerin özdeş olduğunu savunan görüş[3] olarak sınıflandırılabilir. Dördüncü görüşü eleştiren Denkel’e göre “nesne ve olayların özdeş olmaları, ancak, nesnelerde bulunduğu halde olaylarda bulunmayan nitelikler yoksa onaylanabilir”.[4] Bu da tikellerin olay bileşikleri oldukları tezini çürütmek anlamına gelmektedir.
Denkel’e göre nesneler ve olaylar uzayda yer kaplasa da nesnelerin uzayda yer alış biçimleri olaylarınkinden daha farklıdır. Nesnelerin uzaydaki yer alış biçimleri dışlayıcıdır; yani nesneler girilmezdir.[5] Bu bakımdan nesne ve olayların belli bir zamanda örtüşmeleri gerektiğini dile getiren Denkelê göre olay ve nesne arasındaki diğer bir fark ise, nesnelerin her zaman boyutunda girilemez niteliklerini korurken olayların örtüşebilir olduğudur.[6] Nesne ve olay arasındaki önemli bağıntılardan biri de nesnesiz bir olay kavramının olanaklı olmamasıdır. Olaylar, varolabilimek için nesnelere gereksinim duyarlar çünkü nesnelerden bağımsız bir olayı imgelemek dahi mümkün değildir. Böylelikle varlıkbilim açısından nesnelerin daha temel olduğu sonucuna varan Denkel, tikellerin varlıkbilimsel bakımdan neliğine yönelik açıklamalarından ilkinin, gerçeği daha iyi yansıttığını dile getirir.[7] Bu bağlamda olay, durum ve süreç kavramlarının çözümlemesini yapan Denkel’e göre “Olay”, bir tür değişim olması bakımından belli bir zamanda yer alır.[8] “Durum” ise “…kimi türden olayların yokluğunda nesnelerin belirli bir araya geliş biçiminin bozulmadan süregitmesidir.”[9] Son olarak “Süreç” ise, sıralı değişimleri ifade etmektedir. Bu doğrultuda Denkel, değişimden söz edebilmemiz için nesneye ihtiyaç duyduğumuzu belirtir.
Bilim, tikellerin parçacıklardan oluştuğunu doğrular. Ancak nesnenin doğasını parçacıklara dayanarak açıklamanın yeterli olmadığını ileri süren Denkel’e göre, bu konudaki araştırmayı asıl yapan alan felsefedir ve söz konusu araştırmayı yaparken de deneyim temelinde ilerlemek gerekmektedir. Bilimin nesnenin doğası hakkında araştırma yapmaktan çok onu varsaydığını bir kez daha vurgulayan Denkel’e göre felsefe; nesnenin taşıdığı nitelikleri, değişimleri, hareketi ve başka nesnelerle ilişkisini tartışarak nesnenin doğasını kavramaya yönelmektedir.[10]
Tikellere ilişkin tavrını belirledikten sonra Denkel, evrenin, onu oluşturan nesnelerin birbiriyle olan ilişkisi doğrultusunda belirlendiğini dile getirerek nesnelerin bireyleşimini inceler. Nesneler birbiriyle etkileşim içinde olmaları nedeniyle çeşitlidir ve birbirlerinden ayrı olmaları, bireyleşimi gerektirir. Başka bir ifadeyle X nesnesinin Y’den ayrı olması için her ikisinin de bireyleşmiş olması gerekmektedir. Bu doğrultuda ortaya nesne kuramları çıkar;
Nesnelerin nasıl bireyleştiğinin yanıtı, bir nesnenin, kendileri nesne olmayan hangi ögelerden oluştuğunun açıklamasıyla verilir.[11]
Bunun nedeni ise bir nesnenin diğer nesnelerden ayrıldığı noktanın, o nesnenin özellikleri oluşudur. Bu konuya yönelik felsefe tarihinde farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Örneğin bireyleşimi töz temelinde açıklayan Aristoteles’e karşın Hume ve Locke, bireyleşimi, nesnenin nitelikleri doğrultusunda açıklamışlardır.[12] Bireyleşim, özdeşlik konusu da beraberinde getirdiği için Denkel, çağdaş bir düşünür olan Brody’nin kuramını eleştirerek kendi özdeşlik ve bireyleşim anlayışını ortaya koyar. Brody’e göre A nesneni ile B nesnesinin özdeşliği, birbirlerine tam olarak benzemelerinden kaynaklanmaktadır.[13] Denkel, varlıkbilim açısından bu görüşü eleştirmektedir. Ona göre A ile B’nin ‘a ile özdeş olmak’ gibi bir özelliği taşımaları, onların özdeş olması için yeterli koşul değildir.[14] Denkel, “… belirli bir nesnenin belirli bir nitelik taşımasının o nesnenin kimi başka nitelikler taşımasından ilkece bağımsız olabileceğini”[15] üzerinde özellikle durur. Dolayısıyla bu görüş, nesnelerin bireyleşimini tek başına açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
“Tözcü Yaklaşım” ve “Tutam Kuram”
Nesne ile nitelik arasında ne gibi bir ilişki olduğu “tözcü yaklaşım” ve “tutam kuram” ile açıklanmaktadır. Tutam kuramı, nesnenin, niteliklerinin bir araya gelişinden oluştuğunu ileri sürer.[16] Yani bu kurama göre nesnelerin nitelikleri ile nesne arasında özdeşlik ilişkisi vardır ve niteliklerin toplanması nesneyi verir. Tözcü yaklaşım ise bunun tam tersini savunarak nesnenin niteliklerinin bileşiminin bireyleşimi sağlamadığını öne sürer.[17] Bu bağlamda bireyleşimi sağlayan şey tözdür. O halde töz dediğimiz şey tam olarak nedir? Örneğin Locke bunu “dayanak” olarak açıklamaktadır. Locke’un belirttiğine göre dayanak, nesneyi niteliklerinden ayırdığımızda elimizde kalan şeydir.[18] Ancak tutarlı bir deneyciliğin bunu kabul etmeyeceği ortadadır. Denkel’in de kitabının başında deneyciliğe sadık kalacağını belirtmesi bakımından dayanak kuramlarını ve tözcü anlayışı kabul etmediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Bireyleşimi töz gibi gizemli bir ilkeden hareketle açıklaması açısından söz konusu kuramları reddeden Denkel, tutam kuramının parçacıklı anlayışının da akla yatkın olmadığını belirtir. Ona göre nesnenin nitelikleriyle parçalar özdeş değildir. Çünkü bir nesnenin parçaları kendi başına somut nesneyken nitelikler nesneye bağlıdır, nesneye bağlı olduğu için de onları bir araya getirerek nesne oluşturamayız fakat parçaları birleştirdiğimizde nesne oluşturabiliriz, bu nedenlerden dolayı da parçalar nesnelerden önce varolabilirken nesneler onlardan sonra varolur.[19] Öyleyse daha farklı bir bireyleşim ilkesi benimsemek gerekmektedir. Bu bağlamda Denkel, Quinton’un her nesnenin uzayda kapladığı yerin ona has olması nedeniyle konumun bireyleşim ilkesi olabileceği yönündeki yaklaşımını inceler ve bunu söz konusu kuramlar arasından bunun en geçerli yol olduğu sonucuna varır. Bir nesnenin konumu, onu diğer nesnelerden ayırır ancak bu bir nitelik değildir. Ancak bu sonuçtan da tam olarak tatmin olmayan Denkel, bu konuyu şimdilik burada noktalayarak özdeşlik önermelerini incelemeye geçer.
Özdeşlik, İlişkiler, Zaman ve Parçalar
Özdeşlik önermelerine yönelik olarak Frege’nin anlam ve gönderim anlayışından bahseden Denkel, özdeşlik önermelerinin bir anlam taşımalarının söz konusu önermelerdeki nesnelerinin hangi türden nesneler olmasına bağlı olduğunu dile getirmektedir. Yani bir özdeşlik önermesinde hangi nesne türünden bahsettiğimizi belirtmemiz gerekir ki özdeşlik sağlanabilsin.[20] Denkel’in incelediği bir başka konu ise zaman içinde özdeşliktir. Bu bağlamda özdeşlik, yalnızca tikellerden ve tikel nesnelerin bireyleşiminden kaynaklanmaz. Bunları kapsamakla birlikte özdeşlik, “zaman içinde kalıcı olan bir nesnenin durumunu belirler.”[21] Bu bakımdan nesnelerin değişimi de zaman içinde kalıcı olan bir nesnenin, özdeşliğini yitirmeden gerçekleşmektedir. Şu halde nesnelerin değişmesine rağmen nasıl özdeş kaldıkları sorusunun, zaman içinde özdeşlik konusunda temel bir soru olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. “Özdeş bir tek nesneye iki değişik durumda yönletim”[22] yaptığımızdan söz eden Denkel, hangi varlıkbilimsel ilkeye dayanarak zaman içinde özdeşliği savunabileceğimiz sorusunu yöneltir. Ona göre bireyleşim, zaman içinde özdeşlik için yeterli bir neden değildir. Bunun nedenini nesnelerin değişebilmelerinin yanında hareket edebilmeleri olarak açıklayan Denkel, bir nesnenin konumunun ve niteliklerinin değişmemesinin de zaman içinde özdeşlik için yeterli neden olmadığını belirtmektedir.[23]
Denkel, zaman içinde özdeşlik konusuna ilişkin iki ana ölçütten söz eder: “Nesnelerin parçalarının bileşiminin özdeşliği” ve “uzaysal parçaların özdeşliği”.[24] Bu ölçütlerden ilki nesnenin uzaydaki yayılımına işaret eder. Bu anlamda nesnenin uzaysal yayılımı, onun bir parçasıdır ve ayrılması durumunda da kendi başına bir nesne oluşturabilir.[25] O halde ana nesnenin özdeşliği, parçalarına bağlıysa parçaların özdeşliğinin ölçütünün ne olduğu sorulabilir. Bu doğrultuda Denkel, zaman içinde özdeşliği sağlayan ölçütün ne olduğuna yönelik tartışmalar sürdürmektedir. Söz konusu tartışmaları çeşitli sorular sorarak irdeleyen Denkel, sırasıyla şu soruları inceleyerek hepsine olumsuz yanıt vermiştir: Nesnenin uzaysal parçalarının düzeninin farklı bir zamandaki düzeniyle özdeş olmasının, zamanın içindeki farklı anlarda bu nesnenin özdeş kalmasının yeterli koşulu mudur?, Parçaların aynı düzene göre bir araya gelmiş olması zorunlu mudur?, Zaman içinde özdeşlik nesnenin özdeşliği için yeterli koşul mudur?.[26]
Denkel’e göre nesnelerin özdeşlik koşulları temel olarak üç kategoriye ayrılır ve bunlar birbirinden farklıdır:
- “(1) Mermer kitleleri, altın külçeleri gibi nesnelerin girdiği özdeksel parçalar ya da cisimler ulamı;
- (2) insan yapısı, yapay nesneler (örneğin iskemle, araba, radyo gibi);
- (3) canlı yaratıklar ulamı.”[27]
Söz konusu kategorilerdeki nesnelerin zaman içinde özdeşliğinin yeterli ve zorunlu koşulu, özdeksel içeriğin özdeşliğidir. Ancak özdeksel içeriğin özdeşliği, her kategoride farklılık göstermektedir. Özdek parçalarının özdeşliğinin daha yalın bir koşula bağlı olduğunu düşünen Denkel’e göre, bunun nedeni parçalara bir işlev yüklenmemesidir.[28] Nesnenin işlevi, uzaysal bölümlerinin ne şekilde düzenlendiğine bağlıdır. Böylelikle hem yapay nesnelerin hem de canlıların özdeşlikleri, değişimden daha çok etkilenmelerinin yanında özdeşliklerini korurlar. Bu tartışmayı sonradan ele almak üzere sonlandıran Denkel, son olarak, özdeksel bileşimin cansız nesneler için geçerli özdeşlik koşulu olarak gören Hobbes’un yaklaşımını onayladığını belirtir.
Süreklilik
Zaman içinde özdeşlik konusunu inceledikten sonra uzay-zaman içinde süreklilik konusunu irdeleyen Denkel, bir nesnenin değişimi uzun bir süreye yayıldığında özdeşlik açısından sorun yaratmayıp birdenbire gerçekleşen değişim durumunda özdeşliğin sağlanamamasının nedenlerini araştırmaktadır. Bir nesnenin parçalarının ya da bölümlerinin değişiminde, nesnenin formu ve uzay-zaman içindeki varlığı sürekliliğini korurken birden gerçekleşen değişimde nesnenin formunda kesinti meydana gelir. Bu doğrultuda uzay-zamanda bir nesnenin sürekli oluşunun, zaman içinde özdeşlik için yeterli koşul olup olmadığını sorgulayan Denkel, bunu bir örnekle açıklar ve bu örnekten hareketle iki mantıksal güçlükle karşılaştığını dile getirir: Örneğin bir masanın, şu an bulunduğu yerde birden kaybolduğunu ve tekrar geri geldiğini düşünelim. Şu halde iki güçlükle karşılaşırız:
- (1) Masanın kaybolup geri geldiği sürede masa neredeydi?
- (2) Tek bir nesnenin ya da olayın iki başlangıcı olması olanaklı mıdır?[29]
Bu sorulardan hareketle Brody ve Coburn’un görüşlerini karşılaştıran Denkel, uzay-zaman içindeki sürekliliğin, özdeşlik için yeterli ölçüt olarak kabul edilmesinin bizi çıkmaza soktuğunu belirtmektedir. Bu nedenle dağılma konusunu incelemeye koyulan Denkel’in, dağılıp yeniden birleştirilen nesnenin özdeşliği hakkındaki görüşlerini Hobbes’un Theseus’un gemisi örneğinden yola çıkarak ele alalım.[30]
Bu örneğe göre; bir X gemisinin eskiyen parçaları atılıp yerine yenisi takılmaktadır. Söz konusu değişim işlemi zamana yayılarak yapıldığı için geminin özdeşliği bozulmamaktadır. X gemisinin tüm parçaları yenilendiği zaman ise tamamen başka bir gemi olan Y gemisi haline gelecektir. Süreklilik kuramına dayanarak X ile Y’nin özdeş olduğunu düşünürüz. Ancak örneğin devamında, X gemisinden atılan parçaların bir araya getirilmesi sonucunda bir Z gemisi elde edildiğini söylenmektedir. Bu durumda X gemisi, Y ile mi yoksa Z ile mi özdeş olmaktadır? Bu soruyla bağlantılı olarak Coburn, Burke, Smart, ve Price’ın görüşlerini inceleyen Denkel, her görüşte belli başlı sorunlar olduğunu belirtmiş ve gerçekte X gemisi ile Z gemisinin özdeş olduğunu dile getirmiştir.[31] Ancak şu ana kadar ele aldığı özdeşlik ilkelerinden tam olarak tatmin olmayan Denkel, araştırmasına devam ederek form örneğinden bahseder.
Form
Demin söz ettiğimiz doğrultuda Denkel, iki form özdeşliği arasında ayrım yapar: “Form-tipi özdeşliği” ve “form-örneği özdeşliği”.
Form-tipi özdeşliği, parçaları aynı düzene göre birleştirilmiş nesneler arasındaki ilişkiye işaret eder.[32] Form-örneği özdeşliği ise zaman içinde pek fazla değişime uğramamış bir nesnenin düzenleniş ya da birleştiriliş biçimi anlamına gelir.[33] Şu halde Denkel’e göre dağıtılıp aynı düzene göre yeniden kurulmuş nesne, form-örneği özdeşliğini yitirirken form-tipi özdeşliğini korumaktadır.
Denkel, başka bir ikili ayrım daha yapar: “M-bağlantısı” ve “U-bağlantısı”. Bu ayrıma göre M-bağlantılı olan nesneler, özdeksel içerik ve form örnekleri özdeş olan ilişkilerken U-bağlantılı nesneler, özdeksel içerik ve form tipleri arasında ilişkiler kurarlar.[34] O halde U-bağlantılı olan bir nesne, zaman içinde kendisiyle U-özdeşken M-bağlantılı olan bir nesne, zaman içinde M-özdeştir. Bu ayrımlar doğrultusunda diyebiliriz ki bir nesnenin zaman içinde iki varoluş biçimi vardır. Şu durumda Hobbes’un Theseus örneğine geri dönersek X ile Y’nin M-bağıntılıyken X ile Z’nin U-bağıntılı nesneler olduğunu söylemek mümkündür.[35] Öyleyse Denkel’in vardığı sonuç, yapay nesnelerin zaman içindeki özdeşliğinin yeterli koşulu, form-örneği özdeşliğini içermesidir.
Canlı Nesneler
Yapay nesnelerdeki özdeşliği bu şekilde açıklayan Denkel, araştırmasını canlı varlıklara yönelterek genişletir. Denkel’e göre canlı nesnelerin dağıtılıp yeniden birleştirilmesi mantıksal açıdan olanaklı olmakla birlikte bu nesnelerin uzay-zamansal açıdan sürekliliği, formun sürekliliğinin zorunlu koşuludur.[36] Ancak bu durum, formun sürekliliği için yeterli koşul olmadığını belirten Denkel, Price’in görüşlerini bu anlamda eleştirir. Söz konusu eleştirilen bağlamında Denkel, formun sürekliliği kavramını iki aşamada tanımlar:[37] (1) Uzay-zamansal açıdan sürekli bir nesnenin gövdesi, farklı anlarda iki farklı aşamadaki bölümlerle bağlanma biçimi aynıysa söz konusu iki aşama f-ilişkilidir; (2) Bu iki aşama, aralarında kalan farklı bir aşamayla f-ilişkisindelerse, söz konusu nesnenin formu süreklidir. Bu tanımlar bağlamında tartışmasına devam eden Denkel, formun sürekliliğinin, canlıların zaman içindeki özdeşliğinin zorunlu koşulu olduğunu çıkarımını yaparak tartışmasını sonlandırır.
2. Öz ve Özellik
Buraya kadar Arda Denkel’in, Nesne ve Doğası adlı kitabının ilk bölümünde ele aldığı özdeşlik konusuna ilişkin tartışmaları ve görüşlerini kısaca ele almaya çalıştık. Metnin bu kısmında ise kitabın son iki bölümü olan öz ve özellik bölümlerinde, özdeşliğe ilişkin yapılan tartışmaları ve Denkel’in görüşlerini aktarmaya çalışacağız.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi değişim, özdeşliğe ilişkin önemli bir yer tutmaktadır. Bu doğrultuda nesnelerin sahip oldukları nitelikler karşımıza çıkmaktadır. Özcü yaklaşıma göre nesnelerin bazı nitelikleri özsel, bazıları ilinekseldir. Özsel niteliklerin değişmesi sonucunda nesne, farklı bir nesne türüne dönüşürken ilineksel özelliklerin değişimi nesneyi başka bir tür yapmaz. Bir nesnenin özsel niteliklerinin toplamı, onun özünü verir. Böylelikle nesnenin özdeşliğinden bahsedilebilir. Bu görüş, tür özcülüğü olarak adlandırılan yaklaşıma aittir.
İlerleyen sayfalarda Denkel, türlerin ya da özlerin nesnel olmadığını savunan, özcülük karşıtı yaklaşımları ele alır. Örneğin Quine, özcülüğü mantıksal düzeyde eleştirerek niteliklerin, varlığın yapısı değil anlığın yapısı olduğunu dile getirmiştir.[38] Metnin sınırları çerçevesinde bu tartışmalara girilmeyecektir. Denkel, tür kavramını inceleyerek değişim ve özdeşlik hakkında birtakım tartışmalar yürütür. Bunu Denkel’in kendi örneği üzerinden açıklayalım:[39] Bir tunç külçesi düşünelim. Bu külçe eritilip yontu kabına döküldükten sonra birkaç yıl bu şekilde bekletiliyor. Daha sonra ihtiyaçlar doğrultusunda yontu da eritilip bir kazan haline getiriliyor. Bunun üzerinden yıllar geçtikten sonra tunç yeniden külçe haline getiriliyor. O halde söz konusu tunç külçesi ile kazan özdeş midir? Ya da Tunç parçası zaman içinde dönüştüğü nesnelere özdeş midir? Bu sorulara verdiğimiz cevaplar doğrultusunda farklı sorular ortaya çıkmaktadır. Örneğin eğer özdeş sayılacaksa bunlar arasında kalan zamanda nesneler neredeydiler? Külçe ve kazan aynı anda aynı yerde bulunan özdeş bir özdeksel yapı içinde iki ayrı nesne midir? Aynı nesne zaman içinde farklı biçimlere girse de her zaman özdeşliğini korur mu? Bu sorular, Denkel’in bir önceki bölümde ele aldığı sorulara benzemektedir.
Söz konusu sorulardan hareketle Denkel, Geach’in tür kavramına bağımlılık kavramını yorumlar: Bir nesnenin varolmasını, o nesnenin belli bir türün öğesi olmasına işaret eden türe bağımlılık kavramına göre, aynı nesne aynı uzay-zamansallık içinde, birbiriyle çelişen türe bağlı olamaz.[40] Ancak göreceli özdeşlik savı, bunun tam tersini ileri sürerek bir nesnenin değişik türler altında sınıflanması olanaklıdır. Bu görüşler doğrultusunda hem Wiggins’in hem de Geach’in düşüncelerini ele alan Denkel, bölümün başında verdiği tunç örneğinden hareketle tür-özdeşlik ilişkisinin farklı yorumlarını ortaya koyar. Konuyla ilişkili dört yaklaşım vardır:
- Özcülük karşıtı tutum,
- Göreceli özdeşlik savı,
- Wiggins özcülüğü ve
- Sınırlayıcı özcülük
Denkel, bu yaklaşımlar üzerinden tartışma yürüttükten sonra, tunç örneğine ilişkin kendi görüşünce değerlendirmeye girişir. Tunç külçe, yontuya dönüştürüldüğü zaman külçe formunu yitirmesi bakımından varlığını korumamaktadır.[41] Bu değişim, özdeksel bir içerik olan tunç temelinde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda sınırlayıcı özcülüğü izlediğini belirten Denkel’in bu görüşten ayrılığı nokta ise külçeyi nesne olarak görmesidir. Denkel, savunduğu görüşü şu şekilde anlatmaktadır:
Savunduğumuz görüşe göre, nesnelerin özdeşlik koşulları, tür kavramları altında kazandıkları form-örneklerince saptanıyor. Bu, canlı varlıklarda, form örneğinin sürekliliği, yapay nesnelerde ise, form örneğinin özdeşliği biçimini alıyor. Doğadaki cansız ve insan eli değmemiş cisimler için herhangi bir form-örneği taşımak, varolmak için yeterli.[42]
O halde yontu ve kazan gibi nesneler yeniden tunç parçasına dönüştürüldüğünde, özdeksel içerik (tunç) özdeş kaldığı için, başlangıçtaki külçe ile aynı nesne olacaktır.[43] Başka bir ifadeyle Denkel’e göre, özdeksel içeriğinin aynı kalması koşuluyla bir nesnenin farklı biçimlerde de özdeşliğini koruduğunu söylemek olanaklıdır.
Olanaklı Dünyalar
Özdeşlikle alakalı diğer bir nokta ise olanaklı dünyalardır. Bir şeyin zorunlu olması, her zaman olduğu şekliyle kalması anlamına gelir. Bu bakımdan nesnelerin kimi nitelikleri de zorunludur. Söz konusu zorunlu nitelikler, olanaklı dünyalarda da aynı şeye işaret ederken ilineksel niteliklerin başka türlüsü düşünülebileceği için olanaklı dünyalarda aynı şeye işaret etme zorunluluğunu taşımazlar. Denkel, olanaklı dünyalardaki özdeşlik kavramının anlamını, daha önce ele aldığı özcü ve özcülük karşıtı yaklaşımlar doğrultusunda değerlendirmiştir. Bu değerlendirmelerinden hareketle Denkel, bir nesnenin özsel niteliği olarak zamansal kökene işaret eder. Çağdaş düşünürlerin görüşlerini aktartıp yorumlayarak söz konusu tartışmayı devam ettiren Denkel, öz bölümünü, nesnenin özdeşliği için yeterli olduğunu düşündüğü ölçütleri sıralayarak sonlandırır. Bunlar; özdeksel köken, tür, form-tipi ve varlığa geliş zamanının özdeşliğidir.[44]
Tümeller Problemi
Kitabın son bölümü olan özellik kısmında Denkel, genel olarak tümeller problemini ele alır. Bu bölümde Denkel, tümeller ya da özellikler problemi bağlamında Platon ve Aristoteles gibi Antik Çağ filozoflar ile Armstrong gibi çağdaş düşünürlerin görüşlerini ele almıştır. Bunun yanında adcılık (nominalizm), kavramcılık, gerçekçilik gibi yaklaşımlar ile beraber, özellik ile dayanak ve tutam gibi nesne kavramlarını inceleyen Denkel’in bu bölümde ele aldığı temel tartışma, nesnelerin taşıdıkları özellikler bakımından özdeşliklerinin nasıl sağlandığı ya da nasıl özdeş olduklarıdır. Tartışmalara derinlemesine girmeden belli konularda Denkel’in hangi tutumları sergileyip hangi görüşleri benimsediğini kısaca açıklayalım.
Daha önceki bölümlerdeki tartışmalara atıf yaparak Denkel, nesnelerin bireyleşimine yönelik tözcü yaklaşımı daha yumuşak anlamda benimsediğini dile getirmektedir.[45] Bu noktada Denkel için önemli olan kavram form-örneğidir. Form-örneği, tikel nesneyi evrenin geri kalanı içinde bireyleştirir ve bununla birlikte bir nesnenin varolması, bir form örneğinin belli bir konumda yer almasıyla gerçekleşir.[46] Nesnenin girilmezlik ilkesi ise form-örneğinin belli bir konumdaki bağımsızlığını olanaklı kılar. Denkel’in belirttiğine göre
Form, biçim ya da yüzey ile onun altındaki niteliklerin tümünü kapsar. İşte bundan dolayı formun bir konumda örneklenmesi, nesnenin ta kendisidir.[47]
Bu doğrultuda özdek kavramının, fiziksel niteliklerin bir araya gelmesiyle oluşan somut nesne olduğunu dile getiren Denkel, kitabın başında belirttiği deneyci tutuma sadık kalarak somut olmayan herhangi bir özdek olduğunu kabul etmez ve özdeğin neliğini sorgulamanın, nesnenin doğasını sorgulamakla aynı anlama geldiğini ifade ederek tartışmaları sonlandırır.
Sonuç
Varlıkbilim açısından özdeşlik, gerek Antik gerekse Çağdaş Dönemde tartışma konusu olmuştur ve olmaktadır. Arda Denkel’in Nesne ve Doğası kitabı da en temelde özdeşlik problemini ele almaktadır. Hem geçmiş dönemlerdeki hem de Çağdaş Dönemdeki görüşlere ve tartışmalara değinmesi bakımından Türkçedeki değerli kitaplardan biri olduğunu söylemek gerekmektedir. Denkel’in kitabın genel gidişatında deneyci yaklaşıma sadık kalarak kendi düşüncelerini ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Temel amacını nesnenin doğasına yönelik bir açıklamada bulunmak olarak ifade eden Denkel’e göre nesne kavramı, fiziksel niteliklerin taşıyıcısı olan somut öze işaret eder. Yani özdek denilen şey, somut nesneden başka bir şey değildir. Özdeğin doğasının açıklamasında da temel olarak üç noktanın öne çıktığını söyleyebiliriz: bireyleşim, uzay-zamansal açıdan süreklilik ve özdeşlik ile form-örneği. Bu bağlamda metinde, felsefeci kimliğiyle ve felsefeye olan katkılarıyla son derece değerli ve önemli bir yeri olan Arda Denkel Hocamızın, nesnenin doğasına yönelik geniş kapsamlı incelmesini, özdeşliği temele alarak açıklamaya çalıştık.
- [1] Arda Denkel, Nesne ve Doğası, s.11.
- [2] A.g.e., s.12.
- [3] A.g.e., s.13.
- [4] A.g.e., s.14.
- [5] A.g.e., s.15.
- [6] A.g.e., s.15.
- [7] A.g.e., s.16.
- [8] A.g.e., s.17.
- [9] A.g.e., s.17.
- [10] A.g.e., s.19.
- [11] A.g.e., s.21.
- [12] A.g.e., s.21.
- [13] A.g.e., s.24.
- [14] A.g.e., s.25.
- [15] A.g.e., s.27.
- [16] A.g.e., s.27.
- [17] A.g.e., s.28.
- [18] A.g.e., s.28.
- [19] A.g.e., s.30.
- [20] Denkel buna örnek olarak; ‘aynı adam, aynı bisiklet, aynı iskemle’ gibi ifadeleri verir. Bkz. s.36.
- [21] A.g.e., s.37.
- [22] A.g.e., s.37.
- [23] A.g.e., s.38.
- [24] A.g.e., s.38.
- [25] A.g.e., s.38.
- [26] A.g.e., s. 40-41.
- [27] A.g.e., s.42.
- [28] A.g.e., s.43.
- [29] A.g.e., s.46.
- [30] A.g.e., s.57-58.
- [31] A.g.e., s.61.
- [32] A.g.e., s.63.
- [33] A.g.e., s.63.
- [34] A.g.e., s.65.
- [35] A.g.e., s.67.
- [36] A.g.e., s.69.
- [37] A.g.e., s.72-73.
- [38] A.g.e., s.90.
- [39] A.g.e., s.93.
- [40] A.g.e., s.95.
- [41] A.g.e., s.103.
- [42] A.g.e., s.104.
- [43] A.g.e., s.104.
- [44] A.g.e., s.126.
- [45] A.g.e., s.170.
- [46] A.g.e., s.171.
- [47] A.g.e., s.171.
Kaynakça: Denkel, A. (1985). Nesne ve Doğası. İstanbul: Metis Yayınları.
Yazar: Zeynep Vuslat Yekdaneh
Site Editörü: Taner Beyter