Bu makalenin içeriği, Alvin Plantinga ve Daniel Dennett’in 2009 yılında Chicago’daki Amerikan Felsefe Derneği’nde yaptıkları “Are Science and Religion Compatible?” isimli karşılıklı münazaralarından hareketle yayınlanan “Science and Religion: Are They Compatible?” (New York: Oxford University Press, 2011) isimli kitaba dayanmaktadır. Bu makale Intercollegiate Review’in Bahar 2012 sayısında “A MARRIAGE MADE IN HEAVEN? A REVIEW OF SCIENCE AND RELIGION: ARE THEY COMPATIBLE? BY DANIEL C. DENNETT AND ALVIN PLANTINGA” başlığıyla yayınlanmıştır.
Plantinga, ilk bölüm olan “Bilim ve Din: Çatışmanın Gerçekte Yattığı Yer” kısmında sorunun kapsamını teistik dine, özellikle de Hıristiyan inancına indirger. Plantinga natüralist ateizmin çağdaş bilimle bağdaşmayan bir “sözde din” olduğunu iddia eder. Ona göre Yahudi-Hristiyan Tanrı anlayışı, yaşamın ortaya çıkışını ve gelişimini düzenleyen bir yaratıcıdan yola çıkar. Bu kadim dünya, atalarından değiştirilen veya değişime uğrayan soylarından gelen yaşam formları ve tüm canlı organizmaları birbirine bağlayan ortak bir genetik ata gibi evrimsel tezlerle uyum içerisindedir. Plantinga evrimin yönlendirilmediğini, olması gerektiğini ve tamamen bir şans meselesi olduğunu iddia eden natüralist açıklamalara meydan okur. Ona göre evrimin “bilimsel” olması için doğası gereği ateist olması gerektiği iddiası, gerçek evrim biliminin içsel bir unsuru olmayan, metafizik bir önyargı ve teolojik bir eklentidir.
Teizme yönelik en yaygın felsefi itirazı ele alan Plantinga, Alfred Lord Tennyson’ın “doğa, dişte kırmızılık ve pençe” olarak tasavvur ettiği evrim sürecinde insan ve hayvanların acı çekmesiyle ilgili kötülük sorununu da ele alır. İyi ve her şeye gücü yeten bir Tanrı neden bu kadar vahşi bir dünya yaratsın? Plantinga bu noktada birçok teodiseyi öne sürer: Augustinci “O Felix Culpa!” (şanslı düşüş), Leibniz’in “Mümkün En İyi Dünya” ve en azından Tanrı’nın yine de iyiye ulaşmak için ihtiyatlı olarak yönlendirdiği hatalı bir insan özgür iradesinin işleyişi.
Plantinga’ya göre ateist materyalizm, Ockham’ın usturasıyla teizme karşı davasını kazanamaz. Çünkü tasarım, sezgi ve dini deneyimlerden gelen argümanlar, Tanrı’nın varlığını doğrulamaktadır. Natüralist ve indirgemeci materyalizm -fiziksel dünyanın tüm gerçekliği oluşturduğu ilkesi- Plantinga için savunulamaz bir fikirdir. Çünkü beyin, diğer fiziksel ortamlardaki tezahürlerinin dışındaki fikir ve inançlarda doğru ve güvenilir içeriği açıklamada başarısızdır. Ayrıca ateist materyalizm, doğası gereği matematiksel formüller gibi fiziksel olmayan gerçekleri de dışlamaktadır.
Bu noktada Dennett, şaşırtıcı bir şekilde Plantinga’ya üç noktada katılır: (1) çağdaş evrim teorisi teistik inançla uyumludur; (2) evrim, mutasyonların yalnızca tesadüfen meydana gelmesini talep etmez; ve (3) evrim tek başına ilahi tasarımı inkar etmez. Ancak Dennett, tıpkı Richard Dawkins gibi, B. Stein’ın Expelled (2008) belgeselindeki galaksiler arası gezginlerin veya (Dennett’in varsayımına göre) Krypton gezegeninden Süpermen’in, dünyadaki yaşam için Yahudi-Hristiyan Tanrı kadar en az eşit derecede makul olduğunu da ayrıca iddia eder.
Dennett daha sonra Plantinga’nın iddialarını tehlikeli ve saçma olarak alaya alır. Çünkü bunlar yanlış bir suçluyu mahkum edecek fikirlerdir. Dennett, Plantinga’nın parodilerini şöyle anlatır: “Savunma: bu bir kazadır. Ancak bir kaza olabileceğini kabul edebilirim (…) ‘Şeytan ve yardakçıları’ (…) bir şekilde dahil olmuştur.” Dennett’a göre natüralizm, “tüm saygın hukuk mahkemelerinde ve bilimsel araştırmalar boyunca üstü kapalı olarak varsayılır.” Dennett ayrıca Akıllı Tasarım teorisyeni Michael Behe’nin ciddiye alınmaması gerektiğini söyler ve bundan da öte onunla alay eder. Dennett’a göre dikkatli bir inceleme Behe’yi kolayca çürütebilse de, bunu yapmanın yalnızca “ilk etapta asla şüphe etmediğimiz şeyleri” doğrulayacağını ve araştırmacıların dikkatini daha değerli şeylerden uzaklaştırarak, bilimsel kariyerlerine gölge düşüreceğini belirtir.
Plantinga ise cevabına Tanrı’nın evrimi tasarlayıp yönlendirmesinin, Süpermen’in dünyadaki yaşamın kaynağı olduğuna inanmak kadar saçma olup olmadığını sorarak başlar. Plantinga’ya göre ateizm, önemli ölçüde solipsizme benzer (kendisinden başka kimsenin var olmadığı inancı). Çünkü her ikisi de belirli kişisel varlıkların varlığını reddeder (ateizm Tanrı’nın varlığını reddeder; solipsizm diğer insanların varlığını reddeder). Ona göre bu yapılırken her ikisi de insanlığın büyük çoğunluğunun sahip olduğu görünüşte yerleşik olan inançlarını göz ardı eder ve bu sebeple de her ikisinin de rasyonel olarak desteklenmesi güç olur. Plantinga bunu şöyle ifade eder:
Ateizm solipsizm gibidir ve teizmden daha fazla Süpermenizm gibidir. Süpermen kesinlikle etkileyici bir genç adam, ama açıkça Kaptan Marvel’den ve hatta Yeşil Fener’den çok daha büyük değil. Öte yandan Tanrı, her şeyi bilendir, her şeye kadirdir ve bütünüyle iyidir; dahası Tanrı, esasen bu özelliklere sahiptir (…) Elbette Süpermen hikayesini, Süpermen’i Tanrı’ya daha çok benzetecek şekilde değiştirebiliriz (ama sonunda Süpermen basitçe Tanrı’dan farklı bir şey olur).
Başka bir deyişle “Süpermenliği” daha makul kılmak için Dennett, Süpermen’e her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, evrenin sevgi dolu ve iyi bir yaratıcısı özelliklerini eklerse (kırmızı pelerinli sert bir Kriptonlu yerine), o zaman gerçekten de bu Tanrı olur ve Takma ad olarak “Süpermen”i kullansa bile varsayımsal olarak bu teizmin Tanrı’sıdır.
Plantinga, evrimin güvenilir bilişsel yetenekleri ödüllendirdiği konusunda Dennett’le hemfikirdir, ancak ateist natüralizm göz önüne alındığında yeteneklerimizin neden güvenilir olması gerektiği şüphelidir. Açıkçası bu, bazı bilim insanlarının üstü kapalı olarak varsaydığı durumla benzer şeydir. Ancak pek çok bilim insanı, kendisini “bu dünyanın -Tanrı’nın yarattığı bir dünyanın- nasıl çalıştığını keşfederken ve açıklarken” de bulur.
Son olarak Plantinga, bilim ve dinin zorunlu olarak uzlaşmaz olduğu görüşleri devam ettirmenin aslında her ikisine de zarar verdiğini ifade eder. Dine olası zarar, iyi bir şekilde anlaşılabilir. Ancak ikisi arasında seçim yapmaya zorlanırsak, birçok insan dini seçecek ve bu nedenle de bilim reddedilecektir. Din ve bilim arasındaki dogmatik (ve yanlış) bir ikilik, böylelikle modern bilimsel girişimin dayandığı kamu kaynaklarını da bir şekilde felce uğratacaktır.
Dennett, “Süpermen”in Tanrı kadar yeryüzündeki yaşam için iyi bir açıklama olduğunu tekrar eder. Ona göre “Süpermenlik”, yalnızca Tanrı’nın “pek çok önemli katkıda bulunan eski bir geleneğe” dayanma avantajından yoksundur. Öte yandan ayrıca sırf bilim adamları dahil sayısız zeki ve “parlak” insanın Tanrı’ya inanması, Tanrı’nın gerçekten var olduğu anlamına da gelmemektedir. Dennett bu noktada mucizeleri eleştirerek görüşlerini sonlandırır. Plantinga ise bilimin yalnızca “şeylerin normal seyrini” tanımladığını ve bu nedenle Tanrı’nın “şeylerin normal seyri” dışında aralıklı olarak hareket etme olasılığını dışlamadığını vurgular.
Bilim ve Dine Katkılar: Birbiriyle Uyumlu mudur? Plantinga, ateizmin evrimle Hıristiyan teizminden daha az uyumlu olabileceğini güçlü bir şekilde savunur. Ancak ateist natüralizmin, evrim teorisi veya bilimle bağdaşmadığı şeklindeki daha cesur iddiası ise pek fazla ikna edici değildir. Bu noktada Plantinga, zaman zaman analitik felsefecileri etkileyebilecek, ancak muhtemelen formel mantık eğitimi olmayan okuyucularda soru işareti uyandıracak soyut felsefi denklemler de kullanır.
Dennett’in Michael Behe’yi ve Akıllı Tasarım’ı küçümsemesi ikisini de geçersiz kılmaz. Ayrıca örneğin Boston Koleji filozoflarından Peter Kreeft ve Ronald K. Tacelli’nin Handbook of Christian Apologetics‘te (1994) derledikleri sayısız felsefi argüman ve Tanrı’nın varlığına dair kanıtların aksine Dennett’in gülünç “Süpermenliği”nin hiçbir mantıksal temeli yoktur. Bu alay konusu şey, sonuçta pek felsefi değildir.
Dahası Süpermen veya diğer uzaylıları yeryüzündeki yaşamın kaynağı olarak varsaymak, köken sorusunu bir kademe geriye iter: Uzaylıları kim veya ne yarattı? Nitekim sonsuz bir nedensel gerilemeden kaçınmak, evreni ve içindeki yaşamı başlatmak için bilinen fiziksel yasalarımızın dışında, üstünde veya ötesinde bir şeyin veya birinin (Tanrı gibi) varlığını gerektirir.
Zeki Hıristiyanları, Hıristiyanlığın gerçeğiyle alakasız oldukları gerekçesiyle reddetmek varsayımsal olarak sürdürülebilir. Çünkü zeki insanlar, kendileri için en önemli olan şeylerde bile yanılabilirler. Ancak bu, Tanrı’nın olmadığından emin olan insanlar için standart tanım olan “ateist” terimini “parlak fikirli” ile değiştirmeye çalışan “parlak fikirliler” hareketinin kurucu figürlerinden biri olarak Dennett için ilginç bir argümandır.
Are Science and Religion Compatible? gerçekten temel bir soruyu ele alan özlü bir kitaptır. Dennett, bilim ve dinin uyumsuz olduğu konusunda haklıysa, tam ve geri alınamaz bir ayrılık kaçınılmaz görünüyor. Plantinga haklıysa, o zaman bilim ve din veya en azından bilim ve Hıristiyanlık, aslında cennette yapılmış bir eşleşme olduklarından, gelişen bir evliliğin tadını çıkarabilirler.
Benjamin B. DeVan– “A MARRIAGE MADE IN HEAVEN?[BR /]A REVIEW OF [EM]SCIENCE AND RELIGION: ARE THEY COMPATIBLE?[/EM] BY DANIEL C. DENNETT AND ALVIN PLANTINGA” (Erişim: 17.03.2021)
Çevirmen: Musa Yanık
Çok güzel bir yazıydı. Kaynakları açık açık belirttiğiniz ve bunları böyle güzel yorumlayıp bizimle paylaştığınız için teşekkürler.