20 yıldır İsrail, askeri gücü ile büyüyor. İsrail, büyümenin her evresinde ya “sebeplere” başvuruyor ya da “görüşmeler” öneriyor. Bu emparyalist güçlerin tarih boyunca uygulaya geldikleri bir gelenektir. Çünkü, emperyalistler güçle elde ettiklerini en azami bir zorluk ile pekiştirmek isterler. Her yeni fethin verdiği güç, onlar için yeni bir görüşme önerisinin temelini oluşturur ve böylece önceki adil olmayan saldırılarını meşrulaştırmış olurlar. İsrail tarafından işlenmiş her saldırı kınanmalıdır ve bu kınama sadece bir ülkenin diğerinin sınırlarını gasp etme hakkının olmayışından dolayı değil, her büyümenin dünyanın saldırılara ne kadar müsamaha edeceğinin bir deneyi oluşundan dolayı da kınanmalıdır (…) Filistin halkının trajedisi şudur: “Ülkelerinin süper güçler tarafından başka halklara yeni bir devlet inşa etmeleri için verilmesidir.” (…) Dünya bu kontrolsüz katliam oyununa ne zamana kadar tahammül edecek?
Bize hep denilir ki, İsrail’in duygularına katılmalıyız çünkü, onlar Avrupa’da Nazilerin ellerinde büyük acılar çektiler. Ben bu öneride herhangi bir acının korunmasına dair bir sebep göremiyorum. İsrail’in bugün yaptıkları affedilemez, geçmişin dehşeti için yakararak şimdiki yaptığı bağışlanamaz İkiyüzlülüğü haklı gösterilemez.[1]
Yukarıdaki satırlar, 1 Ocak 1970 tarihinde, felsefe tarihinin önemli isimlerinden filozof Bertrand Russell tarafından kaleme alınmış ve ölümünün ertesi günü, yani 3 Şubat’ta Kahire’de toplanan Uluslararası Parlamenterler Konferansı’nda okunmuştur. Aslında bu metin, Russell’ın İsrail’in katliamcı ve yayılmacı politikasına ilk tepkisi değildir. Zira 1967 yılında gerçekleşen kanlı 6 gün savaşından 4 yıl önce, yani 1963 yılında, çok satan Tel Aviv New Outlook gazetesine yayınlanmak üzere bir mektup da göndermiştir. Bu mektupta da İsrail’in yayılmacı politikasına son vermesini istemiştir:
(…) Arapların kendilerinin temelde haksızlığa uğradıklarını hissettiklerine ve bu nedenle insiyatif alamadıklarına inanıyorum. İsrail’in Arap dünyasıyla olan anlaşmazlığını hızla çözmesi temel çıkarınadır. Bu nedenle İsrail’in, şikayetin ana kaynağını ortadan kaldıracak birkaç cömert adım atması gerekir.[2]
Russell’ın sorduğu soru, aradan geçen 50 küsür yılda askıda kalmaya devam ediyor. Nitekim yeniden başlayan İsrail saldırılarından bu yana, on binlerce kişi, İsrail ordusunun saldırılarında hayatını kaybetmiştir. Ölen ve yaralananların büyük çoğunluğu siviller olmuş ve bunların üçte ikisi kadın ve çocuklardan oluşmuştur. Şurası bir gerçek ki İsrail, savaş suçunu gerçekleştirmeye devam etmektedir. Zira Uluslararası Adalet Divanı da İsrail’in bir soykırım (terimin uluslararası hukukta tanımlandığı kadarıyla) suçu işlediğine dair bir ön karar yayınlamıştır.[3] Esasında İsrail, yalnızca ölümlere neden olmamış, Gazze’nin sağlık sisteminin neredeyse tamamı dahil olmak üzere altyapısını da yok etmiş ve hem kıtlığa hem de yaygın bir içme suyu sıkıntısına neden olmuştur.
Russell, yalnızca askıda kalan bu soruyu sormakla yetinmemiştir. 1967 yılında, kendi adına ithafen “Russell Mahkemesi” olarak adlandırılan, ulusal ya da uluslararası resmi yargı organlarının meşruiyetinin ötesinde alternatif bir hukuksal meşruiyet alanı kurmayı da başarmıştır. 18 ülkeden temsilcilerin yer aldığı, aralarında Onursal Başkan Bertrand Russell’ın yanı sıra, Fransa’dan Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir, ABD’den James Baldwin, Türkiye’den Mehmet Ali Aybar gibi isimlerin yer aldığı 25 üyesiyle birlikte “Vicdan mahkemesi” gerçek bir mahkemenin yöntemlerini izleyerek, tanıkları dinleyerek, delilleri ortaya koyarak, ilk olarak ABD’nin Vietnam’da işlediği savaş suçlarını araştırmış ve bu suçları, güç karşısında eli kolu bağlı olan alternatif dünyaya duyurmayı başarmıştır.
Filistin için buna benzer bir “Russell Mahkemesi”, 4 Mart 2009’da Fransa Büyükelçisi Stephane Hessel’in başkanlığında Brüksel’de düzenlenmiştir. Mahkemenin yürütücüleri arasında dönemin Bertrand Russell Barış Vakfı Başkanı Ken Coates, Filistin’in Avrupa Birliği, Belçika ve Lüksemburg Genel Delegesi Leila Shahid, eski Belçika Senatörü Pierre Galand, Ken Loach, Paul Laverty, Raji Surani, Jean Ziegler, François Rigaux, Jean Salmon ve François Maspero gibi isimler, mahkemede hazır bulunmuştur. Vietnam’daki savaş suçlarında olduğu gibi, Russell Mahkemesi geleneğini sürdüren Filistin Russell Mahkemesi, İsrail-Filistin ihtilafının çözümünde, uluslararası hukukun üstünlüğünü yeniden teyit etmeyi ve Filistin halkının haklarının sürekli olarak inkar edilmesinde, uluslararası toplumun sorumluluğu konusunda farkındalık yaratmaya çalışmıştır. Mahkeme, 2014 yılındaki oturumunda, İsrail’in savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, cinayet, imha ve zulüm suçları ve ayrıca soykırıma teşvik suçları işlediğine dair kanıtlar bulmuş ve şu bildiriyi yayınlamıştır:
Mahkeme, bir zulüm rejiminin fiilen soykırıma dönüşme potansiyelini vurguladı. 2014 yazında Gazze’ye yönelik uygulanan fiziksel ve söylemsel şiddetteki açık tırmanış ışığında, 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olan tüm devletlerin, ‘Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca soykırım eylemlerinin önlenmesi ve bastırılması için uygun gördükleri eylemleri gerçekleştirme’ yükümlülüğüne dikkat çekti.[4]
“Russell Mahkemesi”nin yakın dönemdeki bir örneği, “Filistin’e Özgürlük” platformu tarafından, 24 Mart 2024 Cumartesi günü, İstanbul Taxim Hill’de gerçekleştirilmiştir. İsrail’in soykırım suçu işlediğine dikkat çeken bu vicdan mahkemesi, “hangi din, inanç, ırk ve cinsiyetten olursa olsun; vahşete bürünmüş hal alan İsrail’in Gazze saldırıları karşısında sessiz kalarak insanlık onurunu çürütmek istemeyen, insan kalmak isteyen herkes adına ve Gazze’de zulme karşı yaşam haklarını koruyan Filistinlileri, ayrıca İsrail hükümetlerinin despot yönetimini protesto eden, bu yönetimlere direnen İsrail yurttaşlarını selamlayarak”[5] şu sonuç raporunu yayınlamıştır:
Soykırım suçunu halen işlemekte olan İsrail Devleti’nin, 12 Ocak 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne taraf olan devletler ile yürüttüğü diplomatik, askeri ve ekonomik-ticari ilişkiler devam etmekte olup sözleşme yükümlülüğünü ihlal eden devletler Soykırım suçuna iştirak etmiş bulunmaktadır. Suça ortaklık etmekte olan işbu devletlerin İsrail Devleti ile olan başta ticari olmak üzere askeri, diplomatik ilişkilerini tamamen sonlandırmaları ve suça iştiraklerinden ötürü Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, diğer uluslararası sözleşmeler ve teamül kuralları gereğince yargılanmaları gerekmektedir.[6]
Bir filozof olarak Russell’ın başlattığı “vicdan mahkemeleri”, iki açıdan önem taşır. Birincisi hukukun, yalnızca kitaplarda yazılan yasalardan ibaret olmadığını, devletler arası çıkar ilişkileri ve militarist politikalar söz konusu olduğunda, vicdanlarımızın da birer mahkeme görevi görebileceğini gösterir. İkinci olarak ise inancımız, dünya görüşümüz ya da milliyetimiz ne olursa olsun, ahlaki açıdan göz yumamayacağımız şeylerin varlığını ortaya çıkarır. Russell, kendisini “agnostik” olarak tanımlayan bir görüşe sahiptir, ancak vicdanının bir mahkeme görevi gördüğünün farkına varmış ve göz yumamayacağı şeylere ses çıkarmıştır. İslam dininin ilk dört halifesinden biri olan Hz. Ali’ye atıfla ifade edilen, “bir zulme engel olamıyorsanız, ona ses çıkarın” cümlesinde geçtiği gibi, bu zulme sessiz kalmamıştır.
Günümüzde de bu zulme sessiz kalmamayı tercih eden filozoflar mevcuttur. Bununla birlikte çok farklı yorumlarda bulunan isimlerde vardır. Örneğin Sloven düşünür Slovaj Zizek, Project Syndicate için 13 Ekim tarihinde kaleme aldığı bir makalede, “Hamas’ın çirkin terör eylemlerini kayıtsız şartsız” kınamış ve 7 Ekim saldırısını bir “pogrom” olarak tanımlamıştır. Hamas’ın o tarihte “İsrail devletini ve tüm İsraillileri yok etmeyi” amaçladığını savunan Zizek, İsrail ile Filistin arasındaki savaşı (geçmişteki yorumlarına benzer şekilde), aşırı milliyetçilik ve aşırı milliyetçi gruplara atıfla yorumlamış ve “Hamas ile İsrailli aynı madalyonun iki yüzü olarak”[7] ifade etmiştir: “Bu kulağa ne kadar ütopik gelse de, iki mücadele bir bütündür. İsrail’in kendisini terör saldırılarına karşı savunma hakkını koşulsuz olarak destekleyebiliriz ve desteklemeliyiz. Ancak aynı zamanda Gazze’de ve işgal altındaki topraklarda Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı gerçekten çaresiz ve umutsuz koşulları da görmezden gelmemeliyiz.”[8]
Doğrusu Zizek’in yaptığı değerlendirmeyi pek adil bulmamamız mümkündür. Şurası açıktır ki Hamas, üniversiteleri havaya uçurmamıştır. Diğer eğitim kurumlarını yok etmek için sistematik ve sürekli bir çaba göstermemiştir. Hastanelere, parklara ve güvenli olduğu söylenen yerleşim yerlerine insanları gönderip sonrasında onları bombalamamıştır. Hamas’ın kınanmayı hak ettiği epey nokta vardır. Ancak mesele öldürme konusu olduğunda, İsral’in sistematik soykırımı karşısında onun eline su dökebilecek pek fazla örnek yoktur. Yani madalyonun iki yüzü aynı değildir. Bundan da öte Zizek, İsrail’in Filistin’e saldırısını meşru müdafaa olarak nitelendirmesine rağmen 7 Ekim saldırısını bir “pogrom” olarak nitelendirerek, olan biteni neredeyse meşrulaştırmaya çalışmıştır. Zira Zizek’in bu savaşı, asimetrik güçlerin çatışması yerine, eşit güçler arasındaki bir mücadele olarak tasvir ettiği aşikardır.[9]
Zizek, yayınladığı bu yazıdan 5 gün sonra Frankfurt Kitap Fuarı’nda yaptığı konuşmayla bir kez daha gündeme gelmiştir. Filistinli yazar Adania Shibli’nin ödül töreni, İsrail hükümetinin baskıları sonucu iptal edilmiş ve Slovenya bu kararı “skandal” olarak manşetlere taşımıştır. Aynı törende konuşma yapan Zizek, izleyicilerin olumsuz tepkisi nedeniyle birkaç kez Gazze’de insanların katledildiğini vurgulamıştır. Zizek’in bu değişimini, İsrail’in 17 Ekim’de Al-Ahli Baptist Hastanesi’ne düzenlediği ve çok sayıda sivilin hayatına mal olan saldırı nedeniyle yapmış olduğunu düşünebiliriz. Ancak Fatma Zehra Özdemir’in de ifade ettiği gibi, onun “istatistiksel açıdan değerli hale gelene kadar sivil kayıplarını hoşgörüyle karşılamaya istekli göründüğünü de”[10] pekala söyleyebiliriz.
Bir diğer örnek, günümüzün popüler isimlerinden Jürgen Habermas’dır. Hamid Dabashi, “Gazze sayesinde Avrupa felsefesinin etik açıdan iflas ettiğini” öne sürdüğü yazısında, Habermas’ın tarafgir tutumunu haklı bir şekilde eleştirir:
Heidegger’ın Nazizm’inden Habermas’ın Siyonizm’ine kadar, Öteki’nin çektiği acının [bazı filozoflar içim] pek bir önemi yoktur (…) Eğer bundan şüphe ediyorsanız, önde gelen Avrupalı filozof Jurgen Habermas’a ve birkaç meslektaşına bakabilirsiniz. Onlar da İsrail’in Filistinlileri katletmesini destekleyen, inanılmaz derecede açık bir zalimlik ve bayağılık içinde ortaya çıktılar. Problem, artık 94 yaşındaki Habermas’ı bir insan olarak nasıl gördüğümüz değil, onu bir sosyal bilimci, filozof ve eleştirel düşünür olarak nasıl tarif edebileceğimizdir (…) Dünya, Nazizmle olan zararlı bağlantıları nedeniyle bir diğer önemli Alman filozofu Martin Heidegger hakkında da benzer sorular sormuştur. Bana göre, şimdi Habermas’ın şiddet yanlısı Siyonizmi ve onun tüm felsefi projesi hakkında aynı soruları sormamız gerekir.[11]
İranlı sosyolog Asef Bayat, Habermas’a yazdığı açık mektupta, Gazze’deki durum söz konusu olduğunda, Haberrmas’ın “kendi fikirleriyle çeliştiğini” ifade etmiştir.[12] Ancak Dabashi, Habermas’ın Filistinlilerin yaşamlarına karşı duyarsızlığının tamamen onun Siyonizm’iyle tutarlı olduğunu öne sürmüştür. Doğrusu Avrupalı olmayanların tamamen insan olmadığı veya İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın açıkça ilan ettiği gibi “hayvana benzeyen insanlar” olduğu şeklindeki ifade düşünüldüğünde, bunun Siyonist dünya görüşüyle tamamen tutarlı olduğu açıktır.[13]
Esasında başta Amerika olmak üzere, yurtdışında bulunan birçok üniversitede görev yapan akademisyen ve öğrenciler, bütün baskılara rağmen, Filistin’de yaşanan soykırıma sessiz kalmamıştır. Northeastern Üniversitesi’nde felsefe doçenti olan Matthew Noah Smith, Amerikalı filozofların ve Amerikan Felsefe Derneği’nin, Gazze’deki savaşı kınaması ve sürdürülebilir bir ateşkes yürütebilmesi için çağrıda bulunmuştur:
İsrail, sadece Gazze toplumunun hem maddi hem de sosyal temellerini yok etmekle kalmadı, onların üniversitelerini ve eğitim kurumlarını da yok etti. Yaklaşık 1100 kişinin öldürüldüğü 7 Ekim’deki İsrail saldırısı korkunç bir savaş suçuydu. İsrail’in Gazze’ye yönelik ardından gelen saldırısı da korkunç bir ahlaki felaketti. Bu yazının yazıldığı 8 Şubat itibarıyla en az 27.000 kişi öldürüldü ve 67.000 kişi yaralandı (…) Bu adaletsizlik tek başına vicdan sahibi her insanın konuşması için yeterlidir. Ancak bildiğimiz gibi birçok akademisyen, mesleki derneklerimizin genel adaletsizlikler konusunda, ne kadar ciddi olursa olsun, fikir beyan etmesini istemiyor. Amerikan Felsefe Derneği’nin konuşabilmesi için, katledilen on binlerce çocuk yeterli değil midir?
Filozofların ateşkes çağrısı yapmamalarının nedeni nedir? Tam aksine bunu, İsrail’in Gazze’deki her üniversiteyi ve Gazze’deki hemen hemen her eğitim kurumunu tamamen yok etme politikası nedeniyle yapmamız gerekir. Bu, üniversite eğitimine doğrudan bir saldırıdır. İsrail, kendi akademik kurumları içindeki eleştirmenleri de susturmuş ve bir öğretmeni Facebook’ta eleştirel görüşler paylaştığı için tutuklatmıştır. İsrail, bir parçası olduğumuz akademisyen topluluklarını hedef almıştır. Biz akademisyenler olarak bu savaşa doğrudan dahil olmalı ve ahlaki olarak öfkemizi topluca ifade etmeliyiz.[14]
Smith’in çağrısı, Russell’ın vicdan mahkemeleri adına önemli olduğu gibi, Filistinli akademisyenlerin çağrısına sessiz kalmaması açısından da cesurca bir tavırdır. Filistinli akademisyenler, onları yok etmeye yönelik tüm güncel girişimlere karşı, varlıklarını, meslektaşlarını, öğrencilerini ve geleceklerini korumak için her türlü adımı atmış ve atmaya devam etmektedir:
İsrail işgal güçleri binalarımızı yıktı, ancak üniversitelerimiz yaşamaya devam ediyor. Topraklarımızda kalma ve Gazze’de, kendi Filistin üniversitelerimizde, en erken fırsatta öğretim, çalışma ve araştırmayı sürdürme konusundaki ortak kararlılığımızı devam ettiriyoruz.
Dünya çapındaki dostlarımızı ve meslektaşlarımızı, işgal altındaki Filistin’de devam eden katliam kampanyasına direnmeye, yıkılan üniversitelerimizi yeniden inşa etmek için bizimle birlikte çalışmaya ve akademik kurumlarımızın bütünlüğünü atlatmaya, silmeye veya zayıflatmaya amaçlayan tüm planları reddetmeye çağırıyoruz. Bu çağrıyı, işgal altındaki Gazze’deki bombaların altından, Refah’taki mülteci kamplarından, Mısır ve diğer ev sahibi ülkelerdeki geçici yeni sürgün yerlerimizden yapıyoruz.
Ailelerimiz, meslektaşlarımız, öğrencilerimiz katledilirken, biz bir kez daha evsiz kaldık, 1947 ve 1948 yıllarında Siyonist silahlı güçler tarafından gerçekleştirilen katliamlar ve toplu sürgünler sırasında anne babalarımızın ve büyük anne babalarımızın yaşadıklarını yeniden yaşıyoruz.
Nesiller boyu halkımızın inşa ettiği medeni altyapımız (üniversiteler, okullar, hastaneler, kütüphaneler, müzeler ve kültür merkezleri) bu harabelerin içinde yatıyor. Eğitim altyapımızın kasıtlı olarak hedef alınması, Gazze’yi yaşanmaz hale getirmek ve toplumumuzun entelektüel ve kültürel yapısını aşındırmak için açık bir girişimdir.[15]
Smith’in çağrısına benzer bir çağrı, Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Avrupa’daki bazı felsefe profesörleri tarafından, “Filistin için Felsefe” başlığıyla yapılmış ve İsrail kurumlarına yönelik akademik ve kültürel boykot çağrısında bulunulmuştur. Ancak Siyonist İsrail politikalarından, onlarda mustarip olmuştur.[16] Örneğin New York’taki New School for Social Research’te felsefe ve siyaset bilimi profesörü olan Nancy Fraser, Yahudi olmasına rağmen, Filistinlilerle dayanışma içinde olduğunu ifade eden ve İsrail güçlerinin Gazze’de gerçekleştirdiği katliamları kınayan bu mektubu imzalamasının ardından, Köln Üniversitesi’ndeki prestijli profesörlük görevinden alınmıştır.[17] Bununla birlikte haklı bir şekilde bazı İsrail ürünlerine uygulanan boykot, kendisini akademik çevrelerde de göstermiş ve İsrail’in işgal ve yerleşimci-sömürgecilik rejiminin büyük, istekli ve ısrarlı ortakları olduğu vurgulanan İsrail üniversiteleri akademik olarak boykot edilmiştir.[18]
Herhangi bir savaşta, “masum taraf”, “haklı karşılık”, “gücün aşırılığı” gibi söylemler, bizi, sezgisel olarak ahlaki yaklaşımımızı soruşturmaya ve “suçlu” ile “masum olan” arasındaki ayrımı bulanıklaştırmaya götürebilir. Ancak insanlar, bağlılıklarının veya bulunduğu coğrafyalarının basit uzantıları olmaktan ziyade, bağımsız düşünme ve eylemde bulunma yeteneğine sahip ahlaki failler olarak davrandıkları sürece, ahlaki faillik kapasitelerini kabul ederek ahlaki adaletin özüne destek olmuş olur.[19] Şurası bir gerçek ki İsrail’in sadece sivilleri hedef almadığı aşikardır. Onlar, bütün bir sosyal yaşamı, bir halkın kültürünü, geçmişini ve geleceğini de hedef almıştır. Bu gözü dönmüşlüğe ve sistematik soy ve kültürel kırıma karşı gelinmesi gerektiği açıktır. Ahlakın ve etik teorilerin kitaplarda okunduğu kadarıyla kalmadığı, “vicdan mahkemeleri”mizin devreye girmesi ve felsefeciler, ancak en başta insanlar olarak Russell’ın sorusunu tekrar gündeme getirmemiz gerektiği elzemdir. Onun sorduğu şekliyle, “dünya, bu kontrolsüz katliama ne kadar seyirci kalacak?”
Dipnotlar
- [1] https://abdelmoumenchouichi.medium.com/bertrand-russells-last-message-israel-palestine-war-694eb7a7a99e (Erişim: 11. 07. 2024); https://www.yenisafak.com/arsiv/2000/aralik/18/dunya.html (Erişim: 11. 07. 2024).
- [2] https://www.lehman.edu/faculty/rcarey/BRSQ/03nov.russell.htm (Erişim: 11. 07. 2024).
- [3] https://tr.euronews.com/2024/05/24/bm-uluslararasi-adalet-divanindan-israil-karari-refahtaki-askeri-operasyonlari-derhal-durd (Erişim: 11. 07. 2024).
- [4] https://www.russfound.org/RToP/RToP.htm (Erişim: 11. 07. 2024).
- [5] https://vicdanmahkemesi.org/vicdan-mahkemesi/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [6] https://vicdanmahkemesi.org/vicdan-mahkemesi/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [7] https://www.setav.org/en/perspective/perspective-habermas-and-others-the-wests-intellectual-world-and-blindness-toward-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- [8] Slavoj Zizek, “The Real Dividing Line in Israel-Palestine”, https://www.project-syndicate.org/commentary/israel-palestine-hamas-and-hardliners-against-peace-by-slavoj-zizek-2023-10 (Erişim: 11. 07. 2024).
- [9] https://www.setav.org/en/perspective/perspective-habermas-and-others-the-wests-intellectual-world-and-blindness-toward-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- [10] https://www.setav.org/en/perspective/perspective-habermas-and-others-the-wests-intellectual-world-and-blindness-toward-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- [11] https://www.middleeasteye.net/opinion/war-gaza-european-philosophy-ethically-bankrupt-exposed (Erişim: 11. 07. 2024).
- [12] https://newlinesmag.com/argument/juergen-habermas-contradicts-his-own-ideas-when-it-comes-to-gaza/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [13] https://www.middleeasteye.net/opinion/war-gaza-european-philosophy-ethically-bankrupt-exposed (Erişim: 11. 07. 2024); https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/defense-minister-announces-complete-siege-of-gaza-no-power-food-or-fuel/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [14] https://dailynous.com/2024/02/08/american-philosophers-should-condemn-the-war-in-gaza-guest-post/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [15] https://www.aljazeera.com/opinions/2024/5/29/open-letter-by-gaza-academics-and-university-administrators-to-the-world (Erişim: 11. 07. 2024).
- [16] https://mondoweiss.net/2023/11/a-call-to-philosophers-to-stand-in-solidarity-with-palestine-against-apartheid-and-occupation/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [17] https://www.theguardian.com/education/2024/apr/10/nancy-fraser-cologne-university-germany-job-offer-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- [18] https://bdsmovement.net/academic-boycott (Erişim: 11. 07. 2024).
- [19] https://blog.apaonline.org/2023/11/06/who-is-innocent-thinking-morally-amidst-the-war-between-israel-and-hamas/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- 023/11/a-call-to-philosophers-to-stand-in-solidarity-with-palestine-against-apartheid-and-occupation/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- [17] https://www.theguardian.com/education/2024/apr/10/nancy-fraser-cologne-university-germany-job-offer-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- [18] https://bdsmovement.net/academic-boycott (Erişim: 11. 07. 2024).
- [19] https://blog.apaonline.org/2023/11/06/who-is-innocent-thinking-morally-amidst-the-war-between-israel-and-hamas/ (Erişim: 11. 07. 2024).
Kaynaklar
- https://www.aljazeera.com/opinions/2024/5/29/open-letter-by-gaza-academics-and-university-administrators-to-the-world (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://mondoweiss.net/2023/11/a-call-to-philosophers-to-stand-in-solidarity-with-palestine-against-apartheid-and-occupation/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.theguardian.com/education/2024/apr/10/nancy-fraser-cologne-university-germany-job-offer-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://bdsmovement.net/academic-boycott (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://blog.apaonline.org/2023/11/06/who-is-innocent-thinking-morally-amidst-the-war-between-israel-and-hamas/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.middleeasteye.net/opinion/war-gaza-european-philosophy-ethically-bankrupt-exposed (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://newlinesmag.com/argument/juergen-habermas-contradicts-his-own-ideas-when-it-comes-to-gaza/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/defense-minister-announces-complete-siege-of-gaza-no-power-food-or-fuel/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://dailynous.com/2024/02/08/american-philosophers-should-condemn-the-war-in-gaza-guest-post/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.setav.org/en/perspective/perspective-habermas-and-others-the-wests-intellectual-world-and-blindness-toward-palestine (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.project-syndicate.org/commentary/israel-palestine-hamas-and-hardliners-against-peace-by-slavoj-zizek-2023-10 (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.russfound.org/RToP/RToP.htm (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://vicdanmahkemesi.org/vicdan-mahkemesi/ (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://abdelmoumenchouichi.medium.com/bertrand-russells-last-message-israel-palestine-war-694eb7a7a99e (Erişim: 11. 07. 2024)
- https://www.yenisafak.com/arsiv/2000/aralik/18/dunya.html (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://www.lehman.edu/faculty/rcarey/BRSQ/03nov.russell.htm (Erişim: 11. 07. 2024).
- https://tr.euronews.com/2024/05/24/bm-uluslararasi-adalet-divanindan-israil-karari-refahtaki-askeri-operasyonlari-derhal-durd (Erişim: 11. 07. 2024).
Not: Bu yazı Öncül Analitik Felsefe Dergisi’nin editöryel politakasını yansıtmayabilir, yazarın şahsi görüşleridir.