Christine M. Korsgaard ile Röportaj: Hayvan Etiği, Kantçılık ve Faydacılık

/
1298 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Christine M. Korsgaard, Harvard Üniversitesi’nde Felsefe Profesörüdür ve birçok başka konunun yanı sıra Immanuel Kant’ın ahlak felsefesi, normatiflik, faillik ve kişisel özdeşlik/kimlik konularına dair kitaplar kaleme almıştır.

Korsgaard, son kitabı Fellow Creatures: Our Obligations to the Other Animals‘te Kant etiğinden ve Aristoteles’in “insanın iyiliği” teorisinden yararlanarak hayvanlara dair sorumluluklarımızı açıklıyor ve hayvanların, Kant’ın kendi içlerinde amaç olarak adlandırdığı şeyler olduğunu ileri sürüyor.

Korsgaard birçok soruma cevap verme nezaketini gösterdi; üzerinde bir düzeltme yapmadığımız bu cevapları aşağıda okuyabilirsiniz.


ERICH: Hayvan etiği, kimi durumlarda birçok duygumuzu uyandırıp harekete geçiren bir konu başlığıdır. Fellow Creatures kitabınız nasıl karşılandı? Eleştirmenlerden ve okuyuculardan ne tür tepkiler aldınız?

KORSGAARD: Aldığımız tepkiler genel anlamda olumluydu. Farklı türden tepkiler aldık. Birkaç kişi kitabın dünyaya dair görüşlerini değiştirdiğini veya okuduktan sonra vejetaryen olduklarını söyledi. Kitap incelemelerinde insanlar, ileri sürdüğüm argümanın pek işe yarar olmadığı veya kusursuz olmadığı gibi eleştiriler yaptı. Fakat filozofların yaptığı şey de tam olarak budur.

ERICH: Eğer doğru anladıysam Fellow Creatures’da hayvanların;

  • (1) onlar için olayların/şeylerin iyi veya kötü olabildiği,
  • (2) olayları/şeyleri duyuları yoluyla iyi veya kötü olarak deneyimledikleri ve
  • (3) kendi kendilerini idame ve kontrol edebildiklerinden dolayı ahlaki bir statüye sahip olduklarını yazıyorsunuz.

Diğer yandan, “bilinçli olan ve kendi amacına uygun olan iyiliği hedeflemesi için bilinci ona rehberlik eden değerli deneyimlere sahip bir makine icat edecek olsaydık, bu durumda benim tanımıma göre bu bir hayvan olurdu.” diye yazıyorsunuz. Bir makinenin veya bir yazılım programının somut bir ahlaki duruş sahibi olması için en temelde ve asgari olarak gerekli olan şey(ler) nedir? Mesela bazı bilgisayar virüsleri yalnızca kendilerini korumakla kalmaz aynı zamanda çoğalırlar; en azından teorik anlamda ana makinenin mevcut durumunu kavrayıp kestirebilir ve elbette bilinçli yapmış gibi görünmeseler de kendileri için iyi veya kötü olanı tespit edebilirler.

KORSGAARD: Bilinç(li olması) kesinlikle gerekir. “İyiliği-için/iyilik için”deki “-için” her ne kadar bu farkı karakterize etmek zor olsa da bilinçli bir varlıktan söz ettiğimizde biraz farklı bir anlama sahip olur. İyilik, bilinçli bir varlığın farkındalığında bulunur. Bu yüzden de söz konusu argüman için “iyiliği için, iyilik için” hissi, önemlidir. Bunu söylerken dikkat çekmek istediğim nokta, insanlar da dahil olmak üzere hayvanların maddi varlıklar olduğu onlardan bir tane daha “yapmamamız/üretmememiz” için prensip olarak hiçbir sebep bulunmadığıdır.

ERICH: Çoğu hayvan refahı savunucusu, muhtemelen Peter Singer’ın etkisinden dolayı faydacı gibi görünüyor. Fakat şüphesiz ki siz bir faydacı değilsiniz. Size göre faydacılık niçin ikna edici bir ahlak felsefesi kuramı değildir?

KORSGAARD: İyi olan her şeyin insanlar veya diğer canlılar için iyi olması gerektiğine inandığımdan dolayı canlılar arasındaki iyilikleri toplamanın makul bir yaklaşım olduğuna inanmıyorum. Eğer “Ben Jack için iyi bir şey yapabilirim veya hem hem Jack hem de Jill için iyi bir şey yapabilirim” diyecek olursanız elbette herkes ikinci seçeceğin daha iyi olduğunu düşünecektir ve bu toplama fikrini makul gösterecektir – daha çok iyi, daha iyidir. Problem, yalnızca toplamı maksimize etmek için çıkarma yapmanız gerektiğinde kendini gösterir. Eğer Jack, Jill’in üstü açık arabasına sahip olmaktan Jill’e göre daha çok zevk alacaksa, bir utulitaryen (faydacı) arabayı Jill’den alıp Jack’e vermeniz gerektiğini düşünecektir. Ben bunun bir şeyleri herkes için daha iyi hale getirdiğini düşünmüyorum. Bu yalnızca Jack’i daha iyi, Jill’i daha kötü yapmaktadır, hepsi bu; toplamı daha iyi hale getirmemektedir.

Christine Korsgaard (1952-….)

Şüphesiz ki bunun arkasında çok daha derin bir problem yer alır. Faydacılar, insanlar ile hayvanların değerinin, yaratabilecekleri durumların değerinden kaynaklandığını düşünürler; yani haz ve acı, tatmin ve hüsran. Aslına bakarsanız bu bir açıdan kötüdür. Faydacılık’a göre insanlar ve hayvanlar aslında hiç de o kadar değerli değildir; onlar yalnızca değerli şeylerin açığa çıktığı/gerçekleştiği yerdir. İşte bu sebeple de insanlar ile hayvanlar aralarındaki sınırlar pek mühim değildir. Kantçılar ise durumların değerinin insanların ve hayvanların değerinden kaynaklandığını düşünür. Kantçı teoride, hazlarınız ve acılarınız önemlidir çünkü siz önemlisinizdir; siz “kendinde bir amaçsınız”dır ve acılarınız ile zevkleriniz sizin için önemlidir.

ERICH: Kimi faydacı felsefecilerin dünya üzerinde epey etkisi olduğunu düşünüyorum. Mesela; küresel yoksulluk, sağlık, endüstriyel çiftçilik vb. konularda epey etkili olan Efektif Altruizm hareketinin kurulmasında önemli rol oynayan Singer, Toby Ord, William MacAskill ve Hilary Greaves geliyor aklıma. Sizce bu doğru bir gözlem mi, ne düşünüyorsunuz? Eğer doğru bir gözlem ise; bahsettiğimiz türden somut eylemleri (Ç.N.: Yoksulluğa karşı bağış vb. Efektif Alturizm eylemlerini ima ediyor) teşvik eden şey faydacılık ile ilgili bir şey mi? Kantçılık bu somut eylemleri teşvik etmez mi?

KORSGAARD: Daha fazla ve çok iyilik yapma fikri insanlara çekici geliyor. Diğer yandan Efektif Alturizm hareketi, bir hayır kurumunu organize etme ve elde edilen gelirleri etkili bir şekilde dağıtmak gibi kompleks işleri başka biri yaptığı müddetçe, hem bir birey olarak ve hem de tam olarak şu anda yapabileceğimiz iyiliğe odaklanmasından dolayı çekicidir.

Küresel yoksulluk problemi siyasi çözüm gerektirmektedir; hayır kurumları ne kadar geniş kapsamlı olursa olsun asla bir yara bandı olmaktan öteye geçemez. Ama hayır kurumlarının doğrudan sonuçları da vardır. Ben Faydacılığın kamusal alanda Kantçılığa göre şöyle bir avantajı olduğunu düşünüyorum; en azından onun anlaşılması çok daha kolay ve daha önce bahsettiğim bununla ilgili teorik problemler pek görünürde değil.

ERICH: Kantçı ahlak felsefesini pratiğe nasıl döküyorsunuz? Zor bir tercihle yüz yüze kaldığınızda bu durumu, önce bir maksim formüle edip sonra da farklı formüllere başvurarak değerlendirdiğiniz bir tür kontrol listesinden mi geçiyorsunuz?

KORSGAARD: O kadar kolay değil. Bence insanlar arasındaki ilişkiler söz konusu olduğunda Kant’ın en güçlü ilkesi, insanlara başkalarının amaçlarına yönelik araçlar olarak değil de kendilerinde amaç olarak davranmamızı söyleyen İnsanlık İlkesi (İnsanlık Formülasyonu)’dir. Fakat Kant’ın ellerinde bu formül dünyayı “kişiler” ve “şeyler” olarak ikiye bölüp şeylerin yalnızca araç olarak kullanılabileceği bir yer haline getirir. İşte bu noktada da en zorlayıcı problemler, insan olmayan fakat yalnızca bir araç veya vasıta/kaynak olarak da değerlendirilmemesi gereken bir şeyle meşgul olup karşı karşıya geldiğiniz durumlarda ortaya çıkar: Örneğin hayvanlar, fetüsler ve embriyolar, ortak bir kültürel geleneğin parçası olan sanat eserleri, çevre gibi. Bu şeyler yalnızca araç değildir. Onlar kendinde amac midir yoksa onlar için daha fazla kategoriye mi ihtiyacimiz var? Fellow Creatures’da, kendinde amaç olmanın farklı imaları olan iki farklı biçimi olduğu sonucuna vardım.

ERICH: Creating the Kingdom of Ends (Amaçlar Krallığı Yaratmak)’ta, insanlığa bir amaç olarak yaklaşmanın, insanların “bir amaç oluşturma ve onun peşinde rasyonel olarak koşma” yeteneği ile ilgili olduğunu yazıyorsunuz. Sanırım Fellow Creatures’da da, bizim için çok az bir bedeli olduğunda başkalarına, seçtikleri amaçları gerçekleştirmelerine yardımcı olma görevimiz olduğunu savunuyorsunuz. Fakat aşırı yoksulluk içindeki insanlar, amaçlarını oluşturma ve onların peşinden koşma konusunda düşük bir kapasiteye sahiptir. İçindeki bulundukları durum sebebiyle kolayca sömürülürler. O halde Kantçı açıdan, “faillik zeminini yükseltmek” veya proaktif biçimde, insanlara sadece bir araç olarak davranılmaya karşı direnme yeteneği vermek hakkında ne düşünmeliyiz?

CHRISTINE: Bunu politik olarak ele almalıyız. Bahsettiğimiz durumdaki insanlar yalnızca yardıma muhtaç değil aynı zamanda özgürlüklerinde de mahrumlar. Hakları sürekli bir biçimde ihlal ediliyor. Bu türden bir problemi çözüme kavuşturmak için daha fazla uluslararası tutum almaya ihtiyacımız var.


Kaynak (Erişim Tarihi: 23.06.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Çevirmen notu: Çevirideki katkısı için Berk Celayir’e teşekkür ederim.

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefi Kahramanlık: David Lewis’in Modal Realizmini Kutlamak – Ruth Ng

Sonraki Gönderi

Yeni Ateistler Yeterince Ateist Değildir – Bence Nanay

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü