Hayal Gücü Güçlü Bir Araçtır: Peki Felsefe Ondan Neden Korkar? – Amy Kind

1922 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Filozofların hayal gücü ile aralarında bir sevgi-nefret ilişkisi bulunur. René Descartes, özellikle, varoluşun doğası hakkındaki en derin soruları yanıtlarken “yardım etmekten çok, engel olduğu için” hayal gücünü küçümsemiştir. İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar (1641) kitabında şöyle yazmaktadır:

“Metafiziksel hakikate hayal gücüyle ulaşmaya çalışmak rüyalarla dünyanın daha berrak bir tasvirini elde etmek umuduyla uykuya dalmak kadar saçmadır.”

Buna karşın, yine de Descartes, insanlar, hayvanlar ve makineler gibi yapıların temel yapı taşlarının ayrıntılarını ortaya koymaya çalıştığı Hakikatin Araştırılması, Dünya ya da Işık Üzerine Deneme (1633) kitabında yer alan bilimsel ve matematiksel denemelerde hayal gücüne de güvenmektedir. Dallas Üniversitesi’nden filozof Dennis Sepper’a göre, Descartes, Platon’un öncülüğünü yaptığı ve gerçekliğin farklı bir düzeyde var olan ilişkilerini karşılıklı olarak somutlaştırabileceği ve sergileyebileceği, bir tür “çift kanatlı” (biplanar) hayal gücüne güvenmektedir.

İskoç Filozof David Hume’un, özellikle algı ve hafıza ile kıyaslandığında, hayal gücü konusunda kafası karışıktır. O, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme (1738-40) kitabında, “Herhangi bir geçmiş olayı hatırladığımızda, hatırladığımız şeyin fikri, zihnimize zorla sızar.” diye yazmaktadır. Ancak, o şöyle devam eder, hayal edilen imgeler ve algılar, “Zayıf ve cansızdır, zorlanmadan akıl tarafından kayda değer bir süre boyunca istikrarlı ve tekdüze bir şekilde korunamaz.” Ancak şu da vardır ki Hume, insanların hayal gücüne kendilerini kaptırdıkları anın, en özgür oldukları zaman dilimi olduğunu iddia eder. Algı bize sadece aktüel olanı gösterebilir, ancak hayal gücü bunun ötesine, “-miş gibi” ve “keşke şöyle olsaydı” alemlerine gidebilir. Öyle ki Hume, “Hayal ettiğimiz hiçbir şey mutlak anlamda imkânsız değildir.” der.

Hayal gücünün temelindeki bu belirgin gerilimin ardında ne bulunur? Hume, kurgu üretimimizin bugünün ötesine geçmemize ve mevcut gerçekliğimizi değiştirmemize nasıl yardımcı olduğunu anlattığında, bu temele parmak basmıştır. Bu sezgideki gerçeklik payını görmemiz için Leonardo da Vinci’nin fantastik uçan makinelerinin Wright kardeşlere nasıl yol gösterdiğini ya da H. G. Wells’in Dünyalar Savaşı (1898) adlı romanının ilk sıvı yakıtlı uzay roketine nasıl ilham olduğunu düşünmemiz yeterlidir. Ancak Hume, hayal gücünün bizim önceki algı ve deneyimlerimizin kapsamıyla da kısıtlandığını söylemektedir. O, “Haydi, göklere ya da evrenin en üst sınırlarına kadar hayal gücümüzün peşine düşelim, asla kendimizin bir adım ötesine geçemeyiz.” diye yazmaktadır.

Bu türden bir duygu çelişikliğini çözmenin yolu, hayal gücünü farklı türlere ayırmak olacaktır. Benzer bağlamda, 18 yy. sonunda Kant hayal gücünü, iki biçime ayırmıştır: Üreten hayal gücü ve yeniden-üreten hayal gücü.  Üretme yetisi, duyusal içeriği, anlamlı bir bütün haline dönüştürmeye ve sentezlemeye yardımcı olan şeydir. Böylece, kürklü, sivri kulaklı miyavlayan ve bacaklarınıza sürtünen bir şeyin kimliği, üretken hayal gücü aracılığıyla bir kedi biçiminde bir araya getirilecektir. Bu birleştirici eğilim, deneyime aldırmadan her insan zihninde mevcuttur. Kant için üretken hayal gücümüz algılamayı mümkün kılan şeydir.

Bunun aksine, yeniden-üreten hayal gücü genellikle hatırlama ile ilgilidir. Radyoda uzun süredir kaybolmuş olan bir kedinin evine dönüş yolunu bulduğuna dair bir hikâyeye denk geldiğimizde, daha önce gördüğümüz içimizi ısıtan pek çok sahneden birini resmetmiş oluruz. Yeniden-üreten hayal gücü yalnızca kişinin daha önce algıladığı materyalleri kullanarak işlediği için, Hume’un tartıştığı türden sınırlamalara sahiptir. 

Kant’ın hayal gücünü ikiye ayırması, filozofların neden hayal gücüne hem umutsuzluk hem de sevinçle yaklaştığının işaretidir. Belki de küçümsediğimiz bu hayal gücü türü, onun daha yararlı kuzeninden tamamen farklıdır. Ancak bunu kabul ettiğimiz zaman, hayal gücünü, belki de daha çok nasıl deneyimlediğimize dair olan, tekil bir zihinsel yeti olarak görme olasılığından vazgeçmiş oluruz.

Hayal gücüyle yapabileceğimiz tüm harika şeyleri düşündüğüm zaman, hayal gücünün esrarengiz ikiliğini çözmenin farklı bir yolunu bulmaya eğilim gösterdim. Hayal gücünü farklı türlere bölmekten ziyade, farklı kullanımları olduğunu düşünebiliriz. Bunları hayal gücünün aşkın ve öğretici işlevleri olarak adlandırmayı tercih ediyorum. Bir yandan, bir şeyi yapar gibi davrandığımızda, kurguladığımızda ya da edebi bir kurgunun sürükleyiciliğine kapıldığımızda hayal gücü bizi olduğumuz yerin ve şu anın çok ötesine götürebilir. Öte yandan hayal gücü, diğer insanların ne düşündüklerini anlamlandırma çabasıyla hayal etmek, problem çözmek, olduğumuz yerde ve şu anda yaptığımız yorumlarımızı anlamak gibi konularda yardımcı olması için kullanılmaktadır. Hayal gücünü aşkın kullanımlarımız kaprisli ve süslü olmaya eğilimli olduğu için, onun öğretici işlevi, pratik ve somut olana işaret eder.

Her iki biçimde de başarının sırrı bir tür hayali kısıtlamanın uygulanmasında yatıyor görünmektedir. Ancak birisinin kullanımı için doğru olan, diğeri için uygun olmayabilir. Belki de filozofların hayal gücü ile çatışması, sınırlamaların koşullara nasıl uyarlanması gerektiğini kavramamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Kurgu yazarken, rol veya sanat yaparken, muhtemelen sınırları en geniş şekilde belirleyerek, prangaları tamamen kaldırarak hayal gücümüzü en iyi şekilde kullanılırız. Fakat bunun aksine, hayal gücünü bilimsel, teknolojik keşif veya başka herhangi bir gerçek dünya problemini çözme bağlamında kullandığımızda, hayal gücümüzün eldeki durumun gereklilikleriyle sınırlanmasına izin vermeliyiz.

Bu çizgilerin nasıl çizilmeleri gerektiğini görmek kolay değildir. Hangi unsurların kullanılmaya devam edilmesi ve hangilerinin belli bağlamlarda kullanılmaması gerektiğini bilmek aşırı derecede zor olabilir. Bu tür kısıtlamaların nasıl işlediklerine bakarak, sadece hayal gücünün büyüklüğünü görmekle kalmıyoruz, belki de hayal gücü hakkında felsefeciler arasında hayal gücü hakkında yaygın olan kaygıdan felsefeyi arındırmanın da bir yolunu görüyoruz. Sonuçta Hume’un gözlemlediği gibi; “İnsanlar büyük oranda hayal güçleri tarafından yönlendirilirler.”

Amy Kind- “Imagination is a powerful tool: why is philosophy afraid of it?” Erişim: (01.05.2020), Kaynak link: https://aeon.co/ideas/imagination-is-a-powerful-tool-why-is-philosophy-afraid-of-it

Çevirmen: Gülsüm Esen

Çeviri Editörü: Berat Mutluhan Seferoğlu

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Türkçede Bilişsel Bilim Kitapları -Yunus Şahin, CogIST

Sonraki Gönderi

Pürüzlü, Yumuşak ya da Derin: Bir Ses Tonunun İşitilmesi Neden Çok Algılıdır? – Pavlo Shopin

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü