Graham Oppy ve Hassas Ayar Argümanı (1) – Kemal Furkan Onat

/
1.6K Okunma
Okunma süresi: 23 Dakika

Giriş

Çağdaş analitik din felsefesinde Tanrı’nın varlığına ilişkin dikkat çekici argümanlardan biri şüphesiz ki hassas ayar argümanıdır. Modern bilimin sağladığı birtakım çarpıcı veriler ışığında ortaya çıkan bu argüman, teleolojik argümanların içinde belki de en etkili olan ve tartışılanıdır.

Bu argümanı detaylıca tartışan ve inceleyen filozoflardan biri de çağdaş analitik din felsefesi denince akla ilk gelen ateist filozoflardan Graham Oppy’dir. Oppy her ne kadar Kelam Kozmolojik ve Ontolojik Argüman ışığında ateizmi savunusu veya bu argümanların başarısızlığına ilişkin çalışmaları ile ün kazanmış olsa da kariyerinin ilerleyen yıllarında Tanrı’nın varlığına ilişkin argümanların detaylı bir analizini sunduğu Arguing About Gods isimli kitabıyla çağdaş analitik din felsefesinde mutlaka fikirlerinin okunması gereken bir figür hâline gelmiştir.

Hassas Ayar Argümanı Nedir?

Çağdaş kozmolojideki son gelişmeler bize, evrenimizin karakteristik birtakım özelliklerinin parametlerinin olduğuna ve bu parametlerin olduklarından çok az bile farklı olsa yaşamın ortaya çıkmasının imkansız olacağına dair güçlü nedenler vermektedir. Bu veriler ışığında teist filozofların bir kısmı Hassas Ayar diye bilinen ve çağdaş kozmolojiyle desteklenmiş bir Tanrı Argümanı geliştirmişlerdir. Onlara göre bu parametlerin şu anda oldukları halde olmasının nedeni Tanrıdır veya başka şekilde ifade edecek olursak, bu parametlerin olduğu hâliyle olması bize Tanrı’ya inanmak için makul bir gerekçe vermektedir.

Her ne kadar bu düşünce argümanın ana fikrini oluştursa da, teist filozoflar, sonuca ulaşmak farklı metodlarla desteklenmiş ayrı yolları kullanmışlardır. Oppy’nin kitapta ele aldığı üç farklı metod var. Bunlar; Bayesçi, Olasılıkçı(Likelihood) ve Klasik İstatistiksel argüman diye adlandırılan argümanlardır. Oppy bu argümanları inceledikten sonra çoklu evrenlerin hassas ayar argümanına ne gibi etkilerinin olduğunu da tartışmaktadır. Bu yazıda, görece daha çok kullanılan Bayesçi argümana ve Oppy’nin itirazlarına bakacağız. Klâsik istatistiksel argümana da kısa bir bakış atacağız. Serinin ikinci yazısında ise Hassas Ayar Argümanı konu olduğunda çokça tartışılan çoklu evrenler meselesine yine Oppy’nin değerlendirmeleri ışığında göz atacağız.

Bir sonraki bölüme geçmeden evvel şunu belirtmekte fayda var: Hassas Ayar Argümanında kullanılan çağdaş kozmolojik verileri henüz olgun bir safhaya geçmiş değildir. Argüman, mesela, diğer parametrelerin sabit kalırken belirli parametrelerin onlardan bağımsız bir şekilde değişebileceğini varsaymaktadır. Fakat Oppy’ye göre, eksiksiz bir “her şeyin teorisi”nde bu değerlerin zorunlu olduğu veya bu parametrelerin birbirlerinden bağımsız olmadığı veya bu parametreleri atayan tek bir parametre olduğu görüşü açıkça irrasyonel değildir. Başka şekilde ifade edecek olursak, ilgili parametrelerin değerlerini zorunlu kılan hiçbir bilinen teori olmadığı gözleminden, bu sonuca sahip hiçbir teori olamayacağı sonucuna varmak için henüz bir gerekçemiz yoktur. Oppy’nin ilk itiraz tipi budur. Ne var ki O, bu tür şüpheleri bir kenara bıraktığımızda ve parametrelerin olduğu değerlerinden farklı olabileceğini veya bu parametrelerin birbirlerinden bağımsız olduğunu veya bu parametreleri atayan tek bir parametre olmadığını varsaydığımızda dahi argümanın ikna edici olmadığını düşünmektedir.

Bayesçi Argüman

Bayesçi yöntemde bir hipotezin önsel olasılığının elimizdeki verilerle ne ölçüde desteklendiğini hesaplamaya çalışıyoruz. Yöntemin hassas ayara uyarlanmış versiyonu şöyledir:

  • K1: Eğer şu kozmik parametrenin değerinde şu kadar bir değişiklik olsaydı, evrenimizde yaşam olmazdı. 
  • E1: Evrenimizde yaşam vardır. 
  • D1: Evrenimiz akıllı bir tasarımın ürünüdür. 

Bu önermeler tanımlandıktan sonra, Bayesçi bir hassas ayar argümanı şu şekilde formüle edilebilir: 

  • 1. Pr(E1/K1&∼D1) çok küçüktür. (Eğer akıllı tasarım yoksa, evrenimizde yaşamın var olma olasılığı çok düşüktür.) 
  • 2. Pr(E1/K1&D1) oldukça yüksektir. (Eğer akıllı tasarım varsa, evrenimizde yaşamın var olma olasılığı oldukça yüksektir.) 
  • 3. Pr(D1/K1), Pr(E1/K1&∼D1)’den çok daha büyüktür. (Akıllı tasarımın önsel olasılığı, yaşamın akıllı tasarım olmadan var olma olasılığından çok daha yüksektir.) 
  • 4. (Dolayısıyla) Pr(D1/E1&K1) oldukça yüksektir. (Evrenimizde yaşamın var olduğu göz önüne alındığında, akıllı tasarımın olasılığı oldukça yüksektir.)

Oppy’nin de belirttiği gibi argümanın temelinde iki fikir yatmaktadır:

  • Birincisi; rasyonel bir kişinin akıllı tasarım hipotezine atadığı öznel olasılık, yaşamın var olabilmesi için değerlerin çok küçük olmasına rağmen hâlihazırda evrenimizdeki yaşam olgusu göz önüne alındığında oldukça yüksektir.
  • İkincisi; rasyonel bir kişinin evrenimizin yaşamı desteklediği hipotezine atadığı öznel olasılık, yaşamı destekleyen evrenler için pencerenin çok küçük olması ve evrenimizin akıllı tasarımın ürünü olduğu hipotezi göz önüne alındığında, çok küçüktür. 

Görüldüğü gibi buradaki kritik noktalardan ilki “yaşamı destekleyen evrenler için pencerenin çok küçük olduğu” iddiasıdır. Eğer “yaşamı destekleyen evrenler için pencerenin çok küçük olduğu” iddiasını anlamlı hâle getirmenin bir yolu yoksa argüman zayıflar. Ki Oppy’ye göre bu iddiayı anlamlı hâle getirebilmek hiç de kolay değildir. Eğer pencerenin küçük olduğuna veya olasılığın düşük olduğuna dair anlamlı bir veriye sahip olamıyorsak elimizdeki hipotezin hangi veriler altında daha olası olduğu sorunu doğar. Sonucunda olasılıklar ile ilgili tartışmaların göz ardı edilebilir olduğunu düşünürseniz ve yalnızca yaşam olgusunun hangi hipotez altında daha olası olduğuna dair bir tartışmaya gidecekseniz hassas ayardan sapmış oluruz. Oppy de bunun farkındadır ve zaten kendisi Teleolojik Argümanlar bölümünde bu meseleleri ayrı yeten tartışmıştır. Şimdilik konumuz bağlamında hassas ayarı konuşmaya devam edelim.

Oppy’nin ilk itirazı, yaşamı destekleyen evrenler için aralığın çok küçük olduğunu makul bir şekilde iddia edebilmemiz için “olası dünyalar uzayı”na bir olasılık ölçütü yerleştirmemiz gerektiğidir. Fakat bu itiraz, olası dünyalar uzayında veya kümesinde nelerin veya hangi değerlerin olduğunu bilemiyor olmamızın argümanı zayıflattığı yönündeki itirazdan daha farklıdır. Olasılık ölçütü ile olasılıklar kümesi içinde hangi değerlerin olduğu birbirinden farklı şeylerdir. Birazdan bu itiraza da geleceğiz.

Olasılık ölçütünden kasıt, olasılıklar uzayının tüm evrenlerine veya belirli parametrelerin alabileceği olasılıklar ailesine bir tür kayıtsızlık ilkesinin makul bir şekilde uygulanıp uygulanamayacağıdır. Eğer kayıtsızlık ilkesine makul bir şekilde başvuramıyorsak herhangi bir değerin başka bir değere nazaran daha olası olup olmadığı konusunda bir gerekçemiz yoktur. Bunun anlamı, herhangi bir olası değerin diğer değerlere nazaran eşit olasılıkta olup olmadığını bilmediğimizdir. Mesela bir zar ile ilgili ek hiçbir bilgimiz yoksa bu zarın herhangi bir yüzünün üst yüze gelmesinin teorik olasılığı 1/6 iken(burada daha başka tartışmalar da vardır fakat şimdilik olasılığın böyle olduğunu varsayalım) bu zarın hileli olduğu bilgisini edindikten sonra işler değiştirmektedir. Bu zara bahsedilen kayıtsızlık ilkesini uygulayamayız. Sonuçta teorik olasılık, en azından pratiği karşılamamaktadır.

Bu bağlamda, eğer evrenin temel sabitleri hakkında söz konusu değerlerin olasılıkları hakkında kayıtsızlık ilkesine makul bir şekilde başvurabiliyorsak sorun yoktur. Fakat Oppy’ye göre bunu savunmanın önünde hem felsefi hem de bilimsel zorluklar vardır. (Oppy bu noktada Philosophical Perspectives on Infinity kitabına atıfta bulunarak olasılık teorilerine bakmamızın faydalı olacağını düşünmektedir. Bu tarz daha teknik ayrıntılar bu yazımın amacını aşmaktadır. O sebeple değinmeyeceğim.)

Kayıtsızlık ilkesi ile ilgili tartışmaları bir kenara bırakırsak da şöyle bir sorun ortaya çıkıyor: Yaşam için ince ayarlı değerlerin olası aralığının üst sınırını neye göre belirliyoruz? Eğer herhangi bir temel sabit için değer aralığı [0,sonsuz) olarak tanımlanırsa, bu değer aralığında olasılık hesabı yapmanın bir yolu yoktur. Sonuçta, çok düşük “olasılıkların” seçilmesinden anlamlı şekilde bahsetmenin bir yolu da yoktur.

Öte yandan değer aralığımız [0, R(herhangi bir sayı)] ise;

  • A) Öyle bir R değeri var mıdır ki, kuvvet şiddetlerinin bu değeri aşması imkansızdır? (Böyle bir değer olduğunu varsaymak için ne gibi bir neden vardır?) 
  • B) Eğer yoksa, belirli bir parametrenin değerinin yaşama izin veren aralıkta olma olasılığını hesaplarken, kuvvet şiddetinin R’den büyük olduğu tüm olası dünyaları görmezden gelmek için ne gibi gerekçelerimiz olabilir?

Sonuçta, eğer hassas ayar argümanının savunucuları, argümanın amaçlarına uygun bir R değeri seçmekte özgürse, neden “kozmik ince ayar” argümanının karşıtları da argümanın karşıtlarının amaçlarına uygun bir R değeri üzerinde ısrar etmekte özgür olmasın? Burada Oppy’ye göre R’nin değerini atamak için bağımsız bir nedenimiz yoktur.

Buraya kadarki itirazlara şöyle bir cevap gelebilir: “Bayesçi yöntemde bahsedilen olasılık epistemik olasılıktır. Olasılık kavramı olabilecek evrenler hakkında değildir.” Fakat bu itirazı anlamıyorum. Eğer argüman, evrenlerin oldukları halde olabilmelerinin bir tür olasılığını varsayıyorsa ve eğer böyle bir olasılıktan bahsedebilmek zorsa, düşük olasılıkların ortaya çıkmasının tasarım hipotezinin epistemik olasılığını artırdığını savunamazsınız. Eğer epistemik olasılığı artıran şey X olgusuysa ve X olgusu aslında öyle değilse epistemik olasılığı artıran bir şey kalmıyor.

Parametrelerin alabileceği değerler hakkındaki tartışmayı bir kenara bırakırsak Bayesçi yöntemin halen birtakım sorunları daha vardır. Bu sorun argümanın ikinci öncülüyle ilgilidir. Bu öncülde yaşamı destekleyen değerler aralığının çok küçük olmasına karşın yaşamın halihazırda olduğu ve bu olgunun akıllı bir tasarımcı hipotezinin öznel olasılığını artırdığı iddia ediliyordu. Oppy’ye göre akıllı tasarımcı hipotezine tasarımcının niyetleri hakkında birtakım yargılar eklemeden bu tasarımcının ne türden evrenler yaratacağına dair muhtemel senaryolarımız yoktur. Bu sebeple akıllı bir tasarımcının ne türden niyetleri olduğunu bilmeden veya hipoteze bu türden ek açıklamalar eklemeden akıllı tasarımcının yaşamı destekleyen evrenler hakkında epistemik olasılığı artırdığı açık değildir. Ne var ki Oppy’ye göre bu türden eklemeler de söz konusu hipotezin apriori olasılığını düşürmektedir.

Bana kalırsa Tanrı’nın ne tür varlıkları ne tür şekillerde yaratacağı konusunda pek bir bilgimiz yok. Örneğin “Tanrı, yarattıklarını bedenli mi yaratırdı bedensiz mi?” sorusu bize Tanrı’nın niyetleri hakkında neleri bildiğimiz konusunda bir farkındalık vermeyi amaçlıyor. Öyle ki halihazırda bu dünyada bedenli varlıklarız. Acaba bedenli olduğumuz gerçeğinden mi Tanrı’ya ulaştık yoksa Tanrı’nın bedenli insanlar yaratmak isteyeceğine dair niyetleri konusunda bir fikre sahip olduğumuz için mi Tanrı’ya ulaştık? İkinci seçenek Bayesçi Hassas Ayar argümanına daha uygun görünüyor. Fakat bu akıl yürütmenin kendisinde bir sorun olduğu konusunda Oppy’le aynı fikirdeyim.

Diğer taraftan, tam zıttı pozisyonda, eğer Tanrı tasavvurunuz Tanrı’nın anlamlı mükemmelen iyi olmasını ve yaratma sürecinde Tanrı’nın bir gerekçesi olmasını dışlıyorsa görece düşük olasılıklı şeylerin yaratılmasında özel bir niyetin olduğu iddiası anlamsızdır. Bu tasavvurun savunulma gerekçeleri arasında Tanrı’nın özgür iradesini kurtarma düşüncesi ön plandadır. Fakat bunun, amiyane tabirle, natüralistin tesadüfünden ne derece farklı olduğu hiç de açık değildir. Eğer teist bu tasavvuru benimseyecekse belki de doğal teolojinin birçok argümanından vazgeçmelidir. (Özellikle İslami teolojide gördüğümüz, Tanrı’nın eylemlerinde bir amacın olmadığı veya Tanrı’nın eylemlerini bir sebebe binaen yapmadığı, görüşü buna güzel bir örnektir.)

Bu noktada “naturalizmde de şeylerin doğaları hakkında net bir hipotezimiz olmadığı sürece bayesçi yöntemde naturalizmin olasılığını artıran bir şey yoktur” denebilir. Kitap boyunca sürdürülen düşünce çizgisini takip ettiğimizde bu soruya Oppy’nin muhtemel yanıtının şu olacağını rahatlıkla görebiliriz: Birincisi; doğanın tam anlamıyla nasıl işlediğini bilmiyoruz ve bu yüzden net bir yargıya varma konusunda aceleci davranmamalıyız. İkincisi; doğanın ayrıntıları hakkında net bir fikrimiz olmadığı gibi, Tanrı hakkında da güçlü ve zorlayıcı şüphelerimiz vardır ve bu nedenle Tanrı’ya inanma konusunda da aceleci olmamalıyız. Onun ifadesiyle, argümanların ayrıntılarında gezinirken, iki taraftan nereyi seçeceğimiz konusunda bağlayıcı ve net nedenlerimiz yoktur. Bir adım ilerisinde yine O’na göre, ateizmi seçmenin açıkça irrasyonel olduğu bir durum da yoktur.

Argümanın üçüncü öncülü akıllı bir tasarımcının olduğu iddiasının önsel olasılığının çok yüksek olduğunu iddia eder. Fakat Oppy’ye göre evrenimizin akıllı tasarımın ürünü olduğu hipotezine çok düşük bir önsel olasılık atamanın bir şekilde “akla aykırı” olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. Deneyimlerimiz, tüm akıllı tasarımcıların önceden var olan fiziksel malzemelerle çalışan fiziksel olarak bedenlenmiş failler olduğu iddiasına karşıt hiçbir şey sunmaz; daha da önemlisi, fiziksel olarak bedenlenmemiş ve önceden var olan fiziksel malzemelerle çalışmayan akıllı tasarımcıların nasıl var olabileceğini açıklayacak hiçbir detay sunamayız. Başka şekilde ifade edecek olursak, Oppy’ye göre sonuç olarak, yaptığımız gözlemler ve meşru bir şekilde başvurabileceğimiz arka plan bilgisi göz önüne alındığında tasarım hipotezinin olasılığını değerlendirmenin net bir yoluna sahip değilizdir.

Fakat öte yandan Bayesçi yöntemin kendisinde birtakım problemlerin olup olmadığını da sorabiliriz. Mesela Bayesçi Hassas Ayara benzer bir şekilde, karşıt bir örnek olarak şunu verebiliriz: “Maddenin temel parçalarında veya temel özellikleri arasında bilinci oluşturan temel gereksinimlerin sağlandığı hipotezinin öznel olasılığı, bedenli ve de bilinçli varlıklar olduğumuz verisi altında oldukça yüksektir.” Burada yaptığımız şey Bayesçi Hassas Ayar Argümanında yapmak istenen şeyle aynıdır ve irrasyonel olan şeyin ne olduğunu görmek zordur. Bunu her türlü konuda her türlü spekülasyonu ortaya attığımızda görmek mümkündür. Hipotezinizi öyle bir tasavvur edersiniz ki verilerle uyumlu bir X hipotezi oluşturursunuz ve X’in önsel olasılığı yüksek oluverir. Her ne kadar Oppy bir Bayesçi olduğunu ifade etse de yöntemin kendisinde belli belirsiz bir sorun olduğunu düşünüyorum.

Belki problemin nerede olduğunu anlamak için Oppy’nin de değindiği önemli bir noktaya vurgu yapmalıyız. Ona göre, eğer Bayesçi hassas ayar argümanının problemlerinin görece önemsiz olduğunu ve argümanın başarılı olduğunu düşünüyorsanız, yani Tanrı hipotezinin belli veriler altında önsel olasılığının yüksek olduğunu ve dolayısıyla bu epistemik olasılığın yüksek olduğuna dair öncüllerde bir sorun olmadığını düşünüyorsanız, Bayesçi kötülük argümanının ulaştığı sonuçlardan kaçınmanın en azından görünürde tutarlı bir yolunu benimsemeniz kolay olmayacaktır. Bayesçi kötülük argümanında görünürdeki verilerin mükemmel derecede iyi veya merhametli bir varlığın epistemik olasılığını düşürdüğünü hatırlayın.

Denebilir ki, hipotezlerin görünürde epistemik olasılıkları yüksek olabilir fakat bu hipotezlerden biri dışında diğerlerinin spekülasyon olup olmadığını nereden bileceğiz? Eğer bu durumda hipotezlerin doğruluklarına yöneleceksek ne elde edeceğiz? Fakat hipotezlerin doğru olma olasılığı hakkında yargıda bulunurken zaten Bayesçi yöntemi kullanmıştık. Burada, tekrardan dönüp hipotezlerin doğru olup olmadığını araştırmak için bağımsız bir yöntemin olması gerektiği söylenebilir. Fakat bu yöntem bayesçi yöntem olmayacaktır.

Bütün bunların yanında Oppy hassas ayarı açıklamak için tasarım hipotezine karşı 3 farklı alternatifin olduğunu söylemektedir:

Bir evrenler topluluğuna başvurabiliriz; şansa başvurabiliriz; ya da görünen ince ayarın bir brute fact (açıklanması gerekmeyen temel bir gerçek) olduğunu ve dolayısıyla açıklama gerektirmediğini savunabiliriz.

Serinin ikinci yazısında bu hipotezlerden çoklu evrenleri ve Oppy’nin değerlendirmelerini göreceğiz. O, geri kalan iki hipotez olan brute fact ve şans hipotezlerini Bayesçi argüman başlığı altında belli belirsiz işlemiş olsa da Dembski’nin ve Craig’in klâsik istatistiksel argümanlarını incelerken bu hipotezler hakkında ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmaktadır.

Klasik İstatistiksel Argüman ve Birkaç İtiraz

Klâsik istatistiksel argümanda veriler üzerinden hipotezler arasında bir olasılık ayrımı yapılıyor ve hangi hipotezin daha olasılıklı olduğuna karar veriliyor. Dembski’nin ifadesine göre hassas ayar olgusunu açıklamak için düzenlilik, şans ve tasarım hipotezleri sunulabilir. Düzenlilik şans hipotezinden ve şans da tasarım hipotezinden daha temel/basittir. Hassas Ayar olgusunu düzenlilik ile açıklayamıyorsak şansa, şans ile açıklayamıyorsak tasarım hipotezine daha yüksek olasılık atfetmemiz gerekir.

Oppy’ye göre düzenlilik ve şans hipotezlerine nelerin dahil olduğu açık değildir. Mesela düzenlilik hipotezinde temel sabitlerin değerlerini zorunlu kılan bir gerçeklik olduğunu varsayarsak en azından şans hipotezine geçmemek için bir gerekçemiz vardır. Öte yandan şans hipotezine geçtiğimizde bunun neden tasarım hipotezine nazaran daha olasılıksız olduğu açık değildir. Oppy’ye göre hipotezlerin karşılaştırılmasında kullanılan olasılık kavramı oldukça belirsizdir. Buradaki olasılık Bayesçi yöntemde kullanılan epistemik olasılıktan farklıdır. Eğer Bayesçi yöntem kullanılıyor olsaydı önsel olasılıkları dahil etmemiz gerekirdi. Fakat Dembski’nin kullandığı olasılık böyle bir olasılık değildir.

Oppy’nin düşünce çizgisini takip ettiğimizde şunu söylemek yanlış olmayacaktır: bir E gözlemini açıklama adına şans ve tasarım hipotezleri yarışıyor olsun. Bu E gözlemi her şeyin başlangıcı ile ilgili olsun. Bu veri özelinde Oppy’ye göre hipotezleri karşılaştırırken bağımsız bir olasılık hesabı yapmak mümkün görünmemektedir. Bunun bir sonucu olarak yine Oppy’ye göre, gündelik hayatta da oldukça açık veya anlamlı görünen şans veya düzenlilik hipotezinin hangi koşullarda kabul edilip hangi koşullarda reddedileceğine dair bir kriter talep etmekte haklıyızdır.

Eğer teistin şansı tasarımdan ayıran kriteri deneyimse, yani şans olasılığının son derece düşük olduğunu düşünmemiz için gereken arka plan verilerinin deneyimle sağlandığı ve aynı şekilde tasarım olasılığının yüksek olduğunu düşünmemiz için gereken arka plan verilerinin yine deneyimle sağlandığı ve bunun evrene uyarlandığı bir senaryo ise naturalistin de aynı koşullar altında doğal olgular hakkındaki anlamlı bir şans hipotezini her şeyin kökenine uygulayabileceği açıktır. Mesela insan icadı olmayan ve tamamen doğal bir olgu olan yaprağın o yere değil de bu yere düşmesinde olduğu gibi, gayesel fail bir nedeni dışlayan ve şans veya düzenliliğin evrenin kökenine uygulanabileceği iddiası sunulabilir.

Tartışmanın ilerleyen safhalarında Oppy, Craig’in formülasyonu hakkında da birkaç değerlendirme yapmaktadır. Bu değerlendirmelerden biri bizi doğal olarak Kozmolojik Argüman tartışmalarına da götürmektedir. Craig’e göre evrenin başlangıcı bir “olay”dır. Bu olay ona göre fiziksel sabitlerin belirli değerlere sahip olduğu bir evrenin varlık kazanmasından ibarettir. Fakat Oppy’nin de değindiği gibi, eğer evrenin nihai bir başlangıcı olduğunu kabul edersek bunun neden “varlık kazanmak” ve “olay” olduğunu düşünmemiz gerektiği açık değildir. O’na göre evrenin nihai bir başlangıcı varsa ve bu başlangıç bir tür olay değilse veya bazılarının belirttiği gibi, bu tasavvurda “varlığa gelmeyi” anlamlandırılabilmek mümkün değilse o başlangıç salt bir durumdur, brute facttir. Dolayısıyla fiziksel sabitlerin belirli değerlere sahip olması bir olay değildir ve açıklama gerektirmez.

Kendisiyle mail üzerinden yaptığım bir sohbette savunmaya meyilli olduğu görüşü şöyle dile getirmişti:

Diyelim ki (benim gibi) tüm olası dünyaların gerçek dünyayla bir miktar ortak tarihi paylaştığını ve yalnızca şansın farklı şekillerde dağılmasıyla ondan ayrıldığını düşünüyoruz. (Yani: yasaların ve sınır koşullarının zorunlu olduğunu, ancak durumun evriminin belirsiz olduğunu varsayalım.) O zaman, eğer değerler başlangıç durumunda sabitlendiyse, natüralizm ya da teizm açısından herhangi bir avantaj ortaya çıkmaz; ve eğer sabit olmayandan sabit olana bir geçiş varsa -ki bu yalnızca nedensel belirsizliğin sonucu da olabilir- o zaman yine natüralizm ya da teizm açısından bir avantaj ortaya çıkmaz. Yani, her iki durumda da, ne natüralizm ne de teizm için bir avantaj vardır.

Kitabın geneline ve bu cümlelere baktığımızda onun bir tür agnostik ateizmi benimsediği açık görünmektedir.

Oppy ile kısa bir sohbet ve hassas ayar argümanına başka itirazlar:

Oppy’nin değinmediği fakat kendisiyle yaptığım sohbette fikirlerini aldığım bir itiraz tipi, Tanrı ve yaratabileceği mümkün evrenler arasındaki ilişkinin Hassas Ayar Argümanı açısından görünürde birtakım sorunlar çıkardığı yönündedir.

Tartışma adına teistin, Tanrı’nın mükemmelen iyi olduğu tasavvurunu benimsediğini varsayacağım. Aksi bir tasavvurun Hassas Ayar Argümanını savunmak için ek zorluklar çıkardığını yukarıda görmüştük.

Şimdi şunu düşünelim: Tanrı [0,R] arasında bir veya birden fazla değeri bir veya birden fazla evren için seçiyor olsun. Ve bu seçtiği değerlerin dışındakilerini de hiç seçmiyor olsun. Teiste göre, açıktır ki, bu değerlerin dışındakiler herhangi bir yaşam formu şöyle dursun, herhangi bir evren oluşturmak için bile elverişsizdir. Bu sebeple Tanrı, mükemmelen iyi olduğu için, bu değerlerin dışındakilerini seçmez. Çünkü bu değerlerin dışındakiler seçildiğinde ilahi bir değeri olduğu kabul edilen ne yaşam formları ne de herhangi bir türden bir zihnin oluşması imkânsızdır.

Benim düşüncelerimin çıkış noktası şu: [0,R] aralığında seçilmemiş olan görece daha fazla değer, acaba hakikatte gerçekten mümkün müdür? Bu değerlerin esas alındığı hiçbir evren teiste göre örneklenmemiştir ve örneklenmeyecektir de. Tekrar belirtmekte fayda var ki, [0,R] arasındaki diğer değerler mantıksal olarak mümkün olabilir. Burada açıkça bir çelişki yoktur. Fakat şeylerin metafiziksel imkanı söz konusu olduğunda benimsediğiniz Tanrı tasavvurunuz hassas ayar argümanının birtakım varsayımlarıyla gerilim içinde olmamalı ki bu argümanı tutarlı bir şekilde kullanabilesiniz.

Birincisi; eğer nelerin imkân dahilinde olduğuna dair Tanrı’dan bağımsız bir gerçeklik varsa Tanrı bu mümkün senaryolardan iyi olanları içinden ayıklayabilir. Bu durumda [0,R] kümesindeki tüm değerlerin hakikatte de mümkün olup olmadığı, bu mümkün senaryolardan herhangi birinin diğerine nazaran daha olasılıklı olup olmadığı sorunu nispeten çözülmüş ve akıllı tasarıma inanmak için(en azından teist açısından) güçlü bir gerekçe sunulmuştur(Böyle bir durumda bile akıllı bir tasarımcıya inanmamanın açıkça irrasyonel olmadığını Oppy’nin görüşlerini incelerken görmüştük). Fakat bu sefer de böyle bir senaryoda, teistin, Tanrı’dan bağımsız olan o sözde mümkünler kümesinin mahiyeti hakkında açıklaması gereken ek zorluklar çıkmaktadır.

Denebilir ki, nelerin imkân dahilinde olduğuna dair bilgi Tanrı’nın zihninde apriori bir şekilde mevcuttur ve Tanrı bu mümkün senaryolardan değerli olanları varlığa getirir. Fakat bu oldukça anlaşılmaz bir varsayım gibi görünüyor. En azından, bir bilginin doğru olabilmesi için zihnin dışında bir gerçekliğe tekabül etmesi gerektiğini varsayan tekabüliyetçi görüş altında nasıl savunulabilir bilmiyorum.

Sohbetimizde Oppy bu görüşü benimsediğini söylemişti:

Eğer bir şekilde, mümkün olan şeyler halihazırda olana dayanıyorsa, o zaman var olmayan ama mümkün olanın “bağımsız bir ontolojik alanı” yoktur. Varsayalım ki ‘başlangıç tekilliği’ gerçektir, o zaman var olmayan ama mümkün olabilenlerin bağımsız bir ontolojik alanı yoktur. Ben şu tür bir pozisyonu tercih ediyorum: Neyin mümkün olduğuna dair iddialar, neyin gerçek olduğuna dair iddialarla doğrulanır.

Metafiziksel imkân hakkında bir başka görüş, zorunlu olan şeylerin tüm mümkün dünyalarda örneklenmesi sebebiyle zorunlu olarak doğru olduklarıdır. Diğer yandan bu görüş, mümkün olan şeylerin en az bir mümkün dünyada örneklenmesi gerektiğini de varsayar. Hassas Ayar açısından sorun şu ki, imkanın bu tasavvuru doğruysa, Tanrı’nın hiçbir zaman örneklemediği veya yaratmadığı şeyler hiçbir mümkün dünyada örneklenmemiştir. Fakat imkanın bu tasavvurunda hiçbir mümkün dünyada olmayan şeylerin imkansız olması gerekmektedir. Eğer metafiziksel imkanın doğası buysa ve hassas ayarda [0,R] aralığındaki görece çok daha fazla değer hiçbir zaman örneklenmemiş ve örneklenmeyecekse bu değerlerin gerçekten mümkün olduğunu nasıl savunabiliriz? Bir adım ötesinde, hassas ayar argümanı açısından, “görece daha fazla ve elverişsiz ama ‘mümkün’ değer olmasına rağmen daha az sayıdaki mümkün değer örneklenmiştir” iddiası anlamsız hale gelmektedir.

İkincisi; teiste göre eğer nelerin imkân dahilinde olduğuna dair Tanrı’dan bağımsız bir gerçeklik yoksa, yani Tanrı’nın seçtiği şeylerin mümkün olabildiği fakat seçmediği şeylerin mümkün olamadığı bir gerçeklik varsa, [0,R] kümesi, değerlerin yalnızca yaşamı veya ilahi değeri olan herhangi bir senaryoyu ortaya çıkaracak şekilde daraltılması gerekirdi. Çünkü metafiziksel imkanın doğası Tanrı’nın seçtikleri üzerine inşa edilir ve bu hayali kümeden(hayali diyorum çünkü mantıksal imkan ile metafiziksel imkanı birbirinden ayırıyorum) Tanrı, yalnızca bir kısım değerleri seçmiştir ve diğerlerini hiç seçmemiştir ve seçmeyecektir.

Sorun şu ki bu senaryoda teistin hassas ayar argümanını kullanmaya hakkı yoktur. Çünkü, eğer bir tür kayıtsızlık ilkesini makul bir şekilde uygulayabilsek bile, kümede yaşamın desteklendiği parametreler görece çok büyük olasılıkta bile değildir. Olasılık tam anlamıyla 1’dir. Başka şekilde ifade edecek olursak, teist böyle bir Tanrı tasavvurunu benimsiyor ise, olasılıklar arasında yaşamın olamayacağı bir mümkün evren zaten olmadığı için çok düşük olasılıkların özellikle bir fail tarafından seçildiğini düşünmemiz gerektiğini söyleyemezdi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Mahkumun İkilemi ve Matematiğin Doğası – Ege Özmeral

Sonraki Gönderi

Arda Denkel’in Felsefi Vizyonu – Stelios Virvidakis

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü