Din felsefesinde Tanrı’nın varlığı lehinde kaynağı kutsal kitaplar olan çeşitli argümanlar vardır. Örneğin, kaynağı İncil’e dayanan ve bir mucize argümanı olarak değerlendirilen İsa’nın dirilişi argümanı bunlardan biridir. Bu yazıda fazla popüler olmayan ancak Tanrı’nın varlığı lehinde önemli bir delil teşkil ettiğini düşündüğümüz bir argümandan yani 19 sisteminden bahsedeceğiz. Kısaca, din felsefesi literatüründe 19 sistemini, kaynağı kutsal kitaba dayanan bir tür “tasarım” argümanı olarak değerlendirebiliriz ve teizmin doğru olma ihtimalini arttıran bir argüman olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bunu detaylandırmak ve Kuran’daki 19 sistemi ile tasarım argümanının ortak yanlarından bahsetmek gerekirse: Tasarım argümanı doğal dünyanın rastlantısal olamayacak kadar düzenli ve karmaşık olduğunu savunmaktadır. Benzer şekilde, 19 sistemi, Kuran’ın yapısında matematiksel bir düzen olduğunu iddia etmektedir. Bu düzenin tesadüfi olmadığı, bilinçli bir tasarımın ürünü olduğu savunulmaktadır (tıpkı tasarım argümanındaki gibi), bu da Tanrı’nın varlığını ve Kuran’ın ilahi doğasını kanıtlamak için kullanılmaktadır. Özetle, din felsefesinde bu tür argümanlar Tanrı’nın varlığını savunmak için kullanılmaktadır. Ancak, 19 sistemi diğer tasarım argümanlarından farklı bir biçimde spesifik olarak Kuran’ı odak almaktadır. Bu yazıda, bir tasarım argümanı olarak 19 sisteminin neden Tanrı’nın varlığı lehine önemli bir delil teşkil ettiği ele alınacaktır. Ancak, bu açıklamalara geçmeden önce öncelikle bilmeyenler için Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistemin verileri ve bu verilere gelen eleştiriler ele alınacaktır. Son olarak, bu sistemin İslam düşünce geleneği içerisinde Müslümanları ne türden bir değişime gitmeye mecbur bıraktığından bahsedeceğiz (eğer konunun yalnızca “felsefi” kısımlarını merak ediyorsanız doğrudan 7. bölüme geçiş yapabilirsiniz). Zira, 19 sistemi popüler bir argüman olmadığından ve eleştirmenler birçok hatalı ön kabuller ile hareket ettiğinden sistem üzerinden felsefi çıkarımlar yapmadan önce bu konuları ele almak bizce mecburi görünmektedir.
1. Matematiksel Sisteme Giriş: Kuran’ın Yapısal Özellikleri
Okuyucular arasında Kuran kültürüne tam vakıf olmayanlar olabileceğinden öncelikle Kuran’ın bazı yapısal özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Bu, sistemin bahsedildiği ayetleri ve matematiksel verileri incelemeden önce daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Zira, bir sistemin varlığı ve gücü sadece birtakım matematiksel özellikler içermesiyle değil, aynı zamanda içerilen metin hakkında yürütülen tartışmalarla ilgili toplu ve mantıklı bir cevap üretmesiyle de ortaya çıkabilir. Eğer bir sistem yüksek açıklayıcılık gücü barındırıyorsa bunlar da o sistemi dikkate almamız için önemli birer kriterdir. (Not: Bu yazıda, ayetlere verilen referanslar sure:ayet formatında verilecektir. Örneğin, 74:31, 74. surenin 31. ayeti anlamına gelmektedir. Ayrıca yazıda(**) ile işaretlenen verilere dair açıklama 6. bölümde yapılacaktır).
1. Kuran 114 sureden oluşur (19×6).
2. Kuran’da 6346 ayet vardır (19×334).**
3. Kuran’ın açılış cümlesi olan besmele 19 harftir (19×1).
4. Besmele Kuran’da 114 kez tekrarlanmaktadır (19×6).
5. Kuran’daki besmeleler numaralı ve numarasız olarak ikiye ayrılmaktadır. Örneğin, Kuran’ın ilk suresi olan Fatiha suresinin 1. ayetinde (1:1) numaralı besmele vardır. Buna karşın, kalan 113 surenin 112’sinin başında numarasız besmele bulunmaktadır. Burada bir istisna olarak, Tevbe suresinin (9. sure) başında numaralı veya numarasız hiçbir besmele bulunmamaktadır. Besmele olması beklenen 9. surenin başından tam 19 sure sonra Neml suresinde (27:30) Süleyman’ın Belkıs’a yolladığı mektupta bir besmele daha geçmektedir, ve Kuran’daki besmeleler böylece 114’e (19×6) tamamlanmaktadır. Kuran’daki bu numaralı ve numarasız besmele ayrımı gelenekte bin yıl sürecek olan bir tartışmaya yol açmış ve “neden Kuran’da böyle bir ayrım olduğu” sorgulanmıştır. Kimileri “numarasız besmeleler ayet değildir” derken kimileri bunların da birer ayet olduğunu söylemiştir (gelenekteki bu tartışmalar için Razi’nin Fatiha suresi tefsirine bakabilirsiniz). Bu da, aslında, Kuran’daki ayet numaralandırılmasının Muhammed peygamber tarafından yapıldığını göstermektedir. Zira, eğer böyle olmasaydı numaralı ve numarasız besmele ayrımının kimler tarafından hangi gerekçeyle yapıldığının bilinmesi ve bu denli bir tartışmanın olmaması beklenirdi. Burada şuna da dikkat çekmek gerekiyor ki: Bu denli yoğun tartışmalara rağmen Kuran’daki numaralı ve numarasız besmeleler ayrımı üzerinde hiçbir ittifaka varılamamıştır. Bu arka plan bilgisini yazıyı okumaya devam etmeden önce aklınızın bir köşesinde bulundurmanızı rica ediyorum.
6. Alak suresinin 1. ayetinde (96:1) besmele cümlesinin ilk kelimesi olan ISM kelimesi, BISM (بِاسْمِ) şeklinde elifli yazılırken, aynı surenin başında bulunan numarasız besmelede (bütün besmelelerde durum aynıdır) ISM kelimesi, BSM (بِسْمِ) şeklinde elifsiz yazılmıştır. Bu konu “alt alta geçen iki ayette ISM kelimesi neden birinde elifli diğerinde elifsiz yazılmış” şeklinde gelenekte bir tartışma yaratmıştır (gelenekteki bu tartışmalar için Zemahşeri’nin Fatiha suresi tefsirine bakabilirsiniz). Bu kısımda şimdilik bu soruları yanıtsız bırakacağız. Matematiksel sistemin verilerini incelerken Kuran üzerindeki tüm bu ayrımların kasıtlı şekilde yapıldığını göreceğiz.
7. Kuran’da 29 surenin başında 14 farklı hurufu mukatta geçmektedir. Bunlar Türkçeye “kesik harfler” olarak çevrilmiştir ve en sık bilineni de Yasin suresinin başındaki Ya ve Sin harfleridir. Başka bir örnek verecek olursak, örneğin, 40. sureden 46. sureye kadar ki surelerin ilk ayeti “Ha-Mim” mukattası ile başlamaktadır. Ayrıca, 42. surede “Ha-Mim” mukattasına ek olarak surenin ikinci ayetinde “Ayn-Sin-Kaf” mukattası bulunmaktadır. 50. surenin ilk ayeti ise “Kaf” mukattası ile başlamaktadır. Bu noktada, okuyucuya bir soru sormak istiyoruz. Bir kitap okuduğunuzu ve kitaptaki bölümlerin şu şekilde başladığını hayal edin: A-B-C veya E-F-G, bu size tuhaf gelmez miydi? Kuran’da da aynı buna benzer şekilde 29 surenin başında hurufu mukatta denilen kesik harfler bulunmaktadır. Gelenekte bu da ayrı bir tartışma konusu yaratmış ve bu mukatta harflerinin ne anlama geldiği çözülememiş, bunların birer sır olduğu kanısına varılmıştır (gelenekteki bu tartışmalar için Taberi’nin Bakara suresi 1. ayet tefsirine ve tüm klasik tefsirlere bakabilirsiniz).
Bu ve benzeri özellikler Kuran kültürüne vakıf ve Kuran’ı dikkatli bir şekilde okuyan herkesin dikkatini çeken özelliklerdir ve yaklaşık bin yıllık bir süreç boyunca bunların neden böyle olduğu, bunların ne anlama geldiği tartışma konusu olmuştur. Okuyucular arasında, eğer Kuran’daki bu gibi özelliklerin farkında olmayanlar varsa yazının bu ilk bölümünü tekrar dikkatli bir şekilde incelemelerini yazının kalan kısmındaki verileri anlayabilmeleri açısından tavsiye ediyorum.
2. Müddessir (Gizlenen) Suresi ve 19 İlişkisi
Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel verilere geçmeden önce Kuran’da 19 sayısına atıf yapan ve bu sayının fonksiyonlarından bahseden Müddessir suresinin (74. sure) ilgili ayetlerini ele almayı bazı okuyucular için değerli buluyorum. Elbette ki, bir kitaptaki matematiksel sistem iddiasını incelerken o kitapta var olduğu iddia edilen sisteme atıf yapılması veya yapılmaması çok elzem bir konu değildir. Zira, bir kitapta matematiksel bir sistem varsa vardır, yoksa da yoktur; bu içerik ile ilgili bir mevzu değildir. Fakat, elbette bir kitapta, o kitapta olduğu iddia edilen sisteme bir atıf yapılıyor olması da yabana atılmamalıdır. Yine de, buradaki iddiamız “Kuran’daki ayetler 19 sistemine atıf yapıyor, öyleyse Kuran’da 19 sistemi vardır” şeklinde anlaşılmamalıdır. Bunun altını özellikle çiziyoruz. Zira, okuyucunun böyle bir iddiaya sahip olduğumuzu zannetmesi “bu ayetlerde 19 sisteminden bahsetmiyor ki” diyerek hızlı bir genelleme ile matematiksel verileri incelemekten geri durmasına neden olabilmektedir. Bu açıklamadan sonra Kuran’da 19 sisteminden bahsettiğini düşündüğümüz Müddessir suresini ele alabiliriz:
74:1 Ey gizlenen,
74:2 Kalk ve uyar.
74:3 Rabbini yücelt.
74:4 Örtülerini temizle.
74:5 Kötülükten uzaklaş.
74:6 İhtiraslı olma.
74:7 Rabbin için sabret.
74:8 Duyuru yapıldığı zaman,
74:9 İşte, zorlu gün o gündür.
74:10 İnkarcılar için kolay değil.
74:11 Bir birey olarak yarattığım kişiyi bana bırak.
74:12 Ona hem zenginlik verdim,
74:13 Hem de gözü önünde çocuklar.
74:14 Ona nimetler yağdırdım.
74:15 Buna rağmen, daha fazlasını istiyor.
74:16 Asla, çünkü o, ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi.
74:17 Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
74:18 Nitekim o düşündü; ölçtü biçti.
74:19 Kahrolası, ne biçim ölçüp biçti.
74:20 Kahrolası, gene ne biçim ölçüp biçti.
74:21 Baktı.
74:22 Sonra surat astı, kaşlarını çattı.
74:23 Ve arkasını döndü; büyüklük tasladı:
74:24 “Bu” dedi, “etkileyici bir büyüden başka bir şey değil.”
74:25 “Bu sadece bir beşer sözüdür.”
Surenin buraya kadarki kısmında Kuran’ın bir inkarcı profili çizdiği görünmektedir. Fakat, aynı zamanda anlatıda geçen bu inkarcı profilinin sıradan bir inkarcı profili olmadığı da görünmektedir. Bu inkarcı profili, Kuran’daki bazı özelliklerin farkına varmış ancak bunları takdir etmek yerine yüz çevirerek inkara yönelmiş bir karakterdir. Surenin devamında ise Kuran, bu inkarcı profiline hitaben onu Sakar’a (bir azap türüne) atacağını bildirerek 19 sayısını ileri sürmektedir:
74:26 Onu Sakar’a atacağım.
74:27 Sakar nedir bilir misin?
74:28 Ne artar ne eksilir.*
74:29 Halklar için bir göstergedir.*
74:30 Üzerinde on dokuz vardır.*
Yukarıda paylaştığımız Müddesir suresindeki ayetlere ait mealde Edip Yüksel çevirisinden faydalanılmıştır. Ancak, bu noktada aklınıza “bu zaten 19’u savunan birinin meali” şeklinde bir düşünce gelmemesi için Edip Yüksel’in genel meallerden farklı olarak anlamlandırdığı bazı ayetlerin yanına (*) işareti koyduk, onlara yazının ilerleyen kısımlarında değineceğiz.
74:31: Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık. Onların sayısını (19’u) da (1) inkârcılar için bir fitne (sınav/huzursuzluk kaynağı) yaptık, (2) kitap verilmiş olanları ikna etsin, (3) gerçeği onaylayanların onayını güçlendirsin, (4) kitap verilmiş olanlarla gerçeği onaylayanların kuşkularını ortadan kaldırsın ve (5) kalplerinde hastalık olanlarla inkârcılar da “Allah bu örnekle ne demek istiyor?” desinler. Böylece Allah dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu halklara bir mesajdır.
Kuran’da 19 sistemi olduğunu savunan kişilerin 19’dan bahsettiğini düşündüğü ayetler bunlardır. Surenin buraya kadarki kısmında Kuran’ın, Kuran’a “bu bir insan sözüdür” diyen kişiye yönelik olarak bir cevap verdiği görünmektedir. Ancak bu, “Kuran, 19 sistemini eleştiren kişiye yönelik bir cevap veriyor” şeklinde anlaşılmamalıdır. Yani, 19 sayısı Kuran’a “bu bir insan sözüdür” diyen kişiye yönelik olarak Kuran’ın verdiği bir cevap olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlatının devamında ise ateşe bekçi olarak sadece meleklerin atandığı ancak bu meleklerin değil, onların sayısının inkarcılar için birer fitne olduğu söylenerek bu sayının birkaç fonksiyonundan bahsedilmektedir. Bu açıklamalardan sonra (*) ile işaretlediğim kısımlara geçebiliriz:
Öncelikle 74:30’dan başlayalım. Geleneksel meallerde bu ayet “onun üzerinde 19 (görevli melek) vardır” şeklinde çevrilmektedir. Burada “görevli melek” olarak çevrilmesinin nedeni ise 74:31’de ateşe bekçi olan meleklerden bahsedilmesidir. 74:31’de “ateşe bekçi” olarak çevrilen ifadenin Arapça karşılığı ise “ashabun nar” dır. Ayetin devamında ise bağlam ateşe bekçi olan meleklerden çıkartılarak onların sayısına yöneltilmiştir. İlginçtir ki, bu ayetin üzerinde, yani bu ayetten önce Kuran’da tam 19 kez “ashabun nar” kelimesi geçmektedir:
- 1• 2:39 أَصْحَابُ النَّارِ
- 2• 2:81 أَصْحَابُ النَّارِ
- 3• 2:217 أَصْحَابُ النَّارِ
- 4• 2:257 أَصْحَابُ النَّارِ
- 5• 2:275 أَصْحَابُ النَّارِ
- 6• 3:116 أَصْحَابُ النَّارِ
- 7• 5:29 أَصْحَابُ النَّارِ
- 8• 7:36 أَصْحَابُ النَّارِ
- 9• 7:44 أَصْحَابُ النَّارِ
- 10• 7:47 أَصْحَابُ النَّارِ
- 11• 7:50 أَصْحَابُ النَّارِ
- 12• 10:27 أَصْحَابُ النَّارِ
- 13• 13:5 أَصْحَابُ النَّارِ
- 14• 39:8 أَصْحَابُ النَّارِ
- 15• 40:6 أَصْحَابُ النَّارِ
- 16• 40:43 أَصْحَابُ النَّارِ
- 17• 58:17 أَصْحَابُ النَّارِ
- 18• 59:20 أَصْحَابُ النَّارِ
- 19• 64:10 أَصْحَابُ النَّارِ
Özetle, hem 74:31’de “biz melekleri değil, meleklerin sayısını fitne yaptık…” denilerek ayete sayısal bir anlam kazandırılmıştır, hem de bu ayetin üzerinde bu meleklerden 19 defa bahsedilerek bir tür kelime sayımına işaret edilmiştir. Dolayısıyla, bu noktada bağlam inkarcı profilinden, Sakar cezasından ve 19 görevli melekten ayrılarak sayısal bir anlam kazanmıştır ve 19 sayısının fonksiyonlardan bahsedilmiştir:
Onların sayısını (19’u) da;
- (1) inkârcılar için bir fitne(sınav/huzursuzluk kaynağı) yaptık,
- (2) kitap verilmiş olanları ikna etsin,
- (3) gerçeği onaylayanların onayını güçlendirsin,
- (4) kitap verilmiş olanlarla gerçeği onaylayanların kuşkularını ortadan kaldırsın ve
- (5) kalplerinde hastalık olanlarla inkârcılar da “Allah bu örnekle ne demek istiyor?” desinler.
- (6) Böylece Allah dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu halklara bir mesajdır.
Tam bu noktada, “geleneğin anladığı şekliyle 19 sayısı bugün bu fonksiyonların hangisini gerçekleştiriyor” gibi bir soru karşımıza çıkmaktadır. Bu soruyla ilişkili olarak: “Cehennemdeki meleklerin sayısı neden inananların inancını güçlendirsin?” ve “bu ehli kitabı neden ikna etsin?” gibi sorular da gündeme gelmektedir. Gelenek burada “Kuran, ehli kitabın kaynaklarına atıf yaptığı için bu bir delildir” şeklinde bir açıklama getiriyor olsa bile Kuran’da zaten birçok ayette ehli kitabın kaynaklarına atıf yapıldığı ortadadır. Bu noktada, bu konuyu açıklamak için Enok’un kitabına atfen bazı iddialarda bulunulsa da bu açıklama da geçersizdir. Yazının uzamaması açısından ve bu tür detaylara girmemeyi tercih ettiğimizden konuyla ilgili bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim. Özetlemek gerekirse, buraya kadarki kısımda Kuran’da 19’a dayalı matematiksel bir sistem olduğunu savunan Müslümanların 19 sayısı hakkındaki yorumlarının 74:31’bahsedilen fonksiyonların tamamını gerçekleştirebilme potansiyeline sahip olduğu görünmekteyken, Kuran’da 19’a dayalı matematiksel sistem olmadığını savunan Müslümanların 19 sayısı hakkındaki yorumlarının 74:31’de bahsedilen fonksiyonların hiçbirini gerçekleştiremediği görünmektedir. Bu açıklamadan sonra şimdi (*) ile işaretlediğimiz son iki ayeti de inceleyelim:
- 74:28 Ne artar ne eksilir (tam ve mükemmel).
- 74:29 Halklar için bir göstergedir.
Şahsen, Edip Yüksel’in bu çevirilerine katılsam da “ayetleri kendi yorumunuza uygun olacak şekilde çeviriyorsunuz” türünden bir eleştiri gelebileceğinden, bu ayetlerdeki kelimelerin olduğu gibi bırakılıp gerekirse dipnotta bir açıklama yapılması gerektiğini düşünüyorum.
74:28’de sadece bugün dilimizde de olan “bakiye” kelimesinin kökü geçmektedir (bakiye, aynı zamanda bölme işleminde kalanı da ifade etmektedir). Yani, “tam ve mükemmel” diye parantez içi yorum yapmak yerine ayet “bakiye bırakmaz, arttırmaz” şeklinde olduğu gibi bırakılırsa daha uygun olacaktır diye düşünüyorum. Zira, “tam ve mükemmel” tarzındaki bu anlayış ancak bir sistem kabul edildikten sonra ortaya çıkabilir.
Aynı şekilde, 74:29’da kullanılan “levvahatun lil beşer” cümlesinin de olduğu gibi bırakılıp izahının dipnot ile yapılması gerektiğini düşünüyorum. Zira, gelenekte bu cümle “derileri kavurur” olarak Edip Yüksel’in çevirisine tamamen zıt bir biçimde çevrilmektedir. Peki, Edip Yüksel’in “levvahatun lil beşer” cümlesine bu anlamı vermesi keyfi midir? Öncelikle, ayette geçen “beşer” kelimesini incelediğimizde, beşer kelimesinin aynı surenin 25, 31 ve 36. ayetlerinde “insan” olarak çevrildiği, hatta Kuran’da 36 defa geçen beşer kelimesinin (3:47-79, 5:18, 6:91, 11:27, 12:31, 14:10-11, 15:28-33, 16:103, 17:93-94, 18:110, 19:17-20-26, 21:3-34, 23:24-33-34-47, 25:54, 26:154, 26:186, 30:20, 36:15, 38:71, 41:6, 42:51, 54:24, 64:6, 74:25-29-31-36) sürekli olarak “insan” olarak çevrilirken sadece bu ayette “deri” olarak çevrildiği görünmektedir. Ayrıca, ayette geçen “lil” yani “için” kelimesi ise -neredeyse- Edip Yüksel dışındaki tüm çevirmenler tarafından tamamen yok sayılarak ayetin çevrisine yansıtılmamıştır. Bunun yanı sıra, “levvaha” kelimesi Kuran’da sürekli olarak (7:145-150-154, 54:13, 85:22) levhalar şeklinde çevrildiğinden aslında Edip Yüksel’in verdiği anlam Kuran bütünlüğüne uygundur. Ancak, Arapçada kelimeler girdikleri kalıplara göre anlam kazandıklarından bu noktada böylesi bir açıklama yetersiz kalacaktır. Bu nedenle, bu noktada 74:29’da geçen “levvahatun” (لَوَّاحَةٌ) kelimesinin etimolojik ve morfolojik analizine bakmamız gerekmektedir (burada teknik bir açıklama yapacağız, dileyenler bu kısmı atlayabilir):
1. Kelimenin kökeni (etimoloji): Levvahatun (لَوَّاحَةٌ) kelimesi, Arapçanın üç harfli kök sistemine dayalı olarak L-V-H (ل-و-ح) kök harflerinden türetilmiştir. Bu kökün temel anlamını taşıyan lâha (لَاحَ) fiili, “belirdi, parladı, göründü, zahir oldu” gibi anlamlara gelmektedir. Dolayısıyla kelimenin semantik (anlamsal) çekirdeğinde “görünürlük” ve “belirginlik” kavramları yer almaktadır. Nitekim, levhaya da üzerine yazılanları gösterdiği için levha denilmiştir.
2. Kelimenin kalıbı (morfoloji): Kelime, fa’âle (فَعَّالَة) adı verilen morfolojik bir kalıba sokulmuştur. Bu kalıp, türetildiği köke iki temel işlevsel anlam katmaktadır:
A. Mübâlağa ism-i fâil (yoğunluk bildirir): Fiili gerçekleştiren öznenin, o eylemi çok yoğun, abartılı veya sürekli bir şekilde yaptığını ifade etmektedir. “Yapan” değil, “durmaksızın/çok şiddetli bir şekilde yapan” anlamı vermektedir (dilimize geçen allame bu kalıptandır).
B. İsm-i âlet (alet ismi): O fiilin gerçekleştirilmesinde kullanılan aleti, aracı veya vasıtayı belirtmektedir (dilimize geçen tayyare bu kalıptandır, seyyare modern Arapçada otomobil demektir).
C. Anlamsal sonuç: Bu iki morfolojik olasılıktan hareketle, levvahatun (لَوَّاحَةٌ) kelimesinin temel ve teorik anlamı: Mübâlağa ism-i fâil anlamıyla “çok yoğun bir şekilde görünen, dikkat çekecek derecede belirgin olan” dır. İsm-i âlet anlamıyla ise “görünür kılan, bir şeyin görünmesini sağlayan araç/vasıta” dır. Bu nedenle, Edip Yüksel’in “levvahatun lil beşer” cümlesine dair yaptığı çeviri doğrudur (Ayrıca, Maturidi, Zemahşeri, Kurtubi, Beyzavi, Ebu Hayyan ve Alusi gibi tefsirciler; ayetteki bu ibarenin “insanlara görünür” anlamında da çevrilebileceğini belirtmişlerdir).
Sure bağlamında, son olarak, ayette geçen “Sakar” cezasını ele almak gerekmektedir. Sakar kelimesi geleneksel meallerde “cehennem” olarak çevrilse de bu anlamı tam olarak doğru yansıtmamaktadır. Kuran’da ahiret azabından bahsedilirken “Cehennem, Cahîm, Hâviye, Hutame, Lezâ, Saîr ve Sakar” gibi farklı terimler kullanılmaktadır. Çoğu ayette de “nar” yani ateş kelimesi cehennem olarak çevrilmektedir. Şayet, Kuran ahiret azabını tarif ederken bu kadar çeşitli tanımlamalar kullanılıyorsa, bunların tamamını “cehennem” olarak çevirmek hatalı olacaktır. Peki, Sakar cezasını hak edenler Kuran’da nasıl tarif edilmektedir:
74:32 Hayır, andolsun Ay’a,
74:33 Geçtiği vakit geceye,
74:34 Ağardığı vakit sabaha,
74:35 Bu büyüklerden birisidir.
74:36 Halklara bir uyarıdır.
74:37 İlerlemek yahut geride kalmak isteyenleriniz için.
74:38 Her kişi kendi günahıyla mahkum olur.
74:39 Ancak sağ tarafta olanlar hariç;
74:40 Cennetler içindedirler, sorarlar,
74:41 Suçlulara:
74:42 “Sizi Sakar’a sokan nedir?”
74:43 Diyecekler ki: “Biz salatı ikame etmezdik.”
74:44 “Yoksula yedirmezdik.”
74:45 “Biz, boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık.”
74:46 “Yargı gününü yalanlardık.”
74:47 “Nihayet kesin gerçeğe ulaştık.”
Ayetlerde de görüldüğü üzere, Sakar cezasını hak edenler temel insani sorumluluklarını yerine getirmeyen bir insan profilini temsil etmektedir. 74:43’te geçen “salatın” yani dayanışmanın (salat kelimesinin Kuran’da namaz anlamı da vardır ancak bu ayette dayanışma/destekleme anlamındadır) fonksiyonları ise takip eden ayetlerde açıklanmıştır. Peki, eğer Sakar’a giren insanların ortak özellikleri buysa neden “Kuran’daki bazı özelliklerin farkına varmış ancak bunları takdir etmek yerine yüz çevirerek inkara yönelmiş bir inkarcı profili” Sakar cezasına çarptırılmaktadır? Bunu anlamak için 74:32’deki Ay yani Kamer vurgusuna dikkat etmemiz gerekmektedir: Kuran’da Sakar cezası 3 ayette geçmektedir. Bunlardan 2 tanesi üzerinde konuştuğumuz ve okuduğumuz üzere Müddessir suresinde yani 74. surede geçmektedir. Sonuncusu ise, Kamer suresinde yani 54. surede yer almaktadır:
54:41 Firavun’un erkanına da uyarıcılar gitmişti.
54:42 Tüm mucizelerimizi yalanladılar ve biz de onları gücümüze, üstünlüğümüze yaraşır bir yakalayışla yakalayıverdik.
54:43 Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı; yoksa kitaplarda size dokunulmayacağına dair söz mü verildi?
54:44 Yoksa, “Biz, zafere ulaşacak bir cemaatiz” mi diyorlar?
54:45 Yakında o cemaat bozguna uğratılacak; dönüp kaçacaklar.
54:46 Asıl onlara vaat edilen o saattir. Ve o Saat, daha korkunç daha dehşetlidir.
54:47 Kuşkusuz, mücrimler sapkınlık ve çılgınlık içindedirler.
54:48 O gün yüz üstü sürülerek ateşe atılırlar. “Sakar’ın dokunuşunu tadın!”
Bu ayetlerde görüldüğü üzere, Firavun dahil “mucizeleri yalanlayan” bir grup bu yalanlamadan ötürü Sakar cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca, Kuran’da Firavun’un 74:43 ve 74:46 ayetleri arasında aktarılan özelliklere sahip olduğu da görünmektedir. Benzer şekilde, 19’dan bahsedilen Müddessir suresinde de Kuran’daki bazı özellikleri fark ettiği halde “bu bir beşer sözüdür” diyerek inkara yönelen bir inkarcı profilinden bahsedilmektedir ve bu kişinin 74:43 ve 74:46 ayetleri arasında bahsedilen özellikler kendisine yüklenmeden sadece Kuran’da gördüğü özelliklere yüz çevirmesi ve yalanlaması nedeniyle Sakar cezasına hapsolduğu aktarılmaktadır. Burada da şunu görüyoruz ki: Kuran, tüm bu özellikleri bir paket olarak ele almaktadır. Yani, kasıtlı olarak Kuran’daki mucizelere, özelliklere yüz çeviren insanlar aynı zamanda salatı ikame etmeyen insanlar olarak tasnif edilmektedir.
Ancak, burada, “bu ayeti Muhammed peygamber ve sahabeler anlamadı mı?” şeklinde bir eleştiri yöneltilmektedir. Peki, bu yorumumuz Sakar’ın ve 19’un o dönemde hiç anlaşılmadığı anlamına gelir mi? Edip Yüksel’in 74:42 ayetine koyduğu dipnota baktığımızda bu ayetin mesani yani çift bağlamlı olduğunu ileri sürdüğü görünmektedir. Yani, o dönemin insanları Sakar cezasını ve cehennemdeki 19 görevli meleği doğru bir şekilde anlamışlardır. Ancak, biz buna ek olarak 19’un sadece cehennemdeki görevli meleklere değil, Kuran’daki 19’a dayalı bir sisteme işaret ettiğini de düşünüyoruz.
Özetle, Kuran’da 74. surede 19’dan bahsedildiğini, bu suredeki bazı ayetlerin mesani olduğunu ve bir sayısal sisteme de işaret ettiğini düşünüyoruz. Ayrıca, bu sistemin iman edenlerin imanını arttıracağını, ehli kitabın şüphelerini ortadan kaldıracağını yani ayetteki fonksiyonları yerine getirebileceğini de iddia ediyoruz. Son olarak, Kuran’da 19’a dayalı matematiksel bir sistem olduğunu savunan Müslümanların Müddessir suresini nasıl yorumladıklarını ve daha doğrusu nasıl yorumlamadıklarını daha geniş açıdan incelemek için bu ve bu videoyu izlemenizi öneririm. Tüm bu açıklamalardan sonra artık 19 sisteminin matematiksel verilerine geçiş yapabiliriz.
3. Besmele ve 19

Bu bölümde 19’un matematiksel verilerine göz atmaya başlayacağız. Her ne kadar 19 sisteminin Kuran’ın geneline yayılan bir yapısı olsa da kendini en belirgin olarak gösterdiği yer besmele cümlesidir. 19’u savunan kişiler olarak iddiamız az sonra göstereceğimiz şekliyle besmele benzeri bir cümle yazmanın 600’lü yılların Arap toplumunda yaşayan bir insan için imkansız olduğudur. Bu nedenle, az sonra göreceğimiz bu veri Kuran’da bir 19 sistemi olduğunu ispat etmenin yanı sıra Kuran’ın bir insan sözü olmadığını da ispatlamaktadır. Ancak, bu kısımda sadece işin matematiksel yönünü ele alacağız. “Tanrısal İşaretler” bölümünde 19’un en iyi açıklamasının neden Tanrı olduğunu ayrıca inceleyeceğiz.
Bu veride yapılanlar şunlardır: Öncelikle, besmele cümlesindeki kelimeler parçalara ayrılarak hepsinin sahip olduğu harf sayısı, bu harflerin ebced değerleri ve kelimelerin ebced değerleri yazılmaktadır (ebced, Muhammed peygamber dönemindeki Arapların kullandığı bir sayı sistemidir). Daha sonra, bu 4 kelimeden elde edilen 3 veri kelimelerin sıra numarasıyla birlikte yazılmaktadır. Örneğin, “1. kelime 3, 2. kelime 4, 3. kelime 6, 4. kelime 6 harften oluşur” denmektedir. Bu sayılar yan yana yazıldığında ise (13243646) 19’un tam katı olan bir sayıya ulaşılmaktadır. Bu yöntem, kelimelerin ve harflerin ebced değeri için de uygulanmaktadır. Son aşamada ise, elde edilen bu sayıların kümülatif toplamları alınmaktadır. Örneğin, “1. kelime 3, 2. kelime 7, 3. kelime 13, 4. kelime 19” şeklinde yukarıdaki verinin kümülatif toplamı alınmaktadır. Bu sayılar yan yana yazıldığında ise (1327313419) 19’un tam katı olan bir sayıya ulaşılmaktadır. Bu yöntem, kelimelerin ve harflerin ebced değeri için de uygulanmaktadır. Bu aşamalar her basamak için aynı şekilde uygulandığında ise 6 katmanlı bir veri elde edilmektedir. Peki, bu verinin olasılığı nedir? Daha detaylı bir açıklama ile konuyu ele alırsak:
Öncelikle, tabloda kullanılan sıra numaralarının (1,2,3,4) her veri için sabit tutulduğu görünmektedir. Bu, keyfiliği ortadan kaldıran bir kriterdir. Yani, 19’un katı tutmayınca sıra numarasını diğer değişkenlerden sonra yazma veya hiç yazmama gibi keyfiliklere gidilmemektedir. O halde, sıra numarası her veri için sabit tutulduğundan burada bir değişken olarak kabul edilemez. Şimdi, kullanılan değişkenlere bakalım:
- 1) Kelimelerin harf sayısı.
- 2) Kelimelerin ebced değerleri.
- 3) Kelimedeki harflerin ebced değerlerinin ayrı ayrı yazılması (bunu 1. ve 2. verinin birleştirilmesi şeklinde düşünebilirsiniz).
- 4) Kümülatif toplam (burada kümülatif toplam ilk 3 değişkenin yanına konan ayrı bir değişken olarak kullanılmamaktadır. Yani, harf sayısından sonra aynı veriye bir de kümülatif toplam eklenerek keyfiliğe gidilmemektedir. Aksine, kümülatif toplam ilk 3 değişkeni doğrulayan bir veri olarak kullanılmaktadır. Zira, aynı veriye ne kadar çok değişken eklenirse keyfilik ve 19’a bölünebilirlik de o derece artacaktır).
- A şıkkında ilgili kelimenin harf sayısı (TEK DEĞİŞKEN): Elde edilen sayı 8 basamaklı 19’un tam katıdır: 13243646 = 19 x 697034.
- C şıkkında ilgili kelimenin ebced değeri (TEK DEĞİŞKEN): Elde edilen sayı 15 basamaklı 19’un tam katıdır: 110226633294289 = 19 x 5801401752331.
- E şıkkında ilgili kelimeyi oluşturan harflerin tek tek ebced değeri (TEK DEĞİŞKEN): Elde edilen sayı 37 basamaklı 19’un tam katıdır: 1260402130305313020084050413020081040 = 19 x 66336954226595422109686863843162160.
Görüldüğü üzere, yukarıda verdiğimiz 1. 2. ve 3. değişkenler her veri için tek değişken olacak ve aynı yöntem/sırada yazılarak olası tüm keyfilikler ortadan kaldırılmaktadır. Bu verilerin kümülatif toplam ile sağlamasını yaparsak:
- B şıkkında harf sayılarının kümülatif toplamı (TEK DEĞİŞKEN. Eğer veri, harf sayısı + kümülatif toplam şeklinde ifade edilseydi 2 değişken olurdu): Elde edilen sayı 10 basamaklı 19’un tam katıdır: 1327313419 = 19 x 69858601.
- D şıkkında Kelime ebced değerlerinin kümülatif toplamı (TEK DEĞİŞKEN): Elde edilen sayı 16 basamaklı 19’un tam katıdır: 1102216834974786 = 19 x 58011412367094.
- F şıkkında bu değerlerin kümülatif toplamı (TEK DEĞİŞKEN): Elde edilen sayı 58 basamaklı 19’un tam katıdır: 1262102210313316316831691993994074474974498528728736746786 = 19 x 66426432121753490359562736526003919735499922564670355094.
Gördüğümüz gibi, A, C, E şıklarında kullanılan 3 değişkenin kümülatif toplam ile sağlamasını yaparak yine 19’un tam katlarına ulaştık. Her veride tek değişken, aynı metod ve aynı sıra takip edilmesi nedeniyle 6 katmanın tamamının 19’un tam katı olma olasılığı: 1/19 x 1/19 x 1/19 x 1/19 x 1/19 x 1/19 = 1/47.045.881 olacaktır. Ancak, buna besmelenin 19 harf olma olasılığını da katmamız gerekmektedir. Fakat, bu olasılığı hesaplamak çok zordur. Zira, tüm Arapça cümleleri bir araya getirip kaç cümlede bir 19 harflik cümle geldiğine bakmak gerekmektedir. Biz bu noktada aleyhimizde bir işlem yapıp bunun olasılığını da 1/19 kabul ediyoruz (normalde Arapça metinleri baz alırsak bu olasılığın 1/50 civarında olması gerekmektedir). Besmelenin 19 harf olma olasılığı da, bu olasılık dahil edildiğinde besmelenin kendi içerisindeki bu verinin tesadüfen denk gelme olasılığı: 1/47.045.881 x 1/19 = 1/893.871.739 olacaktır.Son olarak, yazılı olarak bu veriyi anlamak çoğu insan için çok zor olduğundan bahsettiğimiz veriyi daha rahat anlayabileceğiniz bu videoyu izlemenizi öneririm.
4. Besmele Tablosu

Besmelenin içerisindeki sisteme ek olarak, besmeledeki kelimelerin Kuran’da geçiş adedi ile Allah’ın isimlerinin ebced değerleri ile karşılıklı geldiği ve bizim “besmele tablosu” olarak adlandırdığımız bir sistem daha vardır. Bu kısımda, besmele cümlesinde geçen kelimelerin Kuran’daki geçiş adetlerini ve Kuran’da geçen Allah’ın isimlerinin ebced değerleri ile bu geçiş adetlerinin arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz. Tabloyu incelerken bazen anlatıdan uzaklaşıp farklı yerlere değinmemiz gerekeceğinden dikkatle okumanızı tavsiye ederim.
Besmele ISM – Allah – Rahman – Rahim olmak üzere dört kelimeden oluşan 19 harflik bir cümledir. Bu veride, öncelikle, besmelede geçen kelimelerin Kuran’da kaç kez tekrarlandıklarına bakacağız. Besmelede geçen kelimeler Kuran’da sırasıyla: ISM: 19 (19×1) kez, Allah: 2.698 (19×142)** kez, Rahman: 57 (19×3) kez ve Rahim: 114 (19×6)** kez olmak üzere tekrarlanmaktadır. Bu kelime sayımlarını paylaştığımız linkten kontrol edebilirsiniz. Buna ek olarak, Kuran’da geçen Allah’ın 114 (19×6) isminden sadece 4 tanesinin ebced değeri 19’un katıdır. Bunlar sırasıyla: Vahid: 19 (19×1), Mecid: 57 (19×3), Cami: 114 (19×6) ve Zulfadlilazim: 2.698 (19×142)’dir. Allah’ın isimlerinin ebced değerlerinin listelendiği tabloyu da paylaştığımız linkten kontrol edebilirsiniz (Esma’ül Hüsna’da olduğu gibi Kuran’da geçen Allah’ın isimleri listelenirken edat içeren cümleler ve kıyaslamalar isim kabul edilmemiştir). Yani, Allah’ın isimlerinden ebced değeri 19’un katı olanlar ile besmelede geçen kelimelerin Kuran’da geçiş adedi 19’un katı olması bakımından birebir eşleşmektedir. Ek bir veri olarak, besmelenin içindeki 4 kelimenin en az birinin geçtiği ayet sayısı da 1.919 (19×101)’dur.** Bu geçiş adetlerini de paylaştığımız linkten kontrol edebilirsiniz. Peki, bu verinin olasılığı nedir?
Kuran’da geçen Allah’ın 114 isminin ebced değerini incelediğimizde 1 ila 2.900 arasında değer aldığını görebiliriz. Bu 114 isimden ortalama 6 (114/19) tanesinin ebced değerinin 19’un katı olacağını tahmin edebiliriz. Fakat, her zaman böyle olması gerekmez, Kuran özelinde Allah’ın isimlerinin sadece 4 tanesinin ebced değeri 19’un katı olacak şekilde denk gelmiştir. Rastgele oluşturulmuş her 19 sayıdan birinin 19’un katı gelmesi bekleneceğinden bu 4 (dört) 19’un katı olan Allah’ın isminin 1-2.900 aralığında alabileceği 2.900/19 = 150 farklı değer vardır. Bu 150 değerden:
- İlkinin 19 gelme olasılığı 1/150
- İkincinin 57 gelme olasılığı 1/150
- Üçüncünün 114 gelme olasılığı 1/150
- Dördüncünün 2698 gelme olasılığı 1/150
Fakat, veride belirli bir sıra gözetmediğimiz için sonucu kendi aralarında dizilme olasılıklarına (4!=24) bölmemiz gerekmektedir. Yani, 1/150x150x150x150/24 = 1/21.093.750. Ayrıca, besmeledeki dört kelimenin 19’un tam katı çıkma olasılığı: 1/19x19x19x19 = 1/130.321’dir. Bunların birbirine denk gelme olasılığı ise: 1/21.093.750×1/130.321 = 1/2.748.958.593.750 olacaktır. Bu ise, bu verinin tesadüfen denk gelmiş sayısal bir örüntü değil, kasıtlı olarak yerleştirilmiş bir sistem olduğunun bir kanıtıdır. Peki, bu veriye karşılık getirilen eleştiriler nelerdir?
1. 19 sisteminin kelime sayım kriterleri keyfidir.
Bu noktada, 19 sisteminin sayım metoduna girmeden önce başka bir veriden bahsetmemiz gerekmektedir. Kuran’da “gün” kelimesi 365 kez (يوم), “günler” kelimesi 30 kez (ايام) (يومين) ve “ay” kelimesi ise 12 kez (شهر) tekrarlanmaktadır. Bu veriden bahsetme nedenimiz 365-30-12 verisinin 19 sistemiyle tamamen aynı sayım metoduna sahip olmasıdır. 365 gün, 30 günler, 12 ay ve diğer birçok verinin ele alındığı kelime sayımlara bu linkten ulaşabilirsiniz. “365 gün özelinde diğer veriler nedir?” diye merak ederseniz bu verilere ek olarak bu videoyu izlemenizi de ayrıca öneririm. Sayımları incelediğinizde eğer hata görürseniz “şunu saymanız gerekirken saymamışsınız” veya “şunu saymamanız gerekirken saymışsınız” diyebilirsiniz. Tüm sayımların olduğu bir kaynağı referans verdikten sonra kelime sayım metodunu açıklamaya geçebiliriz: 365 gün verisinin ve 19 sisteminin kelime sayım metodunda sondan ek almış ve çoğul formlar sayılmamaktadır. Örneğin, bunu 365 gün kelimesi üzerinden gösterecek olursak:
- Sayıma dahil olan formlar: يوما – اليوم – باليوم – يوم
- Sayıma dahil olmayan formlar: يومئذ – يومكم – يومهم
Peki, 365 gün verisinin sayım metodu keyfi midir? Hayır, çünkü illaki bir sayım metodu belirlenmek zorundadır. Burada önemli olan ve keyfiliği ortadan kaldıran özellik belirlenen metodun her yerde aynı titizlikle uygulanmasıdır. Eğer Kuran’da sadece 365 kez gün kelimesi geçseydi ve bu Kuran’ın bir özelliği olarak sunulsaydı bu iddianın geçersiz olduğunu söyleyebilirdik. Zira, birçok farklı kelime sayım metodu belirlenebileceğinden istenilen bir (1) sonuç kelime sayım metodu değiştirilerek rahatça elde edilebilirdi. Ancak, 365 gün verisinde aynı sayım metodu ile birbirini izleyen anlamlı veriler (365-30-12) elde edildiğinden burada bir keyfilikten söz edilemeyecektir. Bir kelime sayım metodu belirledikten sonra önemli olan o kelime sayım metodunun her yerde aynı titizlikle uygulanması ve o kelime sayım metodu ile birbirini izleyen anlamlı veriler elde edilebilmesidir. Bu sağlandığı takdirde bir kelime sayım metodu belirlemek keyfi olmayacaktır. Dolayısıyla, bir kelime sayım metodu belirlendiğinde “farklı metotlar da belirlenebilirdi” şeklinde keyfilik eleştirisinde bulunmak hatalıdır. Eğer bu yaklaşım doğru olsaydı herhangi bir kitapta kelime sayımı üzerine inşa edilmiş bir sistem olamazdı ki bu da mantıksızdır.
Besmeleye geri dönersek, tüm bunlara değinmemizin nedeni 19 sisteminin kelime sayım metodu ile 365 gün verisinin sayım metodunun aynı olmasıdır. Yani, besmelede geçen kelimelerin Allah’ın isimlerinin ebced değerleri ile eşleştiği tablodaki kelime sayımları da tamamen bu metoda göre yapılmıştır. Bu nedenle, Ism kelimesinin çoğulu olan Esma (الاسما) ve sondan ek almış formu olan Ismı-hu (اسمه) kelimesi, Allah kelimesinin sondan ek almış hali olan Allah-umme (اللهم) kelimesi, Rahim kelimesinin çoğulu olan RuHeMa (رحما) kelimesi besmeledeki kelime sayımlarına dahil edilmemiştir. Tüm bu açıklamalardan sonra umarım 19 sisteminin sayım metoduna dair yapılan “tutarsızlık” ve “keyfilik” eleştirileri son bulacaktır. Esasında, 365-12-30 verisi gibi ek bir veri ile bu sayım metodunu doğrulamaya gerek bile yokken biz keyfiliği aynı sayım metodunu kullanarak ortadan kaldırmış bulunuyoruz.
2. Besmeledeki kelimeleri sayarken numarasız besmeleleri dahil etmiyorsunuz.

Bu soruya yanıt vermeden önce “Kuran’ın yapısal özellikleri” kısmında bahsettiğimiz ilk konu olan numaralı ve numarasız besmeleler tartışmasını hatırlamanızı istiyorum. 19 sistemine karşı bu türden bir eleştiri getirilmesinin nedeni besmeledeki kelimelerin (ISM-Allah-Rahman-Rahim) Kuran’daki geçiş adedi sayılırken numarasız besmelelerin bu sayıma dahil edilmemesidir. Konuyu hatırlatmak gerekirse: Kuran’da sadece bir sure (1:1) numaralı besmele ile başlamaktadır. Bunun dışında kalan diğer 112 surenin başında besmele bulunmasına rağmen bunlar numarasız besmelelerdir. Fakat, Neml suresinin ortasında Süleyman’ın Belkıs’a gönderdiği mektupta (27:30) bir numaralı besmele daha geçmektedir. Böylece, Kuran’da 114 (19×6) besmele bulunmaktadır. Tevbe suresinin (9. sure) başında ise numaralı veya numarasız hiçbir besmele yoktur, yani besmelesiz başlayan bir suredir. Bu konu yukarıda Razi’nin tefsirinde de görüldüğü üzere, İslam alimlerinin arasında bir tartışma konusu olmuş ve bazı İslam alimleri “numarasız besmeleler ayet değil” derken, bazıları “numarasız besmeleler ayettir” demiştir. Fakat, sonuçta hiçbir ittifak olmamıştır, konu tartışmaya açık kalmıştır. Peki, neden besmele geçen kelimelerin geçiş adetleri sayılırken bu sayıma numarasız besmeleler dahil edilmemektedir? Besmele demek Allah – Rahman – Rahim – ISM demektir. Tam da bu nedenle “acaba numaralı-numarasız ayrımı bu yüzden olmuş olabilir mi?” diye düşünülerek besmelenin içerisinde geçen 4 kelime bu ayrıma göre sayılmaktadır ve sonuçta ortaya olasılıksal olarak muazzam bir örüntü çıkmaktadır. Yani, burada 19 sisteminin bin yıldır süregelen bir tartışmaya yönelik bir cevap sunduğu görünmektedir. Bu noktada, 19 sisteminin açıklayıcılık gücünü teslim etmek gerekirken eleştirmek bizce anlamsızdır. Zira, 19 sistemini eleştiren kişilerin neden bazı besmelelerin numaralı olduğuna bazılarının ise numarasız olduğuna ve bir tanesinin başında hiç besmele olmadığına yönelik hiçbir açıklaması yoktur. Sizce kitabın yazarı bu ayrımı neden yapmış olabilir? Besmeledeki kelimelere işaret etmiş olabilir mi?
Burada şunu da belirtmek gerekmektedir: 19’u savunan kişilerce numarasız besmeleler Kuran’ın bir ayetidir. Zira, eğer böyle olmasaydı özellikle Tevbe suresinin başında besmele olmaması gibi bir durumla karşılaşmazdık. Ancak, besmelenin içinde geçen kelimeleri sayarken bahsettiğimiz özellik nedeniyle numarasız besmeleler dahil edilmemektedir. Fakat, elbette ayet ve harf sayımlarında besmeleler dahil edilmektedir. Zira, bunlar da Kuran’ın birer ayetidir. Burada sayım metodu değişikliğine gidildiği düşünülmemelidir. Konu özelinde, 19 sistemi Kuran’ın kasti olarak işaret ettiği bir noktayı açıklığa kavuşturmaktadır. Elde ettiğimiz düşük olasılık da Kuran’ın işaret ettiği noktayı doğru algıladığımızın bir kanıtı niteliğindedir. Dolayısıyla, bu eleştiri de geçersizdir.
3. Besmelede geçen kelime BSM iken siz BISM kelimelerini sayıyorsunuz.
Bu soruya yanıt vermeden önce de “Kuran’ın Yapısal Özellikleri” bölümünde bahsettiğimiz ikinci konu olan BSM ve BISM tartışmasını hatırlamanızı istiyorum. Kuran’da BISM kelimesi 3 yerde (1:1, 11:41, 27:30) gramer kuralı ihlal edilerek BSM şeklinde yazılmıştır. Bu konu üzerinde numaralı ve numarasız besmeleler gibi bin yıldır süregelen bir tartışma olmuştur. Fakat, sonuçta yine hiçbir ittifak olmamıştır. Örneğin, Alak suresinin ilk ayetinde (96:1) “Ikre bismi rabbikelleziy halak” cümlesindeki ISM kelimesi BISM (بِاسْمِ) şeklinde elifli yazılırken şaşırtıcı bir biçimde aynı surenin başlangıcında bulunan numarasız besmelede BSM (بِسْمِ) şeklinde elifsiz yazılmıştır. Yani, aynı kelime sadece birkaç kelime sonra farklı bir şekilde yazılmıştır. Bu tuhaflığı fark eden Muhammed Fuad Abdulbaki 1938’de yayımladığı “Mu’cemul Mufehres Li Elfazil Quranil Kerim” adlı Kuran fihristinde BSM ve BISM kelimelerini birbirinden ayırmıştır. Dolayısıyla, bu fihriste ISM kelimesinin geçiş adedi olarak 19 sayısı verilirken BSM için 3 sayısı verilmiştir:

Biz bu kural ihlalinin besmelenin 19 harf olması için kasıtlı olarak yapıldığını düşünüyoruz. Zira, eğer besmeledeki ISM kelimesinde doğru yazım yani elifli versiyon tercih edilseydi besmele cümlesi 19 değil, 20 harf olacaktır. Ancak, burada iki eleştiri gündeme gelmektedir:

- 1. Besmele cümlesi çok fazla yazıldığı için yazım kolaylığı olması açısından elif harfi düşürülmüştür (Yukarıdaki görselde görülebileceği üzere, Zemahşeri de Fatiha suresi tefsirinde benzer gerekçeyi ileri sürmüştür).
- 2. 1:1 ve 27:30 ayetlerinde besmelenin harf sayısını 19’a tamamlamak için kural kasten ihlal ediliyorsa 11:41 ayetinde neden kural tekrar ihlal edilmiştir?
Esasında, bu sorular birbirini cevaplamaktadır. Kuran’da 11:41’de ISM kelimesinin yazımında kural tekrar ihlal edilmiştir çünkü eğer bu ayrım yalnızca numaralı besmeleler üzerinde kalsaydı bu farklılığın “sadece besmeleye ilişkin bir özellik olduğu” iddia edilebilirdi. Bu nedenle, kitabın yazarı 1:1 ve 27:30 ayetlerinde “yazıma dair kolaylık olması” için değil, 19 sistemi için kuralı kasten ihlal ettiğini göstermek için 11:41 ayetinde de BSM (بِسْمِ) kelimesini kullanarak kuralı tekrar ihlal etmiştir. Aynı şekilde, eğer BSM şeklindeki kural ihlali sadece besmelenin sık kullanımına dair bir kolaylık ise 11:41’deki kural ihlalinin nedeni nedir? Dolayısıyla, bu soruları dikkatle incelediğimizde aslında tüm bu ayrımların 19 sistemine yönelik olduğu fark edilmektedir. Ayrıca, burada farklı bir özellik de karşımıza çıkmaktadır: Gramer kuralı ihlal edilerek yazılan 3 BSM (بِسْمِ) kelimesi, ilkinin 1:1 ayetinde olması sebebiyle Kuran’ı 3 parçaya bölmektedir:
- 1. BSM kelimesinden 2. BSM kelimesine kadar 1.520 (19×80) ayet bulunmaktadır.**
- 2. BSM kelimesinden 3. BSM kelimesine kadar 1.691 (19×89) ayet bulunmaktadır.
- 3. BSM kelimesinden Kuran’ın sonuna kadar 3.135 (19×165) ayet bulunmaktadır.
Bu veriye ek olarak, 1. numaralı besmeleden (1:1) 2. numaralı besmeleye (27:30) kadar 9 kez ISM, 1.814 kez Allah, 35 kez Rahman, 80 kez Rahim kelimesi tekrarlanmaktadır.** Yani, toplamda 1.938 (19×102) kez besmelede geçen 4 kelime tekrarlanmaktadır. 2. numaralı besmeleden Kuran’ın sonuna (114:6) kadar ise 10 kez ISM, 884 kez Allah, 22 kez Rahman, 34 kez Rahim kelimesi tekrarlanmaktadır. Yani, toplamda 950 (19×50) kez besmelede geçen 4 kelime tekrarlanmaktadır.
Peki, neden besmelede geçen BSM formu değil de ISM formu sayılmaktadır? Buna dair verilebilecek ilk cevap kelimenin doğru formunun bu şekilde olmasıdır. Buna ek olarak, Kuran’da ISM kökü 22 kez tekrarlanmaktadır. Bu tekrarların 19 tanesi BISM ve 3 tanesi BSM’dir. Ancak, Arapça’da SM diye bir kök yoktur ve 19 sisteminin kelime sayım metoduna göre kökünde değişime uğramış kelimeler zaten kelime sayımına dahil edilmemektedir. Fakat, bu açıklamayı yeterli bulmuyorsanız “ISM zaten Allah’ın ismi değil” diyerek besmele tablosuna dahil etmemeyi tercih edebilirsiniz. Her ne kadar bu kadar veriden sonra bu tercih makul görünmese de bunun da bir seçenek olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Yani, “Besmele Tablosuna” sadece Allah – Rahman – Rahim kelimelerinin Kuran’da geçiş adedi ve bunlara karşılık gelen Zulfadlilazim, Mecid ve Camii isimlerinin ebced değeri alınabilir. Peki, bunun olasılığı nedir?
- İlkinin 57 gelme olasılığı 1/150
- İkincinin 114 gelme olasılığı 1/150
- Üçüncünün 2.698 gelme olasılığı 1/150
Fakat, daha önce de belirttiğim gibi veride belirli bir sıra gözetmediğimiz için sonucu kendi aralarında dizilme olasılıklarına (3!=6) bölmemiz gerekir. Yani, 1/150x150x150/6 = 1/562.500. Besmeledeki 3 kelimenin 19’un tam katı çıkma olasılığı: 1/19x19x19 = 1/6.859’dur. Bunların birbirine denk gelme olasılığı ise: 1/562.500 x 1/6.859 = 1/ 3.858.187.500 olacaktır.
Özetle, ISM konusunda bir tutarsızlık olduğunu düşünseniz bile (ki, bizce burada 19 sisteminin açıklayıcılık gücünün takdir edilmesi gerekmektedir) ortada halen 1/3.858.187.500’lik bir olasılık durmaktadır. Şahsi kanaatim, bu olasılık, BSM ve BISM konusundaki çıkarımımızı da doğrulamaktadır. Son olarak, konuyla ilgili bu videoyu izlemenizi de öneririm.
5. Hurufu Mukattalar
Hurufu mukattalar ve 19 ilişkisini ele almadan önce “Kuran’ın Yapısal Özellikleri” bölümünde bahsettiğimiz üçüncü konu olan hurufu mukatta tartışmalarını hatırlamanızı istiyorum. Bu kısımda, besmeleden farklı olarak, Kuran’daki 19 ile ilgili başka matematiksel yapılardan bahsedeceğiz. Konuyu özetlemek gerekirse: Kuran’da bazı sureler “hurufu mukatta” olarak bilinen kesik harflerle başlamaktadır. Örneğin, bir kitap okuduğunuzu ve bölüm başlıklarının bu şekilde başladığını hayal edin: A-B-C veya E-F-G, bu size tuhaf gelmez miydi? Kuran’da da buna benzer şekilde 29 surenin başında buna benzer hurufu mukatta denilen kesik harfler bulunmaktadır. Bu bölümde, hurufu mukattalarda 19 ile ilgili nasıl bir ilişki olduğunu düşündüğümüzü aktarmaya çalışacağız. Ancak, bu ilişkiyi açıklamadan önce hurufu mukattalar konusunda 19 sisteminin henüz tüm özelliklerinin keşfedilemediğini de söylememiz gerekmektedir. Bu nedenle, bu bölümde, hurufu mukattalar ile 19 ilişkisini ele aldıktan sonra keşfedilememiş bazı özelliklerden bahsedip alanında uzman kişilere bir inceleme önerisi sunacağız. Ayrıca, mushaf kaynaklı bazı sorunlardan da bahsedeceğiz.

Kuran’ın 50. suresi olan Kaf suresi görselde de görebileceğiniz üzere “Kaf, Mecid olan Kuran’a and olsun” şeklinde Kaf (ق) mukattası ile başlamaktadır. Benzer şekilde, 42. sure olan Şura suresi de aynı şekilde Kaf mukattası içermektedir ve Kaf mukattasının bulunduğu iki sureyi yani 42 ve 50. sureyi incelediğimizde ilginç bir tablo karşımıza çıkmaktadır:
- 42. sure 3.483 harf ve 864 sözcükten oluşmaktadır.
- 50. sure 1.506 harf ve 377 sözcükten oluşmaktadır.
Görüldüğü üzere, Kuran’daki 42. sure metin uzunluğu bakımından 50. surenin neredeyse 2.5 katıdır. Ancak, bu dikkat çekici uzunluk farkına rağmen her iki surede de eşit sayıda 57’şer kez (19×3) “Kaf” harfi geçmektedir. Metin uzunluğu arttıkça metnin içerisindeki harf sayısının da bununla orantılı bir şekilde artması bekleneceğinden normal şartlarda 42. surede çok daha fazla “Kaf” harfi olması gerekirdi. Yani, bu durumu dikkat çekici kılan şey, istatistiksel beklentinin aksine, 50. sureden çok daha uzun olan 42. surede Kaf harfinin sayısının artmaması ve 42. sureden 2.5 kat kısa olan 50. sureyle eşit sayıda Kaf harfi barındırmasıdır.

Buna ek olarak, Kuran’da 12 yerde geçmekte olan “Qavmu Lut” kelimesi (11:70-74-89, 22:43, 26:160, 38:13, 54:33, 7:80, 11:78, 27:54-56, 29:58) Kaf suresinin 13’üncü ayetinde “Ikhwanul Lut” şeklinde değiştirilmiştir. Yani, Kuran’da “Qavmu Lut” kelimesi 12 yerde sürekli olarak “Kaf harfi” ile yazılırken bu kelime Kaf suresinin 13’üncü ayetinde “Ikhwanul Lut” şeklinde Kaf harfi olmadan yazılmıştır. Aşağıda verdiğimiz örnekleri dikkatli bir şekilde incelerseniz “Qavmu Lut” kelimesinin nasıl “Ikhwanul Lut” şeklinde değiştirildiğini fark edebilirsiniz:
- 50:12: Kezzebet kablehum » KAVMU « nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu. (Arapça)
- 50:12: Onlardan önce Nuh’un » HALKI «, Res’liler ve Semud da yalanlamıştı. (Türkçe)
- 50:13: Ve âdun ve fir’avnu ve » İHVANU « lûtın. (Arapça)
- 50:13: Ad, Firavun ve Lut’un » KARDEŞLERİ «… (Türkçe)
- 50:14: Ve ashâbul eyketi ve » KAVMU « tubbain… (Arapça)
- 50:14: Eyke’liler ve Tubba » HALKI « da… (Türkçe)
Kaf suresinde art arda gelen iki formun yazımına dikkat ettiniz mi? Eğer, Kaf suresinin 13. ayetinde de aynı form kullanılsaydı Kaf suresinde toplam 58 Kaf harfi bulunacak ve 19’un katından tam bir fazla kullanılmış olacaktı. Yani, burada gördüğümüz üzere, Kuran’a sadece bir sistem yerleştirilmemiş aynı zamanda bazı yerlerde kasıtlı olarak kelimelerle oynanarak bu sisteme işaret edilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, “Kaf, Mecid olan Kuran’a and olsun” ayetindeki Mecid kelimesi, yazının “Besmele Tablosu” bölümünde gördüğümüz üzere Allah’ın isimlerinden ebced değeri 57 olan bir isim olarak karşımıza çıkmıştı. Kaf mukattasından sonra ebced değeri 57 olan Allah’ın bu ismine atıf yapılması ve sure içerisinde Kaf mukattasının 57 kez geçmesi de dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıdır.
Kaf mukattasından sonra Ha-Mim ve Ayn-Sin-Kaf mukattalarını inceleyebiliriz. Kuran’da birbirini izleyen 7 sure (40, 41, 42, 43, 44, 45, 46) Ha-Mim mukattası ile başlamaktadır ve bu surelerin ilk ayetleri istisnasız Ha-Mim’dir:
- 40: Gafir Suresi: حم
- 41: Fussilet Suresi: حم
- 42: Şura Suresi: عسق + حم *
- 43: Zuhruf Suresi: حم
- 44: Duhan Suresi: حم
- 45: Casiye Suresi: حم
- 46: Ahkaf Suresi: حم

Bu 7 surede geçen Ha ve Mim harflerinin toplamı 2147’dir (19×113). Bu surelerde sırasıyla 64, 48, 53, 44, 16, 31, 36 Ha ve 380, 276, 300, 324, 150, 200, 225 Mim harfi geçmektedir.

Bununla birlikte, Ha-Mim tablosu içerisinde Ha-Mim mukattasına ek olarak, Ayn-Sin-Kaf mukattası da bulunan 42. sureden ikiye bölündüğünde 40-41-42’nci surelerde 64, 48, 53 Ha ve 380, 276, 300 Mim harfi olmak üzere 1121 (19×59) Ha-Mim harfi geçmektedir. Ayrıca, 43-44-45-46’ncı surelerde ise 44, 16, 31, 36 Ha ve 324, 150, 200, 225 Mim harfi olmak üzere 1026 (19×54) Ha-Mim harfi geçmektedir.

Ayrıca ilk ayeti Ha-Mim ikinci ayeti Ayn-Sin-Kaf olan 42. surenin içerisinde bulunan Ayn-Sin-Kaf (عسق) harflerinin toplamı da 209’dur (19×11).
Bunlara ek olarak, 19. surenin başında yer alan Kef-He-Ya-Ayn-Sad mukattası da sure içerisinde 798 kez (19×42) geçmektedir. 36. surenin başında yer alan Ya-Sin mukattası ise sure içerisinde 285 kez (19×15) geçmektedir. Yani, buraya kadar gördüğümüz şey şudur: 19 sistemi müfessirler tarafından bin yılı aşkın bir süredir tartışılan ve ne olduğu anlaşılamayan hurufu mukattalar hakkında kuvvetli bir açıklama sunmaktadır.
Buraya kadar bahsettiğimiz verilerde hurufu mukattalarda 19’a dayalı matematiksel bir örüntü olduğu kendini belli etmektedir. Fakat, bölümün başında bahsettiğimiz “keşfedilmemiş” özelliklerden ve Kuran’daki 19 sisteminden kaynaklanmayan bazı sorunlara da burada değinmemiz gerekmektedir.
Sorun: 29 surenin başında hurufu mukatta denilen kesik harfler bulunduğundan bahsetmiştik. Ancak, bunlardan 13 tanesi Elif mukattası içerdiği ve Haccac döneminde Kuran’a 2.000 civarında elif harfi eklendiği için elimizdeki tüm mushaflarda elif harflerinin sayısı farklılıklar içermektedir. Bu nedenle, Elif mukattası içeren 13 surenin sayımını yapabilecek objektif bir kriter yoktur. Bu noktada, bu surelerdeki elif harflerinin sayısı 19’a denk gelecek şekilde tekrar düzenlenebilir. Ancak, bu da bir “keyfilik” eleştirisini beraberinde getirecektir. Bu nedenle, hangi kelimelere elif harfinin eklendiğinin ve hangi kelimelerden elif harfi çıkartıldığının tespiti için uzmanlardan meydana gelen bir grubun oluşturulması gerekmektedir. Bu da, şu anda bizim imkanlarımızı aşan bir durum olduğundan, bu yazıda sadece bu farklılıkları inceleyebilecek uzmanların dikkatini hurufu mukattalara çekmek ile yetiniyorum.

Keşfedilmemiş özellikler: Tüm bu açıklamalardan sonra, haklı olarak, “peki, 19 ile ilişkisini açıkladığınız ve Elif içeren mukattalar dışında kalan mukattalar hakkında nasıl bir bilgiye sahibiz?” diye sorabilirsiniz. Buradaki asıl sorun, hurufu mukattaların tek özelliğinin bulundukları sure içerisindeki geçiş adedi olduğunun zannedilmesidir. Ancak, paylaştığımız tabloyu incelerseniz bu mukattaların hepsinin farklı bir biçimde konumlandırıldığını görebilirsiniz. Biz bu noktada, Ha-Mim, Ayn-Sin-Kaf ve Kaf mukattalarının hurufu mukattalardaki 19’a dayalı sisteme dair bir işaret olarak konulduğunu ve bunların sadece buz dağının görünen kısmı olduğunu düşünüyoruz. Konuyu detaylandırmak gerekirse:
1. Tabloda görülebileceği üzere, bazı mukattalar grup halindeyken bazı mukattalar tek başlarına geçmektedir. Örneğin, Ha-Mim, Elif-Lam-Mim, Elif-Lam-Ra gibi mukattalar birbirini izleyen surelerde peşi sıra geçerken Kaf, Nun, Sad, Ya-Sin… gibi mukattalar tekil örnekliğe sahiptirler. Eğer mukattalarda bir sistem varsa bu ayrıntıların da bir nedeni olması gerektiğini düşünüyoruz.
2. Elif-Lam-Mim mukattaları 29 ve 32. sureler arasında gruplanırken diğer mukattalardan farklı olarak 2 ve 3. surelerde de geçmektedir. Burada da dikkat çekici bir ayrım olduğu görünmektedir. Örneğin, Elif mukattalarına dair objektif bir kriter elde edildiğinde bu surelerin tamamını bir bütün olarak mı saymak gerekir yoksa sadece gruplandırılan mukattalar mı bir sistemin parçası olarak görülmelidir? Ya da, bu ayrımın tek sebebi bu mudur? Başka bir detay ile ilişkisi olabilir mi?
3. Diğer mukattalardan farklı olarak, ilk Ta’lı mukatta 20. surede (Ta-He) geçerken araya birkaç surelik bir boşluk bırakılarak Ta’lı mukattalar 26, 27 ve 28. surelerde tekrar gruplandırılmıştır. Neden böyle bir ayrım yapılmış olabileceğine dair bir yoruma ileride değineceğiz. Ancak, burada da dikkat çekici bir ayrım olduğu görünmektedir. Acaba, 20. surede geçen Ta’lı mukattanın kendisinden bir önceki surede bulunan Kef-He-Ya-Ayn-Sad mukattası ile arasında bir ilişki olduğu için mi böyle bir ayrıma gidilmiştir? Ya da, 20. suredeki Ta’lı mukattanın tek başına sayılması mı gerekmektedir?
4. Birbirini izleyen 7 surede (40 ve 46. sureler) Ha-Mim mukattasının geçtiğinden ve 42. surede Ayn-Sin-Kaf mukattasının surenin 2. ayetinde geçtiğinden bahsetmiştik. Benzer bir ayrımın birbirini izleyen 6 surede (10 ve 15. sureler) Elif-Lam-Ra mukattaları için de geçerli olduğunu 13. sure özelinde görebiliyoruz. Ancak, burada Ha-Mim mukattasından farklı olarak aynı mukatta grubunun içerisine farklı bir mukatta harfi (Elif-Lam-Mim-Ra) eklenmiştir. Aynı durum, 7. surede Elif-Lam-Mim mukattasından sonra Sad mukattası eklenerek bir kez daha tekrarlanmaktadır. Burada da dikkat çekici bir ayrım olduğu görünmektedir. Bu noktada, aklımıza şu soru gelmektedir: Neden bir grupta ek mukatta harfi surenin 2. ayetinde yer alırken, bir grupta aynı mukattanın ortasında ve bir grupta da aynı mukattanın sonunda yer almaktadır? Bu ayrımların üzerinde ayrıca durulması gerektiğini düşünüyoruz.
5. Tabloda görülebileceği üzere, bazı surelerde mukattalardan bahsedildikten sonra ayet bitmektedir ve surenin 2. ayetinde birtakım atıflar yapılmaktadır. Örneğin, 36. surenin ilk ayeti “Ya-Sin” mukattası ile başlamaktadır ve ayet burada bitmektedir. Bu mukattadan sonra gelen ayette ise “hakim Kuran’a and olsun” ifadesiyle sure devam etmektedir. Ancak, bazı surelerde ise mukattalardan bahsedildikten sonra ayet olduğu gibi devam etmektedir. Örneğin, 50. surenin ilk ayetinde “Kaf, Mecid olan Kuran’a and olsun” denilerek mukatta harfinden sonra ayet devam ettirilmiştir. Burada da dikkat çekici bir ayrım olduğu görünmektedir.
6. 50. surede geçen Kaf mukattasından sonra “Mecid olan Kuran’a and olsun” denilerek surede geçen Kaf harflerinin sayısına bir atıf yapıldığını düşündüğümüzden bahsetmiştik. Bu durumun diğer mukatta içeren sureler için de geçerli olabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca, bazı mukattaların kendi grupları içerisindeki ilişkiye ek olarak, aynı atıfları içeren mukattalar arasında da bir ilişki olabileceğini düşünüyoruz. Örneğin, 10 ve 36. surede geçen mukattalar farklı olmasına rağmen iki mukattadan sonra da “hakim” vurgusu tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla, bu tür benzer atıf içeren mukattaların da kendi arasında bir ilişki olması mümkündür. Ayrıca, 40. surede 42, 45 ve 46. surelerden farklı bir biçimde “aziz” vurgusuna ek olarak “alim” vurgusu yapılmaktadır. Bu tür değişikliklerin farklı türden ilişkilere işaret ediyor olması da muhtemeldir. Buna ek olarak, bazı mukattalardan sonraki atıflar tıpkı Kaf mukattasında olduğu gibi sadece o mukatta harfine has tekil atıflar içermektedir. Paylaştığımız tabloda (Allah ve Rab kelimelerindeki tekrarlar da dikkat çekicidir ancak tablonun çok karışık olmaması için kasıtlı olarak eklemedik) bu benzerlikleri detaylı bir biçimde inceleyebilirsiniz. Burada da dikkat çekici bir ayrım olduğu görünmektedir.
Kısaca, biz hurufu mukattalardaki tüm bu ilişkilerin incelenmesi gerektiğini ve burada henüz keşfedilememiş farklı bir sistem olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, burada ilginç bir detay daha karşımıza çıkmaktadır: Kuran’da “bunlar Kuran’ın ayetleridir” ifadesi (Kuran’da ayet kelimesi “delil, işaret, mucize” anlamında kullanılmaktadır) sadece 8 yerde geçmektedir ve 8’i de “tartışmalı” hurufu mukatta harflerinden sonra geçmektedir:
10:1 Elif-Lam-Ra. Bunlar, hakim kitabın ayetleridir.
12:1 Elif-Lam-Ra. Bunlar, mübin kitabın ayetleridir.
13:1 Elif-Lam-Mim-Ra. Bunlar, kitabın ayetleridir.
15:1 Elif-Lam-Ra. Bunlar, kitabın ve mübin Kuran’ın ayetleridir.
26:1-2 Ta-Sin-Mim. Bunlar, mübin kitabın ayetleridir.
27:1 Ta-Sin. Bunlar, Kuran’ın, mübin kitabın ayetleridir.
28:1-2 Ta-Sin-Mim. Bunlar, mübin kitabın ayetleridir.
31:1-2 Elif-Lam-Mim. Bunlar, hakim kitabın ayetleridir.
Dolayısıyla, eğer bu mukattalarda Kuran’ın da atıf yaptığı üzere bir ayet (delil, işaret, mucize) varsa buradaki sistem sadece basit bir harf sayımı ile sınırlı olamaz diye düşünüyoruz. Yine de, 19’u savunanlar arasında savunulan bazı yaklaşımlardan da burada bahsetmek gerekmektedir. Örneğin, Reşat Halife 19. surede geçen He harflerinin 20, 26, 27 ve 28. surelerde gruplanan Ta’lı mukattalara eklenmesi gerektiğini iddia etmektedir. Zira, arada atlanan surelerin bununla ilişkili olduğunu düşünmektedir. Bu şekilde gerçekten de Ta’lı gruplar içerisindeki mukatta harfleri 19’un katı kadar geçmektedir. Ayrıca, Reşat Halife tek başına kullanılan mukatta harflerinin diğer mukattalarda geçen aynı mukatta harfleriyle birlikte sayılması gerektiğini düşünmektedir. Bu yaklaşımlar hurufu mukattaların dizilimindeki farklılıklar göz önüne alındığında tutarlı olsa da burada haklı olarak bir tür “keyfilik” eleştirisi yapılabilir. Bu nedenle, bu yaklaşımlar da göz önünde bulundurularak hurufu mukattalardaki kompleks sistemin bir üst kural belirlenerek keyfilikten uzak bir biçimde temellendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu da, “sorun” kısmında bahsettiğimiz gibi alanında uzman kişilerin yapması gereken bir çalışmadır. Bu nedenle, bu yazıda hurufu mukattalar özelinde sadece buradaki ilginç ve keşfedilmemiş özellikleri paylaşmakla ve hurufu mukattalara dikkat çekmek ile yetiniyorum.

Buraya kadar genel olarak hurufu mukattalara nasıl yaklaştığımızı, sorunları ve keşfedilmemiş özellikleri anlattık. Ancak, yine de burada Nun ve Sad mukattaları hakkındaki birkaç özellikten bahsetmemiz gerekmektedir. Örneğin, Sad mukattası 38. surede tek başına geçen bir mukattadır. Reşat Halife’nin yaklaşımına göre, bu tür tek mukattaların geçtiği tüm surelerle birlikte sayılması gerektiğini anlatmıştık. Bu açıdan, 7, 19 ve 38. surelere baktığımızda bu surelerin Sad mukattası ile başladığı görünmektedir. Eğer, Reşat Halife’nin yaklaşımı doğru ise bu 3 surede toplam 19’un katı kadar Sad harfinin geçmesi gerekmektedir. Ancak, elimizdeki mushaflarda bu surelerde toplam 153 (19’un katından 1 fazla) Sad harfi bulunmaktadır. Bu noktada, Edip Yüksel, henüz hiçbir eski mushafı incelemeden “bastatan kelimesinin yazımında bir hata olmalı” diyerek eski mushafları incelemiş ve yukarıda da görebileceğiniz üzere, 7. surenin 69. ayetinde geçen “bastatan” (بصطة) kelimesinin Sad ile değil, Sin harfi ile yazıldığını keşfetmiştir. Ayrıca, eski mushaflarda surenin ilgili ayetinde “yuqrau bis sini” yani “Sin ile okunur” ifadesinin geçtiğini de ortaya koymuştur. Dolayısıyla, bu hatalı yazım düzeltildiğinde bahsettiğimiz surelerde Sad harfleri 152 (19×8) kez geçmektedir. Bu veriyi paylaşmamızın asıl nedeni, 19 sisteminin bilimsel verilerde olduğu gibi henüz bir fenomene erişim sağlanmadan bir tür öngörü sunması ve bunun doğrulanmasıdır. Bu da, esasında Kuran’da 19’a dayalı matematiksel bir sistem olduğunun başka bir göstergesidir.
Nun mukattasının geçtiği Kalem suresine baktığımızda ise, surede Yunus peygamberden bahsedildiği görünmektedir. Bu vurgu önemlidir zira Kuran’da Yunus (يُونُسَ) peygamberden “Yunus” olarak tek “N” harfi ile (4:163, 6:86, 10:98, 37:139) bahsedilmiştir. Buna ek olarak, bir ayette de (21:87) Yunus peygamberden 2 (iki) “N” harfi içerecek şekilde Zennun (وَذَا ٱلنُّونِ) olarak bahsedilmiştir. Ancak, Nun suresinin 48. ayetinde Yunus peygamberden hiçbir N harfi içermeyecek şekilde “kesahıbil hut” yani balık sahibi (كَصَاحِبِ ٱلْحُوتِ) olarak da bahsedilmiştir. Yani, Nun mukattasında da Kaf mukattasında gördüğümüz gibi (Qavmu Lut – Ikhwanul Lut ayrımı hatırlayınız) sure içerisinde kelime değişikliğine gidilmiştir. Bu da, Kalem suresinde Nun harfinin sayımı ile ilgili bir işaret konduğunu bize göstermektedir ve bu surede de 19 ile ilgili bir veri olduğunu kanıtlamaktadır. Ancak, elimizdeki mushaflarda Kalem suresinde Nun harfi 132 kez (19’un katından 1 eksik) geçmektedir. Burada Sad mukattasındaki “bastatan” (بصطة) kelimesinde gördüğümüze benzer bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada, Nun mukataasındaki kayıp “N” harfi konusunda 19’u savunanlar arasında iki farklı yaklaşım vardır: Bir yaklaşıma göre, Kalem suresinin başında geçen Nun mukattası tek N harfi ile değil, iki N harfi ile yazılmalıdır ve buna dair bir mushaf örneği de vardır. Diğer yaklaşıma göre, 68:42’de geçen “yewme yukşafu” kelimesi “yewme nekşifu” olarak N harfi ile yazılmalıdır (Zemahşeri, ilgili ayetin tefsirini yaparken bu ayrıma değinmektedir). Şahsi kanaatim, ikinci yaklaşımın daha doğru olduğu ve “yewme nekşifu” ifadesinin daha anlamlı olduğu yönündedir:
- Yewme yukşafu = içyüzleri açığa çıkarıldıkları gün.
- Yewme nekşifu = içyüzlerini açığa çıkardığımız gün.
Hurufu mukattalar hakkında bahsedeceklerimiz bunlardan ibarettir. Bu noktada karşımıza iki ihtimal çıkmaktadır: Birincisi, Ha-Mim, Ayn-Sin-Kaf, Kaf gibi mukattalardaki özellikleri görüp tümevarım yolu ile tartışmalı ve keşfedilmemiş mukattalarda da 19’a dayalı matematiksel bir sistem olduğunu düşünmektir. İkincisi, tartışmalı ve keşfedilmemiş mukattalara bakıp var olan özelliklerin birer tesadüf olduğunu düşünmektedir. Bu noktada, en mantıklı seçeneğin birinci seçenek olduğunu düşünüyoruz. Zira, diğer verilerde yaptığımız gibi hurufu mukattalarda da bir olasılık hesabı yaptığımızda bu seçeneğin daha mantıklı olduğu görünmektedir:
Hurufu mukattaların bazılarının gruplandırıldığını ve bazılarının da tekil örneklerden oluştuğunu kabul edersek, 19’un katı bulmayı beklediğimiz toplam hurufu mukatta sayısının 29 olmadığını fark edebiliriz. Şöyle ki, eğer Ha-Mim mukattasını bir grup olarak kabul edersek, aslında bu 7 suredeki mukattaların geçiş adedinin 19’un katı çıkması gerektiğini beklemiş oluruz. Bu nedenle, 19’un katı bulmayı beklediğimiz mukatta içeren sure sayısı da kısıtlanmış olacaktır. Bu noktada, hurufu mukattalara dair bir olasılık hesabı yaparken kendi aleyhimizde kabul edebileceğimiz en çok gruplandırma sayısı 13’tür. Bu gruplandırma sure numaraları ile şöyledir: 2-3, 7, 10-11-12-13-14-15, 19, 20, 26-27-28, 29-30-31-32, 36, 38, 40-41-42-43-44-45-46, 42, 50 ve 68. Olasılıksal olarak, her 19 sayıdan birinin 19’un katı gelmesini beklediğimizden ve burada da 13 grup olduğundan aslında bu gruplar içerisinden hiçbirinin 19’un katı çıkmamasını gerektiğini bekleriz. Ancak, hiçbir açıklama gayesi içerisine girmeden bu gruplardan en az 5 tanesinin 19’un katı çıktığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, normalde rastgele üretilmiş 95 sayıdan 5 tanesinin 19’un katı gelmesi beklenirken, hurufu mukattalardan elde edilmiş 13 sayı içerisinden en az 5 tanesinin 19’un tam katı olduğu görünmektedir. Bu da, hurufu mukattalarda “beklentimizin üzerinde” 19’un katı çıkan sayı elde ettiğimizi gösteren bir delildir. Bunun olasılığını hesaplarsak: Rastgele seçilmiş 13 sayıdan tam olarak 5 tanesinin 19’un katı gelme ihtimali %0,337; rastgele seçilmiş 13 sayıdan en az 5’inin 19’un katı gelme ihtimali ise %0,0364’tür. Ancak, burada şu unutulmamalıdır: Bu, 19 sistemi hakkında yapılabilecek en aleyhte hesaplamadır. Normalde Elif içeren mukattalarda zaten herhangi bir ölçüm yapılamayacağından dolayı bu olasılığın ölçüm yapılabilecek olan mukattalar üzerinden yapılması gerekmektedir. Hesabı böyle yaptığımızda ise gruplandırma sayısı 9’a inecektir. Bu gruplandırma sure numaraları ile şöyledir: 19, 20, 26-27-28, 36, 38, 40-41-42-43-44-45-46, 42, 50 ve 68. Bu gruplandırmada da hiçbir açıklama gayesine girilmeden en az 5 tanesinin 19’un katı çıktığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, bu veriler hurufu mukattalardaki 19 katlarının tesadüfen denk gelemeyecek kadar bariz olduğunu göstermektedir. Bunun olasılığını hesaplarsak: Rastgele seçilmiş 9 sayıdan tam olarak 5 tanesinin 19’un katı gelme ihtimali %0,0041; rastgele seçilmiş 9 sayıdan en az 5’inin 19’un katı gelme ihtimali ise %0,0043’tür. Elbette burada 20. suredeki Ta’lı mukattayı 26-27-28 olarak adlandırdığımız gruptan ayrı tutmamız (ilk hesaplamada bunu 2-3 ve 7. gruplar için de yapmıştık) bizim aleyhimize bir varsayımdır. Eğer, bunlar arasında da bir ilişki varsa ve bunlar da birer grup ise grup sayısı 8’e inecektir. Bunun olasılığını hesaplarsak: Rastgele seçilmiş 8 sayıdan tam olarak 5 tanesinin 19’un katı gelme ihtimali %0,0019; rastgele seçilmiş 8 sayıdan en az 5’inin 19’un katı gelme ihtimali ise %0,0020’dir. Dolayısıyla, sadece bu olasılıklardan yola çıkıldığında bile hurufu mukattalarda 19’a dayalı bir sistem olduğu görünmektedir. Son olarak, konuyla ilgili bu videoyu izlemenizi de öneririm.
6. Tevbe Suresi: 9:128-129
Yazının buraya kadarki bölümlerinde 19 sisteminin matematiksel verilerini detaylıca inceledik. Bu bölümde ise, 19 sistemi ile ilgili temel kilit noktalardan birine değineceğiz. O temel kilit nokta da 19 sisteminin Tevbe suresinin son iki ayetinin (9:128-129) Kuran’dan olmadığını ispat eden verileridir. Esasında, Müslümanların 19 sistemine bu kadar mesafeli yaklaşmasının temel nedenlerinden biri de budur. Yine de, bu, Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistemi kabul etmemek için yeterli bir neden değildir. Zira, Tevbe suresinin son iki ayetini dışlayan veriler aslında sadece 19’un bir verisi ile, “Besmele Tablosu” ile ilişkilidir. Yani, “Besmele ve 19” ve “Hurufu Mukattalar” bölümlerinde bahsettiğimiz verilerin Tevbe suresinin son iki ayeti ile hiçbir ilişkisi yoktur ve sırf bu nedenle bir Müslümanın Kuran’daki 19 sistemini kabul etmemesi makul değildir. Dolayısıyla, dini kaygılardan ötürü (ki, söz konusu matematik olunca bu da hatalı bir yaklaşımdır) Tevbe suresinin son iki ayetini dışlamaktan endişe eden bir Müslümanın sadece bu nedenle 19 sistemini tamamen dışlaması mantıklı bir seçenek değildir. Diğer bir yandan, burada bize yönelik bir eleştiri olarak “Kuran’ın bize gelişi mütevatir değil mi, içerisine iki ayet nasıl eklenmiş?” gibi bir sorunun gelmesi de olasıdır. Bu nedenle, bu bölümde öncelikle “Kuran’ın bize gelişi mütevatir değil mi?” sorusunun ne kadar geçerli olduğunu ele alacağız. Ardından, Tevbe suresinin son iki ayeti hakkındaki tarihsel ve matematiksel verilere değinip yazıda (**) ile işaretlediğimiz kısımları ele alacağız.
Öncelikle, Kuran’ın bize mütevatir şekilde geldiği bilgisi sorgulanması gereken bir ön kabuldür. Hicri 2. yüzyılda kaleme alınan tefsirlere bakıldığında o dönemlerde dahi farklı mushafların dolaşımda olduğu görünmektedir. Örneğin, peygamberin vefatından yaklaşık 150 sene sonra bir tefsir alimi olan Ferra (761-822), kaleme aldığı tefsirinde çeşitli farklı yazımlardan bahsederken “bunu İbn Abdullah’ın (İbn Mesud’un) mushafında gördüm” ifadesini kullanarak bu farklılıkları ifade etmiştir. Hadis kaynaklarına baktığımızda ise peygamberin “Kuran’ı şu 4 kişiden öğrenin” dediği isimlerden ikisinin İbn Mesud ve Ubey Bin Kab olduğu görünmektedir. Fakat, İbn Mesud’un mushafında Nas ve Felak surelerinin olmadığı nakledilmiştir. Bunun yanı sıra, vahiy katibi de olan Ubey Bin Kab’ın mushafında bazı surelerin ve ayetlerin eksik olduğu, bazı surelerin ve ayetlerin fazla olduğu rivayet edilmektedir. Bu bahsettiğimiz mushaflar günümüze ulaşmamıştır. Zira, 3. İslam Halifesi Osman döneminde ve onu takip eden dönemlerde resmi mushaf dışındaki mushaflar yok edilmiştir. Buna ek olarak, Kuran’ın mushaflaşma tarihinde anlatılan ve ilk mushaflar olduğu iddia edilen Ebubekir ve Osman döneminde toplatılan mushaflar da kayıptır. Bu nedenle, erken dönemde devlet eliyle tek tipleştirilen mushaf delil getirilerek Kuran’ın mütevatir geldiğinin iddia edilmesi hatalıdır. Zaten, eğer mushaflara bir ekleme veya çıkartılma yapıldıysa bu erken dönemde yapılmış olmalıdır. Bu düzenlemeden sonra mushaflar çoğaltılarak yayılmıştır. İslam devletleri eğer ki Hristiyanların aksine, bu kadar büyük güce ulaşıp bu denli büyük bir faaliyetin içerisine girecek imkana sahip olmasaydı günümüzde birçok farklı mushafın halen dolaşımda olacağı bir gerçektir. Bunun yanı sıra, tarihsel verilere göre, erken dönem Emevi ordusu kendisine biat etmeyen Mekke ve Medine’yi yerle bir etmiştir. O kadar ki, bu saldırılar esnasında Kabe bile yıkılmış, içlerinde sahabenin de olduğu pek çok kişi katledilmiş, yine içlerinde sahabe eşlerinin ve çocuklarının olduğu pek çok kadına tecavüz edilmiş hatta bu tecavüzden çocuklara Harre çocukları denmiştir. Ayrıca, tarihsel verilere göre, Emevi ordusu Mekke’ye girerken Mekke halkı “içerisinde fıkıh bulunan kitapları” da yakmıştır. O dönemde bir fıkıh kitabı olmadığı düşünülürse sahabelerin Emevi korkusundan mushaf yakıyor olmaları da muhtemeldir. Buradaki en önemli detaylardan biri de, Sean Anthony’nin çalışmaları sonucunda Kuran’ın mushaflaşma sürecine dair tüm rivayetlerin senet zincirinin bize tek bir kişiden yani Emevilerin devlet imamı Zühri’den geldiği sonucuna ulaşmasıdır. Ayrıca, Oryantalizm üzerine yoğunlaşan Doç. Dr. Fatma Kızıl, Sean Anthony’nin iddialarını inceledikten sonra ulaştığı bu sonucu onaylamıştır (Fatma Kızıl’ın makalesi henüz yayımlanmadığı için şimdilik bu konuda yazdığı bir sosyal medya paylaşımını aktarıyoruz). Kısaca, bu ve buna benzer birçok veri dolayısıyla “X tarihinden sonra yazılmış tüm mushafların aynı oluşundan” Kuran’ın bize mütevatir geldiği sonucuna varmak hatalı olacaktır.
Ayrıca, Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’a nasıl girdiğine dair de rivayetler de kuşku uyandırıcıdır. Tarihsel kaynaklara göre, Tevbe suresinin sonundaki iki ayeti (9:128-129’u) Kuran’a ekleten kişi Huzeyme Bin Sabit’tir. Bu kaynaklara göre, Huzeyme Bin Sabit Kuran cem edilirken “kendisinde iki ayet daha bulunduğunu” iddia etmiş ancak kendisi dışında ikinci bir şahit bulamamıştır. Bunun üzerine, “peygamber benim şahitliğimin iki kişinin şahitliğine denk kıldı” diyerek Tevbe suresinin son iki ayetini Kuran’a ekletmiştir. Tevbe suresinin son iki ayetinin Mekke’de inmiş olmasına rağmen sadece Medineli biri olan Huzeyme’nin yanında bulunması, Huzeyme’nin şahitliğinin iki kişiye bedel olması fakat bunun hakkında bir rivayet nakleden kişinin şahitliğinin iki kişiye bedel olmaması, Huzeyme’nin hiç şahit olmadığı bir olay sonucu peygamberin kendisine iki şahitlik vermesi ve daha bir sürü çelişkiye girmeden, sadece ilgili rivayetten kısa bir bölüm alıntılıyorum:
Senin bu atı Resulullah’a sattığına dair ben şahitlik ederim. Peygamberimiz Huzeyme’ye döndü ve “ya Huzeyme sen neye dayanarak şahitlik ediyorsun, halbuki sen pazarlık esnasında yanımızda değildin” dedi. Huzeyme şöyle cevap verdi: “Ya Resulullah ben seni getirmiş olduğun hakikatlerden dolayı tasdik ediyorum. Çünkü kesin olarak biliyorum ki sen haktan başka bir şey söylemezsin.” Huzeyme’nin bu cesaretinden ve teslimiyetinden memnun olan peygamberimiz şöyle buyurdu: “Huzeyme kimin için şahitlik yaparsa onun şahitliği iki kişi yerine geçer.”
Yani, rivayetlere göre, Kuran cem edilirken Huzeyme Bin Sabit kendisinde fazladan iki ayet olduğunu iddia etmiş ve ettiği yalan şahitliğe dayanarak “benim şahitliğim iki kişinin şahitliği yerine geçer” demiştir. Üstelik, buna dair bir başka şahit istenilmeden Tevbe suresinin sonuna iki ayet daha ekletmiştir. Bu rivayetler günümüze kadar geldiğinden Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’a nasıl eklendiğine dair bir dış delil niteliği taşımaktadır. Aslında, tek başına bu rivayetler bile Kuran’da en azından bu iki ayetin mütevatir kanalıyla gelmediğinin bir delilidir. Bu durumu fark eden Muhammed Mustafa el-A’zami “History of the Qur’anic Text” adlı eserinin 83 ve 84. sayfasında Tevbe suresinin son iki ayetinin mütevatir şartlarını taşımadığını söylemiştir. Bu tuhaflıklara ek olarak, 2. Halife Ömer’in de “Tevbe suresinin son iki ayetine ek olarak eğer üçüncü bir ayet olsaydı bu ayetleri farklı bir sure haline getirirdim, Tevbe suresinin sonuna ekletmezdim” dediği nakledilmektedir:
İbn İshak, Ahmed b. Hanbel ve İbn Ebi Davud, Abbad b. Abdullah b. Zübeyr’den şu rivayeti nakletmişlerdir: Haris b. Huzeyme, Tevbe suresinin sonundaki şu iki ayeti: Andolsun size kendi içinizden bir peygamber gelmiştir… Arş-ı Azim’in Rabbi” (Tevbe, 128–129) Ömer’e getirdi. Bunun üzerine Ömer: “Bu konuda seninle birlikte olan biri var mı?” diye sordu. Haris şu cevabı verdi: “Vallahi bilmiyorum; ancak ben şahitlik ederim ki, bu iki ayeti peygamberden işittim, onları iyice kavradım ve ezberledim.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ben de şahitlik ederim ki, bu iki ayeti peygamberden işittim. Eğer bu ayetler üç olsaydı, onları müstakil bir sure yapardım. Şimdi Kuran’daki bir sureye bakın ve bu iki ayeti ona ekleyin.” Böylece bu ayetler Tevbe suresinin sonuna eklenmiştir.
Fakat, 19 sisteminin gösterdiği üzere Kuran 114 sure olarak tasarlanmıştır. Ancak, bu rivayetlerden belirli kişilerin sure sayılarını diledikleri gibi değiştirebildikleri sonucu çıkmaktadır. Ayrıca, Suyuti’nin “El-İtkan Fi Ulumi’l Kur’an” adlı eserinin 140. sayfasında Ömer’in recm ayetlerini Kuran’a ekletmeye çalıştığı ancak ikinci bir şahit bulamadığı için recm ayetlerinin mushafa eklenmediği de nakledilmektedir. Eğer bu doğru ise, Kuran’a ait olduğu halde birçok ayetin mushafa eklenmediği sonucu ortaya çıkacaktır. Fakat, bu sonuç İslam açısından uygun değildir. Üstelik, Huzeyme Bin Sabit gibi yalan yere yemin ederek iki kişinin şahitliğini kazanan birinin getirdiği ayetler mushafa eklenirken Ömer’in getirdiği ayetlerin mushafa eklenmemesi de mantıksızdır. Dolayısıyla, bu rivayetlerin kasıtlı olarak uydurulduğu görünmektedir. Bu noktada, bu rivayetleri kimlerin hangi gerekçe ile uydurduğu üzerine düşünmek gerekir. Konuyu özetlemek gerekirse:
1. Tevbe suresinin tamamı Medine’de nazil olmuşken son iki ayetinin Mekke’de nazil olduğu iddia edilmiştir. Tevbe suresinin diğer surelerden farklı olarak tersten nüzul olan bir sure olması dikkat çekici bir durumdur.
2. Mekki olduğu iddia edilen Tevbe suresinin son iki ayeti, Ubey Bin Kab tarafından “nazil olan son iki ayet” olarak değerlendirilmiştir. Ancak, bu mantıksız bir durumdur.
3. Mekke’de indiği iddia edilen Tevbe suresinin son iki ayetinin Mekkeli herhangi bir sahabi tarafından değil, Medineli bir sahabi olan Huzeyme tarafından hatırlanması ve Huzeyme’nin hiç şahit olmadığı bir olay hakkında yalan şahitlik yaparak peygamberden iki kişi yerine geçecek bir şahitlik kazanması birçok açıdan tuhaf ve İslam mesajına aykırı bir durumdur.
4. Kuran’daki hiçbir ayet hakkında bu kadar yoğun bir biçimde şüpheler ortadan kaldırılmaya çalışılmazken Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’dan olduğuna dair şüpheleri ortadan kaldırmak için bu kadar büyük bir çaba sarf edilmiş olması ilginç bir durumdur.
5. Elbette, Tevbe suresinin son iki ayetine dair rivayetlerdeki tutarsızlıklar sadece bu yazıda aktardıklarımız ile sınırlı değildir. Bunların dışında kalan rivayetlerdeki diğer tutarsızlıklara ve bize karşı yönetilen bazı eleştirilere verilen cevaplara paylaştığımız bu linkten ulaşabilirsiniz.
Tüm bu anlatılar birleştirildiğinde sadece Tevbe suresinin son iki ayetinin değil, Kuran’ın da günümüze sağlam bir şekilde ulaştığına dair ciddi şüpheler ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistemin Kuran’ın güvenirliliğini ortaya koyması bakımından önemli bir yer teşkil ettiğini düşünüyoruz. Zira, 19 sistemi Tevbe suresinin son iki ayeti dışındaki diğer tüm ayetlerdeki şüpheleri ortadan kaldırmaktadır. Ancak, buradaki iddiamız yanlış anlaşılmamalıdır. Biz, Kuran’ın da ifade ettiği gibi “Kuran’ı Allah’ın koruduğunu” iddia ediyoruz. 19 sistemi ise sadece Kuran’ın bu ifadesine bir kanıt sunarak Allah’ın Kuran’ı koruduğunu ispatlamaktadır. Eğer Allah Kuran’ı korumasaydı aktardığımız bunca hengamenin içinden, içerisinde 19 sisteminin varlığını tespit edebileceğimiz bir mushafın günümüze ulaşamayacağını düşünüyoruz. Bunun yanı sıra, her ne kadar 19 sisteminin bildiğimiz parametreleri Kuran’ın harf bazında koruduğunu henüz gösteremese de Kuran’ın genel iskeletinin günümüze doğru bir şekilde ulaştığını ispatlamaktadır. Zira, eğer tarihin bir döneminde bir grup insan Kuran’a ekleme veya çıkartma yapma gücüne erişmiş olsalardı bir harf veya kelime eklemekle sınırlı kalmayacakları için ve 19 sistemi ve 365 gün gibi verileri de bilmedikleri için bir filin odada hareket etmesi gibi Kuran’daki tüm matematiksel verileri bozacakları aşikardır.
Kuran’ın mütevatir geldiği iddiasının geçersizliğini ortaya koyduktan ve Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’a nasıl eklendiğinin tarihsel arka planını verdikten sonra artık matematiksel olarak Tevbe suresinin son iki ayetini (9:128-129) dışlayan verilere geçebiliriz. Bu kısımda öncelikle yazıda (*) ile işaretlediğimiz kısımları ele alacağız, daha sonra ek birkaç veriden daha bahsedeceğiz.
1. “Kuran’ın Yapısal Özellikleri” bölümünde Kuran’ın 6.346 (19×334) ayetten oluştuğundan bahsetmiştik. Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, Kuran’daki toplam ayet sayısı 6.348 yani 19’un katından tam 2 fazla olacaktır.
2. “Besmele Tablosu” bölümünde 4’e 4 eşleşmede Allah kelimesinin Kuran’da 2.698 (19×142) kez ve Rahim kelimesinin ise Kuran’da 114 (19×6) kez geçtiğinden bahsetmiştik. Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, Allah kelimesi Kuran’da 2.699 kez, Rahim kelimesi ise 115 kez tekrarlanacaktır. Yani, her ikisi de 19’un katından tam 1 fazla olacaktır. Dolayısıyla, Tevbe suresinin son iki ayeti sisteme dahil edildiğinde karşımıza 19 – 2.699 – 57 – 115’e karşılık 19 – 2.698 – 57 – 114’lük bir tablo çıkacak ve tesadüfen denk gelme olasılığı çok düşük olan bir tablo sadece iki adet +1 ile bozulacaktır.
3. “Besmele tablosu” bölümünde sayıma dahil ettiğimiz 114 Rahim kelimesi Kuran boyunca sadece Allah için kullanmıştır. Ancak, Tevbe suresinin son iki ayetinde bundan farklı olarak Rahim kelimesi Muhammed peygamber için kullanılmıştır. Bu noktada, elbette “Allah’ın sıfatlarını bir insan taşıyamaz” gibi bir iddia ileri sürmüyoruz. Ancak, Tevbe suresinin son iki ayetinde bulunan Rahim kelimesi ile sayıma dahil edilen Rahim kelimeleri arasında böylesi bir fark göze çarpmaktadır. Ayrıca, Kuran’ın pek çok ayeti, Allah’ın özelliklerine atıf yaparak sonlanırken (örneğin, Allah İşitir, Bilir, Allah Alimdir, Hakimdir… gibi) sadece 9:128, bir insana atıf yaparak, Muhammed peygamber için Rauf’dur ve Rahim’dir ibaresi ile bitmektedir. Bu, Kuran’da diğer hiçbir yerde görmediğimiz bir biçimdir.
4. “Besmele Tablosu” bölümünde Kuran’da 3 yerde (1:1, 11:41, 27:30) gramer kuralı ihlal edilerek yazılan BSM kelimelerin arasında yer alan ayet sayılarının 19’un tam katı olduğundan bahsetmiştik: “1. BSM kelimesinden 2. BSM kelimesine 1.520 (19×80), 2. BSM kelimesinden 3. BSM kelimesine 1.691 (19×89), 3. BSM kelimesinden Kuran’ın sonuna kadar 3.135 (19×165) ayet bulunmaktadır.” Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, 1:1’den 11:41’e kadar geçen ayet sayısı 1.522 yani 19’un katından tam 2 fazla olacaktır.
5. “Besmele Tablosu” bölümünde besmelenin içindeki 4 kelimenin en az birinin geçtiği ayet sayısının 1.919 (19×101) olduğundan bahsetmiştik. Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, bu sayı 1.921 yani 19’un katından tam 2 fazla olacaktır.
6. Ayrıca, 4. maddeye ek olarak, hurufu mukatta içeren surelerde 836 (19×44), hurufu mukatta içermeyen surelerde 1.083 (19×57), besmelenin içindeki 4 kelimenin en az birinin geçtiği ayet vardır. Böylece, Kuran’da toplamda 1.919 (19×101) adet “besmeledeki kelimelerden en az birinin geçtiği ayet” vardır. Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, hurufu mukatta içermeyen surelerde besmelenin içindeki 4 kelimenin en az birinin geçtiği ayet sayısı 1.085 yani 19’un katından tam 2 fazla olacaktır.
7. “Besmele Tablosu” bölümünde “numaralı ve numarasız besmeleler” arasında bir ayrım olduğundan bahsetmiştik. Bu ayrıma göre besmelede geçen 4 kelimeyi sınıflandırdığımızda: “1. numaralı besmeleden (1:1) 2. numaralı besmeleye (27:30) kadar 9 kez ISM, 1.814 kez Allah, 35 kez Rahman, 80 kez Rahim kelimesi tekrarlanmaktadır. Yani, toplamda 1.938 (19×102) kez besmelede geçen 4 kelime tekrarlanmaktadır. 2. numaralı besmeleden Kuran’ın sonuna (114:6) kadar ise 10 kez ISM, 884 kez Allah, 22 kez Rahman, 34 kez Rahim kelimesi tekrarlanmaktadır. Yani, toplamda 950 (19×50) kez besmelede geçen 4 kelime tekrarlanmaktadır.” Eğer Tevbe suresinin son iki ayetini bu sayıma dahil edersek, 1. numaralı besmeleden (1:1) 2. numaralı besmeleye (27:30) kadar besmelede geçen 4 kelimenin sayısı 1.940 yani 19’un katından tam 2 fazla olacaktır.
8. “Kuran’ın Yapısal Özellikleri” ve “Besmele Tablosu” bölümlerinde bahsettiğimiz üzere Kuran’daki tüm surelerin başında numarasız da olsa besmele bulunmasına rağmen Tevbe suresinin numaralı veya numarasız hiçbir besmele yoktur. Tevbe suresi bu özelliği bakımından diğer surelerden ayrışmaktadır. Biz bu ayrımın, Allah’ın Tevbe suresinin sonuna iki ayet ekleneceğine dair sahip olduğu ön bilgisinden kaynaklandığını düşünüyoruz.
9. Tüm veriler bir araya getirildiğinde tamamının Tevbe suresine ve onun sonundaki iki ayete işaret ettiği görünmektedir. Ancak, spesifik olarak Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’dan olmadığını gösteren başka bir veri daha mevcuttur. Kuran’da geçen tüm Allah kelimeleri sure, ayet ve adet numaralarına göre gruplandırıldığında aşağıdaki tablo elde edilmektedir:
- 1. surenin 1. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- 1. surenin 2. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- 2. surenin 7. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- 2. surenin 8. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- 2. surenin 9. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- …
- …
- 112. surenin 1. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
- 112. surenin 2. ayetinde 1 adet Allah kelimesi bulunmaktadır.
Bu tabloya 9:128-129’u da dahil edip sure, ayet ve adet numaralarını alt alta topladığımızda şu sonuca ulaşılmaktadır:
- Sure numaraları toplamı 39.054 (19’un katından 9 fazla)
- Ayet numaraları toplamı 118.252 (19’un katından 15 fazla)
- Adet numaraları toplamı 2.699 (19’un katından 1 fazla)
Peki, Tevbe suresinin son iki ayeti hariç sure, ayet ve adet numaraları alt alta toplandığına nasıl bir sonuç çıkmaktadır?
- 39.054 – 9 = 39.045 (19×2.055)
- 118.252 – 129 = 118.123 (19×6.217)
- 2.699 – 1 = 2.698 (19×142)

Yukarıda bahsettiğimiz verinin en önemli özelliği bu 3 verinin sağlanması için sadece Tevbe suresinin son iki ayetinin (9:128-129’un) sistemden çıkartılmasına izin vermesidir. Başka bir ayetteki Allah kelimesi çıkartıldığında bu 3 veri 19’un katı gelmemektedir. Bu iddiayı deneyerek siz de test edebilirsiniz. Böyle bir verinin tesadüfen denk gelme olasılığının oldukça düşük olduğu göz önüne alındığında tek başına bu veri bile Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’dan olmadığını göstermek için yeterlidir. Ayrıca, diğer birçok veri de bunu gösterse bile, özel olarak bu veri “neden Kuran’dan 2 ayet çıkartmak yerine 21 ayet çıkartmıyorsunuz?” veya “neden Kuran’dan 2 ayet çıkartmak yerine 17 ayet eklemiyorsunuz?” gibi soruları da yanıtlamaktadır. Zira, 19 sistemi, tüm ayet ve sure numaralarının pozisyonlarının önceden belirlendiğini göstermektedir. Ayrıca, 19 sisteminin tüm bu özellikleri farklı mushaflardaki farklı ayet ve sure numaralandırmalarının hatalı olduğunu da göstermektedir. Son olarak, aktardığım bu veri oldukça sayısal olduğundan anlaşılması için saniyesi ile alıntıladığım bu kesiti izlemenizi tavsiye ederim.
Kuran’daki 19 sisteminin Tevbe suresinin son iki ayetini dışladığını düşündüğümüz en kuvvetli veriler bunlardır. Ancak, bu noktada Kuran’da 19 sistemi olduğunu kabul etmiş Müslümanlar tarafından “bu veriler sadece Tevbe suresinin son iki ayetini içermiyor, dışlamıyor” tarzında bir eleştiri yöneltilmektedir. Bu yaklaşıma göre, bu verilerden çıkartılabilecek tek sonuç Tevbe suresinin son iki ayetini Kuran’dan dışlamak değildir ve başka alternatif yaklaşımlar da mevcuttur:
- Alternatif 1: Allah sistemin kontrol grubu olarak sağlama yapılabilmesi için Tevbe suresinin son iki ayetini Kuran’a koymuştur.
- Alternatif 2: Allah Kuran’a Tevbe suresinin son iki ayetine genel patterne uymayan bazı henüz keşfedilmemiş alt paternler koymuş olabilir.
Bu alternatif yaklaşımlar Müslümanlar tarafından ileri sürüldüğünden bu alternatif yaklaşımları İslam dini çerçevesinde cevaplayacak olursak: İlk alternatifteki sorun, Kuran’daki 19 sistemini keşfeden kişi ve kişilerin hiçbiri Tevbe suresinin son iki ayetine bakarak “bu kitaba bir sistem konmuş olmalı” dememiştir. Buna ek olarak, Kuran’da sistem olup olmadığını test edebilmek için yeterli veri 19 sisteminde zaten mevcuttur. Tevbe suresinin son iki ayeti Kuran’a hiç eklenmemiş olsaydı da biz Kuran’da işaret edilen belli noktalardan hareketle 19 sistemini keşfedebilirdik. Eğer gerçekten Tevbe suresinin son iki ayeti bu amaçla sisteme dahil edilmemiş ise istenilen amacı gerçekleştirmekten öte birçok insanı var olan sistemden uzaklaştırmak dışında hiçbir etkiye sahip olamamıştır. Bu da, Allah’ın hikmetsiz bir iş yaptığı anlamına gelir ki, bu mantıksızdır. İkinci alternatifteki sorun ise, yukarıda bahsettiğimiz üzere 19 sisteminin Tevbe suresinin son iki ayetini dışlayan birçok verisi mevcut durumda keşfedilmiştir. Buna karşın, Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’dan olduğu ama sadece sistem dışı bırakıldığını gösterebilecek hiçbir veri keşfedilememiştir. Allah’ın 19 sisteminin ortaya çıkışından yarım asır sonra bile bu verileri ortaya çıkartmaması ve insanları Tevbe suresinin son iki ayeti konusunda şüpheye düşürmesi de mantıksızdır. Eğer Allah’ın gerçekten böyle bir amacı varsa en azından Tevbe suresinin başına besmele koyarak veya Tevbe suresinin son iki ayetini de içeren kompleks birkaç veriyi Kuran’a yerleştirerek bu amacını bize göstermesi beklenirdi. Dolayısıyla, bu alternatiflerin geçersiz olduğunu söyleyebiliriz.
Son olarak, her ne kadar felsefi terminolojiden uzak bir eleştiri olsa da son zamanlarda 19’a mesafeli duran belli dini gruplarca 19 sisteminin döngüsel olduğu iddia edilmiştir. Bu iddianın temelinde “siz Kuran’a baktınız ama sistem göremediniz, iki ayet atıp sistem olduğunu iddia ettiniz” gibi bir varsayım yatmaktadır. Bu eleştiri iki açıdan hatalıdır: İlk olarak, bu bölümün başında da bahsettiğimiz üzere Tevbe suresinin son iki ayetini dışlayan ve “Besmele Tablosu” bölümüne dayanan bu matematiksel verileri dini bazı kaygılardan ötürü kabul etmeseniz dahi 19 sisteminin Tevbe suresinin son iki ayeti ile ilgisiz birçok verisi vardır. Yani, bu eleştiri 19 sisteminin tümden döngüsel bir sistem olduğunu veya Kuran’da 19’a dayalı matematiksel bir sistem olmadığını göstermek için yeterli değildir. İkinci olarak, 19 sistemi tümevarımsal bir sistemdir. Tümevarımsal argümanlar ise tanımları gereği döngüsel olamazlar. Ancak, ikinci eleştiriye verdiğimiz bu cevaptan sonra bazı dindar gruplarca “matematik tümdengelimseldir, tümevarımsal bir matematiksel sistem olamaz” tarzında başka bir eleştiri daha bize karşı yöneltilmektedir. Bu noktada, yazıyı daha karmaşık hale getirmemek adına, bu videoyu izlemenizi ve bir uzman görüşü olarak, yazımız için Enis Doko’nun bu eleştiriye verdiği cevabı okumanızı öneriyoruz:
Benim kanaatime göre, 19 sistemi matematiksel bir yapıya dayanan tümevarımsal bir argümandır. Bu anlamda döngüsel olduğu söylenemez. Zira, döngüsel argümanlar tanımları gereği tümdengelimseldir. Ayrıca, 19 sistemi, en iyi açıklamasının ilahi tasarım olduğunu iddia eden bir argümandır. Argüman muhtemelen şöyle formüle edilmektedir ve bu öncüller doğru bir şekilde savunulursa bu argüman döngüsel değildir:
1-) Kuranda 19’a dayanan matematiksel bir düzen vardır.
2-) Bu düzenin en iyi açıklaması Kuran’ın ilahi bir tasarımın ürünü olduğudur.
3-) Demek ki Kuran ilahi bir kitaptır.
Son olarak, matematiksel örüntüleri ya da sistemleri öncül olarak alan tümevarımsal argümanlar olabilir. Hatta bu bilimde yaygın bir durumdur. “X şirketinin geliri her yıl yaklaşık %10 arttı. Bu nedenle önümüzdeki yıl da %10’luk bir artış bekliyoruz” çıkarımı bunun bir örneğidir. Burada artışla ilgili gözlemlenen matematiksel bir düzenlilik tümevarımsal çıkarıma öncül olarak kullanılmıştır. Kepler de yasalarını astronomik verilerde bulduğu matematiksel düzenliliklerden tümevarımsal olarak çıkarmıştır. Kısaca, bu tarz çıkarımlar meşrudur ve kullanılmaktadır.
7. Tanrısal İşaretler
Buraya kadar 19 sisteminin çeşitli alanlardaki verilerini ve bunlara gelen eleştirileri inceledik. Bu bölümde, Kuran’daki 19 sisteminin en iyi açıklamasının neden Tanrı olduğundan bahsedeceğiz. Ancak, bu açıklamalara geçmeden önce şunu belirtmemiz gerekmektedir: Bu argüman iki hipotezli bir evrende işlemektedir: H1: Kuran’ı Tanrı yazmıştır; H2: Kuran’ı insan(lar) yazmıştır. 19 sisteminin H2’nin olasılığını düşürmesinden hareketle, H1’in göreli olasılığının çok yüksek olmasından bir argüman kurulmaktadır. Ancak, Tanrı’nın varlığıyla birlikte göksel ontolojisini çok geniş tutan pek çok din ve inanç sistemi mevcuttur: Cinler, melekler, şeytanlar, küçük tanrılar… Örneğin, bir Hindu, 19 sisteminin varlığını kabul etse bile, bunun nihai Tanrı’dan değil, diğer tanrılardan (deitylerden) biri tarafından yapılmış olabileceğini söyleyebilir. Ayrıca, 19 sistemi, diğer politeist inançlarla da İslam/monoteizm kadar uyumlu olabilir. Bunun yanı sıra, gerçek bir şeytani alemin varlığına inanan ve İslam’ın da şeytanın vahyi olduğuna inanan bir Hristiyan, bu sistemi şeytanın tasarladığını iddia edebilir. Spiritüalistler ise ruhların böyle matematiksel kodlamalar yapabileceğini öne sürebilir. Bu açıdan bakıldığında, diğer dinler kendi inanç sistemleri ile tutarlı bir biçimde 19 sistemini açıklayabilir. Fakat, bu karşı cevaplara yanıt verebilmemiz için, yani bu dinlerin kendi inanç kümeleri veya doğa üstü varlıkları tarafından 19 sisteminin yeteri kadar açıklanabilir olup olmadığını test etmek için 19 sisteminin dışına çıkmamız gerekecektir. Örneğin, Hristiyanlık, Muhammed peygamberin mesajını gerçekten dışlamakta mıdır? Dolayısıyla, bu noktada, bizim Hristiyanlığın veya İslam’ın kendi içsel başka teolojik doktrinlerini ele almamız gerekecektir ve konu 19 sisteminin dışına çıkacaktır. Bu nedenle, bahsettiğimiz gibi, biz bu bölümde sadece iki hipotezli bir evrenden hareketle birtakım çıkarımlarda bulunacağız. Başarılı bir şekilde savunulabildiği takdirde, bu çıkarımların, natüralizm aleyhine ciddi bir argüman teşkil edeceğinden bahsedeceğiz.
1. “Besmele ve 19” bölümünde bahsettiğimiz 6 katmanlı verinin bazı katmanlarında çok basamaklı sayılar olduğunu görmüştük. Hatta bu verinin son katmanında 58 basamaklı bir sayı olduğunu da görmüştük. Peki, besmele cümlesindeki veriyi eğer Muhammed peygamber oluşturduysa bu cümleyi oluşturabilmesi için kaç deneme yapması gerekirdi? Öncelikle, 600’lü yılların Arap toplumunda ebob-ekok, modüler matematik bilinmediği ve günümüzdeki gibi gelişmiş hesaplama makineleri olmadığı için Muhammed peygamberin bu veriyi oluşturmasının pratik olarak imkansız olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Muhammed peygamber döneminde Arap toplumunda ebob-ekok ve modüler matematik bilinseydi dahi Muhammed peygamberin bu kadar çok basamaklı sayıların her defasında 19’un tam katı olup olmadığını kağıt-kalem ile test etmesi de pratik olarak imkansızdır. Yine de, Muhammed peygamberin besmele cümlesini yazması için kaç deneme yapması gerektiğine dair bir sayı verecek olursak (ilk 2 kriteri bir şekilde formülize ettiğini varsayarsak), bu sayı 19 üzeri 4 yani 130.321 olacaktır ve bu çok fazla sayıda deneme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bir insanın bu kadar çok deneme yapabilmesinin de pratik olarak imkansız olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra, Muhammed peygamberin bunu yaparken olasılık bildiğini de varsaymamız gerekmektedir. Zira, olasılık bilmeyen birisi kaç deneme yapması gerektiğini bilemeyeceği için psikolojik etken gereği birkaç deneme yaptıktan sonra istediği sonucu elde edemezse bu arayışından vazgeçecektir. Ki, olasılık bilen biri (içinde bulunduğu toplumun şartları da göz önüne alındığında) 130.321 deneme yapması gerektiğini bildiği bir sistemi oluşturma çabası içerisine de girmeyecektir. Burada önemli olan sadece deneme sayısı da değildir. Muhammed peygamberin bu denemeleri yapabilmesi için besmele verisinin tüm son katmanlarında 58 basamaklı olan sayıları bölmesi ve 19’un katı gelip gelmediğini test etmesi de gerekecektir. Fakat, o dönemin sayı bölüm metotları da bu denli büyük sayıları bölmek için uygun değildir. Bu da, en azından o dönem için pratik olarak imkansızdır. Burada bir dipnot açıp şunları da söylemek istiyorum: Biz alanında uzman non-teist matematikçilere besmele cümlesini incelettiğimizde burada bir sistem olduğunu kabul ettikten sonra “Besmele ve 19” bölümündeki verinin benzerini yazmaya çalıştılar. Hesap makinesi kullanmadan besmele benzeri cümle oluşturmadıkları gibi 19’a bölünme kuralını kullanmalarına rağmen 58 basamaklı sayıları bölerken birkaç defa hata yaptılar. Yani, bu tür çok basamaklı sayıları bölmenin zorluğunun yanı sıra doğru sonuca ulaşmak da oldukça zordur.
Tüm bunlara ek olarak, besmele verisinde 10’luk sayı sisteminin kullanıldığı görünmektedir. Ancak, Georges Ifrah’ın “The Universal History Of Numbers” adlı eserinin 19. bölümü incelendiğinde 10’luk sayı sisteminin Araplara 750’lili yıllardan sonra geldiği, geldiği tarihte ise Araplar tarafından “atalarımızın düzenine aykırı” denilerek uzun süre dışlandığı görünmektedir. Burada aklımıza üç soru gelmektedir: İlk olarak, Muhammed peygamber neden besmele cümlesini kendi toplumunda kimseye aktarmayacağı bir sayı sistemi üzerine kodlamıştır? İkinci olarak, Kuran’a böylesi bir sistem yerleştirmek için bu kadar çaba harcamış biri neden bu sistemden hiç bahsetmemiştir? Ayrıca, neden sadece Kuran’daki matematiksel sistemi fark etmiş birinin anlayabileceği bir şekilde Müddessir (Gizlenen) suresinde 19’dan bahsetmiştir? Üçüncü olarak, besmele verisinde kullanıldığı şekliyle 10’luk sayı sistemi Brahmagupta tarafından 628 yılında geliştirilmiştir. Dolayısıyla, eğer besmele cümlesini Muhammed peygamber yazdıysa bu matematiğin tarihini değiştirecek bir olaydır. Zira, bu Muhammed peygamberin Hindistan’da 900 yıllık bir süreç sonucunda keşfedilen 10’luk sayı sistemini kendisinden önce hiçbir matematik geleneği olmayan bir toplumda Brahmagupta’dan önce keşfettiği anlamına gelmektedir. Yani eğer, besmele cümlesini Muhammed peygamberin yazdığını kabul edersek, bu Muhammed peygamberin dünya tarihindeki en iyi matematikçilerden biri olduğunu da kabul etmemizi gerektirecektir. Fakat, hiçbir siyer kaynağında Muhammed peygamberin matematik bilgisine dair en ufak bir anlatı dahi yoktur. Örneğin, hiçbir siyer kitabında “biz bazı matematiksel işlemlerde Muhammed’e danışırdık” gibi bir ibare yoktur. Anlatılar daha çok Muhammed peygamberin çok güvenilir bir insan olduğu üzerine kurulmuştur. Peki, böyle birinin zekasını ve bilgisini saklayabilmesi mümkün müdür? Bu kadar yüksek zeka seviyesine sahip bir insan bunu istemsizce henüz çocukluk yaşlarında belli edecektir.
Bu noktada, çok yaygın olmasa da iki alternatif senaryo sunulmaktadır: Bunlardan birincisi, Muhammed peygamberin Hint asıllı matematikçi Ramanujan gibi bilişsel bir yeteneğe sahip olduğu, sonsuz büyüklükteki sayıları çok kısa sürelerde hesaplayabildiğidir. Bu açıklama, Muhammed peygamberin çok büyük bir matematik dehası olduğunu varsaymaktadır. Ancak, eğer bu karşı cevap doğruysa bile hala daha neden hiçbir siyer kaynağında Muhammed peygamberin bu özelliğine dair en ufak bir atıf yapılmadığını ve böylesi bir sistemi Kuran’a yerleştiren birinin neden bundan hiç bahsetmediğini açıklayamamaktadır. Bu noktada, bu iki eleştiriye bir yanıt olarak “Muhammed peygamber Kuran’a 19’a dayalı matematiksel bir sistem koyarken koyduğunun farkında değildi, bazı zihinsel özellikleri sayesinde kendini tekrarlayacak şekilde 19’a uyumlu metin yazıyordu” gibi bir sav ortaya atılmaktadır. Ancak, Kuran’daki 19 sistemine baktığımızda burada sadece matematiksel bir örüntü görünmemektedir. Bunun dışında, matematiksel sisteme dikkat çeken kasıtlı olarak yerleştirilmiş özellikler de görünmektedir. Örneğin, Kaf mukattasında kasıtlı olarak “Qavmu Lut” kelimesinin nasıl “Ikhwanul Lut” olarak değiştirildiğini görmüştük. Dolayısıyla, bu sistemi Kuran’a yerleştiren kişinin farkında olmadan sayısal örüntüler tekrarlayan bir kişi olması mümkün değildir. Alternatif senaryolardan ikincisi ise, Muhammed peygamberin bir ekiple birlikte hareket ettiği, aslında Kuran’daki 19 sistemini kendisinin oluşturmadığıdır. Ancak, bu eleştiri de 10’luk sayı sisteminin bilinmediği bir coğrafyada neden 10’luk sayı sistemi üzerine kurulu matematiksel bir sistem oluşturulduğunu ve neden bu kadar emek harcanan bir sistemden hiç kimseye bahsedilmediğini açıklayamamaktadır. Bu noktada, belki farklı bir alternatif senaryo olarak “Kuran, Emeviler döneminde bir ekip aracılığı ile 19 sistemine uygun şekilde tekrar yazıldı” denebilir ancak besmele cümlesinin Muhammed peygamber döneminde sıkça kullanıldığı bilindiğinden böylesi bir alternatif senaryo da mümkün değildir. Ayrıca, bu senaryoda neden Emevilerin Tevbe suresinin son iki ayetini kapsamayan bir sistem oluşturdukları sorusu da cevapsızdır. Üstelik, eğer Emeviler böylesi bir faaliyet içerisinde girdilerse bunun siyasi bazı nedenleri olması gerekir. Emevi hanedanın bunca emek harcadığı bir sistemi kimseye duyurmaması da mantıksızdır. Ek olarak, şunu da belirtmemiz gerekiyor ki: Muhammed peygamberden önce besmele cümlesinin kullanıldığına dair bir kayıt da yoktur. Bu noktada, bir kişi “kayıt yok ancak bu var olmadığını göstermez” dese bile, bu da hala Muhammed peygamberden önceki bir toplumun neden besmeleyi 10’luk sayı sistemi ile oluşturduğunu açıklayamamaktadır.
2. “Tevbe Suresi: 9:128-129” bölümünde Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’a sonradan eklendiğinden bahsetmiştik. Ayrıca, “Kuran’ın Yapısal Özellikleri” ve “Besmele Tablosu” bölümlerinde de Kuran’da numaralı ve numarasız besmele ayrımı olduğundan bahsetmiştik. Bu ayrımları incelediğimizde ise Tevbe suresinin başında numaralı ve numarasız hiçbir besmele olmadığını, Besmele olması beklenen 9. surenin başından tam 19 sure sonra Neml suresinin 30. ayetinde Süleyman’ın Belkıs’a yolladığı mektupta ek bir besmele geçtiğini ve böylece besmelelerin Kuran’daki geçiş adedinin 114 (19×6)’ya tamamlandığını görmüştük. Buna ek olarak, “Tevbe Suresi: 9:128-129” bölümünde Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’dan olduğunu ispatlamak adına Buhari’ye bile giren uydurma rivayetler türetildiğini görmüştük.
Dolayısıyla, Tevbe suresinin son iki ayetinin Muhammed peygamberden sonra belli uydurma rivayetlerle Kuran’a eklendiği sabit olduğundan, Muhammed peygamberin kendisinden sonra Kuran’a iki ayet ekleneceği bilgisine sahip olması imkansızdır. İçerisine ekleme yapılacak olan Tevbe suresine (9. sure) geleceğe yönelik bir önsezi ile besmele koyulmamış olması bir insanın bilgisinin kapasitesini aşan bir durumdur. Biz bu durumun ancak Allah’ın takdiri ve geleceğe yönelik bilgisi sonucunda gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Bu noktada, “Tevbe suresi savaştan bahsettiği için başında besmele yok” denilse dahi bu geçersiz bir eleştiridir. Zira, Kuran’da birçok sure savaş ayetleri içermektedir. Ayrıca, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatları bir surenin başında olmayacak ise bunun cehennemi anlatan surelerin başında olmaması savaş ayetlerine nazaran daha beklenen bir durumdur.
3. Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistemi keşfeden Reşat Halife bu sistemi 1974 yılında keşfetmiştir ve Kuran’da 19 sisteminden bahseden Müddessir suresi “ey gizlenen kalk ve uyar” (قُمْ فَاَنْذِرْۙ يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ) şeklinde tercüme edebileceğimiz Arapça olarak 19 harften oluşan ve ebced değeri 1974 olan bir cümle ile başlamaktadır. Ayrıca, 19 sisteminden bahsedilen Müddessir suresi Kuran’ın 74. suresidir (19-74). Ek olarak, Kuran’ın birçok suresine matematiksel sistem yerleştirmiş birinin 19 sisteminden bahseden Müddessir suresine hiçbir sayısal özellik yerleştirmemiş olması da mantıksızdır. Eğer siz de bu verinin tesadüfen denk gelemeyeceği kanaatindeyseniz, Muhammed peygamberin 600’lü yıllarda geleceğe yönelik böylesi bir atıf yapmasının mümkün olmadığı açıktır. Ancak, burada bir eleştiri olarak, 19-74 verisinden bahsettiğimizde “matematikte yan yana koyma işlemi yoktur” tarzında bir cevap gelmektedir. Fakat, burada şunu söylememiz gerekiyor ki: “matematikte böyle işlemez olamaz” türündeki tüm iddialar hatalıdır. Ayrıca, matematikte yan yana koyma işlemi olduğuna dair bu videoyu izlemenizi öneririm.
4. Kuran’daki 19 sistemini incelettiğimiz non-teist matematikçilerin ve veri analistlerinin ilk tepkisi 19 sisteminin Kuran’a gömülü olmasına dair şaşkınlıklarıdır. Burada “gömülü” olmasından kastımız kitabın yazarının bu sistemi kendi dönemindeki insanların keşfedebileceği bir yapıda oluşturmamış olmasıdır. Dolasıyla, 19 sistemi geleceğe yönelik olarak tasarlanmış bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer Kuran’daki 19 sistemini Muhammed peygamber oluşturmuş olsaydı geleceğe yönelik olarak insanları ayırt etmeye çalışan bir sistem oluşturmak gibi bir çabanın içerisine girmesi de beklenmeyecektir.
5. “Hurufu Mukattalar” bölümünde Kuran’da 29 surenin Ya-Sin, Ha-Mim, Kaf… gibi kesik harflerle başladığından bahsetmiştik. Normal şartlarda, bir metinde bir harfin geçiş adedini 19’un katı olarak ayarlamak matematikten anlamayan birinin bile yapabileceği basitlikte bir işlemdir. Dolayısıyla, bu veriler kendi içerisinde Tanrısal bir işaret olarak sunulamayacaktır. Ancak, burada bir çıkarım yapmak mümkündür: Örneğin, 19 sisteminin “Hurufu Mukattalar” bölümündeki verilerini eğer Muhammed peygamber oluşturduysa ilk ayeti Ha-Mim olan 7 surenin her birinde H + M harflerini 19’un katı gelecek şekilde ayarlayabilirdi. Hatta tek başına H ve M harflerini de 19’un katı gelecek şekilde de ayarlayabilirdi. Bahsettiğimiz gibi bu bir insan için yapılması oldukça kolay bir işlemdir ve eğer Muhammed peygamber böylesi bir tercih yapsaydı ortada çok daha “şık” bir sistem olacağı aşikardır. Ancak, 4. maddede görebileceğimiz üzere Kuran’da 19 sistemi o kadar ince bir şekilde dizayn edilmiştir ki, bir yandan samimi olarak inceleyen insanlar için sistemin varlığı apaçıkken diğer bir yandan bu sistemi görmezden gelmek isteyenler için de bir o kadar kapalıdır. Örneğin, “Besmele ve 19” bölümündeki veri 19 sisteminin diğer verilerine görece oldukça güçlüdür ancak insanların çoğunun okuyup anlayabileceği bir yapıya sahip değildir. Fakat, gücü görece daha düşük olmasına rağmen basit harf sayımlarına dayanan Ha-Mim verisinde eğer bahsettiğimiz gibi 7 surede de hem H hem M harfleri 19’un katı kadar geçseydi, bu insanların fark edemeyeceği veya görmezden gelebileceği bir özellik olamazdı. Bu nedenle, Kuran’daki 19 sistemini incelediğimizde bu sistemin kompleks bir sistem olsun diye oluşturulmadığı aksine insanları test etmeye yönelik bir yapıya sahip olduğu görünmektedir.
6. İslam geleneği içerisinde “şeytan ayetleri” olarak adlandırılan bir tartışma vardır ve bu tartışma Hac suresinin 52. ayetine dayanmaktadır: “Biz senden önce hiçbir elçi veya peygamber göndermedik ki o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine mutlaka bir şeyler katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, doğru hüküm verendir.” Görüldüğü üzere, bu ayet, şeytanın peygamberlerin tebliğine bir şeyler katma girişiminde olduğunu vurgulamaktadır. Her ne kadar bu ayet geleneksel yorumlara göre Muhammed peygamberin Lat, Menat ve Uzza putlarına olumlayıcı bir tepki vermesi olarak yorumlansa bile bu yorumun İslam mesajı açısından uygun olmadığı ortadadır. Bizce bu ayet Tevbe suresinin son iki ayetine (9:128-129’a) işaret etmektedir. Zira, surenin 53 ve 54. ayeti şu şekilde devam etmektedir: “Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kalpleri kararıp katılaşmış olanlara, şeytanın kattığı şeyi, test vesilesi kıldık. Zalimler derin bir yanılgı içindedirler. Aynı zamanda bu ilim verilen kimselerin, onun Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilmeleri, ona iman etmeleri ve kalplerinin tatmin olması içindir. Allah, iman edenlere dosdoğru yolu gösterendir.” Görüldüğü üzere, bu aktarım Müddessir suresinin 31. ayetiyle neredeyse birebir aynıdır. Dolayısıyla, eğer bu çıkarımımız doğru ise, bu Muhammed peygamberin geleceğe yönelik olarak tahmin edemeyeceği bir husustur.
Ancak, burada şahsi olarak önemli gördüğüm bir ayrıntıdan daha bahsetmek istiyorum. Biz, gelenekte “şeytan ayetleri” tartışmasına yol açan Hac suresinin 52. ayetinin ebced değerinin 6.346 (Tevbe suresinin son iki ayeti hariç Kuran’daki toplam ayet sayısı) olduğunu düşünüyoruz ve eğer bu düşüncemiz doğru ise ebced değeri Kuran’daki ayet sayısına denk olan tek ayet budur. Fakat, Diyanet’in mushafında “temenna” kelimesi elifsiz yazıldığı ve iki “şeytan” kelimesi elifli yazıldığı için ayetin ebced değeri 6.347 çıkmaktadır. Arapların kullandığı mushafta ise, “temenna” kelimesi elifli yazılırken, iki “şeytan” kelimesi elifsiz yazılmaktadır. Böylece, ayetin ebced değerinin 6.346 olması gerekir. Ancak, Araplar Haccac döneminden sonra Kuran’a 2.000 civarında elif harfi eklendiği için kendi mushaflarında bazı düzenlemelere gitmiştir ve Hac suresinin 52. ayetinde geçen “ayet” kelimesini de elifsiz yazmışlardır. Bu noktada, -şahsi bir görüşüm olarak- Edip Yüksel’in “Sad” mukattasında ve Halis Aydemir ile tartışmasında “Vahid” kelimesinde yaptığı gibi ileriye yönelik bir tahminde bulunmak istiyorum: Hurufu mukattalarda objektif bir sayım kriterinin henüz yapılamadığından ancak uzman bir ekip tarafından bunun yapılabileceğinden bahsetmiştim. Öyle zannediyorum ki, ileride yapılacak olan bu çalışma sonucunda yukarıda bahsettiğim kelimelerin elifli mi yoksa elifsiz mi yazılacağına dair objektif bir kriter ortaya konacak ve bu ayetin ebced değerinin 6.346 olduğu ortaya çıkacaktır. Ayrıca, tartışmanın iki şeytan kelimesinin yazımında düğümlenmesi ve Kuran’a iki ayet eklenmiş olması da burada vurgulanması gereken ilginç bir ayrıntıdır. Buna ek olarak, şeytan ayetleri tartışmasına muhatap olan Hac suresinin 52. ayetinin ebced değerinin 6.346 çıkması da ileride başka bir Tanrısal işaret olarak karşımıza çıkacaktır.
7. Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistem Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran’a sonradan eklendiğini göstermektedir. Dolayısıyla, eğer bu sistemi Muhammed peygamber oluşturmuş olsaydı kendisinden sonra gelen insanların Kuran’a ekleme yapabilme fırsatına sahip oldukları sabit olduğundan bugün elimizde içerisinde 19 sistemini keşfedebileceğimiz bir mushaf gelmeyebilirdi. Ancak, Muhammed peygamberin vefatından sonra dolaşımda birçok mushaf olmasına rağmen en azından içerisinde 19 sistemini keşfedebileceğimiz bir mushafın günümüze ulaşmış olması ve diğer mushafların bu süreçte elenmiş olması da üzerine düşünülmesi gereken bir durumdur. Kuran’da Hicr suresinin 9. ayetinde “kuşkusuz mesajı biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz” denilmektedir ve Kuran’ın mushaflaşma sürecindeki onlarca hengameye rağmen bu vaadin gerçekleştiği görünmektedir. Yani, bu noktada, mushaflar üzerinde ilahi bir takdirin gerçekleştiği görünmektedir. Ayrıca, 74:31’de bahsedilen 3 özellik de bugün kendisini gerçekleştirmektedir: “(1) kitap verilmiş olanları ikna etsin, (2) gerçeği onaylayanların onayını güçlendirsin, (3) kitap verilmiş olanlarla gerçeği onaylayanların kuşkularını ortadan kaldırsın.” Muhammed peygamberin kendi toplumunu 19 sistemiyle ikna etmeye çalışmadığı ortada olduğundan 600’lü yıllardan geleceğe yönelik olarak böylesi bir tahminde bulunması ve bu tahmininin bugün gerçekleşebiliyor olması da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Dolayısıyla, tüm bu verilere bakıldığında 19 sisteminin en iyi açıklamasının Tanrı olduğu görünmektedir.
8. Matematiksel Sistemin İslam Düşünce Geleneğine Etkisi
Bu noktada, değinmemiz gereken son konu Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistemin İslam düşünce geleneği içerisinde Müslümanları ne türden bir değişime gitmeyi mecbur bırakacağıdır. Kanaatimce, Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistem İslam düşünce geleneğine birkaç noktada etki etme gücüne sahiptir. Elbette, burada olası tüm etkilerden bahsetmemiz mümkün değildir. Fakat, en azından temel bazı noktalardan bahsetmemiz mümkündür:
1. Eğer Tevbe suresinin son iki ayeti Kuran’a sonradan dahil edildiyse ve bu konuda bu ayetlerden şüphe etmememiz için rivayetler uydurulduysa, bu geleneğe olan güvenimizi son derece sarsacaktır. Zira, eğer Kuran’a iki ayet eklenmişse bu ancak Kuran’ın toplandığı dönemlerde yaşanmış olabilir ve bu insanların çoğu sahabedir. Eğer, Kuran’ın bütünlüğü konusunda bile sahabeler güvenilmez ise onların din adına kasıtlı olarak yalan söyleyemeyeceği ön kabulümüz de yıkılacaktır. Bu bağlamda, hadis usulü dediğimiz yapı sahabenin adil oluşuna dayandığından bütün hadisler de dinde kaynak olma özelliğini yitirecektir. Elbette, bence bu hadisleri toptan çöpe atmak anlamına gelmemelidir, bunlar tarihsel kaynak olarak hala bazı noktalarda bize bilgi verebilirler. Ancak, 19 sisteminin buradaki önemi bakışımızı Kuran merkezli bir din anlatısına çeviriyor olmasıdır.
2. Kuran’daki 19’a dayalı matematiksel sistem varsa, bu Kuran’ın mushaflaşma sürecine dair neredeyse tüm anlatıların uydurma olduğunu göstermektedir. Örneğin, 19 sisteminin gösterdiği üzere, sure ve ayet sıralaması daha sonradan belli sahabeler tarafından belirlenmemiş, bir vahiy aracılığı ile gerçekleşmiştir.
3. Eğer Kuran’da ancak bilgisayar çağındaki insanların test edebileceği bir sistem varsa, bu güçlü tarihselci yorumun da geçersiz olduğunu gösterecektir. Zira, 19 sistemi, Kuran’ın kasıtlı bir biçimde gelecekteki insanlara yönelik olarak mushaflaştırıldığını göstermektir. Bu da bazı güçlü tarihselcilerin iddia ettiği gibi “Muhammed peygamberin aslında Kuran’ı mushaflaştırma amacı yoktu” görüşünü veya “Kuran sadece Araplara hitap etmek için bölgesel olarak vahyedildi” görüşünü geçersiz kılacaktır. Elbette, Kuran’daki 19 sistemini kabul eden bir Müslüman Kuran’daki bazı ayetleri tarihselci bir arka plan ile okunması gerektiğini halen daha savunabilir.
4. Eğer Kuran’da bir insanın yapamayacağı türden matematiksel bir sistem varsa, bu Muhammed peygamberin bir ilham yoluyla Kuran’ı kendisinin yazdığına yönelik bazı Meşşai görüşleri de geçersiz kılacaktır. Zira, bu sisteme göre Kuran’ın her bir ayeti Allah’ın doğrudan vahyi haline gelecektir. Tanrı tasavvuru açısından da Tanrı’nın insanlarla doğrudan iletişim halinde olduğuna yönelik bir görüş ortaya koyacaktır ki, bu da bazı Meşşai görüşleri geçersiz kılacaktır. Elbette, Kuran’daki 19 sistemini kabul eden bir Müslüman halen daha Meşşai pozisyonun doğru olduğunu savunabilir. Ancak, bu noktada, Meşşai pozisyonun bu ve benzeri görüşlerinde ciddi revizyonlar yapılması gerekecektir.
5. Ek olarak, Kuran’daki 19 sistemi eğer sağlam temeller ile din felsefesi literatürüne eklenebilirse, Batı ülkelerinde Kuran ve İslam üzerine yapılacak olan akademik çalışmalarda bir artış olacaktır. Bu da, ağırlıklı olarak Hristiyanlık ekseninde gelişen din felsefesi literatürüne yeni bir perspektif/bakış açısı kazandıracaktır.
9. Neden 19?
Yazının bu kısmına kadar okuyan herkesin aklında “neden 19” sorusunun oluştuğunu tahmin edebiliyoruz. Bu noktada, Reşat Halife’nin bu konu hakkındaki yorumunu doğrudan aktararak yazımızı sonlandıracağız: “İnsanlar “neden 19” diye sormaya devam ediyorlar. “Allah neden 19’u Kuran boyunca kullandığı ortak bir payda olarak seçti? Ayet numaraları, sure numaraları, belirli köklerden türeyen kelime sayıları, harflerin adetleri, başlangıç harfleri…” 19 sayısı ile Kuran’da 74:30’da karşılaşıyoruz. Bu ayette bahsedilen 19’un, Kuran’ın Allah’ın sözü olduğuna, insan sözü olmadığına yönelik bir kanıt olarak sunulduğunu görüyoruz. Bazı insanlar 74:25’te Kuran’ın insan sözü olduğunu söylüyorlar. Allah’ın bu insanlara cevabının ise 74:31’de 19 sayısı olduğunu görüyoruz. Öyle görünüyor ki, 19 sayısı, Allah’ın yarattığı tüm şeyler üzerindeki bir işaretidir. “Neden 19” sorusuna cevap olarak, görüyoruz ki, 19 Kuran’ın temel mesajını içermektedir. Çünkü, 19’un Arap dilindeki sayısal karşılığı olan kelime Bir’dir. Kuran’ın tüm mesajı, “yalnızca Allah, sadece Allah, sadece Allah’a hizmet ediniz, Allah tektir” dir. Arapça olarak 19 sayısının karşılık geldiği kelime ise Vahid’dir [“Besmele Tablosu” bölümünde Vahid’in pozisyonunu hatırlayınız]. Kuran’ın indirildiği dönemde numaralar yoktu. Alfabenin harfleri numara olarak kullanılıyordu. Vav harfinin karşılığı olan sayı 6’ydı. Elif = 1, Ha = 8, Dal = 4. Vahid = 6+4+8+1 = 19. İşte bu yüzden, Kuran’daki tüm elementlerin doğruluğunu kanıtlayan sayı 19’dur.”
Not: Yazı için tablolar oluşturan, verileri bilgisayar aracılığı ile kontrol eden, yazının daha anlaşılır olması açısından önerilerde bulunan Gürkan Engin’e; yazının ilk taslağını okuyup fikirlerini paylaşan, felsefi konularda yardımcı olan Fevzi Ata Demirtaş’a ve yapıcı eleştirileri ile yazıyı zenginleştiren Berk Celayir’e teşekkür ederim.
Tüm bu veriler, Kuran’ın kötücül bir doğaüstü güç tarafından Hz. Muhammed’e ilham edildiğine delil olarak da yorumlanabilir. Mucizeler tek ve mükemmel bir tanrıya değil, sadece olağanüstü bir duruma ve olsa olsa bazı zeki doğaüstü faillere işaret eder.
Teşekkür ederim
19 ve ai (yapay zeka)
Yapay zeka kullanarak, matematik şablonu göstermek
1. Örnek verilen şablonların her birinin “link” ile gösterilmesi , öteki şablon ile bağlantı
2.dll gibi dil modelleri ile çalışılabilir
3. İngilizcesi olmalı
Mükemmel bir yazı. Mahmut Bey’i gönülden kutlarım. Allah’tan dilerim ki, O’na yardım etsin. Bilhassa 8. Bölüm, hakim geleneğin ve hadis usulünün altını resmen bombalamış. Gerçekten de 19 sistemi, adına “ilim” dedikleri pek çok itikadı ve usulü hurafe haline getirip tarihin çöplüğüne atabilir ve yepyeni bir çığır açabilir. Esasen Allah’ın hikmeti ve dileği bu ise, illa ki bu çığır açılacaktır.