Üzüm’e Reddiye: Mucizelerde Boşluk Problemi Örneği Olarak 19 Mucizesi – Kemal Furkan Onat

/
422 Okunma
Okunma süresi: 26 Dakika

Mucizelerin birçok varyantı bulunmaktadır. Gelecekten haber vermek, olağanüstü haller içinde olmak veya sebep olmak, dönemin şartlarında bilinemeyecek şeyleri bilmek, kişinin geçmişini göz önünde bulundurduğumuzda gözlenmesi pek mümkün görünmeyen şeyleri yapabilmesi vs. Sonuncusunda, eğer şartlar o kişinin geçmişinde sağlanmışsa ve eylem gerçekleşmişse bir mucize sayılamaz. Her neyse… Bu yazıda mucizelerin türlerine daha fazla değinmeyeceğim. Dahası, mucizenin doğa yasalarının ihlali olup olmadığı gibi kapsamlı bir tartışmaya da girmeyeceğim.

Mucizeyi basitçe şöyle tanımlıyorum: gündelik hayatın akışına uygun olmayan olağanüstü haller. Bu olağanüstü hallerin bir insan tarafından gerçekleştirilmesinin pratikte mümkün olmadığını varsayıyorum. Sıradan bir insan profili düşünün. Bu profilin yapabileceklerinin sınırı az çok bellidir. Eğer sınırın dışına çıkılmışsa, açıklamayı o kişinin dışında aramamız gerektiği düşünülür. Zaten mucizeyi mucize yapan da budur. Şimdilik bu kadarı yeterli.

Bu yazıda, mucize olarak adlandırılan herhangi bir X ile karşılaştığımızda ne olacağına veya olması gerektiğine değineceğim. Kimilerine göre herhangi bir X mucizesinin gerçekleştiğine dair bir haberi şüpheyle karşılamak için bolca nedenimiz vardır. Fakat şimdilik bunu göz ardı edeceğim. Evet, seçeneklerden biri mucize haberlerine kuşkuyla yaklaşmak olabilir. Fakat bu yazıda herhangi bir X mucizesi ile karşılaştığımızı düşünsek veya hakikaten karşılaşsak bile, var olan inancımızı veya pozisyonumuzu değiştirip mucizenin ait olduğu inancı kabul etmek için yeterli gerekçemizin olamayacağını savunacağım.

Tartışmanın daha akıcı ve anlaşılır olması için bir mucize iddiasını konu alacağım. Öyle düşünüyorum ki, herhangi bir X inancının herhangi bir Y mucizesini aldığımızda itirazım gücünü kaybetmeyecektir. Hemen belirtmeliyim ki burada kullandığım inanç kelimesinden kastım şu: şeyleri açıklama iddiasında olan ve dinî gelenekleri de kapsayan her türlü dünya görüşü.

Bunun yanında, 3. bölümde, bir mucize türünün istisna teşkil edebileceğine ve itirazıma konu olmayabileceğine dair şüphelerimi de dile getireceğim.

1. Agnostik Ahmet:

Ahmet diye bir karakterimiz var. Bu karakterin kafası bayağı bir karışık. Kendini bu aralar agnostik olarak tanımlıyor. Ahmet bir gün, Kur’an-ı Kerim’in Tanrı’nın sözü olduğuna dair 19 mucizesi diye bir şey keşfediyor. Bu mucize onu oldukça etkiliyor. İleri tartışmaları göz önünde bulunduruyor ve Kuran’da hakikaten 19’un katlarıyla tasarlanmış bir sistem olduğuna ve bunun insan kapasitesini aştığına ikna oluyor (Ayrıntılı bir değerlendirme için bakınız: Mahmud’un Tanrı’nın Varlığına Yönelik Yeni Bir Argüman: Kuran’daki 19 Sistemi). Durumun hakikatte böyle olup olmadığı bambaşka bir mevzu. Fakat tartışma adına, Ahmet’in zihninde neler döndüğünü ve hangi sonucu tercih etmesinin daha tutarlı olabileceğini inceliyoruz.

Ahmet şimdi ne yapacak? Kur’an’ın Tanrı sözü olduğuna inanması ve dolayısıyla müslüman olması için elinde yeterli veri var mıdır? Yoksa bu konuda agnostik kalması hâlen mümkün müdür?

Bana öyle geliyor ki Ahmet’in din ve Tanrı konusunda agnostik kalması hâlen mümkündür. Fakat belli bazı konularda artık yeni bir şeylere inanması gerektiğini düşünebilir ve bence düşünmelidir de. Bu durumda bir tutarsızlık göremiyorum.

İtirazımın özü şu:

19 sisteminin bizi neden başka bir X olasılığına yer vermeyecek şekilde Tanrı’ya götürdüğü hiç açık görünmüyor. Başka deyişle, 19 sistemi söz konusu olduğunda herhangi bir X alternatifi yok mudur ki bu sistemin mutlak surette Tanrı’ya işaret ettiği söylenmektedir?

Bana öyle geliyor ki; Ahmet’in bu enteresan sistemi kabul ettikten sonra her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir yaratıcıya ulaşmasıyla, en azından böyle bir sistemi yapabilecek güç ve kudrete sahip(her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen olmayan cin, şeytan vs.) süper varlıklara ulaşması aynı ölçüde mantıklıdır. Burada ikincisini tercih eden için açıkça irrasyonel bir şey göremiyorum.

Şimdi şu kişileri bir düşünelim:

19 mucizesi söz konusu olduğunda,

Tanrı’ya ve diğer süper varlıklara inanmaya önceden ikna olmuş A inancına(örneğin Hristiyanlık) mensup birisi için A’yı tutarlı bir şekilde savunabilmek hâlen mümkündür. O kişi diyebilir ki, bu sistemi Tanrı değil diğer süper varlıklar yapmıştır, hakiki din A’dır ve Tanrı imanımızı sınamak için söz konusu o varlıklara müsaade vermiştir. Bu cevabın yerinde olmadığını düşünüyorsanız Şeytan’ın Tanrı’dan insanları saptırmak için müsaade istediği ve Tanrı’nın da buna müsaade ettiği senaryoyu düşünün. Veya en azından, Tanrı’nın bizi hem fikri düzeyde muhaliflerle hem de fiziki düzlemde gerçek düşmanlarla sınadığı örnekleri düşünün.

Veya o kişi hiçbir dinî geleneğe bağlı olmayan bir deisttir ve Tanrı dışındaki diğer süper varlıklara inanmaya yine önceden ikna olmuştur(bir deistin böyle bir inanç ağına sahip olmasında ilkesel bir engel yok). Sonuçta deist için de bir sorun yoktur. A inancında olduğu gibi, hikayeyi bu sefer deist lehine çevirebilirsiniz.

19’cu Müslüman açısından da sorun yoktur. Tanrı ve diğer süper varlıklara inanabilir ve 19’u tutarlı bir şekilde Tanrı’nın ürünü olarak görebilir. A inancında olduğu gibi, hikayeyi bu sefer İslam lehine çevirebilirsiniz.

Şunu eklememe izin verin: A’cı, deist ve 19’cu müslüman arasındaki ortak noktanın inanç içi tutarlılık olduğunu unutmayın. Herhangi bir kişi belli bir konuda yanlış bir inanca sahip olabilir. Ama bu durum o kişinin tutarlı bir inanç ağına sahip olmasına engel değildir. Mesela her şeyin maddeden oluştuğu inancı hakikatte yanlış olabilir fakat bir kişi hem her şeyin maddeden oluştuğunu hem de zihnin ayrı bir töz olduğunu savunursa kendi inancı içinde bir tutarsızlığa düşer. Veya Tanrı’nın şeyleri yoktan yarattığı inancı hakikatte yanlış olabilir fakat bir kişi hem Tanrı’nın şeyleri yoktan yarattığını hem de Tanrı’nın dışında yaratılmamış somut ve zorunlu nesnelerin olduğunu savunursa tutarsızlığa düşer vs. vs.

Şimdi tekrar konumuza dönelim. Herhangi bir inancı kabul etmeye önceden ikna olmuş kişilerin durumu buyken agnostik Ahmet’in durumu ne olacak peki? Gerçekten müslüman olmak zorunda mıdır? Bana kalırsa cevap hayır. Ahmet müslüman olmak zorunda değil çünkü elinde hâlen yeterli ve güçlü bir delil yok.

Şimdi Ahmet’in elindekilere bir bakalım:

  • 1) Gerçekten akıllı bir tasarımın ürünü olduğunu düşündüğü 19 sistemi
  • 2) Tanrı hakkında askıya alınmış bir yargı
  • 3) Diğer süper varlıklar( cinler, şeytanlar, ruhlar, hayaletler vs.) hakkında askıya alınmış bir yargı

19 mucizesi özelinde Ahmet’in ulaştığı sonuç, bu sistemin bir insan ürünü olamayacağı idi. Sonucun yalnızca “insan” ürünü olamamayı kapsadığını ve alternatifleri dışlamadığını unutmayın. Ahmet’in, en azından, 19 sisteminin insan ürünü olamayacağını bildiği anlamda agnostik olmadığı açıktır. Alternatifler içinde yalnızca bu bilgi ona belirsiz değildir.

Felsefe tarihine kısacık bir bakarsak 2 hakkında uzun uzadıya tartışmalar göreceğiz. Argümanlar havada uçuşuyor! Dış dünyadan belli birtakım çıkarımlar yapılıyor ve 2 hakkında olumlu-olumsuz yargılara varılıyor. Şimdi burası bir cepte dursun.

Peki 3 hakkında ne diyebiliriz? 3, 2 kadar tartışma konusu olmuş mudur? Veya şöyle sorayım: Felsefe tarihinde 2 hakkında yapılan onca akıl yürütmenin yanında 3 hakkında elimizde ne vardır? Veya yine şöyle sorayım: 3, 2’den bağımsız bir şekilde tartışılmış ve delil konusu edilmiş midir? Cevap çok açık!

Geleneksel anlayışa göre 3 hakkındaki yargılarımız 2 hakkındaki yargılarımızdan daima sonra geliyor çünkü 2 hakkında tartışıp olumlu-olumsuz bir yargıya vardıktan sonra 3 hakkındaki olumlu-olumsuz yargılar otomatik olarak yükleniyor. Bunu bir hazır paket gibi düşünebiliriz. Veya bir promosyon gibi…

Sonuçta; Ahmet 1 konusunda kuşku duymuyor fakat 2 ve 3 konusunda agnostik. Şimdi karar vakti, tüm seçenekleri masaya yatırıyor:

  • A) Tanrı ve diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19 sistemini yapacak güç ve kudrete sahip değil. Demek ki 19 sistemini Tanrı yapmış. Müslüman oldum.
  • B) Tanrı ve diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19 sistemini yapacak güç ve kudrete sahip. Fakat Tanrı onlara izin vermemiş ve 19 sistemini kendisi yapmış. Müslüman oldum.
  • C) Tanrı ve diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19’u yapacak güç ve kudrete sahip. Tanrı(başka bir dinin tanrısı) imtihan olsun diye süper varlıkların 19’u yapmasına izin vermiş. Bu durumda müslüman değilim.
  • D) Tanrı var fakat süper varlıklar yok. 19 sistemini Tanrı tasarlamıştır. Bu seçenek baştan çelişkilidir çünkü İslam’ın öğretilerinden birini reddetmektedir. Bu şıkkı eliyorum.
  • E) Tanrı yok fakat diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19’u yapacak güç ve kudrete sahip. 19 sistemini de bu varlıklar yapmış. Bu durumda müslüman değilim.
  • F) Tanrı yok fakat diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19’u yapacak güç ve kudrete sahip değil. Fakat, 19 sisteminin özellikle tasarlanmış olması gerektiğini düşünüyorum. Bu şıkkı da eliyorum.

A şıkkı hakkında: Buradaki kilit nokta, diğer varlıkların 19’u yapacak güç ve kudrete sahip olmadığını düşünecek kişinin agnostik Ahmet olmadığıdır. Ahmet halihazırda zaten o inancın içine girmemiş ve diğer varlıklar hakkında ne tür bir yargıya varacağını bilmiyor. Haliyle onların neye güç yetirebileceklerini de bilmiyor. Diğer süper varlıklar hakkındaki yargıların o inanç ile beraber promosyon şeklinde geldiğini hatırlayın.

Eğer B şıkkında Tanrı’nın izin vermeyişini diğer varlıklar üzerinde bir güç ve kudret kısıtlaması olarak görürsek ve bu bir sorunsa B’yi baştan eleyelim. Tanrı hiçbir zaman izin vermeyecekse zaten yapamayacaklardır değil mi? Fakat bir dakika… Ahmet neden Tanrı’nın diğer süper varlıklara izin vermeyeceğini düşünmek zorunda olsun ki? Böyle düşünmesi için bir delili var mıdır?

C şıkkı için de aynı mantık geçerlidir ve diğer şıklar için de bu böyle devam eder. Şimdi, itirazımı biraz daha açmama müsaade edin.

Şunu iddia ediyorum: Ahmet’in bu yargılara varabilmesi için zaten A, B, C veya E’yi halihazırda benimsiyor olması gerekir. Fakat bu zaten ulaşmak istediğimiz sonuçtur. Ahmet böyle yaparsa sonucu baştan varsaymış olur. Eğer Ahmet için D ve F hariç tüm şıkların canlı birer olasılık olduğunu düşünürsek hangi şıkkı benimseyeceği tamamen belirsizdir. Müslüman olduğu A ve B şıklarının diğer olası şıklara bariz üstün olduğu nasıl bir durum vardır ki Ahmet A ve B’yi seçsin?

Buradaki sorun, güçlü bir delilde veya açıklamada göreceğimiz türden bir üstünlüğü 19 veya herhangi bir başka mucizede görmüyor olmamızdır. Yazının başında belirttiğim gibi, bu metodun her türlü mucizeye uygulanabileceği açıktır ve hiçbir mucize rakip hipotezleri elemek için ek gerekçeler sunmamaktadır. Demek ki; herhangi bir X mucizesinin, ait olduğu Y inancının doğruluğunu gösterebilmesi için ona muhalif şıkları açıkça bertaraf etmesi gerekmektedir.

Kritik nokta, bu sistemi(ve diğer mucizeleri) Tanrı dışındaki süper varlıkların yapmasının kesinlikle mümkün olmadığının bağımsız delillerle gösterilmesidir. Veya daha geniş kapsamlı konuşacak olursam, kritik nokta, diğer süper varlıklar hakkındaki bu ek yargıların bağımsız delillerle gösterilmesidir. Bu imkansızlık ve ek yargıların doğruluğu gösterilirse herhangi bir mucizeyi o inanca delil olarak görebilmemizin önü açılacaktır. Fakat, X mucizesinin Tanrı dışındaki hiçbir varlık tarafından mutlak surette yapılamayacağını düşünmek için bağımsız bir delilimiz yok. Aksine, diğer süper varlıkların güç-kudreti ve Tanrı’nın onlara müsaade edip etmemesi ile ilgili konular inancın içine girildikten sonra gelen varsayımlardır.

O halde; bir inancın hakikat olduğunu, mesela 19 mucizesi gösterecekse, bu mucizenin demin bahsettiğimiz arka plan varsayımlarının doğruluğunu bize bağımsız bir şekilde göstermesi gerekiyor. Fakat mucizelerin hiçbiri bunu yapamıyor. Kısacası din bizden, söz konusu mucizenin delil olabilmesi için bu arka plan varsayımlarını önceden kabul etmemizi istiyor.

Şimdi eğer Ahmet de benim gibi düşünüyorsa şunları diyecektir: Cinler, ölümünden birkaç gün sonra İsa’nın kılığına girip öğrencilerine görünmüş olamaz mı? Veya denizi yaramazlar mı? Veya insanları toplu bir şekilde yanıltamazlar mı?( Bazı mucize örneklerine dair toplu halüsinasyon açıklamasının yeterli ve mantıklı görünmediği iddiasını hatırlayın). Bütün bunlara cevabın hayır olduğunu düşünelim. Bu bana oldukça keyfi bir varsayım gibi görünüyor. Neye göre hayır cevabını verdik ki? Aynı keyfi çıkarımları ben neden yapamıyorum? 19’cunun böyle bir çıkarım yapmaya hakkı var da benim yok mu?

Ahmet eğer halihazırda İslam hakkında olumlu bir yargıya yakın olsaydı A ve B’nin epistemik ihtimalinin yüksek olduğunu düşünürdü. Böylelikle İslam’a inanmakta kendi içinde tutarlı olurdu. Ahmet’in, bu şıkların her birine eşit epistemik ihtimal verdiğini göz önünde bulundurursak yapacağı seçim tamamen keyfi olacaktır. Fakat 19 mucizesi bunun tam tersini yapmayı amaçlıyor. İslam’ın hakikat olduğunu mucizevi şekilde kanıtlamaya çalışıyor. Fakat Ahmet gibi kararsız kalmış bir agnostik için böylesi bir delilin hiç mi hiç yeterli olmayacağını görmüş olduk.

Herhangi bir mucizenin, halihazırda o inancı benimsemeye meyilli olan veya o inanca verdiği epistemik ihtimaliyet yüksek olanlar için bir işe yarayabileceğini düşünüyorum. Sonuçta, eğer mucizeleri X inancını doğru kılan inkar edilemez deliller olarak görüyorsanız buna katılmıyorum. Gösterdiğimi zannettiğim şey bunun tam tersi. Delillerin hangi durumlarda kimler için ne anlama geldiği veya gelebileceği değişkenlik arz etmektedir. Dahası, bu delil olağanüstü süper mucizeler olsa bile, insanlardan bir grubu ikna etmeye yetmeyecektir ve bu insanlar o inanç konusunda agnostik kalmakta kesinlikle haklı olacaktır, suçlu değil.

Bu haliyle, ulaştığım sonucu din felsefesindeki Gap problemine benzetmek yerinde olacaktır. Gap problemi, örneğin kozmolojik argümanlarda kullanıldığı haliyle şöyledir: Bir kişi, Kozmolojik Argümanların zorunlu varlığın teistik kişisel bir Tanrı olduğunu kanıtlamadığını iddia edebilir. Problem odur ki, zorunlu varlığa muhtemel alternatiflerin elenmesi hususunda veya zorunlu varlığın teistik kişisel bir Tanrı olduğu konusunda belirsizlikler mevcuttur. Aynı sorunu bizim konumuzda da görüyoruz. Yazı boyunca, bir X mucizesinin en iyi açıklamasının ne olduğu konusundaki belirsizlikleri dile getirdim. Bu haliyle mucizelerde de gap probleminden bahsedebiliyoruz.

1.1. Üzüm’ün İtirazları ve Değerlendirmelerim:

Başta atıfta bulunduğum ve 19 mucizesiyle ilgili yazının sahibi Mahmud Sami Üzüm’ün sosyal medya üzerinden ilettiği bir itirazına bakalım:

Birincisi, 19 sistemi gibi enteresan bir mucize kişiye İslam’ın doğruluğuna dair bir gerekçe vermiyorsa başka ne tür bir şey bu doğruluğu verebilir, ki o gerekçeyi bulup İslam’a inanalım, bilmiyorum. Üzüm’ün bu konuya açıklık getirmesi gerekmektedir. Ne var ki Üzüm kendi yazısının başında şöyle demektedir:

“Bu sistemin tesadüfi olmadığı, bilinçli bir tasarımın ürünü olduğu savunulmaktadır (tıpkı tasarım argümanındaki gibi), bu da Tanrı’nın varlığını ve Kuran’ın ilahi doğasını kanıtlamak için kullanılmaktadır.”

Bu sözler, Üzüm’ün 19 sisteminin kişiye iman vermediği yönündeki beyanıyla gerilim içindedir. Eğer kanıtı, kişiyi o inancı kabul etmeye akli olarak zorlayıcı nedenler olarak görüyorsak 19 sistemi gerçekten de kişilere bir anlamda iman veren bir mucize olacaktır.

Yine kendisi sosyal medya üzerinden ilettiği bir yazıda şunları söylüyor:

19 sistemi için en iyi açıklamanın Tanrı olduğunu kabul eden kişi zaten İslam’a inanmak için yeterli gerekçeye sahip olduğunu düşünmelidir. Bu yönüyle Üzüm’e göre 19 sistemi İslam için güçlü bir delil olmalıdır. Demek ki, Üzüm’e göre bu mucize inananların imanını artıran bir şey olmaktan çok daha fazlası olmalıdır. Fakat bunun böyle olamayacağını, yani herhangi bir mucizenin o spesifik inancı benimsemek için hiçbir gerekçe vermediğini yazı boyunca gösterdiğimi düşünüyorum.

İkincisi, alternatif senaryolara ağırlık vermenin neden makul olmadığı açıklanmamıştır.

Üçüncüsü, katı bir natüralizmin dışlandığı konusunda onunla hemfikir olsam da alternatif ateizm türlerinin neden makul olmadığı yine açıklanmamıştır(2. Bölüme bakınız). Dolayısıyla 19 mucizesinin neden Tanrı’nın varlığına dair bir argüman olduğu da belirsizdir.

Yine yazısında belirttiği bir eleştiriye bakalım. Üzüm şöyle diyor:

Fakat, bu karşı cevaplara yanıt verebilmemiz için, yani bu dinlerin kendi inanç kümeleri veya doğa üstü varlıkları tarafından 19 sisteminin yeteri kadar açıklanabilir olup olmadığını test etmek için 19 sisteminin dışına çıkmamız gerekecektir …. Dolayısıyla, bu noktada, bizim Hristiyanlığın veya İslam’ın kendi içsel başka teolojik doktrinlerini ele almamız gerekecektir ve konu 19 sisteminin dışına çıkacaktır. Bu nedenle, bahsettiğimiz gibi, biz bu bölümde sadece iki hipotezli bir evrenden hareketle birtakım çıkarımlarda bulunacağız.

Birincisi; öyle düşünüyorum ki, karşı cevaplara yanıt verebilmek için 19 sisteminin dışına çıkmamız gerektiği iddiası aynı şekilde 19 sisteminin kendisi için de geçerlidir. 19 sisteminin Tanrı’nın eseri olduğunu doğru bir şekilde kanıtlamak için 19 sisteminin dışına çıkıp İslam’ın kendi iç teolojik doktrinlerine dönmemiz gerekecektir ki sistem Tanrı’nın varlığına delil kabul edilebilsin. Bu teolojik doktrinleri değerlendirirken benim ek varsayımlar dediğim şeylere rastlayacağız ve sistemin mucize olup olmadığı buradaki kabullerimize bağlı olacaktır. Yazı boyunca bunu gösterdiğimi düşünüyorum.

Aynı şekilde, bir Hristiyan adına, 19 sisteminin Tanrı’nın eseri olmadığını doğru bir şekilde kanıtlamak için yine 19 sisteminin dışına çıkıp Hristiyanlığın teolojik doktrinlerine dönmemiz gerekecektir. Bu her pozisyon için böyle devam edecektir. Sorunun tam olarak ne olduğu açıklanmamıştır. 19 sisteminin dışına çıkmanın neden sorun olduğu açık değildir. Haliyle neden yalnızca 19 sisteminde kalmamız ve kendimizi neden iki hipotezle sınırlamamız gerektiği belirsizdir.

İkincisi, demin gösterdiğim gibi, Üzüm’ün iki hipotezli bir evren modelini esas alması tamamen keyfidir. Açıktır ki, İslam’da diğer süper varlıklar hakkında bir yargı bulunmaktadır. Aynı şekilde Hristiyanlıkta ve diğer inanışlarda da bu böyledir. 19 sistemini değerlendiren bir müslüman iki evrenli hipotez üzerinden ilerleyebiliyor da diğerleri yapamıyor mu? Cevap çok basit. Bir Hristiyan yine iki hipotezli bir evren modelini savunur ve hipotezleri 1) Tanrı ve 2) kötü ruhlar olarak belirleyebilir. Öyle görünüyor ki, 19 sistemini değerlendirirken ihtimaller paketi içine üçüncü bir seçeneği dahil etmemenin hiçbir gerekçesi yoktur.

Diğer yandan Üzüm yine şöyle yazıyor:

Birincisi, burada savunduğum pozisyon radikal bir şüphecilik değil. İşin içine şeytan, cin ve hayaletleri ben sokmadım. Din soktu. Hiç olmasa daha iyiydi ama maalesef var. Sonuçta İslam, Hristiyanlık vs. bunların kendi göksel ontolojisini genişletmeye ne kadar hakkı varsa böyle düşünen birinin de o kadar hakkı vardır.

İkincisi, Üzüm alternatif senaryoların fantastik-ütopik olacağını söylüyor. Fakat bu iddia açık değildir. Tanrı’nın melekler ve şeytanla konuştuğu, belli bazı meleklerin spesifik görevleri olduğu(ölüm için bir melek, doğa olayları için bir melek vs.), şeytanın Tanrı ile pazarlık yaptığı, Tanrı’nın bu pazarlığı kabul ettiği, ardından Şeytan’ın insanlara vesveseler verdiği, belli durumlarda meleklerin veya görünmez varlıkların insanlara yardım ettiği veya insan kılığına girdiği gibi elimizde bulunan yüzlerce dinî hikayenin neden daha az fantastik-ütopik olduğu hiç açık değildir.

2. E Şıkkı Hakkında:

Ahmet’in ihtimaller paketi içerisinde bulunan E şıkkını bir hatırlayalım:

Tanrı yok fakat diğer süper varlıklar var. Süper varlıklar 19’u yapacak güç ve kudrete sahip. 19 sistemini de bu varlıklar yapmış.

Ahmet’in bu önerisi oldukça otantik bir görüşü içeriyor. Tanrı’nın varlığını reddetmesi bakımından ateizmi ve süper varlıkları kabul etmesi bakımından bir tür spiritüalizmi ima ediyor. Bu tür bir inancın hangi “-izm” olduğuna dair bir araştırmaya girişmeyeceğim. Zira konumuz açısından bu önemli değil.

Bu tür bir inancın karmaşık ve tuhaf olduğunu fakat öte yandan mantıksal olarak mümkün olduğunu düşünüyorum. Tuhaf diyorum çünkü bir ateist böyle bir pozisyonu kabul ettiği zaman ölümden sonra hayat ve ortalıkta gezinen ruhlar hakkında olumlu yargılarda bulunabilir. Mesela ölümden sonra ruhlarımızın bir yere kaybolmadığını ve ortalıkta gezindiğini düşünebilir. Mantıksal olarak mümkündür diyorum çünkü ilke gereği ateizm yalnızca teistik kişisel bir Tanrı’nın reddini içerir, diğer konularda kesin bir yargı belirtmez.

Böyle bir ateizm türünün imkansız olduğunu düşünüyorsanız şunu hatırlayın: Ateistler bilinçli ve canlı olan insanların varlığını reddetmemelerine rağmen Tanrı’nın varlığını reddederler. Aynı şekilde, E türü ateistler, her ikisi de bilinçli ve canlı olan insanları ve diğer süper varlıkları reddetmemelerine rağmen Tanrı’nın varlığını reddederler.

Bir ateistin böyle bir ateizm türüne inanması için en azından diğer süper varlıkların varlığından emin olması gerekir. Bunun için benim aklıma yalnızca kişisel deneyimler geliyor. Eğer kişisel deneyimler vasıtasıyla diğer süper varlıkların varlığından kuşku duymayan bir ateistseniz ilke gereği Tanrı’nın varlığına inanmak için elinizde halen hiçbir gerekçe yoktur. En azından bana öyle görünüyor.

Her şey bir yana, bu seçeneğin diğer canlı seçeneklerle aynı sorundan muzdarip olduğunu da hatırlatmak isterim. Ahmet’in Tanrı’nın varlığını reddetmek için halihazırda iyi gerekçeleri yoksa -ki o bir agnostiktir- bu ateizm türünü seçmesi için de hiçbir gerekçesi olamaz. Haliyle, alternatifler içinden neden bu şıkkı seçmesi gerektiği yine belirsizdir.

3. Gelecekten Haber Veren Mucizeler ve İtirazımın Durumu:

Bütün bunların yanında, itirazımdan doğrudan etkilenebileceğinden şüphe duyduğum tek mucize türünün gelecekten haber veren mucize türü olduğunu söylemek istiyorum. Geçmiş ve geleceğin tam anlamıyla “yok” olduğunu ve var olan tek gerçekliğin şimdi olduğunu varsayalım. Bu durumda, gelecek herhangi bir t zamanının hakiki manada bilgi konusu olamayacağını düşünmek için bolca alanımız vardır. Aynı şekilde, bunun aksini düşünmek için de yine bolca alanımız vardır. Şimdi bu iki ihtimali benim itirazım bağlamında değerlendireceğim.

Birinci ihtimal şudur: Demin bahsettiğim zaman tasavvuruna göre geçmiş ve gelecek tam anlamıyla yoktur. Her ne kadar gerekçesi çok tartışmalı olsa da geçmiş ve gelecek hakkındaki bilgilerimizi ayırabileceğimizi varsayacağım. Bir görüşe göre geçmiş var olmamasına rağmen bilgi konusu olabilirken gelecek böyle değildir. Tanrı da dahil hiçbir varlığın gelecek hakkında hakiki bir bilgiye sahip olması imkansızdır çünkü gelecek yoktur.

Bu birinci görüşün tartışmamız açısından sonucu açıktır. Eğer böyle bir görüşü benimsiyor iseniz gelecekten haber veren mucizeleri reddetmeniz gerekir. Bu sebeple bu görüş hakkında daha fazla bir değerlendirme yapmayacağım. Aslında burada, agnostik Ahmet’in gelecekten haber veren mucizelerin olduğunu düşündüğü durumda ne olması gerektiğini araştırıyorum.

İkinci ihtimal ise şudur: Birinci ihtimalde olan her şeyi hatırlayalım fakat küçük bir değişiklik yapalım. Geleceğin tam anlamıyla “yok” olmasına rağmen bilginin konusu olabildiğini ve Tanrı’nın geleceği eksiksiz ve doğru bir şekilde bildiğini varsayalım. Şimdi yine öyle varsayalım ki Tanrı bilgeler ve kutsal kitaplar aracılığıyla gelecekten haberler veriyor olsun. Yazının başında da belirttiğim gibi, gelecekten verilen bu haberler normal insan sınırları içinde tahmin edilebiliyor olsalardı mucize olmazlardı.

Şimdi, agnostik Ahmet’in elinde öyle bir Z haberi var ki bu haberin, insanlar tarafından bilinemeyecek anlamında, mucize olduğuna dair hiçbir kuşku duymuyor olsun. Ahmet, yine ihtimalleri masaya yatırıyor:

  • G) Tanrı’dan başkası bu Z haberini bilemez ve diğer süper varlıklar Z haberinin Z olmasına güç yetirememiştir. Bu durumda Z haberinin verildiği dini kabul ediyorum.
  • H) Tanrı’dan başkası bu Z haberini bilemez fakat diğer süper varlıklar Z haberinin Z olmasına güç yetirebilmiştir. Z’nin evvelindeyse Z haberini vermiştir. Bu durumda bu dini kabul etmiyorum.
  • I) Tanrı’dan başkası bu Z haberini bilemez fakat diğer süper varlıklar Z haberinin Z olacağına dair çok ince tahminler yapabilir. Yine bu dini kabul etmiyorum.
  • İ) Tanrı’dan başkası bu Z haberini bilemez ve diğer süper varlıklar Z haberinin Z olacağına dair isabetli tahminlerde de bulunamazlar. Bu dini kabul ediyorum.
  • J) Tanrı ve diğer süper varlıklar geleceği bilebilir. Durum karmaşık ve belirsizdir.
  • K) Tanrı yoktur ve diğer süper varlıklar geleceği bilebilir. O halde bu dini kabul etmiyorum.

Geleceği yalnızca Tanrı’nın bildiğini varsaydığımız durumda( G,H,I,İ) alternatif senaryoları çoğaltmak oldukça basittir:

Mesela diğer süper varlıklar geleceğin bilgisine hakiki manada vakıf değildir, söz konusu haberi vermiştir ve haberin gelecekte doğrulanması için oldukça mesai harcamışlardır. Bunun zorlama bir alternatif olduğunu düşünüyorsanız Tanrı’nın, taraftarlarına galibiyet sözü verdiği, savaşlarda veya başka olaylarda kendi taraftarlarını görünmez varlıklarla desteklediği ve söz konusu haberi bu müdahalesi ile doğruladığı senaryoları hatırlayın. Birincisi ikincisinden daha zorlama görünmüyor.

Başka bir alternatif olarak, diğer süper varlıkların ince ayrıntılara vakıf olduklarını ve söz konusu haberin insanlar için olmasa bile onlar için tahmin edilebilir olduğunu düşünün. Aynı şekilde, büyü ve sihir vasıtasıyla belli bazı şeylerin değiştirilebildiği senaryoları düşünün. Bu liste böyle uzayıp gider. Üstelik buradaki hiçbir senaryo dini geleneklere yabancı da değildir.

Yazının başında yaptığım gibi şıkları sıraladım. Aynı mantığı buraya da uygulayabiliriz. Sonuçta yine şuna varıyorum: Ek varsayımları kabul etmek için bağımsız gerekçelerimiz olmadığı sürece hangi seçeneği benimseyeceğimiz tamamen belirsiz olacaktır.

Bir Ek: J ve K şıkları bana kalırsa temellendirmesi en zor olan şıklardır. Buradaki sorun, süper varlıkların geleceğin bilgisine hakiki anlamda vakıf olduğu iddiasının bağımsız gerekçelerle çürütülmesinin mümkün görünmesidir. Bunu yapmak için bahsettiğim ek varsayımları önceden kabul etmemize gerek yok. Sadece biraz metafizik yeterlidir.

Diğer süper varlıkları “her şeyi bilen olmayan” anlamında almıştık. Eğer “her şeyi bilen olmayan” tanımı gelecek herhangi bir t’yi bilmeyi dışlıyorsa J şıkkı geçersizdir. Fakat eğer “her şeyi bilen olmayan” bir varlık hem gelecek herhangi bir t’yi bilebiliyor hem de yine de her şeyi bilen olamıyor ise bu şık geçerlidir ve Ahmet’in canlı ihtimaller kümesine yeni bir eleman daha eklenmiştir.

Her şeye rağmen, diğer süper varlıkların geleceğin bilgisine hakiki manada sahip olamayacağını fakat yine de geri kalan şıkların agnostik Ahmet için canlı ihtimaller olduğunu düşünme eğilimindeyim.

4. Güncellenmiş Ahmet:

Metodum açısından, Ahmet’in agnostizimini P-R ekseninde kalmış bir agnostisizm olarak tanımlayalım. Eğer P görüşü süper varlıkları içeriyor ve R dışlıyorsa Ahmet her P için epistemik ihtimaliyeti artırır, R için azaltır, belki R’yi tamamen reddeder ve bu gerçekle ilgili hiçbir sorun yoktur. Konunun bu kısmı oldukça belirgin olmasına rağmen P’yi içeren 10 farklı gelenek veya “-izm” varsa Ahmet’in bu gelenek veya “-izm”lerden hangisini seçeceği hâlen belirsizdir.

Örneğin eğer Ahmet’in agnostisizmi P-natüralizm ekseninde kalmış bir agnostisizmse ve Ahmet’in natüralizmi süper varlıkların dışlanmasını gerektiriyorsa ibreyi rahatlıkla P lehine çevirebilir. “Doğa”dan anladığımız şey “doğaüstü”nden anladığımız şeyi belirlemektedir. Fakat tartışma adına, bu tür bir natüralizmin cin, şeytan, hayalet gibi varlıkları dışladığını varsayıyorum. Zaten bir önceki bölümde diğer süper varlıkları içeren ateizme değinmiştim. Sonuçta Ahmet 19 sisteminin insan zekasını aştığı ve akıllı bir tasarımcı tarafından özenle tasarlandığı kanaatine vardığı için natüralizme verdiği epistemik ihtimaliyeti düşürmesinde veya daha ileri gidip natüralizmi tamamen reddetmesinde de tutarlılık adına hiçbir sorun yoktur.

Sonuç Yerine:

Peki gerçek hayatta neler oluyor? İnsanlar mucizelere nasıl tepkiler veriyorlar? Birinin ayı yardığını veya ölümden dirildiğini veya amansız hastalığınızı tek bir dokunuşla iyileştirdiğini bir hayal edin. Bu mucizelere maruz kalmak eminim ki eşsiz birer deneyim olurdu. Bana öyle geliyor ki, bu mucizelere karşı verdiğimiz tepkiler ve sonucunda aldığımız olumlu-olumsuz kararlar inanç oluşturma mekanizmalarımızın ve insan psikolojisinin ne denli hayret verici olduğunu gösteriyor.

Garip bir dünyada yaşıyoruz. İki anlamda da. Zihnimizin; içindeki koca dünya ve dışındaki koca dünya… Bir bakıyoruz varız, bir bakıyoruz yokuz. Kimine göre bir bebeğin doğumu bile başlı başına bir mucize kimine göreyse değil. Yüce bir duygu olduğunu düşündüğüm sevgi, kimisine göre öyle değil. Apaçık olan şey şu: Koca evrende bir nokta parçacığından farkımız yok fakat içimizdekiler bu koca evreni bile aşıyor. Sahi, ben kimim? Dünyamda ve dünyada neler oluyor?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tanrı’nın Varlığına Yönelik Yeni Bir Argüman: Kuran’daki 19 Sistemi – Mahmud Sami Üzüm

Sonraki Gönderi

Sibernetik Adına Bir Prolog: 1715 – 1716 Mektupları – Deniz Baha

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü