Frankestein’ın yazarı Mary Wollstonecraft Shelley’inin babası olarak tanınsa da William Godwin aslında anarşizmin ilk felsefi savunucularından biriydi. Peki ya tüm bu siyasi otoriteyi defetmemiz gerektiği fikrini nasıl savunuyordu? Ana fikirleri neydi, diğer düşünürleri nasıl etkiledi? Bu yazıda onun hayatını ve en önemli işi olan 1792’de yayımlanmış Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme (An Enquiry Concerning Political Justice) yazısını inceleyeceğiz.
William Godwin’in Hayatı
1756’da Cambridgeshire’da doğan William Godwin; anarşizm, ateizm ve kişisel özgürlük savunusuyla ünlenmiş bir toplum filozofu, yazar ve politik gazetecidir.
Aslında Protestan bir papaz olmak için eğitim almış olan Godwin, Fransız Devriminden etkilenerek papazlıktan vazgeçmiş ve siyaset gazeteciliği ile hiciv yazısına yönelmiştir. Başlangıçta Muhafazakar Parti (Tory) destekçisiyken, Whig Partisinin bir hayli hevesli bir takipçisine dönüşen Godwin; Whig Partisinin New Annual Register, Political Herald Gazetesi gibi yayımlarında yazı yazmaya başladı.

Hayatının çoğunu bekar sürdürmesine rağmen, sonunda Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (1752) (A Vindication of the Rights of Woman) kitabının yazarı ve feminizmin erken dönem savunucusu olarak ünlenmiş Mary Wollstonecraft ile evlendi. Bu vaktiyle epey tepki çekmişti zira Godwin yaşamı boyunca evlilik kurumunun azılı bir eleştirmeni olmuştu. Her ne kadar evlenmiş olsalar da ilişkileri öyle bildiğimiz evliliklere benzemiyordu. Bir evi birlikte paylaşmak yerine özgürlüklerini muhafaza edebilecekleri iki ayrı bitişik evde yalnız yaşamayı tercih ettiler. Ancak ne yazık ki bu düzenleme Mary Wollstonecraft’ın 1818’de Frankestein ya da Modern Prometheus (Frankestein; or the Modern Prometheus) kitabını yazacak olan kızları Mary Wollstonecraft Shelley’inin doğumunun kısa bir süre ardından ölmesiyle son bulacaktı.
Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme (1793)
Ağırlıklı olarak gazetelerde yayın yapmış ve siyasi içerikli kısa siyasal metinler yazmış olsa da, 1793’te yayımladığı Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme, Godwin’in şaheseri niteliğindedir. Bu eserin taslağını kaleme alabilmesi Godwin’in finansal destekçisi ünlü kitapçı ve yayımcı George Robinson’ın desteği sayesinde mümkün olmuştur. Robinson’ın bu maddi desteği sayesinde, Godwin gazatelerde makaleler yazma külfetinden kurtulup, on altı ayını siyaset felsefesini sistemli bir biçimde yazıya geçirmeye ayırabilmiştir.
Proudhon, Bakunin ve Kropotkin benzeri diğer anarşistler gibi Godwin de devletin ortadan kaldırılmasından yanadır. Godwin’e göre devlet sadece yönetenleri değil yönetilenleri de yozlaştırmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal eşitsizliği kızıştırır, cahilliği ve bağımlılığı da kalıcı hale getirir.
Godwin’in anarşizm anlayışı herkesin ahlaki açıdan eşit olmasından; yani, ahlaki açıdan bakıldığında herkesin eşit derecede değerli olduğu böylelikle aynı ahlaki kuralları takip etmesi gerektiği üzerinden şekillenir. Böyle bir görüşün sonucu olarak da Godwin’in anarşizmi rütbe, soyluluk ya da refah gibi sadece belirli kişilere ayrıcalıklar ve haklar tanıyan suni hiyerarşileri reddeder.

Godwin’in devlete yönelttiği temel itiraz, devletin insanların hayatlarını kendi akıl ve ahlak anlayışlarına uygun şekilde yaşamalarını engellemesidir. Godwin bireyler için tam düşünce ve ifade özgürlüğünü savunur, çünkü ona göre bu özgürlük, ahlaki ve maddi ilerlemeyi temin eden yegâne şeydir. Dolayısıyla bu özgürlüğü kısıtlayan hükümet sınırlamaları ilerlemeye bir ayak bağı olur. Devlet akılcılık yerine gerici gelenekleri, toplumsal alışkanlıkları ya da suni hiyerarşileri teşvik etmektedir.
Monarşiler, oligarşiler ve aristokrasiler bir hükümetin olabileceği en kötü haller olmasına rağmen, neticede hiçbir türde hükümet mubah değildir. Demokratik hükümetler ile despot rejimler arasındaki fark niteliksel değil, nicelikseldir. Bu nedenle Godwin, toplumsal kuralları belirlemenin bir yolu olarak seçimlere, çoğunluk egemenliğine, temsili demokrasiye ve yasama meclislerine karşı çıkmıştır. Çünkü sonuç olarak eğer eşitsek, neden sadece küçük bir grup olan seçilmiş kişilerin bütün vatandaşlar için kuralları oluşturmaya yetkisi olsun ki? Siyasi meclisler, sahte bir oybirliği görüntüsü oluşturarak azınlıkları rıza göstermedikleri düzenlemeleri kabul etmeye zorlar ve onları aklın gerektirdiğine inandıkları türde bir yaşam sürmekten alıkoyar.
David Friedman ve Murray Rothbard gibi anarko-kapitalistlerin aksine, Godwin yardımseverliğe oldukça önem verir. “Derdi olan birisi yardım için bana mı geldi? Yardım etmek görevimdir ve şayet yardım etmeyi reddedecek olursam, üstüme düşeni yapmamış olurum” şeklinde yazmıştır. Bu diğerlerine yardım etme yükümlülüğüne olan inancı Godwin’in mülkiyet haklarının meşru kullanımı üzerine katı kısıtlamalar getirmesine yol açar. Diğerlerinin sahip olduğundan daha fazla mülkiyeti olanların bu malları istedikleri gibi kullanması katiyen kabul edilebilir değildir. Godwin’e göre, adalet bu mal sahiplerinin kendi mallarını herkes için özgürlüğü, bilgiyi ve mutluluğu en yüksek düzeyde kılabilecek şekilde kullanmaları olan nihai bir amaca hizmet etmek için şekillendirmelerini gerekli kılar.
Godwin’in bu ideal dünyası Antik Yunan şehir devletleri olan polislerden ilham almakta. Bu dünya görüşünde gönüllü küçük gruplar sıkı kuralları olmayan topluluklardan oluşan federasyonlar olarak bir araya gelirler. Tıpkı Kropotkin gibi, Godwin de içine yerleşmiş derin bir inançla teknolojik ilerlemenin bizim sırtımızdan hayatta kalma yükünü alacağına inanan bir tekno-iyimserdi. Onun gelecek görüşüne göre, birinin kendini idame ettirebilmesi için olabilecek en düşük düzeyde fiziksel çalışmaya ihtiyacı olacaktı ve böylelikle iş angaryasından kurtulacaktık.
Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme’nin Etkisi
Godwin’in bu özgürlüğe, akılcılığa ve tüm insanların eşitliğine olan kuvvetli savunusu hem işçi sınıfının hem de yöneten sınıfın gözünden tabii ki kaçmadı. Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme’nin 1793’te yayımlanmasını takriben Birleşmiş Krallığın monarşisine danışma görevi gören ve bugün bile hala aktif olan Kraliyet Danışma Meclisi Godwin’i dava etmeyi bile düşündü. Gelgelelim ki bu fikir gereksiz görüldü çünkü kitap o kadar pahalıydı ki işçi sınıfı alamıyordu bile. Sonuç olarak bu kitabın geniş kitlelerce okunacağı fikri pek olası görülmedi.
Kraliyet Danışma Meclisi bu tahminlerinde yanıldılar. Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme kitabı kısa zamanda çok satanlar listesine girdi ve kopyasını alıp daha sonra diğer üyelere kiralamak için ya da gruplar halinde sesli okumalar yapmak için bir araya gelen devrimci topluluklar ile işçi örgütleri arasında yaygın şekilde dolaşımdaydı.
Godwin’in bu işi aynı zamanda dönemin genç marjinallerinin de ilgisini çekerek onu 18. yüzyıl Londra’sının genç aydınları arasında bir üne kavuşturdu. Özellikle dikkat çeken nokta ise Godwin’in William Woodsworth, Samuel Taylor Coleridge ve daha sonra kızı Mary ile evlenecek olan Percy Bysshe Shelley gibi şairleri kapsayan İngiliz romantizm hareketinin kurucu babaları üzerindeki etkisidir. Bilhassa Shelley üzerindeki etkisi bir hayli büyük olmuştur. Godwin’in fikirleri Hürriyet Kasidesi, Anarşizmin Maskesi, Azade Prometheus gibi Shelley’nin onlarca şiiri ve oyunu için ilham teşkil etti.
Tabii ki herkes Godwin’den büyülenmiş değildi. Muhtemelen Godwin’in çalışmalarını eleştiren en ünlü eleştirmen ekonomist Thomas Malthus olsa gerek. Hatta Politik Adalet Üzerine Bir İnceleme çalışmasındaki esas iddiaları çürütmek Malthus’un en ünlü işi olan Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme eserine çıkış noktası olmuştur. Malthus bu makalesinde Godwin’in teknolojinin yaşam standartlarını yükseltmeyi garanti etmesi üzerine olan sarsılmaz inancını sorunlu bulur. Godwin’in aksine, Malthus nüfusun her zaman yetiştirebileceğimiz besin kapasitesinden daha hızlı büyümeye meyilli olduğunu düşünmektedir. Godwin tarafından kurulan bu hayali toplum, üreme katı kurallarla sınırlandırılmadıkça imkansızdır. Merkezi bir yönetim olmadan bunun neredeyse imkânsız olduğu bir dünyada, Godwin’in bu teklifi başarısız olmaya mahkumdur.
William Godwin Sadece Teoride Devrimci mi?
Bakunin’in, Proudhon’un ve Kropotkin’in aksine Godwin bir devrimci değildi. Agoracılar gibi Godwin de devletsiz bir topluma giden barışçıl bir dönüşümü savunuyordu. Fransız Devriminden etkilenmiş olmasına rağmen genel anlamda şiddetten ve devrim karşıtlarını giyotinle idam etmekten özellikle nefret etmiştir. Godwin’e göre değişimin anahtarı eğitimdi. Olur da devlet bir gün ortadan kalkacaksa bunun sebebi akılcılığın ve eğitimin insanların devletin gerekliliğine olan inançlarını baltalamasıyla ve devleti gitgide daha da gereksiz görmelerini sağlamasıyla olabilir.
Eğitimin koyu bir destekçisi olsa da tıpkı diğer anarşistler gibi zorunlu eğitimi reddetmiştir. Godwin’e göre otorite, yaratıcılığı öldürür. Eğer teşvik edilir ve geliştirilirse, akıl herkesi zaten doğruya götürecektir. Bu nedenle Godwin insanlar aklın dikte ettiklerini takip etsin diye zor kullanmaya ihtiyaç duymaz, zira insanlar eninde sonunda kendi başlarına aklın gerekliliklerini ve bu gerekliliklerin iktiza ettiği anarşist bir yönetim formunu bulacaklardır.
Joseph T. F. Roberts – “The Early Anarchism of William Godwin“, (Erişim Tarihi: 09.08.2025)
Çevirmen: İpeksu Kaya
Çeviri Editörü: Emir Arıcı