Devletler Covid-19 Krizi Sürecinde Epistemik Sorumluluklarını Nasıl İhlal Etti? – Eric Winsberg & Jason Brennan & Chris W. Surprenant

/
1044 Okunma
Okunma süresi: 52 Dakika

1. Giriş

2020 yılının bahar aylarından itibaren dünya liderleri COVID-19 krizine cevap olarak vatandaşların sivil, siyasi ve ekonomik özgürlüklerine ağır kısıtlamalar getirdi. Bu kısıtlamalar geçmiş salgınlarda görülen daha az tartışmalı, daha az cüretkar sosyal mesafe önlemlerinin bir hayli ötesine geçti. Birçok eyalet ve ülke geniş kapsamlı karantinalar uyguladı. Burada karantinayı insanların evde kalmasını gerektiren, bazı ülkelerde evlerinden herhangi bir şekilde ayrılmak için vatandaşların beraberlerinde özel izinler taşımasını gerektiren durumlar olarak tanımlayacağız. Buna göre vatandaşların genellikle dışarıda vakit geçirmesi, örneğin parkta yalnız koşu yapması, on kişiden büyük gruplar halinde toplanması ve bazı durumlarda küçük gruplar halinde olunsa bile arkadaşlarla ve hatta aileyle bir araya gelmesi yasaktır. Karantinalar yalnızca konferanslar, konserler gibi büyük buluşmaları değil, aynı zamanda arka bahçenizde verilen küçük partileri de yasaklar. Pek çok iş yerine kapanma emri gönderilir ve akabinde de devasa işsizliklere yol açar.

Bu makalede kısıtlamalara, kısıtlamaların kabul edilmesi ve devamı için ahlaken gerekli olan epistemik uygulamaların eşlik etmediğini öne sürüyoruz. Teoride karantinalar meşru kılınabilir olsa da, hükümetler halen daha bu karantinaları gerekçelendirme yükünü sırtlanmış değiller.

Bu makalede hükümetlerin o zaman diliminde ya da şu an sahip oldukları bilgiler ışığında hangi baskılama mekanizmasını uygulaması gerektiğini belirlemeye veya karar vermeye çalışmayacak ya da daha gevşek politikaların ideal veya daha meşrulaştırılabilir olduğunu iddia etmeyeceğiz. Aksine, bizim amacımız hükümet liderlerinin epistemik sorumluluklarını yerine getirmede nasıl başarısız olduğunu ve başarısız olmaya devam ettiğini açıklamak olacak. Hükümetlerin karantinaları kötü verilere ve hatalı modellere dayandırdığını; bu karantinaları meşru kılmak için gereken delillere sahip olmadığını öne süreceğiz. Diğer yandan karantinaların kötü politikalar olduğunu veya COVID-19’un ne kadar tehlikeli olduğunu belirlemeyeceğiz. Bunun yerine pek çok hükümetin epistemik sorumluluklarını yerine getirmede başarısız olduğunu öne süreceğiz.

Kısmi bir analoji kurmak gerekirse, devletin bir kişinin tehlikeli bir seri katil olduğundan şüphe ettiğini düşünelim ve ortada bu kişinin seri katil olduğuna dair biraz delil olduğunu varsayalım. Devlet, halka daha fazla tehdit oluşturmaması için bu kişiyi tutuklasın ve gözaltına alsın. Aylar sonra, devlet halen daha hapiste tuttuğu bu kişi hakkında bir hüküm vermesin ve suçunu kanıtlaması için gerekli olan delilleri toplamaya da yeni başlamış olsun. Dahası, devletin bu kişiyi seri cinayetle suçlarken muhakemesinde ciddi, gösterilebilir hatalar yaptığını öğrenmiş olalım. Bu durumda medeni haklar avukatları, devletin bu kişiyi hükümlü tutmak için gerekli epistemik zorunlulukları karşılamadığı konusunda şikayette bulunabilir. Bu, avukatların şüphelinin katil olduğunu reddettikleri anlamına gelmez; hatta onu serbest bırakmak istemiyor bile olabilirler fakat devlet şüphelinin haklarının ihlalini meşru kılmak istiyorsa aslen haklı olması yetmez: iddialarını güçlü epistemik temellere dayandırmalıdır. Hükümet yetkilerinin yeterli kanıt olmadan birini hapse göndermesi ciddi bir ahlaki hatadır. Bu analojide karantinaların hapse denk olduğunu iddia etmiyoruz; amacımız yalnızca hükümetlerin, vatandaşların özgürlüklerini kısıtlamadan önce birtakım gerekçelere sahip olması gerektiğini örneklendirmek.

2. Temel Özgürlükler, Anayasal Haklar ve Kamusal Gerekçe

Liberal siyaset felsefeleri özgürlüğe en temel siyasi değer gözüyle bakar. Tüm vatandaşlar geniş çaplı bir bireysel özgürlükler sahasına sahiptir. Hükümetler bu özgürlükleri ancak ağır gerekçelendirme sorumluluklarını yerine getirdikten sonra, istisnai durumlarda kısıtlayabilir.

John Rawls’ın teorisini örnek alalım. Rawls’ın teorisi her bireyin “temel özgürlüklerinin sivil haklarla uyumlu olarak tamamen kapsayıcı bir şekilde düzenlenmesine” (2001, 42) hakkı olduğunu öne sürer. “Temel özgürlükler” burada sosyal istikrar, ekonomik verimlilik, ekonomik adalet veya genel refah için kolayca gözden çıkarılamayacak özgürlüklere işaret eden teknik bir terimdir. Temel olmayan özgürlükler (yatırım yapma hakkı) başka değerleri (eşitlik veya refah) ilerletmek için kısıtlanabilse de temel özgürlükler kısıtlanamaz. Temel özgürlüklerde herhangi bir azaltmaya gitmek için katı denetleme standartlarının karşılanması gerekir. Temel özgürlüklerin kendi içinde değiş-tokuşu kabul edilebilir olsa da temel özgürlükler ve birtakım toplumsal gayelerin birbirlerinin yerini alması, yalnızca bazı istisnai durumlar dışında kabul edilebilir değildir. 

Rawls tüm özgürlüklerin temel özgürlükler olmadığını öne sürer.  Rawls inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bir araya gelme özgürlüğü, yasal haklar ve hukuk karşısında eşit korumaya sahip olmak, mesleki özgürlük ve mülkiyet haklarını da içeren bir dizi spesifik liberal özgürlüğü savunur.

Elbette liberalizmin içinde Rawls’ın temel özgürlükler olarak öne sürdüğü maddelerin hangilerinin “temel” olup olmadığı hala büyük bir tartışma konusu. Biz bu tartışmayı burada çözümlemeyeceğiz.  Yalnızca herhangi bir kapsayıcı liberal teoriye göre karantinaların vatandaşların temel haklarını kısıtladığını ve özgürlüklerde azalmaya sebep olduğuna dikkat çekeceğiz.

Temel özgürlükler ve temel olmayan özgürlükler arasındaki ayrımın dengi çoğu liberal demokratik anayasada görülür. Örnek olarak ABD’de siyasi ifade, ticari ifadeye göre daha sıkı korunmaktadır. Dini, sosyal veya politik amaçlar taşıyan toplulukların bir araya gelme özgürlüğü, ticari bir araya gelme amacı taşıyan gruplarınkine nazaran çok daha sıkı korunur.  Kongrenin vatandaşların dini ibadetlerini kısıtlaması veya vatandaşların sosyal ve özel sebeplerle toplanmasını yasaklaması için devlet, kısıtlamalarla hangi değerleri arttırmayı amaçladığını bildirip kanıtsal açıdan da bu iddiayı nedensel olarak desteklerken, bu iki gerekçelendirme yükünü karşılamalıdır (Killion 2019).

Liberaller bu düşünceler için çeşitli dayanaklara sahipler. Bazıları hakların uzun vadeli faydasına (Mill 1859; Schmidtz 2008), bazıları otonomiye, eşitliğe ve bireyliğe (Rawls 1971; Gaus 2011) başvurur. Diğerleri ise hakların devletin erişim alanının dışına çıkmasını engellediğini iddia eder (Spaulding 2009). [2]

Bununla birlikte, unutmayın ki, liberal pozisyon temel özgürlüklerin yalnızca sıkı bir denetleme altında azaltılabileceği veya alıkonulabileceği, diğer tüm özgürlüklerin ise isteğe göre azaltılabileceği bir konumlanış değildir. Aksine bütün liberaller, bir “özgürlük karinesine” inanır. (Feinberg, 1984, 9; Benn 1988, 87; Gaus 1996, 162-66; Rawls 2001, 44, 112; Gaus, Courtland ve Schmidtz 2018): Özgürlük, normatif olarak temel kabul edilir. Varsayılan olarak, tüm vatandaşların arzu ettiği şekilde davranmalarında özgür olduğu kabul edilir ve yine varsayılan olarak, özgürlüklerin gerekçelendirilmesine ihtiyaç yoktur. Fakat özgürlükler üzerine herhangi bir kısıtlama, çeşitli kamusal değerlere başvurularak gerekçelendirilmek zorundadır. Temel özgürlüklere yönelik bir kısıtlama yalnızca, gerekçelendirmeler sıkı denetlemelerden geçebilirse uygulanabilir. Yine temel olmayan özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar da ciddi bir gerekçelendirmeye ihtiyaç duyar.  Uygulama ne kadar güçlüyse bir o kadar büyük potansiyel tehlike teşkil eder ve yine aynı oranda güçlü bir gerekçelendirmeye ihtiyaç duyar.

Buradaki amacımız liberallerin genel olarak sahip olduğu ve modern demokratik ulus-devletlerin temelini oluşturduğu varsayılan kapsamlı ilkelere değinmek için özetleme yapmaktı. Liberaller ve anayasal demokratlar için genel olarak (a): özgürlük üzerine yapılan tüm kısıtlamalar gerekçelendirilmelidir; (b): bazı özgürlükler diğerlerine göre daha kolay kısıtlansa da özgürlükler ortak fayda adına susturulamaz veya bastırılamaz.  İlaveten liberaller (c) hükümetlerin temel hakları bastırmak için öne sunduğu gerekçelerin sağlam dayanakları olmasına, kamusal nedenlere başvurmasına ve bilginin tüm vatandaşlar için erişilebilir olması gerektiğine inanır.

3. Prensipte Kısıtlamaları Meşrulaştırmak

Yine de pek çok liberal zorunlu karantina ve sosyal izolasyon (Parmet ve Sinha 2020) da dahil olmakla birlikte temel haklara olan kısıtlamaların prensipte meşrulaştırılabilir olduğuna inanıyor. Hatta devlet müdahalesini kuvvetli bir şekilde reddeden pek çok liberteryen arasında bile bu görüşü benimseyenler var. Örnek olarak Robert Nozick devletin, daha iyi sonuçları olacak olsa bile hakları ihlal edemeyeceğini öne sürse de “feci ahlaki bir dehşetten kaçınmak” için hakların ihlal edilebileceğini söyler. (Nozick 1974, 31) Benzer bir şekilde Jessica Flanigan (2014; 2017) ve Jason Brennan (2018) zorunlu aşının meşrulaştırılabilir olduğunu iddia eder. İkisi de zorunlu aşının paternalistik temellendirmelerini reddetse de devletlerin, vatandaşların diğerlerini gereksiz riske sokmasını engellemek için zorunlu aşı uygulayabileceği konusunda anlaşırlar. Flanigan, kalabalık bir alanda havaya ateş eden bir kişinin, etrafta duran masum insanları gereksiz bir risk altına soktuğunu,  enfekte bir kişinin de kalabalıkların arasına dalmasının benzer bir davranış olduğunu öne sürer. Brennan (2018) Flanigan’ın argümanını belirsizlik, kolektif eylem ve üstbelirlenim problemlerini çözerek revize eder fakat benzer bir sonuca ulaşır.

Bu yüzden, devlet karşıtlığına rağmen liberaller bile özellikle zararı engellemek adına temel haklara olan kısıtlamaları savunur. Zorunlu aşılama hususundaysa bu argüman insanların, diğerlerini gereksiz enfekte olma riskine sokma hakkı olmadıkları gerekçesiyle yapılmıştır. Bu argümanlar göz önüne alındığında biri COVID-19 karantinalarının da benzer gerekçelerle meşrulaştırılmasının kolay olduğunu düşünebilir. Haklar üzerindeki bu kısıtlamalar komşularını gereksiz riske sokmalarını ve enfeksiyon popülasyona hızlı bir biçimde yayıldığından ahlaki bir facianın yaşanmasını potansiyel olarak engellerken, liberal bir bakış açısından meşruiyet kazanır.

4. Devlet Gücüne Epistemik Kısıtlamalar

Liberaller ve demokratlar, doğru koşullar altında devletlerin insanların özgürlüklerini kısıtlayabileceğini veya kaldırabileceğini, zorla ilaç aldırabileceğini, işlerinden alıkoyabileceğini, mahkum edebileceğini ve hatta onları öldürebileceği konusunda hem fikirdir. Fakat bunları yaparken haklı olması için epistemik koşullar da dahil olmak üzere devlet, bazı şartları yerine getirmelidir. Örnek olarak devlet test edilmemiş bir aşıyı zorunlu tutamaz; suçunu kanıtlamadan katil olduğuna dair şüphe duyulan birini hapse atamaz; zayıf istihbarata dayanarak muhtemel kitle imha silahlarına sahip olabilecekleri için ülkelere savaş açamaz. Vatandaşlarını yalnızca sadık olmama şüphesi ile toplama kamplarına gönderemez.

Epistemik normlar bazen ayrıca ahlaki normlardır. (Chignell 2018). Bazı durumlarda bireylerin veya grupların geçerli kanıtlar toplaması, bu kanıtları dikkatli bir biçimde muhakeme etmesi ve bilişsel ön yargılarından arınması için kendini öz-şüphecilik (self-skepticism) süzgecinden geçirmesi gibi ahlaki görevleri vardır. Bu bir kişi, bir diğer kimseden emin olduğunda, bir kişinin diğer bir kişi üzerinde önemli ölçüde güce sahip olduğunda veya iki kişinin birbirleriyle belirli anlaşmalar yaptığı durumlarda meydana gelir. Örnek olarak, ebeveynler çocuklarına bakmakla yükümlüdür; bu yükümlülükler ebeveynlerin çocuklarının refahıyla ilgili konularda doğru bir şekilde düşünmelerini gerektirir. Yine benzer bir şekilde bir finansal danışmanın görevi de en yüksek yeterlilik seviyesinde ve rasyonel değerlendirmeden geçmiş yatırım tavsiyelerini müşterilerine sağlamaktır.

Yeni bir çalışmasında Jason Brennan (2011;2016) devletlerin yüksek riskli kararlar verirken güçlü epistemik yükümlülükleri olduğunu iddia eder. Brennan, bu argümanı bir cinayet davası örneği ile kuvvetlendirir.

Bir sanığın birinci dereceden cinayet ile suçlandığını hayal edin. Dava süresince iki taraf da delillerini sunar, tanıklar sorgulanır ve argümanlar öne sürülür. Eğer suçlu bulunursa sanığın infaz edilmesi ya da ömür boyu hapse mahkum edilmesi muhtemeldir. Jüri üyelerinin sanığı suçlu bulduğunu fakat bu üyelerin davanın olgularından habersiz olduğunu; kararlarını yanlış veya bilimsel olmayan bilgiler ışığında verdiğini; davayı anlayacak bilişsel kapasitede olmadıklarını veya davada sürülen bilgileri taraflı ve irrasyonel bir şekilde kullandığını varsayalım. Alternatifi olarak ise jüri üyelerinin sanıkla husumetli olduğunu; çıkar çatışması yaşadıklarını veya sanığın suçlu olup olmadığını umursamadan hakimi memnun etmek amacıyla sanığı suçlu bulması gibi uygunsuz motivasyonları olduğunu varsayalım.

Eğer jüri üyelerinin bu sebeplere dayanarak sanığı suçlu bulduğunu bilseydik jürinin adil davranmadığı sonucuna varırdık. Nitekim jüri heyeti duruşma sürecini adil, tarafsız, ön yargısız ve gerçeği ortaya çıkarmayı amaçlayan güvenilir bir şekilde yürütmeyi savunma tarafına –ve temsilcilerimiz olarak topluma- borçludur. Dolayısıyla bu durumda jürinin vardığı kararı geçersiz sayılması ve davanın yeniden başlatılması gerektiği yönünde bir sonuca varırız. Pek çok Birleşik Devletler eyaletinde sanığın, jürinin yukarıda bahsi geçen hatalardan birini yaptığını ispat etmesi durumunda bu yasanın devreye girdiği dile getirilir.

Eğer jüri, sahip olduğu en iyi bilgiler ışığında hareket ettiğini iddia etseydi, bu davranışı kabul etmezdik çünkü mevcut bilgiler oldukça yetersiz. Örnek olarak, davanın sanığın yakalandıktan 3 gün sonra görüldüğünü düşünelim. Zaman eksikliği sebebiyle hem davacı hem de savunma tarafının kendi pozisyonları için yeterli kanıt bulunmaz ve sahip oldukları deliller ise zayıf olur. Bu durumda jüri heyetinin sanığı suçlu bulması hatalıdır. Elde olan en iyi veriyi kullandıklarını söylemek ise yine meşru bir gerekçe değildir çünkü deliller göreceli değil, objektif bir standarda dahil olmalıdır. Bu durumda ise sanığın suçluluğu ile ilgili makul şüpheler olmamalıdır.

Bir hükümetin bir kişiyi zayıf delillere dayanarak mahkum etmesi, ardından olay yaşandıktan sonra gerekli olguları toplaması kabul edilemez bir durumdur. Bu durum eleştirildiğinde, savunma tarafının “Elbette herkes hükümetin daha iyi delil toplaması gerektiği konusunda hemfikir ve neyse ki hükme varıldıktan iki ay sonra yeterli deliller toplandı.” gibi bir açıklama yapması hiçbir anlam ifade etmez. Delil tasarısı hükme varmadan önce gelmelidir. Eğer sonradan sanığın suçlu olduğunu bilsek bile bütün liberaller ve anayasal demokratlar devletin davranışını kınamalı ve devletten, gelecekte önceden-belirlenmiş kuralların takibini talep etmelidir.

Kamusal akıl geleneğini takip eden liberaller veya demokratlar –güncel İngiliz-lisanı politik felsefesi arasındaki dominant paradigma- (e.g., Benhabib 2002; Christiano 2010; Eberle 2002; Estlund 2008; Freeman 2009; Gaus 1996; 2003; 2011; Habermas 1995; 1996; Larmore 2008; Rawls 1996; 2001; Tomasi 2001; 2012; Vallier 2018) hükümetlerin ek kısıtlamalara tabi olduğunu kabul ederler. Hükümet, vatandaşlarına birtakım politikalar dayatmak istediğinde halk arasında paylaşılan değerler ve halka açık, uygun kanıtlar ışığında tüm sağduyu sahibi vatandaşların kabul edebileceği şekilde devlet tarafından meşru kılınmalıdır. Hükümetlerin kendi başına, erişilemez veya halka kapalı bilgi kaynaklarını kullanarak hareket etmesi çoğu zaman yasaktır. Bunun yerine herkesi eşit ve özgür gören, bireylik kavramını da kapsayan ve yaygın olarak paylaşılan demokratik konseptlere başvurmalıdır. (Rawls 1996; Gaus 2011) Kamusal akıl geleneğini takip eden liberallerin, vatandaşların hükümet liderlerinin seçimleri için kamu gerekçesi talep etmeden gözü kapalı bir şekilde takip etmelerini tavsiye etmekten kaçınmaları için belirli sebepler vardır.

Bu analojileri kullanarak, ‘karantina’ sözcüğünün kullanımı kamu retoriğini bu yöne çekme eğiliminde olsa da COVID-19 karantinalarının hapis veya ceza gibi olduğunu öne sürmüyoruz. Ayrıca uygun çözümün de dava örneğinin aynısı olduğunu iddia etmiyoruz. Dava örneğinde, eğer hükümet epistemik görevlerini karşılayamazsa sanık serbest kalır. Bizim argümanımız hükümet epistemik görevlerini karşılayamadığında karantinanın derhal bitmesi yönünde değil. Aksine Brennan, cinayet davası argümanının odak noktasının genelleştiğini savunuyor. Hükümetler insanlara büyük zararlar verebilecek, geçim kaynaklarından, özgürlüklerinden hatta hayatlarından mahrum edebilecek büyük çaplı politik kararlar aldığında, böyle kararları alabilmek için iyi niyetli olduklarını ve de bu konuda yetkin olduklarını kanıtlama hususunda ahlaki yükümlülükleri vardır. Biz yalnızca epistemik görevin, iyi bilgilere dayanma anlamına (uygun olan en iyi bilgiler değil, iyi bilgiler) geldiğini iddia ediyoruz. Jüri argümanı bu seziyi kuvvetlendirdiği gibi, geniş bir politik karar skalasını da genelleştiriyor. Aşağıda, bu noktanın açık olduğundan şüphelenmemize karşın COVID-19 karantinalarının neden “yüksek riskli (high stakes)” olduğunu açıklayacağız.

Liberal demokratların kendi prensipleri ışığında böyle bir pozisyonu benimsemek için iyi sebepleri vardır. Bu prensiplere göre belirli özgürlükler temel olarak ele alınır ve bu temel özgürlükler normatif olarak esastır. Özgürlüğü ayak altında çiğnemek, susturmak ve zarar vermek için hükümetler ciddi gerekçelendirme yüklerini sırtlamalıdır. Hükümetler bu kararları, iyi niyetle hareket ederken yeterli bir bilgi ışığında uygun epistemik akıl yürütme prosedürlerini kullanarak vermelidir.

Yukarıdaki açıklamalar argümanımıza temel bir zemin sağlıyor. Demokratik ve liberal gelenek içinde iştirak eden fikir ve prensiplere bağlı kalarak hükümetlerin COVID-19 karantinaları için gereken gerekçelendirme yükünü neden karşılayamadığını açıklayacağız. İlk olarak yetkililer tarafından kullanılan veri ve modellerin zayıf olduğunu; bilim felsefesi ve uzmanların güvenilirliğini dikkate alarak bu tarz modelleri kullanırken daha da dikkatli olmamız için sebepler olduğunu öne süreceğiz. İkinci olarak, verilen kararların fazlasıyla yüksek riskli olduğunu ve her kesimden insana, özellikle de aşırı yoksulluk içinde olanlara ciddi şekilde zarar verdiğini tartışacağız. Bununla birlikte hükümetlerin Yeterlilik İlkesini ihlal ettiğine ve gerekçelendirme yükünü karşılayamadığına dair bir zemin oluşturacağız. Hükümetlerin karantinaları haklı çıkarmak için hangi epistemik zorunlulukları karşılamaları gerektiği hakkında kesin bir çizgi çizmeyeceğiz çünkü herhangi bir kesinlik tartışmalı olur. Bunun yerine hükümetlerin kullandığı bilgilerin, modellerin bizim çizeceğimiz, kabul edilebilecek çizginin ciddi şekilde altında kaldığını iddia edeceğiz.

Biri yukarıdaki argümantasyonun tümüne eğer bir sanığı tutuklu tutmak “yüksek riskli” ise sanığı serbest bırakmak da öyledir diyerek itiraz edebilir. Aynı şekilde karantinalar da hareket ve bir araya gelme özgürlüğünü kısıtlama, ciddi psikolojik travma ve büyük ekonomik zararlar yaratması açısından “yüksek riskli” olmakla birlikte, aynı zamanda karantina uygulamamak birçok ölüme sebep olacağından da “yüksek risklidir.” İlk olarak belirttiğimiz üzere, sanığı serbest bırakma örneğini tartışmıyoruz. Biz, devletler epistemik görevlerini yerine getiremeyip vatandaşlarını haklarından mahrum etmesi durumuna genel bir çözüm olmadığını savunuyoruz. İkinci olarak, risk seviyelerinin denkliği söz konusu olsa da bu bakış açısı önemli bir noktayı kaçırıyor. Eğer biri anayasal demokrasiyi veya direkt olarak liberalizmi reddederse, karantina uygulayıp uygulamamak “faydacı” bir soruna dönüşüyor. Karantinalar uygulandığı dönemde, yapılabilecek iki tercihe dair bilginin kalitesi (birazdan aşağıda açıklayacağımız üzere) oldukça düşüktü ve faydacı bir noktadan bakacak olursak, açık kalmayı meşrulaştırmak, her şeyi kapatmayı meşrulaştırmak kadar zor. Fakat bizim buradaki üstünde durduğumuz şey anayasal demokratların ve liberallerin bütün seçenekleri eşit temellerden almaması. Liberaller ve anayasal demokratlar özgürlüğü varsayılan olarak ele alırken, özgürlükten kopuşlar ise meşrulaştırılmak zorundadır. Dayatma ne kadar büyükse, meşrulaştırma da bir o kadar güçlü olmalıdır. Bütün okuyucularımız liberal veya anayasal demokratlar olmasa dahi, bunlar Batı siyaset felsefesi ve asıl siyaset pratiklerinde başat paradigmalardır.

5. SARS-CoV-2 Veri ve Modellerinin Problemleri

Aşağıdaki paragrafı Cooper/Smith ve epidemiyolog Dylan Green bildiriyor:

Normalde birkaç aylık süreçte; iş arkadaşlarımın onayını ve yapılandırılmış bilgileri kullandığım, üstüne on yıllık bir araştırmanın sonucu olan modelleme sonuçlarını, (üstüne benim/bizim çok az bilgimizin olduğu bir virüs için) birkaç haftalık bir süreçte oluşturmam istendi. Bu durum nihayetinde karmaşık girişimlerden ziyade daha kolaycı çabalara yol açtığı kadar varsayımlarda ve parametrelendirmelerde de bir o kadar zor kararların alınmasına sebebiyet veriyor. Modelleme sürecinde, yalnızca birkaç güne mal olacak olsa bile daha iyi verileri veya iyileştirmeleri bekleme lüksümüz yok.             

Epidemiyologlar ortaya çıkan bir salgını modellerken sahip oldukları veri kısıtlıdır. Tahminde bulunmak için modellerini oluştururken, çoğu veri veya mevcut arka plan bilgisi ile sınırlandırılmamış sayısız metodolojik karar alırlar.

Birleşik Krallık ve ABD’de politika kararlarında önemli bir etkisi olan Imperial College London (ICL) modelini ele alalım. Bu model, sağlık sistemine aşırı yüklemeye engel olmak için halka hangi hükümet müdahalelerinin yapılması gerektiğini hesap etmekte kullanıldı. Modelin ana amacı çeşitli politika seçimlerinin hastane yataklarına, yoğun bakım ünitelerine ve geri kalanına olan talebe etkisini tahmin etmekti. Bu yüzden modelin, 100.000 enfekte olmuş kişi içinde beklenen ölüm oranı, hastaneye yatış oranı ve yoğun bakıma alınma gibi bilgilere ihtiyacı vardı. Toplamda model, neredeyse 700 farklı parametreyi kullandı.

COVID-19 salgının başında, hatta biz bu cümleyi yazıyorken bile yukarıda belirttiğimiz parametrelerin büyüklüğü iyi hesaplanamamıştı. DSÖ’nün erken tahminleri Çin ve diğer erken enfeksiyon bölgelerinden gelen vaka oranlarını kullanıyordu fakat vaka oranları doğrudan bir gözetleme ve algıda seçiciliğin ürünü. Sağlık çalışanları ağırlıklı olarak bakım isteyen insanları test ederken veriler de daha ciddi sonuçlar göstermeye yönelik bir eğilim kazandı.  Nitekim enfekte olmuş bütün insanlar hasta olmuyor ve hasta bütün insanlar tedaviye ihtiyaç duymuyorken ağır hastaların tedaviye ihtiyaç duyması en muhtemel sonuçtu. DSÖ’nün erken tahminleri oldukça yüksekti. %3.4 gibi inanılmaz yüksek bir ölüm oranını ve iki haneli hastaneye yatma oranları gösteriyordu. Doğru sayılar hala bilinmese de, erken tahminlerin oldukça yüksek olduğu açık.

Figür 1. (Ferguson ve diğerleri)

ICL modeli “SIR” olarak adlandırılan modellerin devasa bir uzantısıdır. SIR modelleri epidemiyolojik popülasyonları üçe ayırır: Riske açık, enfekte olmuş ve iyileşmiş. Geçmişe bakıldığında SIR modelleri, salgınların aşina olunan eğri modellerine yatkınlık gösteriyor olduğunu açıklamakta mükemmeldir. Fakat okulları kapamak, genel olarak insanlara ve özellikle yaşlılara evde kalmayı emretmek, restoranları kapamak vb. gibi politika tavsiyelerinde yararlı olabilmesi için SIR modellerinin çok daha kompleks olması gerekir. Şimdi bu üç ana grubun da, örnek vermek gerekirse evde kalanlar, okula gidenler, işe gidenler vb. şeklinde yaş kategorilerine ayrılması gerekir.

ICL modelini biraz daha derinlemesine inceleyelim. ICL yazılımı, modellediği her ülke için rastgele, varsayımsal bir nüfus yaratıyor. Her bir birey bir haneye, yaşına göre de okula/üniversiteye veya iş yerine atanıyor. (Bunların boyutları dünyadaki gerçek değerleriyle orantılı olarak seçilir.) Bunun ardından model, 6 saatlik adımlarla bireylerin model tarafından nerede konumlandırıldıklarına göre enfekte olma ihtimalini simüle ediyor ve rastgele bir şekilde (olasılık tahminlerini göz ardı ederek) bireylerin enfekte olup olmadığını ve enfekte olan insanlara ne olacağına (hastaneye yatma, ölüm vb.) karar veriyor.

Bu tarz modellerin ardında yüzlerce farklı karar vardır. Bunlar belirlenip ölüm, hastanaye yatma ve yoğun bakıma giriş oranları kodlanmalı; işte, okulda ya da evde enfekte olma riskiyle beraber bir zaman dilimi (insanlar gündüz saatlerinde işlerini hallettiklerinden dolayı seçilen zaman diliminin de çok büyük etkisi olabilir çünkü bu zaman dilimi günün önemli bir bölümünü kapsamaktadır) belirlenmelidir.

Örnek olarak; ICL modeli insanlar sosyal mesafe uyguladığında evde enfekte olma ihtimallerinin 25% artacağını tahmin ediyor. Fakat neden 25%? Neden 35% değil? Aslına baktığımızda; elimizde modelin seçimlerini destekleyecek herhangi bir veri veya araştırma yok. Hatta bırakın SARS-CoV-2 oranlarını, geçmişteki herhangi bir virüs için bile iyi yapılandırılmış çok az veriye sahibiz. Salgın süreci dikkate alındığında şimdi görülüyor ki SARS-CoV-2 diğer konumlar ve virüslerle karşılaştırıldığında, özellikle evde öldürücü. (Qian et al. 2020). Modelin yazılımında neredeyse her parametrede devasa belirsizlikler var. Modellemedeki çoğu seçim görece arka plan bilgisi veya verilerle sınırlandırılmamış, veri varsa da kullanılan veri zayıf çıkmış. Şikayet ettiğimiz şeyse ICL’in pek çok farklı parametreye dayanması değil fakat bu parametrelerin girdisinin büyük oranda nedensiz ve kanıtlarla desteklenmemiş olması.

ICL modelinin tek seferlik çalışması yaklaşık 20.000 işlemci saati gerektirir. Dolayısıyla kısa vadede (çoğu nedensiz olan) bu kadar değişken parametre değerinin, model tahminlerini nasıl etkileyeceğini keşfetmek; [5] değişken parametre değerleri etrafında modelin tahminlerinin ne derece güçlü olduğunu belirlemek imkansızdır. Şu an modelin daha temiz yazılmış versiyonu mevcut olsa da, ICL modelinin yine aynı parametreleri girdi olarak kullandığında ciddi derecede farklı tahminler oluşturabileceği açık. Sonuç olarak, simülasyonun sonucu, şansla birlikte modelleyicinin yapacağı sınırlandırılmamış seçimlere de büyük oranda bağlı.

Üstünde çalışılmakta olan yeni bir yazıda, Christopher Avery ve diğer ekonomistler (2020) ICL modeli de dahil olmak üzere başlıca modellerin eksikliklerini belirlediler. Bunlar, virüse maruz kalmada heterojeniteyi hesaba katmamak, endojen davranışsal farklılıkları hesaba katmamak (insanların kendi kendilerini izole etmeleri veya hastalık yayıldıkça diğer insanlarla görüşmeyi azaltmaları), hastane kapasitelerindeki ve altta yatan komorbiditelerdeki parametre eksikliklerini kapsıyor. Bu metnin yazarları da bizim gibi SIR modellerinin yaptığı pek çok tahminin ad hoc (özel) ve kanıtlarla desteklenmediğinden, nedensiz seçilen parametre değerlerinin modelin tahminlerini büyük ölçüde değiştirdiğini ve bu modellerin beslendiği verilen ciddi şekilde algıda seçicilikten muzdarip olduğundan şikayet ediyor. Avery ve arkadaşları “her model türünün makul bir şekilde virüsün başlangıç safhasına oldukça iyi kalibre edilebildiği fakat ileri aşama tahminleri yapmanın, sorunun tabiatı gereği çoğunlukla öznel kaldığı, herhangi bir modelin virüsün ileri safhalarına kadar genişletilmesi gerektiği” sonucuna ulaşıyor.

Bu yüzden modelin, politika önerilerinin kalbinde yer alan yoğun bakım ünitelerine olacak talebi tahmin etmede oldukça başarısız bir performans göstermesine pek şaşırmamalı. ICL bilim adamlarının “maksimum baskılama” politikasını önerdiğini hatırlayalım. (Ferguson ve diğerleri, 2020) Bu, ICL bilim adamlarının düşlediği en acımasız politik güzergahtı ve hatta başta, maksimum baskılamanın Birleşik Krallık’ta var olan yoğun bakım ünitelerinin ve solunum cihazlarının kapasitesine aşırı yükleme yapmaktan zar zor kaçınacağını, aşı çıkana kadar ekonominin aç-kapa yaparak döndürülmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Maksimum baskılamadan daha gevşek önlemler uygulanmasına rağmen tahminleri gerçekleşmedi. ICL bilim adamları, ABD’de eğer maksimum baskılama yöntemleri uygulanmazsa ve “tersine pandemi artışı görülmez, vaka sayılarını düşük seviyelere getirip bu durum sonsuza kadar korunmazsa” ABD’nin milyonlarca ölümle karşılaşacağını ön görüyorlardı. (Ferguson ve diğerleri, 2020) Mart 2020’de Ferguson, gazeteci Nicholas Kristof’a ABD için en iyi durum senaryosunun makul sosyal mesafe önlemleriyle 1.1 milyon olduğunu söyledi. (Kristof 2020)

ICL modeline yapılabilecek en büyük itham, hiçbir karantina uygulamayan İsveç için nasıl tahminler yapacağını incelemek olacaktır. Elbette ICL modellerini İsveç üzerinde hiç uygulamadı fakat modelin ülkeler özelinde girdileri mevcut. İsveç, Belçika ve ABD merkezli bir grup epidemiyolog (Gardner ve diğerleri, 2020, 31) ICL modeline çok yakın bir modeli, parametreleri İsveç’in nüfus yoğunluğuna, demografisine vs. uyarlayarak çalıştırdı. Epidemiyologlar “İsveç modelimiz, geleneksel epidemiyolojik parametreler altında, şu anki İsveç halk sağlığı stratejisi Mayıs ayında pandemi öncesi kapasiteye 40 misli yükleme olacağını ve ortalama 96.000 ölüm oranı gösteriyor. (95% CI 52.000’den 183.000’e)  En iyi durum tahminleri bile, eğer İsveç maksimum baskılama ve karantina teknikleri uygularsa, İsveç’te Nisan’ın sonuna kadar 15.000 ölüm olmasıydı. Tabii ki İsveç sağlık sistemine aşırı yüklemeden muzdarip değil. Grubun yazısına göreyse şu anki politikalarıyla İsveç, gelecek hafta 70.000 ölüm sayısını geçmiş olmalıydı. Bu yazının yazıldığı 19 Mayıs 2020 tarihinde ise İsveç’te COVID-19 sebebiyle 3.743 ölüm gözlendi.

Birleşik Krallık ve ABD’de nihai ölüm sayısının ne olacağı belirsiz fakat ICL ve diğer modellerin bize çizdiği yoğun bakım ünitelerine ve solunum cihazlarına olan talep bir hayli pesimistik. (Yukarıda Figür 1’e bakın.) Aynı zamanda ICL’in ve benzer modellerin bakımevleri ve yoğun bakım ünitelerindeki bireylerin ölümleri için tahminde bulunmadığını unutmayın.

Başka berbat bir modelleme hatasının (istisnai olmasa da) New York Eyalet Valisi Andrew Cuomo tarafından 25 Mart 2020’de yapıldığını görebiliriz. Cuomo, eyalet ciddi bir karantinaya gitmezse 7 Nisan’a kadar 40.000 solunum cihazına gerek olacağını fakat en iyi durum senaryosunun ise bu 40.000 solunum cihazının 14 Nisan’a kadar gerekli olacağıydı. İşte covidtracking.com/data/’ya göre gerçek veriler:

Figür 2. (https://twitter.com/ElonBachman hesabından alınmıştır.)

Burada Cuomo bu sıralar popüler olan Institute for Health Metrics and Evaluation (IHME) tarafından kullanılan modele benzer bir regresyon modeli kullanıyor. IHME bir karma etkiler/doğrusal olmayan regresyon sistemidir. Kısaca açıklamak gerekirse ölüm, yoğum bakım ve solunum cihazı verisiyle birlikte spesifik bölgelerin karantinaya girdiği tarihleri de girdi olarak alır ve Figür 2’deki kırmızı ve yeşil çizgiler gibi görünen değiştirilmiş Gaussian eğrisine oturtur. IHME modellerinin her eyalet için yaptığı hastanelerin ihtiyaçları, yoğun bakım ünitesi ihtiyacı, solunum cihazı ihtiyacı ve ölümler için yaptığı tahminler, kötü performansları ve sık sık yapılan devasa güncellemeler yüzünden efsanevi haline geldi. Bu başarısızlıklar sadece New York eyaletine özgü değil. Örnek olarak IHME’nin 20 Nisan 2020’de Florida’nın ne kadar yoğun bakım ünitesine ihtiyacı olacağını gösteren ana tahminlerini ele alalım. Tahminin 7 Nisan versiyonunda sayı 2.409 üniteydi. Nisan 13’te bu sayı 763’e düştü. Ayın 17’sinde ise tekrardan düşerek 354 oldu. [7] Florida göz önüne alındığında bunlar küçük değişikliler değildi çünkü ilk tahminler yayınlanmaya başladığında Florida’da kullanıma uygun yalnızca 1.695 yoğun bakım ünitesi mevcuttu. Bu yüzden model, ayın 7’sinde ve hızla yaklaşan bir yoğun bakım ünitesi eksikliği öngördü. Bu eksiklik ayın 13’üne ertelendi ve sonunda ayın 17’sine gelindiğinde bu gecikmeli eksiklik ihtiyaç fazlasına dönüştü. Yakın zamanda yapılan bir anketin belirttiği gibi, “gerçek ölüm oranları geldiğinde, IHME tahminleri [95% güven], beklenen 5% değerinin aksine zaman zaman %70 gibi aralıklarla gerçek ölüm oranlarının dışında kaldı.” (Marchant ve diğerleri, 2020) IHME modeli, yeni bilgiler ışığında modelleyiciler tarafından düzenli olarak revize edilse bile düzenli olarak kötü performanslar sergiledi.

COVID-19 politikalarını meşrulaştırmak (karantinalar gibi) için kullanılan modellerin hatalı olduğunu göz önüne aldığımızda, modellerin kendilerini geçmiş pandemilerden (ve bunlardan devşirilen politik önerilerden) alınan empirik verilerle güçlendirdiğini umabiliriz. Fakat bir literatür taraması, evrensel karantina prosedürlerinin karantinayla savaşmada etkisini ortaya koyan, hakemli bir çalışma olmadığını ortaya koyuyor. Net olmak gerekirse, okulları kapatmanın çocuklar arasında grip bulaşmasını engellediğini ortaya koyan çalışmalar var. (ör. Chowell ve diğerleri, 2014) Merkezileştirilmiş karantinaların, yani enfekte bireylerin ayarlanmış devlet tesislerinde izole edildiğinde efektif olabileceğini gösteren çalışmalar mevcut. Fakat elimizde kapsamlı karantina politikalarının veya maksimum baskılamanın işe yaradığına dair herhangi bir kanıt yok ki diğer politikalardan daha iyi ya da daha az acımasız olmalarını bir kenara bırakın. Padiatric Respiratory Review’da Rashid ve ekibi (2015), 2009 influenza pandemisine cevap olarak verilen çeşitli hafif ve itidalli sosyal mesafe (karantina olmasa da) önlemlerini araştıran 80 ana çalışmayı inceliyor. Sosyal mesafe önlemlerinin orta derecede etkili olduğunu fakat aynı zamanda delillerin kalitesinin, temel olarak gözlemsel veya stimüle edilmiş verilerden yararlanıldığı için oldukça zayıf olduğunu belirtiyorlar. 80 makaleden yalnızca bir tanesi yarı-randomize kontrollü deneyleri gibi saygı gören metodlar kullanıyor (Rashid ve diğerleri 2015).

Bulabildiğimiz ve karantinaları savunan en iyi makale Friedson ve diğerleri tarafından yazılmış fakat bu makalenin de ciddi kısıtlamaları var. Özellikle Kaliforniya’da kapanmanın ardından 5 günlük süreçteki ölümlerde yaşanan düşüşleri karantinanın çalıştığının delili olarak alıyor. Virüsün kuluçka süresi 5 günden uzun olduğu için bu düşüş karantina yüzünden olamaz.

Böyle sorunlar yalnızca epidemiyolojiye özgü değil. Tam aksine, uzmanların zor problemlerdeki tahminlerinden şüphe duymak için güçlü gerekçelerimiz var. Örnek olarak, Philip Tetlock Expert Political Judgment’te (2005) pek çok alanda uzman olan kişiler tarafından yapılan 83.000 tahmini inceliyor. Tetlock, uzmanların hangi problemleri kolay olarak gördüğünden ziyade hangilerini zor olarak gördüğüne odaklanıyor. Genel olarak Tetlock, uzmanların bu tarz sorularda kötü performans verdiğini, hatta Berkeley lisans öğrencilerine karşın birazcık daha iyi sonuçlar aldığını buluyor. Tetlock’un çalışması bizi kısaca zor tahminlerde topu bilime atmamamız için uyarıyor, çünkü bilim gösteriyor ki bilim adamları böyle tahminleri yapmakta iyi değiller.

Yani, temel özgürlükler kolayca askıya alınamaz. Hükümetler bunu yapmadan önce yüksek delil standartlarını karşılamalıdır. Karantinaları meşru kılmak için gerekli olan standartları tartışabiliriz fakat devam eden tartışmalar gösteriyor ki, kanıtlar temelde oldukça zayıf. Hiçbir makul teori hükümetlerin zayıf kanıtlara dayanarak sivil ve ekonomik özgürlüklerin kitlesel olarak bastırılabileceğini iddia etmiyor.

6. Modelleyiciler ve Politika Üreticiler İle İlgili Problemler

Neden pek çok uzman epidemiyolog çok kötü bir biçimde başarısız oldu veya modellerinde spekülatif parametrelere dayandı? Neden pek çok liberal demokrasi, vatandaşlarının ekonomik ve sivil özgürlüklerini çok zayıf bilgiler ışığında ciddi ölçüde kısıtladı? Burada modelleri eleştirmekten, bilim felsefesinin modelleyiciler hakkındaki ifadelerine dönüyoruz. (Dogulas 2000; 2009; Winsberg 2012; 2018; Parker and Winsberg 2018; Rudner 1953; Hempel 1965) Bilim felsefecileri, bilim adamlarının sınırlandırılmamış modelleme seçimleri yapacakları zaman, seçimlerinin sıklıkla bilim adamlarının sosyal ve ahlaki değerlerinden ve de bilim adamlarının altında olduğu baskılar tarafından etkilendiğinin uzun zamandır farkındalar. Modellerimizi nasıl dizayn ettiğimiz, modellerin hangi politikaların daha çekici, hangilerinin itici olacağı üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu gibi, altta yatan seçimler bir modelin, kompleks kamu politikalarının da ne kadar etkili olacağını belirlemede önemli bir rol oynuyor.

Örnek olarak, uygulanması gerektiğini düşündüğünüz iki politika arasında bir seçim yapmak için bilimsel bir modelden yardım almak istediğinizi varsayalım. Fakat modeli yaparken karşınıza iki yol çıkıyor. İlkinde, birinci politika daha çekici görünüyor. İkincisindeyse, ikinci politika seçeneği daha çekici görünüyor. Hangi modelle devam edeceksiniz? Ya iki yaklaşım da sınırlı deliller temelinde makul görünüyorsa? Bu model üreticilerinin, metodolojik seçimler yaparken sıklıkla karşılaştığı bir ikilem.

Bu ikilemi çözmenin yollarından birisi hangi politikanın, bu modellemeyi yapan kişinin öznel değerlerine uygun bir biçimde hata varsayımlarına uyduğunun sorulmasıdır. Örnek olarak ICL modelini ve evde sosyal izolasyon uygularken enfeksiyon bulaşma riski ihtimalini temsil eden parametre değeri seçimini düşünün. Eğer sosyal izolasyon uygularken evde enfekte olma ihtimalinin %25 arttığını söylerseniz, bu sosyal izolasyon uygularken evde enfekte olma ihtimalinin %35 arttığı varsayımına nazaran sosyal izolasyonu katbekat çekici yapar. Eğer sosyal izolasyonun daha sağduyulu bir politika olduğunu düşünüyorsanız, bunun sebebi pandemi yüzünden kaybedilecek hayatların, ekonomik veya politik özgürlüklere göre daha önemlii olduğunu düşünmenizdir. Bu ilk politikayı seçmek için yeterli bir sebep olabilir. Okuyucu bunun küçük bir değişiklik olduğunu düşünebilir ve gerçekten de öyle olabilir. Fakat neredeyse 700’den fazla sınırlandırılmamış seçimin olduğu, her birinin çıktıya farklı doğrusal-olmayan etkilerinin olduğu bir model, oldukça esnek sonuçlar yaratır.

Alternatif olarak yanlış yaklaşımı seçersek ne olacağını düşünebilirsiniz. Dylan Green’in karşı karşıya kaldığı (hakkında çok az şey bildiği, potansiyel olarak yüzbinlerce yaşamı etkileyebilecek bir pandemi üzerine politikaları belirleyecek bir tahmini anında yapmasının istenmesi) gibi bir baskıyla karşı karşıya kalan bir epidemiyolog olduğunuzu hayal edin. Parametre değerlerinin doğruluğun karar verecek bağımsız kanıta sahip olmadığınız bir durumda ne yaparsınız? Yapacağınız her seçim, ölüm sayılarını fazla tahmin etmek ve az tahmin etmek arasında geçecek, kararınızın değerini yansıtacak. Epidemiyologların, Green’in karşılaştığı baskılarla karşılaştığında ölümleri fazla tahmin etmekten ziyade daha az tahmin etmekten kaçınmaya eğilimli olduklarını söylemenin çok tartışmalı olmayacağını umuyoruz. (ör. Green ve Farahany 2014). Aşırı tepki olasılığını en aza indirmenin aksine, epidemiyologlar ölüm riskini en aza indirecek politika seçimlerini önermeye meyilli olacaktır. Bu yüzden, epidemiyologlar esas olarak (uzmanlık alanlarının da bu olduğu düşünülürse) pandemide ölme riskini azaltmaya odaklanacak ve aşırı agresif politika seçimlerinin yaratacağı açlık ve dislokasyon gibi ikincil zararların üstünde durmayacaktır. Ki işlerinin doğası gereği, dikkatlerini ekonomik kayıplar veya politik özgürlüklerin azalmasından kaynaklı zararlardan ziyade COVID-19 gibi, virüslerin verdiği zararlara yöneltirler. Bu yüzden salgın sebepli ölümleri daha az olacak şekilde tahmin etmenin sonucu, kendileri, kariyerleri, disiplinleri ve ahlaki suçluluk hissi, ölümleri fazla tahmin etmeye göre çok daha fazla olur. Epidemiyologların toplumdaki temel rolü ve sorumluluğu salgından kaçınmaya odaklanmak ve görevleri de, bilgiler eksikken en iyi tahmini yapmaktır. Tersine, politika belirleyicilerimiz ve temsilcilerimizin sosyal görevi ise, bütün ahlaki değer spektrumunu yansıtan politika seçimleri yapmaktır. Onların görevleri ve sorumlulukları, belirsizliği ve bilimsel cehaleti göz önüne alarak ciddi kararlar vermektir.

Bu etkiler göz önüne alındığında, geçmiş deneyimlerimiz epidemiyologların salgının ağırlığını fazla tahmin eden tümevarımsal risk dengelerini tercih ettiğine dair çok sayıda kanıt bulmak şaşırtıcı değil. Deli dana salgını, H1N1, H5N1, H7N9 ve MERS salgınlarının hepsinin enfeksiyon ölüm oranı epidemiyologların tahminlerinin ciddi altındaydı. SARS-2002 orijinal tahminlerden neredeyse iki kat daha ölümcül olurken, salgının bulaşıcılık oranı tahmin edilene göre oldukça azdı ( Yu ve diğerleri, 2013; Wang, Parides ve Palese 2012; Lipsitch ve diğerleri, 2015; Cauchemez ve diğerleri, 2014). Tekrarlanan aşırı tahmin vakaları kişisel çalışmalarda bile görülebilir. Örnek vermek gerekirse, ICL modelinin arkasındaki meşhur epidemiyolog Neil Ferguson, salgın tehlikelerini sıklıkla abartmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, 2001’de bir New York Times yazısında deli dana salgınının yalnızca birkaç bin insanı öldüreceğini düşünmenin “haksız bir iyimserlik” olduğunu belirtmiş; salgının yaklaşık 136.000 kişiyi öldüreceğini tahmin etmiştir. Şu ana kadarsa, aradan geçen 20 yıla rağmen gerçek ölüm sayıları 200’ün altındadır. 2005’te ise Ferguson BBC’ye kuş gribi ölümlerinin 5.000.000 ile 150.000.000 arasında olabileceğini söylemiş; gerçek ölüm sayısıysa 300 civarında kalmıştır (Sturcke 2005).

Bu olgular bizi kriz anlarında, yalnızca uzmanların önerilerine dayanarak vatandaşların temel özgürlüklerine yönelik kısıtlamaları onaylarken bizi duraklatmalı. Hükümet liderleri eylemlerinin, yalnızca SARS-CoV-2 konusunda uzman tahminlerine bağlı kaldıklarından dolayı meşru olduğunu öne sürebilir. Ama bizim farklı alanlardaki pek çok uzmanın yeni, az çalışılmış, az anlaşılmış problemler hakkında denenmemiş politika önlemlerinin etkilerini test etmeleri gereken zor durumlarda sistematik bir şekilde çok kötü tahminler yaptığına dair empirik delillerimiz var. Genel olarak ipleri bilim adamlarının eline bırakma talebi, çoğu örnekte yanlışlanmış bir bilimsel uzmanlık teorisine dayanıyor.

Durum böyle olsa bile politika belirleyicilerinin, potansiyel bir felaketin başında ihtiyatlı bir duruş sergilemesi akla yatkındır. Bunu yaparken, veri ve modellerindeki hatalara rağmen epidemiyologların aşırı temkinli tahminlerini geçici olarak kabul etmek makuldür. Önce eyleme geçip soruları sonra sormak uygun olabilir. Ama bu imtiyazların bile sorgulanabilir olduğu vurgulanmalıdır çünkü hükümetler, yaklaşmakta olan potansiyel bir felakete karşı alınacak tedbirleri meşrulaştırmak için zayıf delillerden ziyade güçlü ve sağlam delillere sahip olmalıdır. Tarihsel olarak, “felaketi önlemeliyiz” tutumu, hükümetlerin sınırlarını aşması için ana bahaneydi. Ama öyle olsa bile, Nozick (1974) haklı olarak şunu gözlemliyor: “yıkıcı bir ahlaki felaketi” hızlı eylemlerle engelleme gücü, normal durumlarda sınırı aşacak pek çok müdahaleye sebebiyet verebilir.

Ne olursa olsun bu tarz bir meşrulaştırma, fazlasıyla kısa bir sürecin ötesine geçmeyecek. Acil eylem gerektiren en korkunç durumlarda bile, hemen ardından politika yapıcılar gerekli meşrulaştırmayı yerleşik standartlara, iyi kalitede delillere dayanır bir biçimde ve çeşitli ahlaki ve sosyal değerlerin birbirleri karşısında dengelendiklerini, çalışmalarında göstererek sağlamalıdır.

Yukarıda belirtilen tüm nedenlerden dolayı, Kaliforniya Valisi Newsom gibi politika yapıcılarının, COVID-19 ve benzeri krizlerde kısa bir süreci de aşan “bilimi takip ediyoruz” açıklaması geçerli değildir. Şeffaflık adına politika yapıcılar seçmenleri ihtiyatlı bir muhakeme politikasını benimsedikleri hakkında bilgilendirmeli; hızlı bir şekilde daha sağlam maliyet-fayda analizine geçmek için uygulayacakları planın ne olduğunu ve bu planı destekleyecek olan analizin yeterliğini açıklamalıdır. Gelgelelim devletlerinse daha tüzel yükümlülükleri vardır. Gerekli verileri toplamaya başlamalı; vatandaşların özgürlüklerine yönelik halen sürmekte olan kısıtlama stratejilerini değerlendirmeli ve bunun meşru olup olmadığına karar vermelidir. Bu tarz önemlerin alınması ne kadar uzun süre ihmal edilirse, liberalizmin temel taahhütleriyle de bir o kadar ters düşülür.

Belirsizlik altında karar vermek zordur. Toplumsal ruh haline ve diğer durumlara bağlı olarak durumu abartacak ve küçümseyecek değerlendirmelerden kaçınmak neredeyse imkansızdır. Fakat bilim adamlarının politika yapıcılara verecekleri tavsiyeler üzerindeki etkiyi hafifletebilecek bir şey vardır; bu da var olan metodolojik standartları takip etmeleridir.

Politika yapıcıları vatandaşların politik ve ekonomik özgürlüklerini kısıtlamayı başlamaya düşündükleri andan itibaren mevcut, sistematik ve en iyi veriyi toplamakla ahlaken yükümlüdür. DNA veya parmak izi gibi delilleri değerlendirecek standartların yokluğunda şüphelileri yargılamayız. Benzer bir şekilde karşılaştığımız salgının korkusuna kapılıp salgın tehdidinin cddiyeti hakkındaki verilerin nasıl toplanacağına ve değerlendirileceğine ilişkin net standartların yokluğunda, insani özgürlükleri kısıtlamamalıyız. Fakat Batı hükümetleri SARS-CoV-2 virüsüne cevap verirken bu standartları yerine getirirken, minimal ölçüde veriyi bile layıkıyla toplamada başarısız oldu.

SARS-CoV-2 vaka sayısının gerçek enfeksiyon sayısını eksik saydığının çabuk bir şekilde fark edildiğini düşünelim. Bir noktaya kadar bu eksik sayım kaçınılmazdı; bir miktar enfeksiyonun asemptomatik olacağını ve yeterli test kapasitesi eksikliğinin tüm şüphelilere test yapılamaması anlamına geldiğini kolayca anlayabilirdik. Fakat eksik sayımın bu faktörlerin ötesine geçtiği bir gerçek. SARS-CoV-2 ile “doğal deneylerin” yapıldığı her vakada (yolcu ve donanma gemileri, kadın doğum hastaneleri, evsiz insanların test edilmesi, hastaneler vb.) ne kadar fazla olduğunu tam olarak bilemesek de enfeksiyonun vaka sayısının söylediğine göre çok daha yaygın olduğu açık.

Antikor serolojik testleri bu boşluğu doldurmak için umut vadedici bir yol. Eğer serolojik test olmuş bir popülasyondan temsili bir örneği test edebilirseniz, sahte pozitif ve sahte negatif oranını bilirsiniz; bu kadar geniş ve makul bir örnek sayısıyla da kolayca, ne kadar enfekte insan olduğuna dair net bir tahmin elde edebilirsiniz. Fakat bu test yöntemi çok az uygulandı ve yapılan testler de örneklerin ne kadar temsili olduğuyla alakalı haklı şüpheleri olan kişileri tatmin etmeyi başaramadı. Genel olarak small n çalışmalarının (birkaç bireyi inceleyen çalışmalar, genelde deney sayısı 5’ten azdır) sahte pozitife karşı ön yargılı olacağını biliyoruz. Daha da kötüsü sahte pozitif ve sahte negatif testlerin oranının ne olduğu hakkında net bir tahminimiz yok.

Yine de bu problemler iyi organize olmuş politika yapıcılarının düzeltebilmesi bakımından görece önemsiz olacaktır. Gelgelelim dünya çapında hükümetler, vatandaşların ekonomik ve sivil özgürlüklerine eşi benzeri görülmemiş, dramatik kısıtlamalar uyguladılar. Örnek olarak şu ana kadar 30 milyon Amerikan işini kaybetti. Hükümetler SARS-CoV-2 taşımayan kan örneklerini depolayan kan bankalarını açıp, 5000 testte sahte pozitiflerin oranını belirleyebilirdi. Hükümetler ülkenin etrafında farklı lokasyonlardaki vatandaşlara kapsamlı temsili numunelendirmeler yapabilir ve hem PCR hem de kan testleri kullanarak enfeksiyon oranını örnekleyebilirdi. Fakat hükümetler bunu yapmadı ve şimdi bile yapmıyor ki bu deneylerin çoğu önceden yapılmalıydı. Dolayısıyla hükümetlerin varsayımsal dengeleri neredeyse hiç mantık barındırmıyor. Bu bir generalin başka bir ülkenin kıyısını işgal etmeye karar vermesine; fakat düşman hattının havadan fotoğraflarını çekmemeyi tercih etmesine benziyor.

Pek çok dünya liderinin eylemlerini meşrulaştırmak için kullandığı veri ve temel toplumsal modelleri eleştiriyoruz. Hükümet liderlerinin eylemlerini meşrulaştırabilecek özel, tasnif edilmiş veya halka açık olmayan farklı veri ve yüksek kaliteli modellere sahip olabilme ihtimalini kabul ediyoruz. Yine de gerçekten olağanüstü durumlar hariç liberal, demokratik ve anayasal hükümetlerin bu tarz gizli bilgilere göre hareket etmesi ve bunları paylaşmayı reddetmesi yasaktır. Askeri bilgilerin gizlenmesini anlayabiliriz fakat SARS-CoV-2, gizli bilgileri kendi lehine kullanabilecek stratejik bir aktör değil. Hükümetler sahip olduğu en iyi bilgileri halkla paylaşmak zorundadır.

Devam etmeden önce belirtmemiz gerekir COVID-19 verilerinin ve politika yapıcıların kullandığı modellerin kalitesini –ve politika yapıcıların bu tarz modellere minnet eylemesini- eleştirsek de ana tezimiz SARS-CoV-2 tehlikesinin abartıldığı veya karantinaların yanlış bir uygulama olması ya da hükümetlerin zayıf bilgiler ışığında uygulayabileceği en optimal baskılama stratejisinin ne olabileceğini saptamak değil. (Bunu yapmak en az başka bir makaleye denk düşebilecek kapsamlı bir fayda-maliyet analizi gerektirir.) Endişemiz doğası gereği daha yöntemsel. Hükümetler doğru bilgiyle karşılaşıp karşılaşmasın veya doğru politikaları benimsesin benimsemesin, belirledikleri süreç temel liberal taahhütle asla bağdaşmaz. Hükümetler vatandaşlarının özgürlüklerini kısıtlamak istiyorlarsa bunu meşrulaştırmak için güçlü epistemik standartları karşılamalıdır ki bunu yapmakta başarısız oldular. Bu başarısızlık, sonuçta hükümetler doğru olanı yaptı diyerek tartışmaya kapatılamaz. Örnek vermek gerekirse, eğer bir meslektaşımızın verisini, kanıtlarını, modelini ve muhakeme sürecini eleştirdiğimizde makalenin sonucunun da yanlış olduğunu iddia etmiş olmuyoruz. Zayıf bir makale çalışması hala doğru bir sonuca sahip olabilir. Fakat uygun epistemik çalışmayı yapmadığında, meslektaşımızın o sonuca varması haksız olacaktır ve bunda hakkı olduğunu iddia etmesini eleştirirken biz haklı konumda oluruz.

Akademisyenler sıklıkla sıklıkla dergilere veya kamuoyuna cesur açıklamalar yaparlar ve açıklama ne kadar cesursa, akademisyenin çalışmasına ilgi gösterilme ihtimali de bir o kadar artar. Akademisyenler için yanılmanın, hatta feci bir şekilde yanılmanın bile genelde olumsuz bir sonucu olmaz. Fakat iş politika yapıcılarına, özellikle yöneticilere geldiğinde durum bambaşkadır. Valiler, başkanlar ve diğer devlet yöneticileri vatandaşlara evlerinde kalmalarını, dükkanlarını kapamalarını ve  hayatta kalmak için devlete tamamen bağlı kalmalarını telkin edebilir. Aksi bir durumda da devletin bunları uygulayabilecek karşı konulamaz bir gücü vardır. Politika yapıcılar vatandaşların nasıl davranması gerektiği hakkında resmi olmayan öneriler yapsa bile bunlar pek çok vatandaş tarafından ciddiye alınır ve yaşantılarını nasıl sürdürmeleri gerektiği hususunda onları etkiler.

7. Yüksek Bahisler

Nisan 2020 itibariyle 42 ABD Valisi, COVID-19’un yayılmasını yavaşlatmak için evde kal emri verdi. (Mervosh, Lu ve Swales 2020) Dünya genelinde de siyasi liderler benzer önlemleri hayata soktu. Neredeyse bütün siyasi liderler bu kadar katı önlemlerin gerekli olduğunu, yoksa insanların ölebileceğini iddia etti fakat karantinalar bir dizi başka hastalığa sebep oldu ve olmaya da devam edecek. COVID-19 sonucu işten çıkarmalara bağlı ölümler, çoktan direk virüs nedeniyle ölenlerin sayısına yaklaşmış olabilir (Cordle 2020) ve uzun dönemde, yükselen işsizliğe bağlı olarak yaşam beklentisinde düşüşler görmemiz olası.  (Forster 2018). Evde kal emirlerinin geldiği süre zarfında çocuk istismarı ve aile içi şiddet ciddi oranda arttı (Taub 2020; Da Silva 2020). Pek çok prosedür ertelendiği için kaynak eksikliği yüzünden hastaneler personelini işten çıkarmak zorunda kalıyor ve hatta kapanıyor. Uzun vadede tedavi edilmeyen kanser ölümlerinde artış olacak. “Önemli görülmeyen” hobi mağazası, özel gıda mağazaları, ayakkabıcılar ve terziler, sanat stüdyoları ve pek çok fabrika, kapanmaları için iyi bir neden olmasa bile kapanmaya zorlandığı için faaliyetlerini sonlandıracak. Elbette bir işletmenin ölümünü bir insanın ölümüne denk tutmuyoruz. Fakat pek çok işletme sahibi için işleri, yalnızca ailelerini destekleme aracı değil, aynı zamanda anlam buldukları ve kişisel tatminlerini gerçekleştirebildikleri projelerdir. Bu yüzden iş kayıpları ve kapanan işletmeler ileride vatandaşların refah seviyesini ciddi anlamda negatif etkiler. Özellikle kapatmaların uzun vadeli ekonomik etkilerini nasıl modelleyeceğimizi bilmediğimiz için bu kararlar hafife alınmamalıdır.

Bu kararlar özellikle fakir bölgeler için daha da riskli. Nitekim BM yetkilileri, COVID-19 kapatmalarının devasa ölçekte kıtlığa sebebiyet verebileceğini belirtiyor (McNamara 2020). Elbette beraberinde bir para talebini de getiren bu tarz dramatik iddialara ihtiyatla yaklaşılmalıdır. (Sonuçta burada da BM’nin tahminlerine dayanak veren epidemiyologların SARS-CoV-2 virüsüne yönelik aşırı tahminlerde bulunulmasıyla aynı dinamikler mevcut.) Burada dikkat edilmesi gereken nokta, görece zengin Amerika’da 30 milyon kişinin işten çıkarılması başka bir şey, aşırı açlık sınırında yaşayan kişilerin işten çıkması (muhtemelen aynı zamanda da gıda tedarik zincirlerinin kapatılması) bambaşka bir şey olduğudur.

Bu makale boyunca belirttiğimiz gibi söz konusu politikalar sivil özgürlükleri de etkiliyor. Tahliye ve yerinde sığınak (shelter-in-place) emirleri genelde tüm topluluk tarafından tanınabilen veya görülebilen acil tehditler (doğal afetler, silahlı saldırılar vs.)  ortaya çıktığında verilir. COVID-19 salgınında ise kapanma emri verildiğine orada bilinenlerden daha çok bilinmeyen durum söz konusuydu. Vatandaşlar hükümet kısıtlamalarını yalnızca ani ve bilinen tehlike durumlarında tolere edebilir fakat buna pek çok bilinmeyenin bulunduğu durumlarda müsaade ettiğimizde, başta tarihsel olarak dezavantajlı grupların bireylerine yönelik olmak üzere istismar ve baskıya müsait bir ortam yaratmış oluyoruz. Nitekim bunun tecrübe edildiğini de görmekteyiz. Devletin sivil özgürlüklere müdahale etmeye istekli olduğu durumları genişletmek, devlet etmenlerinin vatandaşların yasaklara uymadığı zamanlarda onlara direkt güç uygulayabileceği durumların da genişletilmesini icap ettirir. ABD’de bu genelde, vatandaşların polis müdahalesine maruz kaldığı durumlar yaratır ki bu mutlaka, bazıları silahsız ve yanlış bir şey yapmayan vatandaşların öldüğü görülür. Bu müdahaleler özellikle tarihsel olarak dezavantajlı gruplara mensup olan bireyler için tehlikelidir. İlk veriler gösteriyor ki COVID-19 yürürlükleri, azınlıklara karşı orantısız uygulanıyor. New York’ta COVID-19 bağlantılı tutuklamalarda on kişiden dokuzu siyahi veya hispanik (Çeşitli Basın Kaynakları 2020). Ohio’da beyaz Amerikanlar nüfusun %79’unu, siyahi Amerikanlar ise nüfusun yalnızca %12’sini oluştururken (Ohio Eyaleti, 2019), siyahi Amerikanlar’ın evde kal emirlerini ihlal etmekten ceza yeme olasılığı, beyaz Amerikanlar’a oranla 4 kat yüksek. (Kaplan ve Hardy 2020) Önümüzdeki haftalar ve aylarda daha fazla tutuklama verisi geldikçe, ABD eyaletleri genelinde benzer verilerle karşı karşıya kalma ihtimali yükselecektir.

Özet ve Sonuç

Hükümet yetkileri birini gözaltına almadan önce, bazı kanıta dayalı standartları karşılamak zorundadır. Bu kişiyi tutuklamadan önce daha da katı standartları karşılaması gerekirken mahkemeye çıkarmadan hapiste tutmak için daha daha katı standartları karşılaması gerekir. Uzun vadede bu kişinin suçluğunun kanıtlanması ve hapse atılması için daha da katı standartların karşılanması gerekir. Belirli bir kişinin gerçekten suçlu olduğu düşünülse bile, kişinin anayasal haklarını ve hukukun üstünlüğünü korumak adına, epistemik görevlerini yerine getiremediği taktirde devlet sorumlu tutulmalıdır. Yine bu tarz başarısızlık durumlarında devletten, gelecekte daha doğru tutumlar sergilemesini talep etmek önemlidir. Acil durumlar ve tehlikeler devletin sınırlarını aşması ve gücünü suistimal etmesi için bahanedir ve tam da bu gibi yüksek riskli durumlarda hükümet görevlileri mümkün olan en etkili epistemik uygulamaları kullanmak zorundadır.

Bu makalede, özel durumlar liderden lidere değişiklik gösterse de, dünya genelinde hükümet liderlerine yönelik birtakım ithamlarda bulunur. Karantinaları desteklemek için kullanılan model ve veriler zayıftı; Karantinaları ve daha az kısıtlayıcı politikaları meşrulaştıracak yeterli kanıt yoktu;  hükümetler de eylemlerini devam ettirmek için gereken veriyi toplamadılar ve hala toplamaya başlamadılar. Önlem adına alınan agresif uygulamalar başta kabul edilebilir olsa da, hükümetler epistemik konumlarındaki eksiklerini iyileştirmekte büyük oranda başarısız kaldığından bu tür bahaneler artık sürdürülemez. Eğer hükümetler zamanında uygun olan en iyi delile göre hareket etse bile -ki bu oldukça tartışmalı bir iddiadır- yukarıda belirttiğimiz gibi erişilebilen en iyi delil objektif açıdan zayıftı. Hükümetler özgürlüğü baskılamak için yalnızca erişebildikleri en iyi bilgiye değil, yeteri kadar iyi olan bilgiye göre hareket etmek zorundalar.

Tekrar belirtecek olursak, hükümetlerin uzun veya kısa dönemde hangi baskılama politikalarını uygulamaları gerektiği konusunda hiçbir iddiada bulunmuyoruz. Bizim iddiamız hükümetlerin bu kriz zamanında epistemik yükümlülüklerini yerine getirmekte sistematik olarak başarısız olduğunu ve bu sebepten, eylemlerinin özgür bir toplumun değerleriyle asla bağdaşmayacağıdır.


Kaynakça

Associated Press. 2020. “9 Out of 10 People Arrested for Coronavirus-Related Offenses in NYC Have Been Black or Hispanic.” Time, May 12. Accessed May 14, 2020. https://time.com/5835815/nypd-coronavirus-related-arrests/.

Avery, Christopher, William Bossert, Adam Clark, Glenn Ellison, and Sara Fisher Ellison. 2020. “Policy Implications of the Spread of Coronavirus.” National Bureau of Economic Research, Working Paper 27007. http://www.nber.org/papers/w27007.

Benn, Stanley. 1988. A Theory of Freedom. New York: Cambridge University Press.

Benhabib, Seyla. 2002. The Claims of Culture: Equality and Diversity in the Global Era. Princeton: Princeton University Press.

Blakeslee, Sandra. 2001. “Estimates of Future Human Death Toll from Mad Cow Disease Vary Widely.” The New York Times, October 30. https://www.nytimes.com/2001/10/30/health/estimates-of-future-human-death-toll-from-mad-cow-disease-vary-widely.html.

Brennan, Jason. 2011. “The Right to a Competent Government.” Philosophical Quarterly 61: 700–24.

––––––. 2016. Against Democracy. Princeton: Princeton University Press.

––––––. 2018. “A Libertarian Case for Mandatory Vaccination.” Journal of Medical Ethics 44: 37–43.

Cauchemez, Simon, Christophe Fraser, Maria D. Van Kerkhove, et al. 2014. “Middle East Respiratory Syndrome Coronavirus: Quantification of the Extent of the Epidemic, Surveillance Biases, and Transmissibility.” The Lancet – Infectious Diseases 14 (1): 50–56. https://doi.org/10.1016/S1473-3099(13)70304-9.

Chignell, Andrew. 2018. “The Ethics of Belief.” Stanford Encyclopedia of Philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/ethics-belief/.

Chowell, Gerardo (editor), Charlotte Hackson, Punam Mangtani, Jeremy Hawker, Babatunde Olowokure, and Emilia Vynnycky. 2014. “The Effects of School Closures on Influenza Outbreaks and Pandemics: Systematic Review of Simulation Studies.” PLoS One 9 (5): e97297.

Christiano, Thomas. 2010. The Constitution of Equality: Democratic Authority and Its Limits. Oxford: Oxford University Press.

Cordle, Vaughn. 2020. “Pandemic 2020: Layoff-related Deaths.” April 23. https://www.linkedin.com/pulse/pandemic-2020-layoff-related-deaths-increase-covid-19-cordle-cfa/?fbclid=IwAR18TeBQA3Lna61kdMPzPcWyrBnj70n6EP9qF7sFIL10JZlPdVeX9Mnt6Ok.

Cowen, Tyler. 2020. “More on Economists and Epidemiologists.” Marginal Revolution, April 19. https://marginalrevolution.com/marginalrevolution/2020/04/more-on-economists-and-epidemiologists.html.

Da Silva, Chantal. 2020. “Texas Hospital Child Abuse Cases Rise in COVID-19 Outbreak: ‘It’s Hard to Think That It’s Just Coincidental.’” Newsweek, March 22. https://www.newsweek.com/texas-hospital-child-abuse-cases-rise-covid-19-outbreak-1493642.

Douglas, Heather. 2000. “Inductive Risk and Values in Science.” Philosophy of Science 67 (4): 559–79.

———. 2009. Science, Policy, and the Value-Free Ideal. University of Pittsburgh Press.

Eberle, Christopher J. 2002. Religious Conviction in Liberal Politics. New York: Cambridge University Press.

Estlund, David. 2008. Democratic Authority. Princeton: Princeton University Press.

Ferguson, Neil M., Daniel Laydon, Gemma Nedjati Gilani, et al. 2020. “Report 9: Impact of Non-Pharmaceutical Interventions (NPIs) to Reduce COVID19 Mortality and Healthcare Demand.” Imperial College London. https://doi.org/10.25561/77482.

Feinberg, Joel. 1984. Harm to Others. New York: Oxford University Press.

Flanigan, Jessica. 2014. “A Defense of Compulsory Vaccination.” HEC Forum 26: 5–25.

–––––––. 2017. Pharmaceutical Freedom: Why Patients Have a Right to Self-Medicate. Oxford: Oxford University Press.

Forster, Nicky. 2018. “AP Analysis: Unemployment, Income Affect Life Expectancy.” AP News, December 18. https://apnews.com/66ac44186b6249709501f07a7eab36da

Freeman, Samuel. 2006. Justice and the Social Contract. Oxford: Oxford University Press.

––––––. 2009. “Constructivism, Facts, and Moral Justification.” In Contemporary Debates in Political Philosophy, edited by Thomas Christiano and John Philip Christman, 41–60. Oxford: Wiley-Blackwell.

Friedson, Andrew, Drew McNichols, Joseph J. Sabia, and Dhaval Dave. 2020. “Did California’s Shelter-in-Place Order Work? Early Coronavirus-Related Public Health Effects.” NBER Working Paper No. 26992.

Gardner, Jasmine, Lander Willem, Wooter Van der Wigngaart, Shina C. L. Kamerlin, Nele Brusselaers, and Peter Kasson. 2020. “Intervention Strategies Against COVID-19 and Their Estimated Impact on Swedish Healthcare Capacity.” https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.04.11.20062133v1.full.pdf.

Gaus, Gerald. 1996. Justificatory Liberalism: An Essay on Epistemology and Political Theory. New York: Oxford University Press.

––––––. 2003. Contemporary Theories of Liberalism: Public Reason as a Post-Enlightenment Project. London: Sage.

–––––– 2011. The Order of Public Reason: A Theory of Freedom and Morality in a Diverse and Bounded World. Cambridge: Cambridge University Press.

Gaus, Gerald, Shane Courtland, and David Schmidtz. 2018. “Liberalism.” Stanford Encyclopedia of Philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/liberalism/.

Green, Robert C., and Nita Farahany. 2014. “Regulation: The FDA is Overcautious on Consumer Genomics.” Nature 505: 286–7.

Habermas, Jurgen. 1995. “On the Internal Relation between the Rule of Law and Democracy.” European Journal of Philosophy 3 (1): 12–20.

–––––– 1996. Between Facts and Norms. Cambridge, MA: MIT Press.

Hempel, Carl G. 1965. “Science and Human Values.” In Aspects of Scientific Explanation and Other Essays in the Philosophy of Science, 81–96. The Free Press.

IHME. 2020. “Forecasting the Impact of the First Wave of the COVID-19 Pandemic on Hospital Demand and Deaths for the USA and European Economic Area Countries.” Institute for Health Metrics and Evaluation. www.healthdata.org/research-article/forecasting-impact-first-wave-covid-19-pandemic-hospital-demand-and-deaths-usa-and

Kaplan, Joshua, and Benjamin Hardy. 2020. “Early Data Shows Black People are being Disproportionally Arrested for Social Distancing Violations.” ProPublica, May 8. https://www.propublica.org/article/in-some-of-ohios-most-populous-areas-black-people-were-at-least-4-times-as-likely-to-be-charged-with-stay-at-home-violations-as-whites.

Killion, Victoria. 2019. “The First Amendment: Categories of Speech.” In Focus, Congressional Research Service, www.crs.gov. URL= https://fas.org/sgp/crs/misc/IF11072.pdf

Kristof, Nicholas. 2020. “The Best-Case Outcome for the Coronavirus, and the Worst.” The New York Times, March 20. https://www.nytimes.com/2020/03/20/opinion/sunday/coronavirus-outcomes.html.

Larmore, Charles. 2008. The Autonomy of Morality. Cambridge: Cambridge University Press.

Lemoine, Philippe. 2020. “Are We Headed toward an Unprecedented Public Health Disaster?” Nec Pluribus Impar. March 21. https://necpluribusimpar.net/are-we-headed-toward-an-unprecedented-public-health-disaster/.

Lipsitch, Marc, Christl A. Donnelly, Christophe Fraser, et al. 2015. “Potential Biases in Estimating Absolute and Relative Case-Fatality Risks during Outbreaks.” PLoS Neglected Tropical Diseases 9 (7). https://doi.org/10.1371/journal.pntd.0003846.

Marchant, Roman, Noelle I. Samia, Ori Rosen, Martin A. Tanner, and Sally Cripps. 2020. “Learning as We Go: An Examination of the Statistical Accuracy of COVID-19 Daily Death Count Predictions.” ArXiv:2004.04734 [q-Bio, Stat], April. http://arxiv.org/abs/2004.04734.

McNamara, Audrey. 2020. “UN Food Agency Chief: World Could See Famines of ‘Biblical Proportions’ Within Months.” CBS News, April 22. https://www.cbsnews.com/news/coronavirus-famines-united-nations-warning/

Mervosh, Sarah, Denise Lu, and Vanessa Swales. 2020. “See Which States and Cities Have Told Residents to Stay at Home.” The New York Times, April 20. https://www.nytimes.com/interactive/2020/us/coronavirus-stay-at-home-order.html

Mill, John Stuart. 1859. On Liberty. London: John W. Parker and Son. https://archive.org/details/onlibertyxero00milluoft/page/n9/mode/2up

Nozick, Robert. 1974. Anarchy, State, and Utopia. New York: Basic Books.

Parker, Wendy S., and Eric Winsberg. 2018. “Values and Evidence: How Models Make a Difference.” European Journal for Philosophy of Science 8 (1): 125–142.

Parmet, Wendy E., and Michael S. Sinha. 2020. “Covid-19––The Law and Limits of Quarantine.” The New England Journal of Medicine 382: e28.

Qian, Hua, Te Miao, Li Liu, Xiaohong Zheng, Danting Luo, and Yuguo Li. 2020. “Indoor Transmission of SARS-CoV-2.” MedRxiv, April, 2020.04.04.20053058. https://doi.org/10.1101/2020.04.04.20053058.

Rashid, Harunor, Iman Ridda, Catherine King, et al. 2015. “Evidence Compendium and Advice on Social Distancing and Other Related Measures for Response to an Influenza Pandemic.” Paediatric Respiratory Reviews 16 (2): 119–26.

Rawls, John. 1971. A Theory of Justice. Cambridge: Harvard University Press.

––––––1996. Political Liberalism. New York: Columbia University Press.

–––––– 2001. Justice as Fairness: A Restatement. Edited by Erin Kelly. New York: Columbia University Press.

Rudner, Richard. 1953. “The Scientist Qua Scientist Makes Value Judgments.” Philosophy of Science 20 (1): 1–6.

Schmidtz, David. 2008. Person, Polis, Planet: Essays in Applied Philosophy. Oxford: Oxford University Press.

Schmitt, Carl. 2010. Political Theology: Four Chapters on the Concept of Sovereignty. Chicago: University of Chicago Press.

Spaulding, Norman. 2008. “The Rule of Law in Action: A Defense of Adversary System Values.” Cornell Law Review 93: 1377-1412.

State of Ohio. 2019. “Ohio Population Overview.” Report of the Development Services Agencyhttps://www.development.ohio.gov/files/research/P7001.pdf

Sturcke, James. 2005. “Bird Flu Pandemic ‘Could Kill 150m.’” The Guardian, September 30. https://www.theguardian.com/world/2005/sep/30/birdflu.jamessturcke

Taub, Amanda. 2020. “A New Covid-19 Crisis: Domestic Abuse Rises Worldwide.” The New York Times. April 6. https://www.nytimes.com/2020/04/06/world/coronavirus-domestic-violence.html.

Tetlock, Philip. 2005. Expert Political Judgment: How Good Is It? How Can We Know? Princeton: Princeton University Press.

Tomasi, John. 2001. Liberalism Beyond Justice: Citizens, Society, and the Boundaries of Political Theory. Princeton: Princeton University Press.

––––––. 2012. Free Market Fairness. Princeton: Princeton University Press.

Vallier, Kevin. 2018. “Public Justification,” in The Stanford Encyclopedia of Philosophy, ed. Edward N. Zalta. https://plato.stanford.edu/entries/justification-public/

Wang, Taia T., Michael K. Parides, and Peter Palese. 2012. “Seroevidence for H5N1 Influenza Infections in Humans: Meta-Analysis.” Science 335 (6075): 1463. https://doi.org/10.1126/science.1218888.

Winsberg, Eric. 2012. “Values and Uncertainties in the Predictions of Global Climate Models.” Kennedy Institute of Ethics Journal 22 (2): 111–37.

———. 2018. Philosophy and Climate Science. Cambridge: Cambridge University Press.

Yu, Hongjie, Benjamin J. Cowling, Luzhao Feng, et al. 2013. “Human Infection with Avian Influenza A H7N9 Virus: An Assessment of Clinical Severity.” Lancet 382 (9887): 138–45. https://doi.org/10.1016/S0140-6736(13)61207-6.

Eric Winsberg & Jason Brennan & Chris W. Surprenant-How Government Leaders Violated Their Epistemic Duties during the SARS-CoV-2 Crisis“, (Erişim Tarihi: 21.07.2021)

Çevirmen: Kaan Aksoy

Çeviri Editörü: Semih Gözen Esmer

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

David Chalmers Bilincin Zor Probleminin Gerçekten Zor Bir Problem Olduğunu Düşünüyor – John Horgan

Sonraki Gönderi

Pascal’ın Kumarı: Tanrı’ya İnanç İçin Pragmatik Bir Argüman – Liz Jackson

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü