Serbest Piyasa İdeolojisi Demokrasi Sözlüğünü Nasıl Saptırıyor? – Jason Stanley

//
1280 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Birleşik Devletler vatandaşları, temel demokratik değerleri çağrıştıran ve ulusu oligarşinin ve aristokrasinin Eski Dünya lekesinden uzaklaştıran “özgürlük” ve “demokrasi” gibi sözcükler ile liberal demokrasi sözlüğünden oldukça hoşlanıyorlar. Bununla birlikte, Amerikalılarların demokratik idealler tarafından yönlendirildiği çok daha az açık. Ya da bu ideoloji ve propaganda, söylem ve gerçeklik arasındaki büyük boşluğu örtmede önemli rol oynuyor.

Doğrusu, Eski Dünya sistemlerinin silkip atılmasının aşırı zor olduğunu kanıtlandı. Martin Gilens ve Benjamin Page 2014’teki yazısında, bir oligarşide olduğu gibi, “sıradan Birleşik Devletler vatandaşlarının politik kararlar üzerinde önemli gücü olmadığını, politika üzerinde bağımsız olarak ise çok az ya da hiç etkisi olmadığını” iddia ederler.

Üstelik, Birleşik Devletler, düzenli olarak bir yönetimsel aristokrasi şeklindedir. Michigan’da Vali Rick Snyder bazı şehirlerin belediye başkanlarını ve belediye meclislerini, finansal durumlarla seçilmiş görevlilerden güya daha iyi başa çıkabilecek “acil durum yöneticileri” ile başarıyla değiştirdi.  Başkanlık seçimlerinde, Hillary Clinton yöneticilik hünerini politika diliyle duyururken Donald Trump kendisininkini ticaret diliyle gösteriyor. İki dil de demokratik değil. İki dil de öz yönetime yol açmıyor.

Neden bu oligarşik ve aristokratik metotlar hakkında bir yakarış yok? Temsil ve baskı mekanizmaları üzerinde plütokratların gücü olduğu için mi? Kısacası, güçle mi alakalı? Benim görüşüme göre, güç, seçmenlerin neden bu kadar hevesli bir biçimde en az demokratik sonuç vaat eden kişiler için oy verdiklerini açıklayamaz. Ya da Amerikalılarların bilinçli şekilde demokratik idealleri reddediyor oluşlarını da. Yerine, demokrasi sözlüğünü alt üst eden ve propagandaya çeviren bir anti-demokratik ideolojinin iş başında olduğunu görüyorum.

Birleşik Devletlerdeki kitlesel hapsetme örneğini göz önüne alalım. Siyahi Amerikalılar nüfusun yüzde 13’ünü oluştururlar ancak ülkenin giderek şişen hapishane nüfusunun ise yüzde kırk kadarını oluştururlar. Hatalı şekilde, Siyahi Amerikalılar suç oranının bu farkı doğruladığını farz etsek dahi, devlet neden bu kadar cezalandırıcı? Bundan ziyade, vatandaşlar, eşit insanlar arasında davranışta bu denli dramatik farklılıklara yol açan önemli sosyoekonomik durumları ele almak için yönlendirilmemeli mi?   

Michelle Alexander, The New Jim Crow’da (2010) ulusal hukuk ve düzen retoriğinin, toplu hapsetmeleri uzun zamandır meşrulaştırdığını savunmuştur. Başkan Richard Nixon bunu, yaygın eroin kullanımının adı altında siyahi Amerikalılarların üstüne gitmek   için kullandı; bu, kurbanlarının genellikle hepsinin siyahi erkekler olduğu amansız bir “Uyuşturucuyla Savaş” 1980’lerde de devam etti. Birleşik Devletlerde anti-siyahi ırkçılık ideolojisi, siyahilerin şiddet eğilimli ve tembel olduğu görüşünü taşır, bu vasıtayla kanun ve düzen ideallerinin yanlış uygulamaları örtülür.     

“Uyuşturucuyla Savaş”ı, orta sınıf beyaz Amerikalılar arasındaki, bu sınıfın yüzleştiği ulusal bir sosyoekonomik huzursuzluğun tartışılmasına yol açan mevcut eroin krizi ile karşılaştırın. Kanun ve düzen bu duruma dahil değildir. “Eroinin yeni yüzü” yenidir çünkü eski yüzden farklı olarak, buna, cezalandırıcı olmaktan ziyade, anlayış içeren bir tepkiye neden olur. Şimdi eroin siyah değil beyaz toplulukları tahrip ediyor, siyahilere haddini bildirmeye uygun görülen kanun ve düzen bir köşeye çekildi. Hala daha önemli olan, kanun ve düzen idealleri, eşitsiz uygulamaya meydan bırakmazken, kanun ve düzen propagandası böyle yapmaz; Amerikalılar böylece, kanun ve düzenin ırkçı ideoloji tarafından maskelenen gizli eğilimini görmekten alıkondular.

Ancak demokratik ideallerin yanlış uygulamalarını maskeleyen kusurlu ideoloji nedir? Birleşik Devletlerin en benimsenen demokratik idealini, çoğunlukla “büyük hükümete” olan saldırılarla somutlaştırılmış, özgürlük idealini keşfederek başlayalım. Seçmenlere sürekli “büyük hükümetin” özgürlüğün başlıca baskı kaynağı olduğu söylendi, Patriot Act’ın[1] anımsattığı gibi bazen gerçekten de öyledir. Ama şirketler de dişe dokunur yollarla medeni özgürlüğü kısıtlar.  

Örneğin, şirketler toplu iş sözleşmesinde bulunma özgürlüğüne   yönelik saldırılara doğrudan öncülük ediyor. Dış kaynak kullanma yoluyla, serbest ticaret anlaşmaları şirketlere işleri, işçi çalıştırmanın daha ucuz olduğu ülkelere taşıma izni veriyor, aynı zamanda da kâr amacı gütmeyen muhafazakâr Citizens United’ın baskısı sonucu şirketler, politik adaylara para tahsis edebilir, böylece hükümetin şirketler tarafından kontrolünü artırırlar. Hükümet ne kadar zayıf olursa şirketler onun üzerinde o kadar çok güce sahiptir. Politik spektrumun her yerinde hükümetin endüstri lobicilerinden çok fazla etkilendiği konusunda bir öfke vardır.      

Şirketlerin yerine hükümetin özgürlük üzerindeki kısıtlamalarından endişelenen seçmenler, serbest piyasa ideolojisi dediğim şeyin pençesindeler. Bu ideoloji doğrultusunda, sermaye dünyası doğası gereği özgürdür. Politik ve bireysel özgürlükler de dâhil olmak üzere diğer tüm önemli özgürlükler, piyasanın özgürlüğü tarafından mümkün kılınıyor.

Özgürlüğü bir ideal olarak benimseyen vatandaşlar niçin şirketlerin gücünü artırarak kendi özgürlüklerini kısıtlamaya oy veriyorlar? Bunun nedeni, serbest piyasa ideolojisinin, şirketlerin demokrasiye aykırı baskı yöntemlerini uygulama yollarını gizlemesidir. Bir şirket, iş hayatı dışında işçilerine onaylamadığı görüşleri beyan etmeyi yasakladığında bu onun ekonomik çıkarlarının yasal korunması olarak görülür. Çalışanlar, daha sonra başka bir yerde çalıştığında onları susturan gizlilik anlaşması imzalamak zorunda bırakılırlarsa, bu, iş yapmanın maliyeti olarak kabul edilir.  

Buradaki çelişkiler anlatıyor. Eğer en temel özgürlüklerimiz kendimizi ifade etme ve seçim hakkı ise, şirketler sıklıkla en temel özgürlüklerimizi sınırlıyor. Liberal demokratik teoride bu tür hakların savunucusu hükümet olarak kabul edilir.  Ancak tam da hükümetin özgürlük adına saldırıya uğraması nedeniyle şirketlerin, özgürlüğü sınırlandırmada ve şekillendirmede daha fazla gücü vardır. 

Serbest piyasa ideolojisi, demokratik olmayan bir gerçekliği gizleyerek demokratik üslubu propaganda olarak kullanır. Eğitimi ele alalım. Liberal bir demokraside eğitim, vatandaşları siyasi kararlarda fikir sunmaları ve öz yönetimde rol oynayabilmeleri için araçlarla ve özgüvenle donatır.  Dolayısıyla, Jean-Jacques Rousseau, W E B Du Bois, John Dewey ve Elizabeth Cady Stanton’ın felsefelerinin de doğruladığı gibi eğitim, demokratik politik felsefenin tam da merkezindedir. Ancak Birleşik Devletler retoriğiyle döşenmiş eğitim apaçık anti-demokratiktir. Vatandaşlar uzlaşmaya, özerkliğe ve medeni katılıma teşvik eden eğitimdense çocukları mesleki işler yapmak için yetiştiren “verimli” eğitim sistemlerini tercih ediyorlar.   

Politikacıların seçimler için aday oldukları zaman kullandıkları söylem genellikle açıkça anti-demokratiktir. Yönetimsel kültür modelse olarak anti-demokratiktir; bir CEO derebeyi gibidir. Ancak eğer piyasalar özgürlük alanlarıysa CEO’lar onların temsilcileri olmalıdırlar. Serbest piyasa ideolojisi, çok varlıklı politikacıların seçimlerde aday olduğu zaman, seçmenlerin oligarşi tehdidinden neden rahatsız olmadığını da açıklar; varlık piyasada kazanılır, bunlar da özgürlüğün kaynağıdır. Son olarak, Serbest piyasa ideolojisi seçmenlerin neden “verimlilik” sözü veren uzmanlara karşı şirketleri sorumlu tutma haklarından kolayca vazgeçiyor olduklarını anlatır. Verimlilik, iş dünyasının idealidir ve iş de piyasanın, yani yine özgürlüğün kaynağının, lokomotifidir.

Serbest piyasa ideolojisi, demokrasi sözlüğünü propagandaya dönüştürerek saptırdı ve bu da anti-demokratik bir gerçekliği gizledi. Fakat seçmenlerin buna uyandığı ve parti seçkinlerine meydan okuduğuna dair umut var. Böyle farkındalık anları tehlike hissi verir ama güzel imkânlar vaat eder. Seçmenler endişelerini duyurmak için uygun aracı, seçimleri, kullanıyor. Dinleyen biri olacak mı?


[1] The USA PATRIOT Act, açılımıyla “Uniting and Strengthening America by Providing Appropriate Tools Required to Intercept and Obstruct Terrorism” yani “Terörizmi Yakalamak ve Önlemek için Gereken Uygun Araçları Sağlayarak Amerika’yı Birleştirmek ve Güçlendirmek” yasası, 11 Eylül’den sonra ABD’nin ulusal güvenliğini güçlendirmek için yürütmeye koyulan yasadır. Bu yasa gerek yurt içindeki gerek yurt dışındaki telefonları dinleme, terörizm suçları için artan cezalar ve bir kişinin terörizmle suçlanmasına neden olacak genişletilmiş bir faaliyet listesi gibi sonuçları da beraberinde getirdi.

Jason Stanley- “How free market ideology perverts the vocabulary of democracy”, (Erişim Tarihi: 20.09.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/how-free-market-ideology-perverts-the-vocabulary-of-democracy

Çevirmen: Emre Akpınar
Çeviri Editörü: Çağan Fırtına

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ebeveynleri Ruhsatlandırmak – Ryan Jenkins

Sonraki Gönderi

Ateistlerin Pek Çoğunun İnandığı 10 Mit – Berat Mutluhan Seferoğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü