//

Popper Kesinlik ve Aşırıcılık Arasındaki Bağlantı Konusunda Haklıydı –  Thomas Costello & Shauna Bowes

Söz konusu irrasyonel güven olduğunda, siyasal yelpazenin karşı iki ucunda olan birçok insanın ortak bir noktası var gibi görünmektedir.

Siyasi görüşler, temel olarak toplumun en iyi nasıl düzenleneceğine ilişkin fikirlerdir. En genel hatlarıyla tanımlayacak olursak, İlericiler iyimserdirler; gölgesinde asla duramayacakları ağaçlar dikmeye uğraşırlar. Öte yandan muhafazakârlar, çok hızlı hareket etmenin toplumun kırılgan mekanizmasını belki de geri döndürülemeyecek bir şekilde bozma riski taşıdığına inanırlar. Bizim görüşümüze göre, bu felsefi konumların her ikisi de mantıksal olarak tutarlıdır ve kişinin temel değerlerine bağlı olarak savunulabilir. Bu açıklamanın çoğu okuyucu tarafından tartışmaya kapalı görüleceğini umuyoruz. Ne de olsa çoğu ilerici; yeni, iddialı bir toplumsal maceranın bir miktar riski beraberinde getireceğini görebilirken; çoğu muhafazakâr da aşırı temkinliliğin hemen arkasında durgunluğun beklediğini görebilir.

Ne yazık ki, ilericiler ve muhafazakârlar arasında; akla yatkın, entelektüel açıdan hoşgörülü tartışmaların birçok yerde oldukça nadir olduğu, şu anda aşikâr. Bu da uzlaşıya veya yasamada başarıya pek alan bırakmıyor. Birçok insan kendileriyle aynı fikirde olmayanlardan nefret ediyor; belki de diğer tarafın siyasi çıkarımlarına ulaşmanın; ahlaki sapma veya duyarsız kişisel menfaat dışında mümkün bir yolu olmadığını düşünüyorlar. Bu kin ve anomiye eşlik edenin, kişinin kendi siyasi inançlarına yönelik yaygın bir şüphecilik eksikliği olduğu anlaşılıyor. Bazı insanlar, toplumun nasıl düzene sokulacağına ilişkin görüşlerinin en uygun görüş olduğundan sadece emin değil; kesinlikle, yüzde yüz eminler. Bu insanlar için aşırıcılık ve hüsumet, belki de tek mantıksal yol olarak gözüküyor. Bilim filozofu Karl Popper, mutlak kesinliğin totalitarizmin temel bileşeni olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmiştir. Eğer kişi, siyasi felsefesinin insanlık için mümkün olan en iyi geleceği sağlayacağından eminse, her türlü korkunç eylem daha büyük iyiliğe hizmet etmek adına meşru hale gelir.

Amerika Birleşik Devletleri genelinde yaklaşık 3.000 kişi üzerinde yapılan yeni bir çalışmada bu düşünce tarzından ilham aldık. Siyaset psikologları olarak ilgi alanımız; ‘siyasal zihnin’ haritasını çıkarmaktır – insanların siyaset hakkında nasıl düşündüklerini ve hissettiklerini, siyasetten ne istediklerini ve bu bilişsel, duygusal ve güdüsel süreçlerin, davranışlarını nasıl şekillendirdiğini anlamaktır. Kesinlik ile siyaset arasındaki bağlantıyı anlamak için insanlara basit bir soru sorduk: “Yüzde 0 ile yüzde 100 arasında bir ölçekte, siyasi inançlarınızın doğru olduğundan ne kadar eminsiniz?”

Örneklemimizin yüzde 12’sinin, sıfırdan 100’e kadar olan bu ölçekte siyasi inançları konusunda kesinlikle (yüzde 100) emin olduklarını bildirdiklerini gördük. Kesinlikle emin olduklarını söyleyen bu insanlar kimlerdir? Genel olarak liberaller ve muhafazakârlar arasında kesinlik açısından önemli farklar bulunmamaktadır; fakat siyasi yelpazenin uç noktalarında yer alan kişiler ile diğer kişiler arasında dikkat çekici bir fark bulunmaktadır. Mutlak kesinlik, kendini ‘aşırı solcu’ olarak tanımlayan 290 kişiden 91’i (veya yüzde 31,4’ü) ve kendini ‘aşırı sağcı’ olarak tanımlayan 133 kişiden 54’ü (yüzde 40,6’sı) tarafından benimsenmiştir. Buna karşılık, diğer tüm katılımcıların yalnızca yüzde 6,8’i kesinlikle emin olduğunu bildirmiştir – ki bunlar arasında sadece biraz daha az kutuplaşmış görüşlere sahip (yani kendini ‘oldukça solcu’ veya ‘oldukça sağcı’ olarak tanımlayan) katılımcılar bulunmaktadır.

Burada kendilerini siyasi açıdan aşırı olarak tanımlayan kişilerin; düzenli siyasal şiddete başvuran, radikal gruplara üye kişiler olması mutlak değildir. Bu insanların aşırıcılığı; ABD’deki normlarla karşılaştırıldığında görecelidir. Yine de bu katılımcılar; siyasi görüşlerinden, diğerlerine göre yaklaşık beş kat daha fazla kesinlikle emin olduklarını iddia etmeye meyillidirler. Aşırılık ve mutlak kesinlik, bağdaşır görünmektedir.

Teknik konuşmak gerekirse, Güneş’in yarın doğacağından (rasyonel olarak) kesinlikle emin olunamaz – sadece yüzde 99,9’dan daha fazla emin olunabilir. Gerçekten de matematiksel bir perspektiften bakıldığında, kesinlikle emin olmak; kişinin inançlarına meydan okuyan kanıtlar gösterildiğinde dahi inançlarını hiçbir şekilde güncellemeyeceği anlamına gelir. Elbette, katılımcıların mutlakçılıklarının rasyonel sonuçlarını dikkatlice düşünmüş olduklarından emin olamayız. Ancak bu insanların inançlarını herhangi bir koşulda değiştirmeyi reddetme olasılığı; ideolojik aşırılığı insanların kendi siyasi tutumlarını diğerlerinin tutumlarından üstün görme düzeyleriyle ilişkilendiren bir dizi kanıtla genel olarak örtüşmektedir.

Bu üstünlük inancı, siyasi açıdan aşırı görüşlü insanların (hem sağda hem solda) kendileriyle aynı fikirde olmayanlara karşı daha hoşgörüsüz, önyargılı ve katı olmalarına yol açabilir.

Popüler bir teori, aşırı uç ideolojilerin – ister siyasal yelpazenin sol, ister sağ ucunda olsun – dünyayı net ve siyah-beyaz terimlerle kavramsallaştıran düşünürlere hitap ettiğini ileri sürmektedir. Gerçekten de, giderek artan kanıtlar, ideolojik aşırılığın düşük bilişsel esneklikle (ki bu değişen veya beklenmeyen olaylara ve bakış açılarına uyum sağlama yeteneği demektir) ilişkili olduğunu göstermektedir. Bunun da anlamı, siyasal aşırıcılığın beynimizin bilişsel mimarisiyle bağlantılı olduğudur.

Keza, Sağın Katılığı Hipotezi olarak bilinen bir diğer popüler teori, dünyayı kontrol edilemez ve anlaşılması zor olarak düşünen bireylerin, düzen ve öngörülebilirlik algısını besleyen siyasi ideolojileri benimseme konusunda güdüsel bir ihtiyaç duyduklarını öne sürer. Teoriye göre; muhafazakârlık, mevcut toplumsal normlara ve hiyerarşilere verdiği destekle bir kesinlik algısı vadettiğinden dolayı, sağcıların bilişsel, ideolojik ve güdüsel olarak daha katı olma olasılıkları orantısız şekilde daha yüksektir.

Biz bu iki olasılığı da verilerimiz üzerinden test ettik. Hem ‘aşırı solcu’ hem de ‘aşırı sağcı’ kesimin siyasi görüşleri konusunda mutlak kesinlik ifade etme oranlarının benzer olması, genel olarak aşırı ideoloji ile dünyanın siyah ve beyaz kavranışı arasında bir bağ olduğunu desteklemektedir. Ancak bulgularımızın bir kısmı Sağ’ın Katılığı Hipotezi ile de örtüşmektedir. İlk olarak, dogmatizm olarak bilinen bir karakteristiği, ‘büyük’ ​​veya ‘önemli’ konularla ilgili gerekçelendirilmemiş inanç kesinliğini (örneğin, ‘Hayattaki önemli şeyler hakkında haklı olduğumdan o kadar eminim ki, beni aksi yönde ikna edebilecek hiçbir kanıt yok’) ölçen 20 maddelik bir ölçüt aracılığıyla değerlendirdiğimizde, ‘aşırı sağcı’ olarak tanımlanan kişilerin çalışmadaki en dogmatik grup olduğunu bulduk.

Bulgularımızın makul bir yorumu, aşırı sol ve sağ görüşlü insanların özellikle siyasi inançları konusunda benzer şekilde dogmatik olmaları, ancak aşırı muhafazakarların din gibi bazı “büyük” konularda benzersiz şekilde dogmatik olmalarıdır. Biz bunu, her iki hipotezin de (Sağın Katılığı ve ideolojik aşırılık hipotezleri) belli ölçüde doğru olduğu şeklinde yorumladık.

Ancak insanların kendi siyasi kimliklerine dair öz-tanımlamalarından doğan ve ek bir karmaşıklık daha yaratan bir boyut daha vardı. Birçok kişinin kendisini ‘sosyal olarak liberal ve ekonomik olarak muhafazakâr’ (veya tam tersi) olarak tanımladığı göz önüne alındığında, katılımcıları sosyal konularda ne kadar sol veya sağcı olduklarına göre ayrı, ekonomik konularda ne kadar sol veya sağcı olduklarına göre de ayrı tuttuk. Örneğin sosyal muhafazakârlık; genellikle geleneksel değerlere, toplumsal düzene ve katı normların uygulanmasına yönelik tercihlere dayanan bir inanç kümesini ifade eder ve çağdaş Batı demokrasilerinde eşcinsel evlilik, din, kanun nizam ve ulusal güvenliğe dair konumlanmalar öngörür. Aynı ülkelerde, kökleri rekabete ve ekonomik çıkar tercihlerine dayanan ekonomik muhafazakarlık ise; vergiler, sosyal güvenlik ağı, iş düzenlemeleri, sendikalar ve borç affı hakkındaki konumlanmaları öngörür.

Giderek artan sayıda kanıt, sosyal ve ekonomik ideolojinin psikolojik nedenlerinin ve bağıntılarının farklılık gösterdiğini – ve bazen oldukça dramatik bir şekilde farklılık gösterdiğini – ortaya koymaktadır. Örneğin, birçok çalışma sosyal muhafazakârlık ile bilişsel katılık arasında güvenilir bağıntılar göstermekteyken, ekonomik muhafazakârlık ile katılık göstergeleri arasındaki bağıntılar sıfır veya negatif olma eğilimindedir. Esasen ilgili çalışmalar, sol ekonomik tercihlerin, sosyal liberalizmden ziyade, sosyal muhafazakârlıkla ilişkili olmasının, küresel çapta biraz daha yaygın olduğunu göstermiştir ki; eğer ‘muhafazakarlık’ ve ‘liberalizm’ tamamen psikolojik olarak tutarlı kategoriler olsaydı, bunun gerçekleşmesini beklemezdik. Siyasal zihnin sırlarını açığa çıkarmak için, ‘muhafazakâr’ veya ‘liberal’ ayrımının ötesine geçmek yararlı olabilir.

Bu düşünceyle tutarlı olarak; mutlak kesinlik ve dogmatizm üzerine yaptığımız çalışmada, sadece ekonomik görüşlerinde aşırı solcu olan bireyler, dogmatizm ölçeğinde aşırı solcu sosyal (ancak ekonomik olmayan) görüşlere sahip olanlardan daha yüksekken; aşırı sağ ekonomik görüşlere sahip olanlar, aşırı sağ sosyal görüşlere sahip olanlara kıyasla daha düşük dogmatizme sahipti (bu örüntü, mutlak kesinlik için de daha az belirgin olmakla birlikte geçerli olmuştur). İdeolojik aşırıcılık modelinin ortaya koyduğu dinamik (yani, genel olarak aşırıcılar daha kesin ve dogmatiktir) ekonomik alanda da kendini göstermiştir; öyle ki, aşırı sol ekonomik görüşlere sahip kişiler, aşırı sağ ekonomik görüşlere sahip kişilerden daha dogmatik değildir. Fakat sosyal alanda aşırı sağ, aşırı soldan net bir şekilde daha dogmatik çıkmıştır ve böylece Sağın Katılığı Modelini tasdik etmiştir. Gerçekten de, sosyal muhafazakârlık dogmatizmle bilhassa ilişkili çıkmıştır; bu da, özellikle sosyal muhafazakârlığın gerekçelendirilmemiş kesinlik ve hoşgörüsüzlüğe elverişli bir yanının olabileceğini düşündürmektedir.

Bu bulgular, sosyal muhafazakarlık ve ekonomik solculuğun belirli yapısal ve psikolojik özellikleri paylaşma olasılığına işaret etmektedir. Neticede, hem aşırı sosyal muhafazakârlar hem de aşırı ekonomik solcular, kolektif toplumsal refahı korumak için bireysel özgürlüklere tepeden inme kısıtlamalar getirmeye çalışırlar. Aynı minvalde, sosyal liberaller ve ekonomik muhafazakârlar da bazı psikolojik kökenlerde, hatta belki de ortak siyasal zeminde buluşuyor olabilirler.

Burada bizim; geniş, grupsal düzeydeki trendleri betimlemediğimizi hatırlatmakta fayda var. Bireysel düzeyde, ideoloji ve kesinlik arasındaki ilişkiler kayda değer şekilde farklılık arz edecektir. Yine de, siyasal ideolojinin bilişsel bağıntılarını ve potansiyel sebeplerini keşfetmek, önemli bir içgörü vermektedir: inançlarımıza nasıl tutunduğumuz, neye inandığımızla ilişkilidir. Peki yanılıyor olma ihtimalini kabullenmeyi öğrenmek, sorgulanmamış aşırılığa karşı basit bir savunma olabilir mi? Bu fikir spekülatif olsa da araştırmalar, sağlıklı bir seviyedeki entelektüel tevazuunun, kutuplaşmaya ve önyargıya karşı koruma sağladığını gösteriyor.

Elbette, inançlarını titiz bir şüpheciliğe tabi tutan ve nihayetinde aşırı önlemlerin toplum için tercih edilebilir bir seçenek olduğu sonucuna varan kişileri küçümsemiyoruz. Bu insanlar değerli bir bakış açısına sahiptir. Bizim uyarıda bulunduğumuz şey, toplumsal sorunlara tek çözümün kendi çözümleri olduğundan emin olan insanlardır. Bu noktada Popper’a katılıyoruz: mutlak kesinlik kaçınılması gereken bir şeydir.


Thomas Costello & Shauna Bowes – “Popper was right about the link between certainty and extremism”, (Erişim Tarihi: 19.12.2024)

Çevirmen: Alperen Kılınçer

Çeviri Editörü: Emir Arıcı

Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans derecesini aldı. Erasmus Rotterdam University’de Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi alanında yüksek lisans yaptı. Şu an Türk Alman Üniversitesi’nde aynı alanda doktora yapmaktadır. Aynı zamanda İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmakta olup; hukuk felsefesi, siyaset felsefesi, etik ve hukuk antropolojisi başlıca ilgi alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Gerçekler Hakkında Derin Anlaşmazlıklar İçin Orta Yol Yoktur – Klemens Kappel 

Sonraki Gönderi

Hukukçular İçin Epistemik Erdemler – Boudewijn De Bruin

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü