Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” Kitabındaki Düşünceleri -Hasan Hüseyin Albayrak

///
3338 Okunma
Okunma süresi: 16 Dakika

Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı eseri on kitaptan oluşuyor. Kitap “arkhesi yapanda olan şey”i inceliyor. Aristoteles genellikle yazılarında başka kitaplarına atıfta bulunmuştur, fakat bu kitaba herhangi bir atıf yoktur. Bu yüzden aslında böyle bir kitap olmadığı, bu kitabın siyaset kitabının bir parçası olduğu iddia edilmektedir. Kitabın daha ilk sayfalarında bu kitabın bir siyaset araştırması olduğu dile getirilmiştir:

En önemli olanın ve en başta geleninkinin olsa gerek. Siyaset böyle bir bilim olarak görünüyor, çünkü kentler için hangi bilimlerin gerekli olduğunu, hangilerini, kimlerin, ne kadar öğrenmesi gerektiğini belirleyen odur.(…) O halde bir siyaset araştırması olan bu araştırma bunlara varmayı arzuluyor.[1]

Aristoteles’in felsefesinde “siyaset” değerlerin en üstünde konumlanır. Askerlik, ekonomi, retorik gibi en değer verilen uğraşılar da onun altında yer alır.[2] Çünkü siyaset yasa koyan, düzenleyendir. Bir diğer deyişle siyaset, amaç olarak ötekilerin amacını da kapsar, “insan için iyi” olanı amaç olarak belirler. Araştırmanın bir siyaset araştırması olduğunu bize gösterebilecek bir başka sav ise Aristoteles’in yine aynı bölüm içerisinde işlediği, gençlerin siyaset için deneyimsiz olmalarının nedenleridir. Aristoteles bu nedenlerden şöyle bahseder:

Kişi bildiği şeylerde iyi yargıda bulunur, bunlarda iyi yargıç olur. O halde bir konuda onda eğitim görmüş olan, genel olarak da çok yönlü eğitim görmüş olan iyi yargıç olur. Bu nedenle genç bir insan siyaset için uygun bir dinleyici değildir; çünkü o, yaşamda yapılanlar konusunda deneyimsizdir, oysa bizim temellendirmelerimiz bunlara dayanmakta ve bunlara ilişkindir. Ayrıca o, tutkuların peşine gittiğinden, boşu boşuna ve yararlanmadan dinleyecektir; çünkü bu temellendirmelerin amacı bilme değil, eylemdir.[3]

Nikomakhos’a Etik’in bir siyaset kitabı olduğunu söylesek de bu kitap direkt olarak siyasetle bağlantılı değildir. Kitap çeşitli kavramlarla dolaylı yoldan siyaseti inceler. Daha doğrusu siyaset konusuna bir ön hazırlık aşaması oluşturur. Laurentianus kodeksine bakıldığında bu kitabın hemen arkasında Politika kitabının geldiği görülür.

Aristoteles’in Nikhomakhos’a Etik’te araştırdığı “iyi”dir. Lakin tek bir kategori bakımından dile getirilen bir iyi yoktur; farklı kategoriler bakımından dile getirilen birbirinden farklı iyiler mevcuttur. Birçok iyi başka şeyleri amaçlar. Amaçları kendileri değildir. Tercih edilmelerinin amacı başka bir şeydir. Aristoteles’in bu araştırmasında aradığı iyi, “kendisi için tercih edilen iyi”dir. Bu iyi ise “mutluluk”tur; başka iyiler mutluluk için tercih edilir, Aritoteles bunu şöyle açıklar:

Kendisi için aranan, başka bir şey için aranandan; hiçbir zaman bir başka şey için tercih edilmeyen de, hem kendileri için hem de onun için tercih edilenlerden daha amaçtır diyoruz; hiçbir zaman bir başka şey için tercih edilmeyip hep kendisi için tercih edilene ise sadece kendisi amaçtır diyoruz. En çok mutluluğun böyle bir şey olduğu düşünülüyor, çünkü onu hiçbir zaman başka bir şey için değil, hep kendisi için tercih ediyoruz; ama onuru, hazzı, usu ve her erdemi hem kendileri için tercih ediyoruz (çünkü hiçbir yere götürmese bile onların her birini yine tercih ederdik) hem de mutluluk uğruna, onlar aracılığıyla mutlu olacağımızı düşündüğümüz için tercih ediyoruz. Oysa hiç kimse mutluluğu onlar uğruna ya da genel olarak başka bir şey uğruna tercih etmiyor.[4]

Haz, mevki, para başka şeyler için tercih edilir. Sadece kendisi için tercih edilen, başka bir şey için tercih edilmeyen ve kendi başına yeter olan “mutluluk”tur. Mutluluğun adı konusunda anlaşma var; fakat ne olduğu konusunda yoktur. Aristoteles burada “eudaimonia” kavramını kullanır, lakin bu kavramın tam karşılığı mutluluk değildir. Bu, amaç olan mutluluktur. Sadece kendisi için istenen, başka bir şey için istenmeyen ve başka her şey onun için istenendir. Aristoteles mutluluğun tanımını bulmak için insanı insan yapan şeyi arıyor. Bunun içinse insanın işinin ne olduğunu araştırıyor. Aristoteles’in örneğine göre marangozun, ayakkabıcının, meslek sahiplerinin bir işi vardır. Aynı şekilde gözün, elin, ayağın ve genellikle parçaların her birinin bir işi vardır. Peki, insanın bir işi yok mudur? Yoksa insan doğal olarak işsiz midir?[5] Aristoteles daha sonra bu soruların cevabını bulmak için insanın ruhunu inceleyecektir. İnsanların yaşam tarzlarına bakarak onların mutluluktan ne anladığını anlıyoruz. İnsanlar haz, mevki ve zenginliği mutluluk olarak tanımlıyor. Bu bağlamda insanın işi haz düşkünü olmak, mevki sahibi olmak veya zengin olmak gibi gözüküyor. Aristoteles’in araştırmasında temel olarak üç yaşam biçimi ortaya çıkıyor. Bunlar: Haz yaşamı, siyaset yaşamı ve teoria yaşamı.[6] Aristoteles bu yaşamları eleye eleye içlerinden doğru olanı bulmaya çalışır; sorgulamasında ilk iki yaşam biçimini kendine yeter olmayan yaşam biçimi olarak nitelendirir. Teoria yaşamı, dinginliğe ihtiyaç duyan bir yaşam biçimidir; fakat bu kendi başına yaşamak demek değildir. Çünkü insan, doğası gereği başkalarıyla bir arada olan bir canlıdır.

Sorumuza geri dönecek olursak, insan nasıl iyi insan olur? İnsanın işi nedir? Aristoteles bu sorunun cevabını şu cümlelerle verir:

(…) çünkü gitarcının işi gitar çalmak, erdemli gitarcının ise iyi gitar çalmaktır; eğer bu böyle ise [ayrıca insanın işinin belli bir yaşam olduğunu, bu yaşamın da ruhun akla uygun etkinliği ve böyle eylemler olduğunu; erdemli insana yakışanın bunları iyi ve güzel bir biçimde yapması olduğunu; her şeyin ise kendine özgü erdeme göre iyi yapılırsa, iyi gerçekleştirilmiş olduğunu da ileri sürüyoruz], insansal iyi, ruhun erdeme uygun etkinliği olur.[7]

Burada bahsedilen şey, logos’a göre yaşamdır; logos’a göre etkinliktir(praxis). İnsanın işi tam yaşam boyunca(tam yaşam içinde) ruhun tam erdeme göre etkinliğidir. Burada tamdan kastedilen şey, yaşamın son bulması değildir. Aristoteles bu konuda örnek olarak Priamos’un yaşadıklarını ve Solon’un dediklerini gösteriyor.[8]

Soruşturmanın devamında Aristoteles ruhun ve erdemin ne olduğunu tanımlıyor. Aristoteles, erdemi daha önce ruhun erdemi olarak tanımlamıştı. Bu yüzden ruhun erdemini bulmak için öncelikle ruhu inceliyor ve ruhun iki kısma ayrıldığını söylüyor. Ruhun bir yanı logoslu(akıl sahibi), diğeri ise alogoslu(akıldan bağımsız, akıldan yoksun) yandır. Bu iki yan da kendi içinde ikiye ayrılır: Akıldan yoksun yanın ilk kısmı yemeyi içmeyi sağlar. Bu fizyolojik yandır, bitkiler ve diğer canlılarla ortak olan yandır; yemeyi, içmeyi ve gelişimi sağlar. Bu kısım erdemlerle ilgili değildir. Akıldan yoksun diğer kısmı ise istekler ve hazlar tarafından oluşan yandır.[9] Logoslu, yani akıl sahibi olan yan da kendi içinde ikiye ayrılır. Bunlardan biri “ilkeleri olduğundan başka türlü olamayan şeyleri bilebilen yan”; diğeri ise “ilkeleri olduğundan başka türlü olabilen şeyleri bilebilen yan”dır.[10] Aristoteles ruhun bu yanlarıyla erdemin bir ilişkisi olmasının gerektiğini savunur. İlkeleri başka türlü olabilen şeyler, insanın tercihiyle ilgili olan şeylerdir. İnsanın tercihiyle ilgili olan şeylerin başka türlü olması da mümkündür. Yoksa bu şeyler hep aynı şekilde olurdu. Örneğin yalan söyleyip söylememek, hırsızlık yapıp yapmamak, insanları öldürüp öldürmemek ilkeleri başka türlü olabilen şeylerdir. İlkeleri başka türlü olabilen şeylerde doğru tercih yapabilmek erdem olarak gösterilebilir. Bu yanda tartma, müzakere vardır. Bu yüzden Aristoteles bu yana kısaca “tartan yan” ötekine ise “bilimsel yan” demeyi uygun görür.[11] Tartan yan kişilerin hayatlarının her anında var olan bir yandır. Güne başlamamızdan itibaren tartan yanı kullanırız. Bu yana ilişkin eylem, yani bu yana ilişkin erdem, “phronesis”yani “aklı başındalık”tır.[12] Aklı başındalık tek tek durumlarda ne olduğunu görme erdemidir; doğrudan doğruya yaşamdadır ve eylemlerle ilgilidir. Aristoteles aklı başındalıkla ilgili şöyle der:

(…) aklı başında yalnızca geneli değil, ayrıntıları da bilmeli. Çünkü eylemlerle ilgili, eylem ise tek tek nesnelerle ilgili. Bunun için öteki alanlardaki deneyimli kişiler gibi, bilmedikleri halde bazı bilgililerden daha uygulayıcı kişiler vardır. Biri hazım ve sağlık için hafif etin iyi olduğunu biliyor, ama hangi etlerin hafif olduğunu bilmiyorsa, sağlık kazandırmaz, bunu kuş etinin hafif olduğunu bilen biri daha çok başarır. Aklı başındalık ise uygulamayla ilgilidir.[13]

İlkeleri olabildiğinden başka türlü olamayan şeyleri bilebilen yanın erdemi ise “nous” yani “akıl” veya “bilgelik”tir. Aristoteles’in bu konudaki yorumu şöyledir:

Bilgelik de ilkelere ilişkin değil,  çünkü bilgeye düşen şey belli bazı konularda kanıt sahibi olmaktır, imdi başka türlü olmayan şeyler ve başka türlü olabilen şeyler konusunda, onlar aracılığıyla doğruya ulaştığımız ve hiç yanlışa düşmediğimiz erdemler bilim, aklı başındalık, bilgelik ve us ise, bunların da üçünden hiçbiri (üçünden, aklıbaşındalık, bilim ve bilgeliği kastediyorum) ilkelerle ilgili değilse, us ilkelerle ilgilidir, geriye kalan bu.[14]

Bilgelik ile aklı başındalığın arasındaki farkı ise şu ifadelerle dile getirmiştir:

Söylediklerimizden çıkan şu: bilgelik doğa gereği en değerli şeylere ilişkin bir bilgi ve ustur. Bunun için Anaksagoras’a, Thales’e ve böyle kişilere aklı başında değil, “bilge” diyoruz, çünkü insanca iyileri araştırmalarından ötürü kendilerine yararlı şeyleri bilmedikleri, büyük, hayranlık verici, zor, tanrısal ama yararsız şeyleri bildikleri söylenir. Oysa aklı başındalık insansal şeylerle ve üzerinde düşünüp taşınılacak şeylerle ilgilidir: Aklı başında kişiye yakışacak olan da budur, iyi düşünüp taşınmaktır, diyoruz.[15]

Aklı başındalık kullanılıp doğru dürüst tartılarak eylem yapılırsa erdemler ortaya çıkar. Sadece fizyolojik yanda erdem yoktur. Zaten fizyolojik yan insanın kontrolünde olan bir yan değildir, fizyolojik yanımızı kontrol edemeyiz. Oysaki erdemler bir etkinliktir. Peki, erdemin ne olduğuna Aristoteles’in cevabı nedir? Aristoteles erdemin ne olduğunu bulmak için ruhta olup bitenlere bakmış ve ruhta olup bitenlerin üç türlü olduğunu söylemiştir. Bunlar: etkilenimler, olanaklar ve huylardır.[16] Aristoteles’in erdemler konusundaki açıklaması şöyledir:

Öyleyse erdemler etkilenim ya da olanak değilse, geriye onların ‘huy’ olması kalıyor. Böylece erdemin cins bakımından ne olduğunu ortaya koymuş bulunuyoruz. (…) Her erdem neyin erdemi ise, onun iyi durumda olmasını ve kendi işini iyi gerçekleştirmesini sağlar. Sözgelişi gözün erdemi gözü ve onun işini erdemli kılar; çünkü gözün erdemi sayesinde iyi görürüz. Aynı şekilde atın erdemi atı erdemli kılar; iyi koşmasını, binicisini iyi taşımasını ve düşmanların karşısında kaçmamasını sağlar.[17]

Bu paragrafların sonunda Aristoteles erdemi bir çeşit orta olma olarak tanımlıyor, erdemin orta olma olduğunu söylüyor:

(…) gerektiği zaman, gereken şeylere, gereken kişilere karşı, gerektiği için gerektiği gibi bunları yapmak orta olandır ve en iyidir, bu da erdeme özgüdür. Aynı biçimde eylemlerde de aşırılık, eksiklik ve orta söz konusudur. Erdem ise aşırılığı yanlış olan, eksikliği yerilen, ortası övülen ve isabetli olan etkilenimlerle ve eylemlerle ilgili; övülmek ve isabetli olmak da erdeme özgü. Demek erdem bir tür orta olmadır; ortayı amaç edinir.[18]

Hiçbir erdem doğuştan değildir, sonradan edinilir. Orta olma, huyla ilgilidir. Biri aşırılık, biri eksiklik olan iki yanın ortasıdır; çünkü bu iki uç da yanılgıdır. Erdemler bu iki ucun ortasıdır. Yalnız bu orta, rakamsal bir şey değildir. Orta tutuma, aklı başındalık ile ulaşırız. Bu bağlamda “phronesis”(aklı başındalık) bizi erdemlere ulaştırır.

Yapa yapa alışkanlıklarla karakter erdemlerini, eğitimle düşünce erdemlerini oluştururuz. Tek tek durumlarla ilgili nerede ve nasıl olması gerektiğini tartma işini yapan, aklı başındalıktır. Aklı başındalık eğitimle, yani düşünce erdemiyle oluşur: “(…) Aklı başındalık insansal şeylerle ve üzerinde düşünüp taşınılacak şeylerle ilgilidir: Aklı başında kişiye yakışacak olan da budur, iyi düşünüp taşınmaktır diyoruz.”[19] Aklı başındalık düşünce erdemi olsa da yapa yapa karakter erdemine dönüşür. Ayrıca Aristoteles’in önem verdiği bir başka erdem ise yüce gönüllülüktür:

Yüce gönüllü, kendisinin büyük şeylere layık olduğunu düşünen ve gerçekten lâyık olan kişinin olduğu düşünülüyor. (…) O halde eğer yüce gönüllü büyük şeylere ve özellikle en büyük şeylere lâyık olduğunu düşünüyorsa, o bunu en çok bir şey konusunda düşünüyor. Lâyık olmaktan ise dışa ait iyilerle ilgili olarak sözedilir; bunların en büyüğünün tanrılara sunulan, yüksek mevkilerdeki kişilerin en çok arzu ettikleri ve en güzel şeylerin ödülü olan şey olduğunu düşünebiliriz: Böyle bir şey ise onurlandırılmalıdır; çünkü o dışa ait iyilerin en büyüğüdür. O halde yüce gönüllü, onurlar ve onursuzluklar konusunda gerektiği gibi olan kişidir.[20]

Gözden kaçırılmaması gereken diğer nokta, bir eylemin erdemli olabilmesi için o eylemin tercih edilerek yapılması gerektiğidir. Zorla ya da bilgisizlikten yapılan, istenmeyerek yapılan olarak değerlendirilir, bu durumda istenerek yapılan, eylemin tek tek koşullarını bilen kişi tarafından yapıldığı zaman mümkün olur.[21] İstenerek ve istenmeyerek yapılan şey belirlendikten sonra sıradaki inceleme konusu tercihtir; çünkü tercih, erdemle çok yakın bir ilişkidedir. Tercih isteyerek yapılan bir şeymiş gibi gözükmesine rağmen “istenerek yapılan” tercihe göre daha kapsamlıdır. İstenerek eylemde bulunma, çocuklarla hayvanlarda da görülür; fakat tercih görülmez. Kişinin tercihle davranabilmesi için kendine egemen olması gerekir. Eğer kişi kendine egemen değilse tercihle değil, arzuyla davranır.[22] Kendine egemen olmayan kişinin bilgi değil, kanı taşıdığı için hazlar tarafından yönetildiği öne sürülür.[23] O hâlde tercihin de eğitimle alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Aklı başındalık burada da görev başındadır. Aklı başındalık her an işleyen bir erdemdir ve eğitim meselesidir. Ayrıca düşünce erdemleri, eğitim meselesidir. Ruhun akıl sahibi yanına baktığımızda bu iki yanın da ilkeler ile ilişkili olduğunu görüyoruz. Bu ilkeleri görebilme meselesi ise yine eğitimle bağlantılıdır.

Bakma, inceleme, tartma işini yapan ve “eudaimonia”ya yani mutluluğa en yakın yaşam tarzı, teoria yaşamına en yakın yaşamdır. Teoria yaşamı, her şeyden elini ayağını çekip öylece izleme yaşamı değildir. Aristoteles sık sık bunun eylem gerektirdiğini söyler.[24] Aristoteles, teoria yaşamının yani akla uygun yaşamın kişiye özgü olduğunu ve en iyi yaşam türü olduğunu şöyle ifade eder:

Doğal olarak her bir kişiye özgü olan şey, onun için en asıl olan, en hoş olandır. O halde bir insan özellikle o olduğundan ötürü, “insan” için bu, ‘akla göre yaşam’dır. Demek ki en mutlu yaşam da budur.[25]

Daha önce de söylediğimiz gibi, ilkeleri görebilmek eğitimle kazanılır; bu ise aklın işidir. İşte bu yüzden akıl, kişiyi o kişi yapan bir erdemdir. İlkeleri görmemizi sağlayan, eğitimin işleyebilmesini sağlayan yasalardır. Bu yasalar için de politika gereklidir. İlkeleri ve olanakları görebilme yeteneğini insanlara kazandırma işi bir yasal düzenlemeler işidir. Bu yüzden Aristoteles kitabın son cümlesinde “İmdi baştan alalım.”[26] demiş, ardından politika konusunu işlemiştir. Nikomakhos’a Etik, Politika’nın bir parçasıdır. Bu bir siyaset araştırmasıdır. Kitabın başında anlaşılmasa bile, son iki sayfasında bu ciddi bir biçimde belli olur. Kitabın temel olarak bahsettiği şey, enine boyuna düşünmek ve diyalektik bizim için çok önemlidir. Lakin enine boyuna düşünmek ve diyalektik tam yaşam boyunca tam bir şekilde olmalı. Burada gözden kaçırmamamız gereken bir diğer nokta, Aristoteles kendinden öncekilerin yasama ve politika ile ilgili pek bir şeyden söz etmediklerini söylemiş, yani Platon’un bu konuyla pek ilgilenmediğini şu sözlerle eleştirmiştir:

Madem bizden öncekiler yasama konusundan pek sözetmeden konuyu bize bıraktılar, insanca şeyler konusundaki felsefemiz olabildiğince tamamlansın dite, devlet yönetimlerini incelememiz herhalde çok daha iyi olacaktır. İmdi ilkin bizden öncekiler tarafından parça parça iyi bir şey söylenmiş mi, bunu incelemeye çalışalım.[27]

Anlaşılan o ki Aristoteles kendinden öncekilerin politikaya olan ilgilerini yeterli bulmamış veya onların insan ve politika arasındaki bağı iyi ifade edemediğini düşünmüştür. Aristoteles, Nikomakhos’a Etik’te “iyi” kavramını araştırmış, lakin bunu yeterli bulmamıştır; bu yüzden dış iyileri araştırmayı gerekli görmüştür. Bunu ise şu şekilde dile getirmiştir:

Ne ki, insan olduğu için dış iyilere de gerek duyacaktır, çünkü doğası, teori yaşamıyla ilgisi içinde ‘kendine yeter’ değil: Bedenin sağlıklı olması, beslenme, öteki gerekenler de bulunmalı. Dış iyiler olmaksızın mutlu olunamasa bile, sanılmamalı ki, mutlu kişi olmak için pek çok, büyük şeylere gerek duyulacak: Kendine yeterlik ile eylem ise aşırılıkta değildir; “denizekaraya(“denize karaya” şeklinde olmalı-HHA)  egemen olmadan” da iyi şeyler yapmak olanaklı.[28]

Sonuç olarak Nikomakos’a Etik, genelde “mutluluk”, “ruh”, “erdem”, “orta olma”, “adalet” kavramları üzerine kurulmuş ve insan doğasını inceleyen bir kitaptır. Araştırma yer yer dağılmış gibi gözükse de bunun sebebi bu kitabın aslında Politika için bir hazırlık kitabı olmasıdır. Aristoteles toplumu, topluluğu incelemek için önce bireyi ele alarak bu kitapta insanı ve onun (varsa) doğasını enine boyuna irdelemiştir. Tabi ki Nikomakos’a Etik’in etikle ilgisiz bir kitap olduğunu söylemek pek de doğru değildir. Günümüzde etik ve politika birbiriyle ayrı alanlar gibi gözükse de antik dönemlerde politikanın amacı erdemli ve mutlu insanlar yetiştirmektir. Zaten günümüzde çok popüler olan demokrasiyi de Aristoteles sosyal demokrasinin sapması olarak yorumlamıştır. Aristoteles’e göre yönetim kendi çıkarına değil herkesin çıkarına hizmet etmelidir. Bu bağlamda kitabı kendi dönemini göz önüne alarak okursak aslında etiği konu aldığını anlarız. Fakat genel anlamda bu kitap insan doğası, insan ruhu ile politika, siyaset arasında bir köprü niteliğindedir. Aristoteles erdemli insanların yetişmesinde yöneticilere ve eğiticilere ciddi bir görev yüklemiştir. Yalnız erdem formülü olan herhangi bir pozitif bilim değildir. Erdem en basit haliyle, temelinde us bulunan ve yöntem olarak kendine enine boyuna düşünmeyi seçen bir şeydir. Lakin bu iş ilkeleri görmeyi gerektirdiği için eğitime ihtiyaç duyar. Bu eğitimle ilgili yasaların düzenlenmesi de yöneticilerin görevidir. Görüldüğü gibi bu insan bilimi ve politikayla bağlantılı karmaşık bir iştir.


* İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sistematik Felsefe ve Felsefe Tarihi Doktora Öğrencisi, [email protected]


  • [1] Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, Saffet Babür (çev.), Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2007, 1094a 27 – 1094b 13.
  • [2] Aristoteles, age., 1094b 3-6.
  • [3] Aristoteles, age., 1094b 28 – 1095a 7.
  • [4] Aristoteles, age., 1097a 32 – 1097b 7.
  • [5] Aristoteles, age., 1097b 29-33.
  • [6] Aristoteles, age., 1095b 14-19.
  • [7] Aristoteles, age., 1098a 13-18.
  • [8] Aristoteles, age., 1100a 4 – 1101b 9. Priamos: Troia kralı. Oğullarının ölümünü; kızlarının, gelinlerinin esir olarak götürülüşünü görmüş.
  • [9] Aristoteles, age., 1102a 28 – 1103a 10.
  • [10] Aristoteles, age., 1139a 2-7.
  • [11] Aristoteles, age., 1139a 11-12.
  • [12] Aristoteles, age., 1140a 24 – 1142b 33.
  • [13] Aristoteles, age., 1141b 14-21.
  • [14] Aristoteles, age., 1141a 1-8.
  • [15] Aristoteles, age., 1141b 2-10.
  • [16] Aristoteles, age., 1105b 19-21.
  • [17] Aristoteles, age., 1106a 10-21.
  • [18] Aristoteles, age., 1106b 20-30.
  • [19] Aristoteles, age., 1141b 7-10.
  • [20] Aristoteles, age., 1123b 2-22.
  • [21] Aristoteles, age., 1111a 22 – 1111b 3.
  • [22] Aristoteles, age., 1111b 4 – 1112a 17.
  • [23] Aristoteles, age., 1146a 1-3.
  • [24] Aristoteles, age., 1177a 12 – 1178a 8.
  • [25] Aristoteles, age., 1178a 5-8.
  • [26] Aristoteles, age., 1181b 22.
  • [27] Aristoteles, age., 1181b 14-17.
  • [28] Aristoteles, age., 1178b 32 – 1179a 4.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kişisel Gelişim: Felsefe mi? Bilim mi? Sahte-Bilim mi? – Dr. Tufan Kıymaz

Sonraki Gönderi

Paradigma Değişimi Nedir? – Emrys Westacott

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü