Paradigma Değişimi Nedir? – Emrys Westacott

/
2755 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Yaygın olarak kullanılan bu kavram, bilimde ve felsefede özel bir kullanıma sahiptir. “Paradigma değişimi”[1] kavramını sadece felsefede değil, her zaman duyarsınız. İnsanlar her türlü alanda paradigma değişimlerinden bahsetmektedir: Sağlık, siyaset, psikoloji ve spor gibi. Ama paradigma değişimi tam anlamıyla ne demektir? Ayrıca bu kavram nereden gelmektedir?

“Paradigma değişimi” kavramı Amerikalı filozof Thomas Kuhn (1922- 1996) tarafından ilk defa ortaya atılmış bir kavramdır. 1962 yılında basılan ve oldukça etkili çalışması olan Bilimsel Devrimlerin Yapısı’ndaki [The Structure of Scientific Revolutions] merkezi kavramlardan biridir. Bu kavramın ne anlama geldiğini anlamak için paradigma teorisi kavramını anlamak gerekmektedir. 

Paradigma Teorisi

Bir paradigma teorisi, belirli bir alanda çalışan bilim insanlarına detaylı ve kapsamlı teorik çerçeveler sağlamaya yardımcı olan genel bir teoridir (Kuhn’un “kavramsal şemalar” dediği şey). Bu, onlara temel varsayımları, anahtar kavramları ve kullanmaları gereken yöntemi sağlar. Araştırmalarının genel yönünü ve hedeflerini verir. Belirli bir disiplin içinde örnek bir iyi bilim modelini temsil eder.

Paradigma Teorilerine Örnekler:

  • Batlamyus’un Yer Merkezli Evren Modeli (dünya merkezde)
  • Kopernik’in Güneş Merkezli Astronomisi (güneş merkezde)
  • Aristoteles’in Fiziği
  • Galileo’nun Mekaniği
  • Ortaçağ tıbbındaki Dört “Sıvı” Teorisi (Ahlât-ı erbaa) [2]
  • Isaac Newton’un Kütle Çekimi Teorisi
  • John Dalton’un Atom Teorisi
  • Charles Darwin’in Evrim Teorisi
  • Albert Einstein’ın İzafiyet Teorisi
  • Kuantum Mekaniği
  • Jeolojide Levha Tektoniği Teorisi
  • Tıpta Mikrop Teorisi
  • Biyolojide Gen Teorisi

Paradigma Değişiminin Tanımı

Bir paradigma teorisinin yerini bir başkası aldığında bir paradigma değişimi meydana gelir.

 İşte bazı örnekler:

  • Batlamyus astronomisinin yerini Kopernik astronomisine bırakması
  • Aristoteles’in (maddi nesnelerin davranışlarını belirleyen temel doğaları olduğunu savunan) fiziğinin, yerini Galileo ve Newton’un (maddi nesnelerin davranışını doğa yasaları tarafından yönetiliyor olarak gören) fiziğine bırakması.
  • Newton fiziğinin (zaman ve uzayı her yerde, tüm gözlemciler için aynı tutuyordu) yerini Einstein fiziğine (zaman ve uzayı gözlemcinin referans çerçevesine göreli tutan) bırakması.
Thomas Kuhn yaptığı çalışmalarla bilim tarihi ve felsefesi yaklaşımımızı kökeninden etkilemiştir. (Photo by Bill Pierce/The LIFE Images Collection/Getty Images)

Bir Paradigma Değişiminin Nedenleri

Kuhn, bilimin ilerleme şekliyle ilgileniyordu. Ona göre, bir alanda çalışanların çoğu bir paradigma üzerinde anlaşmadıkça bilim gerçekten ilerleyemez. Belli bir paradigma üzerinde o alanda çalışanlar arasında konsensüs sağlanmasaydı, herkes kendi işini kendi yöntemiyle yapardı ve bugün profesyonel bilim yapabilmek için gerekli olan özelliklerle bağdaştırılan türden bir işbirliğine ve ekip çalışmasına sahip olamazdınız.

Bir paradigma teorisi oluşturulduğunda, bu paradigmayı benimseyenler Kuhn’un “olağan bilim” dediği şeyi yapmaya başlayabilir. Bu, çoğu bilimsel etkinliği kapsar. Olağan bilim, belirli bulmacaları çözme, veri toplama ve hesaplamalar yapma işidir. Olağan bilim şunları içerir:

  • Güneş sistemindeki her gezegenin güneşten ne kadar uzakta olduğunu araştırmak
  • İnsan genomunun haritasını tamamlamak
  • Belirli bir türün evrimsel kökenini belirlemek

Ancak bilim tarihinde sık sık, olağan bilim, baskın paradigma içinde kolayca açıklanamayan anormallikler ortaya çıkarır. Yalnızca birkaç kafa karıştırıcı bulgunun olması, başarılı olmuş bir paradigma teorisini terk etmeyi haklı çıkarmak için yeterli değildir. Ancak bazen açıklanamayan sonuçlar birikmeye başlar ve bu da sonunda Kuhn’un “kriz” olarak tanımladığı şeye yol açar.

Paradigma Değişimlerine Yol Açan Kriz Örnekleri

19. yüzyılın sonunda, ışığın nasıl hareket ettiğini ve yerçekiminin nasıl çalıştığını açıklamak için ortaya atılan ve görünmez bir ortam olan eterin deneysel anlamda gözlemlenememiş olması, sonunda görelilik teorisine yol açtı. 18. yüzyılda, bazı metallerin yandığında kütle kazanması, flojiston teorisi ile çelişiyordu. Bu teori, yanıcı maddelerin, yanma yoluyla salınan bir madde olan flojiston içerdiğini ileri sürüyordu. Yanlışlandıktan sonraysa bu teori, Antoine Lavoisier’in yanmanın oksijen gerektirdiği teorisi ile değiştirildi.

Bir Paradigma Değişimi Sırasında Meydana Gelen Değişiklikler

Bu sorunun bariz cevabı, değişenin sadece alanda çalışan bilim insanlarının teorik görüşleri olduğudur. Ancak Kuhn’un görüşü bundan daha radikal ve daha tartışmalıdır. O, dünyanın veya gerçekliğin, onu gözlemlediğimiz kavramsal şemalardan bağımsız olarak tanımlanamayacağını savunmaktadır. Paradigma teorileri kavramsal şemalarımızın bir parçasıdır. Yani bir paradigma kayması meydana geldiğinde, bir anlamda dünya değişir. Ya da başka bir deyişle, farklı paradigmalar altında çalışan bilim insanları, farklı dünyaları inceler. Örneğin: Aristoteles, bir ipin ucunda sarkaç gibi sallanan bir taş izleseydi, taşın doğal durumuna ulaşmaya çalıştığını görürdü: hareketsiz halde, yerde. Ama Newton bunu görmeyip kütle çekimi ve enerji aktarımı yasalarına uyan bir taş görecekti. Veya başka bir örnek vermek gerekirse Darwin’den önce, insan yüzü ile maymun yüzünü karşılaştıran biri aradaki farklılıklar karşısında şaşırırdı; Darwin’den sonra ise benzerlikler onları hayrete düşürecekti.

Bilim Paradigma Değişimleri Yoluyla İlerler

Kuhn’un bir paradigma değişikliğinde, aslında incelenen gerçekliğin değiştiği iddiası oldukça tartışmalıdır. Eleştirmenler, bu “gerçekçi olmayan” bakış açısının bir tür göreceliğe ve dolayısıyla bilimsel ilerlemenin gerçeğe yaklaşmakla hiçbir ilgisi olmadığı sonucuna yol açtığını savunur. Kuhn bunu kabul eder gibi görünür. Ancak, daha sonraki teorilerin öncekilerden daha kesin olmaları, daha güçlü tahminler sunmaları, verimli araştırma programları sunmaları ve daha zarif olmaları nedeniyle genellikle önceki teorilerden daha iyi olduğuna inandığı için bilimsel ilerlemeye hâlâ inandığını söyler. Kuhn’un paradigma değişimleri teorisinin bir başka sonucu da, bilimin eşit bir şekilde ilerlememesi, yavaş yavaş bilgi biriktirmemesi ve açıklamalarını derinleştirmemesidir. Bunun yerine disiplinler, baskın bir paradigma içinde yürütülen olağan bilim dönemleri ile ortaya çıkan bir krizin yeni bir paradigma gerektirdiği devrimci bilim dönemleri arasında gidip gelir. “Paradigma değişimi”nin asıl anlamı budur ve bilim felsefesinde hâlâ bu anlama gelmektedir. Ancak felsefe dışında kullanıldığında, genellikle teoride veya pratikte önemli bir değişiklik anlamına gelir. Dolayısıyla, yüksek çözünürlüklü televizyonların tanıtılması veya eşcinsel evliliğin kabul edilmesi gibi olaylar, bir paradigma değişimi olarak tanımlanabilir.


Çevirmen Notları:

  • [1] Paradigma değişimi: Geleneksel eylem tarzında getirilen köklü değişiklik
  • [2] Ahlât-ı Erbaa, Antikçağ ve Ortaçağ’da insanın biyolojik, ahlâkî ve psikolojik fonksiyonlarını (yani bir bakıma insanın canlılık fonksiyonlarını) etkilediği kabul edilen dört sıvı maddedir. Bu dört sıvı kan, safrâ, sevdâ ve balgamdır. Fuzuliye göre, bu dört sıvının dengede olmasıyla beden de dengede ve sıhhatte olacaktır.

Emrys Westacott– “What Is a Paradigm Shift?“, Erişim Tarihi: 28.09.2021

Çevirmen: Ayşegül Demirbaş

Çeviri Editörü: Alparslan Bayrak

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” Kitabındaki Düşünceleri -Hasan Hüseyin Albayrak

Sonraki Gönderi

Bilimsel Fikirleri Günümüzdeki İklim Değişikliğiyle Mücadelede Yardımcı Olabilecek 17. Yüzyıl Filozofu: Francis Bacon – Michael Wilby

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü