Yoktan Yaratma Ve Büyük Patlama Teorisi – Wesley Morriston

//
653 Okunma
Okunma süresi: 27 Dakika

Özet: William Lane Craig, yoktan yaratılış (ex nihilo) doktrininin evrenin kökenine ilişkin Big Bang teorisi tarafından güçlü bir şekilde desteklendiğini iddia etmektedir. Bu makalede, Craig’in bu iddiasına yönelik argümanlarını eleştirel bir şekilde inceliyorum. Bu argümanların başarısız olduğu ve Big Bang teorisinin yoktan yaratılış doktrinine hiçbir destek sağlamadığı sonucuna varıyorum. Evrenin bir “ilk nedeni” olduğu kabul edilse bile bu nedenin evreni yoktan yarattığını düşünmek için hiçbir sebep yoktur. Big Bang teorisi söz konusu olduğunda, evrenin nedeni Adolf Grunbaum’un “halihazırda orada” olan şeyi şekillendiren bir neden olarak “dönüştürücü neden” dediği şey olabilir.


Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı. Yeryüzü şekilsiz ve boştu, karanlık derin suları kaplamıştı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.

Yaratılış 1:1-2

Teorimizin son adımlarına ulaşmadan çok önce peri diyarına girmiş oluruz; ve orada genel argüman yöntemlerimize güvenmek ya da olağan analojilerimizin ve olasılıklarımızın herhangi bir yetkiye sahip olduğunu düşünmek için hiçbir nedenimiz kalmaz. İpimiz, böylesine derin uçurumları kavrayamayacak kadar kısadır.

David Hume

Adolf Grünbaum’un da belirttiği gibi bilinen pek çok neden “dönüştürücü” niteliktedir. Bir kişi bir şey yarattığında onu başka bir şeyden yaratır.1 Önceden var olan bir malzemeyi başka bir şeye (etkiye) dönüştürür. Marangoz ahşabı keser ve ev yapmak için bir araya getirir, çömlekçi çömlek yapmak için kilini şekillendirir ve pişirir, vb.

Yaratılış 1, Tanrı’nın “şekilsiz boşluk” ile bu tür bir şey yaptığını – gökyüzü, yeryüzü ve denize yol açan adım adım gelişen bir süreçte onu şekillendirdiğini söylüyor olarak okunabilir. Ancak geleneksel Hristiyan yorumuna göre hikâyenin tamamı bu değildir. Eğer Tanrı’nın evreni yarattığı bir İlk Şey (belki de “şekilsiz bir boşluk”) varsa o zaman onu da yaratmış olmalıdır. Ve bu İlk Şey olduğu için onu başka herhangi bir şeyden yapmamıştır. Onu yoktan yaratmıştır.

Geleneksel Hristiyan yaratılış doktrini genellikle Aristotelesçi terimlerle ifade edilmiştir: Tanrı evrenin fâil nedenidir. Hiç şüphe yok ki Tanrı yaratırken aklında belirli bir şey vardı (formel neden) ve hiç şüphe yok ki yaratma nedenleri vardı (ereksel neden). Ancak Tanrı’nın ilk yaratma eyleminde kullandığı bir “şey”, maddi bir neden yoktu.

Ancak yoktan yaratma ile ne kastedildiğini açıklamak için Aristoteles’in Dört Nedeni’ne ihtiyacımız yoktur. Şu anki amaçlar doğrultusunda şu tanımı benimseyeceğim:

  • x, ancak ve ancak i) y, x’in var olmasına neden oluyorsa ve ii) y, başka bir maddi şeyi dönüştürerek x’in var olmasına neden olmuyorsa y tarafından yoktan yaratılmıştır.2

Kolaylık ve üslup farklılığı açısından, “dönüştürücü neden” tarafından değiştirilen temel maddi şeye atıfta bulunmak için Aristotelesçi “maddi neden” ifadesini kullanmaya devam edeceğim.

Şimdi, tartışma için evrenin çok güçlü bir kişi tarafından var edildiğini varsayalım. Bu kişi neden “dönüştürücü bir neden” değildir? Neden ortada maddi bir neden olduğunu varsaymıyoruz? Hristiyanlar neden Tanrı’nın evreni yoktan yaratmış olması gerektiğinde ısrar etmektedir?

Bu geleneksel doktrin için kutsal metinlerde çok az destek bulunmasına rağmen3 bariz teolojik sebepler vardır. Felsefi düşünen Hristiyanlar uzun zamandır Tanrı’nın sadece var olan en büyük varlık değil aynı zamanda düşünülebilecek en büyük varlık olduğunu kabul etmişlerdir. Önceden var olan maddi bir şeyi şekillendirmeden yaratamayan bir Tanrı bu maddenin doğası tarafından sınırlandırılmış olurdu ve sadece malzeme stokunun izin verdiği kadarını yaratabilirdi. Böyle bir Tanrı Düşünülebilecek En Büyük Varlık olmayacaktır zira gücü bu şekilde sınırlanmamış bir Tanrı’yı tutarlı bir şekilde tasavvur etmek mümkündür.

Bununla beraber, son yıllarda bazı Hristiyan filozoflar bilimsel ve felsefi değerlendirmelerin evrenin herhangi bir şeyden meydana gelmediğini gösterdiğini öne sürmüşlerdir. Özellikle William Lane Craig yoktan yaratılışın evrenin kökenine ilişkin Big Bang teorisi tarafından güçlü bir şekilde desteklendiğini savunmuştur. Craig bu sonuç için en az iki farklı argüman sunmaktadır. Bunlardan ilki başlangıçtaki tekilliğin varsayılan “sonsuz yoğunluğuna”, ikincisi ise başlangıçtaki tekillikten önce zamanın olmadığı iddiasına dayanmaktadır.

Grünbaum ise evrenin bir nedeni olduğu iddiasının hiçbir makul yorumundan yoktan yaratılışın çıkmayacağını güçlü bir şekilde savunmuştur. Günlük deneyimde ve bilimsel açıklamalarda kabul edilen türden nedenler ya bilinçli bir failliği içermez ya da içeriyorsa da önceden var olan bazı materyallerin dönüşümünü içerir. Her iki durumda da klasik teizmin öngördüğü türden bir nedene sahip olmayız. Dolayısıyla, her şeyin (evrenin başlangıcı da dahil olmak üzere) bir nedeni olduğu önermesi kabul edilse bile buradan evrenin yoktan yaratıldığı sonucu çıkmaz.4

Bu makalede, Craig’in “Big Bang” argümanlarının hiçbirinin Grünbaum’un iddiasını çürütmede ya da Big Bang teorisi ile yoktan yaratılış arasında bir bağlantı kurmada başarılı olmadığını göstereceğim. Evrenin çok güçlü bir kişi tarafından yaratıldığı kabul edilse bile Big Bang teorisi bu kişinin evreni yoktan var ettiği iddiasına hiçbir destek sağlamamaktadır. Big Bang teorisine göre evrenin yaratılışı başka bir şeyin dönüştürülmesinden ibaret olabilir. Ve Tanrı Büyük Patlama’nın nedeni olsa bile, ilk yaratıcı eylemi kendisinin yaratmadığı bir şeyin şekillendirilmesinden ibaret olabilir.

Birinci Argüman

Craig, “Yoktan Yaratmaya Yönelik Felsefi ve Bilimsel İşaretler” başlıklı makalesinde Big Bang teorisinin yoktan yaratmayı gerektirdiğini savunmaktadır. Craig’e göre evrenin genişlemesi hakkında bilinenlerin “şaşırtıcı sonucu” şudur: “Geçmişte bir noktada, bilinen tüm evren tek bir noktaya büzülmüştür. . “5. Zamanda geriye gittikçe “evrenin ‘hiçliğe kadar küçüldüğü’ bir noktaya” ulaşırız. Craig’in ısrarla vurguladığı üzere bu da evrenin yoktan yaratıldığını göstermektedir.

“Sonsuz yoğunluk” hâlinin “hiçlik” ile eş anlamlı olduğu düşünüldüğünde, evrenin başlangıcına işaret eden bu olay daha da şaşırtıcı hâle gelmektedir. Sonsuz yoğunluğa sahip hiçbir nesne olamaz, çünkü herhangi bir boyuta sahip olsaydı, sonsuz yoğun olmazdı… Dolayısıyla, Big Bang modelinin gerektirdiği şey, evrenin bir başlangıcı olduğu ve yoktan yaratıldığıdır.6

Argüman ana hatlarıyla şu şekilde özetlenebilir:

  1. Big Bang teorisine göre, evren “sonsuz yoğunluktaki bir noktadan büyük bir patlamayla başlamıştır.”7
  2. “Sonsuz yoğunluğa” sahip “hiçbir nesne olamaz. “
  3.  Dolayısıyla, “sonsuz yoğunluk” “hiçbir şey” ile eş anlamlıdır.
  4.  Dolayısıyla, Big Bang teorisi8 “evrenin bir başlangıcı olmasını ve yoktan var edilmesini gerektirir.“

Craig’in bu argümanının bizi uzun süre oyalamasına gerek yok. En azından üç tane oldukça açık ve belirleyici itirazımız vardır.

(i) İlk olarak, “sonsuz yoğunluk” ile “hiçbir şey” eş anlamlı değildir ve Craig’in Büyük Patlama teorisi ifadesinde yer alan “başlangıç tekilliği” basitçe hiçlik değildir. Salt bir hiçlik, sonsuz yoğunluktaki “noktasal evren“in9 varsayıldığı gibi genişlemeye başlayamazdı. Uzamsal ve zamansal yayılımdan yoksun olsa dahi başlangıçtaki tekillik başka özelliklere, örneğin “nokta olma” özelliğine sahip olacaktır. Bu nedenle yalnızca bir hiçlik değil, aksine oldukça dikkate değer bir şey olacaktır. Dolayısıyla, 3. Öncül açıkça yanlıştır.

İkinci olarak, (3), (2)’den çıkarılamaz. Hiç kimse yuvarlak karelerin var olamayacağı gerçeğinden, “yuvarlak kare”nin “hiçlik” anlamına geldiğini düşünmez. Aynı şekilde, sonsuz yoğunluğa sahip nesnelerin var olamayacağı gerçeğinden(bu bir gerçekse), “sonsuz yoğunluk” ifadesinin “hiçlik” ile eş anlamlı olduğu sonucuna varılmamalıdır.

(iii) Ancak (2)’den ilginç bir sonuç çıkmaktadır. Eğer hiçbir nesne sonsuz yoğunluğa sahip olamıyorsa o zaman evren hiçbir zaman sonsuz yoğunluk durumunda olmamıştır ve argümanın 1. öncülünde yer alan Büyük Patlama yorumu yanlıştır. O halde Craig’in ya Big Bang teorisinin söylediklerini bu şekilde tarif etmekten vazgeçmesi ya da sonsuz yoğunluğa karşı katı tutumunu gevşetmesi gerekmektedir. Her iki durumda da yoktan yaratılış için bu argüman sağlam değildir.

Günümüzde çok az Büyük Patlama teorisyeni bir “nokta evren” ya da “sonsuz yoğunluk hâli” olduğunu söylemektedir.10 Standart Büyük Patlama modeline göre, sürmekte olan genişlemenin “geometrisinin” geçmişini zamanda geriye doğru izlediğimizde evrenin çapının sürekli olarak azaldığı ve giderek sıfır sınırına yaklaştığı doğrudur. Ancak sıfır çapa sahip olmak, bir zamanlar gerçekten var olan herhangi bir şeyin durumundan ziyade ideal bir sınır olarak düşünülmelidir.

Bununla beraber, bu sınıra yaklaşırken evrenin davranışı hakkında güvenilir çıkarımlar yapmamızı sağlayan bir teorimiz yoktur. Genel göreliliğin 10-45 saniyeden (“Planck zamanı” olarak adlandırılır) önce geçersiz kaldığı ve kuantum etkilerinin bu noktanın ötesinde önemli hale geldiği iyi bilinmektedir. İhtiyaç duyulan şey bir şekilde “hem genel görelilik hem de kuantum teorisinin ilkelerini bir araya getiren” bir teoridir.11 Böyle bir teori ortaya çıkana kadar evrenin tarihindeki en erken aşamaya ilişkin tüm iddialar tamamen spekülasyon kategorisinde kalacaktır.12

İkinci Argüman

Craig, “Kökenler Hakkındaki Nihai Soru: Tanrı ve Evrenin Başlangıcı” başlıklı makalesinde yoktan yaratılış ile Big Bang teorisi arasındaki ilişkiyi oldukça farklı bir şekilde açıklamaktadır:

Standart Big Bang modeli… geçmişte ebedi olmayan ancak sonlu bir zaman önce var olmaya başlayan bir evreni tanımlamaktadır. Dahası -ki bunun altını çizmek gerekir- ortaya koyduğu köken mutlak bir yokluktur. Çünkü yalnızca tüm madde ve enerji değil, uzay ve zamanın kendisi de ilk kozmik tekillikte ortaya çıkmıştır…. Böyle bir modelde, evrenin kökeni ilk tekillikte Daha önce bir uzay-zaman noktası olmadığının doğru olması ya da Tekillikten önce bir şeyin var olduğunun yanlış olması anlamında yokluktan gelmektedir. 14

Bu pasajda, Craig “başlangıçtaki kozmik tekilliği” “hiçbir şey” ile bir tutmamaktadır. Bunun yerine, söylediği şey zaman içinde hiçbir şeyin ilk tekillikten önce gelmediğidir ve bu da onun yoktan var olduğunu göstermelidir. Eğer yaratılmışsa – ki Craig elbette zamansız bir kişi tarafından yaratıldığını gösterebileceğine inanmaktadır – o zaman yoktan var edilmiş olmalıdır. Bu durumda, yaratımın maddi olmayan ancak fâil bir nedeni vardır. Yaratıcı, önceden var olan maddi bir şeyi dönüştürerek ilk tekilliği yaratmamıştır. Bunu yapamazdı çünkü yaratılıştan önce zaten zaman yoktu.

Bu argüman rahatlıkla şu şekilde özetlenebilir:

  1.  Başlangıç tekilliği uzay-zamanın en erken noktasında mevcuttur.
  2.  Uzay-zamanın en erken noktasından önce zaman yoktur.
  3.  Bu nedenle başlangıç tekilliğinden önce zamansal olarak hiçbir şey yoktur.
  4.  Dolayısıyla başlangıç tekilliği yoktan var olmuş olmalıdır.
  5.  Sonuç olarak, eğer başlangıç tekilliği yaratılmış ise o zaman yoktan yaratılmış olmalıdır.

Bu argümanla ilgili en az iki sorun vardır. Birincisi, Büyük Patlama teorisinin 6. önermenin doğruluğunu gerektirmemesidir. Evrenimizin uzay-zamanının ilk tekillikte (ya da kısa bir süre “sonra”) başladığı kabul edilse bile, zamanın o zaman başladığı sonucu çıkmaz.

Bunu görmek için Tanrı’nın ilk tekilliği yarattığını ancak önce başka pek çok şey yaptığını varsayalım. Belki de (kendi “uzay-zamanları” olan) başka evrenler yaratmıştır – ya da belki de evreni yaratmadan önce bir süre düşünmüştür. Craig’in Grünbaum’a verdiği yanıtlardan birinde öne sürdüğü gibi Tanrı yaratılışa kadar “saymış” olabilir.

… Tanrı’nın yaratılışı “1, 2, 3, . . ., ışık olsun!” diye sayarak başlattığını varsayalım. Bu durumda sadece zihinsel olaylar dizisi, t =0’da fiziksel zamanın başlamasından önce zamansal bir ardışıklık oluşturmak için yeterlidir. Fiziksel zamanın başlangıcından önce Tanrı’nın zihnindeki bilinç içeriklerinin ardışıklığına dayanan bir tür metafiziksel zaman olacaktır. Dolayısıyla, hem Büyük Patlama’nın nedeninden hem de evrenin başlangıcından söz etmek anlamlıdır.15

Craig’in Büyük Patlama teorisini tanımlama biçimi göz önüne alındığında belki de düşünce deneyindeki “sayım” şu şekilde olmalıdır: “1, 2, 3, …, Sonsuz yoğunlukta bir parçacık olsun!”15 Uzay-zaman, Tanrı “Sonsuz yoğunlukta bir parçacık olsun!” dediğinde (ya da dedikten kısa bir süre sonra) başlar. Bu hayali senaryoda, uzay-zamanın yaratılışı daha temel bir zaman türü içinde gerçekleşir – evrenimizin varlığından bağımsız olarak mükemmel bir şekilde düşünülebilecek bir zaman türü. Craig buna “metafiziksel zaman” demektedir.

Metafiziksel zamanın doğası nedir? Craig’e göre; geçmiş, gelecek ve şimdi arasında süreğen geçişliliğe sahip, dinamik ve göreceli değildir. Hangi olayların gelecek, hangilerinin şimdiki zaman ve hangilerinin geçmiş olduğu konusunda sürekli değişen bir gerçek vardır. Gelecekteki olaylar şimdiki zamana, şimdiki olaylar geçmişe dönüşür ve geçmişteki olaylar gittikçe daha da geçmişe gömülür.

Evrenin başlangıcından önce metafiziksel zamanda var olan ve yok olan, tamamen zihinsel olaylardan oluşan zamansal bir serinin mümkün olduğunu az önce gördük. Ancak, uzay-zamanımızın başlangıcından önce meydana gelen zihinsel olmayan olayların zamansal bir serisinin imkânı için de herhangi bir apriori engel yok gibi görünmektedir. Eğer bunu yapmak isteseydi, Tanrı bizimkini yaratmadan önce her biri kendi tarihi ve kendi özel yasaları olan bir dizi evren yaratabilirdi.

Craig, elbette, böyle bir zamansal serinin bir başlangıcı olması gerektiğini düşünmektedir. Başlangıcı olmayan bir olaylar dizisinin imkânına karşı bir çift iyi bilinen (ve tartışmalı) a priori argüman sunar ve ayrıca metafizik zamandaki ilk olayın nihai nedeninin zamansız bir kişi olması gerektiğini savunur. Bu argümanların hiçbirini burada tekrarlamayacağım ya da bunlara karşı çıkmayacağım.16 Tartışmanın devam etmesi için metafiziksel zamanın bir başlangıcı olduğunu varsayacağım. Bu makale bağlamında önemli olan şey böyle bir başlangıcın uzay-zamanın başlangıcı ile çakışmasının gerekmediğidir.

Craig’in açıkça kabul ettiği gibi, Tanrı’nın evrenimizin uzay-zamanını yaratmadan çok önce metafizik zamanı yaratmış olma kudreti varsa buradan uzay-zamandaki en erken noktadan (t = 0) zamansal olarak önce bir şey olabileceği sonucu çıkar ve Craig’in yoktan yaratılış argümanının 6. öncülü yanlış olur. Öncül 6 yine de doğru olabilir, metafiziksel zaman ve uzay-zaman birlikte başlamış olabilir. Ancak Big Bang teorisi metafiziksel zaman hakkında hiçbir şey söylemediğinden ötürü Craig bunu göstermek için tutarlı bir şekilde Big Bang teorisine başvuramaz.

Craig’in argümanında yanlış olan tek şey bu olsaydı tartışmalı 6. öncüle dayanmadan aynı sonuç için bir argüman üretmesi yeterince kolay görünebilirdi. Eğer Craig’in savunduğu gibi metafiziksel zamanın bir başlangıcı olması gerekiyorsa o zaman bu başlangıç ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin -ister t=0’dan önce ister t=0’da- ondan önce bir zaman yoktur. Ve her iki durumda da Craig’in bir şeylerin yoktan var olduğunu söyleyeceğine inanıyorum.

Bununla birlikte, Büyük Patlama teorisinin böyle bir argümana hiçbir katkıda bulunmayacağını belirtmek yerinde olacaktır. Daha da önemlisi, belki de gözden geçirilmiş argüman evrenin (ya da herhangi bir parçasının) yoktan yaratıldığını değil, yalnızca bir şeyin ya da başka bir şeyin yaratıldığını ortaya koyacaktır. Craig’in sonsuz bir geçmiş olasılığına karşı apriori argümanları başarılı olsa bile göklerin ve yerin yoktan yaratıldığını göstermesini sağlamayacaktır.

Bu noktayı bir kenara bırakarak, metafiziksel zamanın ilk anının uzay-zamanda t=0 ile çakıştığı varsayılırsa Craig’in argümanının nasıl bir sonuç vereceğini soralım. Bana öyle geliyor ki bu hâlâ bize “yoktan var olma” sonucunu vermiyor. Argümanın 7. adımından çıkan sonuç sadece evrenin t=0’dan daha önceki bir zamanda var olan bir şeyden ortaya çıkmadığıdır, hiçbir şeyden oluşmadığı değil. (7)’den (8)’e geçmek için ek bir önermeye ihtiyacımız var:

  • 7 (1/2). Eğer ilk tekillikten önce zamansal olarak hiçbir şey yoksa, o zaman yoktan var olmuş olmalıdır.

Ne yazık ki, 7 (1/2)’nin doğruluğu hiç de açık değildir. Craig’in evrenin zamansız ve kişisel bir Tanrı tarafından meydana getirildiği iddiasını kabul etsek bile neden Tanrı’nın zamanın dışında var olan tek varlık olduğunu varsayarak ona katılalım? Neden Tanrı’nın evreni “oluşturduğu” zamansız bir “şey” de olmasın? Eğer Tanrı tekilliği zamansız bir şeyden yaratmış olsaydı, bu durumda zamansal olarak ondan önce hiçbir şey olmasa bile yoktan var olmazdı ve 7(1/2) yanlış olurdu. O halde, evrenin başlangıcından önce zaman olmasa bile evrenin başlangıcının maddi bir nedeni olabilir gibi görünmektedir.

Craig’in bu olasılığı dikkate almamasının nedeninin, evrenin maddi bir nedeni olma olasılığını maddenin/enerjinin yaratılışta belirli bir rol oynama olasılığı ile eşitlemesi olduğuna inanıyorum. Maddenin/enerjinin kendisinin yaratılmış olduğunu varsayarsak yaratılışın nedenleri arasında yer almaları pek mümkün değildir. Ve madde/enerji zamansal süreye sahip olduğundan ötürü buradan evrenin maddi nedeninin (eğer varsa) zamansız olamayacağı sonucu da çıkar.

Craig’in evrenin maddi bir nedeni olma olasılığı hakkında bu şekilde düşündüğü evrenin kökenine ilişkin “vakum dalgalanması” modelleri hakkındaki son tartışmasında görülebilir.

Yine de vakum dalgalanma modelleri evrenin maddi bir nedeni olmadığını akla yatkın kıldığı ölçüde…. teizme hizmet etmektedir. Teistin evrendeki madde/enerji toplamının sıfır olduğunu ve dolayısıyla Tanrı’nın evreni yaratırken hiçbir maddi alt katmana ihtiyaç duymadığını söyleyerek yaratılışı yoktan yaratma olarak açıklamaması için hiçbir neden yoktur.17

Craig burada madde/enerjinin yaratılış için mümkün olan tek “maddi alt katman” olduğunu varsaymaktadır. Eğer Büyük Patlama’dan önce madde/enerji toplamı sıfır olsaydı (Craig’in yaratılışın vakum dalgalanması modeli18 tarafından varsayıldığını düşündüğü gibi), Craig bunun evrenin yoktan yaratıldığı iddiasını destekleyeceğini düşünmektedir. Ayrıca, kendisinin de savunduğu gibi, madde/enerji asla “durgun” olmadığından19 , zamansız bir maddi neden olamayacağı sonucu da çıkmaktadır.

Ama neden Tanrı’nın evreni yaratmış olabileceği tek olası “maddenin” madde/enerji olduğunu varsayalım? Bu rolü oynayabilecek herhangi bir zamansız “madde” ile tanışmadığımız doğrudur. Ancak zamansız kişilerle de karşılaşmıyoruz ve Craig’in bu fikirle bir sorunu yok. Aslında, tüm zamansal düzenin başlangıcı için fâil bir nedene duyulan ihtiyacın onu böyle bir varsayıma zorladığını düşünmektedir. Öyleyse neden Tanrı’nın üzerinde çalışabileceği zamansız bir maddi “şey” de olmasın?

Craig, hiçbir şeyin bir neden olmadan var olmaya başlayamayacağının apaçık olduğunu – dürüst ve rasyonel bir insanın kabul etmek dışında bir şey yapamayacağı kadar apaçık olduğunu – iddia etmiştir.20 Ancak, görebildiğim kadarıyla maddi bir nedene duyulan ihtiyaç fâil bir nedene duyulan ihtiyaçla tamamen aynıdır. Bunu görmek için bir evin varoluşunu açıklamak için önerilebilecek aşağıdaki “hikayeleri” düşünün.

  • Hikaye 1. Ne kereste, ne çivi, ne tuğla, ne harç, ne de herhangi bir inşaat malzemesi varmış. Ama bir inşaatçı varmış. Bir gün, “Beş, dört, üç, iki, bir, bir ev olsun!” demiş ve bir ev olmuş.
  • Hikaye 2. İnşaatçı yokmuş ama kereste, çivi, tuğla, harç ve diğer gerekli inşaat malzemeleri varmış. Bir gün bu malzemeler kendiliğinden bir ev şeklinde organize olmuş.

1. Hikayenin 2. hikayeden herhangi bir şekilde üstün olduğunu düşünmüyorum. Her iki hikaye de dünyanın işleyişine dair deneyimlerimizle uyumsuzdur. Her ikisi de son derece karşı-sezgiseldir. Gerçek şu ki, bir evin hem fâil hem de maddî bir nedene ihtiyacı vardır.

Kuşkusuz, evren bir ev değildir. Ancak görebildiğim kadarıyla, evren en az fâil bir nedene olduğu kadar maddî bir nedene de ihtiyaç duymaktadır. O halde Craig’in evrenin nedenlerinin (eğer varsa) zamansız olması gerektiğini düşünmekte haklı olduğunu varsayalım. Ve yine varsayalım ki -her ne kadar zamansız bir insanla hiç karşılaşmamış olsak da- evrenin fâil nedeni olarak yalnızca bir tanesini varsaymamız gerektiğini düşünmekte de haklıdır. O zaman neden zamansız bir maddi neden varsaymak da aynı derecede uygun olmasın?

Evrenin zamansız maddi nedeni için bir adayım yok. Aşina olduğumuz yegane “maddeler” bu dünyaya ait maddelerdir ve hepsi de zaman içinde var olurlar. Ancak aşina olduğumuz tek kişilerin bu dünyadaki kişiler olduğu ve hepsinin de zaman içinde var olduğu da aynı derecede doğrudur. O halde sorum gayet makul görünüyor. Tüm doğal düzenin fâil nedeni olarak zamansız bir kişiyi öne sürme konusunda Craig’i takip ediyorsak neden evrenin nedeni olarak da zamansız bir “maddi şey” öne sürmeyelim?

Birisinin aklına evrenin maddi nedeninin zamansız olamayacağı çünkü evrenin bir parçası ya da bir yönü olduğu ve bu tür her parça ya da yönün zamansal olduğu şeklinde bir itiraz gelebilir. Evrenin maddi nedeni (eğer bir maddi nedeni olsaydı) yaratılıştan sonra ortadan kaybolmazdı. Evrenin “yapılmaya” devam ettiği şey olarak fiziksel evrenin içinde kalırdı. Evrenin maddi bir nedeni olsaydı da zorunlu olarak zamansal bir sürekliliğe sahip olurdu.

Belki de. Ancak bu böyle olsa bile Craig’in pozisyonu için yeterli bir savunma değildir. Çünkü zamansız bir fail neden ile zamansız bir maddi neden arasında zamansallık açısından açık bir fark olduğunu gösterememektedir. Hatırlanacağı üzere, Craig evrenin fâil nedeninin yalnızca evren olmaksızın zamansız olduğunu savunmaktadır. Craig, Tanrı evreni yarattığında kendisini de zamanın içine yerleştirdiğini düşünmektedir. Bunun mantıklı olduğunu varsayarsak, Tanrı’nın neden zamanın (ve evrenin) içine zamansız bir maddi neden de yerleştirmemiş olabileceğini sorabiliriz. O zaman evrenin yapıldığı “madde” evren olmaksızın zamansız olurdu. Ancak zamanda başlangıcı olan bir evren yarattığında, Tanrı’nın aynı “maddeyi” zamanın içine koyduğunu varsayabiliriz. Yaratılış noktasında, deyim yerindeyse, evrenin hem maddi hem de fâil nedeni zamana girer.

Okuyucuyu, buradaki amacımın böyle bir yaratılış doktrini önermek olmadığı konusunda temin etmek istiyorum. Sadece, Büyük Patlama hakkında bilinenler göz önüne alındığında, bilinmeyen zamansız bir şeyden yaratılmakla bilinmeyen zamansız bir kişi tarafından yaratılmak arasında bir olasılık farkı olmadığını iddia ediyorum.

Zamansız bir maddeden yaratılışın yoktan yaratılıştan daha az olası olmadığını söylerken her iki olasılığın da özellikle olası olduğunu öne sürmek istemiyorum. Benim mütevazı ve kuşkusuz uzman olmayan görüşüme göre, Büyük Patlama teorisiyle bağlantılı neredeyse her şey son derece spekülatif olduğundan dolayı bu teoriden Büyük Patlama’nın neden(ler)i hakkında kesin sonuçlar çıkarmak büyük bir hata olacaktır. Big Bang teorisinden klasik teizmin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında herhangi bir sonuç çıkarmak en iyi ihtimalle erken olacaktır.

Ancak hepsi bu kadar değil. Craig’in argümanını destekleyenler, evrenin fâil bir nedene ihtiyaç duyduğuna ancak onun herhangi bir şeyden oluşmadığına ve oluşmasına da gerek olmadığına inanmaktadır. Argümanımın bu pozisyonun sürdürülebilir olmadığını gösterdiğine inanıyorum. Sıradan dünya içi nedensellik durumlarına ilişkin sağduyulu sezgilerimiz evrenin başlangıcına ya makul bir şekilde uygulanabilir ya da uygulanamaz. Eğer uygulanabilirlerse, o zaman yaratılmamış bir “şeyden” yaratılış, yoktan yaratılıştan çok daha olası olabilir! Ne de olsa deneyimimizde, kalıcı şeylerin yapımı her zaman önceden var olan bir malzemenin dönüşümünü içerir.21 Dolayısıyla, burada sağduyulu sezgilere güvenilecekse yoktan yaratılış ihtimal dışıdır. Öte yandan, nedensellik hakkındaki sağduyulu sezgilerimiz evrenin başlangıcına makul bir şekilde uygulanamazsa22 , o zaman epistemik durumumuz bir ilk nedenin varlığı veya doğası hakkında herhangi bir sonuca varmamıza izin vermez. Her iki durumda da, Craig’in Big Bang yoktan yaratılış argümanı temelsizdir.

Bilge bir filozof bir keresinde şöyle demiştir,

Argümanlar zinciri… her ne kadar mantıklı olsalar da bu kadar sıra dışı ve sıradan yaşam ve deneyimlerden bu kadar uzak sonuçlara götürdüğünde, mutlak bir güvence olmasa bile bizi yeteneklerimizin erişiminin oldukça ötesine taşıdığına dair güçlü bir şüphe ortaya çıkmalıdır. Teorimizin son adımlarına ulaşmadan çok önce peri diyarına girmiş oluruz; ve orada genel argüman yöntemlerimize güvenmek ya da olağan analojilerimizin ve olasılıklarımızın herhangi bir yetkiye sahip olduğunu düşünmek için hiçbir nedenimiz kalmaz. İpimiz, böylesine derin uçurumları kavrayamayacak kadar kısadır.23

Hume’un bu dikkat çekici pasajdaki hedefi Malebranche’ın Tanrı’nın “doğada görülen her olayın tek ve doğrudan nedeni” olduğu iddiasıydı. Ancak bu etkili sözlerin mevcut bağlama da çok iyi uyum sağladığını düşünüyorum. Bu sözler, yoktan yaratılış ve Big Bang teorisine ilişkin epistemik durumumuzu oldukça doğru bir şekilde tanımlamaktadır. Burada da bazı filozofların kendilerini “peri diyarına” oldukça kaptırdıklarını düşünüyorum. Burada da “yaygın tartışma yöntemlerimiz” sorabileceğimiz tüm zor soruları çözmekte başarısız olmaktadır.

Son tahlilde, evrenin başlangıcının nedenlerinin (fâil ya da maddî) neler olabileceğini söylemek için elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Kuşkusuz, Büyük Patlama teorisi meseleyi yoktan yaratılış lehine çözmüş değildir. Zaman ve evren aynı anda başlamış olsalar bile, tüm söyleyebileceğimiz, bilinmeyen bir fâil sebep tarafından aynı derecede bilinmeyen maddesel bir “şeyden” yaratılmış olabilecekleridir. İzlenecek en iyi yol, tüm bu tuhaf olasılıklar hakkında yargıda bulunmayı askıya almak olabilir.24

Colorado Üniversitesi, Boulder


Notlar

  1. Adolf Grünbaum, “The Pseudo-Problem of Creation in Physical Cosmology, “Philosophy of Science vol. 56, no. 3 (1989): 373-394. Ayrıca bakınız Grünbaum, “Creation as a Pseudo-Explanation in Current Physical Cosmology,” Erkenntnis 35: 233-254.
  2. Aşağıda “maddi neden” ifadesini kullandığımda, Grunbaum’un kullandığı anlamda bir “dönüştürücü neden” tarafından etkilenen temel bir “şey “e atıfta bulunuyorum.
  3. Tanrı’nın yoktan yarattığı iddiası Yaratılış 1 tarafından pek desteklenmemektedir.1. ayetin yorumları “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı…” ile “Tanrı gökleri ve yeri yaratmaya başladığında…” arasında değişmektedir. Her ikisi de Tanrı’nın gökleri ve yeri, Tanrı “yaratmaya başladığında” zaten var olan bir şeyden yarattığı görüşüyle tutarlıdır ve ikinci okuma en azından “şekilsiz boşluğun” Tanrı’nın dünyayı yarattığı şey olduğu görüşüyle tutarlıdır. Tanrı’nın yoktan yarattığına dair Kutsal Kitap’taki tek kesin iddia 2. Makabiler 7:18’de yer almaktadır (Makabiler Roma Katolikleri tarafından kutsal kitap olarak kabul edilirken Protestanlar tarafından kabul edilmemektedir).
  4.  “The Pseudo-Problem of Creation in Physical Cosmology” içinde.
  5.  William Lane Craig, “Philosophical and Scientific Pointers to Creation exNihilo”, Contemporary Perspectives on Religions Epistemology içinde, ed. R. Douglas Geivett ve Brendan Sweetman (New York: Oxford University Press, 1992), 191.
  6.  “Philosophical and Scientific Pointers,” 192. Craig bu argümanı Theism, Atheism, and Big Bang Cosmology (New York: Oxford University Press, 1993), 43-44’te neredeyse kelimesi kelimesine tekrarlamaktadır.
  7.  “Philosophical and Scientific Pointers,” 192.
  8. Craig buna “Standart Big Bang Modeli” demektedir. Bakınız “The Ultimate Question of Origins: God and the Beginning of the Universe,” Astrophysics and Space Science, 269-270 (1999): 723-740.
  9. Bu ifade Craig’in “Philosophical and Scientific Pointers” ve “Theism, Atheism, and Big Bang Cosmology” (43) adlı eserlerinde onaylayarak alıntıladığı “dört önde gelen astronom” tarafından kullanılmıştır. Scientific American’da (Mart 1976) yazan J. Richard Gott III, James E. Gunn, David N. Schramm ve Beatrice M. Tinsley şöyle demektedir: “Evren…. yaklaşık bir Hubble zamanı önce…. sonsuz yoğunluktaki bir durumdan başladı. Nokta evren uzayda izole edilmiş bir nesne değildi; tüm evrendi…”
  10. Başlangıçta bir tekillik olduğuna inananlar bile bunun sonsuz yoğunluğa sahip olduğunu düşünmemektedir. Bunun yerine, sıfır hacme sahip olduğu için tekilliğin hiçbir yoğunluğa sahip olmadığını varsaymaktadırlar. Yararlı bir açıklama için bakınız Milton K. Munitz, Cosmic Understanding (Princeton University Press: Princeton, NJ, 1990), 111.
  11. R. M. Wald, Space, Time, and Gravity: The Theory of the Big Bang and Black Holes (Chicago: University of Chicago Press, 1977), 53.
  12. Ohio State astronomu Barbara Ryden konuyu oldukça açık bir şekilde ortaya koymaktadır: “Açıkçası, maddenin daha yüksek sıcaklıklarda ve yoğunluklarda nasıl davrandığı konusunda hiçbir fikrimiz yok. Tüm deneyimlerimiz kıyaslandığında çok daha düşük yoğunluklarla ilgili. Naif bir çıkarım bize evren 0 saniye yaşındayken sonsuz yoğunluk ve sıcaklığa sahip olduğunu söyler, ancak yine de evrenin son derece erken dönemlerinde neler olduğuna dair bilgimiz tamamen spekülasyondan ibarettir.”
  13. Craig, “The Ultimate Question of Origins. “
  14. William Lane Craig, “The Origin and Creation of the Universe: A Response to Adolf Grünbaum,” British Journal for the Philosophy of Science 43 (1992): 233-240.
  15. Craig, bu argümanın “fizikteki zaman kavramının en fazla bir ölçüm aracı olduğu ve zamanın esas yapısını oluşturmadığı veya tanımlamadığı” sonucuna varmak için geçerli bir argüman olduğunu savunmaktadır. Bakınız William Lane Craig, “Design and the Cosmological Argument,” Mere Creation içinde: Science, Faith and Intelligent Design, ed. William A. Dembski (Downers Grove, 111.: InterVarsity Press, 1998), 350-1.
  16. Gerçi bunu başka bir yerde de yapmıştım. Bakınız “Zamanın Bir Başlangıcı Olmalı mı?[ “Zamanın bir başlangıcı olmalı mı? Craigin apriori argümanları üzerine bir inceleme” isimli makalemize bakabilirsiniz.]“Philo cilt 2, no. 1 (1999): 5-19. Ayrıca bakınız “Craig on the Actual Infinite,” Religious Studies.
  17. William Lane Craig, “Design and the Cosmological Argument,” Dembski,Mere Creation, 345-6.
  18. Craig’in vakum dalgalanması modeline ilişkin anlayışının doğruluğuna kefil olamam.
  19. William Lane Craig, “The Kalam Cosmological Argument and the Hypothesis of a Quiescent Universe,” Faith and Philosophy 8, no. 1 (1991): 104-108.
  20. Başka bir yerde, öncesinde zamanın olmadığı bir “başlangıca” uygulandığında bu ilkenin açıkça doğru olmadığını ileri sürmüştüm. Bakınız “Must the Beginning of the Universe Have a Personal Cause? A Critical Examination of the Kalam Cosmological Argument,” Faith and Philosophy 17, no. 2 (2000): 149-169.
  21. Bu kuralın herhangi bir istisnası kesinlikle bir mucize olarak kabul edilecektir. Bu tür mucizelere dair güçlü ampirik kanıtlar olsaydı, bu durum yoktan yaratılışın olasılığını artırırdı. Ancak iyi kanıtlanmış olsalar bile, standart Hristiyan mucizeleri bu türden değildir. İsa suyu şaraba dönüştürür. Denizi “durgun” hale getirir. Lazarus’u ölümden diriltir.
  22. Bu benim “Must the Beginning of the Universe Have a Personal Cause?” başlıklı makalemde geliştirdiğim kendi görüşümdür. Craig’in bu makaleye cevabı, “ Must the Beginning of the Universe Have a Personal Cause? A Rejoinder” ve benim Craig’e cevabım olan “Causes and Beginnings in the Kalam Argument: Response to Craig” başlıklı makalem de Faith and Philosophy’de yayımlanacaktır.
  23. David Hume, Enquiry Concerning the Human Understanding, bölüm vii, kısım i.
  24.  Philo’nun editörüne anlayışlı yorumları ve sağduyulu tavsiyeleri için teşekkür ederim. Ayrıca Eric Vogelstein’a beni bazı konularda aydınlattığı için teşekkür ederim.

Wesley Morriston – Creation Ex Nihilo and the Big Bang, (Erişim Tarihi: 02.01.2025)

Çevirmen: Kemal Furkan Onat

Çeviri Editörü: Yiğit Aras

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Antinatalistler Niçin Üremeye Karşıdır? – Ryan Alexander

Sonraki Gönderi

Mutluluk: Mutlu Olmak Ne Demektir? – Kiki Berk

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü