Dur duraksız bir deneyim akışının niçin zihnimizi tıka basa doldurduğuna yönelik elimizde tümüyle tatmin edici bir izahımız yok. Biraz yakından bakıldığında, bilinç, gerçekten de mucizevi ve umutsuz bir şekilde hiçbir zaman açıklanamaz görünebilir: Böylesi bir ön kabul ve düşünme biçimiyle bilince dair bilimsel araştırma yapmak da anlamsız olurdu.
Bilinçli deneyimlerin bilimsel araştırma alanının dışında olduğu fikri, sürekli bir biçimde kamuoyunda kendine yer bulmaktadır. Şayet bilincin kökenleri doğaüstü veya başka türden bir insan anlayışının ötesinden kaynaklanıyorsa, bilince dair soruyu bilimsel bir şekilde ele alma umudu kalmamıştır.
Tam aksine, Trends in Cognitive Sciences dergisinde yayınlanan ve bu yazımızda da özetlenen yeni bir makalede insan zihninin bu temel yönünün; yani bilincin ne olduğuna dair açıklamanın, her zaman için insan kavrayışının ötesinde mevcut olduğu yaklaşımına karşı argümanları bir araya getirdik.
Farkındalık İçin Mühim Olan Bileşenler
Bir şeyi dikkatlice incelediğinizde o şeyin farkında olmanız gerektiğini düşünebilirsiniz. Ama bu doğru değil. Birkaç “Hareket-kaynaklı körlük” deneyimi fikrinizi değiştirmenizi sağlayabilir. Michael Bach’ın web sitesinde bulunan aşağıdaki videoyu dikkatlice izleyin. Ortada yanıp sönen yeşil ışığa odaklanın; bu esnada sarı noktalar, farkındalığınız dahilinde olsalar dahi tamamen zihninizden yitip gidebilir.
Bir şeyi incelemenin ve bir karara varmanın kesinkes “farkındalık” gerektirdiğini düşünebilirsiniz. Ama “farkındalık” zorunlu değildir. Kısa aralıklarla yanıp sönen bir sayının farkında olmayabilir fakat yine de sayının değerini doğru bir hesaplayabilir, matematiksel bir işlem yapabilir ve doğru cevabı bulabilirsiniz.
Güçlü duyusal uyarım, dikkat ve derinlemesine inceleme, farkındalığın teminatı değilse, asıl kritik bileşen nedir? Bu sorunun cevaplarından biri, farkındalığın, beyin kütlesinin %80’inden fazlasını oluşturan iri kıvrımlı doku tabakası olan serebral korteksteki yer alan birçok karşılıklı bilgi alışverişine bağlı olmasıdır.
Başlıca ve ana görsel korteks olarak bilinen serebral kortekste bulunan küçük bir bölge, görsel farkındalık için önemlidir. Bu bölgede olabilecek bir hasar genellikle körlüğe sebep olur. Bunların yanı sıra, kimi hastalar bilinçli olarak görmüyor olsalar bile hareketli nesneleri doğru bir şekilde ayırt edebilir ve “kör görüş” sergileyebilir. Bu gibi durumlarda, bir nesneye yönelik “farkındalık olmaksızın yargıda bulunma yetisi”, muhtemelen, yansıyan bilgi alışverişi olmaksızın sınırlı kortikal işlemi dışavurmaktadır.
V5 alanı, görsel hareketi algılamada önemli bir rol oynadığı düşünülen korteksin bir parçasıdır. V5 alanı yapay olarak etkinleştirildiğinde tuhaf hareket duyumları yaşanabilir, fakat V5 ile ana görsel korteks arasında iletişim bozulduğunda bunlar yaşanmaz. Belirli kortikal alanlar arasındaki bilgi alışverişi, hareket algısı için, ve belki de diğer bilinçli deneyimler için, gerekli görünüyor.
Yoğun bir bilinçli deneyim, bilgi alışverişi için kompleks bir ortam da gerektirebilir: Kısa, orta ve uzun ölçekli nöronal bağlantıların işlevsel bir birleşimine ihtiyaç duyulabilir. Böyle bir karışım gerçekten de serebral korteksin anatomisini karakterize eder. Böylesi bir birleşim/karışım gerçekten de serebral korteksin anatomisini karakterize eder.
Bilinci Anlamak
İnsan bilincinin bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız kadar fantastik olduğunu düşünebilirsiniz. Diğer yandan bu görüş, kendi iç gözlemlerinizle ilgili, yaygın olarak kabul edilmesine rağmen yanlış olan varsayımlara dayanabilir.
Az bir çaba ile bu varsayımların yanlışlını görebilirsiniz. Böylece de zihin ve zihnin kökeni, evrimi, gelişimi ve öznelliğine dair bütünlüklü bir anlayış geliştirmek adına bilimsel yöntemlere başvurabilirsiniz.
Rasyonel bir dünya görüşü, insanların öznel deneyimlere sahip olduğu gerçeğini bir kenara atamaz. Bizzat bilimin kendisi dahi bilinçli algı ve akıl yürütmeye dayalıdır. İşte bundan ötürü, aleyhteki felsefi veya dini argümanlara rağmen “insan bilinci” konu başlığı bilimin çalışma alanına girmektedir.
Farklı türden bilimsel yaklaşımlar, bilincin neliğine dair işe yarar ip uçları sunabilir. Bilinçli deneyimler doğaları gereği birincil bakış açısına bağlı yani kişiye özel olsa dahi, bilim insanları beyin fizyolojisine dayalı yeni nesnel ölçümler geliştirme yolunda ilerleme kaydediyorlar. Beyindeki bilgi alışverişine yönelik ölçümler umut verici bir yolun açıldığına işaret ediyor: Söz konusu bu çabalar bizi bilince dair belirli türden hipotezleri test etmeye daha yakınlaştırmaktadır.
Sübjektif bildirimlere gereken güveni göstermek büyük özen gerektirir, fakat bu bildirimlerin doğruluk ve geçerliliğini artırmak mümkün. Subjektif tercihleri deneysel olarak kontrol altına alabilir, meditasyon eğitimi ile iç gözlem yeteneklerini belirgin hale getirebilir ve bilinçli deneyimin nörolojik mekanizmalarına dair mevcut anlayışımızı istikrarlı bir şekilde daha ileri taşıyabiliriz.
İşten söz konusu bu gelişmelere dayanarak bilince neliğine dair gelecekteki bilimsel araştırmaların gelecekte artacağı hususunda iyimser olmak için elimizde birçok makul gerekçe vardır. Bu çabalar, toplum için de birçok faydalı çıktı sunabilir.
Örneğin, bilinç için gerekli olan nöral etkileşim türlerini karakterize etmeye yönelik devam eden çabalar, insan ve hayvan haklarını da kapsayan problemleri bir karara bağlamamıza, bilinci etkileyen hastalıkları teşhis ve tedavi etme çabalarını desteklememize, bireyse ve toplumsal refaha katkıda bulunan ortamları ve teknolojileri teşvik etmemize yardımcı olabilir.
Bilim, bilinci daha anlaşılır kılabilir. Ve elbette daha öğreneğimiz çok şey var. Bahsettiğimiz bilimsel araştırmalar ilerledikçe öğrenilecek yeni şeyler ortaya çıkacak ama yine de bilinç tümüyle şaşırtıcı olmaya devam ediyor.
Ken A. Paller & Satoru Suzuki– “Why being conscious is a barrier to understanding consciousness“, (Erişim Tarihi: 20.06.2021)
Çevirmen: Taner Beyter