“Keşke farklı karar vermiş olsaydım.” Hatalı bir karar vermiş olmanın rahatsız edici şüphesi ve çoğu zaman da acı veren idrakini herkes bilir. Felsefe yerine tıp okumuş olsaydım, artık ev kiralamak yerine kendi evimi satın almış olurdum. Eğer işe araba yerine, tren ile gitseydim, o korkunç kazaya dahil olmazdım. Eğer partnerimi acımasızca eleştirmeseydim, beni terk etmezdi.
Geçmişte alınan kararların doğruluğuna dair bu türden retrospektif şüpheler, farklı karar verebilmenin mümkün olabileceğini varsayar. Mahkemede eylemlerinden hesap vermesi gereken bir suçlu belki de başka bir seçeneği olmadığını düşünebilir; ancak tıbbi bir rapor onun zihinsel yetersizliğini kanıtlamazsa eylemi için cezalandırılacaktır.
Alternatif olasılıklar kavramı, gelecekteki olaylara ilişkin de aşina olunan bir kavramdır. Önemli bir kararı düşünüp taşındığınızda, doğal olarak gerçekten bir seçeneğiniz olduğunu varsayarsınız. Sizi yurt dışına götürecek iş teklifini kabul etmeye karar verebilirsiniz ama buna zıt bir karar da verebilirsiniz. Birini ya da diğerini istemekte özgür değilseniz neden hangi alternatifin daha arzu edilebilir olduğunu düşünüyorsunuz ki?
Eylem Özgürlüğüne Karşılık İrade Özgürlüğü
Felsefi özgür irade problemi, karar verebilme yeterliliğimizin özüne dairdir ve eylem özgürlüğü ile karıştırılmamalıdır. Buradaki sorun, bizim istediğimizi yapmakta özgür olup olmadığımızdır. Daha doğrusu, istediğimizi yaptığımızda, yaptığımız şeyi istemekte özgür olup olmadığımıza dairdir. Mesela, sizi bekleyen cazip bir iş için yurtdışına taşınmak adına gerekli finansal imkanlara sahip olmadığınızı hayal edin. Bu talihsiz durum, işi istemediğiniz anlamına gelmez. Tam aksine, işi o kadar çok isteyebilirsiniz ki dileğinizin gerçekleşmesinin önündeki engeli aşmak için müstakbel işvereninizle taşınma ödeneği konusunda pazarlık yapmaya çalışabilirsiniz. İrade özgürlüğünüzle ilgili soru şu: Koşullar göz önüne alındığında, başka türlüsünü isteyebilir miydiniz?
Evrensel Determinizm?
Geleneksel olarak irademizin özgür olup olmadığı sorusu 17. ve 18 yüzyılda René Descartes, Isaac Newton, Pierre-Simon Laplace ve diğer mekanistiklerin eserleriyle popülerlik kazanan evrensel determinizm bağlamında tartışılmıştır ve hala birçok doğa bilimcisi ve filozof tarafından desteklenmektedir. Evrensel determinizme göre, olmuş her şey “zorunluluk” anlamında, evrenin başlangıç koşulları ve doğa yasaları tarafından belirlenir. Herhangi bir zamanda evrenin tam olarak tek bir olası gelecek durumu vardır.
Eğer evrensel determinizm doğruysa, iyi ihtimalle, uygun koşullar ve zorlamaların olmaması durumunda irademize uygun hareket etme özgürlüğümüz vardır. Örneğin, finansal durumunuz izin veriyorsa yurtdışında hayal ettiğiniz işi almak konusunda özgür olabilirsiniz. Ancak o işi istemenizin nedeni, yaratıldığınız evrenin başlangıcında yani siz doğmadan önce zaten belirlenmişti.
Deterministik bir evrende, irade özgürlüğü sadece bir yanılsama olabilir. Bu sonuçtan kaçınmak için evrensel determinizm doktrinini reddetmeliyiz. Dahası bunu yapmak için bazı iyi müstakil gerekçelerimiz bulunur. Kuantum mekaniğinin en makul (ve şu anda yaygın olarak kabul edilen) yorumu indeterministik olduğudur. Mesela bir elektronun nasıl davranacağını tam olarak tahmin etmek mümkün değildir; sadece bir olasılık aralığı oluşturulabilir.
İndeterminizm Yeni Bir Soruna Yol Açıyor
Eğer gerçeklik, muhtemelen en temel düzeyde indeterministik ise evrenin diğer kısımlarının da indeterministik olmasını bekleyebiliriz. İndeterminizm daha yüksek seviyelere çıkabilir ve böylece özgür irade için bir olasılık alanı yaratabilir. Aslında kuantum etkilerinin yalnızca fotosentez, solunum, görme ve koku alma gibi temel biyolojik süreçlerde değil, aynı zamanda karar vermeyi de içeren nöral süreçlerde olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır.
Ne yazık ki, bu yeni bir sorunu ortaya çıkartır: Eğer iradelerimiz, doğa yasalarıyla yönetilen nedensellik zincirinin zorunlu bir sonucu değilse, o halde onları nasıl açıklayabiliriz? İradeler ve iradelerden kaynaklanan kararlar sadece tesadüflerin ürünü müdür? O halde nasıl biz eylemlerimizi makul bir şekilde kontrol ettiğimizi iddia edebiliriz?
Dolayısıyla kafa karıştırıcı bir ikilemle yüzleşiriz: irade özgürlüğü hem determinizm hem de indeterminizm tarafından reddedilmiş gibi görünüyor. Bu, kendisini “bir gizem” olarak sunuyor ve (filozof Peter van Inwagen’ın ifadesiyle) var olması imkânsız gibi görünse de var olan bir şey olarak ortaya çıkıyor.
Biyolojiden Yardım Almak
İkilemler taze başlangıçlara çağrıdır. Özgür irade durumunda bu, evrenin yapısı ve evrende insanın konumuna dair fundamental ontolojik varsayımları düşünmeyi gerektirir. Benim önerim, bu hususta biyolojiden yardım almak. Neden mi?
Evrensel determinizm, fiziğin diğer doğa bilimleri üzerindeki açıklayıcı üstünlüğüne inanılmasıyla bağlantılıdır. Ancak, insanlar biyolojik varlıklardır; biyolojide incelendiği şekliyle biyolojik aktörlerdir. Daha spesifik olarak, giderek artan sayıda biyoloji felsefecisi tarafından vurgulandığı üzere, organizmalar biyolojik aktörlerdir: bir ortamda hayatta kalabilmek için hem diğer organizmalarla hem de biyolojik-olmayan şeylerle etkileşime girmek zorundadırlar.
İnsanların ve pek çok (belki de tüm) diğer hayvanın sahip olduğu eylem kapasitesi, en temelde biyolojik bir fonksiyondur: kendi varoluşlarının devamını sağlamanın bir yoludur. En temel olanı metabolizma tarafından olmak üzere, temel biyolojik süreçler tarafından mümkün kılınan eylem yeteneğinin kendisi bu süreçlerin sürdürülmesine önemli bir katkı sağlar. Sonuçta, metabolize edilecek bir şey olması için bir eylemde bulunmak gerekir: kaplan avlanmaya, insan buzdolabına ya da restorana gider.
Şans ve Zorunluluk Arasında
Biyolojik açından bakıldığında, doğa yasalarının ve evrenin başlangıç koşullarının Dünya üzerindeki her bir hayvanın hayatta kalıp kalamayacağını ve bunu nasıl yapabileceğini belirlediğini varsaymak pek mantıklı görünmüyor. Hayatta kalma daha ziyade biyolojik aktörlerin adaptif davranışları ve onların alışkanlıkları için bir türün adaptasyonu sorunudur. Aslında, bu daha çok akıllı organizmaların nasıl eyleme geçtiğine dair bir sorudur: hatalı olanların yerine doğru seçenekleri seçip seçmediklerine dair bir soru.
Bu, biyolojik aktörlerin neyi istedikleri ve nasıl davrandıklarının hiçbir şekilde rastgele olmaması anlamına gelmektedir. Yalnızca hem çevresel faktörlerin hem de bireysel öğrenme geçmişlerinin biyolojik aktörlerin iradelerine getirdiği kısıtlamalardan değil, aynı zamanda aktörlerin tür-spesifik ve bireysel fiziksel yapısı tarafından getirilen kısıtlamalardan da bahsedilmelidir. Bu nedenle, bireysel kararlar farklı şekilde sonuçlansa dahi belirli tipte durumlarda, belirli tipte organizmalardan belirli tipte eylemler beklenebilir. Organizmalar ne deterministik makineler ne de rastgele süreçlerdir, bu nedenle eylemleri ne kaçınılmaz bir zorunlulukla olur ne de aniden. Hakikat, sıklıkla olduğu gibi, arada bir yerlerdedir.
İndeterminizmden Korkmayın
Biyolojik aktör insan olsun veya olmasın, eylem için özgün olasılıklar arasından tercihte bulunmak, biyolojik aktör olmanın zorunluluğudur. Bu, insanın özgür iradesinin hayvan özgür iradesinden önemli şekillerde farklı olduğunu inkâr etmek anlamına gelmez. Muhakkak, evcil hayvanım olan köpeğimden daha fazla irade seçeneğim var, bunlar arasında takip edebileceğim daha geniş bir eylem çeşitliliği bulunuyor. Ben en azından irademin büyük bir kısmında daha fazla kontrole sahibim çünkü irade ettiklerim üzerine düşünebiliyorum ve belki de müdahale ederek onları değiştirebiliyorum.
Dolayısıyla özgür irade derecelerle gelir. Genel anlamda konuşursak, bir davranış zorunluluktan ne kadar uzaksa, yani çevreye karşı ne kadar failin kontrolündeyse o kadar özgür olur ve o kadar bir eylem olarak sayılabilir. Bu artan algısal ve bilişsel becerilerin devamlılığı ile ilişkilendirilir. İlkel organizmalarda eylem seçimleri çoğunlukla duyuşsal şekilde gerçekleştirilirken, yüksek organizmalarda daha sofistike bilişsel temsiller söz konusudur. Bunlar algısal bilgi ve hafızanın ışığında müzakereye ve düşünmeye izin verir.
Biyoloji bize indeterminizmden korkmamıza gerek olmadığını öğretebilir. İndeterminizm, kaosla özdeş değildir; farklı derecede ve türde düzenlere ve dolayısıyla özgür iradeye izin verir. En temelde, biz özgür iradenin biyolojik aktör olmanın bir yönü olduğu ve ondan ayrılamayacağı hipotezini ortaya atabiliriz. İnsan iradesi doğası gereği özgürdür ve dolayısıyla bir dereceye kadar, insan olmayan organizmaların iradesi de olabilir.
Anne Sophie Meincke – “Free by Nature: The Biological Roots of Free Will”, (Erişim Tarihi: 22.01.2024)
Çevirmen: Melisa Gülsüm Esen
Editör: Beyza Nur Doğan