Eşel’e Yanıt: Ontolojinin Sınırları – Arda Denkel

/
408 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Sayın Tunca Eşel ile yaptığımız tartışmalar ürün vermiş bulunuyor. Kendisi benim kimi savlarımı temel alarak enerji ve parçacıklar ontolojilerini de kapsayan genel bir varlıkbilim öneriyor. Ayrıca benim benimsediğim ilkeler üzerine kurulu oluşu nedeniyle bu geliştirdiği varlıkbilimi benim de onaylamak gereğinde olduğumu öne sürüyor. Öte fandan böyle bir onayın beni Heisenberg’i eleştirimle çelişkiye götüreceğini göstermeyi amaçlıyor. Çünkü hem onun ortaya attığı “genelleştirilmiş ontoloji”, hem de Heisenberg’in benim eleştirdiğim görüşleri Anaksimandros’un modelini izleyen savlardan oluşu­ yor. Dolayısıyla ben Anaksimandros’u ya onaylamak ya da yadsımak durumunda olacağıma göre, bir yandan genelleştirilmiş ontolojiyi onaylayıp, öte yandan Heisenberg’i bu konuda eleştirerek kendi kendimle çelişmiş olacağım, Eşel’e göre. Savunmaya girmeden önce, Sayın Eşel’e görüşlerimi tutarlı bir bütün olarak geliştirme çabasını gösterdiği ve konumun potansiyelliğine ilişkin paradoksu açıklaştırarak ortaya koyduğu için teşekkür ediyorum.

Genelleştirilmiş ontolojideki kimi sezgilere ve savlara katılıyorum. Ancak benim bunu olduğu gibi benimsemem söz konusu değil, çünkü bu kitap­ ta yayımladığım “Bilgi ve Nesne” den de anlaşılacağı gibi, ben bir bilimsel gerçekçi değilim. Genelleştirilmiş ontolojiyi küçükler fiziğine uygulamak, bu alana ontik Bilinemezcilik’i aşan bir Bilimsel Gerçekçilik ile yaklaşmayı zorunlu kılıyor. Bense böyle bir yaklaşım taraflısı değilim. Bu nedenle, şimdiki durumunda, savunduğum ontolojiyi hiç de dar ve sınırlı bulmuyorum. Eşel haklıdır: Ontoloji fizik değildir. (Bu konuda kuşkusuz Yalçın Koç’la da anlaşıyoruz.) Bu bakımdan, kendimizi kurguya iyice kaptırmadan gözlemlenemezlerin bir ontolojisini yapamayacağımızı düşünüyorum. Böyle bir ontoloji temele (doğal olarak) fiziğin bulgularını aldığından ve bu temel de doğrudan deneye dayanmadığından kuramlar kendi evrim devimselleriyle epey sıkça değişmektedir. Doğa da kuramla birlikte değişmediğine göre, bu alanlar için kendimizi ontoloji yapmaktan alıkoymalı, bugün geçerli sayılan bilim kuramına da, bilimsel açıdan olmasa bile ontik açıdan temkinle bakmalıyız. Küçükler alanının ontolojisine ilişkin olarak Bilinemezcilik’e yer olduğu kanısındayım. Şöyle söyleyeyim: Eğer bilimsel gerçekçi olsaydım Eşel ile daha çok anlaşır, önerisini daha büyük ölçüde onaylardım. Fakat, vurgulamam gerekiyor, bu öneriyi yine de bütünüyle onaylamam gerekmezdi. Bunun nedeni aşağıda belirginleşecek.

Anaksimandros modeliyle hiçbir karşıtlığım yok. Genelleştirilmiş ontolojiyi benimseyecek olsam, bu modeli benimsemek benim için Eşel’in söylediği anlamda bir çelişki yaratmazdı. Çünkü Demokritos/Aristoteles’te Heisenberg’i eleştirirken onu Anaksimandros modelini alıp kullanışından çok a) bunu yaparken tutarlı olmadığı, b) enerji-kütle dönüşümünü Herakleitos’taki ateş ve öbür öğeler arasındaki dönüşüm gibi düşündüğü ve c) enerjiyi bir töz olarak değerlendirdiği için eleştirdim. Bunu açıkça görebilmek için 288, 290 ve 291. sayfaları okumak yetecektir. Öte yandan Eşel’e Apeiron’un bir ata-ilke statüsüyle sınırlı tutulmasının zorunlu olmadığı ve bunun göze görünen varlıklarla birlikte, her aşamada ve doğanın her yanında varolduğunun bir sakınca yaratmadan öne sürülebileceği (hatta doğru yorumun bu olacağı) görüşünde hak veriyorum. Gelgelelim enerjiyi Herakleitos’un “ateş” ine benzetmek kanımca Anaksimandros, modeline pek uymuyor: Eğer dönüşümü böy­ le yorumlarsak, Heisenberg’in kendi düşüncelerinden de açıkça görüldüğü gibi, dönüşümü özdeşliğe yedirmiş oluruz diye düşünüyorum. Çünkü Herakleitos ateşin öbür öğelere dönüşümünü Anaksimenes’in yoğunlaşma ve seyrekleşme kuramı ışığında düşünmüştür. (Demokritos/Aristoteles, s.25) Ona göre ateş öbür öğelere “dönüşürmüş gibi” görünürken, gerçekte onlarla (nicelikçe) eşdeğerlidir: “Ateş her şeye karşılıktır” der Herakleitos. Aynı ateş yoğunluk değiştirerek hava, su ve toprak olur. Demek ki gerçekte dönüşüm yok, aynı şeyin dönüşümmüş gibi görünen kılık değiştirişleri söz konusu. Buysa seyrelip sıklaşmasıyla oluyor. Enerji ve kütle arasındaki ilişkiyi Herakleitos’a göre yorumlarsak bu ikisinin dönüşmek yerine eşdeğer ve özdeş olduklarını söylemek durumunda kalırız. Nitekim bu karışıklığı Heisenberg’in kitabında da buluyoruz. Kanımca kütle ve enerjinin eşdeğer olduklarını savunan Sayın Kuntman da (Bkz. Felsefe Tartışmaları-2, 79-85), böyle somut türlere uyguladığı eşdeğerlik (karşılıklı gerektirme) kavramını iyice açımlarsa, bunun bir özdeşliğe dönüşeceğini görecek. Bu onun görüşleri için bir tehlike, çünkü aynı yazısında haklı olarak kütle-enerji özdeşliğini yadsımış bulunuyor, sayın Kuntman. Bütün bunlardan dolayı kendisinin varlık ve olgudan söz ederken karşılıklı gerektirmenin bir özdeşlik olmadığını, birbirlerinin varlığını gerektirenlerin birbirleriyle özdeş olmalarının gerekmediğini saptaması, bunu bir argümanla açıkça göstermesinin beklenileceğini düşünüyorum. Yine benim kanımca, eşdeğerliğin arkasına gizlenen özdeşlik düşüncesi aynı nesne­ ye hem parçacık hem de dalga niteliklerini yüklemek eğilimine temel oluşturuyor. Bunun bir nesne olduğu ve özdeşliğinin söz konusu olduğu görüşlerine kuşkuyla bakışında Eşel’e katılmadan edemiyorum.

Şu noktaya değin yanıtımı özetlersem, Eşel’in bana karşı uslamlama kurmada yararlandığı her iki noktada da yanıldığı düşüncesindeyim: 1) Bilimsel gerçekçi olmadığım için genelleştirilmiş ontolojiyi (küçükleri de kapsayacak biçimde) onaylamak durumunda değilim ve 2) Heisenberg’e Anaksimandros modelini benimseyişiyle değil Herakleitos’u kullanışı dolayısıyla karşı çıkıyorum.

Yanıtıma son vermeden, Tünce Eşel’in “genelleştirilmiş ontoloji” sinin getirdiği epey katı İkicilik’i bir miktar yumuşatan bir ontolojinin benim savunageldiğim ilkelerle yine de tutarlı kalacağını belirtmek istiyorum. Böyle bir ontoloji Bilimsel Gerçekçilik’i benimsememesi yanı sıra, benim savunduğum türden bir nesne ontolojisini de korumak isteyen birinin onaylayabileceği bir yaklaşım. Dolayısıyla bu aynı zamanda, Eşel’in dediğinin tersine, benim savunageldiğim ilkelerden yola çıkınca seçeneksiz olarak onun burada geliştirdiği ontolojiyi benimsemek gibi bir gerekliliğin doğmadığının bir kanıtlaması yerine de geçiyor.

Fiziksel varlık kapsamındaki ulamları ikiden üçe çıkartırsınız. Örtüşmeyi yine yasaklar, dönüşümü yine olanaklı kılarsınız. Alan ve özdek, Eşelce belirtilen niteliklerini korurlar. Ara ulama (üçüncüye) isterseniz “kuantik” diyebilirsiniz. Burayı oluşturan fiziksel varlıkların, öbür iki ulamdakinden farklı olarak, tek türden nitelikler aileleri taşımak yerine, çifte doğalı olup, her iki türden nitelik ailelerini birlikte taşıdıklarını söylersiniz. Hem dalga hem de parçacık niteliklerini taşıyan bu varlıkları, onlara uygulanan deneyim türüne göre, nitelik ailelerinden yalnızca birini ortaya koyuyor olarak düşüne­ bilirsiniz. İşte size aynı ilkelerden yola çıkan bir almaşık ontoloji. Burada üçüncü ulamı oluşturan kuantikler, örneğin hem Dr. Jekyll hem de Mr Hyde olan o insan gövdesinin farklı durumlardaki davranışlarında bu kişilerin birini ya da öbürünü bir iç tutarlılık içinde serimleyişine benzetilebilirler. Kişiler aynı durum ve koşullar bağlamında birbirlerine karıştırılmamaktadır. Kuantik varlıkların öbürlerinden farkları, nitelikçe çok daha zengin oluşları, kendiliklerinde her iki tür niteliğe de sahip oluşlarıdır. Ancak bunları hep bir arada ortaya koymamaktadırlar. Bunu öne sürmek, Eşel’in dediği gibi, momentumu ölçüldüğünde elektronun yerinin de —en azından olgu karşıtı bir dile getirişle verilebilecek şekilde— varolacağını ve belirsizliğin (madem ki Bilimsel Gerçekçilik söylemi içinde konuşuyoruz) epistemik bir sorun olduğunu söylemekle tutarlıdır. Bu ana çizgileriyle betimlediğimiz ontolojiye göre, eğer insan deneysel açıdan doğası gereği kimi sınırlamalar içinde bulunmasa kuantiklerdeki nitelik zenginliğini bütünlüğü içinde kavrayabilirdi.

Bu üçlü ayrımdaki “kuantik’’ ile özdek ulamları arasındaki ilişkiyi bir dönüşüm olarak değli, öncekilerin taşıdıkları özdeksel nitelikler dolayısıyla “oluşturucu” (consitutive) olan bir ilişki olarak saptamak gerekiyor. Orta boy özdeksel nesnelerin yapıtaşları arasında çifte kişilikli kuantiklerin bulunması, hepimizin de bildiği gibi, bu nesnelere dalgasal nitelikler kazandırmıyor. Bir dolmakalem, içindeki parçacıklardan, onların özdeksel nitelikleriyle yapılanıyor. Bu bağlamda Eşel’in yapı taşlarıyla yapının bütünü arasında saptadığı özdeşlik bağımsızlığını onaylayabilir, bunu üçlü şemada da geçerli sayabiliriz. En temeldeki yapıtaşlarının tümü kuantik olsalar bile, bu, yapının kendisinin özdeksel oluşunu değiştirmeyecektir. Bu üçlü şemanın Eşel’in deyimiyle “bilimci” ve “sağduyu” görüşlerini birbirlerine yaklaştırıp uzlaştırma yönünde epey bir yol alabileceği düşüncesindeyim. Bilimsel gerçekçilerin böyle bir ontoloji üzerinde durmaları doğal olacaktır. Oysa yukarıda da vurguladığım gibi ben onlardan biri değilim. Yanlış anlaşılmasın: Bilimsel Gerçekçilik’i onaylamayarak küçükler alanının ontolojisini dışlamamın bu alanın fiziğini de yadsımam gibi bir sonuç gerektirmeyeceği açık olmalı. Ter­ sine, ben böyle bir fiziğin son derece başarılı ve değerli olduğunu, bunun in­ san bilgisinin en ileri aşamalarını oluşturduğuna inanıyorum. Ancak bu fiziğe karşılık olan ontik alanın gerçekle fizikçe betimlendiği gibi olduğuna kuşkucu ve bilinemezci bir tutumla yöneliyorum. Küçükler alanına karşılık olan bir fiziksel varlık alanı bulunduğundan, ben de hiçbir zaman kuşku duymadım. “Bilgi ve Nesne” de açıkladığım gibi, kuşkuyla karşıladığım şey bu alanın bugünkü en başarılı kuramca betimlendiği biçimde oluşu. Oradaki gerçeğin farklı olabileceği konusunda açık görüşlü olması gerektiğini düşünü­ yorum.

Son bir not eklemek istiyorum: Sayın Eşel’in yerin potansiyelliği düşüncesinin paradoksaliığı üzerine yaptığı “çeşitlemelerden” sonra artık açıkça görünen şey, yerin potansiyel olduğunu söylemenin, yerin belirsiz olduğunu söylemekten çok daha kuvvetli bir sav olduğudur. Yerin potansiyel olduğunu söylemek, yerin belirsizliğinen çok ötesinde (aktüel) uzay-zamanda böyle bir yerin bulunmadığını öne sürmektir. Bu öneri, nesneyi aktüel uzay-zaman diliminden bütünüyle atmaktadır. Şimdi örneğin bir alanın uzay-zamanda yeri vardır, ancak nesnelerinki anlamında belirgin olmayan bir yerdir, bu. Oysa yeri potansiyel olduğu söylenen şeyin uzay-zamandaki hiçbir aktüel yerde —bu yer belirginlik açısından ne ölçüde yaygın ve kaypak olursa olsun— bulunmasına olanak bırakılmamıştır. Gerisi kendiliğinden geliyor: “Nesne” bu aktüel uzay-zaman diliminde değilse, bu dilimde hiçbir aktüel nitelik de taşımıyor demektir. Bununsa iki içerimi var: 1) Bu nesne bir yerde olmak potansiyelini de taşımıyordun 2) hiçbir niteliği olmayan şey varolamayacağına göre, yeri potansiyel olan bir şey varolan bir şey değildir. Benim Nesne ve Doğası’nda savunduğum, belirli bir yerin nesne için zorunlu olduğu savı yukarıki uslamlamada varsayılmamışım Tersine, uslamlamanın sonucunda ortaya çıkan şey, somut bir fiziksel varlık olabilmek için uzay-zamanda bir yeri bulunmanın zorunlu olduğu, bu yerin belirgin sınırları bulunması durumundaysa fiziksel varlığın bir nesne olacağı.


Not: Bu içerik ilk kez “Denkel, Arda Eşel’e Yanıt: Ontolojinin Sınırları, Felsefe Tartışmaları, 1988, 3 (113-116)” da yer almış olmuş gerekli izinler doğrultusunda yayınlanmaktadır. Taner Beyter ve Can Kalender tarafından geçmişteki mecmu/basılı halinden el yordamıyla Word dosyasına çevrilmiştir.


Editör Notu: Bu makalede ismi geçen Tunca Eşel, aslında Arda Denkel’in bizzat kendisidir. İki isimde yer alan önce adları sonra da soyadları karşılaştırdığınızda bunu fark edeceksinizdir. Denkel, kendi felsefi kuramlarına dair Tunca Eşel ve benzeri takma isimlerle eleştiri yazıları kaleme alır ve entelektüel bir tartışma başlatma konusunda çevresini teşvik etmeye çalışırdı.

Site Editörü: Taner Beyter

Not: Bu içerik ilk kez Boğaziçi Felsefe Tartışmaları Dergisi’nde yayınlanmıştır. Bu içerik geçmişteki mecmu/basılı halinden Taner Beyter ve Can Kalender tarafından el yordamıyla sitemizde yayınlanabilecek hale getirilmiştir.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Özdek – Arda Denkel

Sonraki Gönderi

Denkel’in Eleştirileri Üzerine Notlar – M. A. Kuntman

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü