Dini inancın sıklıkla belirsiz bir bağlılık ortaya koyduğu ve bu bağlılığın hakikat ile ters orantılı bir biçimde arttığı düşünülür. Dini inancın bu yaygın tarifinin en baş örneği “inanıyorum çünkü saçma” sözüyle tanınan 3.yüzyıl Hristiyan yazarı Tertullian’dır. Bu paradoksal deyim, söz konusu dini inancın rasyonelliği olduğunda her zaman karşımıza çıkmakta, özellikle günümüzde hayali bilim-din karşıtlığında öne sürülmekte ve neredeyse saygın tüm alıntı sözlüklerin içerisinde belirmektedir.
Erken Hristiyanlık uzmanları, uzun zamandır Tertullian’ın bu sözleri söylemediğini biliyor. Tertullian’ın ilk olarak ne söylediği ve ne kastettiği ilginç sorular ortaya çıkarıyor. Aynı derecede ilginç olansa bu uyduruk ifadenin ilk başta ona nasıl yapışıp kaldığı, ifadenin değişen “inanç” kavramları hakkında bize ne söylediği ve neden kayıtları düzeltme girişimlerine rağmen halen daha inatçı bir şekilde dini inancın mantıksızlığı şeklinde bir “meme” olarak varlığını sürdürdüğüdür.
Görünüşte, bir şeye absürt olduğu için bağlanmak bir dini sistem için tatmin edici bir temel sağlamaz. O halde, Tertullian’ın bu ilkeyi savunmamış olması bizim için bir sürpriz olmamalı. Ancak Mesih’in ölümü ve dirilişine yaptığı atıfı biliyoruz: “tamamen inanılırdır, çünkü uygun değildir… kesindir, çünkü imkânsızdır” (Latince bilenler için: prorsus credibile est, quia ineptum est … certum est, quia impossibile). Bu, Tertullian’a atfedilen fideist ifadeye çok yakın görünebilir. Fakat şaşırtıcı bir şekilde, bu orijinal ifade bile Tertullian’ın genel olarak akla olan güvenine ve rasyonel gerekçelendirme görüşüne uymuyor. Başka bir yerde, Tertullian, Hristiyanların “hiçbir şeye ama hiçbir şeye aceleyle inanmaması” konusunda ısrar ediyor. Ayrıca, Tertullian için Tanrı’nın “rasyonelliğin yaratıcısı” olduğunu, doğal düzenin “usla emredilmiş” ve her şeyin “us ile anlaşılır” olduğunu biliyoruz.
Bu bariz uyumsuzluk için muhtemel bir açıklama, Tertullian’ın imkânsızlık ve kesinlik üzerine paradoksal incelemesinde görülebilir. Tertullian bu paradoksal incelemesinde Aristoteles’in Retoriği’nde ortaya konulan bir ilkeden yararlanıyor. Aristoteles, son derece olasılık dışı olayların inanılırlığına değinirken şu gözlemde bulunur: “Doğru ya da neredeyse doğru olmasalardı insanların onlara inanmayacaklarını iddia edebiliriz ve aynı şekilde inanılmaz oldukları için gerçek olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.” Aristotelesin demek istediği, iddianın bariz inanılamazlığının, iddianın kendisine inanmak için bir neden olabileceğidir. Çünkü hikâyeyi devam ettirmek isteyen kişi yüksek ihtimalle, en azından makul görünen bir şey ortaya atacaktır. Eğer bu bağlantı doğru yoldaysa, Aristoteles’in Retoriğini neredeyse kesin olarak bilen Tertullian’ın, gerekçelendirilmemiş inancı savunması beklenmeyecektir. Daha ziyade, Tertullian, son derece olasılık dışı olana inanmak için bazen iyi nedenlerimiz olabileceğini söyler.
Böylelikle “inanıyorum çünkü saçma” sözünün nasıl görüşleri farklı olan Tertullian’a atfedildiği sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu soruyu yanıtlamak için erken modern dönemdeki iki belirleyici ana bakmamız gerekiyor.
17.yüzyılın ortalarında, fizikçi ve bilge Thomas Browne çok satan kitabı Religio Medici (1643) ya da “Fizikçinin Dini” (The Religion of a Physician) adlı kitabında Tertullian’ın orijinal sözlerine dikkat çeker. Thomas Browne sadece Tertullian’ın gözden kaçmış pasajına hayat vermekle kalmamış daha da önemli olarak Tertullian’a yeni bir yorum da kazandırmıştır. Browne, kişinin inancının gücünün, inanılan şeyin olasılığıyla ters orantılı olduğu genel bir ilke öne sürmüştür: “Kanımca, dinde aktif bir iman için yeterince imkânsızlık bulunmuyor.”
Çok geçmeden, birçok kaynak her ne kadar onaylamasa da Tertullian’ın “inanıyorum çünkü bu imkânsız” dediğini aktarmıştır. Filozof John Locke, klasik eseri olan “İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme” (1689) (An Essay Concerning Human Understanding) adlı kitabında paradoksun bu yeni versiyonuna atıfta bulunmuş ve çağdaşlarının birçoğunun görüşünü özetler biçimde bunun “insanların görüşlerini ya da dinlerini değiştirmek için çok kötü bir fikir olduğunu” söylemiştir.
Bu gelişmenin arka planındaki kilit bir unsur, Reformun ardından mezhep anlaşmazlıklarının artmasıydı. Protestanlar, kilise tarafından ilan edilen tüm doktrinlere onay veren ancak neyin kabul edildiğinin dahi farkında tam olarak olmamalarına sebebiyet veren “örtük inançları” nedeniyle Katolikleri sertçe eleştiriyorlardı. Bu durumun başlıca örneklerinden biri -Aristoteles’in felsefesine dayanan bir teori- ayin sırasında ekmek ve şarabın nasıl Mesih’in bedeni ve kanı haline gelebileceği üzerine olan “transubstantiation” teorisiydi. Birçok Protestan için bu durum, imkânsız bir şeye inancın sembolik bir örneğiydi. “İnanıyorum çünkü imkânsız” deyişi böylece ilk olarak Katolik-karşıtı polemikte konuşlandırılması nedeniyle devir kazandı.
Tertullian’ın orijinal fikrinin ikinci şekil değiştirmesiyse Fransız filozof Voltair’in “absürt” durumunu tanıtması ardından gerçekleşti. Voltaire, “Felsefi Sözlüğünde” (1764) (Philosophical Dictionary) inanç için olan maddesini oldukça kötü şöhretli olan Papa 4.Alexander’ın inancı, “imkânsız oldukları için inanmak” olarak tanımlayan, görüşüyle sonuçlandırdı ve bu görüşü sunarken de olabildiğince karikatürüze etmeyi ihmal etmedi. “Saçma olduğu için inanıyorum” görüşü, daha sonra Voltaire’in 1767 tarihli yayınlarından birinde geldi ve Voltaire, “inanıyorum çünkü saçma, inanıyorum çünkü imkânsız” görüşünü Tertullian’a değil kilise babası Augustine’e atıfla kullandı.
Böylelikle, “inanıyorum çünkü saçma” amentünün standart biçimi oldu ve giderek tüm dini inançlara gelişigüzel uygulanmaya başlandı. Bu ifadeye daha fazla otantiklik kazandıran Voltaire’in Fransızca versiyonu “je le crois parce que cela est absurde”den tersine mühendislik yapılarak Latinceye kazandırılan “credo quia absurdum” ifadesiydi. Voltaire’in bu ifadeye olan güçlü etkisini Augustine’e yaptığı yanlış atıftan görebiliriz. Augustine uzun yıllar bu paradoksun yazarı olarak kabul edildi. Bugün Augustine yapılan atıflar nadir olmakla birlikte, Voltaire’in paradoks üzerindeki etkisi, ince iması “saçma” yeni “inanıyorum” versiyonlarında devam etti.
Voltaire’in zamanından beri “saçma olduğu için inanıyorum” özdeyişi, dini inancın doğasında bulunan mantıksızlığa yönelik bir deyiş olarak Aydınlanma yaratıcısının amaçladığı doğrultuda hizmet etmeye devam etti. Nitekim 1928 yılında Sigmund Freud, bu deyişi dinin çocuksu doğasına kanıt olarak gösterdi ve bunu insanların inançlarını rasyonel olarak incelemeden korunması olarak niteledi. Almon filozof Ernst Cassirer de benzer şekilde 1951’de, özdeyişin hem dinin doğuşuna hem de onun üzücü çağdaş tezahürlerine eşlik eden belirli bir dini psikolojiyi simgelediğini ileri sürdü: ‘“inanıyorum çünkü saçma” mottosu gücünü her yerde sergilemeye devam ediyor’ diye yakındı. Referans çalışmalar, daha az partizan olmakla birlikte aynı duyguları paylaştı. Oxford Felsefe Sözlüğü’ndeki (1996) açıklama tipiktir; “credo quia absurdum est”e ilişkin giriş, “Tertullian’ın özdeyişi ya da paradoksu olarak da bilinir. Kelimenin tam anlamıyla (Latince), inanıyorum çünkü saçma anlamına gelir. Yani, bir önermenin imkansızlığı (çoğunlukla teolojide) ona inanmak için bir tür motivasyon haline gelmektedir.” şeklindedir.
Özdeyişin çağdaş kullanımının en göze çarpan durumlardan biri, hayali dini inancın, bilimin “gerçekleri” ile nahoş karşılaştırmalarıdır. Max Weber, “Bir Meslek olarak Bilim” (1917) (Science as a Vocation) adlı konferansında, kendisi için Tertullian’ın deyişini (Credo non quod, sed quia absurdum est- ‘Saçma olandan başka hiçbir şeye inanmıyorum’) olarak daha da radikalleştirmiştir. Böylece bilim ve din arasında içsel bir gerilim olduğunu ileri sürmüş ve bu deyişi Augustine’e atfetmiştir. Richard Dawkins ve Jerry Coyne gibi çağdaş bilim-din karşıtı savaşçıları tahmin edilebileceği gibi Tertullian’ı dini inancın mantıksızlığının bir kişileştirmesi olarak göstermeye devam ediyorlar.
Dini bağlılığın ve bilimsel bağlılığın benzerlikleri ya da ayrımları hakkında daha çok şey söylenebilir. Fakat kısaca incelemeye değer olarak çağdaş biliminde “haklı inancın” hem imkânsız (kuantum mekaniği) hem de son derece olasılık dışı (Big Bang) için göze çarpan örnekler sağladığını söyleyebiliriz. Bu durum bizi Tertullian’ın orijinal düşüncesi olan son derece olasılık dışı olana ya da imkansıza inanmak için haklı nedenlerimiz olabileceği fikrine geri götürür. Görünen o ki tartışma canlı kalmaya devam edecek.
Peter Harrison– “‘I believe because it is absurd’: Christianity’s first meme“, (22.10.2021)
Çeviren: Arda Mahir Ünlü
Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan