Quine ve Semantik Belirsizlik – Erhan Demircioğlu

/
1086 Okunma
Okunma süresi: 18 Dakika

Özet

Bu yazının esas gayesi, Quine’ın çevirinin belirsizliği tezini eleştirmektir. Yazıda ilk olarak çevirinin belirsizliği tezinin standart bir yetersiz belirlenim tezinden farklarına işaret edeceğim. Bunu takiben, çevirinin belirsizliği tezinin kendi dilimize ait kelimelerin anlamlarının hem belirli hem de belirsiz olmasını gerektirdiğini ve dolayısıyla bir çelişkiye yol açtığını iddia edeceğim.

Anahtar Kelimeler: Çevirinin Belirsizliği, Quine, Yetersiz Belirlenim, Radikal Çeviri, Ontolojinin Göreliliği


Abstract

The central aim of this paper is to argue against Quine’s thesis of the indeterminacy of translation. First, I will point out some differences between the thesis  of the indeterminacy of translation and a standard underdetermination thesis. Then, I will argue that the thesis of the indeterminacy of translation implies both that the meanings  of the words of our own language are determinate and that they are indeterminate, and hence that it leads to a contradiction.

Keywords: Indeterminacy of Translation, Quine, Underdetermination, Radical Translation, The Relativity of Ontology


Willard van Orman  Quine’ın  “çevirinin  belirsizliği” (the  indeterminacy  of translation) tezi, tek bir doğru çeviri diye bir şeyin olanaksız olduğunu iddia eder.1 Bu teze göre, birbirleriyle çelişkili ama gözlemlenebilir kanıt ve bulgularla aynı oranda uyumlu çeviri seçenekleri her zaman mümkündür ve bu çeviri seçenekleri kümesinden sadece bir çeviriyi doğru olarak belirlememize yarayacak bir olgu (afact of the matter) mevcut değildir. Dolayısıyla çevirinin belirsizliği tezi, sınırlı bir bilişsel kapasite ve sınırlı  kanıtlarla  diller arası çeviri yapma faaliyetinde bulunan bir çevirmenin epistemolojik açmazına dair bir tez olmaktan ibaret değildir. Daha da ötesinde ilgili tez, deyim yerindeyse, çeviri faaliyetinin ontolojik sınırlarına işaret eder: Bilişsel kapasitemiz ne kadar gelişkin ve elimizdeki bulgular ne kadar zengin olursa olsun birbirleriyle çelişkili çeviri seçeneklerinden hangisinin doğru olduğunu bilemeyiz çünkü ortada bilinebilecek bir şey yoktur. Metaforik olarak söylersek, Quine’a göre âlim-i mutlak bir tanrı dahi “peki ama söz konusu birbirleriyle çelişkili çeviri seçenekleri arasında hangisi doğru çeviri?” sorusu karşısında çaresiz kalırdı.

Quine’ın çevirinin belirsizliği tezinin ana dayanak noktası, bir tür dilsel davranışçılıktır (behaviorism). Quine’ın davranışçılığına göre, “Dil, sadece herkes tarafından tanınabilir koşullarda diğer kişilerin aleni davranışlarına dair kanıtlar temelinde hepimizin edindiği sosyal bir sanattır” (1968, s. 185).2Quine’ın davranışçılığı, belirli bir dili öğrenirken bizlere verilen (ve ulaşılabilir) kanıt ve bulguların, başkalarının dilsel davranışları ile o davranışlarla eşzamanlı olan çevresel koşulların ilişkisinin gözlemlenmesinden ibaret olduğunu bildiren metodolojik bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, hepimiz bir dili öğrenirken sadece belirli bir türden bir veri kaynağı (yani, diğerlerinin dilsel davranışları ve ilgili çevresel koşullar) üzerinden hareket etmekteyiz ve bu kaynak bizlere o dile vâkıf olmamıza yetecek zenginlikte bir veri havuzu sağlamaktadır. Öyleyse Quine’a göre, bu veri kaynağının ötesinde başka veri kaynakları aramak hatalıdır. Bir dili bilmeme halinden o dile vâkıf olma haline kadar gözlemlediğimiz (ya da gözlemlenmesi olası) davranışsal verilerden türetilemeyecek her türlü zihin metafiziği ve içgörüsel semantik (introspective semantics), dile dair verilerin kaynağına ilişkin bir yanılgı üzerinde inşa edilir.

Birbirleriyle çelişkili ama gözlemlenebilir kanıtlarla aynı oranda uyumlu çeviri seçeneklerinin mümkün  oluşu,  Duhem-Quine  tezi  olarak  da bilinen “bilimsel teorinin kanıtlar tarafından yetersiz belirlenimi” (the underdetermination of scientific theory by evidence) düşüncesinden çıkarsanmaktadır. Bu teze göre, gözlemlenebilir kanıtlarla uyumlu ama birbiriyle uyumsuz birden fazla bilimsel teori her zaman mümkündür. Çeviri faaliyetini çevirisini yapmakta olduğumuz dile ilişkin davranışsal verilere dair  bir teori kurma etkinliği olarak düşündüğümüz taktirde Duhem-Quine tezi, bizlere, gözlemlenebilir kanıtlarla uyumlu ama birbirleriyle uyumsuz birden fazla çeviri seçeneğinin olduğu sonucunu vermektedir.

Quine’ın çevirinin belirsizliği tezini klasik bir yetersiz belirlenim fikrinden ayıran özellik ise ilgili çeviri seçeneklerine dair hangisinin doğru olduğu sorusuna yanıt işlevi görebilecek bir olgunun mevcut olmayışıdır.   Bu bağlamda Quine şöyle demektedir:

Eğer çevirmenler bir cangıl [çevirisi yapılmakta olan herhangi bir yabancı dil] cümlesinin çevirisi konusunda anlaşmazlığa düştüklerinde cangıl halkının davranışları bu anlaşmazlığa dair bir şey söylemiyorsa, o zaman o anlaşmazlığın çözümüne dair bir olgu basitçe yoktur. Diğer taraftan, bir doğa bilimi söz konusu olduğunda, tüm olası gözlemler onu tekil olarak ortaya çıkarma bakımından yetersiz kalsa bile, bir olgu mevcuttur. (Quine 1987, s. 10)3

Doğa bilimleri de çeviri de sahip oldukları veri  havuzları  tarafından  yetersiz olarak belirlenmişlerdir. Fakat doğaya dair olgular doğaya dair gözlemlenebilir olgulardan daha fazla olduğu için gözlemlenebilir olgularla uyumlu ama birbirleriyle uyumsuz teoriler arasında hangisinin doğru olduğu sorusuna yanıt işlevi görebilecek bir olgu – her ne kadar gözlemlenebilir olmasa da – mevcuttur.4Bunun yanında çeviriye dair olgular gözlemlenebilir dilsel davranışlardan ibaret olduğu için gözlemlenebilir olgularla uyumlu ama birbirleriyle uyumsuz çeviri seçenekleri arasında hangisinin doğru olduğu sorusuna yanıt işlevi görebilecek bir olgu mevcut değildir. Doğaya dair olgular gözlemlenebilir olanın ötesindedir, çeviriye dair olgular ise gözlemlenebilir olandan ibarettir. Aradaki fark, çevirinin belirsizliği tezini klasik bir yetersiz belirlenim tezinin ötesine taşır. Çeviri, davranışsal veriler düzeyinde belirsizdir ve dilsel veriler davranışsal verilerden ibarettir.

Willard Van Orman Quine (1908-2000)

Quine’a göre dile dair verilerin niteliğini en açık biçimde ortaya seren düşünce deneyi radikal çeviridir (radical translation). Quine, radikal bir biçimde yabancı (hakkında hiçbir şey bilinmeyen, hiçbir çevirisi bulunmayan) bir dili kendi diline tercüme etmeye çalışan bir çevirmenin durumuna radikal çeviri durumu der. Radikal çeviri durumunda bulunan bir çevirmenin anlamaya çalıştığı yerel bir dilin kullanımına ilişkin şöyle bir gözlemde bulunduğunu düşünelim: Ne zaman ortalıkta bir tavşan görünse bu dilin kullanıcıları tavşanı işaret ederek tek-kelimelik (holophrastic) bir  cümle olan “Gavagai” cümlesini sarf etmektedirler. Bu yerel dildeki “Gavagai” cümlesi ile Türkçe “Tavşan” cümlesinin aynı gözlemlenebilir  koşullarda sarf edilmesinden hareket eden çevirmen, “gavagai” kelimesinin “tavşan” anlamına geldiğini (ya da Türkçeye bu şekilde tercüme edilebileceğini) makul bir biçimde düşünebilir. Fakat Quine’ın dikkatimizi çektiği mesele,  bu çevirinin ilgili davranışsal verilerle uyumlu tek çeviri olmadığıdır. Yerel dildeki “gavagai” kelimesi sadece tavşanın mevcut olduğu koşullarda değil aynı zamanda tavşanın mevcut oluşuyla korelasyon ilişkisi içinde bulunan diğer koşullarda da sarf edilmektedir. Örneğin bir tavşan ne zaman mevcut ise aynı zamanda kopmamış (ayrılmamış?) bir tavşan parçası (undetached rabbit part) ve bir tavşana ait zamansal bir evre (a temporal stage of a rabbit) de mevcuttur. Yerel dildeki “gavagai” kelimesine ilişkin davranışsal verimiz onun hangi koşullarda kullanıldığıdır. Fakat bu koşullar birden fazla şekilde (örneğin bir tavşanın mevcudiyeti, kopmamış (ayrılmamış?) bir tavşan parçasının mevcudiyeti, tavşana ait zamansal bir evrenin mevcudiyeti gibi) ifade edilebilir. Dolayısıyla “gavagai” kelimesini “kopmamış (ayrılmamış?) bir tavşan parçası” ya da “bir tavşana ait zamansal bir evre” olarak değil de “tavşan” olarak çevirmemizi haklı kılacak bir olgu mevcut mudur?

Bu yazıda ayrıntılarına girmemize gerek olmayacak derinlikte akıl yürütmelerle Quine, nihai olarak “gavagai” kelimesinin diğer alternatifler elenerek “tavşan” olarak tercüme edilmesini gerektirecek davranışsal bir olgunun mevcut olamayacağını ileri sürer.5 Quine’a göre, “gavagai” kelimesini biri “tavşan” diğeri “bir tavşana ait zamansal bir evre” olarak tercüme eden iki ayrı çeviri seçeneği, ilgili yerel dilin kullanıcılarına ait tüm davranışsal verilerle uyumlu olabilir. Bu durumda “gavagai” kelimesinin anlamının (ve gönderiminin) ne olduğuna dair hiçbir ekstra olgu yoktur ve dolayısıyla bu kelimenin anlamı (ve gönderimi) belirsizdir.6

Quine, radikal bir biçimde yabancı bir dilden kendi dilimize yapılacak çeviri üzerine düşünmeyi daha genel olarak dilin doğası üzerine düşünmek için elverişli bir araç olarak görür. Böylesi bir çeviri bizlere elimizdeki “verilerin sefaletini” (Quine 1987, s. 7) açıklıkla gösterir ve kelimelerin anlamlarına dair geleneksel semantik sezgilerimizi frenler. Fakat çevirinin belirsizliği tezi, sadece iki ayrı dil arası çeviriyle ilgili değildir. Çevirinin belirsizliği tezi, verili bir dilden yine aynı dile yapılacak olan çeviri için de geçerlidir. Quine’ın söylediği gibi, “Eğer bir kişinin [kendi dilimizde] tavşanın [zamansal] evrelerine değil de tavşanlara gönderimde bulunduğunu makul olarak söyleyebilseydik, o taktirde aynı şeyi [radikal olarak yabancı bir dili kullanan] başka biri için de söylememiz gerekirdi” (Quine 1968, s. 200).7 Dolayısıyla radikal bir biçimde yabancı olan dildeki “gavagai” kelimesinin gönderiminin belirsizliğine dair tez, aynı zamanda kendi dilimizdeki “tavşan” kelimesinin gönderimi için de geçerlidir.

Çevirinin belirsizliği tezinin kendi dilimizi de ilgilendiren bu sonucu, Quine tarafından “radikal çeviri evde [kendi dilimizde] başlar” (1968, s. 198)8 cümlesiyle sloganlaştırılmıştır. Radikal bir biçimde yabancı bir dilden kendi dilimize yapılan çeviride karşılaşılan veri kıtlığı sorunu, aslında kendi dilimiz için de geçerlidir. Kendi dilimizde “tavşan” kelimesini sadece tavşanın mevcudiyeti durumunda değil aynı zamanda kopmamış bir tavşan parçasının mevcudiyeti ve bir tavşana ait zamansal bir evrenin mevcudiyeti durumlarında da kullanıyoruz. Öyleyse eğer “gavagai” kelimesinin anlamı belirsiz ise aynı gerekçelerle “tavşan” kelimesinin anlamı da belirsiz olmalıdır. Tersinden söylersek eğer “tavşan” kelimesinin anlamının belirli olduğunda (ve tavşanlara gönderimde bulunduğunda) ısrar edersek aynı şekilde “gavagai” kelimesinin de anlamının (ve gönderiminin) belirli olduğunu söylememiz gerekecekti. O durumda, “gavagai” kelimesinin semantiğine dair olgular mevcut olacaktı ve Quine’ın çevirinin belirsizliği tezi, bir yetersiz belirlenim tezine indirgenecekti.

Bu noktada Quine’ın çevirinin belirsizliği tezine ilişkin bir sorunla karşılaşıyoruz. Bu tezi sunarken radikal bir biçimde yabancı bir dilden “gavagai” kelimesini davranışsal verilerle uyumlu bir şekilde  kendi  dilimize “tavşan,” “bir tavşana ait zamansal bir evre” ya da “bir tavşanın kopmamış (ayrılmamış?) bir parçası” olarak çevirebileceğimizi belirtmiştik. Buradaki temel varsayımımız, dilimizdeki bu kelime ve kelime öbeklerinin anlamlarının farklı olduğu ve bu farkın bu dilin kullanıcıları olarak bizler tarafından bilindiği idi. Eğer bu varsayımı yapmamış olsaydık ya da daha özgül olarak, bu kelime ve kelime öbeklerinin anlamlarının farklı olmadığını bildiğimizi düşünseydik o zaman bu üç çeviri seçeneği birbirleriyle çelişkili olmazdı ve bunların arasında bizler açısından semantik bir fark olmazdı. Bu varsayımın yapılmadığı durumda nasıl ki İngilizce “fame” kelimesi dilimize “şöhret” ve “ün” olarak iki ayrı kelimeyle çevrilebilirse aynı o şekilde “gavagai” kelimesinin de birbirleriyle uyumlu üç ayrı şekilde çevrilebileceğini söylememiz gerekirdi. Quine’ın çevirinin belirsizliği tezini basitçe “fame” kelimesinin çevirisinde “şöhret” ve “ün” kelimeleri arasında yaşanan “belirsizliğin” ötesine taşıyan unsur, bizlerin “tavşan,” “bir tavşana ait zamansal bir evre” ve “bir tavşanın kopmamış (ayrılmamış?) bir parçası” arasındaki semantik farkları bildiğimiz varsayımıdır. Bu tezi ilginç kılan, kendi dilimizde var olduğunu bildiğimiz bu farkların radikal olarak yabancı bir dilde izini sürme faaliyetinin sınırlarına işaret etmesidir.

Hâlbuki Quine’ın “radikal çeviri evde başlar” düşüncesi, tam da “gavagai” kelimesini tercüme etmeye çalışırken kendi dilimize dair bildiğimizi varsaydığımız bu farkları aslında bilmediğimizi iddia eder. Eğer radikal çeviri kendi dilimizde başlıyor ise dilsel davranışlarım “tavşan” kelimesinin anlamı konusunda olası seçenekler arasında (örneğin, tavşanlar ve kopmamış (ayrılmamış?) tavşan parçaları) bir seçim yapmıyor demektir. Öyleyse “tavşan” kelimesinin anlamının ne olduğu belirsizdir ve dolayısıyla anlamının ne olduğunu bilemem. Aynı belirsizlik ve bilgi eksikliği, “bir tavşana ait zamansal bir evre” ve “bir tavşanın kopmamış (ayrılmamış?)     bir parçası” için de geçerlidir. Fakat bu durumda bu üç kelime öbeğinin anlamlarının farklı olduğunu bilmiyorum demektir. Öyleyse “gavagai” kelimesinin dilimize yukarıdaki üç çeviri seçeneğinden hangisini takip ederek çevrilmesi gerektiğini makul bir biçimde soramam çünkü bu soru bu seçenekler arasındaki farkları bildiğimi varsayar.

Dolayısıyla radikal bir biçimde farklı bir dilden kendi dilimize yapılan bir çeviri faaliyetinin belirsizliği tezi, kendi dilimdeki kelimelerin anlamlarının belirli olmasını gerektirir. Çünkü eğer kendi dilimdeki kelimelerin anlamları belirsiz ise radikal bir biçimdeki farklı bir  dildeki  kelimelerin olası çevirilerinin arasındaki farklar belirsizdir. Fakat çevirinin belirsizliği tezini anlayabilmem için olası çeviriler arasındaki farkları da anlayabilmem gerekir. Bunun için gerekli koşul ise ilgili farkların belirli (ya da basitçe mevcut) oluşudur.

Fakat Quine’ın çevirinin belirsizliği tezi, radikal çevirinin kendi dilimizde başladığı düşüncesini gerektirir: Radikal çevirinin kendi dilimizde başladığı düşüncesi çevirinin belirsizliği tezine yapılabilecek isteğe bağlı, ihtiyari bir eklenti değildir. Çünkü eğer radikal çeviri kendi dilimizde başlamıyorsa kendi dilimizdeki kelimelerin anlamları belirli demektir. Bu durumda, muhakemenin denkliği gereği, radikal olarak farklı bir dildeki kelimelerin anlamlarının belirsiz olduğunu söylemek mümkün olmaz. Tek söyleyebileceğimiz, o dildeki kelimelerin anlamlarının belirli olduğu ama çeviri faaliyetinde bulunan bizler için bu belirli anlamların ulaşılmaz oldukları olacaktır. Bu durumda ise çevirinin belirsizliği tezi, klasik bir yetersiz belirlenim tezine indirgenir.

Öyleyse çevirinin belirsizliği tezi, kendi dilimizdeki kelimelerin anlamlarının hem belirli olmasını hem de belirsiz olmasını gerektirir. Bu durumda ise çevirinin belirsizliği tezinden bir çelişki (contradiction) türetiliyor demektir. Bu ise bu tezin mantıksızlığının ispatıdır (reductio ad absurdum).9

Bu noktada dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi, Quine’ın “ontolojinin göreliliği” (the relativity of ontology) tezinin, çevirinin belirsizliği tezine dair yukarıda vermiş olduğumuz mantıksızlık ispatını geçersizleştirmediğidir. Quine, ontolojinin göreliliği tezini aşağıdaki pasajda özetler:

Vokabülerimiz, ‘tavşan’, ‘tavşan parçası’, ‘tavşan evresi’ [gibi kelimeler]…ve bunun yanında özdeşlik ve farklılık gibi iki-boşluklu yüklemler ve diğer mantıksal ilgeçleri içinde barındırır. Bu kelimeleri kullanarak…bunun bir tavşan onun ise bir tavşan parçası olduğunu, bunun ile onun aynı tavşan olduğunu, bunun ile onun farklı tavşan parçaları olduğunu söyleyebiliriz. Sadece bu kelimeleri kullanarak. Bu terimler ve yüklemler ağı, görelilik jargonuyla söylersek, bizim referans çerçevemizi ya da koordinat sistemimizi oluşturur. Bu ağa görece olarak anlamlı ve ayrımlı bir biçimde tavşanlar ve tavşan parçalarıyla ilgili konuşabiliyoruz. (1968, s. 200, italikler orijinal)10

Quine’a göre, örneğin ‘tavşan’ kelimesinin anlamı kendi dilimize görece olarak belirli ama mutlak olarak (bir dile görece kılınmadığı durumda) belirsizdir.11 Görece olarak belirli olmak ile mutlak olarak belirsiz olma arasında bir çelişki olmadığına göre çevirinin belirsizliği tezi “ontolojinin göreliliği” tezi yardımıyla reductio eleştirisinden kurtarılabilir gibi görünebilir.

Fakat bu görüntü aldatıcıdır. Bu durum, Quine’ın yukarıdaki alıntıda vurguladığı ifade üzerinden sorulabilecek şu soruyla aydınlatılabilir: Sadece kendi dilimize ait kelimeleri kullanmak ne bakımdan  bizlere  ihtiyacımız olan belirliliği (determinacy) sağlayabilir? Yukarıda altını çizdiğimiz sorun, zaten kendi dilimize göreli kılınmış bir şekilde formüle edilmiş haldeydi: Bu dilin kullanıcıları olarak bizler, bu dile ait kelimelerin anlamlarına dair ne söyleyebiliriz? Eğer radikal çeviri kendi dilimizde başlıyorsa “gavagai” ile “tavşan” arasında semantik belirsizlik bakımından bir fark olmamalıdır. Quine’ın kendi dilimize görece kılınmış belirlilik fikri, ancak radikal çeviri kendi dilimizde başlamıyor ise geçerli olabilir ve yukarıda vurguladığımız gibi, çevirinin belirsizliği tezi radikal çevirinin kendi dilimizde başlamasını gerektirir.12


Dipnotlar

  • 1 Çevirinin belirsizliği tezi, kariyeri boyunca Quine’ın çeşitli eserlerinde savunulmuştur. Bu tezin en sistematik ifadesini ve savunusunu Word and Object (1960) kitabında bulmak mümkündür. Ayrıca Quine (1968, 1970, 1987) makalelerine  bakılabilir.
  • 2 Alıntının İngilizcesi şu şekildedir: “Language is a social art which we all acquire on the evidence solely of other people’s overt behavior under publicly recognizble circumstances.”Bu yazıda yaptığım tüm çevirilerin orijinallerini dipnotlarda sunacağım.
  • 3 İngilizcesi şu şekildedir: “If translators disagree on the translation of a jungle sentence but no behavior on the part of the jungle people could bear on the disagreement, then there is simply no fact of the matter. In the case of natural science, on the other hand, there is a fact of the matter, even if all possible observations  are insufficient to reveal it uniquely.”
  • 4 Quine: “Doğanın olguları teorilerimizi olduğu kadar olası tüm gözlemleri de aşar” (1987, s. 10). İngilizcesi şu şekildedir: “The facts of nature outrun our theories as well as all possible observations.”
  • 5 Quine’ın çeviri belirsizliği tezinin tüm boyutlarıyla anlaşılması için gerekli kavramlardan biri, örneğin çeviri kılavuzu (manual of translation) kavramıdır. (Bu konudaki uyarısı için dergi hakemine teşekkür ederim.) Bu yazıda çeviri seçeneği kavramı çeviri kılavuzu kavramını da içerecek biçimde geniş olarak kullanılmış olsa da özgül olarak çeviri kılavuzu kavramının ayrıntılı bir tasviri sunulmamıştır. Makalenin temel amacı, çevirinin belirsizliği tezinin kendi başına bir tez olarak karşılaştığı sorunlara işaret etmektir ve bu amacın gerçekleştirilmesi için Quine’ın bu tezi desteklemekte kullandığı tüm kavram ve akıl yürütmelere dair bir tartışma yürütmek gerekli değildir.
  • 6 Quine, Word and Objectadlı çalışmasından sonraki çalışmalarında anlama ve gönderime dair olmak üzere iki ayrı belirsizlik tezini birbirinden net bir biçimde ayırmış olup gönderime dair belirsizlik tezine “gönderimin anlaşılmazlığı” (the inscrutability of reference) adını vermiştir. (Örneğin (1970) ve (1987) makalelerine bakınız.) Searle (1987) anlam belirsizliği tezinin gönderimin anlaşılmazlığı tezini gerektirdiği iddia ederken Davidson (1979) gönderimin anlaşılmazlığı tezinin anlam belirsizliği tezini gerektirdiğini iddia eder. Dolayısıyla bu iki belirsizlik tezinin farkının niteliği ve birbirleriyle ilişkisi tartışmalı bir konudur. Bu yazıda anlam belirsizliği ile gönderim belirsizliği arasındaki ayrıma dair ayrıntılı bir tartışma yürütmeyeceğim ve çevirinin belirsizliği tezini her iki belirsizliği de içeren bir biçimde kullanacağım. Bunun yanında, Quine’ın çevirinin belirsizliği tezinin anlama ilişkin etkilerini iki şekilde okumak mümkündür: (a) anlam diye  bir şey yoktur, (b) anlam vardır ama geleneksel semantik teorinin anladığı gibi “zihnin müzesinde” sabit ve belirli olarak bekleyen bir şey değildir. Quine’da ikinci okumayı destekleyen pasajlar vardır (bakınız Quine 1968, s. 185, s. 186, s. 191). Bu yazıda (b) okuması varsayıyorum. Bu konudaki uyarısı için dergi hakemine teşekkür ederim.
  • 7 İngilizcesi şu şekildedir: “If it makes sense ot say even of oneself that one is referring to rabbits…and not to rabbit stages…, then it should make sense equally to say it of someone else.” Ayrıca başka bir çalışmasında Quine şöyle der: “I have directed my indeterminacy thesis on a radically exotic language for the sake of plausibility, but in principle it applies even to the home language. For, given the rival manuals of translation between Jungle and English, we can translate English perversely into English by translating it into Jungle by one manual and then back by the other” (1992, s. 148). Bu pasaja dikkatimi çeken dergi hakemine teşekkür ederim.
  • 8 İngilizcesi şu şekildedir: “Radical translation begins at home.”
  • 9 Buradaki akıl yürütmeye, derginin bir hakeminin yaptığı gibi, şu şekilde itiraz gelebilir: “Çevirinin belirsizliği tezi için önemli olan radikal çevirmenin dil dışı dünyada tavşanlar, kopmamış (ayrılmamış?) tavşan parçaları ve tavşanlara ait zamansal evreler arasındaki ayrımı yapabilmesidir, bu durumda ise çevirinin belirsizliği tezinden bir çelişki türetilemez.” Burada kritik önemdeki soru, radikal çevirmenin dil dışı dünyaya ilişkin ayrımları yapabilmesinin sonucunun ne olduğudur. Açıktır ki, eğer radikal çevirmen dil dışı dünyaya ilişkin ilgili ayrımları yapabiliyorsa bu durumda “tavşan”, “kopmamış (ayrılmamış?) bir tavşan parçası” ve “bir tavşana ait zamansal bir evre” ifadelerinin anlamları radikal çevirmen için belirli demektir. Anlamın belirliliği tezi ise Quine’a göre geleneksel semantik teorinin mitlerinden biridir.
  • 10 Alıntının İngilizcesi şu şekildedir: “This vocabulary includes ‘rabbit’,  ‘rabbit part’, ‘rabbit stage’…also the two place predicates of identity and difference, and other logical particles. In these terms we can say in so many words that… this is a rabbit and that a rabbit part, this and that the same rabbit, and this and thatdifferent parts. In just those words. This network of terms and predicates and auxiliary devices is, in relativity jargon, our frame of reference, or coordinate system. Relative to it we can and do talk meaningfully and distinctively of rabbits and parts…”
  • 11 Quine: “[‘Tavşan’ neye gönderimde bulunur] sorusunu mutlak olarak sormak anlamsızdır; bu soruyu ancak bir arka plan diline [örneğin kendi dilimiz] görece olarak anlamlı biçimde sorabiliriz” (1968, s. 200). İngilizcesi şu şekildedir: “It is meaningless to ask this [what ‘rabbit’ really refers to] absolutely; we can meaningfully ask it only relative to some background language.”
  • 12 Benzer bir eleştiri, Quine’ın ontolojinin göreliliği tezi kapsamında ileri sürdüğü “anadilimize rıza göstermek ve kelimelerini göründükleri haliyle kabul etmek” (“acquiescing in our mother tongue and taking its words at face value” [1968, s. 201]) fikri için de yapılabilir. Buradaki sorun, kendi anadilimizde başlayan radikal çevirinin bu fikri geçersizleştirmesidir.

Kaynakça

  • Davidson, D. (1979) “The Inscrutability of Reference”, The Southwestern Journal  of Philosophy, sayı: 10, s. 7-19.
  • Quine, W. V. O. (1960) Word and Object, Cambridge, Mass.: M.I.T. Press.
  • Quine, W. V. O. (1968) “Ontological Relativity”, The Journal of Philosophy, sayı: 65, s. 185-212.
  • Quine, W. V. O. (1970) “On the Reasons for Indeterminacy of Translation”, The Journal of Philosopy, sayı: 67, s. 178-183.
  • Quine, W. V. O. (1987) “Indeterminacy of Translation Again”, The Journal of Philosophy, sayı: 84, s. 5-10.
  • Quine, W.V. O. (1992) Pursuit of Truth, Harvard University Press.
  • Searle, J. (1987) “Indeterminacy, Empiricism, and the First-Person”, The Journal of Philosophy, sayı: 84, s. 123-146.

Not: Bu içerik ilk kez Felsefe Tartışmaları 54, 2015, s. 18-28’de yer almış olup yazarından alınan izin doğrultusunda yayınlanmaktadır.

Site Editörü: Zeynep Vuslat Yekdaneh

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Arda Denkel’in Anlam Kuramı Üzerine – Erhan Demircioğlu

Sonraki Gönderi

Potansiyellik Kavramının Küçükler Fiziği Bağlamında Kullanımına İlişkin Notlar – Arda Denkel

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü