A God of Limited Power by Venantius J Pinto
/

Sınırlı Güce Sahip Bir Tanrı – Philip Goff

Philip Goff kötülük problemini kavrıyor ve yeni bir çözüm getiriyor.

İnsanlar genellikle ikili düşüncelere saplanıp kalırlar. Ruhlara inanıyor musun, yoksa zihnin sadece beyinden ibaret olduğunu mu düşünüyorsun? Sizce özgür irademiz var mı, yoksa her şey belirlenmiş mi? Komünist misiniz, yoksa kapitalist mi? Çağdaş felsefenin en büyük iki-taraflı tartışmalarından biri, geleneksel monoteistler ile geleneksel ateistler arasındaki savaştır: Kadir-i mutlak, sevgi dolu bir yaratıcıya mı inanıyorsunuz, yoksa anlamsız, tanrısız bir evrende yaşadığımızı mı düşünüyorsunuz? Kimin tarafındasınız, Richard Dawkins’in mi yoksa Papa’nın mı? Seçenekleriniz bunlar, seçiminizi yapın!

Bununla birlikte, bu durumların her birinde hâkim aşırı uçlar arasında çok sayıda pozisyon bulunmaktadır. Bir filozof olarak kariyerimin büyük bölümünde zihin felsefesinde orta yolu araştırdım; bilhassa da bilincin evrenin temel ve her yerde bulunan bir özelliği olduğu görüşü olan panpsişizmi savundum. Ve en son yazdığım Why? The Purpose of the Universe (2023) adlı kitabımda ise, teizm ve ateizmin geleneksel formları arasındaki büyüleyici orta yolu araştırdım.

Sonuç olarak, Tanrı tartışmasının her iki tarafının da haklı olduğu bir nokta olduğunu düşünüyorum. Ateistler haklı olarak sevgi dolu, mutlak kudret sahibi bir Tanrı ile dünyada gördüğümüz korkunç acıları uzlaştırmanın zorluğuna işaret etmektedir. Monoteistlerin en meşhur yanıtı özgür iradeye başvurmaktır ve belki de bu, insan eylemlerinden kaynaklanan acıları açıklayabilir -peki ya doğal dünyada gördüğümüz acılar? Ayrıca Tanrı neden doğal seçilim yoluyla [işleyen] evrim gibi kanlı bir süreç vasıtasıyla akıllı yaşamı yaratmayı seçsin ki?

Ancak ateistlerin de açıklamakta zorlandıkları şeyler vardır. Ateizm için çok tartışılan bir meydan okuma, fiziğin yaşam için hassas ayarlı olmasıdır; son on yıllarda yapılan şaşırtıcı keşif, fiziğin temel sabitlerinin, inanılmaz sıra dışılığına karşın, yaşam ihtimalini mümkün kılacak şekilde tam olarak doğru [değerlerde] olmasıdır. Bazıları bunu çoklu evren terimleriyle açıklamaya çalışıyor: eğer yeterince evren varsa, o zaman bunlardan biri yaşam için doğru sayıları tesadüfen tutturacaktır.

Eskiden ben de bunun doğru cevap olduğunu düşünürdüm. Ancak, olasılık üzerine çalışan felsefeciler sayesinde, hassas ayara ilişkin yapılan çoklu evren açıklamasının altında yatan akıl yürütmenin son derece anlaşılmaz olduğuna ikna oldum.

Bir düşünce deneyi konuyu anlamamıza yardımcı olabilir. Bir ormanda olduğumuzu ve mükemmel bir İngilizce ile yazı yazan bir maymuna rastladığımızı varsayalım. Bu kesinlikle izaha muhtaç bir durumdur. Belki de özel eğitilmiş bir maymundur. Belki de [maymun gibi] giyinmiş biridir. Belki de bir robottur… Bunu açıklamayacak olan şey, evrende, neredeyse tamamı tutarsız bir şekilde daktilolara rastgele vuran maymunların bulunduğu sınırsız sayıda başka gezegenin var olduğunu varsaymaktır. Kâinatta başka bir yerde başka maymunlar olduğunu varsaymak konu dışıdır. Açıklamak istediğimiz şey bu maymunla ilgilidir.

Şimdi düşünce deneyimize küçük bir ayrıntı ekleyelim: bilgimizin dışında, ağaçların arasında saklanan ve söz konusu maymun tutarlı bir İngilizce cümle yazmadığı anda beynimizi havaya uçurmak için bekleyen bir keskin nişancı var olsun. Açıkçası, bu az önce özetlenen ‘çok sayıda maymun’ açıklamasına herhangi bir fayda sağlamayacaktır. Bununla birlikte, şu anda tanımladığımız şey, hassas ayarın ‘çoklu evren’ açıklamasına eşdeğerdir. Çoklu-evren açıklaması, hassas ayarlı olmayan bir evreni gözlemleyemeyeceğimiz için (çünkü onu gözlemlemek için hayatta olamazdık), göreceli olarak az sayıda evrenin yaşam için aşırı derecede hassas ayarlı olduğu çoklu evren varsayımının, hassas ayarlı bir evren gözlemimizi açıklamak için yeterli olduğu iddiasıdır. Ancak modifiye edilmiş maymun düşünce deneyimizde, bir maymunun anlaşılır İngilizce dışında bir şey yazdığını gözlemlemem mümkün değildi (çünkü bunu gözlemlemek için hayatta olamazdım); ancak yine de başka birçok maymun varsayımı, İngilizce yazan bir maymun gözlemimi açıklamaya yardımcı olmamaktadır.

Sınırlı Bir Açıklama

Tanrı tartışmasının her iki tarafının da açıklayabildikleri ve açıklayamadıkları şeyler olduğunu gördük. Neyse ki, her iki tarafın da açığını kapatabilecek bir hipotez var: sınırlı güce sahip iyi bir Tanrı.

Geleneksel bir monoteist için buradaki güçlük, Tanrı’nın neden insanları özgür iradeye sahip fakat acı çekmenin söz konusu olmadığı bir dünyada tümüyle kâmil bireyler olarak yaratmak yerine, doğal seçilim gibi korkunç bir süreçle akıllı yaşamı yaratmayı seçtiğini açıklamaktır. Ama eğer Tanrı mutlak kudrete sahip değilse, belki de Tanrı basitçe bu şekilde karmaşık yaşam yaratamaz. Belki de Tanrı sadece basit olandan başlayarak yola çıkıyor olabilir – ve bu nedenle akıllı yaşamı yaratmak için tek seçenek, sonunda onu evrimleştirecek doğru fizik türüne sahip bir evren yaratmaktır, ki bu da söz konusu sürecin gerektirdiği tüm acıları kendisinde barındırır. Tanrı bunun karmaşık ve tatsız olacağını biliyordu ve başka bir yol olmasını diledi, fakat ya bu olacaktı ya da hiçbir şey.

‘Sınırlı Tanrı hipotezi’ hem evrenin kusurlarını hem de evrenin hassas ayarı gibi olasılık dışı iyi şeyleri açıklayabilir. Dolayısıyla geleneksel monoteistler ve geleneksel ateistler sırasıyla acı ve hassas ayarla başa çıkmaya çalışırken kendilerini bir çıkmaza sokarken, bu hipotez her ikisiyle de kolaylıkla bağdaştırılabilir. Her iki tarafın sahip olduğu önyargıların bunu takdir etmemizi engellediğinden şüphe duyuyorum.

Bu argümana muhtemelen en sık aldığım yanıt, “Neden sınırlı olan iyi bir Tanrı yerine, mutlak kudrete sahip kötü bir Tanrı olmasın?” sorusudur.

Kitabımda bu olasılığı uzun uzadıya ele alıyorum. Bununla birlikte, nihayetinde, mutlak kudrete sahip kötü bir Tanrı varsayımı, mutlak kudrete sahip iyi bir Tanrı varsayımının ayna görüntüsü sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla, “Mutlak kudrete sahip iyi bir Tanrı neden böyle bir acıya izin versin?” diye sormak yerine, “Mutlak kudrete sahip kötü bir Tanrı neden evrenimizde bulduğumuz tüm güzellik, mucize ve iyiliğe izin versin?” diye sorulabilir. (Kötü Tanrı fikri, Stephen Law’ın YouTube’da bulabileceğiniz ‘Evil God Challenge’ adlı programında harika bir şekilde ifade edilmiştir).

Makul Bir Umut

Sınırlı bir Tanrı’ya inanmak ölümden sonraki yaşama dair bir umut ya da evren için nihai bir amaç sağlayabilir mi?

Kudreti ne kadar sınırlı olursa olsun, sevgi dolu bir Tanrı’nın ölümden sonra bilinçli zihinlerimizi korumak isteyeceği ve bizi daha iyi bir dünyaya ulaştırmak isteyeceği akla yatkın görünmektedir. Belirsizlik, sınırlı bir Tanrı’nın bunları yapıp yapamayacağı konusundadır. Sonuçta, sınırlı Tanrı hipotezinin savunucuları, Tanrı’nın ne yazık ki önleyemediği birçok kötülük olduğunu ve bu kötülüklerin bu yüzden var olduğunu düşünmektedir. Bu da ölümden sonra yaşamı ve kozmik amacı makul umut kategorisinde bırakmaktadır. Bunlar Tanrı’nın yapabileceği ya da yapamayacağı şeylerdir ve sonsuz yaşam ve kozmik anlamın hangi kategoriye girdiğini bilmiyoruz, çünkü Tanrı’nın sınırlılığının kapsamını ya da doğasını bilmiyoruz.

Ancak makul umut hiçbir fark yaratmıyor değildir. Bir benzetme yapacak olursak, iklim değişikliği sorunlarının üstesinden gelebileceğimiz kesin olmasa da [bu konuda] makul bir şansın olması önemlidir. Makul bir şans, umut ile umutsuzluk arasındaki farkı yaratabilir.

Sınırlı bir Tanrı geleneksel dinlerle tutarsız görünebilir. Ancak Haham Harold Kushner When Bad Things Happen to Good People (1981) adlı kitabında sınırlı bir Tanrı varsayarak kötülük sorununu ele almıştır. Ve (Hıristiyan olmayan) Alfred North Whitehead’in felsefesinden esinlenen süreç teolojisi geleneğindeki Hıristiyanlar da benzer bir hamle yapmışlardır. Aslında, Tanrı’nın sınırlı bir güce sahip olması halinde Hıristiyanlığın çok daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Tanrı’nın bize sonsuz yaşam vermek için neden bir insan olmak zorunda kaldığını anlamak bana her zaman zor gelmiştir; ama eğer Tanrı mutlak kudrete sahip değilse, bunu anlamanın yeni yolları ortaya çıkar. Örneğin, belki de sorun, zamansız, gayri-maddi bir Tanrı’nın, fani ve bedenli yaratıklar olan bizlerden o kadar radikal bir şekilde farklı olmasıdır ki, Tanrı’nın zamansız varoluşunu paylaşmamıza izin vermesinin tek yolu, O’nun bizim fani varoluşumuza tamamen girmesidir –bizim Tanrı’ya daha çok benzeyebilmemiz için bize daha çok benzemesidir. Aslında, Hıristiyanlığın ‘katılımcı teori’ (participatory theory) olarak bilinen buna benzer bir yorumu zaten vardır; ancak bunun sınırlı bir Tanrı fikriyle birleştirildiğinde çok daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Uzun bir süredir geleneksel Tanrı ve geleneksel ateizm ikilemine takılıp kaldık. Arada kalan zenginlikleri keşfetmenin tam zamanı gelmiştir.


Philip Goff – “A God of Limited Power“, (Erişim Tarihi: 19.01.2025)

Çeviri: Yeşua Özçelik

Yeşua Özçelik, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Jeofizik Mühendisliği alanında lisansüstü eğitimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi’nde Din Felsefesi üzerine lisansüstü çalışmalarına devam etmektedir. Din felsefesi, zihin felsefesi, metafizik, Hristiyan ilahiyatı, tarihsel İsa başlıca ilgi alanlarıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kişisel Çıkarlar Artık Toplumun Faydasının Önüne Geçmemelidir – Dirk Philipsen

Sonraki Gönderi

Kelâm: Nedir? Ne Değildir? – Prof. Dr. Mehmet Bulgen & Berk Celayir

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü