Tarih Boyunca Irkçılık: Mevzubahis Sadece Renkler Değil – Owen Lewis

/
1207 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Günümüz batısında ırkçılığı genellikle önyargı yahut farklı ten rengine sahip insanlara karşı yapılan ayrımcılık olarak düşünürüz. Ancak bu ırkçılığın kendini gösterdiği tek yol değildir. Aslında renk temelli ayrımcılık, geçici bir tarihi evre olabilir.

Ten rengine dayanan ırkçılık, birçok insanı etkileyen bir gerçek olmaya devam ediyor. Fakat bu önyargılarımızdan sadece biri. Bizim kendi kültürümüzde bile farklı etnik grupların ten renkleri ve yüz yapıları birer anomali olarak görülmüştür.

Geçmişin Musibetleri: Düşündüğünüz Kadar Tek Renkli Değil

Yakın Anglo-Amerikan tarihinin büyük bir bölümünde İrlandalılar, özellikle güneyli Katolik İrlandalılar,  şiddetli bir ayrımcılığa maruz kaldı. 1845-1852 İrlanda Patates Kıtlığı, bir milyona yakın insanın canını aldı ve yaklaşık aynı miktarda insanı da evinden ederek göçe zorladı. Nihai nedenin patatesleri hasta eden bir mantar olmasına karşın, en önemli neden İngiltere’deki yöneticilerin kabiliyetsizliği ile İrlanda halkına olan kininin bir kombinasyonuydu. İrlandalılardan haz etmeyip acılarına aldırmamak, İngilizlerin açlığın tavan yaptığı dönemlerde bile büyük miktarlarda yiyeceği ihraç etmesine sebep oldu. Bu türden bir davranış, Hindistan’da 6-11 milyon insanın canını alan başka büyük bir kıtlıkta da tekrarlandı. Nispeten yakın İngiliz tarihinde bile ten rengi, baskıya maruz kalmış uluslara nasıl davranıldığı konusunda belirleyici etken değildi. Görüldüğü üzere iki durum da ten rengine dayanmayan bir ırkçılık içermekte.

İngilizlerin İrlandalılara olan tutumları kısa süre sonra Atlas Okyanusu’nun öteki kıyısına, Birleşik Devletler’e sıçradı. Örneğin 1860’larda, avukat ve günlük yazarı George T. Strong şunu yazmıştır: “İngiltere’nin alt sınıf İrlandalılara karşı olan tutumunda haklı olduğunu anlamaktan üzüntü duymaktayım. Onlar vahşi, aşağılık, insafsız korkaklardır ve aşağılık oldukları kadar küstahlardır da.” Theodore Roosevelt de bir keresinde  “İlk kuşağın, Katolik vasat İrlandalıları… Bunlar alçak, rüşvet yiyen, yozlaşmış, akılsız vahşilerdir.” demiştir.

Amerika’da İrlandalılara karşı olan tutumlar değiştikçe, ayrımcılık İtalyanlar gibi başka gruplara kaydı. Sıklıkla suça eğilimli olmakla özdeşleştirilen İtalyan göçmenler genellikle pis ve güvenilmez olarak görülüyorlardı. Çoğunlukla Katolik olmaları da, geneli Protestan olan Amerika’da onlara hiç yardımcı olmadı. Afro-Amerikanlar gibi İtalyanlar da sıklıkla çeteler tarafından hedef alındılar. 1892 New Orleans’ında, Amerika tarihinin en büyük linçlerinden biri vuku buldu. On bir İtalyan erkek, polis tarafından öldürüldü. İşin ironik yanı ise, olaydan sorumlu polisin Katolik İrlandalıların soyundan gelmesiydi. İtalyanlar ırkçılığın yeni hedefiyken İrlandalılar ise az çok Amerikan toplumunda kabul görmüşlerdi. Bu örneklerin de gösterdiği üzere, ırkçılığın ten renginden değil; din, millet ya da bu ikisinin birleşiminden kaynaklanması sadece mümkün değildir aksine yaygındır.

Günümüz Irkçılığı: Hala Her Zaman Renk ile Bağdaştırılamaz

Ten rengi dışında ırkçılığı başka sebeplere dayanarak yapanlar sadece beyaz, batı toplumları değildir. Japonlar, Çinliler ve Koreliler arasındaki çeşitli savaş ve işgallerin sebebi olan hasımlığı düşünün. Mevcut Korona Virüs pandemisinin de hiç yararı olmadı: Pandeminin ilk zamanlarında bazı Güney Kore ve Japon işletmeleri dışında Çinlilerden virüse dair bir işaret olmaması da buna tuz biber oldu.

Ya da Persler ve Araplar arasında yüzyıllardır süregelen düşmanlık örnek verilebilir. İran’da, Araplar genellikle pis barbarlar olarak tasvir edilirken çekirge, kertenkele yiyici gibi lakaplarla anılırlar. Araplar da Persler’den aslında kelimenin sözlük anlamı ‘ana dili Arapça olmayan anlamına’ gelen “ajam” kelimesi ile bahsederler ancak bu zengin anlamlı terim çoğunlukla aşağılama ve küçümseme amacı ile kullanılır.

Afrikalılar arasında bile, gruplararası ırkçlılık söz konusudur. Bunun en göze batan yakın tarihli örneği ise, üç aydan kısa bir sürede en az 800.000 kişinin öldürüldüğü 1994 Ruanda soykırımıdır.

Durum Daha İyiye Gidiyor

O halde, ırkçılık melanin seviyesine düşündüğümüz kadar sıkıca bağlı değil. Her iki taraf da birbirine benzer göründüğünde ya da aynı ten rengine sahip olduğunda bile olabilir. Daha önceden ayrımcılığa uğramış gruplara karşı olan tutum değişebilmektedir. İrlandalılar ve İtalyanların statülerinde meydana gelen değişiklikte ve Ruanda’daki Hutular ve Tutsilerin arasındaki uzlaşmada bunu görebiliriz. Medyada lanse edildiklerinin aksine dünyadaki gerçek veriler gösteriyor ki ten rengine dayanan ırkçılık azalıyor. Steven Pinker’a göre;

“Bir zamanlar gece baskınları ve linçler ile sıklıkla vuku bulan, Afrika kökenli Amerikalılara karşı yapılan ırkçı saldırılar yirminci yüzyılda azaldı. Ve FBI 1999 yılında nefret suçları hakkındaki  raporları birleştirmeye başladığında daha da düştü … Asyalı, Yahudi ve beyaz hedeflere karşı olan nefret suçları da aynı şekilde azaldı.”

Eğer bu durum devam ederse, ki etmemesi için ortada bir sebep yok, kişinin ten rengi yüzünden oluşan önyargı en nihayetinde bir çok yerde ortadan kalkabilir.

Grupçuluk anlayışı ise özellikle liberal demokrasilerde genel anlamda azalırken hala insan doğasının bir parçası gibi görünüyor. Ten rengindeki farklılıklar, iç grubu1 dış gruptan2 ayırabilir. Buna karşılık tarih boyunca herhangi bir yerdeki yerel halkın etnik çeşitliliği göçler, savaşlar, iskan ve yabancılarla yapılan evliliklerin sonucu olarak belirgin değişimler geçirmiştir.  Avrupalılar’ın Amerika’yı fethi ve bazı erken dönem İslami imparatorluklar gibi dikkate değer istisnalar olmasına rağmen, her nasılsa genellikle bu etnik değişimler Çinliler ve Moğollar, Romalılar ve Keltler, Anglo ve Saksonlar gibi kısmen birbirine benzeyen etnik grupları içermekteydi.

Günümüzde, savaşın vurduğu ülkelerden kaçan ya da ekonomik refah arayışında olan insanlar dünyanın bir diğer tarafına yerleşebilir. Başka hiçbir zaman doğduğunuz ülke dışında başka bir yerde üniversiteye gitmek ya da bir iş sahibi olmak günümüzdeki kadar kolay olmamıştı. Seyahat ve göç, yirmi birinci yüzyılın gittikçe küreselleşip ve zenginleşen dünyasında yaygınlaştıkça, özellikle batı ülkeleri olmak üzere birçok yerdeki etnik çeşitlilik daha az homojen ve ten renkleri açısından daha çeşitli hale gelecektir. Toplumların benzeri görülmemiş şekilde karışması ırkçılık ve güvensizlik oranlarında kısa süreli yükselmelere yol açsa da,  zamanla muhtemel sonuç renk temelli ırkçılığın giderek azalması ya da tamamen ortadan kaybolması olacaktır. Buna rağmen,  grupçuluk anlayışı içimize işlemişse; durmasını ve başka formlara dönüşmesini ümit etmeliyiz.

Gelecekte Irkçılık: Büyük İhtimalle Renklerden Bağımsız Olacak

The Expanse3 dizisinde tasvir edilen insanlar gibi görünen ve davranan bir insanlık hayal edin. Irkçılık hala yaygın ancak ten rengi ile alakalı değil. Aksine, Dünyalılar; Marslılar (Mars’ta yaşayan insanlar) ve Kuşaklılar (asteroit kuşağı ile Jüpiter ve Satürn’ün uydularını kolonileştirenler) arasında yoğun bir güvensizlik ve düşmanlık var. Bu üç taraftın da ten renklerinde zengin bir çeşitlilik söz konusu iken Güneş Sistemine olan bakış açıları taban tabana zıt. Birbirleriyle çelişen amaçları onları çatışmaya sokuyor, gruplararası çatışma da genellikle böyle ortaya çıkar. Bazıları kendilerinden farklı olanları hor görüp inatla davranışlarını değiştirmeyi reddeder. Irkçı hakaretler ve nefret yaygın iki olguyken önyargılarını aşarak birbirleriyle çalışabilen ve hatta aşk yaşayan insanlar da çoktur. Buna örnek olarak bir Kuşaklı, bir Marslı ve iki Dünyalı’dan oluşan Rocincante mürettebatını gösterebiliriz.

Photo by Spencer Platt/Getty Images

The Expanse’ın çok iyi bir dizi olmasının sebeplerinden biri de teknolojiyi birkaç yüzyıl ileriye götürürken insan doğasının aynı kalacağını varsaymasıdır. Dizideki yaşam bize tanıdık: bizim dünyamız gibi ne bir ütopya ne de bir distopya. Birçok popüler bilim-kurgu hikayesinin aksine, füzyonla çalışan uzay gemileri hariç, insanı insan olarak tasvir ediyor. Bu sebeple bu dizi, ten rengi temelli ırkçılık olmadan nasıl olacağımızı bize gösteren bir ayna görevi görüyor.

En nihayetinde sarkacın geriye doğru sallanması da mümkün, fiziksel görünüşe dayalı ayrımcılığın geri dönüşüne de şahit olabiliriz. Zamanla insanlığın büyük bir kısmı dünyanın ötesinde yaşayıp çalıştıkça insan vücudu görsel olarak belirgin farklılıklar geçirebilir. Bazı insanlar düşük yerçekimli ortamlarda nesiller boyu yaşadıklarından daha uzun, ince ve fiziksel olarak daha zayıf hale gelebilirler. Belki de genetik mühendisliği sayesinde gruplar arasında daha çeşitli farklılıklar ortaya çıkacaktır. Kültürel akımlar genellikle döngüsel hareket eder, buna binaen dış görünüşe dayalı güncel çoğu önyargının kaybolması fakat daha sonra, gelecekte başka bir forma dönüşerek modaya yeniden dahil olması da olasılık dahilinde.

Dipnotlar

1iç grup – 2dış grup: Amerikalı sosyolog William Graham Sumner tarafından ortaya atılmış, Sosyal Kimlik Teorisi dahilindeki iki kavram. Sumner’a göre iç grup, insanların kendilerini ait hissettikleri, bağlı oldukları gruplardır. Dış grup ise insanların kendi grubuyla rekabet halinde oldukları gruplar olarak tanımlamıştır.

3The Expanse: Daniel Abraham ve Ty Franck’ın roman serisine dayanan, Mark Fergus ve Hawk Ostby tarafından geliştirilen , Syfy’de yayınlanan Amerikan bilimkurgu televizyon dizisidir.


Owen Lewis- “Racism Through Time: It’s Not Always About Colour”, (Erişim Tarihi:25.06.2020), Erişim Kaynağı: https://areomagazine.com/2020/05/26/racism-through-time-its-not-always-about-colour/

Çevirmen: Ceren Yaramış

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü öğrencisi. Felsefe dışında mitoloji, tarih, sosyoloji ve bilgisayar oyunları ilgi alanı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Üçlübirlik İnancının Tutarsızlığı Argümanı- Jeffery Jay Lowder

Sonraki Gönderi

Doğal Teoloji ve Doğal Din – Andrew Chignell & Derk Pereboom (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü