Anarşizm genellikle sosyalizmin bir biçimi olarak görülür. Proudhon, Bakunin ve Kropotkin gibi pek çok erken dönem anarşistler devletin ortadan kaldırılmasını ve yerine daha komünal ve daha az rekabetçi toplumsal örgütlenme biçimlerinin getirilmesini savunur. Lakin, her anarşist sosyalist değildir. Son 50 yıldır, yeni bir anarşizm biçimi popülerlik kazandı: anarko-kapitalizm. Bu makalede, özellikle Murray Rothbard ve David Friedman’ın çalışmalarına dikkat çekerek anarko-kapitalizmin temellerini keşfedeceğiz.
1. Anarko-Kapitalizmin Arkasındaki Temel Fikir
Sosyalist kardeşleri gibi anarko-kapitalistler de (liberteryen olarak da bilinirler) otorite ilişikilerinin ve buna bağlı olarak da devletin ortadan kaldırılmasını savunurlar. Aynı Kropotkin ve Bakunin gibi Murray Rothbard ve onun çizgisindeki anarko-kapitalistler de devletin doğası gereği zorlayıcı olduğunu ve insan özgürlüğünün elde edilmesinin önünde büyük bir engel teşkil ettiğini savunurlar. Bununla birlikte, erken dönem anarşist sosyalistlerin aksine, anarko-kapitalistler Avusturya Okulundan (özellikle F.A. Hayek ve Ludwig von Mises’in çalışmaları) ve klasik liberalizmden ilham alır. Dolayısıyla, anarko-kapitalistler toplumu zorunlu olarak daha komünal hale getirmeyi hedeflemezler. Aksine, bireylerin serbest piyasa normlarına göre birbirleriyle gönüllü olarak ticaret yaptıkları bir dünya tahayyül ederler.
Bu dünyada, devletin temel fonksiyonları (örneğin, adaleti sağlamak, polislik, mülkiyeti korumak ve altyapı kurmak) ortadan kalkmayacaktır. Bunun yerine, anarko-kapitalistler bu fonksiyonların özelleştirilmesi gerektiğini savunurlar. Mahkemelerin yerine gönüllü yargılama sistemlerini savunurlar (Friedman, 1973, s. 107). Polisin yerini özel güvenlik ya da kolluk kuvveti şirketleri almalıdır. Hükümetin yol gibi altyapıları inşa etmek için insanların maaşlarını ya da şirketlerin karlarını vergilendirmesi yerine, özel şirketlerin yolları inşa ettiği ve bu yolları kullananlardan ücret aldığı bir dünya düşlemektedirler.
2. Saldırmazlık İlkesi
Anarko-kapitalistler iki temel fikri benimseme eğilimindedirler. İlk fikir öz-sahipliktir. Bu fikir temelde bireylerin bedenleri ve eylemleri üstünde tam mülkiyete sahip olduklarını savunur. Bunun sonucunda bireyler kendi bedenlerine ne olacağı ve becerilerini nasıl sergileyecekleri konusunda tam yetki sahibidirler (Nozick, 1975, p. 174). Bedenlerini, sahipsiz maddi kaynakları değiştirmek için kullanan bireyler, emek verdikleri nesneler üzerinde özel mülkiyet hakkına sahip olurlar. Bu önermeyle anarko-kapitalistler saldırmazlık ilkesine ulaşırlar. Rothbard’ın ‘Yeni Bir Özgürlük İçin’ (1973) kitabında belirttiği gibi:
… hiçbir insan ya da insan grubu bir başkasının şahsına ya da malına karşı saldırıda bulunamaz. Buna ‘saldırmazlık aksiyomu’ da denebilir. ‘Saldırganlık’ bir başkasının şahsına ya da malına karşı fiziksel şiddet veya tehdit edilmesi olarak tanımlanır.” (Rothbard, 1973, p. 27).
Bunun nedeni, şiddet kullanarak “saldırganın kendi iradesini bir başkasının doğal mülkiyeti üzerinde dayatmasıdır – diğer insanı eylem özgürlüğünden ve doğal öz-sahiplik hakkını kullanmasından alıkoyar. (Rothbard, p. 45)
Saldırmazlık ilkesi, anarko-kapitalistlerin devlet karşıtlığının temelini oluşturur. Murray Rothbard’ın ifadeleriyle:
Anarşistler devlete karşı çıkarlar çünkü devletin varlığı bir tür saldırganlıktan doğar. Bu saldırganlığın başlıca örnekleri özel mülkiyete vergilendirme yoluyla el konulması ve diğer savunma hizmetleri sağlayıcılarının devlet tarafından zorla dışarıda tutulmasıdır. Bunun dışında geri kalan bütün tahribat ve dayatmalar, birey haklarının ihlali olan işbu iki odağın üzerine inşa olunmuştur. (Rothbard, 2016)
3. David Friedman’ın The Machinery of Freedom (Özgürlüğün Mekanizması) Adlı Eseri
1973 yılında yayınlanan Özgürlüğün Mekanizması adlı klasik eserinde David Friedman, anarşist toplum vizyonunun ana hatlarını çiziyor. Anarko-kapitalistler devlet baba anlayışına, yani insanların kendilerinden zorla korunması gerektiği görüşüne şiddetle karşı çıkarlar. İnsanların başka insanlara karşı sahip olduğu tek uygulanabilir hak, yalnız bırakılmaktır. Tüm anarşistler gibi Friedman da devletin varlığına karşı çıkar ve onu bir suç çetesinden ayıran tek şeyin bir psikolojik durum olan “çoğu insanın hükümet baskısını normal ve uygun görmesi” olduğunu söylemektedir (Friedman, 1976, s. 107). Friedman’ın anarko-kapitalizm görüşüne göre, bireyler kendileri gibi düşünen insanlarla kendi cemiyetlerini oluşturmakta özgür olacak ve güzel bir yaşamdan anladıkları her ne ise ancak o anlayışa ve hayale sahip olan ve paylaşan insanlar bu cemiyetlere erişebileceklerdir. Bazı doktrinlere (dini veya başka) sadakatle bağlı kalarak yaşamak isteyenler bu cemiyetleri oluşturabilecekler ve yaşayabileceklerdir. Alternatif olarak, daha komünal anarşist toplum biçimlerinde (Proudhon ya da Kropotkin’in bahsettiği gibi) yaşamak isteyenler de cemiyet oluşturma ve yaşama hakkına sahip olacaktır.
Dolayısıyla, bir anlamda, tek bir anarko-kapitalist toplum değil, aksine birden fazla anarko-kapitalist toplum olması söz konusudur. Ancak önemli olan, hiçbir birey yahut grubun diğerlerini kendileriyle ilişki kurmaya zorlama gücüne sahip olmamasıdır. Hem bireyler arasındaki ilişkiler hem de bireyler ve gruplar arasındaki ilişkilerin tümü sözleşmelere bağlı olarak belirlenecektir. Eğer anlaşmazlıklar ortaya çıkarsa, bu anlaşmazlıklar hakemler tarafından çözülecektir, tıpkı büyük şirketler arasındaki sözleşmelerin ayrıntılarına ilişkin anlaşmazlıkların şu anda çözüldüğü gibi. Şimdi, taraflardan birinin (A) hakemlerin zorunlu kıldığı bir şeyi yapmadığını düşünün. Örnek olarak A tarafının B tarafına belirli bir miktar para ödemesi gerektiği olsun. Bu durumdan sonra ne yaşanabilir? İşte bu noktada icra şirketleri devreye girer. Anarko-kapitalist bir dünyada, icra şirketleri müşterilerine mağduriyetten koruma hizmeti satarlar. A tarafı, B tarafına hakem kararıyla ödenmesi gereken tutarı ödemezse, B’nin koruma şirketleri gereken meblağı tahsil etmeye teşebbüs edecektir. Şimdi, A tarafının da koruma şirketleri olduğunu hayal edelim. Şimdi iki koruma şirketleri arasında, aralarında sözleşmeyle çözülmesi gereken bir anlaşmazlık var (sigorta şirketlerinin şu anda aralarındaki anlaşmazlıkları çözdüğü gibi).
4. Anarko-Kapitalist Dünya Modelleri: Atlas Silkindi
Anarko-kapitalist fikrin belki de en iyi kurgusal örneği Ayn Rand’ın Atlas Silkindi (1957) adlı romanıdır. Distopik ABD’de geçen roman, kıtalararası bir demiryolu işletmesinin vârisi olan Dagny Taggard’ın ekonomik buhran sırasında işini ayakta tutabilmek için verdiği mücadeleyi anlatır. Ekonomik durumlar kötüleştikçe ve kıtlık daha net bir şekilde görüldükçe, hükümet giderek daha müdahaleci ve boğucu düzenlemeler yapar ve bu da ekonomik bunalımı gittikçe körükler. Bu ortamda Taggard, John Galt adında gizemli bir figürden haberdar olur. Bu figür iş dünyasının liderlerini; mucitleri, yaratıcı liderleri ve sanatçıları grev yapmaya, işletmelerini terk etmeye ve Kolorado dağlarının tepesinde “Galt’s Gulch” adında ütopik bir topluluk kurmaya davet eder. Galt’s Gulch’da, üretken insanlar serbest piyasa ilkelerinin hüküm sürdüğü ve girişimci olanların devlet regülasyonlarına ihtiyaç duymadan başarılı oldukları kendilerine ait bir topluluk kurdular. Ayn Rand’ın sözleriyle:
Biz burada bir devlet değiliz, herhangi bir toplum da değiliz – biz sadece herkesin kendi öz-çıkarından başka bir şeyi düşünmediği gönüllü bir insanlar topluluğuyuz. Vadinin sahibi benim ve arazi isteyenlere arazileri satarım. Yargıç Narragansett, anlaşmazlık durumunda hakemimiz olacak. Henüz ona başvurmak zorunda kalmadık. İnsanların birbiriyle anlaşmasının zor olduğunu söylerler. Aslında bu, her iki tarafın da mutlak bir ahlak yasası olarak hiç kimsenin bir başkası için var olmadığını ve aklın tek ticaret aracı olduğunu kabul etmesi durumunda, şaşırtıcı derecede kolaydır.(Rand, 2007, p.748)
5. Anarko-Kapitalist Dünya Modelleri: Bağımsız İzlanda Devleti
Anarko-kapitalistler, siyasi ideallerini edebiyat yoluyla göstermenin yanı sıra kendilerinin iyi toplum tasavvuru ile artık günümüzde var olmayan sosyal organizasyonların tarihsel biçimleri arasında da paralellik kurarlar. Bunlardan en önemlisi ise İzlanda tarihindeki Bağımsız İzlanda Devleti dönemidir (MS 930-1262). Anarko-kapitalist teorisyen David Friedman, merkezi bir bürokrasi ya da ortak bir ceza hukuku sistemi olmamasına rağmen Bağımsız İzlanda Devleti dönemini önemli sosyo-ekonomik gelişmelerin görüldüğü bir dönem olarak belirtir. İzlanda toplumu, derebeylerine ya da ilahi hak iddia eden krallara bağlı olmak yerine “Godar” diye bilinen satin alınabilir ve satılabilir bir kabile reisliği sistemini temel almıştır. Tüm çiftçi ailelerinin aile liderleri bir kabile reisliğine bağlı olmak zorundaydı. Lakin diledikleri taktirde hem başka bir kabile reisine bağlılık yemini edebilirlerdi hem de istedikleri zaman bağlı oldukları kabile reislerini değiştirebilirlerdi. Kabile reisleri ise istenmeyen üyeleri kovma yetkisine sahipti. Sayıları yaklaşık 40 kadar olan kabile reisleri, anarko-kapitalistlerin ideal toplumlarında sigorta, icra ve savunma şirketlerinin oynamasını öngördükleri rollerin çoğunu sergilemişlerdir. Kabile reisleri kurallar ve yasalar üzerinde uzlaşmak için toplanır ve kişiler arasındaki anlaşmazlıklarda yargıçlık görevini üstlenmeleri için kendi kabilelerinden temsilciler atarlardı.
Kaynakça:
- Friedman, David. (1973) The Machinery of Freedom. Kaynak: http://www.daviddfriedman.com/The_Machinery_of_Freedom_.pdf
- Rothbard, Murray. (2016) The Rothbard Reader. Mises Institute. Kaynak
- Nozick, Robert. (1975) Anarchy, State, and Utopia. Basic Books, New York.
- Rothbard, Murray. (2006) For a New Liberty: The Libertarian Manifesto. Ludwig Von Mises Institute, Auburn Alabama.
- Rothbard, Murray. (1998) The Ethics of Liberty. New York University Press, New York
- Rand, Ayn. (2007) Atlas Shrugged. Penguin Modern Classics, London.
Joseph T F Roberts – “Anarcho-Capitalism Explained in 5 Steps“, (Erişim Tarihi: 17.02.2025)
Çevirmen: Hüseyin Özer
Çeviri Editör: Emir Arıcı